[]
Üzgün olduğunu saklamak?
Merhaba,
Bazı insanlar görüyorum başka insanların yanında ağlamaktan çok utanıyorlar. Bazı insanlar da mesela kalplerinin kırıldığını en yakınlarından bile saklıyorlar. Bu neden böyle?
Bazı insanlar görüyorum başka insanların yanında ağlamaktan çok utanıyorlar. Bazı insanlar da mesela kalplerinin kırıldığını en yakınlarından bile saklıyorlar. Bu neden böyle?
Bize böyle kodlanıyor. "Aman insan içinde ağlama", "aman sakın ağlama" gibi cümlelerle büyüdük çoğumuz. Ağlamanın güçsüzlük olarak nitelendirildiği bir toplumda yaşıyoruz.
- dessy (24.08.16 11:48:05)
muhtemelen alacağın cevabın; -ya boşver ya da -takma kafaya gibi baştan savma ve işe yaramaz cevaplar olacağını tahmin edebiliyor ise ne demeye ona derdini anlatsın? veya paylaşsın?
veysel baba ile bağlayalım;
Anlatamam derdimi dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetini bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiç bir zaman gül dikensiz olamaz
veysel baba ile bağlayalım;
Anlatamam derdimi dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetini bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiç bir zaman gül dikensiz olamaz
- seyduna6687 (24.08.16 11:49:51)
@üğpoıuy nedenini biliyor musunuz?
- anumegha (24.08.16 11:54:21)
o insanlardan biri olarak; kimseye hassas yanlarımı göstermeme takıntım var. O sebeple özelimi açmam, güçlü bilinirim.
- alaimisema (24.08.16 11:57:48)
ben de böyleyim, üstüne mutlu görünüyorum. nedeni ise kendi mutsuzluğumu insanlara bulaştırmak ya da göstermek istememem sadece. sadece seçilmiş olanlar bilsin yeterli.
bana söylenen, öğütlenen bir şey de değil bu.
bana söylenen, öğütlenen bir şey de değil bu.
- Apocalypse (24.08.16 11:57:59)
Bu insan benim ve bu olayın yadırganmasına asla anlam veremiyorum.
İnsanların yanında ağlamaya falan utanmaktan bahsetmiyorum, paylaşmamaktan bahsediyorum.
Öyle veya böyle olumsuz düşüncelerimi, hislerimi kimseyle paylaşma gereği duymuyorum ben. Çünkü bence paylaşmanın bana en ufak bir getirisi yok. Canımın sıkkın olduğu zamanlarda denk gelip ısrarla soran olursa da bunu söylüyorum, "anlatsam kime ne katacak" diyorum, kimsenin bir cevabı yok bu soruya. Yani ben açık ve net bir şekilde rahatsızım ısrarından, neden diretiyorsun ki? En öteye gidebileni "anlat rahatlarsın" diyor. Ya nedir beni rahatlatacak olan? Anlatsam ağzımdan çıkacak cümleleri ben zaten kafamın içinde bütün gün boyu kuruyorum. Sesli söylesem ne değişecek yani? Sen nerenin bilgesisin ki yani bambaşka ulu bir bakış açısıyla mı bakacaksın da sorunu çözeceksin. Hepimiz götü boklu tipleriz işte. Hayır zaten bu ısrarı yapan adamın niyeti senin benim sorunuma yeni bir bakış açısıyla yaklaşıp, belki rahatlatacak bir çözüm önerisi sunmak değil ki. Senin benim rahatımı düşünen adam zaten YA ANLATSANA NOLUCAK diye inatla ısrar etmez. Adamın tek derdi merakı. Merakını giderecek, tüketecek senin hikayeni televizyondaki diziler gibi, gidecek. Gerçek bir samimiyetsizsin lan sen.
Bir de kusura bakmayın, kimse kimsenin derdini kendisininki kadar umursamaz, umursayamaz. Yani benim hayatımın seyrini tamamen değiştiren bir olay, en yakın arkadaşım da olsa, bir başkasının iki dakika sonra unutacağı bir olay. Bu durumda ben gerçekten benim için kritik, gerçekten önemli olan bir şeyi neden x kişisinin vakit geçirmesi için dillendirmek durumunda olayım ki yani? Çünkü o, sadece anlattığım süre boyunca ve belki ondan sonra arada sırada denk gelirse üçer beşer dakikası daha bu konuyu öyle "ulan ne kötü, vay ne acayip" falan diyerek geçirecek.
Bence buna kimsenin ihtiyacı yok. Kendi kendine kalabilen, bir şeyleri yaşayıp sindirebilen insan olmak bence her zaman daha iyi. Her ayağı kaydığında YA NOLDU BİLİYO MUSUN diyen insan gözümde net zayıf insandır.
İnsanların yanında ağlamaya falan utanmaktan bahsetmiyorum, paylaşmamaktan bahsediyorum.
Öyle veya böyle olumsuz düşüncelerimi, hislerimi kimseyle paylaşma gereği duymuyorum ben. Çünkü bence paylaşmanın bana en ufak bir getirisi yok. Canımın sıkkın olduğu zamanlarda denk gelip ısrarla soran olursa da bunu söylüyorum, "anlatsam kime ne katacak" diyorum, kimsenin bir cevabı yok bu soruya. Yani ben açık ve net bir şekilde rahatsızım ısrarından, neden diretiyorsun ki? En öteye gidebileni "anlat rahatlarsın" diyor. Ya nedir beni rahatlatacak olan? Anlatsam ağzımdan çıkacak cümleleri ben zaten kafamın içinde bütün gün boyu kuruyorum. Sesli söylesem ne değişecek yani? Sen nerenin bilgesisin ki yani bambaşka ulu bir bakış açısıyla mı bakacaksın da sorunu çözeceksin. Hepimiz götü boklu tipleriz işte. Hayır zaten bu ısrarı yapan adamın niyeti senin benim sorunuma yeni bir bakış açısıyla yaklaşıp, belki rahatlatacak bir çözüm önerisi sunmak değil ki. Senin benim rahatımı düşünen adam zaten YA ANLATSANA NOLUCAK diye inatla ısrar etmez. Adamın tek derdi merakı. Merakını giderecek, tüketecek senin hikayeni televizyondaki diziler gibi, gidecek. Gerçek bir samimiyetsizsin lan sen.
Bir de kusura bakmayın, kimse kimsenin derdini kendisininki kadar umursamaz, umursayamaz. Yani benim hayatımın seyrini tamamen değiştiren bir olay, en yakın arkadaşım da olsa, bir başkasının iki dakika sonra unutacağı bir olay. Bu durumda ben gerçekten benim için kritik, gerçekten önemli olan bir şeyi neden x kişisinin vakit geçirmesi için dillendirmek durumunda olayım ki yani? Çünkü o, sadece anlattığım süre boyunca ve belki ondan sonra arada sırada denk gelirse üçer beşer dakikası daha bu konuyu öyle "ulan ne kötü, vay ne acayip" falan diyerek geçirecek.
Bence buna kimsenin ihtiyacı yok. Kendi kendine kalabilen, bir şeyleri yaşayıp sindirebilen insan olmak bence her zaman daha iyi. Her ayağı kaydığında YA NOLDU BİLİYO MUSUN diyen insan gözümde net zayıf insandır.
- naberabi (24.08.16 12:02:44 ~ 12:06:07)
üğpoıuy ile benzer sebeplerden. güçsüzlüğünü insanlara gösterirsen, zayıf yanlarını açık edersin ve ileride gelebilecek daha büyük zararlara karşı açık vermiş olursun. basit bir mantık. kendini koruma içgüdüsü.
- hypervaskulerdondurucu (24.08.16 12:03:23)
kimsenin yanında kolay kolay ağlamam. bazen sinirden tutamadığım olmuştur o ayrı.
sebebine gelirsek; samimiyetsiz teselli cümleleri ve paylaştığın insan mutluyken senin mutsuzluğuna başarısızca dahil olmaya çalışma çabasını görmek gibi sinir bozucu şeyler sanırım.
sebebine gelirsek; samimiyetsiz teselli cümleleri ve paylaştığın insan mutluyken senin mutsuzluğuna başarısızca dahil olmaya çalışma çabasını görmek gibi sinir bozucu şeyler sanırım.
- jonestown (24.08.16 12:05:42)
"Soyleyemem derdimi kimseye,
Derman olmasin diye,
İnleyen su kalbimi,
Agyar duymasin diye.
Sakladim goz yasimi..."
Vs gibi sarkilarda turkulerde de irdelenebilecegi gibi arabesk bi toplum turk toplumu. Genelde "ben aci cekeyim cektigim acidan herkesin haberi olsun ama hepsi bilmiyomus gibi yapsin" "sonra manitam bana acisin seviselim" gibi bir durum var. Aglamak bambaska bisey konudan bagimsiz olarak. Ama genelde boyle.
Derman olmasin diye,
İnleyen su kalbimi,
Agyar duymasin diye.
Sakladim goz yasimi..."
Vs gibi sarkilarda turkulerde de irdelenebilecegi gibi arabesk bi toplum turk toplumu. Genelde "ben aci cekeyim cektigim acidan herkesin haberi olsun ama hepsi bilmiyomus gibi yapsin" "sonra manitam bana acisin seviselim" gibi bir durum var. Aglamak bambaska bisey konudan bagimsiz olarak. Ama genelde boyle.
- hailtothethief (24.08.16 12:06:24)
Bu konu hakkında çok uzun konuşulur günlere haftalara sığmaz fakat kısaca naçizane fikrim; eğer sadece başkasının yanında ağlamaktan çok utandığıysa mesele, daha önce ya hiç göstermemiş olduğu yüzünü göstermekten çekiniyordur ya da kendisini ağlatan "her neyse" o durum karşısındaki acizliğini açığa çıkarmaktan korkuyordur. Yalnız bu ikincisi bir nevi kendi kendisiyle hesaplaşmasıdır insanın. İnsan "ego" su her durumu her şekilde geldiği gibi göğsünde yumuşatıp oyuna sokabilme kabiliyetine tek başına sahip değildir. Bunu mutlaka kültürel birikimler ve bireysel yeteneklerle desteklemelidir. İnsan içinde bulunduğu kültüre ve kendi kişisel bilgi birikimine göre bunu ya çok doğal ya da çok sıradışı algılyabilir. Yani ağlamak içgüdüsel olarak varlığımızda tohum olarak bulunsa dahi, bu ihtiyacı karşılamak için uygun şartları sağlamak neredeyse imkansızdır. Bu yüzdendir bazen bazı insanların yalnız başına hıçkıra hıçkıra ağlaması. Oysa bazı üzücü durumlar çok ama çok daha kolay atlatılabilir acılar gerçekten teselliden öte bir paylaşım alanı yaratabilse kendine...
Not: Ben böyle dedim diye böyle olacak değil ama bilirsiniz, insanız ve insana ait olanı anlayabiliriz...
Not: Ben böyle dedim diye böyle olacak değil ama bilirsiniz, insanız ve insana ait olanı anlayabiliriz...
- ekşicigeldii (24.08.16 12:08:30 ~ 12:09:21)
Yani bu derdini belli etmemenin altında yatan nedenleri kısaca şöyle özetleyebilir miyim?
-Bireylerde toplumdan ve aileden gelen bir "güçlü ol" mesajı var. Ağlamak bu mesaja göre şekillenen kimliği zedeler.
-Bazı insanların derdi sizi teselli etmek değil meraklarını gidermektir.
-İnsanlar teselli verirken samimiyetsiz davranabilirler.
-Derdini anlatmak çoğu zaman bir şeyi değiştirmez.
-Ve başka yerlerden edindiğim bilgilere göre de diğer insanlar maalesef ağlayan kişinin mutsuzluğuna sevinebilirler.
-Bireylerde toplumdan ve aileden gelen bir "güçlü ol" mesajı var. Ağlamak bu mesaja göre şekillenen kimliği zedeler.
-Bazı insanların derdi sizi teselli etmek değil meraklarını gidermektir.
-İnsanlar teselli verirken samimiyetsiz davranabilirler.
-Derdini anlatmak çoğu zaman bir şeyi değiştirmez.
-Ve başka yerlerden edindiğim bilgilere göre de diğer insanlar maalesef ağlayan kişinin mutsuzluğuna sevinebilirler.
- anumegha (24.08.16 12:18:22)
Toplumun güçlü olma, dik durma normu daha çok erkekler için geçerli. 'Erkekler ağlamaz' diye bir laf var. Hatta daha ileri gidelim 'Karı gibi ne ağlıyorsun/gülüyorsun' bile derler. Erkeğe bu coğrafyanın yüklediği en ağır yük bence zayıflığı gösterememek, ancak yakın hissettiği bir kişinin yanında ağlayabilmek, ortalıkta ağlayamamak. Hint filmlerinde vardır, erkeklerin sürekli gözleri dolar ve ortalık yerde salya sümük ağlarlar. Erkekle başlayan bu süreç, güçlü erkeğin yanında kadının da güçlü olmasını gerektiriyor; çok ağlamayan insan sürekli ağlayan bir insana katlanamaz. Üstelik kadınlar da bu şekilde yetiştiriyorlar evlatlarını. İstediğin gibi ağlayama, istediğin gibi duygulanama; bir süre sonra insan katılaşıyor. Bir süre sonra artık duygular da dibine kadar değil, daha yüzeysel hissedilmeye veya öyle gösterilmeye başlıyor.
Tabii bir de toplumdaki ağlamamanın yanında, bir de arabesk altyapıdan gelen 'çekilen acıyı yüceltme' kültürü de var. Kolombiya dünyanın en mutlu üçüncü ülkesiymiş. Adamlar fakir, sürekli bir olay yaşanıyor ülkede ama en mutlu ülkelerin arasındalar. 'Niye, manyak mısınız' dedim, 'Biz acı olayların nasıl üstesinden geldiğimizle gurur duyarız. Mutluluklarımızı yarıştırmayı severiz' demişti; biz ise üzüntülerimizi, acılarımızı nasıl yüklendiğimizi yarıştırıyoruz. Sabah programlarına bak, sürekli bir trejedi, sürekli ağlayan insanlar. En sevilen filmler en çok duygulandıran, ağlatanlar. Belki de güçlü görünüşün altında ağlamaya fırsat kollayıp bir bahane yaratıyoruz; şarkıya, filme sığınıyoruz. Efkar diye bir kelimemiz var diğer dillerde çok karşılık bulamayan. Efkarı yüceltiyoruz, romantikleştiriyoruz; bir silkinip kendimize gelmeyi değil. Akrabalarımız, bir önceki nesil 'Ben en çok bunu yaptım, ben en çok şunu yaptım', 'Aaa, o da bir şey mi, asıl ben neler çektim, neler', 'kan kustum, kızılcık şerbeti içtim dedim' diyerek omzundaki yükle savaş veteranı gibi gurur duyuyor neredeyse. Tamam, Kolombiyalılar çılgın, yanardağ köyü yutunca adamlar 'Nasıl olsa üstesinden geliriz, oh salsa' diyorlar ama bizimkisi de çok ağır, çok baskılayıcı.
Aslında ağlıyoruz ama özgürce değil, usturupluca, kurallar çerçevesinde.
Tabii bir de 'Duygularımla barışık olacağım' derken 5 yaşında gibi her şeye ağlama uç durumu var. Bir arkadaşım herhangi bir tartışma sırasında ağlayabiliyor. 'Bu öğlen yemeğe gidemeyeceğim, çalışmam gerek, işleri bitiremedim' diyorsun (ki sözleşilmiş yemek değil, her günkü yemekhane), anında ağlamaya başlıyor. Bana en çok karşılaştığı şeyin kendisine 'Duygu sömürüsü yapıyorsun' dendiği idi ama kız çok rahatsızdı kendi halinden, en ufak şeyde ve her gün mutlaka bir şeye ağlıyordu. Normalde 'Duygularınla barışık ol, onları yaşa' denir ve bunun sağlıklı olduğuna inanıyorum; bu duygularıyla barışık olmaktan ziyade duyguların insanı esir alması gibi bir şey. O da terapiye gidiyordu bu durumu kontrol altına almak için.
Derdi başkasına anlatmamak kısmına gelince, tek nedeni bir de karşımdaki kişi ile uğraşmamak olabiliyor zaman zaman. Bazen kendi kendine kolay atlatabileceğin bir şey, senin hayatına burnunu sokmak isteyenler tarafından daha karmaşık hale getirilebiliyor. Örneğin, o gün sevgilinle tartıştın ama çok da büyütülecek bir durum yok ve akşam öpse geçecek. O an moralin bozuk ama başkasına anlattığında abartılı tepkiler alabiliyorsun. 'Sana nasıl bunu yapar'lı, 'Bak, şerefsiz'li tepkiler alabiliyorsun. Tam bu durum olmadı ama atayım yine, mesela sevgilin 'Bugün buluşmayayım, ben uyuyayım' dedi; yani bunu büyütecek ve ilişkimin içine girmek isteyen, 'Vay efendim, nasıl böyle yapar. Suçlu sensin, tamam demişsin' diye abartacak birine dert anlatmak istemiyorum. Kimdi hatırlamıyorum; bir uzmanın 'ateş rahimliler' dediği bir grup var mesela, Kadınlar Kulübü'nün saldırgan üyeleri gibi her şeyi büyütmeye ve her an saldırmaya hazır, sürekli sinirli grup; onlara bir şey anlatmam asla. Pireyi deve yapabilir. Acımı olduğundan çok büyüten gruba çok bir şey anlatmam; zaten moralim bozukken daha da dibe göndermenin anlamı yok. Benzer şekilde o an dert anlayacak durumu olmayana da bir şey anlatmak için uğraşmam. Benzer şekilde yargılarına güvenmediğim ve çocuksu, aksi, benim gözümden göremeyecek, vb. gördüğüm birine de çok fazla açılmam.
Tabii bir de toplumdaki ağlamamanın yanında, bir de arabesk altyapıdan gelen 'çekilen acıyı yüceltme' kültürü de var. Kolombiya dünyanın en mutlu üçüncü ülkesiymiş. Adamlar fakir, sürekli bir olay yaşanıyor ülkede ama en mutlu ülkelerin arasındalar. 'Niye, manyak mısınız' dedim, 'Biz acı olayların nasıl üstesinden geldiğimizle gurur duyarız. Mutluluklarımızı yarıştırmayı severiz' demişti; biz ise üzüntülerimizi, acılarımızı nasıl yüklendiğimizi yarıştırıyoruz. Sabah programlarına bak, sürekli bir trejedi, sürekli ağlayan insanlar. En sevilen filmler en çok duygulandıran, ağlatanlar. Belki de güçlü görünüşün altında ağlamaya fırsat kollayıp bir bahane yaratıyoruz; şarkıya, filme sığınıyoruz. Efkar diye bir kelimemiz var diğer dillerde çok karşılık bulamayan. Efkarı yüceltiyoruz, romantikleştiriyoruz; bir silkinip kendimize gelmeyi değil. Akrabalarımız, bir önceki nesil 'Ben en çok bunu yaptım, ben en çok şunu yaptım', 'Aaa, o da bir şey mi, asıl ben neler çektim, neler', 'kan kustum, kızılcık şerbeti içtim dedim' diyerek omzundaki yükle savaş veteranı gibi gurur duyuyor neredeyse. Tamam, Kolombiyalılar çılgın, yanardağ köyü yutunca adamlar 'Nasıl olsa üstesinden geliriz, oh salsa' diyorlar ama bizimkisi de çok ağır, çok baskılayıcı.
Aslında ağlıyoruz ama özgürce değil, usturupluca, kurallar çerçevesinde.
Tabii bir de 'Duygularımla barışık olacağım' derken 5 yaşında gibi her şeye ağlama uç durumu var. Bir arkadaşım herhangi bir tartışma sırasında ağlayabiliyor. 'Bu öğlen yemeğe gidemeyeceğim, çalışmam gerek, işleri bitiremedim' diyorsun (ki sözleşilmiş yemek değil, her günkü yemekhane), anında ağlamaya başlıyor. Bana en çok karşılaştığı şeyin kendisine 'Duygu sömürüsü yapıyorsun' dendiği idi ama kız çok rahatsızdı kendi halinden, en ufak şeyde ve her gün mutlaka bir şeye ağlıyordu. Normalde 'Duygularınla barışık ol, onları yaşa' denir ve bunun sağlıklı olduğuna inanıyorum; bu duygularıyla barışık olmaktan ziyade duyguların insanı esir alması gibi bir şey. O da terapiye gidiyordu bu durumu kontrol altına almak için.
Derdi başkasına anlatmamak kısmına gelince, tek nedeni bir de karşımdaki kişi ile uğraşmamak olabiliyor zaman zaman. Bazen kendi kendine kolay atlatabileceğin bir şey, senin hayatına burnunu sokmak isteyenler tarafından daha karmaşık hale getirilebiliyor. Örneğin, o gün sevgilinle tartıştın ama çok da büyütülecek bir durum yok ve akşam öpse geçecek. O an moralin bozuk ama başkasına anlattığında abartılı tepkiler alabiliyorsun. 'Sana nasıl bunu yapar'lı, 'Bak, şerefsiz'li tepkiler alabiliyorsun. Tam bu durum olmadı ama atayım yine, mesela sevgilin 'Bugün buluşmayayım, ben uyuyayım' dedi; yani bunu büyütecek ve ilişkimin içine girmek isteyen, 'Vay efendim, nasıl böyle yapar. Suçlu sensin, tamam demişsin' diye abartacak birine dert anlatmak istemiyorum. Kimdi hatırlamıyorum; bir uzmanın 'ateş rahimliler' dediği bir grup var mesela, Kadınlar Kulübü'nün saldırgan üyeleri gibi her şeyi büyütmeye ve her an saldırmaya hazır, sürekli sinirli grup; onlara bir şey anlatmam asla. Pireyi deve yapabilir. Acımı olduğundan çok büyüten gruba çok bir şey anlatmam; zaten moralim bozukken daha da dibe göndermenin anlamı yok. Benzer şekilde o an dert anlayacak durumu olmayana da bir şey anlatmak için uğraşmam. Benzer şekilde yargılarına güvenmediğim ve çocuksu, aksi, benim gözümden göremeyecek, vb. gördüğüm birine de çok fazla açılmam.
- aychovsky (24.08.16 12:35:17 ~ 13:02:45)
bu soruyu başka bağlamlarda cevaplamış arkadaşlar; ben kendim için cevaplayacağım.
zayıf olduğum bir anı tanıdığım kimseye göstermek istemem, o yüzden başkalarının yanında ağlamamak için koşarak uzaklaştığım olmuştur. kalbim kırılır, kimseye söyleyemem. söylersem daha da gerçek olacakmış gibi gelir çünkü.
ha ama ne bileyim yolda üzücü bir şeyle karşılaşırım, iki gözüm iki çeşme ağlayarak aksiyon aldığım, ya da alamadığım çok olmuştur.
zayıf olduğum bir anı tanıdığım kimseye göstermek istemem, o yüzden başkalarının yanında ağlamamak için koşarak uzaklaştığım olmuştur. kalbim kırılır, kimseye söyleyemem. söylersem daha da gerçek olacakmış gibi gelir çünkü.
ha ama ne bileyim yolda üzücü bir şeyle karşılaşırım, iki gözüm iki çeşme ağlayarak aksiyon aldığım, ya da alamadığım çok olmuştur.
- evde liyakat kalmamis (24.08.16 13:34:00)
Seni öldürüp bitiren şeyin karşındaki için bir şey ifade etmemesi, bu dertlerin gün gelip sana karşı silah olarak kullanılma ihtimali ve utangaçlık.
- petekpare (24.08.16 14:02:19)
1