[]

psikolojik olarak; id ego süper ego biz vss.. bi bakar mısınız şu soruya,?

evet teşekkürler, umarım karıştırmadan anlatabilirim..

1. ayşe; aslında romantik komedi filmlerine bayılır hergün olmasa da haftada 2 tane izler.. entellektüeldir de.. mürekkep yalamıştır, felsefecidir ama yine de sever o romantik komedileri işte kötü bişey değil ki bu. ama ortamlarda, insanların içinde burun kıvırır, "izlemem" der, alaycı güler romantik komedilere? böylece erkeklere "bakın ben diğerlerinden farklıyım" mesajı, kadınlara da "sizden farklıyım" mesajı verir. nedir bu, ne denir buna?

2. neşe; makjaj yapan , gayet şık ve bakımlı, stilettolu şunlu bunlu iddialı kadınları inceden küçümser, "saçları gerçek renk değil, yüzleri doğal değil, boylarını ayakkabı ile uzatıyorlar" diye.. (dısından söylemez asla bilir çünkü o zaman açık verdiğini, içinden geçirir, yüzünden okursanız ne ala)

ama o da bilir ortaya çıkan sonucun güzel olduğunu, hoş olduğunu bütüne bakıldığında.. yine de tepeden bakar öle kadınlara.

kendisi spor ayakkabıların jeanlerin esortmanların hastasıdır doğal renk saçlıdır asla makyaj yapmaz.. güzeldir çok da.. ama aslında bi yandan da özenmektedir o stiletto ayakkabıları giyip nefis bi elbise çekip üstüne gündüz ya da gece iş yerinde ya da sosyal ortamlarda dikkat çekici kadınlardan olmaya.. ama yapmaz, çekindiğinden ya da yapamayacağından da değil..

ama bi sabah uyanıp "tamam bundan sonra benden onlardan olacağım" ulan diyemez. 28 sene öle varolmuştur, kendine yakıştıramaz.

nedir bu?


3. en temelde bi de şunu sorayım;

"olmak istediğimiz" biz ile "olduğumuz" biz vardır hani.

olduğumuz şey; çekirdeği alıp tüm türk dizilerini çitırdata çıtırdata izlemek..

olmak istediğimiz; evinde tv si bile olmayan, başka meşgaleleri olan yaratıcı biri.

etrafa, eşe dosta, yabancılara yaydığımız hava; "evde tv var ama ben hiç izlemem."

gerçek; bal gibi de izliyorsun.


gecenlerde bi arkadasımdaydım kütüphanesinde opera tarihi kitabı vardı bende teyzemden dolayı anlarım bu işlerden epey.. sohbet açtım hani seviyor, ilgileniyor diye.. operayı ne cok sevdiğini, şan dersi bile aldığını, bunun ne yüce bi sanat olduğunu anlatmaya başladı

-en çok sevdiğin eser dedim; ses yok..
-seyrettiğin bi eser dedim; sısss..
-bildiğin? tıss..
-bi tane operacı adı söle.... sss verdi..

bi anda ortamda acaip bi hava oluştu, çalan kapı zili hepimizi kurtardı.

böle böle şeyler..

olan biz ile, olmasını istediğimiz biz.. dışarıya göstermeye çalıştığımız biz.. nedir derinlikleri?

sizce bi insan tamamen kendisini keşfedip her yerde her zaman olduğu gibi davranmayı başarabilir mi sosyal maskesiz? mümkün müdür? ermiş midir?

teşekkürler düşünenlere..

başlıkta id ego süper ego derken hani bunlar mıdır, bunlar bunlara örnek midir diye sordum..

 
eh, sosyal bir varlık olarak evde çekirdek çitleyip serdar ortaç'la coşmayı sevsek de entelektüel bir ortamda operadan bahsedebiliriz ama bu işler her zaman bu rutinde gitmez. örneğin siz massive attack dinliyorsunuzdur evde ama işyerindeki arkadaşlarınız fasıl da fasıl diye tutturursa o ortamda kös kös oturmamak için tsmden hoşlanır gibi yapar ama özünde o ortamdan hoşlanırsınız.

yani ille çekirdek çitlemeniz gerekmiyor evde, evde opera dinleyip dışarıda sibel can'a uyum sağlamaya da çalışabilirsiniz, oradaki sorun sonsuza kadar evde kalamayacağınız ve insanlarla konuşmaktan zevk aldığınız gerçeğidir. bu yüzden ben "evde massive attack dinleyip dışarıda da arkadaşlarla fasıla gitmekten hoşlanan bir insan" olabilirim, ne olduğumla ne istediğim çelişmez bile, burada illaki bir id-ego-süperego çatışması yoktur, hatta ortada bir tutarsızlık bile yoktur. psikolojiden ziyade sosyolojiyle ilgili bir durum bana kalırsa.
  • entry ca  (03.11.09 18:11:45 ~ 18:15:38) 
Sorunuzun cevabı "self-image" ya da "self-concept" kavramlarında bol bol açıklanmış, üstüne makaleler yazılmıştır. Olayın tüketici teorisindeki boyutuna kaynaklık eden eser için aşağıdaki makaleye göz atınız:

Sirgy, J., 1982. Self-concept in consumer behaviour: A critical review. Journal of Consumer Research, 9(3), 287-300.
  • sui  (03.11.09 18:18:51) 
Bir çok boyut var sizin sorduğunuz şeyde. Örnekler,
Ahmet, bir gün içinde ney enstrümanı kullanılan bir şarkı dinler ve çok hoşuna gider. Gider ney alır. Ney kursuna gider, bir kaç kitap alır. Belirli bir süre sonra odada ney asılı durur.Belki bir kur devam eder sonraki dönem yeni kur açılmaz gidemez, kurs kendisini arayacaktır yeni kur açıldığında.Ne kurs arar ne de ahmet bunu hatırlar. Gelen giden arkadaşları " üflede bir görelim" der ahmet ise daha başlanıç çalışıyoruz der güler. Kendi kendine kaldığında biraz neye üfler aslında çalışmak lazım der.O gün 4 saat ney çalışır. Yarın başlıyorum der. Yarın işleri çıkar ve çıkar ve çıkar. Yine ney kenara konur.

Benzer binlerce örnek bulabiliriz. Mesela tasavvuf ile ilgili bir konferans olsun belediyenin düzenlediği ve konusunda uzman insan(lar) getirilsin.(Sık sık farklı konularda böyle şeyler düzenleniyor). İçeri girdiğinizde elimizi sallasak böyle insana çarparız.Onlarca kitap almıştır. Hiç birini okumamıştır. Bu konu için dil öğrenmeyi aklına bile getirmez vs..... Sizin operacı kızınızda buna benzer birebir olarak. Diğer örnekleriniz kesişim kümesidir.

İnsan olarak çevredeki olaylaran etkilenmemizde, sanki gözleri bağlı kurşuna dizilmiş suçlular gibiyizdir.Bir şarkı türü dinleriz, içindeki enstrüman hoşumuza gider, türü hoşumuza gider. Bir tablo görürüz ve hoşumuza gider. Onu çizeni anlamak isteriz. Bir hikaye okuruz, yazanı merak ederiz. Bunları hissetmek insan olmak kadar doğal.

Sonra? Sonra bu duyguyu analiz etmemiz, işlememiz gerekmektedir. Yani duygunun oluşumundan sonra duyguyu analiz etmek ve bundan sonra yapacağımız eylemi planlamada irade kavramı ortaya çıkar. Benim de anlamaya çalıştığım kavram olan irade de yaşanan eksikler nedeniyle operacı kızlar, neyci ahmetler ortaya çıkmakta. İrade terbiyesi bizim noksan kaldığımız nokta olduğunu düşünmekteyim.(şimdilik)

( hayır daha schopenhauer 'ın kitabını okumadım, aslında bu konu ile ilgili başka sağlam kaynaklarıda okumadım.Mühendisim. Operacı kız gibi hissediyorum kendimi.:-) )

edit: typo
  • ilkdefa  (03.11.09 18:32:44 ~ 18:34:14) 
evet mümkündür. ermiş olduklarını ve ulaşılmaz bir şey başardıklarını düşünmüyorum. sonuçta kimi otistik veya ruhsal hastalıklara sahip insanların da bu şekilde davrandığını biliyoruz.
ben bunu hepimizin hamurunda olan o 21 gram olarak değerlendiriyorum ve allahı bu şekilde tanımlıyorum.
allah demeyeyim de tengri diyeyim belki müslümanlar alınır.
  • kediebesi  (03.11.09 18:57:02 ~ 18:58:21) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.