[]
Birşeyi birisine anlatmak iyi gelir mi, gelirse neden ?
Yani, misal yaptığınız bir hatayı, ya da canınızın sıkkın olduğu bir konuyu durumu v.s başka birisine anlatmak insanı rahatlatır mı ? (büyük ihtimalle bu sorunun cevabı evet de) rahatlatıyorsa neden ?
çünkü olayı anlatınca normalleştiriyorsun. olay normalleşince rahatlıyorsun.
- dedim dedim de kime dedim (08.10.17 01:10:56)
Hiç kimseye bir şey anlatmayan bir insan olarak geçenlerde bütün dürüstlüğümle bir daha görmeyeceğimi düşündüğüm birisine kendimi açtım.
Hayatımda hem stresin bir nebze de olsa azaldığını hem de olayları, düşüncelerimi, hareketlerimi tekrar değerlendirmemi sağladı.
Hayatımda hem stresin bir nebze de olsa azaldığını hem de olayları, düşüncelerimi, hareketlerimi tekrar değerlendirmemi sağladı.
- E. (08.10.17 01:24:16)
çünkü insanlar kendi evrenlerinin ortak kabul görmüş gerçekliğe yakınlığından emin olamadıklarında, kendisini haklı bulacağına inandığı bir kişiye anlatma yöntemine başvurarak, genel kabul gören gerçeklik ve kişinin kafasındaki gerçekliği benzeştirmek ister böylece haklı olma ihtiyacı tatminlik yaşar
- ssyumusakg (08.10.17 01:32:16)
Kime ve neden anlattığına bağlı. Aktif olarak ve empati yaparak dinleyebilecek biri ise anlatmak tahatlatanilir. Birinin destekçi olması belirli problemlerle baş etmeyi kolaylaştırabilir. En azından soruna bir de dışarıdan bakıp aslında içinde büyüttüğün kadar dev gibi olmadığını görebilir. Çözüm bulmanın ötesine geçip akıl verme zevzekliğinde bulunacak, seninle empati yapamayacak biriyse, "Hay dilimi eşşek arısı soksaydı" pişmanlığında da olabilir insan. Bir de anlatmak için hazır olmak lazım, insan her an anlatamayabilir ya da o an farklı bir ruh halinde de olabilir. Bunlar sorunun devam etmediğini göstermez.
Bir de şu var. Uzun zamandır süregelen bir şeyse, insanlar çözüm önerirken senin taa en başından başladığın noktadan başlayabilirler. Yani sen onu otuz kere yapmış ama sonuç alamamış olabilirsin ama ilk akla gelecek şeydir ve hemen onu söyleyebilirler. İnsanların senin derdinle ilgili o anki durumu yakalaması için senin aklına gelen çözümleri üretmeleri gerekebilir. O arada "He anam, o benim aklıma gelmedi sanki" dememek önemli. Karşındaki kişi senin olduğun yollardan geçmedi, henüz senin derdinle yeni tanışıyor ve sana yetişmesi için senin tecrübelerinin ya bir kısmından ya da hepsinden geçmesi gerekiyor.
Bir de şu var. Uzun zamandır süregelen bir şeyse, insanlar çözüm önerirken senin taa en başından başladığın noktadan başlayabilirler. Yani sen onu otuz kere yapmış ama sonuç alamamış olabilirsin ama ilk akla gelecek şeydir ve hemen onu söyleyebilirler. İnsanların senin derdinle ilgili o anki durumu yakalaması için senin aklına gelen çözümleri üretmeleri gerekebilir. O arada "He anam, o benim aklıma gelmedi sanki" dememek önemli. Karşındaki kişi senin olduğun yollardan geçmedi, henüz senin derdinle yeni tanışıyor ve sana yetişmesi için senin tecrübelerinin ya bir kısmından ya da hepsinden geçmesi gerekiyor.
- aychovsky (08.10.17 08:48:52 ~ 08:52:05)
Katarsis
- dimanche (08.10.17 11:51:10)
bana genelde iyi geliyor. neden? çünkü birincisi, anlatırken bir anlamda o olayla yüzleşmiş oluyorsun. canın mı sıkkın, sevgilin mi terk etti, bir işin mi ters gidiyor... bunu karşındaki kişiyle paylaşırken olabildiğince somutlaştırmış oluyorsun. bazen kendi kendine düşünürken aklına gelmeyen bir fikir veya yön çıkıyor ortaya, sorunu çözmen ya da en azından anlaşılabilir hale getirmen kolaylaşıyor. "abi biz kokaini normalde bizim kamyonların taşıdığı çekyatların içine saklıyoruz, durdurmuşlar üç tanesini, yarım ton kaybettik" gibi bir sır veya bana karşı koz olarak kullanılabilecek bir şey olmadığı sürece ben her problemimi paylaşmayı seviyorum açıkçası - hatta bu yüzden çok memnuniyetsiz ve mızmız olduğum düşünülür. yanlış değildir belki ama benim paylaşmamın sebebi her şeyin dayanılmaz acı vermesi değil; çoğu insanın aksine paylaşmayı sevmem ya da paylaşma konusunda o kadar katı olmamam. herhangi birine de anlatabilirim mesela, illa yakın arkadaş olmasına gerek yok. mühim olan paylaşmak, karşıdaki taraftan ziyade.
paylaşmak en başta yaralıyor aslında. çünkü o canını sıkan şeyin olanca gücüyle üzerine geldiğini hissediyorsun anlatırken. yine yoğunlaşıyor, yine canını sıkıyor. hele ki karşıdan olumsuz bir tepki alırsan daha da üzülüyorsun. ama uzun vadede bu bence daha iyi. acıyı kalbime ya da aklıma gömmektense, o ilk sağlam darbeyi yiyip, zehri akıtmayı tercih ediyorum. sevgilim mi terk etti? bir ay boyunca toplamda 200-300 mail atıyorum kıza. word'e döksen 100-150 sayfa yazı çıkar. ama sonuç olarak kafamda hiçbir şey kalmıyor. söyleyebileceğim her şeyi, yapabileceğim her şeyi yapmış olarak terk ediliyorum. "bu iş benden çıktı"nın psikolojik rahatlığı oluyor. terk edilince "TAMAM O ZAMAN SİE" diyen adam bir ay sonra özlemeye, "bir şeyleri değiştirebilir miydim?" diye düşünmeye başlıyorsa, ben ayrıldıktan sonraki bir ay kendimi paralıyorum ama sonrasında onu arkamda bırakmış olarak devam ediyorum. yani arkada bırakmış olarak değil de, uzun vadede yaralamayacak diyelim. "bu iş bitti, bitirdim" diyebiliyorum.
beni bu yüzden rahatlatıyor. bir de ben yazmayı, anlatmayı seviyorum. karakter meselesi biraz. nasıl desem, bendeki depo küçük... insanların kimseye anlatmadan saklayabildiği şeyler olabilir. ben o kadar güçlü değilim. paylaşmam, atmam, kafamı boşaltmam lazım. delireceksem de en azından insanlar neden delirdiğimi bilsin, ne olduğunu görsün istiyorum.
şöyle bir şey var: dertlerini fazla insanla paylaştığında biraz savunmasızlaşıyorsun. çünkü zayıflığını, seni neyin üzdüğünü, mental anlamda ne kadar dirayetli ya da aptal olduğunu vs. çok fazla insan görmüş oluyor. üstelik sürekli insanların kafasını skiyor olmak da cabası. bunu da kendimce biraz daha cesur olarak çözdüm, yani kezo tribi gibi biraz ama "ben böyleyim kardeşim, seviyorsanız böyle sevin; kimseyi zorla tutmuyoruz" havasındayım.
çok şükür ki şu kısa hayatımda (23) bu konuda sorun yaşamadım, tek bir insan bile durum ne olursa olsun bana gelip kendisine anlattığım şeyle canımı yakmaya kalkmadı. kendi çapımda "modern zaman kekesi" olmaya çalışıyorum. sevdiğim insanlara yakınlık göstermekten, onların yanında olmaktan, onlarla kendimi paylaşmaktan çekinmiyorum. şu zamana kadar da gördüm ki insanlar buna değer veriyor, belli bir noktadan sonra onlar da senin yoluna giriyor hatta. iyi bir arkadaşım, iyi bir insanım vs. diyemem ama hayattaki en büyük mutluluklarımdan biri, normalde bayağı sert mizaçlı ve duvar gibi bir herif olan ukraynalı arkadaşımın bana sarılıp "herkesin senin gibi bir arkadaşa ihtiyacı var" demesi. bildiğin iki tane koskoca adamız. çok mu samimiyiz? sayılmaz. ama sonuç olarak bu adam bir şey olduğunda gelip bana anlatıyor. ben ona anlattığımda "mna kodumun delisi" demiyor. birbirimiz için bir çeşit acil çıkış gibi bi' şey olduk yani.
seviyorum ben böyle şeyleri. bunlar parayla, tecrübeyle alınabilen şeyler değil. içmeye, dolaşmaya çıkacak insan bulursun mesela. duyuruya yazsan bile. ama işte "iyi ki varsın" deyip sarılabileceğin ya da sana sarılabilecek insanlar kolay bulunmuyor. böyle insanlar kazanabilmek için de fedakarlık yapmak lazım bence. kimse gelip sana en derin sırlarını anlatmaz. o yüzden ben kendimce inisiyatif alıyorum. ben sana güvendim, kendime yakın buldum; bu da benim skim hüsnü deyip, yakınlık gösteriyorum. şu zamana kadar bundan asla pişman olmadım. karşı tarafın yaptığından bağımsız olarak, olacağımı da zannetmiyorum. ben buyum. aptal değilim, kimseye "anlatılmayacak" şey anlatacak halim yok.
gerçi böyle yazınca da anlatmayı seven samimi bir arkadaştan ziyade, insanları manipüle edip küçük çocukları şeker vaadiyle kandıran şerefsiz biriymişim izlenimi uyandırdım ama demek istediğim anlaşılmıştır sanırım. hem belki de öyleyimdir zaten, mühim olan niyet değil sonuç bence...
paylaşmak en başta yaralıyor aslında. çünkü o canını sıkan şeyin olanca gücüyle üzerine geldiğini hissediyorsun anlatırken. yine yoğunlaşıyor, yine canını sıkıyor. hele ki karşıdan olumsuz bir tepki alırsan daha da üzülüyorsun. ama uzun vadede bu bence daha iyi. acıyı kalbime ya da aklıma gömmektense, o ilk sağlam darbeyi yiyip, zehri akıtmayı tercih ediyorum. sevgilim mi terk etti? bir ay boyunca toplamda 200-300 mail atıyorum kıza. word'e döksen 100-150 sayfa yazı çıkar. ama sonuç olarak kafamda hiçbir şey kalmıyor. söyleyebileceğim her şeyi, yapabileceğim her şeyi yapmış olarak terk ediliyorum. "bu iş benden çıktı"nın psikolojik rahatlığı oluyor. terk edilince "TAMAM O ZAMAN SİE" diyen adam bir ay sonra özlemeye, "bir şeyleri değiştirebilir miydim?" diye düşünmeye başlıyorsa, ben ayrıldıktan sonraki bir ay kendimi paralıyorum ama sonrasında onu arkamda bırakmış olarak devam ediyorum. yani arkada bırakmış olarak değil de, uzun vadede yaralamayacak diyelim. "bu iş bitti, bitirdim" diyebiliyorum.
beni bu yüzden rahatlatıyor. bir de ben yazmayı, anlatmayı seviyorum. karakter meselesi biraz. nasıl desem, bendeki depo küçük... insanların kimseye anlatmadan saklayabildiği şeyler olabilir. ben o kadar güçlü değilim. paylaşmam, atmam, kafamı boşaltmam lazım. delireceksem de en azından insanlar neden delirdiğimi bilsin, ne olduğunu görsün istiyorum.
şöyle bir şey var: dertlerini fazla insanla paylaştığında biraz savunmasızlaşıyorsun. çünkü zayıflığını, seni neyin üzdüğünü, mental anlamda ne kadar dirayetli ya da aptal olduğunu vs. çok fazla insan görmüş oluyor. üstelik sürekli insanların kafasını skiyor olmak da cabası. bunu da kendimce biraz daha cesur olarak çözdüm, yani kezo tribi gibi biraz ama "ben böyleyim kardeşim, seviyorsanız böyle sevin; kimseyi zorla tutmuyoruz" havasındayım.
çok şükür ki şu kısa hayatımda (23) bu konuda sorun yaşamadım, tek bir insan bile durum ne olursa olsun bana gelip kendisine anlattığım şeyle canımı yakmaya kalkmadı. kendi çapımda "modern zaman kekesi" olmaya çalışıyorum. sevdiğim insanlara yakınlık göstermekten, onların yanında olmaktan, onlarla kendimi paylaşmaktan çekinmiyorum. şu zamana kadar da gördüm ki insanlar buna değer veriyor, belli bir noktadan sonra onlar da senin yoluna giriyor hatta. iyi bir arkadaşım, iyi bir insanım vs. diyemem ama hayattaki en büyük mutluluklarımdan biri, normalde bayağı sert mizaçlı ve duvar gibi bir herif olan ukraynalı arkadaşımın bana sarılıp "herkesin senin gibi bir arkadaşa ihtiyacı var" demesi. bildiğin iki tane koskoca adamız. çok mu samimiyiz? sayılmaz. ama sonuç olarak bu adam bir şey olduğunda gelip bana anlatıyor. ben ona anlattığımda "mna kodumun delisi" demiyor. birbirimiz için bir çeşit acil çıkış gibi bi' şey olduk yani.
seviyorum ben böyle şeyleri. bunlar parayla, tecrübeyle alınabilen şeyler değil. içmeye, dolaşmaya çıkacak insan bulursun mesela. duyuruya yazsan bile. ama işte "iyi ki varsın" deyip sarılabileceğin ya da sana sarılabilecek insanlar kolay bulunmuyor. böyle insanlar kazanabilmek için de fedakarlık yapmak lazım bence. kimse gelip sana en derin sırlarını anlatmaz. o yüzden ben kendimce inisiyatif alıyorum. ben sana güvendim, kendime yakın buldum; bu da benim skim hüsnü deyip, yakınlık gösteriyorum. şu zamana kadar bundan asla pişman olmadım. karşı tarafın yaptığından bağımsız olarak, olacağımı da zannetmiyorum. ben buyum. aptal değilim, kimseye "anlatılmayacak" şey anlatacak halim yok.
gerçi böyle yazınca da anlatmayı seven samimi bir arkadaştan ziyade, insanları manipüle edip küçük çocukları şeker vaadiyle kandıran şerefsiz biriymişim izlenimi uyandırdım ama demek istediğim anlaşılmıştır sanırım. hem belki de öyleyimdir zaten, mühim olan niyet değil sonuç bence...
- der meister (08.10.17 12:06:20)
1