[]
"tanrı misafiri"
yaa bir yerde okudum mu, yoksa dinlediğim bir yerde mi denk geldim, bilmiyorum, aradım ve bulamadım.
aşağı-yukarı şöyle bir şey geçiyordu (parantez içini salladım biraz): "(tek başına uzun yolculuğa çıkanlar bazen gece dışarıda yatmak durumunda kalırlardı), türkler ise bu kişileri evlerinde misafir eder, yedirip içirip yatırır. ertesi sabah da yolcu ederdi. bu bir gelenek haline gelmişti. 'tanrı misafiri' kavramı buradan gelmektedir." dedikten sonra neden "allah misaifiri" değil de "tanrı misafiri" dendiğini üstü kapalı açıklıyordu ama bir an dayanaksız geldi, "uyduruyor olabilir" dedim ve öyle geçtim ama şimdi merak edip araştırasım geldi.
var mı bir yazıda böyle bir ifadeye denk gelen veya "tanrı misafiri" kavramını açıklayan bir yazı bilen?
aşağı-yukarı şöyle bir şey geçiyordu (parantez içini salladım biraz): "(tek başına uzun yolculuğa çıkanlar bazen gece dışarıda yatmak durumunda kalırlardı), türkler ise bu kişileri evlerinde misafir eder, yedirip içirip yatırır. ertesi sabah da yolcu ederdi. bu bir gelenek haline gelmişti. 'tanrı misafiri' kavramı buradan gelmektedir." dedikten sonra neden "allah misaifiri" değil de "tanrı misafiri" dendiğini üstü kapalı açıklıyordu ama bir an dayanaksız geldi, "uyduruyor olabilir" dedim ve öyle geçtim ama şimdi merak edip araştırasım geldi.
var mı bir yazıda böyle bir ifadeye denk gelen veya "tanrı misafiri" kavramını açıklayan bir yazı bilen?
Bu kavram, ilkokuldaki Sosyal Bilgler kitabımızda vardı. Nasreddin Hoca fıkralarında ve Dede Korkut masallarında da geçiyor bolca ama nden Allah değil de, Tanrı kısmını bilmiyorum. Belki de İslamiyeti kabulden çok öncesine dayandığı içindir.
- aychovsky (26.11.17 20:52:06)
Neden allah değil de tanrı deniyor anlamak için, doğrudan arşiv taramasına dayanan ve İstanbul'un gözünden değil Anadolu'da mekan, coğrafya, anlatı, adet ve edebiyat incelenerek yazılmış bir Anadolu tarihi okunmalı. Yani tarih metodu içinden konuşursak Anadolu'nun siyasi tarihi değil de, kültürel tarihi çerçevesinde yazılmış eserler okunmalı.
Tanrının yerine allah; yalavaç mustafa yerine hz muhammed vb. gibi değişimler 16.-17.yy sonrası Osmanlı'nın anadoluyu sünnileştirme çabaları sonrası gözüküyor. Bu sünnileştirme 20.yy'a kadar devam eden bir çaba. Bu sebeple eski deyim ve atasözlerinde tanrının kullanılması garip değil.
Tanrının misafiri ifadesini çok açıklayamam. Sadece tanrının kullanılması bana normal geliyor, onun sebebi de tanrının anadolu türkçesinde bolca kullanılması. Tek bir uyarı yapabilirim, tanrı misafiri ifadesi türklere ve hatta anadoluya özgü değil elbet.
Tanrının yerine allah; yalavaç mustafa yerine hz muhammed vb. gibi değişimler 16.-17.yy sonrası Osmanlı'nın anadoluyu sünnileştirme çabaları sonrası gözüküyor. Bu sünnileştirme 20.yy'a kadar devam eden bir çaba. Bu sebeple eski deyim ve atasözlerinde tanrının kullanılması garip değil.
Tanrının misafiri ifadesini çok açıklayamam. Sadece tanrının kullanılması bana normal geliyor, onun sebebi de tanrının anadolu türkçesinde bolca kullanılması. Tek bir uyarı yapabilirim, tanrı misafiri ifadesi türklere ve hatta anadoluya özgü değil elbet.
- protector (26.11.17 21:30:30)
Şunu da ekleyeyim. İstanbul'un ilk lokantası Hacı Abdullah'tır ve kurulalı 150 yıl olmamıştır. Bundan önce birtakım küçük seyyar satıcıların olduğu biliniyormuş. Yolda gidenler için ise hanlar var zaten. İlk lokantanın bu kadar geç kurulma nedeni de 'Tanrı misafiri' kavramı.
Osmanlı'nın gerileme döneminde fetih yapamadıkça ve toprak, dolayısıyla da vergi kaybettikçe, bir yandan da saray harcamaları arttığından ve padişahları sömüren saray ağalarının ekonomiyi daha da batırması nedeniyle o dönemde halk iyice fakirleşmiş. Dolayısıyla, 'Tanrı misafiri' artmış ve o misafirlere bakacak kişi sayısı azalmış. Haliyle, millet de 'Kaç misafire bakacağım, dışarıda millet birikti. Daha kendime zor bakıyorum' demeye başlamış. Ayrıca, saraydaki yozlaşma halkta da karşılık bulmuş ve millet de Tanrı misafirliği kavramını 'Oh, beleşe yemek' diye sömürmeye başlamış. Tanrı misafirliği de bu kültürel ve ekonomik nedenlerle azalarak bitmiş. Peşinden de 'Paran varsa ye kardeşim, milletin yediği anca kendine göre zaten' dönemi başlamış.
Osmanlı'nın gerileme döneminde fetih yapamadıkça ve toprak, dolayısıyla da vergi kaybettikçe, bir yandan da saray harcamaları arttığından ve padişahları sömüren saray ağalarının ekonomiyi daha da batırması nedeniyle o dönemde halk iyice fakirleşmiş. Dolayısıyla, 'Tanrı misafiri' artmış ve o misafirlere bakacak kişi sayısı azalmış. Haliyle, millet de 'Kaç misafire bakacağım, dışarıda millet birikti. Daha kendime zor bakıyorum' demeye başlamış. Ayrıca, saraydaki yozlaşma halkta da karşılık bulmuş ve millet de Tanrı misafirliği kavramını 'Oh, beleşe yemek' diye sömürmeye başlamış. Tanrı misafirliği de bu kültürel ve ekonomik nedenlerle azalarak bitmiş. Peşinden de 'Paran varsa ye kardeşim, milletin yediği anca kendine göre zaten' dönemi başlamış.
- aychovsky (27.11.17 04:33:29)
ayço +1 islamiyet öncesine dayanıyor. misafirperverlik de zaten tengriism'den geliyor.
ve bunun muhtemel sebebi göçer hayatın zorluklarının bozkır topluluklarında yarattığı bir tür empati kültürü.
ve bunun muhtemel sebebi göçer hayatın zorluklarının bozkır topluluklarında yarattığı bir tür empati kültürü.
- godoşu beklerken (27.11.17 05:34:33 ~ 10:59:15)
Yakın tarihte bu tanımlamanın değişmemiş olması gayrımüslim misafirlere dayanıyor diye biliyorum.
- insomnia (27.11.17 12:45:19)
Kaynak verebilecek olan var mi? Kaynaktan detayli okuma yapmayi seviyorum da.
- ahm1 (29.11.17 19:49:26)
1