[]
yaş ilerledikçe bazı şeyler neden daha zorlaşıyor?
bir ortama girmek, arkadaş edinmek falan? daha olgun insanlar haline gelmiyor muyuz? 'selam, şu konudaki yorumunuz oldukça güzel üzerine konuşabilir miyiz?' neden diyemiyoruz? insanlarda olum ne güzel ortamım var zaten benim seni katıp neden rezil edeyim düşüncesi mi var? merhaba hacı.. ne yapıyorsun nereden mezunsun diye lafa girmeye çalışınca millet neden ''kimsin lan sen?'' bakışı atıyor?
Kendimizi daha iyi tanıyoruz ve arkadaş ölçütlerimiz artıyor. Örneğin ben bir kişinin bir ulusu, bir cinsel yönelimi, bir dini, vs. aşağılamasına tahammül edemiyorum. Böyle bir kişiyle artık arkadaşlık kuramam ve bu tür kişiler Türkiye'de çok az.
- Traveller (12.12.15 21:47:18 ~ 21:47:38)
Cocukken-gencken isin gucun yok ki oyun oynicaksin gezceksin eglenceksin. Yas ilerledikce insanin sorumluluklari artiyo baska seylere heves ve enerji kalmiyo. E bi de sevgililik ve evlilik durumlari oluyo. Insanlarin oncelikleri degisiyo.
Bunun yaninda daha olgun insan olmak demek daha secici olmak demek. Dunya gorusu, hayat tarzi sana uymayan insanlari anliyosun ve zaman kaybiymis gibi geliyo. 21 yastan bildirdim.
Bunun yaninda daha olgun insan olmak demek daha secici olmak demek. Dunya gorusu, hayat tarzi sana uymayan insanlari anliyosun ve zaman kaybiymis gibi geliyo. 21 yastan bildirdim.
- turuncu sufle (12.12.15 21:49:30)
egolar ağır basıyor.
- Cruyff (12.12.15 21:49:43)
çünkü kalplerimiz sevgi dolu değil. <3 (temsili)
- kaledekiyalnizlik (12.12.15 22:07:40)
tahammül sınırların daralıyor herkes mal gözü ile bakıyorsun
- basond (12.12.15 22:11:09)
yaş ilerledikçe naif ego gidiyor yerine gerizekalı bir şey geliyor. insanların açıklamalrına ek olarak işin bir de bu yanı var.
o kimsin lan sen durumu ise tecrübeden gelen bir şey. insan zamanla kimin neyi neden yaptığına daha çok emin oluyor. hayat hala bilinmezlerle dolu ama o bilinmezlerden uzak bildik kostik insan tavrına, sistemin her gün kültürden addedilen tacilerine ise yakınız. a noktasından b noktasına gitmeye çalışırken bunlara maruz kalma sıklığı daha fazla.
fakat bir de işin gerizekalı bir yanı var dediğim gibi. yaş ile hak edildiği sanılan şeyler var. hayatında hak etmediğini yaşla almaya çalışmak vs. hak etmek nedir diye sorulsa herkesin farklı cevabı olacaktır belki ama artık zaman kaybetmek istemeyen insanoğlunun acelesi ile yaşın da iyice kamçıladığı beklentileri birleştiğinde bunlar oluyor.
yalnız bir de yaşın getirdiği bir ayrmcılık da var. belli yaştaki bir insan bazen istese de bazı şeyleri yapamıyor; kah sistem ve kültürü, kah toplum bunu bu insana zımni olarak yasaklıyor. geriatrik ayrımcılık artık adı konan ve bilinen bir şey. bu durumda söz konusu olgun kişi yapmamaktan ziyade yapmasına izin verilmeyen konumuna geliyor. e hayatı bu şekillerde kısıtlanmaya devam eden yaşlanmakta olan insanoğlunda bir kabuk da oluşuyordur.
o kimsin lan sen durumu ise tecrübeden gelen bir şey. insan zamanla kimin neyi neden yaptığına daha çok emin oluyor. hayat hala bilinmezlerle dolu ama o bilinmezlerden uzak bildik kostik insan tavrına, sistemin her gün kültürden addedilen tacilerine ise yakınız. a noktasından b noktasına gitmeye çalışırken bunlara maruz kalma sıklığı daha fazla.
fakat bir de işin gerizekalı bir yanı var dediğim gibi. yaş ile hak edildiği sanılan şeyler var. hayatında hak etmediğini yaşla almaya çalışmak vs. hak etmek nedir diye sorulsa herkesin farklı cevabı olacaktır belki ama artık zaman kaybetmek istemeyen insanoğlunun acelesi ile yaşın da iyice kamçıladığı beklentileri birleştiğinde bunlar oluyor.
yalnız bir de yaşın getirdiği bir ayrmcılık da var. belli yaştaki bir insan bazen istese de bazı şeyleri yapamıyor; kah sistem ve kültürü, kah toplum bunu bu insana zımni olarak yasaklıyor. geriatrik ayrımcılık artık adı konan ve bilinen bir şey. bu durumda söz konusu olgun kişi yapmamaktan ziyade yapmasına izin verilmeyen konumuna geliyor. e hayatı bu şekillerde kısıtlanmaya devam eden yaşlanmakta olan insanoğlunda bir kabuk da oluşuyordur.
- godoşu beklerken (12.12.15 22:17:50)
ben eskisine göre daha rahat soruyorum, ama karşı taraf sorunun 'alt'ını göremeyebiliyor, sabrı-merakı-nezaketi varsa altını dinlerse az-çok birbirimizi anlıyoruz.
ama çoğunluk her şeyi öğrendiğini, herkesi tanıdığını, dünyada yerinin garanti ve rahat olduğunu, herhangi bir soru sorulamayacak olduğunu düşünüyor. zaten kendisi de yapabilecekken kaçındığı şeyleri anıştıran sözleri duyunca sizi kurulu hayatının düşmanı görebiliyor.
yani, yaşı ilerleyen herkes için geçerli bir şablon yok. kimi yerleşip korunaklılığa geçiyor, kimi gençliği sürdürüp sormaya öğrenmeye değişmeye değiştirmeye yöneliyor. hemen her zaman da birinciler ikincilere galebe çalıyor.
ama çoğunluk her şeyi öğrendiğini, herkesi tanıdığını, dünyada yerinin garanti ve rahat olduğunu, herhangi bir soru sorulamayacak olduğunu düşünüyor. zaten kendisi de yapabilecekken kaçındığı şeyleri anıştıran sözleri duyunca sizi kurulu hayatının düşmanı görebiliyor.
yani, yaşı ilerleyen herkes için geçerli bir şablon yok. kimi yerleşip korunaklılığa geçiyor, kimi gençliği sürdürüp sormaya öğrenmeye değişmeye değiştirmeye yöneliyor. hemen her zaman da birinciler ikincilere galebe çalıyor.
- tedirginlik hucresi (13.12.15 01:23:42)
neme lazımcılık
+
tahammülsüzlük
+
zeka düzeyleri arasında uçurum
+
tahammülsüzlük
+
zeka düzeyleri arasında uçurum
- sonerblabla (13.12.15 11:14:59)
Büyüdükçe dünya görüşü ediniyoruz; bu politik, kültürel, vb olabiliyor. Çocukken bir dünya görüşü yok ortada; dünyayı oyuncaktan yemekten ibaret görürken ve her çocuğun gördüğü buyken, kişi de her çocukla aynı şeyi paylaşıyor ve daha kolay kaynaşılabiliyor. Ergenlikte de dünya görüşü yavaş yavaş ortaya çıkarken, çoğunda "Şu çocuk çok tatlı", "Şu kızla çıksam mı" gibi düşünceler hala ortak. Dünya görüşünün önemi hala biraz daha az. Büyüdükten sonra dünya görüşü önemli oluyor, çevrede seçici olmaya başlanabilir. Örneğin, en yakın çocukluk arkadaşın senin siyasi görüşünün ya da hayat görüşünün tam tersini 7/24 kafana kaksa, onunla daha ne kadar uzun arkadaş kalabilirsin.
Bir yandan da hem deneyimlere dayalı olarak hem de evrimsel açıdan insan benzerlerine yaklaşmaya çalışır. Çünkü zarar farklı olandangelir. Bir sır tutarken, bir iş yaparken en çok kendimize dayandığımız için, kendimize benzeyen insanları daha güvenilir buluruz.
evolution-institute.org
Dolayısıyla farklı olandan zarar gelmesinden çekiniriz. Bu politik, dış görünüşle ilgili, kültür, espri anlayışı, müzik zevki gibi şeyler oluyor. Çocukken herkese karşı önyargısız oluyoruz, farklılıklar önemli olmuyor o yüzden. Büyüdükçe önyargının olması azı karar, çoğu zarar bir durum. Örneğin, hiç tanımadığınız biri "Hadi gel, sana babanın hayrına 1 milyon dolar vereceğim. Bunun için bir yere götürmem gerek" desek gitmez kimse ama çocuğa şeker versen gidebilir. Çünkü böyle işlerden zarar geleceğini öğrenmiş olur, bu hayatta kalma içgüdüsünün sosyal normlarla yoğrulmuş hali. Belki başka bir kültürde, bizim yemeyeceğimiz iyilik kisvelerinin yaygınlıkla yapıldığı kültürlerde, başkaları bunu hayati tehdit olarak görmez ve gidebilirler. Örneğin, Tepebaşı'nda tekin görünmeyen bir sokağa sen girmezsin ama Fransız bir turist oranın güvenli olmayabileceğini düşünemez ve çocuk naifliğiyle gider, başına binbir türlü iş gelir. Bu nedenle, öğrenilmiş bazı önyargılar hayatta kalmak için önemli. Örneğin, tekinsiz biri sana yaklaştığında kaçınırsın. Çünkü, kaçtığında aslında iyi bir adamı kötü olarak yargılamanın maliyeti o adamı tanımamak olur, ama kaçmadığında ve adam kötü biri çıktığında bunun maliyeti hayatın kadar yüksek olabilir. Bu nedenle Tip iki hata adı verilen "yanlış negatif" hatasının maliyeti çok yüksek olacağından, bu tip öğrenilen şeyler insanı hayatta tutar. Ama bu önyargı abartılırsa da kendinden olmayana tahammülsüzlük derecesine çıkabiliyor.
Bir yandan da daha refah içinde yaşanan bir ülkede tanımadığın biri ile konuşmaya çalışırsan çok sevinip sıcak tepkiler de alabilirsin, sürekli terörün olduğu bir ülkede başka biri ile konuşmaya çalıştığında "Ne cins bu" deyip gebertebilirler de. İstanbul'da millet hayattan bezmiş yaşıyor, karlı bir günde iş çıkışı saatinde metrobüs itişikliğine giren hangi insan düzgün bir psikolojiye sahip olabilir ki? Bunu yıpratıcı bulanın psikolojisi ayrı yıpranır, normal bulanın zaten sadizm, mazoşizm, sosyopati, vb. değerlerinden şüphe duyarım. Şehrin yoğun bir beyaz yaka nüfusu olsa da, daha yoğun bir asgari ücretli kesimi var. Adam eve ne yemek götüreceğini düşünürken ve kafasında binbir ağırlık varken ya da hayat gailesinin içindeyken birinin merhaba demesi kadar rahatsız edici bir şey olamaz. Ülkecek zaten mahalle baskısı ayrı, dini baskısı ayrı; bizden çok baskılanan toplumlar da var ama hiç fena değiliz. Baskı enerjiyi alır götürür, insanı haşlanmış yumurta gibi katı yapar, hareketini kısırlar. Kraldan çok kralcı yapar. Dolayısıyla, kişi zaten "Kimden ne zarar gelecek" baskısı ile büyümüş, üstüne de hayatın, bu coğrafyada yaşamanın da getirdiği baskı ve enerjisizlik var. Bunu sporla, arkadaşlarla, sevişmeyle, kendini geliştirmeye çalışmakla, vb. üstünden atabilen insanlar var ama çeşitli sebeplerle bunu üstünden atamayan bir kişinin, insandan rahatsız olması veya insandan tiksinmesi normal geliyor.
Bir yandan da hem deneyimlere dayalı olarak hem de evrimsel açıdan insan benzerlerine yaklaşmaya çalışır. Çünkü zarar farklı olandangelir. Bir sır tutarken, bir iş yaparken en çok kendimize dayandığımız için, kendimize benzeyen insanları daha güvenilir buluruz.
evolution-institute.org
Dolayısıyla farklı olandan zarar gelmesinden çekiniriz. Bu politik, dış görünüşle ilgili, kültür, espri anlayışı, müzik zevki gibi şeyler oluyor. Çocukken herkese karşı önyargısız oluyoruz, farklılıklar önemli olmuyor o yüzden. Büyüdükçe önyargının olması azı karar, çoğu zarar bir durum. Örneğin, hiç tanımadığınız biri "Hadi gel, sana babanın hayrına 1 milyon dolar vereceğim. Bunun için bir yere götürmem gerek" desek gitmez kimse ama çocuğa şeker versen gidebilir. Çünkü böyle işlerden zarar geleceğini öğrenmiş olur, bu hayatta kalma içgüdüsünün sosyal normlarla yoğrulmuş hali. Belki başka bir kültürde, bizim yemeyeceğimiz iyilik kisvelerinin yaygınlıkla yapıldığı kültürlerde, başkaları bunu hayati tehdit olarak görmez ve gidebilirler. Örneğin, Tepebaşı'nda tekin görünmeyen bir sokağa sen girmezsin ama Fransız bir turist oranın güvenli olmayabileceğini düşünemez ve çocuk naifliğiyle gider, başına binbir türlü iş gelir. Bu nedenle, öğrenilmiş bazı önyargılar hayatta kalmak için önemli. Örneğin, tekinsiz biri sana yaklaştığında kaçınırsın. Çünkü, kaçtığında aslında iyi bir adamı kötü olarak yargılamanın maliyeti o adamı tanımamak olur, ama kaçmadığında ve adam kötü biri çıktığında bunun maliyeti hayatın kadar yüksek olabilir. Bu nedenle Tip iki hata adı verilen "yanlış negatif" hatasının maliyeti çok yüksek olacağından, bu tip öğrenilen şeyler insanı hayatta tutar. Ama bu önyargı abartılırsa da kendinden olmayana tahammülsüzlük derecesine çıkabiliyor.
Bir yandan da daha refah içinde yaşanan bir ülkede tanımadığın biri ile konuşmaya çalışırsan çok sevinip sıcak tepkiler de alabilirsin, sürekli terörün olduğu bir ülkede başka biri ile konuşmaya çalıştığında "Ne cins bu" deyip gebertebilirler de. İstanbul'da millet hayattan bezmiş yaşıyor, karlı bir günde iş çıkışı saatinde metrobüs itişikliğine giren hangi insan düzgün bir psikolojiye sahip olabilir ki? Bunu yıpratıcı bulanın psikolojisi ayrı yıpranır, normal bulanın zaten sadizm, mazoşizm, sosyopati, vb. değerlerinden şüphe duyarım. Şehrin yoğun bir beyaz yaka nüfusu olsa da, daha yoğun bir asgari ücretli kesimi var. Adam eve ne yemek götüreceğini düşünürken ve kafasında binbir ağırlık varken ya da hayat gailesinin içindeyken birinin merhaba demesi kadar rahatsız edici bir şey olamaz. Ülkecek zaten mahalle baskısı ayrı, dini baskısı ayrı; bizden çok baskılanan toplumlar da var ama hiç fena değiliz. Baskı enerjiyi alır götürür, insanı haşlanmış yumurta gibi katı yapar, hareketini kısırlar. Kraldan çok kralcı yapar. Dolayısıyla, kişi zaten "Kimden ne zarar gelecek" baskısı ile büyümüş, üstüne de hayatın, bu coğrafyada yaşamanın da getirdiği baskı ve enerjisizlik var. Bunu sporla, arkadaşlarla, sevişmeyle, kendini geliştirmeye çalışmakla, vb. üstünden atabilen insanlar var ama çeşitli sebeplerle bunu üstünden atamayan bir kişinin, insandan rahatsız olması veya insandan tiksinmesi normal geliyor.
- aychovsky (13.12.15 11:48:46 ~ 12:03:34)
@aychovsky
abi iyi güzel hoş demişsin de benim bahsettiğim daha yakın ortamlar.. mesela karşı ofisin, karşındaki dükkan karşı masandaki adam.. yani %90 aynı şehirde belki de aynı okula gittiğin aynı kantinden çay içtiğin belkide ünide notları verdiğin ama hatırlamadığın kişiler..
büyüdükçe daha bir 'bu adam da nereden çıktı şimdi' yada 'bu var ya şimdi gelecek tüm ortamın içine sıçacak' yada 'kim lan bu' adamlarına dönüşüyor insanlar..
bence bu daha çok kendi ekosistemini koruma çabası..'benim bu 4 arkadaş ile 5 kişilik güzel bir ekosistemim var.. şimdi bu mal gelse 6 kişi olacağız kesin gruplaşma olacak dağılacak güzelim grup.. ben en iyisi tersliyeyim bunu sktirsin gitsin' düşüncesi var daha çok..
bunu ben yapmadım mı? yaptım elbet.. ama hiç tanımadığım adama yapmadım.. elemanı tanıdım sonra yaptım.. daha ilk merhaba da böyle tavır takınan milyon tane insan (%97 oranında) var sözüm onlara biraz..
abi iyi güzel hoş demişsin de benim bahsettiğim daha yakın ortamlar.. mesela karşı ofisin, karşındaki dükkan karşı masandaki adam.. yani %90 aynı şehirde belki de aynı okula gittiğin aynı kantinden çay içtiğin belkide ünide notları verdiğin ama hatırlamadığın kişiler..
büyüdükçe daha bir 'bu adam da nereden çıktı şimdi' yada 'bu var ya şimdi gelecek tüm ortamın içine sıçacak' yada 'kim lan bu' adamlarına dönüşüyor insanlar..
bence bu daha çok kendi ekosistemini koruma çabası..'benim bu 4 arkadaş ile 5 kişilik güzel bir ekosistemim var.. şimdi bu mal gelse 6 kişi olacağız kesin gruplaşma olacak dağılacak güzelim grup.. ben en iyisi tersliyeyim bunu sktirsin gitsin' düşüncesi var daha çok..
bunu ben yapmadım mı? yaptım elbet.. ama hiç tanımadığım adama yapmadım.. elemanı tanıdım sonra yaptım.. daha ilk merhaba da böyle tavır takınan milyon tane insan (%97 oranında) var sözüm onlara biraz..
- dedim dedim de kime dedim (13.12.15 13:53:04)
1