[]

17 Ağustos ve 12 Kasım Depremleri

3-4 yıl kadar önce bu konuda yapmakta olduğum bireysel araştırma ile ilgili bu depremleri yaşamış olan yazarlara bir soru yöneltmiştim. Araştırmama ara verdim uzunca süre. Çünkü bazı tedavilerim döneminde her şeyle ilgilenmeyi bıraktım. Artık devam etmek istiyorum.

En başta belirteyim. Master yapıyorum ancak bu araştırma tez konum değil ve akademik araştırmalarımla hiçbir bağlantısı yok. Tanıyanlar bilir, yazmak ve araştırma yapmak en büyük ilgi alanım. Bu yalnızca doğal afetler konulu olmuyor elbette.

Ama bu iki depreme dair yaptığım araştırma benim için çok ayrı. Uzun sürecek ve bir gün bittiğinde kitap haline gelecek. Buna bir derleme diyebiliriz aslında. Kurgu falan olmayacak. Kısacası araştırmam psikolojik ve sosyolojik bir çalışma ve bir anı derlemesi olacak. Aslında benimkine anı denmez ama yine de ilk ben anlatayım. Sorumu en son soracağım.

Bunu neden mi yapıyorum? 9 yaşındaydım ben o depremler yaşandığında. Ben yaşamadım, bir yakınımı kaybetmedim, fiziksel olarak hissetmedim bile. Ama ruhsal olarak bir çocukken bile oradakiler kadar acı duydum. O sabahı hiç unutmuyorum. Milas’ta anneannem ve rahmetli dedemin evindeydik annem, abim ve ben. Babam ise Marmaris’te evimizdeydi, okul müdürü olduğu için pek tatil yapamıyordu o zamanlar. Öyle bir deprem düşünün ki 1000km uzakta babam tam o saatte yattığı yerden “deprem” diye fırlıyor. Biraz da korkar depremden. Evde tek diye salonda yatmış o gece, televizyon açık. Bir de 3 tane muhabbet kuşumuz vardı. Onlar deliler gibi çırpınıyormuş kafeslerinde. Dakikalar sonra ise televizyonda şiddetli deprem haberi ve elektrik, iletişim her şey kopuyor. Bizae abimle sabah uyanıyoruz. Tabii anne, dede ve anneanne çoktan uyanmış; ağlıyorlar öylece oturdukları yerde.

“Erken Yatarım Erken Kalkarım” çocuk şarkısını ve içerisinde bahsedilen kızarmış ekmek ve peynir ikilisini çok severdim. Dedemlerin evinde o zaman her sabah kahvaltımda o ikiliyi mutlaka yerdim. Yine o şarkı aklımda dolaşarak uyandım. Çizgi film izlerken onları yemeyi hayal ediyordum. Başka bir yerde ise bir daha ne o şarkıyı söyleyebilecek ne de peynir yiyebilecekti insanlar. Ben bu şarkıyı mırıldanıp kumandayı kaptım. Televizyon açılmadı. Elektrik kesikti. Annem elimden aldı kumandayı “bugün şarkı söylemememiz gerek” dedi. Ağladıklarını o zaman fark ettim. Ne olduğunu sorduk. Abim 11, ben 9 yaşındayız. Hiç saklamadılar. Öğretmen olan dedem önce depremin ne olduğundan bahsetti sonra da annemin o asla unutmayacağım ve kelimesi kelimesini hatırladığım cümleleri: her yer yıkılmış kızım, bir deprem olmuş, elektriğimiz ondan kesik ama geldiğinde çizgi film izleyemeyiz; insanlarımız öldüler”. Sustuk. Kahvaltımızı yaptık.

Bir süre sonra elektrik geldi. O gün sürekli elektrik gidip geldi. Milas’a 20 dakika uzaklıkta Muğla bölgesinin elektrik kaynaklarından Yatağan Termik Santrali olmasına rağmen. Hemen televizyon açılıyordu her seferinde. Ailemiz bizi asla televizyondan uzaklaştırmadı. Abim de ben de dayanıklı, güçlü çocuklardık zaten. Onlar gibi biz de izliyor, üzülüyorduk. O sansürsüz görüntüleri asla unutamam. Enkaz başlarında bir canlı çıktığında televizyon karşısında alkışladığımız dakikaları, sevinçle üzüntünün karıştığı gözyaşlarını, o zamanın çocukları olan bizlerin nasıl bir anda yetişkine dönüştüğümüzü, yardım için ne bulduysak yollamak için ayırmamızı, hayatta kalmaya ettiğimiz şükürleri, ailesiz kalan çocukları düşündükçe ailelerimize gitmesinler diye sıkıca sarılmalarımızı... Yaşamanın kıymetini biz çok küçükken öğrendik. Şimdiki çocuklar, gençler şanslı mı değil mi bilmiyorum. Böyle bir acı ile öğrenmek kötü, hiç kıymetini bilmemek de. Bu herhalde o dönemle bu dönem arasındaki en büyük araftır.

Günlerce sadece bunları izledik. Gülmedik hiç. Bir şeye sevinmedik. Sofralara çok çeşit konmadı. Birlik olmanın en acı halleriydi sanırım. Binlerce kilometre uzakasın ama oradaymış gibi yaşıyorsun hayatı; daha doğrusu yaşamaya çalışıyorsun. “İçimizden yaşamak gelmiyor” zira o zamanlar. Elbette bir de 1999’da hatırlayacak yaşta olup bugün yaşayan hiçkimsenin unutmadığı ve hem tüyler ürpertip hem sesli bir umut içeren aynı tondaki erkek sesinden o iki soru cümlesi: sesimi duyan var mı, orada kimse var mı? Sonrası, umut ve ölümün kesiştiği bir sessizlik.

Deprem bölgesinden Marmaris’e çok öğrenci geldi. Birkaçı benim sınıf arkadaşı oldu, bazıları babamın öğrencileri (okulda yanlışlıkla çalan alarm sonucu tamamı bayılan). Onlar da çok anlattı. O günlerden bugünlere baktığımızda unutulmayanlar arasında katil müteahhitler, dış görünümü düzeltilip sağlammış gibi hayatların devam ettiği hasarlı çürük evler, ders alınmadan betonlaşmak, yapılmayan hazırlıklar, aynı acı senaryolara (belki daha fazlasına) doğru giden yıllar, geçmeyen acılar, denizin geri aldığı ama yine doldurulan sahiller, o depremden sonra bir daha hiç bulunamayıp ilanlarda kalan kayıplar var. Çok daha fazlası var. Bir de hiç unutamadığım, benim oyuncak bebeğimle aynı melodiyi çalan molozlar arasındaki bir bebek. O melodiyi duyduğumda hala ürperirim. Birçok insana asla kapanmayacak izler bıraktı. Benim hayatıma bıraktığı en bariz iz ise karanlıkta uyuyamamak ve gece lambasını başucumdan eksik etmemek oldu. Ne kadar basit bir iz. Çizik bile değil oysa.

İşte tüm bunları o zamanı yaşamayıp hissedememiş, hissetse de anlayamamış, anlatamayıp içinden atamamış, ders almamış, hatırlamayan, sonuçlarını görmeyen herkese anlatmak ve en büyük sebebi de acıyı paylaşmak amacı ile başlamış araştırma. Yerli, yabancı çok belgesel ve görsel kanıt izledim. Çok kişiyle görüştüm. Çok makale, kitap okudum. Dahası da olacak. Ana bu projede benim için en hassas nokta anılar. Özellikle o anlara dair anılar.

Şimdi esas konuya gelelim:
- İstemediğiniz halde hiçbir şekilde isminiz ve gizli olmasını istediğiniz herhangi bir bilginiz geçmeyecek.
- Anlatırken ruh sağlığınızı bozacak hiçbir şey söylememelisiniz.
- İstediğiniz tüm gerçekleri açıkça, dilediğiniz kadar detayla anlatabilirsiniz.
- Yayınlanması için izin vermemeniz halinde anı ve görüşleriniz asla yayınlanmayacak.
- Araştırma veya kesinlikle maddi olmayan herhangi bir şekilde katkı sağlamak isterseniz seve seve kabul edeceğim.
- Fikirlerinizi ve önerilerinizi rahatça söyleyebilirsiniz.
- Paylaşmak istemeniz halinde ve özel değilse görsel, yazılı kayıtları/kanıtları incelemek isterim.
- Anısına ismi geçsin, fotoğrafı yer alsın, kendinden bahsedilsin istediğiniz tüm kıymetli, rahmetli yakınlarınız veya tanıdıklarınız varsa tamamını istediğiniz şekilde mutlaka ekleyeceğim.
- İnsanlara anlatmak, hatırlatmak istediğiniz noktalar olursa eklenecek.
- Araştırmama dair her ne varsa etik olması halinde hepsi değerlendirilecek.

Bunları da göze alarak;

- Bu depremi yaşayan
- Enkazdan kurtulan
- Yakınları/tanıdıkları bu depremleri yaşayan
- Bu depremlerde yakınlarını/tanıdıklarını/evlerini/işlerini kaybeden
- Bu depremlere dair anıları olan
- Bu depremlerle izini kaybettiklerine mesajı olan
- Arama kurtarma veya sağlık ekiplerinde çalışmış olan (yerli-yabancı)
- Bu depremlerle ilgili aklınıza gelebilecek her şeyi paylaşmak isteyen

kişiler ile röportaj yapmak, sohbet etmek istiyorum. Elbette izninizi alarak notlarımı almak da. Hemen bu akşam başlayacağım. İletişim tercihi isterseniz anonim konuşabileceğiniz bir araç isterseniz Whatsapp isterseniz sözlükten mesajlaşma veya mail gibi şekillerde olacak. İzmir’de yaşıyorum. İzmir’de yaşayan depremzedelerimiz varsa yüz yüze görüşme ile de olur.

Şu andan itibaren anlatmak isteyen herkesin buraya yazması veya mesaj atmasını bekliyorum. Bunları unutturacak bir acı yaşamamanız dileğimle. Yapabileceğin her şey için yardımcı olmaya da her daim hazır olduğumu biliniz.

Edit: Daha evvel ara vermeden önce burada yine sorduğumda tanıklık edebilecek yazarlar olmuştu. Ne duyuruya ne mesajlarınıza ulaşabildim. Eğer hala gönüllüyseniz sizin de tekrar mesajlarınızı bekliyorum. O zaman konuşalım deyip konuşamadığım herkesten tek tek özür dilerim. Açıkladığım gibi sebep ben ve rahmetli dedemdeki sağlık problemleriydi.

 
Okurken gözlerim doldu.
Prensip olarak sosyal medyadan tanımadığım kimseyle görüşmüyorum. Ama yaptığınızın harika bir iş olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Aklımda çok şey var. Üstü kireçle kaplı bembeyaz mezarlar, denize gömülmüş hepsini tek tek fotografladigim evler, yıkılmış çınar ağaçları, öldüğüm dedikodusu yayılmış ikna etmek zorunda kaldığım arkadaşlarım, yıllarca mezarlarını baska şehirlerde bulmaya calistigim sevdiklerimin mezarları, ölümün siradanlaşmasinin vermiş olduğu garip hissizlik ve korkusuzluğun huzuru, yaşanan artçılara meydan okuma davranışları, denizin tehlikeli olabilecegini fark etme, garip garip onlarca anı. Anlat anlat bitmez ki...

Bonus: eksisozluk.com
  • o ben degilim  (08.04.18 01:08:24) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.