Arkadaşlar, elektrik sayaçları iki tip oluyor.
Biri eski tip, siz elektrik kullandıkça fasit makine gibi rakamlar dönüyor, kullandığınız miktar görünüyor.
şu tip:
www.google.com.tr
ikincisi akıllı sayaç. Bir çok ilde bu tip sayaca dönüldü sanıyorum. Belki henüz saati değiştirilmeyen bölgeler vardır. O kadar ayrıntısını bilmiyorum.
şu tip:
www.google.com.tr
akıllı sayaç günün belli saatlerindeki kullanımları ayrı ayrı hesaplıyor.
t1: 06:00 ile 17:00 arası kullanım (gündüz)
t2: 17:00 ile 22:00 arası kullanım (puant)
t3: 22:00 ile 06:00 arası kullanımı (gece)
akıllı sayaç takılı olduğu halde dağıtım şirketine başvurup tek zamanlı tarifeden hesaplatmak mümkün. Akşam 17:00 22:00 arası elektrik tüketimi çok olanlar için elbette bu yöntem en uygunu. Mesela o saatlerde elektrik sobası, makineler çalışıyorsa tarifenizi değiştirin. istediğiniz zaman 3 zamanlıya geçip yine istediğiniz zaman tek zamana dönebilirsiniz.
Ben ne yapıyorum:
insanlık dışı bu uygulamayı kınıyor ve kendimce öc alıyorum.
Şu anda tek zamanlı tarifedeyim. Bütün çamaşır ve bulaşıklarımı pahalı tarife zamanında yıkıyorum :))
Neden kızıyorum: Puant zamanında çok pahalı yapılıyorsa gündüz tarifesinin tam zamanlıya göre indirimli olması gerek. O zaman uygulama bir anlam kazanabilir.
Akşam pahalı öde, gündüz herkes gibi öde. Gece mi yapacağız işleri. Manyak mıyız biz. Kendimize saygımız, konu komşuya saygımız yok mu, olmasın mı!
Elektrik idaresi gündüz tarifesini indirmeden üçlü tarifeye geçmem, üstüne üstlük o saatlere yığarım bütün işleri. Oh olsun size elektrik piyasası düzenleme kurumu. Çünkü düzenleyemiyorsunuz!
(Mesajla saatleri soranlar oldu, buraya yazayım dedim. Başka bilgiler, düşünceler, sorular olursa diye soru olarak açtım.
Şimdi bize bir soru lazım, modları zor duruma düşürmeyelim)
Sorusu olan var mı?
Biri eski tip, siz elektrik kullandıkça fasit makine gibi rakamlar dönüyor, kullandığınız miktar görünüyor.
şu tip:
www.google.com.tr
ikincisi akıllı sayaç. Bir çok ilde bu tip sayaca dönüldü sanıyorum. Belki henüz saati değiştirilmeyen bölgeler vardır. O kadar ayrıntısını bilmiyorum.
şu tip:
www.google.com.tr
akıllı sayaç günün belli saatlerindeki kullanımları ayrı ayrı hesaplıyor.
t1: 06:00 ile 17:00 arası kullanım (gündüz)
t2: 17:00 ile 22:00 arası kullanım (puant)
t3: 22:00 ile 06:00 arası kullanımı (gece)
akıllı sayaç takılı olduğu halde dağıtım şirketine başvurup tek zamanlı tarifeden hesaplatmak mümkün. Akşam 17:00 22:00 arası elektrik tüketimi çok olanlar için elbette bu yöntem en uygunu. Mesela o saatlerde elektrik sobası, makineler çalışıyorsa tarifenizi değiştirin. istediğiniz zaman 3 zamanlıya geçip yine istediğiniz zaman tek zamana dönebilirsiniz.
Ben ne yapıyorum:
insanlık dışı bu uygulamayı kınıyor ve kendimce öc alıyorum.
Şu anda tek zamanlı tarifedeyim. Bütün çamaşır ve bulaşıklarımı pahalı tarife zamanında yıkıyorum :))
Neden kızıyorum: Puant zamanında çok pahalı yapılıyorsa gündüz tarifesinin tam zamanlıya göre indirimli olması gerek. O zaman uygulama bir anlam kazanabilir.
Akşam pahalı öde, gündüz herkes gibi öde. Gece mi yapacağız işleri. Manyak mıyız biz. Kendimize saygımız, konu komşuya saygımız yok mu, olmasın mı!
Elektrik idaresi gündüz tarifesini indirmeden üçlü tarifeye geçmem, üstüne üstlük o saatlere yığarım bütün işleri. Oh olsun size elektrik piyasası düzenleme kurumu. Çünkü düzenleyemiyorsunuz!
(Mesajla saatleri soranlar oldu, buraya yazayım dedim. Başka bilgiler, düşünceler, sorular olursa diye soru olarak açtım.
Şimdi bize bir soru lazım, modları zor duruma düşürmeyelim)
Sorusu olan var mı?
Neleri kapsıyor sizce?
(10)
internet kullanıcılarına açık duyuruyu kapalı yapmak
hayat aklini konusacak bir filozof uret #892946
arkadaşlar bu bir deneme duyurusu.
dışarıya açık duyuruyu dışarıya kapatınca internet kullanıcıları görmeye devam edebiliyor mu diye bakıyoruz.
soru: görülebiliyor mu? (modları zor duruma düşürmeyelim :p)
edit: jugador'un önerisi üzerine duyuruyu silmiyorum. derleyip topladım, insan içine çıkacak hale getirdim:)
teşekkürler.
dışarıya açık duyuruyu dışarıya kapatınca internet kullanıcıları görmeye devam edebiliyor mu diye bakıyoruz.
soru: görülebiliyor mu? (modları zor duruma düşürmeyelim :p)
edit: jugador'un önerisi üzerine duyuruyu silmiyorum. derleyip topladım, insan içine çıkacak hale getirdim:)
teşekkürler.
için üzülüyorum.
Hissettiğim şey şu:
Misal; Ben anneyim, 3-4 çocuğum var. Babaları başka kadınlarla kırıştıryor, zevki sefada. Çocuklarla ilgilenmediği gibi çocukları dövüyor, hor görüyor. Adamın sonradan başka kadından iki çocuğu olmuş, onlara bal kaymak.
Çocuklarıma bakamıyorum, koruyamıyorum. Hali vakti benden iyi olan ailelere veriyorum. Gidin, gerekirse boğaz tokluğuna çalışın. En azından sıcak bir eviniz olur, her gün et yersiniz, okullara gidersiniz, sinema filan olur arada. Daha insanca yaşarsınız. Buradan iyidir diyorum.
İyi midir gerçekten? En doğru seçenek bu mudur sizce de?
Ne de olsa o başka ailelerin de asla ve katta benim çocuklarımı kendi çocukları gibi görmeyeceklerini biliyorum. Binlerce örneğini görmüşüm bunun. Arada tek tük olmuşsa da devede tırnak kalmış.
Başka yolu, çaresi yok mu bu işin?
Edit: Saatin farkında değildim pek, ben kalkalı epey oldu. Nerdeyse öğle hatta bana göre:)
Yani, bu ülkede yaşayan biri olarak gençlerin gitmek istemelerini, gitmek zorunda hissetmeleri nedeniyle doğru bulmuyorum. Beyin göçü de aynı şekilde beni üzüyor. Onlar için de geleceğimiz için de üzülüyorum. Elimden üzülmekten başka bir şey de gelmiyor. Sizde durum ne diyorum.
Hissettiğim şey şu:
Misal; Ben anneyim, 3-4 çocuğum var. Babaları başka kadınlarla kırıştıryor, zevki sefada. Çocuklarla ilgilenmediği gibi çocukları dövüyor, hor görüyor. Adamın sonradan başka kadından iki çocuğu olmuş, onlara bal kaymak.
Çocuklarıma bakamıyorum, koruyamıyorum. Hali vakti benden iyi olan ailelere veriyorum. Gidin, gerekirse boğaz tokluğuna çalışın. En azından sıcak bir eviniz olur, her gün et yersiniz, okullara gidersiniz, sinema filan olur arada. Daha insanca yaşarsınız. Buradan iyidir diyorum.
İyi midir gerçekten? En doğru seçenek bu mudur sizce de?
Ne de olsa o başka ailelerin de asla ve katta benim çocuklarımı kendi çocukları gibi görmeyeceklerini biliyorum. Binlerce örneğini görmüşüm bunun. Arada tek tük olmuşsa da devede tırnak kalmış.
Başka yolu, çaresi yok mu bu işin?
Edit: Saatin farkında değildim pek, ben kalkalı epey oldu. Nerdeyse öğle hatta bana göre:)
Yani, bu ülkede yaşayan biri olarak gençlerin gitmek istemelerini, gitmek zorunda hissetmeleri nedeniyle doğru bulmuyorum. Beyin göçü de aynı şekilde beni üzüyor. Onlar için de geleceğimiz için de üzülüyorum. Elimden üzülmekten başka bir şey de gelmiyor. Sizde durum ne diyorum.
Ziya Gökalp'tan
Ziya Gökalp'ın
Ziya Gökalp'a
şeklinde mi yazılıyor?
Ziya Gökalp'ın
Ziya Gökalp'a
şeklinde mi yazılıyor?
Bir duyuruyu troll eklentisiyle kaldırdım. Son cevaplananlarda başlığı görüyorum. Görmemenin bir yolu var mı?
Şu anda kullandığım klavyede esc tuşunun altındaki, 1 tuşunun solundaki tuşun üzerinde tırnak işareti var ama basınca < çıkıyor. shift ile basınca da > çıkıyor.
mac mini ve chrome kullanıyorum . gerekiyorsa.
Tırnak işaretini hangi tuş/lara basarak yazabilirim?
mac mini ve chrome kullanıyorum . gerekiyorsa.
Tırnak işaretini hangi tuş/lara basarak yazabilirim?
Ne düşünüyorsunuz?
Dün bir kitapçıdaydım, genç bir kadın girip Türkan Saylan'ın kitabını sordu. Kitapçı çalışanı yok dedi. Yok deme tazı biraz değişik geldiği için kadın gittikten sonra satış görevlisiyle Türkan Saylan hakkında konuştuk biraz.
Ama son olan olaylar... filan dedi.
Yani kitapçı son olan olaylardan ötürü kadının kitabını satmıyormuş.
Garip değil mi? Kitapçı yani, kitap satması gereken ticari bir işletme. Türkan Saylan ise okuma ve kızların eğitimi için uğraşmış, oldukça büyük bir kitlenin okuma yazma oranına olumlu katkılarda bulunmuş, eğitim alanında yaptığı çalışmalarla fark yaratmış bir kadın. Eğitim gönüllüsü.
Sen nelere kadirsin eyy siyaset! deyip çıktım dükkandan. En az üç kitap alacaktım oysa.
Dün bir kitapçıdaydım, genç bir kadın girip Türkan Saylan'ın kitabını sordu. Kitapçı çalışanı yok dedi. Yok deme tazı biraz değişik geldiği için kadın gittikten sonra satış görevlisiyle Türkan Saylan hakkında konuştuk biraz.
Ama son olan olaylar... filan dedi.
Yani kitapçı son olan olaylardan ötürü kadının kitabını satmıyormuş.
Garip değil mi? Kitapçı yani, kitap satması gereken ticari bir işletme. Türkan Saylan ise okuma ve kızların eğitimi için uğraşmış, oldukça büyük bir kitlenin okuma yazma oranına olumlu katkılarda bulunmuş, eğitim alanında yaptığı çalışmalarla fark yaratmış bir kadın. Eğitim gönüllüsü.
Sen nelere kadirsin eyy siyaset! deyip çıktım dükkandan. En az üç kitap alacaktım oysa.
dün akşamdan beri donuk olan su borusundan su aldım.
yaptıklarımı yazayım, yararlanan olabilir. soru olarak açtım, hem soru gelebilir hem de başka yöntem uygulayanlar varsa anlatırlar, hepsi bir yerde olur.
bizim donan boru doğalgazın sıcak suyu taşıyan borusuydu.
öğle saatlerinde güneş gelince boruya bağlı çeşmeleri açtım. sıcak su düğmesini de açtım. önce az az sonra artarak su gelmeye başladı. şimdi normal sıcak su alıyorum.
şimdi evdeki malzemelerle boruları kaplayacağım. elyaf olur, gazete olur, eski kazaklar olur... üzerine de çöp torbası, market torbası gibi naylon malzemeler konursa yağmur yağdığında boruyu sardığınız malzeme ıslanmaz.
soru: su borusu donup su alamayan var mı?
yaptıklarımı yazayım, yararlanan olabilir. soru olarak açtım, hem soru gelebilir hem de başka yöntem uygulayanlar varsa anlatırlar, hepsi bir yerde olur.
bizim donan boru doğalgazın sıcak suyu taşıyan borusuydu.
öğle saatlerinde güneş gelince boruya bağlı çeşmeleri açtım. sıcak su düğmesini de açtım. önce az az sonra artarak su gelmeye başladı. şimdi normal sıcak su alıyorum.
şimdi evdeki malzemelerle boruları kaplayacağım. elyaf olur, gazete olur, eski kazaklar olur... üzerine de çöp torbası, market torbası gibi naylon malzemeler konursa yağmur yağdığında boruyu sardığınız malzeme ıslanmaz.
soru: su borusu donup su alamayan var mı?
d/dt ne bilmiyorum, bilsem anlar mıydım o da belli değil de, dünden beri kafaya taktım bu fıkrayı anlayabilmek istiyorum. yardım eder misiniz?
fıkra şöyle:
bir gün e^x yolda yürüyormuş. bir bakmış ki karşıdan koşarak x^2 geliyor. "ne oldu?" diye sormuş.
"karşıdan diferansiyel diye birisi geliyor, ona yakalanırsam yok olurum!" demiş o da.
"tamam ahbap, panik yapma" demiş e^x. "bana bir şey yapamaz".
e^x de diferansiyel'i beklemiş. karşılaşınca göğsünü germiş. "ben e^x'im" demiş. karşıdan gelen de:
"merhaba. tanıştığımıza sevindim." demiş. "ben de d/dt'yim."
fıkra şöyle:
bir gün e^x yolda yürüyormuş. bir bakmış ki karşıdan koşarak x^2 geliyor. "ne oldu?" diye sormuş.
"karşıdan diferansiyel diye birisi geliyor, ona yakalanırsam yok olurum!" demiş o da.
"tamam ahbap, panik yapma" demiş e^x. "bana bir şey yapamaz".
e^x de diferansiyel'i beklemiş. karşılaşınca göğsünü germiş. "ben e^x'im" demiş. karşıdan gelen de:
"merhaba. tanıştığımıza sevindim." demiş. "ben de d/dt'yim."
hesabı kapatılan ya da ne deniyorsa, uçurulan duyurucunun özel mesajlarını alması için bir ayarlama yapılmıyor sanırım. ibomiu'nun duyurusu üzerine aklıma takıldı.
mailime gelsin dersen zaten muntazam yollanıyor onlar için sorun olmaz da, mailime gelsin demeyenler için sorun hakkaten. adam hediye göndereceği kişinin bilgilerine ulaşamadı belki başka ulaşmak isteyeceği şeyler de vardı.
hesabı kapatılan duyurucuya son isteğin nedir diye sorulsa iyi olacak bence.
"mesajlarını da alıp mı gidersin bize mi kalsın" densin mi?
mailime gelsin dersen zaten muntazam yollanıyor onlar için sorun olmaz da, mailime gelsin demeyenler için sorun hakkaten. adam hediye göndereceği kişinin bilgilerine ulaşamadı belki başka ulaşmak isteyeceği şeyler de vardı.
hesabı kapatılan duyurucuya son isteğin nedir diye sorulsa iyi olacak bence.
"mesajlarını da alıp mı gidersin bize mi kalsın" densin mi?
logoritmayı matematik bilmeyen birine nasıl örneklendirirsiniz?
hep göz kararı yapıyorum bu sefer ölçülü yapasım geldi. denenmiş, güzel pizza hamurumu tarifi olan var mı?
kullandığım cihazın imei numarasını nasıl öğrenebilirim?
cihazın içinde bandrolde yazanı değil, reel olarak kullanılanı soruyorum.
cihazın içinde bandrolde yazanı değil, reel olarak kullanılanı soruyorum.
çalıştığım bölgede ilköğretim 3-4-5-6-7-8 sınıflara gelmiş türkçe okuyamayan, okuduğunu anlayamayan, derdini anlatamayan çocuklar var. bu osmanlıca işi gerçekten komik.
dün bir kuaförün vitrininde osmanlıca dersi veren bir bayanın ilanına denk geldim. kahrol dünya al sana bomba diyesim geldi, demedim, gülesim geldi, güldüm. ya gerçekten çok komik, eğitim işinin içinde olan arkadaşlarım daha iyi biliyorlar durumu. şaka gibi, şaka olmalı yani bu.
neyse sorum şu;
meb osmanlıca öğretmenlerini nasıl bulmayı planlıyor? (hangi belgeler geçerli olacak gibi)
özel osmanlıca dersi verenlerden hangi belgeleri sormak gerekiyor?
edit: çıkmam gerekiyor, cevaplara akşam bakacağım.
dün bir kuaförün vitrininde osmanlıca dersi veren bir bayanın ilanına denk geldim. kahrol dünya al sana bomba diyesim geldi, demedim, gülesim geldi, güldüm. ya gerçekten çok komik, eğitim işinin içinde olan arkadaşlarım daha iyi biliyorlar durumu. şaka gibi, şaka olmalı yani bu.
neyse sorum şu;
meb osmanlıca öğretmenlerini nasıl bulmayı planlıyor? (hangi belgeler geçerli olacak gibi)
özel osmanlıca dersi verenlerden hangi belgeleri sormak gerekiyor?
edit: çıkmam gerekiyor, cevaplara akşam bakacağım.
hı?
edit: fransızkalanadam'ı soruyorum.
edit: fransızkalanadam'ı soruyorum.
oğluna heysem adını koyan suriyeli bir anneye ismin anlamını sorduğumda "hz. yusuf'un kardeşi hz heysem" dedi. (baba kürt kökenli)
yusuf'un heysem adında bir kardeşi yok. ben hatırlayamadım galiba demiştim, şimdi baktım yokmuş hakkaten.
heysem adı hakkında bilgisi olan arkadaş var mı?
yusuf'un heysem adında bir kardeşi yok. ben hatırlayamadım galiba demiştim, şimdi baktım yokmuş hakkaten.
heysem adı hakkında bilgisi olan arkadaş var mı?
kırk yılın biri uykum kaçtı, bari faideli olsun demi?
mutluluğun sırrı: (sır da amma cafcaflı kelam ha)
*hayatın adil olduğunu düşünmeyin. demincek dağ keçileri vardı bir belgeselde. yaşlı keçi 20 dişiyi haremine almış diğer keçileri yanaştırmıyor. gençten bi keçi yanaşayım dedi, yaşlı keçi 15 kiloluk boynuzlarıyla bayır aşağı yuvarlayıverdi genç keçiyi. işte böyle şeyler gördüğümüzde "zavallı genç keçi" demiycez. "napalım, hayat adil değil" diyecez ki mutluluk daim olsun.
* sosisin nasıl yapıldığını izlemeyin. samimiyim.
* bol bol su için. temizlik iyidir, içimizde kalmasın ne var ne yoksa aksın gitsin.
mutluluğun sırrı: (sır da amma cafcaflı kelam ha)
*hayatın adil olduğunu düşünmeyin. demincek dağ keçileri vardı bir belgeselde. yaşlı keçi 20 dişiyi haremine almış diğer keçileri yanaştırmıyor. gençten bi keçi yanaşayım dedi, yaşlı keçi 15 kiloluk boynuzlarıyla bayır aşağı yuvarlayıverdi genç keçiyi. işte böyle şeyler gördüğümüzde "zavallı genç keçi" demiycez. "napalım, hayat adil değil" diyecez ki mutluluk daim olsun.
* sosisin nasıl yapıldığını izlemeyin. samimiyim.
* bol bol su için. temizlik iyidir, içimizde kalmasın ne var ne yoksa aksın gitsin.
pazartesi gününden itibaren istanbul'da su kesintisi varmış.
birkaç tavsiyem olacak:
* hazırlığınızı pazar gününe bırakmayın, en geç cumartesi yapın.
* 4 günlük yiyecek hazırlayın. dışarıdan yemeye güvenmeyin gıda satan yerlerin de suları kesik olacağından hijyen konusu yerlerde sürünür.
* dışarıda yemek zorundaysanız yemekten sonra adaçayı için. akşamları 1-2 diş sarımsak tüketin.
* son anda yıkamak sorunda olduğunuz sebzeleri sirkeli suda biraz bekletin.
* sebzeleri sular kesilmeden önce yıkayıp suyunu iyice süzdürüp dolaba koymak daha iyi olur. pişirip bir bölümünü dondurucuya atmak en iyi yol.
* plastik tabak çanak kullanırsanız biriktirdiğiniz su temizliğinize kalır.
* yakınlarda cami varsa camilerin suyu kesilmez. suyunuz tükenirse aklınızda olsun.
şimdilik aklıma gelenler bunlar. soru şeklinde açtım, benim aklıma gelmeyen noktalar varsa ekler misiniz.
birkaç tavsiyem olacak:
* hazırlığınızı pazar gününe bırakmayın, en geç cumartesi yapın.
* 4 günlük yiyecek hazırlayın. dışarıdan yemeye güvenmeyin gıda satan yerlerin de suları kesik olacağından hijyen konusu yerlerde sürünür.
* dışarıda yemek zorundaysanız yemekten sonra adaçayı için. akşamları 1-2 diş sarımsak tüketin.
* son anda yıkamak sorunda olduğunuz sebzeleri sirkeli suda biraz bekletin.
* sebzeleri sular kesilmeden önce yıkayıp suyunu iyice süzdürüp dolaba koymak daha iyi olur. pişirip bir bölümünü dondurucuya atmak en iyi yol.
* plastik tabak çanak kullanırsanız biriktirdiğiniz su temizliğinize kalır.
* yakınlarda cami varsa camilerin suyu kesilmez. suyunuz tükenirse aklınızda olsun.
şimdilik aklıma gelenler bunlar. soru şeklinde açtım, benim aklıma gelmeyen noktalar varsa ekler misiniz.
1. esir alınan bir adam, uzun zaman hücrede kalıyor. motorunu söküp tekrar birleştirdiğini düşünerek hayatta kalıyor.
ben izlemedim de biri anlatmıştı. galiba. ya da okumuş da olabilirim. 94 ler falan gibi hatırlıyorum, eski yani.
2. bir de zor koşullarda hayatta kalabilme konusunu içeren "ne farkeder ki" diyen bir adam/kadın olan bir film vardı.
3. başka bildiğiniz bu tür film/diziler varsa önerir misiniz.
ben izlemedim de biri anlatmıştı. galiba. ya da okumuş da olabilirim. 94 ler falan gibi hatırlıyorum, eski yani.
2. bir de zor koşullarda hayatta kalabilme konusunu içeren "ne farkeder ki" diyen bir adam/kadın olan bir film vardı.
3. başka bildiğiniz bu tür film/diziler varsa önerir misiniz.
bayan kişisi, alkole senede bir iki merhaba ya diyen ya da hiç demeyen, lezzetten ödün vermeyen zatıma bira önersenize. alkol oranı farketmez, çok lezzetli olsun ama.
midye dolmaylan şeyedicez.
midye dolmaylan şeyedicez.
Kişi 30 yaşlarında erkek, işi gereği sürekli oturur konumda.
İzmir'de tedavi için önereceğiniz hastane/doktor var mı?
Günlük yaşamla ilgili tavsiyeleriniz, deneyimledikleriniz vb. varsa yazar mısınız?
İzmir'de tedavi için önereceğiniz hastane/doktor var mı?
Günlük yaşamla ilgili tavsiyeleriniz, deneyimledikleriniz vb. varsa yazar mısınız?
ve özel sağlık sigortası yaptırırken nelere dikkat etmeliyim?
hangisi? film izleyesim var baryam baryam. korku hariç hepsi olabilir. sezon dedim ama şart da değil, son senelerin diyebiliriz.
Az önce bamya temizliyordum, yeni başladığım uygulamayı sizlere anlatmayı düşündüm. Yazarken, derli doplu bir "mutfak sırları" başlığının daha iyi olacağına karar verip soru tipinde açtım.
Bu duyuruda deneyip başarılı olduğumuz mutfak çözümleri varsa paylaşalım, bilgimizin zekatını verelim diyorum. Bu vesileyle müslüman kardeşlerimin bayramları kutlu, müslüman olmayan kardeşlerimin de günleri mutlu olsun :)
* Bamyayı ayıklamadan önce yıkayın, mutfak havlusuna yayıp kurutun, sonra temizleyin. Böylece içindeki sıvıyı harekete geçirmezsiniz, sıvı bamyanın içinden çıkıp yemeğin suyuna karışmaz. Bamya pişerken asla kaşıkla karıştırmayın, tencereyi sallayarak yemeği karıştırın.
* Tencere yemekleri ne kadar yavaş ateşte pişerse o kadar lezzetli olur.
* Tükettiğiniz meyvelerin kabuklarını orta kısımlarını atmayın. Bir kavanoza koyup üstüne su doldurun. Ağzını kapamayın, tülbent gibi ince bir şeyle örtebilirsiniz, açık da kalabilir. Bir hafta on gün sonra suyu süzün (sirke oldu artık o su) banyo-tuvalet temizliğinde kullanın. Sabun artıklarını kireci süper çözer. Hem ekonomik hem de pırıl pırıl temizlik oluyor. En güzel yanı da temizlerken zehirlenme riski olmaması.
Bu duyuruda deneyip başarılı olduğumuz mutfak çözümleri varsa paylaşalım, bilgimizin zekatını verelim diyorum. Bu vesileyle müslüman kardeşlerimin bayramları kutlu, müslüman olmayan kardeşlerimin de günleri mutlu olsun :)
* Bamyayı ayıklamadan önce yıkayın, mutfak havlusuna yayıp kurutun, sonra temizleyin. Böylece içindeki sıvıyı harekete geçirmezsiniz, sıvı bamyanın içinden çıkıp yemeğin suyuna karışmaz. Bamya pişerken asla kaşıkla karıştırmayın, tencereyi sallayarak yemeği karıştırın.
* Tencere yemekleri ne kadar yavaş ateşte pişerse o kadar lezzetli olur.
* Tükettiğiniz meyvelerin kabuklarını orta kısımlarını atmayın. Bir kavanoza koyup üstüne su doldurun. Ağzını kapamayın, tülbent gibi ince bir şeyle örtebilirsiniz, açık da kalabilir. Bir hafta on gün sonra suyu süzün (sirke oldu artık o su) banyo-tuvalet temizliğinde kullanın. Sabun artıklarını kireci süper çözer. Hem ekonomik hem de pırıl pırıl temizlik oluyor. En güzel yanı da temizlerken zehirlenme riski olmaması.
patoloji, hücrenin kanser hücresi olup olmadığını nasıl anlıyor dostlar?
mesela, bir şekilde sirkenin üzerinde oluşan sirke mantarı tutunmuş mesane duvarını patolojiye versek "hımm hızlı ürüyor, öyleyse yüksek dereceli karsinom" raporu alır mıyız? böyle bir olasılık var mı?
mesela, bir şekilde sirkenin üzerinde oluşan sirke mantarı tutunmuş mesane duvarını patolojiye versek "hımm hızlı ürüyor, öyleyse yüksek dereceli karsinom" raporu alır mıyız? böyle bir olasılık var mı?
için ne yapılmalı?
Cumartesi günü önemli iki hanım ağırlayacağım. (Dünür meseleleri)
Denenmiş, güzel tariflerinize talibim. Yaşlar ileri olduğu için yükte hafif pahada ağır olsa daha iyi olabiler. az yağlı filan işte...
Denenmiş, güzel tariflerinize talibim. Yaşlar ileri olduğu için yükte hafif pahada ağır olsa daha iyi olabiler. az yağlı filan işte...
Sarhoş olunca hiç düşünmediği/istemediği şeyi yapabilir mi insan?
Yoksa zaten içinde olup normalde cesaret edemediğini mi yapar?
"Sarhoşken yakınlaştık, ama normalde ben böyle bir şey düşünmüyorum" deniyor ya bazen. Ben buna takılıyorum. Benim bildiğim sarhoşluk, insana cesaret verir, kontrolünü kaybettirir. Yani belki bilinç altında olanı yüzeye çıkarır ya da öncesinde cesaret edemediğini yaptırabilir. Hiç var olmayan bir düşünceyi/duyguyu getirmez.
Yanılıyor muyum?
Yoksa zaten içinde olup normalde cesaret edemediğini mi yapar?
"Sarhoşken yakınlaştık, ama normalde ben böyle bir şey düşünmüyorum" deniyor ya bazen. Ben buna takılıyorum. Benim bildiğim sarhoşluk, insana cesaret verir, kontrolünü kaybettirir. Yani belki bilinç altında olanı yüzeye çıkarır ya da öncesinde cesaret edemediğini yaptırabilir. Hiç var olmayan bir düşünceyi/duyguyu getirmez.
Yanılıyor muyum?
Şu anda bu duyuruyu yazarken kızım televizyondan sabah haberlerini izliyor. Gelen sesler bana nasıl acı veriyor anlatamam.
Bağrışmalar, patlamalar, telsiz sesleri, çığlıklar, bağrışmalar...
Kelimeler; saldıganlar, hastane, çatıştılar, hesaplaşmaları, gerginlik...
Korkuyorun ben. Çok korkmaya başladım.
Çünkü, ben 1980 öncesini yaşadım, malum 80 sabahını yaşadım, 80 sonrasını yaşadım. Hala yaşıyoruz, o günlerin izleri hala temizlenmedi, vicdanlarda da zihinlerde de.
Dün compadrito'nun "yaşarken ölü hale gelen on bin ana baba" yazısını tekrar okudum. Bana göre eksik kalan yönleri olsa da gözlem içeren çok güzel bir yazı. eksisozluk.com
O ana babalardan bir kısmını tanıyorum, o dönemden sağ çıkabilen, bu günlere gelebilen insanlar tanıyorum. Çünkü ben o zamanlar devrimci yol sempatizanıydım. Birlikte kitaplar okuduğumuz, ülke meselelerini, hakları yenen insanlarımızı konuştuğumuz, türlü maceralar yaşadığımız, birlikte neşelenip birlikte dertlendiğimiz, sonrasında işkence gören, çocukları olamayan, sevdiklerine kavuşamayan, bir işe girip çalışamayan, ölen, ölmeyenlerin yaşamları heba olan arkadaşlarım onlar benim.
Biliyor musunuz, bir arkadaşımızdan yıllarca haber alamadık. Annesi ikimizin çeyizine de aynı renkli orlondan mutfak takımı örmüştü. Ben evlendim, o takım yıllarca çeyizimin en değerli eşyası oldu. Orlon örtülerimi kullanırken gösterdiğim hassasiyeti başka hiç bir eşyaya göstermedim.
Yıllarca arkadaşımın akibetini merak ettim, yıllarca o örtüleri kullandım, yıllarca o acı içindeki anneye gidip elini öpüp sarılamadım. Benim örtülerim zamanla yıprandı, arkadaşımın örtülerinin sandığının bir köşesinde, belki annesinin diktiği bir geceliğin yanında ya da belki benim annemin ona yaptığı işli oda takımının yanında yepyeni durduğunu bilerek örtülerimin yıpranmasını izledim. Şimdi yazınca bir paragrafa sığabilen bu süreç, insan ömrünün akıl baliğ olduktan sonrasının ortalama yarısını kapsıyor.
Bu arkadaşım, bir dönemde il halk kütüphanesinde en çok kitap okuyan kişi seçilirken, aynı dönemde bizdeki kitapların neredeyse hepsini ödünç alarak okuduğunu gözlemlediğim, zehir gibi aklı olan, en son gördüğümde üni'de matematik eğitimi alan, derdi sadece daha güzel bir yaşam olan biriydi.
Başka örnekler de anlatabilirim, daha çok çok örnekler anlatabilirim bu şekilde kaybolan, hırpalanan, heba olan yaşamlar hakkında.
Bir gün, öyle sıradan bir gün, ev işleri yaptığım, kendi kendime ıvır zıvır işler yaptığım bir anda telefonum çaldı. Hattın karşısındaki, hayatından artık umudu kestiğim, anılarımızı düşünerek andığım, o güzel insan, canım arkadaşımdı. Yere çöktüğümü hatırlıyorum. Neler konuştuk, o ne dedi ben ne dedim bilmiyorum. Ağladığımı, hıçkıra hıçkıra ağladığımı, hem kızdığım için hem sevindiğim için ağladığımı biliyorum.
Sonrasında görüştük, kucaklaştık. O anlattı ben dinledim, o anlatmadı ben anladım. Şimdi o bölümlere girmek zaten fazlaca uzun olan bu duyurunun tadını iyice kaçıracağı için o konuya girmeyeceğim. Anlatmaya gücüm de yetmeyecek gibi.
Geçen sene gezi olayları başladığında zihnimde iki soru vardı. Neden? Kim?
Çocuklarım çekimser tavrıma şaşırdılar, bana "sana inanamıyoruz" dediler. Cevap veremedim biliyor musunuz, bir bildiğim var bile diyemedim. Nasrettin hocanin hikayesinde gibiydim. Bana damdan düşen birini getirin de diyemezdim. Çocuklarımızın bizim gibi damdan düşmelerini hiç ama hiç istemiyordum.
Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Kendi aklınızı kullanın, yanlış gördüğünüz, emin olmadığınız konuların içinde taraf olarak yer almayın diyebilirdim anca.
--- "kitapçım mit elemanıymış meğer" ---
Bizim yaşayarak deneyimlediğimiz, her söylenen sözün satır aralarını kurcalamayı, her atılan adımın arkasını görmeye çalışmayı gençler nereden bileceklerdi ki..
Anlatsam işe yarar mı, alıp kullanırlar mı? Bana anlatılsaydı "o sizin zamanınızda öyle olmuş, şimdi durumlar başka" demez miydim? Derdim her halde.
Gerçekten de görünen yüzü bambaşka olan bir durum vardı. Bu çok naif öncekilere hiç benzemeyen bir tavırdı. Saygı uyandırıyordu, sonuca ulaşması daha olasıydı. Sonuca ulaşamasa bile, büyük oranda taraftar toplayacağı belli olan bir tutum sergileniyordu.
Kepçenin önüne dikilen yöreden seçilmiş bir milletvekiliydi, anlamlı görünüyordu. Ben, yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtladı diye sormaktan kendimi alamıyordum.
Peki acaba neden, alınmış/alınmakta olan yüzlerce yanlış karar/uygulama varken, taksim parkındaydık. Hala daha bize, geleceğimize zarar veren o kadar çok uygulamanın üzerine yenileri eklenirken üzerimize ölü toprağı serpilmişçesine sessiz kalabiliyor, sadece belli konularda duyarlı oluyorduk.
Ben hala soruyorum.
Geçenlerde ekşide de paylaştım. gezi olayları sırasında meclis kürsüsünden " hepiniz gerzeksiniz" deyip o gizemli (bence değil) gülüşünden ( 5:01) sonra Kürkçü şöyle demişti(7:01):
"şu kadar yıldır yaşadım, bu memlekette komplonun devreye girmediği, halkın öz öfkesinin, kendi öfkesinin devrede olduğu ilk tarihi dönemi yaşadığımızı size söyleyebilirim. boşuna uğraşmayın bunun arkasından komplo çıkarmaya, burada bir komplo yok"
www.youtube.com
Komplo olup olmadığını bilmek büyük meziyet tabii bu ülkede. Ben bilmiyorum mesela. Ben anca soruyorum. Cevap alamayacağımı bile bile soruyorum. Yapabileceğim tek şey, köpek gibi koku alabilmeyi dilemek. Çöp her yerde aynı kokuyu çıkarır mantığıyla, kirletilmiş olanların arasından çöpün kokusunu duyabilmeyi ummak.
Şimdi de Lice olayları gündemde. İnsanlar bağrışıyorlar. İnsanlar yine yaralanıyorlar, yine ölüyorlar! Ağlayan analar, çocuklar, kardeşler çoğalıyorlar. Aklımızı başımıza devşirmezsek iki aya kalmaz çığ olup altından kalkamayacağımız hale gelecek yoldayız.
Biz elimizdekileri masada kaybettik. Masada.
Elimizdekileri de masada koruyabiliriz. Sokaklarda değil.
Bizi sokağa çekip sonra da provakasyon yapılmasına izin vermemeliyiz. Görüyorsunuz, anma yürüyüşü yapılıyor, yüzleri maskeli, ellerinde kimi zaman kırmızılı bayraklar olan gruplar peydah oluyor. Film orada kopuyor. Taşlar, gazlar...
Benim bizzat gördüğüm yaklaşık 40 yıldır bu tür sokak eylemleriyle gidilmek istenilen yere gidilmedi. Resmi gazeteye giden yol sokaklar değil ki nasıl sonuç alınsın? A-lı-na-maz! Daha fenası, aklı çalışan, verimli olabilecek hatırı sayılı kitle, ya içeri alınır, ya yaralanır, ya öldürülür, yani bertaraf edilir. Ekmeğine yağ sürmektir bunun adı. Başkaca bir şey değil.
Biliyorum burada çok aklı başında insanlar var. Sormak istediğim konu şu:
Sizce ne yapmalı?
Bağrışmalar, patlamalar, telsiz sesleri, çığlıklar, bağrışmalar...
Kelimeler; saldıganlar, hastane, çatıştılar, hesaplaşmaları, gerginlik...
Korkuyorun ben. Çok korkmaya başladım.
Çünkü, ben 1980 öncesini yaşadım, malum 80 sabahını yaşadım, 80 sonrasını yaşadım. Hala yaşıyoruz, o günlerin izleri hala temizlenmedi, vicdanlarda da zihinlerde de.
Dün compadrito'nun "yaşarken ölü hale gelen on bin ana baba" yazısını tekrar okudum. Bana göre eksik kalan yönleri olsa da gözlem içeren çok güzel bir yazı. eksisozluk.com
O ana babalardan bir kısmını tanıyorum, o dönemden sağ çıkabilen, bu günlere gelebilen insanlar tanıyorum. Çünkü ben o zamanlar devrimci yol sempatizanıydım. Birlikte kitaplar okuduğumuz, ülke meselelerini, hakları yenen insanlarımızı konuştuğumuz, türlü maceralar yaşadığımız, birlikte neşelenip birlikte dertlendiğimiz, sonrasında işkence gören, çocukları olamayan, sevdiklerine kavuşamayan, bir işe girip çalışamayan, ölen, ölmeyenlerin yaşamları heba olan arkadaşlarım onlar benim.
Biliyor musunuz, bir arkadaşımızdan yıllarca haber alamadık. Annesi ikimizin çeyizine de aynı renkli orlondan mutfak takımı örmüştü. Ben evlendim, o takım yıllarca çeyizimin en değerli eşyası oldu. Orlon örtülerimi kullanırken gösterdiğim hassasiyeti başka hiç bir eşyaya göstermedim.
Yıllarca arkadaşımın akibetini merak ettim, yıllarca o örtüleri kullandım, yıllarca o acı içindeki anneye gidip elini öpüp sarılamadım. Benim örtülerim zamanla yıprandı, arkadaşımın örtülerinin sandığının bir köşesinde, belki annesinin diktiği bir geceliğin yanında ya da belki benim annemin ona yaptığı işli oda takımının yanında yepyeni durduğunu bilerek örtülerimin yıpranmasını izledim. Şimdi yazınca bir paragrafa sığabilen bu süreç, insan ömrünün akıl baliğ olduktan sonrasının ortalama yarısını kapsıyor.
Bu arkadaşım, bir dönemde il halk kütüphanesinde en çok kitap okuyan kişi seçilirken, aynı dönemde bizdeki kitapların neredeyse hepsini ödünç alarak okuduğunu gözlemlediğim, zehir gibi aklı olan, en son gördüğümde üni'de matematik eğitimi alan, derdi sadece daha güzel bir yaşam olan biriydi.
Başka örnekler de anlatabilirim, daha çok çok örnekler anlatabilirim bu şekilde kaybolan, hırpalanan, heba olan yaşamlar hakkında.
Bir gün, öyle sıradan bir gün, ev işleri yaptığım, kendi kendime ıvır zıvır işler yaptığım bir anda telefonum çaldı. Hattın karşısındaki, hayatından artık umudu kestiğim, anılarımızı düşünerek andığım, o güzel insan, canım arkadaşımdı. Yere çöktüğümü hatırlıyorum. Neler konuştuk, o ne dedi ben ne dedim bilmiyorum. Ağladığımı, hıçkıra hıçkıra ağladığımı, hem kızdığım için hem sevindiğim için ağladığımı biliyorum.
Sonrasında görüştük, kucaklaştık. O anlattı ben dinledim, o anlatmadı ben anladım. Şimdi o bölümlere girmek zaten fazlaca uzun olan bu duyurunun tadını iyice kaçıracağı için o konuya girmeyeceğim. Anlatmaya gücüm de yetmeyecek gibi.
Geçen sene gezi olayları başladığında zihnimde iki soru vardı. Neden? Kim?
Çocuklarım çekimser tavrıma şaşırdılar, bana "sana inanamıyoruz" dediler. Cevap veremedim biliyor musunuz, bir bildiğim var bile diyemedim. Nasrettin hocanin hikayesinde gibiydim. Bana damdan düşen birini getirin de diyemezdim. Çocuklarımızın bizim gibi damdan düşmelerini hiç ama hiç istemiyordum.
Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Kendi aklınızı kullanın, yanlış gördüğünüz, emin olmadığınız konuların içinde taraf olarak yer almayın diyebilirdim anca.
--- "kitapçım mit elemanıymış meğer" ---
Bizim yaşayarak deneyimlediğimiz, her söylenen sözün satır aralarını kurcalamayı, her atılan adımın arkasını görmeye çalışmayı gençler nereden bileceklerdi ki..
Anlatsam işe yarar mı, alıp kullanırlar mı? Bana anlatılsaydı "o sizin zamanınızda öyle olmuş, şimdi durumlar başka" demez miydim? Derdim her halde.
Gerçekten de görünen yüzü bambaşka olan bir durum vardı. Bu çok naif öncekilere hiç benzemeyen bir tavırdı. Saygı uyandırıyordu, sonuca ulaşması daha olasıydı. Sonuca ulaşamasa bile, büyük oranda taraftar toplayacağı belli olan bir tutum sergileniyordu.
Kepçenin önüne dikilen yöreden seçilmiş bir milletvekiliydi, anlamlı görünüyordu. Ben, yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtladı diye sormaktan kendimi alamıyordum.
Peki acaba neden, alınmış/alınmakta olan yüzlerce yanlış karar/uygulama varken, taksim parkındaydık. Hala daha bize, geleceğimize zarar veren o kadar çok uygulamanın üzerine yenileri eklenirken üzerimize ölü toprağı serpilmişçesine sessiz kalabiliyor, sadece belli konularda duyarlı oluyorduk.
Ben hala soruyorum.
Geçenlerde ekşide de paylaştım. gezi olayları sırasında meclis kürsüsünden " hepiniz gerzeksiniz" deyip o gizemli (bence değil) gülüşünden ( 5:01) sonra Kürkçü şöyle demişti(7:01):
"şu kadar yıldır yaşadım, bu memlekette komplonun devreye girmediği, halkın öz öfkesinin, kendi öfkesinin devrede olduğu ilk tarihi dönemi yaşadığımızı size söyleyebilirim. boşuna uğraşmayın bunun arkasından komplo çıkarmaya, burada bir komplo yok"
www.youtube.com
Komplo olup olmadığını bilmek büyük meziyet tabii bu ülkede. Ben bilmiyorum mesela. Ben anca soruyorum. Cevap alamayacağımı bile bile soruyorum. Yapabileceğim tek şey, köpek gibi koku alabilmeyi dilemek. Çöp her yerde aynı kokuyu çıkarır mantığıyla, kirletilmiş olanların arasından çöpün kokusunu duyabilmeyi ummak.
Şimdi de Lice olayları gündemde. İnsanlar bağrışıyorlar. İnsanlar yine yaralanıyorlar, yine ölüyorlar! Ağlayan analar, çocuklar, kardeşler çoğalıyorlar. Aklımızı başımıza devşirmezsek iki aya kalmaz çığ olup altından kalkamayacağımız hale gelecek yoldayız.
Biz elimizdekileri masada kaybettik. Masada.
Elimizdekileri de masada koruyabiliriz. Sokaklarda değil.
Bizi sokağa çekip sonra da provakasyon yapılmasına izin vermemeliyiz. Görüyorsunuz, anma yürüyüşü yapılıyor, yüzleri maskeli, ellerinde kimi zaman kırmızılı bayraklar olan gruplar peydah oluyor. Film orada kopuyor. Taşlar, gazlar...
Benim bizzat gördüğüm yaklaşık 40 yıldır bu tür sokak eylemleriyle gidilmek istenilen yere gidilmedi. Resmi gazeteye giden yol sokaklar değil ki nasıl sonuç alınsın? A-lı-na-maz! Daha fenası, aklı çalışan, verimli olabilecek hatırı sayılı kitle, ya içeri alınır, ya yaralanır, ya öldürülür, yani bertaraf edilir. Ekmeğine yağ sürmektir bunun adı. Başkaca bir şey değil.
Biliyorum burada çok aklı başında insanlar var. Sormak istediğim konu şu:
Sizce ne yapmalı?