[]
Büyü, nazar vs gibi şeylerin bilimsel açıklaması olabilir mi?
Merhabalar
Bu tarz şeylerin bilimsel olarak bir açıklaması var mı? Ben inanmıyorum zira ikisine de.
Bugün bir teyzeyle bu konuyu tartıştık ta, bu tür şeylerin (büyü, nazar, burçlar vs) mantıksızlığının bilimsel olarak açıklaması nasıl yapılabilir?
Bu tarz şeylerin bilimsel olarak bir açıklaması var mı? Ben inanmıyorum zira ikisine de.
Bugün bir teyzeyle bu konuyu tartıştık ta, bu tür şeylerin (büyü, nazar, burçlar vs) mantıksızlığının bilimsel olarak açıklaması nasıl yapılabilir?
yok.
enerjiyle menerjiyle açıklamaya çalışıyor kimi ama komik oluyor.
enerjiyle menerjiyle açıklamaya çalışıyor kimi ama komik oluyor.
- air (19.11.15 21:37:54)
psikolojik olduğunu söyleyebilirsin. bununla ilgili güzel bir entry vardı, bir deneyden bahsediyordu da deneyin ismini unuttum, burçlarla ilgiliydi, hatırlarsam atarım ya da bir hayırsever atsın.
zaten inanmakla inanmamakla olmaz öyle şeyler, "bilmek"le olur. biliyorsun bunların gerçek olmadığını, ortada kanıt da yok, hep "söylenceler" var, kanıt olarak da "kaynımın gelininin evinde büyü bulmuşlar allahu ekber vuhuuu" falan deyu deyu dedikodu ediyorlar. ama şu da var ki: bir insan eğer sabit bir şekilde bir şeye inanıyorsa, "evrenin sürekli değişmekte olduğunu bilmek yerine" onun inancını sittin sene değiştiremezsin, değşime açıksa bile "ben bilmek istemiyorum, bilirsem değişirim, inancım yiter." diyen teyze gördüm ben, o yüzden insanlara batıl bir konunun bilimsel olmadığını açıklamakla çok uğraşmıyorum artık, hayatım kısa o kadar kasamıcam.. ama sen psikolojik olduğunu söyleyebilirsin gene de :D beynin fizikokimyasal özelliklerinden bahsedebilirsin, çalışma mekanizmasından bahsedebilirsin, ne bileyim. ben baya uzun ve çağrışımlı konuşup karşımdakini mala bağlıyorum, o sayede insanlara öğretiyorsam bir şeyi öğretiyorum, yoksa ı-ıh! :( kolay gelsin sana da, zor iş seçmişsin.
zaten inanmakla inanmamakla olmaz öyle şeyler, "bilmek"le olur. biliyorsun bunların gerçek olmadığını, ortada kanıt da yok, hep "söylenceler" var, kanıt olarak da "kaynımın gelininin evinde büyü bulmuşlar allahu ekber vuhuuu" falan deyu deyu dedikodu ediyorlar. ama şu da var ki: bir insan eğer sabit bir şekilde bir şeye inanıyorsa, "evrenin sürekli değişmekte olduğunu bilmek yerine" onun inancını sittin sene değiştiremezsin, değşime açıksa bile "ben bilmek istemiyorum, bilirsem değişirim, inancım yiter." diyen teyze gördüm ben, o yüzden insanlara batıl bir konunun bilimsel olmadığını açıklamakla çok uğraşmıyorum artık, hayatım kısa o kadar kasamıcam.. ama sen psikolojik olduğunu söyleyebilirsin gene de :D beynin fizikokimyasal özelliklerinden bahsedebilirsin, çalışma mekanizmasından bahsedebilirsin, ne bileyim. ben baya uzun ve çağrışımlı konuşup karşımdakini mala bağlıyorum, o sayede insanlara öğretiyorsam bir şeyi öğretiyorum, yoksa ı-ıh! :( kolay gelsin sana da, zor iş seçmişsin.
- pasp (19.11.15 21:52:50)
büyü ve nazar pozitif (doğal ve gözlemlenebilir) olgular olmadığı için bugün anlaşılan anlamıyla bilimin konusu olmuyor.
bilimsel açıklamanın varlığı bilimin nasıl tanımlandığıyla alakalı. bugünkü ana akım bilimin konusu dışında metafizik bir olgu olarak kabul ediliyor.
bunun değişkenliği için çok değil bir 150 sene önce falan her sarayda müneccimbaşı diye bir kadro olduğunu hatırlatırım. orta çağ da değil hani mesela namık kemal'in babası 1. abdülhamid'in müneccimbaşıdır. yıldızlara bakıp gelecekle ilgili yorum yapan hani. mistik değil aksine o zamanın epey prestijli bir bilim adamlığı :))
bilimsel açıklamanın varlığı bilimin nasıl tanımlandığıyla alakalı. bugünkü ana akım bilimin konusu dışında metafizik bir olgu olarak kabul ediliyor.
bunun değişkenliği için çok değil bir 150 sene önce falan her sarayda müneccimbaşı diye bir kadro olduğunu hatırlatırım. orta çağ da değil hani mesela namık kemal'in babası 1. abdülhamid'in müneccimbaşıdır. yıldızlara bakıp gelecekle ilgili yorum yapan hani. mistik değil aksine o zamanın epey prestijli bir bilim adamlığı :))
- antepaunovic (19.11.15 21:54:12)
arama yerine büyü nazar yaz kardeş 50 kere yazdık hep. sonuçları oku. baya biriken cevap var.
- ergenpezeveng (19.11.15 21:55:13)
Kesinlikle bilimsel bir aciklamasi yok, kesin bilgi.
MAntiksizlihinin bir alternatif bilimsel aciklamasi vardi da bulamadim simdi.
MAntiksizlihinin bir alternatif bilimsel aciklamasi vardi da bulamadim simdi.
- stavro (19.11.15 21:55:28)
bilim belki daha açıklayamıyor olabilir.
- ya ben lan neyse (19.11.15 22:00:58)
bilim yakın mesafeden telepatiyi ıspatladı sanıyorum bir tek. diğerleri yani burçlar, nazar, büyü vb. inanç.
burçlar değil ama; nazar, beddua, iyi dua ve büyü konusunda öyle şeyler duydum ve bizzat yaşadım ki ben var olabileceğini düşünüyorum ve enerjiyle açıklıyorum.
burçlar değil ama; nazar, beddua, iyi dua ve büyü konusunda öyle şeyler duydum ve bizzat yaşadım ki ben var olabileceğini düşünüyorum ve enerjiyle açıklıyorum.
- hayat aklini konusacak bir filozof uret (19.11.15 22:13:17)
dün yorgundum inanç kısmını geçiştirivermişim, şimdi buradan devam ediyorum çünkü sorunun cevabı bana göre esas bu kısım.
inanç mantık yoluyla değiştirilmiyor pek.
önce inananın da inanmayanın da "olabilir de olmayabilir de, henüz bilmiyoruz ama bu ileride bilmeyeceğimiz anlamına gelmiyor" düşüncesini edinmesi gerekiyor bana göre. yani kapıyı aralamak lazım, bilim bu şekilde ilerliyor.
mesela sen de "ben inanmıyorum ikisine de" diyorsun, var olup olmadığının bilimsel kanıtıyla gelmiyorsun.
gözlemler var, yaşanmışlıklar var, bunları nasıl inkar edebiliriz. bilimsel değil, çünkü bilimsel olabilmesi için cosmigstring'in de belirttiği gibi aynı koşulları yaratmak gerekiyor.
bana göre -en azından şimdilik- aynı koşulları yaratmak olanaksız gibi bir şey, çünkü işin içinde insan faktörü var. büyü ve naza iki tarafa bağlı olan bir olgu. alıcısı ve vericisi var. alıcı ve vericinin aynı hatta olması lazım, radyo frekansı gibi. alıcı ve vericinin frekansları tutuyor diyelim bu kez de göndericinin iletisine verdiği kuvvet mi desem güc mü desem bilemedim, içten istemek dediğimiz şeyin olması ve alıcının da aynı anda iletiyi almaya açık olması lazım.
yaşadığım dikkat çekici birkaç örneği anlatmak istiyorum. (bu konularda bilimsel araştırma yapmaya karar veren olursa çorbada tuzum bulunsun + arama motorunda çıkmaya katkı)
anlatacaklarım hoş anılar değil, utandığım ve beni üzen deneyimler.
5-6 yıl önce evde büyük bir tadilata kararverdik. mahalle esnafından, temiz yüzlü , efendi birine işi verdk. sözleşmenin yarısını da peşin verdik. meğer bu adam kumara başlamış, bizim paraları aldığı gibi kumara yatırmış.
işe başlar gibi yaptı, aleti edevatı getirip yığdı, bir iki kırdı döktü gerisi yok. işi yapacak adamlarının sülalesi hastaneye yattı, malzemeciler malzemeyi getirmedi... binbir yalan dolan.
baktım bunun işi bitireceği yok başka biriyle anlaşayım diyorum, yarım işe kimse bulaşmak istemiyor. biri açık açık "bir ustanın malzemelerinin durduğu işe biz gelmeyiz abla" dedi. mecbur kaldım mı bu adama. kış geliyor, tepemdeki çatı açık, çoluk çocuk... eziyetin bini bi para.
ben her gün telefon etmece, adamı kovalamaca yapıyorum. işi bitirsin diye uğraşıp duruyorum. 3 ay olmuş tık yok evde.
bir gün bu boyacı yolladı eve. çatı yok, doğramalar takılmamış bana boyacı yolluyor. o sinirle evde söylenmeye başladım ben. öncesinde "karım hamile doktora götürdüm" filan demişti. nerden çıktıysa ağzımdan "karın doğuramasın inşallah" çıktı. ertesi gün karısının düşük tehlikesiyle hastaneye yattığını öğrendim. o an "o sabiden ne istedim" diye kendime çok kızdım. karısı doğurana kadar da adamı bir kez bile aramadım. yaz başında başlayan tadilat kış başında ite kaka, biraz akılla , biraz elime malayı çekici alarak bitti. bu arada yağmura yakalandık eşyalar battı. evde yapılacak şeyler var, tadilat lafı bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor, hala etkisinden kurtulamadım.
yine aynı olayın içinde adamın biri için "kör olasıca" dedim, adam gözünü kaybediyormuş, kaynak mı kaçmış ne olmuştu tam hatırlamıyorum. bu da doğramaları yapacak olan, malzemeyi gidip beraber aldığımız sonrasında da "ara da bul" oluveren kişi. hastanede yattı haftalarca. sonra işi de bırakmış filan. iyi oldu, başkalarına zarar veremez hiç olmazsa.
başka bir olay:
fi tarihinde adamın biri benden etik olarak yanlış bi işe onay vermemi istemişti. ben de hayır olmaz demiştim. aradan az bir zaman geçti biz bunlarla yaz tatilinde aynı tesiste denk geldik. onun da ailesi var benim de. o zaman kızım 5-6 yaşlarında. bir gün kumsaldayız kızım koşturarak yanıma geldi bir yandan da ağlıyor, çocuk gözüme çamur attı diyor.
kızımın oynadığı yere baktım, bu adamın o zaman 10-11 yaşlarındaki oğlu suyun içinden sırıtarak bize bakıyor. ifadesinden bile isteye yaptığını anlamak zor değil. resmen olan biteni gülerek izliyor, bir yandan da benim tepkimi kontrol ediyor. ailesiyle beraberken izleyince adamın böyle şeyler yaptırabilecek tiniyette olduğunu da anlamıştım. sonuçta o olay olduğunla kaldı. tabi çocuğa kızdım konuştum ama bile isteye yapılan bir kötülük için o konuşmanın bir anlamı olmadığını bilerek konuştum. azmettirici babaydı, babaya gidip "oğlun böyle böyle yaptı" desem bir faydası olmayacağı gibi bana zarar verecek, konuşma kendimi hiç bulmak istemeyeceğim yöne akacaktı. hani derler ya "aptallarla tartışma, dinyen aradaki farkı anlayamaz" diye. onun gibi işte. bu aptal da değil bildiğin insanlıktan zerre haberi olmayan biri.
bu olayın üzerinden 2 tam yıl ve birkaç ay geçtikten sonra bir gün evde süpürge yaparken bu olayı hatırladım. her saniyesini tekrar yaşadım, çocuğun o sırıtık ifadesi, kızımın canının acıması, benim bunu engelleyememiş olmam...
hafta geçmedi çocuğun kalp krizi geçirip hastaneye yattığını öğrendim. benim onu düşündüğüm zamanla aynı zamana denk geliyordu hastaneye yattığı tarih.
aradan o kadar zaman geçmiş. olay sürekli hafızamda olup ısıtıp ısıtıp düşündüğüm bişey değil. gündemimde hiç değil. o an olayı çağrıştıracak bir şey olmadı, başka konudan onu düşünmeye geçmedim. küt diye hatırladım ve sonra yine arkaya ittim taa ki hastane haberini duyana kadar.
ekşide kılıç çiçeğiyle olan durumu yazmıştım. 55 yıldır ilk kez bir kılıcın çiçek açtığını gördüm, o da benim onu çiçek açmasını isteyerek sularken gerçekleşti. hadi öncesinde ev almayı düşünerek suluyordum, düşüncem o yönde olduğu için evimi aldım. onda kılıçla ilgili bişey yok, düşünceme yön veren bir malzemeydi benim için. ya ikincisi, çiçek açması bitkinin benim düşünceme uyan tepkisi değilse nedir?
bunlar tesadüf denilebilir. daha çok var yaşadığım bu tür şeyler. hepsi tesadüf olabilir. ancak olmayabilir de.
ben konuyu bilim ele alana dek bu konuda agnostikim. var da demem yok da demem.
kılıç çiçeği hikayesi: eksisozluk.com
ayrıca; madem öyle hadi piyangodan büyük ikramyeyi iste, çıksın da görelim diyeceklere: valla istemek istiyorum, beceremiyorum bi türlü. bi kolon da oynuyorum denk geldikçe amorti bile çıkmıyor. olmuyor anacım niye olmuyor ben de bilmiyorum. içten isteyebilsem bi, olacak gibi... :)
der maister, spor salonunu açarız belki çıkarsa, ne güzel olur demi.
inanç mantık yoluyla değiştirilmiyor pek.
önce inananın da inanmayanın da "olabilir de olmayabilir de, henüz bilmiyoruz ama bu ileride bilmeyeceğimiz anlamına gelmiyor" düşüncesini edinmesi gerekiyor bana göre. yani kapıyı aralamak lazım, bilim bu şekilde ilerliyor.
mesela sen de "ben inanmıyorum ikisine de" diyorsun, var olup olmadığının bilimsel kanıtıyla gelmiyorsun.
gözlemler var, yaşanmışlıklar var, bunları nasıl inkar edebiliriz. bilimsel değil, çünkü bilimsel olabilmesi için cosmigstring'in de belirttiği gibi aynı koşulları yaratmak gerekiyor.
bana göre -en azından şimdilik- aynı koşulları yaratmak olanaksız gibi bir şey, çünkü işin içinde insan faktörü var. büyü ve naza iki tarafa bağlı olan bir olgu. alıcısı ve vericisi var. alıcı ve vericinin aynı hatta olması lazım, radyo frekansı gibi. alıcı ve vericinin frekansları tutuyor diyelim bu kez de göndericinin iletisine verdiği kuvvet mi desem güc mü desem bilemedim, içten istemek dediğimiz şeyin olması ve alıcının da aynı anda iletiyi almaya açık olması lazım.
yaşadığım dikkat çekici birkaç örneği anlatmak istiyorum. (bu konularda bilimsel araştırma yapmaya karar veren olursa çorbada tuzum bulunsun + arama motorunda çıkmaya katkı)
anlatacaklarım hoş anılar değil, utandığım ve beni üzen deneyimler.
5-6 yıl önce evde büyük bir tadilata kararverdik. mahalle esnafından, temiz yüzlü , efendi birine işi verdk. sözleşmenin yarısını da peşin verdik. meğer bu adam kumara başlamış, bizim paraları aldığı gibi kumara yatırmış.
işe başlar gibi yaptı, aleti edevatı getirip yığdı, bir iki kırdı döktü gerisi yok. işi yapacak adamlarının sülalesi hastaneye yattı, malzemeciler malzemeyi getirmedi... binbir yalan dolan.
baktım bunun işi bitireceği yok başka biriyle anlaşayım diyorum, yarım işe kimse bulaşmak istemiyor. biri açık açık "bir ustanın malzemelerinin durduğu işe biz gelmeyiz abla" dedi. mecbur kaldım mı bu adama. kış geliyor, tepemdeki çatı açık, çoluk çocuk... eziyetin bini bi para.
ben her gün telefon etmece, adamı kovalamaca yapıyorum. işi bitirsin diye uğraşıp duruyorum. 3 ay olmuş tık yok evde.
bir gün bu boyacı yolladı eve. çatı yok, doğramalar takılmamış bana boyacı yolluyor. o sinirle evde söylenmeye başladım ben. öncesinde "karım hamile doktora götürdüm" filan demişti. nerden çıktıysa ağzımdan "karın doğuramasın inşallah" çıktı. ertesi gün karısının düşük tehlikesiyle hastaneye yattığını öğrendim. o an "o sabiden ne istedim" diye kendime çok kızdım. karısı doğurana kadar da adamı bir kez bile aramadım. yaz başında başlayan tadilat kış başında ite kaka, biraz akılla , biraz elime malayı çekici alarak bitti. bu arada yağmura yakalandık eşyalar battı. evde yapılacak şeyler var, tadilat lafı bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor, hala etkisinden kurtulamadım.
yine aynı olayın içinde adamın biri için "kör olasıca" dedim, adam gözünü kaybediyormuş, kaynak mı kaçmış ne olmuştu tam hatırlamıyorum. bu da doğramaları yapacak olan, malzemeyi gidip beraber aldığımız sonrasında da "ara da bul" oluveren kişi. hastanede yattı haftalarca. sonra işi de bırakmış filan. iyi oldu, başkalarına zarar veremez hiç olmazsa.
başka bir olay:
fi tarihinde adamın biri benden etik olarak yanlış bi işe onay vermemi istemişti. ben de hayır olmaz demiştim. aradan az bir zaman geçti biz bunlarla yaz tatilinde aynı tesiste denk geldik. onun da ailesi var benim de. o zaman kızım 5-6 yaşlarında. bir gün kumsaldayız kızım koşturarak yanıma geldi bir yandan da ağlıyor, çocuk gözüme çamur attı diyor.
kızımın oynadığı yere baktım, bu adamın o zaman 10-11 yaşlarındaki oğlu suyun içinden sırıtarak bize bakıyor. ifadesinden bile isteye yaptığını anlamak zor değil. resmen olan biteni gülerek izliyor, bir yandan da benim tepkimi kontrol ediyor. ailesiyle beraberken izleyince adamın böyle şeyler yaptırabilecek tiniyette olduğunu da anlamıştım. sonuçta o olay olduğunla kaldı. tabi çocuğa kızdım konuştum ama bile isteye yapılan bir kötülük için o konuşmanın bir anlamı olmadığını bilerek konuştum. azmettirici babaydı, babaya gidip "oğlun böyle böyle yaptı" desem bir faydası olmayacağı gibi bana zarar verecek, konuşma kendimi hiç bulmak istemeyeceğim yöne akacaktı. hani derler ya "aptallarla tartışma, dinyen aradaki farkı anlayamaz" diye. onun gibi işte. bu aptal da değil bildiğin insanlıktan zerre haberi olmayan biri.
bu olayın üzerinden 2 tam yıl ve birkaç ay geçtikten sonra bir gün evde süpürge yaparken bu olayı hatırladım. her saniyesini tekrar yaşadım, çocuğun o sırıtık ifadesi, kızımın canının acıması, benim bunu engelleyememiş olmam...
hafta geçmedi çocuğun kalp krizi geçirip hastaneye yattığını öğrendim. benim onu düşündüğüm zamanla aynı zamana denk geliyordu hastaneye yattığı tarih.
aradan o kadar zaman geçmiş. olay sürekli hafızamda olup ısıtıp ısıtıp düşündüğüm bişey değil. gündemimde hiç değil. o an olayı çağrıştıracak bir şey olmadı, başka konudan onu düşünmeye geçmedim. küt diye hatırladım ve sonra yine arkaya ittim taa ki hastane haberini duyana kadar.
ekşide kılıç çiçeğiyle olan durumu yazmıştım. 55 yıldır ilk kez bir kılıcın çiçek açtığını gördüm, o da benim onu çiçek açmasını isteyerek sularken gerçekleşti. hadi öncesinde ev almayı düşünerek suluyordum, düşüncem o yönde olduğu için evimi aldım. onda kılıçla ilgili bişey yok, düşünceme yön veren bir malzemeydi benim için. ya ikincisi, çiçek açması bitkinin benim düşünceme uyan tepkisi değilse nedir?
bunlar tesadüf denilebilir. daha çok var yaşadığım bu tür şeyler. hepsi tesadüf olabilir. ancak olmayabilir de.
ben konuyu bilim ele alana dek bu konuda agnostikim. var da demem yok da demem.
kılıç çiçeği hikayesi: eksisozluk.com
ayrıca; madem öyle hadi piyangodan büyük ikramyeyi iste, çıksın da görelim diyeceklere: valla istemek istiyorum, beceremiyorum bi türlü. bi kolon da oynuyorum denk geldikçe amorti bile çıkmıyor. olmuyor anacım niye olmuyor ben de bilmiyorum. içten isteyebilsem bi, olacak gibi... :)
der maister, spor salonunu açarız belki çıkarsa, ne güzel olur demi.
- hayat aklini konusacak bir filozof uret (20.11.15 11:49:59 ~ 12:05:06)
1