[]
Türk dizileri
Son yıllarda Türk dizilerine bakıyorumda genelde aşklı meşkli diziler yapıyorlar ve hemen hemen hepsinde oğlan zengindir altında son model araba villada yaşıyor hizmetçileri vardır şirket sahibidir ve bu dizilerde genelde orta asya ve arap ülkelerinde tutuyor şimdi ben Türkiyeyi bilmesem ortadoğuda ve ya orta asyada yaşasam şöyle düşünürdüm lan bu Türkler ne kadar zenginler hayatları süper falan diye. Ben mi yanlış Türkiye de yaşıyorum yoksa diziler mi yanlış tanıtıyor ülkemizi? Hiç bir dizide istanbul trafiğini ya da metrobüsün durumu göstermiyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz? Sizin hiç şirket sahibi villada yaşayan altında son model arabası olan gelecek kaygısı olmayan arkadaşınız oldu mu?
bütün gün metrobüste ağzına sıçılmış, bir de akşam evde metrobüste çile çeken adamı mı izleyeceksin? kendi hayatın bombok, empati ile zengin, süper hayatı olan birini izleyip kendini tatmin etmek istiyorsun işte. olay böyle.
- ben demistim zaten (28.04.17 02:34:28)
behzat ç o yüzden çok tuttu, yani çok gerçekçiydi ve doğaldı dolayısıyla çok kişi sevdi.
ama bir yandan hayatımızın sıkıcı olduğu gerçeği de var ve mesela biraz farklı hayatlar görmek de kötü değil bence. o yüzden fi'yi sevdim ben. ama aşırı abartı ve zenginli dizileri sevmiyorum.
ama bir yandan hayatımızın sıkıcı olduğu gerçeği de var ve mesela biraz farklı hayatlar görmek de kötü değil bence. o yüzden fi'yi sevdim ben. ama aşırı abartı ve zenginli dizileri sevmiyorum.
- omonia (28.04.17 02:59:26)
behzat ç. çok falan tutmadı. dizi defaatle gün ve saat değiştirdi ancak sosyal medyayı kullanan kişilerin ısrar ve hayranlıkları ile o dönemin star yönetiminin de desteğiyle devam ettirildi. ssg'nin bu tür yayınlar hakkında yazıları vardı yanlış anımsamıyorsam. neden devam ettirilir ya da neden bitirilir diye. ekşi dergisi üzerinden anlatıyordu.
ayrıca @ben demiştim zaten haklı. yakında yeni bir yaz dizisi çıkar ve ne demek istediğimizi daha iyi anlarsınız. bu amerikan rüyası kavramını anlayan iyi okumuş senaristlerimizin başlattığı bir furyanın ayağı düşmüş hali.
alternatif için eski dizileri ruhsar, memoli, çocuklar duymasın gibi zamanın çok tutulan hikayelerini yeniden canlandırmayı denediler patladı. türk insanı, güç arzusunun peşinde. aslında türk diye yaftalamamak lazım, nietzsche benden daha iyi bilir ama insan güç algısının peşinde ve bu yüzden amerikan filmlerinde ki o telefonu alırsan daha başarılı daha güçlü, o arabaya binersen daha güçlü olursun yaklaşımını ülkemizde tersten yedirdiler. daha güçlü insanlar. daha alengirli hayatlar.
izlemeye değer birşey olsun istiyor insanlar, yoksa sizin bahsettiğiniz diziler eskiden stv'de vardı. ev hayatı, soba, iş arayan baba gibi. günümüz dizilerinde fakirler bile istanbulda taksi ile seyahat etmek zorundalar, öyle seyahat ederler. çünkü o herhangi bir eğlence kültürü değil sosyal yaşamdan bir kaçış sunar insana.
eski türk filmleri gibi yani, ne diyordu sırrı süreyya önder; hüsnü(ah ulan müjgan)' filmin sonunda öyle konuşmaz aslında, ben size hüsnünün nasıl konuşacağını yaparım da rtük kanalı kapatır. orada senarist konuşuyor, ve izleyeni rahatlatıyor. çünkü seyirci film boyunca kendisini hüsnüyle özdeşleştiriyor. hüsnü filmin sonunda kazanıyor, tiradını atıyor ve seyirci istediğini elde etmiş oluyor. Gerçek hayatta böyle şeyler olmaz. Bu bir ekoldür, seyirci rahatlamak için sinemaya gidiyor.
Herkesin senaryosuna methiyeler düzdüğü Ezel dizisinde bile böyle olmuştur. aynen anlatıldığı gibi.
edit: ben yazarken @tolkienin hayranı'nın yazısı yoktu, aynı sırada benzer şeyleri düşünerek yazmışız.
ayrıca @ben demiştim zaten haklı. yakında yeni bir yaz dizisi çıkar ve ne demek istediğimizi daha iyi anlarsınız. bu amerikan rüyası kavramını anlayan iyi okumuş senaristlerimizin başlattığı bir furyanın ayağı düşmüş hali.
alternatif için eski dizileri ruhsar, memoli, çocuklar duymasın gibi zamanın çok tutulan hikayelerini yeniden canlandırmayı denediler patladı. türk insanı, güç arzusunun peşinde. aslında türk diye yaftalamamak lazım, nietzsche benden daha iyi bilir ama insan güç algısının peşinde ve bu yüzden amerikan filmlerinde ki o telefonu alırsan daha başarılı daha güçlü, o arabaya binersen daha güçlü olursun yaklaşımını ülkemizde tersten yedirdiler. daha güçlü insanlar. daha alengirli hayatlar.
izlemeye değer birşey olsun istiyor insanlar, yoksa sizin bahsettiğiniz diziler eskiden stv'de vardı. ev hayatı, soba, iş arayan baba gibi. günümüz dizilerinde fakirler bile istanbulda taksi ile seyahat etmek zorundalar, öyle seyahat ederler. çünkü o herhangi bir eğlence kültürü değil sosyal yaşamdan bir kaçış sunar insana.
eski türk filmleri gibi yani, ne diyordu sırrı süreyya önder; hüsnü(ah ulan müjgan)' filmin sonunda öyle konuşmaz aslında, ben size hüsnünün nasıl konuşacağını yaparım da rtük kanalı kapatır. orada senarist konuşuyor, ve izleyeni rahatlatıyor. çünkü seyirci film boyunca kendisini hüsnüyle özdeşleştiriyor. hüsnü filmin sonunda kazanıyor, tiradını atıyor ve seyirci istediğini elde etmiş oluyor. Gerçek hayatta böyle şeyler olmaz. Bu bir ekoldür, seyirci rahatlamak için sinemaya gidiyor.
Herkesin senaryosuna methiyeler düzdüğü Ezel dizisinde bile böyle olmuştur. aynen anlatıldığı gibi.
edit: ben yazarken @tolkienin hayranı'nın yazısı yoktu, aynı sırada benzer şeyleri düşünerek yazmışız.
- mete kudur (28.04.17 03:14:22 ~ 03:15:49)
"Ben demistim zaten" zaten demis. +1
- Traveller (28.04.17 03:21:00)
- Türk dizileri çok hızlı ve çok uzun üretiliyor. Prime time'ın her akşam birtakım dizileri körüklüyor olması gerek ve bölüm reklamlarla birlikte üç saate, kemiksiz 90 dakikaya kadar uzun. Haliyle yaratıcı olacak zaman yok, acil dizi lazım. Haliyle kolaya kaçmak gerekiyor. Arada Elveda Rumeli, Behzat Ç gibi diziler çıkıyor ama nadiren.
- Türk halkı arabeskten, dramadan beslenir. Bu yüzden, ya bir fakirin zenginler yüzünden acı çekmesi ve bizim bu acıyı hissetmemiz gerekiyor (Öyle Bir Geçer Zaman Ki) gibi ya da zenginlerin bir türlü mutlu olamaması gerekiyor. Oysa, bu halk 20 yıla yakın Bizimkiler dizisini izledi. 20 yıl boyunca 'Katil geldi Sevim', 'Babacım, kapıcı', 'Zaptı tutuyorum şimdi' gibi replikleri yıllarca dinleyen bir iki nesil büyüdü. Başarısı da 'Halk kendi hayatı ile özdeşleştirdiği, ekranda kendini gördüğü için bu kadar tutuldu'ya bağlanmıştı. Ne oldu da, bu bu kadar değişti? Şuradan örnek vereyim. 1960-70 yapımı bir Hollywood korku filminde kanlı bir sahneyi doğru düzgün göremezsiniz. Görünen sahnelerde de kanın sahteliği bellidir ve delinen deşilen organ yoktur. Aynı şeyi izlemek seyirciyi sıkar ve her yeni ile birlikte çıta azıcık yukarı çekilir. 1980'lerde açıkta organ görmesek de Freddy Kruger'ın milleti deştiğini gördük. Korku filmleri şimdi aşırı gerçekçi. Cinayetleri rahat rahat, elimizde mısırla izleyebiliyoruz. Aynı filmi 30-40 yıl öncesine götürsen olay yaratır ve yasaklanır. Bu da beyni uyarma ile ilgili. Beyin belirli bir miktarda uyaranla uyarıldığında artık ondan düşük olanlara çok da yeni bir şeymiş ya da heyecanlandırıcıymış gibi heyecanlandırmıyor. Örneğin, Facebook'ta her atılana 100-200 beğeni gelen biri bir postuna 50 beğeni gelirse mutlu olmaz, tatmin olmaz ama her postuna ortalama 10 beğeni gelen biri 50 beğeni ile havaya uçabilir. Türk halkı için de bu beyin uyaranı drama olmuştur. Dramanın miktarı arabeskle başlayıp arta arta bugünlere geldi. Halka artık Bizimkiler'i göstersen sıkılır. Çünkü 100 like'ı olan birine 10 like'lık bir şeyle uyarmanın artık etkisi yok. Bu yüzden dizilerdeki kavgalar, dramalar, entrikalar, olaylar, vb. arttıkça artıyor. Burada zenginlik de gün geçtikçe artıyor.
- Aynı dizileri Orta Doğu, Balkan ve Güney Amerika pazarına satıyoruz. Hepsi de lüksü izlemeyi seven insanlardan oluşuyor. Orta Doğu'nun, Arapların zaten lüks ve abartı sevdası meşhur. Güney Amerika yıllarca pembe dizi üretmiş, zengin çocuk ile fakir ama güzel kızın aşkını işleyen dizilerin harman olduğu yer. Balkanlarda çok yaygın olmasa da fakir ya da orta halli ülkeler lüks hayatı görmeyi seviyor. Bir yandan Türkiye dışı pazar da düşünülüyor yani. Senin yerel hayatını izlemez bu insanlar ya da bunu o piyasaya sunmak riskli. Ne kadar zengin insan, o kadar yurtdışı yan gelir.
- Çalışmalar gösteriyor ki halk fakirleştikçe, izledikleri zenginleşiyor. Zenginin malı züğürdün çenesini youyor bir anlamda. Kendini dizide izlediği kişinin yerine kısa bir süre koyabiliyor. Televizyona odaklığında kendi çevresini görmüyor, ekrandaki çevreyi görüyor. Aslında bir şeyi izlerken kendimizi ekranın içine yerleştiriyoruz bir anda. Hatta, bazı anneler ekranla konuşur örneğin. Oyuncuya 'Ay ay ay, gitme oraya' ya da 'Aptal kız, adam seni kandırıyor' falan derler. Bu durumlar, aslında o an gerçekten kopulduğunun ve ekrandaki görüntünün o anlık kişinin gerçeği haline geldiğinin göstergesi. Bu şekilde, kişi kendi fakirliğini kısa süre unutabiliyor ya da kısa süre zengin gibi yaşayabiliyor. Aslına bakıldığında, bu tarz zengin dizileri bir anlamda kişileri uyuşturmak işine de yarıyor. Kendi fakirliğini bu şekilde bastıran kişi yaşadığından şikayet etmiyor. Hele ki zengin ailede entrikalar olunca kendi haline bile şükredebiliyor. Ama bir yan etkisi var; o da adi suçları arttırması. Ekranda kavga, gürültüyü çok gören bir nesil yetişti. Otobüslerde bazı genç kızların sevgilileri ile telefon konuşmalarını dinlerseniz diziler gibi konuşurlar genelde. Kavgası, draması bol ama anlamsız ve niye çıktığı belli değil. Aynı şekilde, televizyonda gördüğü gibi yaşayan insan elindeki şartlar o şekilde bir yaşama elvermediği için kapkaççılık, hırsızlık gibi suçlara teşvik de ediyor ama bir iki kişinin kapkaççılık yapması, bütün ülkenin fakirlikten bıkarak isyan etmesi yanında küçük bir bedel. İnsanların gazını alıyor bir anlamda. Bir anlamda ülke fakirleştikçe ya da gelir dağılımı adaletsizleştikçe, orta sınıf daraldıkça zenginlerin yaşamını ortaya seren dizi sayısı da artıyor. ben demistim zaten'in dediği 'Kendi yaşamını izler misin' de bu kapsamda incelenebilir. İsveçliler 6 saat boyunca sıradan bir tren yolculuğu izliyorlar mesela.
- Dizide gereken oyuncu sayısı tiyatrocu sayısından fazla ve tiyatro kökenli ve deneyimli oyuncular pahalı. Onun yerine, yeni mezun ya da az yüzü gözü düzgün birini ucuza oynatıyorlar; haliyle oyunculuklar genelde yerlerde. Bunun konu ile ilgisi yok ama araya iliştirmek istedim.
- Türk halkı arabeskten, dramadan beslenir. Bu yüzden, ya bir fakirin zenginler yüzünden acı çekmesi ve bizim bu acıyı hissetmemiz gerekiyor (Öyle Bir Geçer Zaman Ki) gibi ya da zenginlerin bir türlü mutlu olamaması gerekiyor. Oysa, bu halk 20 yıla yakın Bizimkiler dizisini izledi. 20 yıl boyunca 'Katil geldi Sevim', 'Babacım, kapıcı', 'Zaptı tutuyorum şimdi' gibi replikleri yıllarca dinleyen bir iki nesil büyüdü. Başarısı da 'Halk kendi hayatı ile özdeşleştirdiği, ekranda kendini gördüğü için bu kadar tutuldu'ya bağlanmıştı. Ne oldu da, bu bu kadar değişti? Şuradan örnek vereyim. 1960-70 yapımı bir Hollywood korku filminde kanlı bir sahneyi doğru düzgün göremezsiniz. Görünen sahnelerde de kanın sahteliği bellidir ve delinen deşilen organ yoktur. Aynı şeyi izlemek seyirciyi sıkar ve her yeni ile birlikte çıta azıcık yukarı çekilir. 1980'lerde açıkta organ görmesek de Freddy Kruger'ın milleti deştiğini gördük. Korku filmleri şimdi aşırı gerçekçi. Cinayetleri rahat rahat, elimizde mısırla izleyebiliyoruz. Aynı filmi 30-40 yıl öncesine götürsen olay yaratır ve yasaklanır. Bu da beyni uyarma ile ilgili. Beyin belirli bir miktarda uyaranla uyarıldığında artık ondan düşük olanlara çok da yeni bir şeymiş ya da heyecanlandırıcıymış gibi heyecanlandırmıyor. Örneğin, Facebook'ta her atılana 100-200 beğeni gelen biri bir postuna 50 beğeni gelirse mutlu olmaz, tatmin olmaz ama her postuna ortalama 10 beğeni gelen biri 50 beğeni ile havaya uçabilir. Türk halkı için de bu beyin uyaranı drama olmuştur. Dramanın miktarı arabeskle başlayıp arta arta bugünlere geldi. Halka artık Bizimkiler'i göstersen sıkılır. Çünkü 100 like'ı olan birine 10 like'lık bir şeyle uyarmanın artık etkisi yok. Bu yüzden dizilerdeki kavgalar, dramalar, entrikalar, olaylar, vb. arttıkça artıyor. Burada zenginlik de gün geçtikçe artıyor.
- Aynı dizileri Orta Doğu, Balkan ve Güney Amerika pazarına satıyoruz. Hepsi de lüksü izlemeyi seven insanlardan oluşuyor. Orta Doğu'nun, Arapların zaten lüks ve abartı sevdası meşhur. Güney Amerika yıllarca pembe dizi üretmiş, zengin çocuk ile fakir ama güzel kızın aşkını işleyen dizilerin harman olduğu yer. Balkanlarda çok yaygın olmasa da fakir ya da orta halli ülkeler lüks hayatı görmeyi seviyor. Bir yandan Türkiye dışı pazar da düşünülüyor yani. Senin yerel hayatını izlemez bu insanlar ya da bunu o piyasaya sunmak riskli. Ne kadar zengin insan, o kadar yurtdışı yan gelir.
- Çalışmalar gösteriyor ki halk fakirleştikçe, izledikleri zenginleşiyor. Zenginin malı züğürdün çenesini youyor bir anlamda. Kendini dizide izlediği kişinin yerine kısa bir süre koyabiliyor. Televizyona odaklığında kendi çevresini görmüyor, ekrandaki çevreyi görüyor. Aslında bir şeyi izlerken kendimizi ekranın içine yerleştiriyoruz bir anda. Hatta, bazı anneler ekranla konuşur örneğin. Oyuncuya 'Ay ay ay, gitme oraya' ya da 'Aptal kız, adam seni kandırıyor' falan derler. Bu durumlar, aslında o an gerçekten kopulduğunun ve ekrandaki görüntünün o anlık kişinin gerçeği haline geldiğinin göstergesi. Bu şekilde, kişi kendi fakirliğini kısa süre unutabiliyor ya da kısa süre zengin gibi yaşayabiliyor. Aslına bakıldığında, bu tarz zengin dizileri bir anlamda kişileri uyuşturmak işine de yarıyor. Kendi fakirliğini bu şekilde bastıran kişi yaşadığından şikayet etmiyor. Hele ki zengin ailede entrikalar olunca kendi haline bile şükredebiliyor. Ama bir yan etkisi var; o da adi suçları arttırması. Ekranda kavga, gürültüyü çok gören bir nesil yetişti. Otobüslerde bazı genç kızların sevgilileri ile telefon konuşmalarını dinlerseniz diziler gibi konuşurlar genelde. Kavgası, draması bol ama anlamsız ve niye çıktığı belli değil. Aynı şekilde, televizyonda gördüğü gibi yaşayan insan elindeki şartlar o şekilde bir yaşama elvermediği için kapkaççılık, hırsızlık gibi suçlara teşvik de ediyor ama bir iki kişinin kapkaççılık yapması, bütün ülkenin fakirlikten bıkarak isyan etmesi yanında küçük bir bedel. İnsanların gazını alıyor bir anlamda. Bir anlamda ülke fakirleştikçe ya da gelir dağılımı adaletsizleştikçe, orta sınıf daraldıkça zenginlerin yaşamını ortaya seren dizi sayısı da artıyor. ben demistim zaten'in dediği 'Kendi yaşamını izler misin' de bu kapsamda incelenebilir. İsveçliler 6 saat boyunca sıradan bir tren yolculuğu izliyorlar mesela.
- Dizide gereken oyuncu sayısı tiyatrocu sayısından fazla ve tiyatro kökenli ve deneyimli oyuncular pahalı. Onun yerine, yeni mezun ya da az yüzü gözü düzgün birini ucuza oynatıyorlar; haliyle oyunculuklar genelde yerlerde. Bunun konu ile ilgisi yok ama araya iliştirmek istedim.
- aychovsky (28.04.17 06:17:18 ~ 06:22:39)
1