[]
miras, boşanma gibi konular ve allah
kuran'da bakara, nisa gibi surelerde bu konularda düzinelerce ayet var. böylesine ûlvi, evreni yaratmış, aklın almayacağı denli kudretli bir supreme being'in miras, boşanma gibi ufak sosyal meselelere bu kadar takık olması çelişki değil mi? bunları indiriyorsa her konuda ayet indirebilir, ki daha kadının hep daha aşağıda bir pozisyonda tutuluyor olması gerçeği var ama ona değinmiyorum. miras çok önemliyse fiyat teorisi hakkında da ayet inseydi, ya da devlet hangi oranda vergi almalı falan bunlara değinilseydi kutsal kitapta. ki vergi ve fiyat meselesi daha hayatî toplum için.
inanmak için okuyorum kuran'ı ama bu kadar personalize edilmiş bir tanrı figürünü kabul edecek durum göremiyorum kendimde.
inanmak için okuyorum kuran'ı ama bu kadar personalize edilmiş bir tanrı figürünü kabul edecek durum göremiyorum kendimde.
miras önemli bir konu.
benim görüşüm kuran sırlar kitabı değil. okuyunca çok büyük sırlara vakıf olmayı beklersek haksızlık olur diye düşünüyorum ki vakıf olan da vardır. ama her okuyuşta vakıf olmak demek herkesin müslüman olması demek. o zaman imtihan ya da irade olmaz.
ayrıca bu kadar güçlü bir varlık aklın alamayacağı muazzam yapılar yaratmışken küçük gibi görünen konularla ilgilenmiş ama muazzam yapıları yaratırken zorlanmamış ya da kaynak harcamamış. ona göre belki de en fazla göz açıp kapamak kadar zor. (hatta hiç zorluğu yok ama anlaşılsın diye ölçeklendirdim) hem küçük gibi görünen şeyler belki yaratıcı nezdinde bu azametlerden çok daha önemlidir ve bu, yaratıcının insana verdiği kıymeti gösteriyordur? (ilahiyatçı değilim, kendi düşüncem.)
burası alıntı. kuran'da devlet ve vergi:
"Kur'an'da mali mükellefiyetlere çeşitli ıstılahlarla temas edilmiş, nihayet bunlar içinde zekat ve sadaka ıstılahları, müslü-manlann devlete ödedikleri her nevi vergileri ifade eden ıstılahlar olarak yerleşmiştir.
Kur'an'da mali mükellefiyetleri ifade eden "taam" (K. 74/44, 89/18,107/3, 69/34, 76/8), "nasib" (K. 6/126,16/56), "hak" (k. 51/19, 70/24, 30/38, 6/141,17/26), "infak" masdarımn tasrifi (K. 2/3,195, 215, 219, 239, 261, 262, 264, 265, 267, 270, 272, 273, 274, 3/92, 4728, 8/36, 9/34) ıstılahları hem Mekki ve hem de Medeni ayetlerde tekrarlanmış, "ihsan" (K. 2/83, 4/36), "birr" (K. 2/177, 3/92) ve "kard" (K. 2/245, 5/12, 57/11,18, 64/17) ıstılahları ise sadece Medine devrinde zikredilmiştir.
Zekat ıstılahı Kur'an'da 8' i Mekki surede[190] olmak üzere 30 ayrı ayette ma'rife (belirli isim) olarak[191] (K. 2/43, 83,110,177, 278, 4/77,163, 5/12, 55, 9/5,11,18, 71,19/31, 55, 21/73, 22/41, 78, 24/27, 56, 27/3, 31/4, 33/33, 58/13, 73/20, 98/5, 7/156, 23/4, 30/39, 41/7) tekrarlanmıştır.
Zekat ıstılahı yukarıda kaydedilen ayetlerin 26 sında namazla birlikte aynı ayette,[192] K. 23/2, 4 ayetlerde ise namazla beraber aynı siga içinde, fakat iki ayrı ayette zikredilmiştir.[193]
Zekatın müteradifi olarak kullanılan "sadaka" ve "sadakat" ıstılahları ise Kur'an'da 12 ayette (K. 2/196, 263, 264, 276, 4/114, 9/58, 60, 79,103,104, 58/12,13) zikredilmiştir. Bu ıstılahların yer aldığı surelerin hepsi de Medeni surelerdir."
kaynak: www.ilimdunyasi.com
benim görüşüm kuran sırlar kitabı değil. okuyunca çok büyük sırlara vakıf olmayı beklersek haksızlık olur diye düşünüyorum ki vakıf olan da vardır. ama her okuyuşta vakıf olmak demek herkesin müslüman olması demek. o zaman imtihan ya da irade olmaz.
ayrıca bu kadar güçlü bir varlık aklın alamayacağı muazzam yapılar yaratmışken küçük gibi görünen konularla ilgilenmiş ama muazzam yapıları yaratırken zorlanmamış ya da kaynak harcamamış. ona göre belki de en fazla göz açıp kapamak kadar zor. (hatta hiç zorluğu yok ama anlaşılsın diye ölçeklendirdim) hem küçük gibi görünen şeyler belki yaratıcı nezdinde bu azametlerden çok daha önemlidir ve bu, yaratıcının insana verdiği kıymeti gösteriyordur? (ilahiyatçı değilim, kendi düşüncem.)
burası alıntı. kuran'da devlet ve vergi:
"Kur'an'da mali mükellefiyetlere çeşitli ıstılahlarla temas edilmiş, nihayet bunlar içinde zekat ve sadaka ıstılahları, müslü-manlann devlete ödedikleri her nevi vergileri ifade eden ıstılahlar olarak yerleşmiştir.
Kur'an'da mali mükellefiyetleri ifade eden "taam" (K. 74/44, 89/18,107/3, 69/34, 76/8), "nasib" (K. 6/126,16/56), "hak" (k. 51/19, 70/24, 30/38, 6/141,17/26), "infak" masdarımn tasrifi (K. 2/3,195, 215, 219, 239, 261, 262, 264, 265, 267, 270, 272, 273, 274, 3/92, 4728, 8/36, 9/34) ıstılahları hem Mekki ve hem de Medeni ayetlerde tekrarlanmış, "ihsan" (K. 2/83, 4/36), "birr" (K. 2/177, 3/92) ve "kard" (K. 2/245, 5/12, 57/11,18, 64/17) ıstılahları ise sadece Medine devrinde zikredilmiştir.
Zekat ıstılahı Kur'an'da 8' i Mekki surede[190] olmak üzere 30 ayrı ayette ma'rife (belirli isim) olarak[191] (K. 2/43, 83,110,177, 278, 4/77,163, 5/12, 55, 9/5,11,18, 71,19/31, 55, 21/73, 22/41, 78, 24/27, 56, 27/3, 31/4, 33/33, 58/13, 73/20, 98/5, 7/156, 23/4, 30/39, 41/7) tekrarlanmıştır.
Zekat ıstılahı yukarıda kaydedilen ayetlerin 26 sında namazla birlikte aynı ayette,[192] K. 23/2, 4 ayetlerde ise namazla beraber aynı siga içinde, fakat iki ayrı ayette zikredilmiştir.[193]
Zekatın müteradifi olarak kullanılan "sadaka" ve "sadakat" ıstılahları ise Kur'an'da 12 ayette (K. 2/196, 263, 264, 276, 4/114, 9/58, 60, 79,103,104, 58/12,13) zikredilmiştir. Bu ıstılahların yer aldığı surelerin hepsi de Medeni surelerdir."
kaynak: www.ilimdunyasi.com
- ya ben lan neyse (29.09.18 23:50:06 ~ 30.09.18 00:03:01)
Bir çok yeri çelişki doludur
- medusa (30.09.18 00:12:38)
@medusa: örnek?
- ya ben lan neyse (30.09.18 00:20:19)
Ben sorunuza cevap verecek kadar bilgi sahibi değilim ama İlber Ortaylı'nın şu konuşması geldi aklıma:
youtu.be
youtu.be
- petekpare (30.09.18 00:21:17)
abi şöyle bir şey var, eğer yaratıcı varsa, o çok güçlü biri/bir şey. onun için önemli olanı kendi öğrenilmiş bilgilerimizle değerlendirmemiz saçma. müslümanlar buna allahın tasarruf hakkı diyorlar. ayrıca aynı güçteki bir yaratıcı kadını erkekten daha aşağı yaratmış olabilir. kim ne diyebilir? eşit olması gerektiğini kim söyledi bize.
o yüzden inançsızlık bir yerde isyan şeklinde olmalıdır.
kuran konusunda ise okuduğum kadar fazla lokal.
o yüzden inançsızlık bir yerde isyan şeklinde olmalıdır.
kuran konusunda ise okuduğum kadar fazla lokal.
- devcileyin, (30.09.18 00:33:25)
bakış açısı ve dolayısıyla soru yanlış olduğu için buna cevap vermek ne hakikate hizmet eder ne de şüphelerinizi giderir. onun yerine kısaca iki noktayı vurgulamak isterim, olaylara sağlıklı bakmanız ve bir sorgulama sürecindeyseniz bunu sağlıklı yürütmeniz için:
1. "kudretli bir supreme being varsa" koşulu, akabinde getirdiğiniz itirazları geçersiz kılar. kudretli bir supreme being varsa -ki siz böyle bir küme açmışsınız- o, her şeyin en iyisini bilen, her şeyi en iyi yapan ve kudreti sorgulanamaz değil midir? supreme being'e akıl mı öğretiyorsunuz? kadir-i mutlak bir ilahi varlık, sonraki soruları mantıksal olarak anlamsız kılan bir koşuldur. tanrı'yı var kabul ettiğiniz andan itibaren, o'nun olmasını murad ettiği şeyleri sorgulayamazsınız, "şirktir bu" anlamında değil, temel mantık açısından.
2. "personalize edilmiş bir tanrı figürü"nden rahatsız oluyorsunuz, çok güzel. peki düşündünüz mü, burada yazdığınıza göre "kendi kafanıza" uyan bir tanrı figürü istiyorsunuz kısaca. bu, personalize edilmiş bir tanrı figürünün son noktasıdır. yani siz, kısıtlı idrak sahibi bir ölümlü (yani mahluk-yaratılmış) olarak, idrakinizde bir ilah portresi çiziyorsunuz ve ilahın bu kriterlere uymasını bekliyorsunuz. asıl beşerî standartlara indirgenmiş tanrı bu olmaz mıydı, -haşa- yukarıdaki tahtında oturup yalnızca, size göre BÜYÜK sayılan konulara dair hüküm veren bir tanrı, istediğiniz bu.
son not: inanmak için okuduğunuza sevindim. bu niyet gerçek anlamda halisse, serüveninizin inanarak biteceği zaten kesin. ancak "kur'an okuyorum" denerek yapılan en sık ve ölümcül hata meal bataklığına batmak. kur'an okumak denince anlaşılması gereken: anlamını bilmeseniz de arapçasından okumak (çünkü Kur'anın lafzı mucizedir, okumayı bilmiyorsanız muhakkak öğrenin) ve ömer nasuhi bilmen/elmalılı hamdi gibi büyük islam alimlerinin tefsirlerinden anlamını kavramaya çalışmak. o tefsirlerde öyle detaylar göreceksiniz ki bir çırpıda harcadığınız miras, boşanma gibi "ufak sosyal meselelere :)" bu kadar değinilmesiyle ne murad edildiğine dair aydınlanmalar yaşayacaksınız. ve kur'anın özüne inmeye başlayacaksınız.
1. "kudretli bir supreme being varsa" koşulu, akabinde getirdiğiniz itirazları geçersiz kılar. kudretli bir supreme being varsa -ki siz böyle bir küme açmışsınız- o, her şeyin en iyisini bilen, her şeyi en iyi yapan ve kudreti sorgulanamaz değil midir? supreme being'e akıl mı öğretiyorsunuz? kadir-i mutlak bir ilahi varlık, sonraki soruları mantıksal olarak anlamsız kılan bir koşuldur. tanrı'yı var kabul ettiğiniz andan itibaren, o'nun olmasını murad ettiği şeyleri sorgulayamazsınız, "şirktir bu" anlamında değil, temel mantık açısından.
2. "personalize edilmiş bir tanrı figürü"nden rahatsız oluyorsunuz, çok güzel. peki düşündünüz mü, burada yazdığınıza göre "kendi kafanıza" uyan bir tanrı figürü istiyorsunuz kısaca. bu, personalize edilmiş bir tanrı figürünün son noktasıdır. yani siz, kısıtlı idrak sahibi bir ölümlü (yani mahluk-yaratılmış) olarak, idrakinizde bir ilah portresi çiziyorsunuz ve ilahın bu kriterlere uymasını bekliyorsunuz. asıl beşerî standartlara indirgenmiş tanrı bu olmaz mıydı, -haşa- yukarıdaki tahtında oturup yalnızca, size göre BÜYÜK sayılan konulara dair hüküm veren bir tanrı, istediğiniz bu.
son not: inanmak için okuduğunuza sevindim. bu niyet gerçek anlamda halisse, serüveninizin inanarak biteceği zaten kesin. ancak "kur'an okuyorum" denerek yapılan en sık ve ölümcül hata meal bataklığına batmak. kur'an okumak denince anlaşılması gereken: anlamını bilmeseniz de arapçasından okumak (çünkü Kur'anın lafzı mucizedir, okumayı bilmiyorsanız muhakkak öğrenin) ve ömer nasuhi bilmen/elmalılı hamdi gibi büyük islam alimlerinin tefsirlerinden anlamını kavramaya çalışmak. o tefsirlerde öyle detaylar göreceksiniz ki bir çırpıda harcadığınız miras, boşanma gibi "ufak sosyal meselelere :)" bu kadar değinilmesiyle ne murad edildiğine dair aydınlanmalar yaşayacaksınız. ve kur'anın özüne inmeye başlayacaksınız.
- newsman (30.09.18 00:45:17)
@newsman
sana cevap vermek babında değil. hatta senden önce yazdığım ve seni kısımsal olarak onaylayan yazımla beraber bu cevabımın da durmasını isterim.
tanrıyı personalize etmek denen şeyin bir tartışmada yeri olabilir. sadece kendi içinde nispeten tutarlıdır. fakat insanı tanrısallaştırmanın hiçbir manası ve tutarlılığı yoktur. hatta tanrıyı kişiselliştirme iddiasını da boşa düşürür. şöyle,
1- ''kuran arapçasından okunmalı çünkü lafzı mucizedir.'' bu basbayağı bir yalandır. çünkü tefsirlerin genelinde kuranda apaçık bir mucize yer almamasının nedeni olarak sınav kapısının kapanmaması olarak yer alır. o yüzden mucize değildir. hatta 'okuyup anlayasınız diye arapça gönderdik'' ayeti de tutarsızdır. çünkü arapçal bilmeyene gönderilmemiş gibi bir anlam çıkar.
2- mirasın, boşanmanın önemli konular olduğunu bir yerlderden öğrenmeye gerek yok. toplum için önemliyse önemlidir. tek özelliği toplum yaşamının tekdüzeliğini korumak. eğer bu konula, tanrının insana biçtiği duruma göre önemliyse(eğertanrıyı personalize etmiyorsak tanrı için önemli olmamalıdır) bugün daha önemli yüzlerce konu olmalıdır. çünkü tanrı insan hayatı için önemli olan konuları bize göstermektedir. ve bu konular yarattığı düzen gereği değişmektedir.
3- inanmak için okuduğundan zaten inanarak bitmesi gereken serüven de saçma sapan bir argüman. yine tanrının yarattığına tanrısallık addetmek. buna karar verici allahsa, onu buna zorlamak gibi bir anlam çıkıyor.
sizin bu primitif felsefi yaklaşımlarınızı eski yunan filozofları bile sizin kitabınızdan bin sene önce çürütmüş. çok öyle yeni bir şeymiş gibi sunmanıza gerek yok. inanmak için kuranı okuyan adama onu bırak da tefsir oku demek de aymazlık. tefsir okuyup inanmayana da gel deyrez zor a yerleş mi diyeceksiniz?
neyse uzatmayacam ama inançlıların inanıyorum deyip kestirmemesi ve sürekli bir açıklama getirmek istemeleri yüzünden inançlıların birçoğunun gerçeklikten koptuğu görülmekte. ama inançlıyız ve buna inanıyoruz sizene diyebilselerdi bugün inançlı sayısı çok çok daha fazla olurdu eminim
sana cevap vermek babında değil. hatta senden önce yazdığım ve seni kısımsal olarak onaylayan yazımla beraber bu cevabımın da durmasını isterim.
tanrıyı personalize etmek denen şeyin bir tartışmada yeri olabilir. sadece kendi içinde nispeten tutarlıdır. fakat insanı tanrısallaştırmanın hiçbir manası ve tutarlılığı yoktur. hatta tanrıyı kişiselliştirme iddiasını da boşa düşürür. şöyle,
1- ''kuran arapçasından okunmalı çünkü lafzı mucizedir.'' bu basbayağı bir yalandır. çünkü tefsirlerin genelinde kuranda apaçık bir mucize yer almamasının nedeni olarak sınav kapısının kapanmaması olarak yer alır. o yüzden mucize değildir. hatta 'okuyup anlayasınız diye arapça gönderdik'' ayeti de tutarsızdır. çünkü arapçal bilmeyene gönderilmemiş gibi bir anlam çıkar.
2- mirasın, boşanmanın önemli konular olduğunu bir yerlderden öğrenmeye gerek yok. toplum için önemliyse önemlidir. tek özelliği toplum yaşamının tekdüzeliğini korumak. eğer bu konula, tanrının insana biçtiği duruma göre önemliyse(eğertanrıyı personalize etmiyorsak tanrı için önemli olmamalıdır) bugün daha önemli yüzlerce konu olmalıdır. çünkü tanrı insan hayatı için önemli olan konuları bize göstermektedir. ve bu konular yarattığı düzen gereği değişmektedir.
3- inanmak için okuduğundan zaten inanarak bitmesi gereken serüven de saçma sapan bir argüman. yine tanrının yarattığına tanrısallık addetmek. buna karar verici allahsa, onu buna zorlamak gibi bir anlam çıkıyor.
sizin bu primitif felsefi yaklaşımlarınızı eski yunan filozofları bile sizin kitabınızdan bin sene önce çürütmüş. çok öyle yeni bir şeymiş gibi sunmanıza gerek yok. inanmak için kuranı okuyan adama onu bırak da tefsir oku demek de aymazlık. tefsir okuyup inanmayana da gel deyrez zor a yerleş mi diyeceksiniz?
neyse uzatmayacam ama inançlıların inanıyorum deyip kestirmemesi ve sürekli bir açıklama getirmek istemeleri yüzünden inançlıların birçoğunun gerçeklikten koptuğu görülmekte. ama inançlıyız ve buna inanıyoruz sizene diyebilselerdi bugün inançlı sayısı çok çok daha fazla olurdu eminim
- devcileyin, (30.09.18 01:22:46)
Tanrının net ölçü koyduğu sınırlar kuranda belirtilmiştir. Kalan diğer her şey insanların inisiyatifine bırakılmıştır. Devletin vergisi denmiş ama hangi devlet? Kuranda devlet geçiyor mu? Zekat ve infak çok kez geçiyor mesela. İnsanların kaç çocuk yapacağı insanlara bırakılmış. Bayramlar dahi kuranda geçmez. Bu, bayram diye bişeyin olmadığı anlamına gelmez. İnsanlara bırakılmış. Her toplum kendi bayramını üretip kutlamakta özgür. Tanrının temel olarak dini çok yalındır. Ama insanlar karmakarışık hale getirmişler. Din olmayan neleri neleri din sanıyoruz...
- sekerse tehlike (30.09.18 01:24:39)
Kuran'ın turkcesini eleştirel bir kafayla okursan şüphelerin artar, yavaş yavaş dinden çıkarsın.
- herhaltibiliyoring (30.09.18 10:42:17 ~ 11:09:23)
inanmak icin kuran okuyan ve onda inanacak hususlar ararken bu asiri kisisellestirilmis hukuki duzenlemelerden rahatsiz olan biri icin kotu haberim var, cunki buradaki tek sorun miras hukuku gibi ferdiyetci bir duzenlemenin boylesine kapsayici bir metinde yer almasi degil, ayni zamanda bu duzenleme yer alirken matematik hatalarinin da yer almasi.
feraiz, avliyye ve reddiye anahtar kelimeler. arastiriniz.
feraiz, avliyye ve reddiye anahtar kelimeler. arastiriniz.
- dek dubara (30.09.18 11:28:32)
@devcileyin
herhangi bir tefsirin kapağını açmadığınız, ayrıca olayın aslını anlamaya dair bir çabanızın ve yeterliliğinizin olmadığı o kadar belli ki :)
1. hangi tefsirde geçiyormuş "sınav kapısı kapanmadı diye kur'anda mucize yer almaz" benzeri bir şey. diğer nebilerin ümmetlerinin açık mucizeler görmesi normal de son rasul için niçin böyle bir şey olsun? islam muktesebatına biraz olsun hakim olan herkes, kur'an'ın allah katından yani levh-i mahfuzdan arapça olarak indirildiğini, dolayısıyla be te se cim diye onun harflerini okumanın esas olduğunu, kur'anın lafzının şeksiz şüphesiz mucize olduğunu bilir. çünkü -allahualem- resuller gönderildikleri ilk kavme uygun olan mucizelerle donatılmıştır; antik mısır'da sihirbazlık/büyü önemli olduğu için hz.musa'nın mucizelerinden en önemlisi firavun'un sihirbazlarını yenmesidir, yahudi toplumundaki şifacılık kültü sebebiyle hz. isa ölüleri dahi diriltme mucizesiyle desteklenmiştir, söz ve edebiyat'ın toplumda müthiş bir etkisinin olduğu 6.-7. yy. arabistan'ında ise sözlerin en üstünü olarak kur'an nazil olmuştur. "bir benzerini getirin" denerek müşriklere meydan okuyan birçok ayet vardır, bu benzerini getirmek içerikten ziyade formla alakalıdır. şayet kur'anın lafzı mucize değilse niçin böyle bir meydan okuma vardır? kur'an sözlerin en güzeli, peygamber (sa) de birçok kez vurguladığı üzere arapça konuşanların en "beliğ"sidir. lütfen bir mevzu üzerine konuşacaksınız, hele bu islamsa, sathi ve yetersiz bilginizle/bakış açınızla konuşmayın.
2. halis niyetle, inanmak isteyip, iman devletine kavuşmayı arzulayıp bu yola giren bir insanın sonunda inanacağını varsaymak tanrı'yı bir şeye zorlamak değil, aksine bizzat allah'ın kelamından ve resul'ün sünnetinden çıkarım yapmaktır. a) insanların niçin inanmadığını ve allah'ın onların kalplerini niçin sonsuza kadar mühürlediğini anlatan bir ayet-i kerime: "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır." b) bir hadis-i şerif: "her doğan, islam fıtratı üzere doğar." bu iki şer'i bilgiyi birlikte düşününce şu sonuç çıkar: insanın bir doğası vardır -> tabula rasa olarak gönderilmemiştir -> kendi eylemleri neticesinde doğasından şaşar -> niyeti iyiyse doğasına döner. sonunda imanı veren elbette ilah'tır. ancak hüsn-ü zanda bulunmanın önünde hiçbir engel yoktur?
"kur'an okuyana tefsir oku" demiyorum, "me'al okuyana tefsir oku" diyorum. bu ikisinin farkı çok bariz değil mi? her şeyi doğru yapıp müslüman olamayabilir, çünkü bu -iktibas yaptığım ayette buyurulduğu üzere- kalbindeki hastalıkla ilgilidir, bunun için "niyet" şerhini düşmüşüm ilk mesajımda.
probleminiz islam bilgisine muttali olmadan mevzuyu konuşabileceğini düşünmeniz. ben "yeni" bir şey söylediğimi iddia etmiyorum, bin yıllık kelam/tefsir literatürümüz ortada, benim onun üstüne söyleyecek sözüm yok. "primitif felsefi yaklaşımınız", "eski yunan filozofları bunu çürüttü" lafları falan komik, ezbere, lisede felsefe dersiyle tanışan ergen heyecanında laflar :) oysa burada daha ciddi bir konu var.
son cümleleriniz de ayrı garabet. "inanıyoruz" deyip kestirip atmamız gerekiyormuş. caner taslaman ya da diğer modernist müslümanların "kur'an'da kuantum var onun için inanıyorum" duruşu kadar absürt bir duruş bu. kelam ilmi diye bir şey var, her dinde var yani. tanrı'nın mahiyetini anlamaya çalışmış inananlar. bizim -kelami tartışmalar vesilesiyle- inançlı sayısını arttırma diye bir çabamız yok, inanmayanlar her zaman inananlardan, cehennemlikler ise her zaman cennetliklerden fazla olacak zaten, Allah'ın takdiri bu. Biz Allah'ı, Allah'ın anlattıklarıyla anlamaya çalışıyoruz, bundan büyük devlet yok.
herhangi bir tefsirin kapağını açmadığınız, ayrıca olayın aslını anlamaya dair bir çabanızın ve yeterliliğinizin olmadığı o kadar belli ki :)
1. hangi tefsirde geçiyormuş "sınav kapısı kapanmadı diye kur'anda mucize yer almaz" benzeri bir şey. diğer nebilerin ümmetlerinin açık mucizeler görmesi normal de son rasul için niçin böyle bir şey olsun? islam muktesebatına biraz olsun hakim olan herkes, kur'an'ın allah katından yani levh-i mahfuzdan arapça olarak indirildiğini, dolayısıyla be te se cim diye onun harflerini okumanın esas olduğunu, kur'anın lafzının şeksiz şüphesiz mucize olduğunu bilir. çünkü -allahualem- resuller gönderildikleri ilk kavme uygun olan mucizelerle donatılmıştır; antik mısır'da sihirbazlık/büyü önemli olduğu için hz.musa'nın mucizelerinden en önemlisi firavun'un sihirbazlarını yenmesidir, yahudi toplumundaki şifacılık kültü sebebiyle hz. isa ölüleri dahi diriltme mucizesiyle desteklenmiştir, söz ve edebiyat'ın toplumda müthiş bir etkisinin olduğu 6.-7. yy. arabistan'ında ise sözlerin en üstünü olarak kur'an nazil olmuştur. "bir benzerini getirin" denerek müşriklere meydan okuyan birçok ayet vardır, bu benzerini getirmek içerikten ziyade formla alakalıdır. şayet kur'anın lafzı mucize değilse niçin böyle bir meydan okuma vardır? kur'an sözlerin en güzeli, peygamber (sa) de birçok kez vurguladığı üzere arapça konuşanların en "beliğ"sidir. lütfen bir mevzu üzerine konuşacaksınız, hele bu islamsa, sathi ve yetersiz bilginizle/bakış açınızla konuşmayın.
2. halis niyetle, inanmak isteyip, iman devletine kavuşmayı arzulayıp bu yola giren bir insanın sonunda inanacağını varsaymak tanrı'yı bir şeye zorlamak değil, aksine bizzat allah'ın kelamından ve resul'ün sünnetinden çıkarım yapmaktır. a) insanların niçin inanmadığını ve allah'ın onların kalplerini niçin sonsuza kadar mühürlediğini anlatan bir ayet-i kerime: "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır." b) bir hadis-i şerif: "her doğan, islam fıtratı üzere doğar." bu iki şer'i bilgiyi birlikte düşününce şu sonuç çıkar: insanın bir doğası vardır -> tabula rasa olarak gönderilmemiştir -> kendi eylemleri neticesinde doğasından şaşar -> niyeti iyiyse doğasına döner. sonunda imanı veren elbette ilah'tır. ancak hüsn-ü zanda bulunmanın önünde hiçbir engel yoktur?
"kur'an okuyana tefsir oku" demiyorum, "me'al okuyana tefsir oku" diyorum. bu ikisinin farkı çok bariz değil mi? her şeyi doğru yapıp müslüman olamayabilir, çünkü bu -iktibas yaptığım ayette buyurulduğu üzere- kalbindeki hastalıkla ilgilidir, bunun için "niyet" şerhini düşmüşüm ilk mesajımda.
probleminiz islam bilgisine muttali olmadan mevzuyu konuşabileceğini düşünmeniz. ben "yeni" bir şey söylediğimi iddia etmiyorum, bin yıllık kelam/tefsir literatürümüz ortada, benim onun üstüne söyleyecek sözüm yok. "primitif felsefi yaklaşımınız", "eski yunan filozofları bunu çürüttü" lafları falan komik, ezbere, lisede felsefe dersiyle tanışan ergen heyecanında laflar :) oysa burada daha ciddi bir konu var.
son cümleleriniz de ayrı garabet. "inanıyoruz" deyip kestirip atmamız gerekiyormuş. caner taslaman ya da diğer modernist müslümanların "kur'an'da kuantum var onun için inanıyorum" duruşu kadar absürt bir duruş bu. kelam ilmi diye bir şey var, her dinde var yani. tanrı'nın mahiyetini anlamaya çalışmış inananlar. bizim -kelami tartışmalar vesilesiyle- inançlı sayısını arttırma diye bir çabamız yok, inanmayanlar her zaman inananlardan, cehennemlikler ise her zaman cennetliklerden fazla olacak zaten, Allah'ın takdiri bu. Biz Allah'ı, Allah'ın anlattıklarıyla anlamaya çalışıyoruz, bundan büyük devlet yok.
- newsman (30.09.18 11:29:59)
@dek dubara
sözlükte "kur'anda miras bölüşümü" başlığında bu konu fazlasıyla tartışıldı, ateistlerin iddialarının boş olduğu tane tane anlatıldı. hala mal bulmuş mağribi gibi buna atlanılması çok tuhaf, şu iki entry yeter:
eksisozluk.com
eksisozluk.com
sözlükte "kur'anda miras bölüşümü" başlığında bu konu fazlasıyla tartışıldı, ateistlerin iddialarının boş olduğu tane tane anlatıldı. hala mal bulmuş mağribi gibi buna atlanılması çok tuhaf, şu iki entry yeter:
eksisozluk.com
eksisozluk.com
- newsman (30.09.18 11:45:26 ~ 11:46:32)
sevgili hocam
tabu can cekisiyor din bu
serisini okursan
celiskileri referanslarla goreceksin
bu yuzden oldurmuslerdir turan dursun u
bu celiskileri mantıga oturtmak icin kafa yormus bunca islam bilgini ama hikaye
tabu can cekisiyor din bu
serisini okursan
celiskileri referanslarla goreceksin
bu yuzden oldurmuslerdir turan dursun u
bu celiskileri mantıga oturtmak icin kafa yormus bunca islam bilgini ama hikaye
- kingcyrax (30.09.18 13:06:08)
@newsman, şimdi arkadaşım konuyu kişisel bir çatışmaya dönüştürmek hoş değil lakin yaklaşımın çok sığ. bilmedikleriniz maalesef söylediklerinizi aşıyor. yani en azından şu yazdıklarımı karşıt ne yazabilirim diye değil de inanç ve yaratıcı kuramı açısından farklı ne olabilir diye bakarsan daha memnun olurum. bunu söylememin birkaç nedeni var. ben seni kişisel olarak eleştirmedim. yazdıklarının yetkinsizliği seni ilgilendirir. senin de öyle yapmanı tercih ederdim.
önce yazdıklarına kişisel bir cevap vereyim sonra toparlayayım.
1- tefsir kapağını açmadığım çok belli diyorsun, yalnız bu benim işim değil. bu konuda bir iddiam yok ve benim için bu konu ayakkabımın renginden daha önemli değil. tabii ki senin için daha önemlidir. ben soruya cevap verirken de inanç kuramı ile ilgili daha fikir sahibiyim. ve yaratıcı varsa tasarruf hakkı ondadır yaklaşımının kendi içinde tutarlı olduğunu söyledim.
yalnız tefsir kapağını açtım, sınav perdesinin kalkması diye yazan said nursi dir. sanırım mektubat kitabında olsa gerek(emin değilim kısa bir araştırmayla bulunabilir) hatta kıyamette güneşin batıdan doğmasını açıklamaya çalışırken batıdan doğmasının son mucize olduğunu o anda sınav kapısının kapandığını, tövbenin artık kabul görmediğini anlatır. orda da tanrının her an tüm insanlara gösterdiği mucizeler olursa sınavın anlamı kalmaz diye de ekler. hatta yanılmıyorsam birkaç yerde daha anlatıyor olabilir. (evet başka kitaplarını da okudum) sen konuyu peygamberlerin mucizesine getirmişsin de ben kuran da apaçık bir mucize dedim. yani 1914 de birinci dünya savaşı başlayacak diye yazmaz kuranda dedim. islama göre peygamberlerin mucizeleri var diye anlatmışsın da ben bununla alakalı bir görüşüm olmadı. islama göre peygamberlerin mucizelerinin var olduğunu ben de biliyorum tabii ki.
''lütfen bir mevzu üzerine konuşacaksınız, hele bu islamsa, sathi ve yetersiz bilginizle/bakış açınızla konuşmayın.'' diye yazmışsın. işte anlatmak istediğim bu. senin lise son sınıf dediğin :) inanç, inanmayana göre bir felsefedir. senin için var olan kutsallığı beni alakadar eden bir durum değildir. yetersiz bilgimle abdestin şartlarını seninle tartışmıyorum arkadaşım. inanç kuramında yaklaşımınızdaki yanlışlıklardan bahsediyorum. anlamadığınız, bu konudaki sizdeki şey yetersiz bilgi değil, bilgisizlik. karşısınızdakini her zaman iki kategoride değerlendiriyorsunuz ya bir sapkın, ya bir potansiyel mümin. birincisini aşağılamaya çalışıyor ikincisine de doğruyu bulabilmesi adına sürekli bir merhamet gösteriyorsunuz. bu da mümin olmayan birinin sizinle olan iletişimini sıfıra indirgiyor. ben doğruyu bulmaya çalışan biri değilim. ama islamı çürütme konusunda da mücadele veren biri de değilim.
2-insanların niçin inanmadığını ve allah'ın onların kalplerini niçin sonsuza kadar mühürlediğini anlatan bir ayet-i kerime: "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. ''
yani bu konu bahsettiğim bilgiye giriyor. bilmiyorum. ama yorumumu söyleyeyim mi? hastalık, organizmada gelen anormal durumdur. kendi kendine olmaz. istemsiz bir durumdur. tamamına yakın durumu iyileştirilebilir. yani inanç konusunda bir hastalık olduysa allahın onu arttırmaması gerekir mantıken. çünkü insanların kendine inanmasını ister ve bu nedenle binlerce elçi göndermiştir. cehenneme atma isteği tasarruf sayılır ama inanmamasına neden olma tasarrufa girmez. hadisi de bilmiyorum. bu konu ilgimi de çekmiyor.
''Biz Kur'an'ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik'' tefsir okunmalı iddian kısmında bu ayeti nereye koyacaksın? neyse dediğim gibi çok ilgimi çekmiyor. herkesin ayrı bir islam yorumu var. dayım da fanatik bir dindar. her şeyin kuranda yazdığını hadislere inanılmaması gerektiğini anlatıyordu geçen.
bundan sonrası top bende. :) islam bilgisine sahip olmadan konuşmak diyorsun. lütfen şunu anlayın artık. rica ediyorum. çevrenizin dışından biriyle konuştuğunuzda onu islamı bilmemekle itham etmeyin. onunla konuştuğunuz an islamın içinde değilsiniz çünkü. islami bilgi islam içinde önemlidir. bu bir.
ikincisi, komik ezbere dediğiniz şeyin üstünden batı medeniyeti ortaya çıktı.(ahlak ve tin değil kastım, bildiğin sanattan ve bilimden bahsediyorum) bilmediğiniz şeyler üstünden ahkam kesmeyin artık.
platonun bilgi felsefisinden, sokratesin akıl kuramından, aristonun toplum yaklaşımından bahsediyorum. çok basit bir şey söyleyeceğim. bu adamların gerçek bilginin eleştirellik barındırmasınını 2500 yıl önce salağa anlatır gibi anlatırlar. okumadığını tahmin edip neresini anlatayım ki. oturup okumanız gerekiyor. gerçek bilgiye ulaşmak değilse amacın inanmak daha mantıklı/konforlu ise saçma sapan bir şekilde felsefe ilminin atalarına yok ergen hezeyanı demen gerçekten de bilgiye erişemediğini gösteriyor. çünkü kastımı bilmiyorsun. ayrıca çok iyi bildiğim bir mevzuda kastımı bile anlamadan böyle bir konuda böyle demen komik duruyor. ben sana kafa kesen insanların savunduğu şeyleri savunuyorsun diyor muyum? yok liseli ergenmiş. yani senin için bile kafa kesip tekbir getiren birinin düşüncelerini savunacağını liseli ergeninkini savunursun değil mi? sana anlatmak için uç bir örnek verdim. yoksa onların fikirlerini savunduğunu söylemiyorum. ama en azından bu konuda biraz daha karşındakinin bu konuyu bilip bilmediğini sor veya anlamaya çalış. komik duruma düşmeye gerek yok.
son olarak evet inançlı birinin bir yerde muhakkak, inanıyorum deyip kesip atması gerekiyor bence.çünkü övündüğün mucizeleri görmüyorsun. inanıyorsun. bu ikisi farklı şeyler. inanınca otomatikmen onları doğru kabul ediyorsun. bin yıl önceki mucizeyi duyup inanan kimse olabilir mi?
enteresan şekilde aksi de öyle. inanmıyorum deyip inanmamak gerekiyor. tanırının olmadığını nerede kanıtlayacan? nasıl bile değil.nerede. ilk yazdığım cevap da buydu, inanamamak biryerde isyandır diye. bu otoriteyi zımni kabuldür bir yerde.
kelam ilmi var diyorsun. bak artık anlamış olman gerekiyor. kelam ilmi allahı konumlandırma çabasıdır. inandıktan sonra belki tutarlıdır bilmiyorum. ama felsefe boş kafayla yapılır. ve bir noktadan tüme varmaya çalışılır. kelam ilminde allah sorgulanmaz. o yüzden bir felsefe bile sayılmaz.
önce yazdıklarına kişisel bir cevap vereyim sonra toparlayayım.
1- tefsir kapağını açmadığım çok belli diyorsun, yalnız bu benim işim değil. bu konuda bir iddiam yok ve benim için bu konu ayakkabımın renginden daha önemli değil. tabii ki senin için daha önemlidir. ben soruya cevap verirken de inanç kuramı ile ilgili daha fikir sahibiyim. ve yaratıcı varsa tasarruf hakkı ondadır yaklaşımının kendi içinde tutarlı olduğunu söyledim.
yalnız tefsir kapağını açtım, sınav perdesinin kalkması diye yazan said nursi dir. sanırım mektubat kitabında olsa gerek(emin değilim kısa bir araştırmayla bulunabilir) hatta kıyamette güneşin batıdan doğmasını açıklamaya çalışırken batıdan doğmasının son mucize olduğunu o anda sınav kapısının kapandığını, tövbenin artık kabul görmediğini anlatır. orda da tanrının her an tüm insanlara gösterdiği mucizeler olursa sınavın anlamı kalmaz diye de ekler. hatta yanılmıyorsam birkaç yerde daha anlatıyor olabilir. (evet başka kitaplarını da okudum) sen konuyu peygamberlerin mucizesine getirmişsin de ben kuran da apaçık bir mucize dedim. yani 1914 de birinci dünya savaşı başlayacak diye yazmaz kuranda dedim. islama göre peygamberlerin mucizeleri var diye anlatmışsın da ben bununla alakalı bir görüşüm olmadı. islama göre peygamberlerin mucizelerinin var olduğunu ben de biliyorum tabii ki.
''lütfen bir mevzu üzerine konuşacaksınız, hele bu islamsa, sathi ve yetersiz bilginizle/bakış açınızla konuşmayın.'' diye yazmışsın. işte anlatmak istediğim bu. senin lise son sınıf dediğin :) inanç, inanmayana göre bir felsefedir. senin için var olan kutsallığı beni alakadar eden bir durum değildir. yetersiz bilgimle abdestin şartlarını seninle tartışmıyorum arkadaşım. inanç kuramında yaklaşımınızdaki yanlışlıklardan bahsediyorum. anlamadığınız, bu konudaki sizdeki şey yetersiz bilgi değil, bilgisizlik. karşısınızdakini her zaman iki kategoride değerlendiriyorsunuz ya bir sapkın, ya bir potansiyel mümin. birincisini aşağılamaya çalışıyor ikincisine de doğruyu bulabilmesi adına sürekli bir merhamet gösteriyorsunuz. bu da mümin olmayan birinin sizinle olan iletişimini sıfıra indirgiyor. ben doğruyu bulmaya çalışan biri değilim. ama islamı çürütme konusunda da mücadele veren biri de değilim.
2-insanların niçin inanmadığını ve allah'ın onların kalplerini niçin sonsuza kadar mühürlediğini anlatan bir ayet-i kerime: "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. ''
yani bu konu bahsettiğim bilgiye giriyor. bilmiyorum. ama yorumumu söyleyeyim mi? hastalık, organizmada gelen anormal durumdur. kendi kendine olmaz. istemsiz bir durumdur. tamamına yakın durumu iyileştirilebilir. yani inanç konusunda bir hastalık olduysa allahın onu arttırmaması gerekir mantıken. çünkü insanların kendine inanmasını ister ve bu nedenle binlerce elçi göndermiştir. cehenneme atma isteği tasarruf sayılır ama inanmamasına neden olma tasarrufa girmez. hadisi de bilmiyorum. bu konu ilgimi de çekmiyor.
''Biz Kur'an'ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik'' tefsir okunmalı iddian kısmında bu ayeti nereye koyacaksın? neyse dediğim gibi çok ilgimi çekmiyor. herkesin ayrı bir islam yorumu var. dayım da fanatik bir dindar. her şeyin kuranda yazdığını hadislere inanılmaması gerektiğini anlatıyordu geçen.
bundan sonrası top bende. :) islam bilgisine sahip olmadan konuşmak diyorsun. lütfen şunu anlayın artık. rica ediyorum. çevrenizin dışından biriyle konuştuğunuzda onu islamı bilmemekle itham etmeyin. onunla konuştuğunuz an islamın içinde değilsiniz çünkü. islami bilgi islam içinde önemlidir. bu bir.
ikincisi, komik ezbere dediğiniz şeyin üstünden batı medeniyeti ortaya çıktı.(ahlak ve tin değil kastım, bildiğin sanattan ve bilimden bahsediyorum) bilmediğiniz şeyler üstünden ahkam kesmeyin artık.
platonun bilgi felsefisinden, sokratesin akıl kuramından, aristonun toplum yaklaşımından bahsediyorum. çok basit bir şey söyleyeceğim. bu adamların gerçek bilginin eleştirellik barındırmasınını 2500 yıl önce salağa anlatır gibi anlatırlar. okumadığını tahmin edip neresini anlatayım ki. oturup okumanız gerekiyor. gerçek bilgiye ulaşmak değilse amacın inanmak daha mantıklı/konforlu ise saçma sapan bir şekilde felsefe ilminin atalarına yok ergen hezeyanı demen gerçekten de bilgiye erişemediğini gösteriyor. çünkü kastımı bilmiyorsun. ayrıca çok iyi bildiğim bir mevzuda kastımı bile anlamadan böyle bir konuda böyle demen komik duruyor. ben sana kafa kesen insanların savunduğu şeyleri savunuyorsun diyor muyum? yok liseli ergenmiş. yani senin için bile kafa kesip tekbir getiren birinin düşüncelerini savunacağını liseli ergeninkini savunursun değil mi? sana anlatmak için uç bir örnek verdim. yoksa onların fikirlerini savunduğunu söylemiyorum. ama en azından bu konuda biraz daha karşındakinin bu konuyu bilip bilmediğini sor veya anlamaya çalış. komik duruma düşmeye gerek yok.
son olarak evet inançlı birinin bir yerde muhakkak, inanıyorum deyip kesip atması gerekiyor bence.çünkü övündüğün mucizeleri görmüyorsun. inanıyorsun. bu ikisi farklı şeyler. inanınca otomatikmen onları doğru kabul ediyorsun. bin yıl önceki mucizeyi duyup inanan kimse olabilir mi?
enteresan şekilde aksi de öyle. inanmıyorum deyip inanmamak gerekiyor. tanırının olmadığını nerede kanıtlayacan? nasıl bile değil.nerede. ilk yazdığım cevap da buydu, inanamamak biryerde isyandır diye. bu otoriteyi zımni kabuldür bir yerde.
kelam ilmi var diyorsun. bak artık anlamış olman gerekiyor. kelam ilmi allahı konumlandırma çabasıdır. inandıktan sonra belki tutarlıdır bilmiyorum. ama felsefe boş kafayla yapılır. ve bir noktadan tüme varmaya çalışılır. kelam ilminde allah sorgulanmaz. o yüzden bir felsefe bile sayılmaz.
- devcileyin, (30.09.18 14:12:58 ~ 14:17:47)
1