...gerekiyor. Bu konuda bana yardımcı olabilecek bir arkadaş var mı acaba?
.böyle kısık kısık bakıyor, bazen de tamamen yumuyor. Bir iki gündür vardı, ama bugün tamamen yumuk takıldı neredeyse. Kontrol ettim, akıntı vs yok, kızarma gibi bir şey de görmedim. Derdi ne olabilir?
Davranışları da biraz tuhaflaştı, ağır hareket ediyor ve biraz ishal gibi. Tecrübeli arkadaşlar yanıtlarsa sevinirim.
Davranışları da biraz tuhaflaştı, ağır hareket ediyor ve biraz ishal gibi. Tecrübeli arkadaşlar yanıtlarsa sevinirim.
...normal mi? Benim rızkıma çöktü nımıssız. Tabak bitince de tüydü gitti.
...dalgınlıkla. Normalde sirkeli suda biraz bekletip öyle yapıyordum bu işi. Şimdi dökmeye de kıyamadım. N'apalım? Kaynadı falan ya, içilir mi bu şekilde?
Yardım lütfen.
Yardım lütfen.
...Kedi sahiplerine soruyorum. Bende bir ufaklık var kucağımdayken böyle durup durup iç çekiyor. Üzülüyorum, annesini falan mı özlüyor:(
Nedir esbab-ı mucibesi, der misiniz lûtfen?
Nedir esbab-ı mucibesi, der misiniz lûtfen?
...var. Yani öyle tırmık falan yemedim henüz ama oyun amaçlı üzerime zıpladı, fena acıttı şerefsiz. Hani bir de tırmıklasa ciddi dram olur benim için. Tırnaklara pratik bir çözüm yok mu acilinden? Anlayanlar bir yol göstersin lütfen.
... fakat aktive edilmedi, sen evde yaparsın dediler. Ama beceremedim. Bunun internette kırılmış bilmem nesi varmış, nasıl bulup nasıl yapacağız, bilip de anlaşılır şekilde izah edebilecek olan var mı?
... dakikalarca kumunu kazması ne anlama gelir? İlk geldiğinde hiç yapmıyordu, son zamanlarda kumu eşeleyip duruyor, bir de dışarı sıçratıyor...
...kapar mıyız? Parazit aşısı yapılmış, diğer aşıları henüz yapılmadı. Dayanamayıp öpüyorum. Sonra da ya hasta masta olursam diye düşünmüyor değilim.
...ne demek istiyor? devamında kaçıyor tabii.
...daha bir şey yapmadım, şöyl bir görüntü var. şimdi bu disk bölünmüş mü?
Bölünmüşse d olarak neden gözükmüyor?
Bölünmüşse d olarak neden gözükmüyor?
...bir arkadaş var mı İstanbul sınırları içinde... Durumum o kadar kötü ve acil ki. Elimde yetişmesi gereken işler var, ancak makine durmadan kapandığı ve ofis dosyalarını kafadan sildiği için kilitlenip kaldım. Kahve ısmarlarım. Yemek de yeriz. Lütfen:(
...lütfen durumun sıkıntılı. Bir de yedekleme yaptığımızda format sonrası makine bu dosyaları korumuş mu oluyor, zır cahilim. Yardım lütfen...
Bu arada makine Sony Vaio VPCZ1, nasıl formatlayacağız bunu? Oturduğum yerden yapabilecek miyim?
Bu arada makine Sony Vaio VPCZ1, nasıl formatlayacağız bunu? Oturduğum yerden yapabilecek miyim?
...sorunsalı üzerine derin derin düşünmekteyim. Zira pazardan alıp öylece poşetiyle falan koyamıyorum dolaba pasaklı kadınlarımız gibi. Hâliyle yıkamak icap eder, öyle olunca da kurumak bilmiyor meret. Zaten göt kadar mutfak, yer yok bu işler için. Maydonoz, reyhan, dereotu alamaz oldum bunun derdinden. Medet!!!
...şu döngüyü bozayım diye 7'de uyanıyorum, yine aynı.
... linkteki videoda 01.08'den itibaren şarkıcının yaşadığı sorun nedir, yani duraksadığı yerde ne demeye çalışıyor?
Dikkatlice birkaç kez izledim çözemedim. Müzisyen arkadaşlardan yotum gelirse daha memnun olurum.
www.youtube.com
Dikkatlice birkaç kez izledim çözemedim. Müzisyen arkadaşlardan yotum gelirse daha memnun olurum.
www.youtube.com
... elimde basit bir paragraf var İngilizcesi lazım. Please:(
Olur diyene özelden yürüyeceğim.
Olur diyene özelden yürüyeceğim.
...bilip bulup benimle paylaşan çıkar mı acaba?
çizer:
mehmed siyahkalem
muhammed siyahkalem
mohammad siyah qaleem
çizer:
mehmed siyahkalem
muhammed siyahkalem
mohammad siyah qaleem
...aslında gönül işleri kategorisine girmiyor, hiçbir sikime de girmiyor ama yazmak istedim.
Bugün bir caminin avlusunda bir köşeye oturmuş kedi seviyordum. Apak melek yüzlü bir kadın geldi, önce kediyi sevdi. Birkaç fotoğraf aldı. Sonra camiye girdi. Ben amaçsızdım, mutsuzdum, oturuyordum öylece. Kediyi sevmeye dermanım yoktu bile. Piçiko geldi kuruldu kucağıma. Onunla avunayım bari derken zaman geçmiş... Baktım, o kadın, az önce camiye giren kadın yanımda, o da seviyor kediyi. İzin istedi birkaç fotoğrafımızı çekti. Sonra biraz çekingen, oturdu karşımdaki banka. Polonyalıymış, sanat tarihçisi miymiş neymiş... İngilizcem bok gibi olduğu için onun sorularına kısa yanıtlar verdim. Orada temizlik işlerine bakan amca -biraz yılışık biri- da oturdu. Kadına sikindirik sorular soruyor, beni emeline alet ediyor tabii. Ben zaten darallardayım. Adam böyle diyor falan diyorum, gülüyor kadın, apak yüzü var, gözleri ışıl ışıl. Neyse, ben hafif kaykılıp gitmeye yeltendim. O esnada İbrahim Paşa Camii varmış dedi, tarif edeyim bari giderayak dedim, yanında taşıdığı ajandanın haritasından gösterdim, zaten bulunduğumuz yere 50 metrelik bir yer. Ayağa kalkınca bari oraya kadar götüreyim sizi dedim, Türk kadınına zinhar etmem böyle bir teklifi. Üstelik cami avlusunda. Amacın ne lan senin!!! Birlikte yürümeye başladık, ben İngilizcemin bu kadar beter olduğunu o vakit farkettim. O ney lan... Ne desem havada sallanıyor, bir sike faydası yok. Ama o kadar iyi niyetli ve anlayışlı ki cümlelerimi toparlıyor, sen aslında şunu dedin di mi dercesine hem benim yerime hem kendi yerine konuşuyor. Ben, aman dedim. Bırakayım cami avlusuna bitsin bu çile. O da ne cami kapalı, restore varmış. Öyle üzüldü ki. Hemen yanında devasa bir cami daha var, o zaman buna girelim eğer isterseniz dedim. Ona girdik, başına şalı aldı, geçti köşeye, ben de yanındayım. Devamlı gülümsüyor, ben de gülümsüyorum. Bu bana iyi gelmeye başladı. Biraz da fotoğraf çekti, aralarda bir iki defa da beni çekti. Galiba beni çekmediğinde benim darılacağımı düşündü bu kadın diyorum içimden. Bize bakışına bak diyorum, sosyalliyorum zihnimin içinde gelişmeleri...
bu arada kadın evliymiş, polonya'da önemli bir müzenin müdür yardımcısı gibi bir şeymiş. adını da söyledi ama anlayamadım. bense kendime hakim olamayıp bok ingilizcemle canhıraş şekilde anlatmaya başladım ecdadı. harem hürrem süleyman rüstem... polonya'da şu an muhteşem süleyman oynuyormuş. fatih'e gittin mi diye sordum, hayır dedi gülümseyerek. gözlerinin içiyle âdeta bana sorar gibi "gidebilirim" de dedi. ama bi sn diyerek telefonunu çıkardı. polish dili neymiş öyle, ekrana gözüm kayıyor karman çorman yazılar... bana şundaki rakamları söyleyebilir misin diye bir kart uzattı. belçikalı birinin kartı, öyle tuhaf bir isim var ki kadın mı erkek mi anlamadım. sonra buna İngilizce bir mesaj yazdı, "buluşmamızı yarınki kahvaltıdan sonraya erteleyebilir miyiz?" hemen mesaj geldi; yüzünde resmen çiçekler açtı kadının. bu arada sadece üç günlüğüne gelmiş istanbul'a. sonradan düşündüm, lan üç günlüğüne geldiğin bir memlekette belçikalı arkadaşınla olan randevuyu iptal etmek... çok değişik geldi bana. çünkü ilk karşılaştığımız yerde ona sorduğumda derdinin sadece orada bir iki yer görüp eminönü'ne inmek olduğunu söylemişti. benim yüzümden planı değiştirdi resmen. ayrıca sular seller gibi konuşamıyorum. derdimi anlatamıyorum, tek yapabildiğim sıkıştığım yerde gözlerinin içine bakıp sorry demek ve mahcupça gülümsemek. ama o sanki yıllardır aradığı şeyi bulmuşçasına mutlu. durmadan kedileri severek, fotograf çekerek yürüdük fatih'e doğru. tam valens'in altında dur dedi. çantasını açtı bana bir elma verdi iki elması varmış. ikimizde elmaları hatır hutur yiyerek yola devam ettik. acıkmışım da amk, ne dediğim iyice anlaşılmaz oldu. bu gülüyor falan. sağa sola bakmadan yola atlamama, yaya geçidi dinlemeden gaza abanan hayvanlara diğer garabetler durumlara da şaşırmayı ihmal etmiyor.fatih'i gezdik. yüzlerce kedi fotoğrafı çekti. musalla taşının manasını bir anlatışım vardı, değmeyin gitsin. ilk kez beni düzeltmeden dinledi, gözlerini faltaşı gibi açarak ve sonunda illaki gülümseyerek.
sabahın amaçsızlığı mutsuzluğu bende başka bir şeye evrilmeye başladı, fatih'te nokta koyacağımız zoraki geziye artık ben devam etmek istiyordum sanki. kedileri sevişi, arada bir bana dönüp şak diye fotoğrafımı alışı... bari çekiyorum de hayırsız, zaten at hırsızına dönmüşüm. ama dert etmiyor hiçbir şeyi. karılar pazarındaki leş peynircileri gösteriyorum, hemen yiyelim o zaman falan diyor. ben not hijyen! diye durduruyorum. hani kandırmak istemiyordum, belli ki bana güvendi bir noktada. malta'da suriyeli göçmenlerin sikerttiği bir lokantayı gösterdim, bak nasıl ekmek yapıyorlar, bak nasıl döner. ama ortam sirkten hallice, hakkaten nolmuş lan canım malta. kadın hadi girip yiyelim diyor, ben not hijyen! sonra beş on adım attık, birden durup ve yine gülümseyerek "benim için endişelenmeyi bırakır mısın?!" dedi. allah'ım, başım döndü. ahir ömrümde ben böyle lezzetli itiraz görmedim. kedi gibi piki deyiverdim. hemen arkamızdaki nar suyu sıkan barzo gence iki bardak verir misin dedi, elemanın eller meşin gibi ama bu arada. eleman da kendi çok matahmış gibi "çok bozdu abi buralar." diye suriyelilerden şikâyet ediyor. ona da eyvallah çekip sıkılmış nar sularımızı içe içe çarşambaya doğru yola revan olduk. mutlu muydum neydim!
hedefte fethiye müzesi var, orayı göstereceğim ona. bir de yabancı arkadaşları götürmeyi en sevdiğim yer sonuçta. pata küte konuşmalarım sürüyor, o gülümsüyor. yolun bir yerinde artık amaçsız amaçsız şehirde fink atan sevgili modunda dur ya bak şurda ne var diyerek onu çukurbostan'dan geçirerek yavuz selim'e soktum. bilenler vardır muhteşem bir seyir terası var. görsün de daha çok gülsün, daha çok mutlu olsun istiyordum. artık onun mutlu olması içindi her adımım. o noktaya nasıl geldim bir türlü çözemedim o kısmı. asıl tuhafıma giden de bana hemence güvenip randevularını bile iptal edecek duruma onun gelişiydi. kedi nelere kadirmiş ya lan.
çarşamba'da spontane şekilde yarım kucak sakalı olan çalışanların bulunduğu bir lokantaya oturduk yine onun teklifiyle. başta ortada ve sonra hesabı benim ödememe izin vereceksin değil mi, dedi. ben tamam dememe rağmen, yemeğin sonunda hesaba ortak oldum. bıraksa hepsini ödeyeceğim amk. helali hoş olsun. fethiye'den sonra kariye'ye geçirdim onu, o ara yolları akşam karanlığında aşıyoruz. ben olsam tırsarım ne yalan söyleyeyim, ama o sonsuz bir güvenle yürüyor. ve arada mutlu bir gülümsemeyle taçlandırıyor anı. arkadaşlar bu arada gayet seviyeli ve aklı başında iki insanız hani, iç sesimle anlatıyorum hadiseyi. kadın ne düşünüyor, neden böyle davranıyor hiç bilmiyorum yani. benim kafamda makul tek bir gerekçe var. muhtemelen bir turla geldi, ya da çekilmez lavuklarla dolu bir arkadaş çevresi var. böyle bir anın fırsatını kolluyordu ve gerçekten de dilediği oldu. Bu yani. sonuçta boru değil, şehrin en kıymetli yapılarını, otantik ortamlarını gösteriyorum ona. bulunmaz nimet. farkında da. ben de onun kendisi için yapılana kıymet vermesini bilen biri olmasından etkileniyordum. yani bence durum budur.
kariye'den sonra, surları gösterdim. surlara tırmanan merdivenleri görünce hadi çıkalım dedi. ben peki dedim, ama yükseklik korkum var. yolun yarısında, arkasından ben korkuyorum diye bağırdım ama sesim nasıl titriyor, mırıl mırıl konuşup beni rahatlatarak elimden tuttu. o önde ben arkada tırmandık surları. yukarda bana bir gülme geldi, o da gülüyor. böyle denişik bir ambiyanstı yani, istanbul ayaklarının altında ışıl ışıl, bizans surlarının tepesindesiniz, rüzgar esiyor, ruhunuz esrimiş, böyle üzerinize bir hâl inmiş, keşke görseydiniz. birbirimize sokularak ilk özçekimimizi de o an yaptık. ben başka birşeyden daha tırsıyorum, çevre evler it kopuk, hapçı dolu. biri peşimizden tırmanıp bizi gasp etse bir bok yiyemeyiz kesinlikle. yoksa orada daha uzun kalınabilirdi. kalınsa mıydı acaba lan:(
yatsıya mihrimah'a yetiştirdim elhamdülillah bunu. girdik oturduk bir köşede, aşrın sonuna kadar da beklettim. bir biz varız zaten yabancı. bizi köşede son ana kadar uslu uslu bekler gören cemaat çıkışta yanaşıyor, allah kabul etsin falan diyor. etsin de neyi yani? ne anladınız ki siz? avluda bir telefon geldi buna gülerek heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor. ben fotoğraf çekerken yanıma sokuluyor özçekim yapsana diyor el işaretiyle, o konuşurken ben fotoğrafımızı çekiyorum. eve gelip ilk o fotoğrafa baktım, o kadar güzel çıkmış ki.
dönüşteyiz, yarın memlekete dönüyorum gayrı dedi. binlerce teşekkür vs. etti ben de özür diledim kendisinden. berbat ettim aslında gününü dedim, ikimizin yerine de sen konuşmak zorunda kaldın. bir kâğıt kalem çıkartıp telefonlar, sosyal medya ne varsa yazdırdı bana. Kendininkini de yazıp bana verdi. onu karaköy'e bırakıp geri eve döneceğim. meğer şişhane'de inecekmiş köprüyü görünce hemen ayağa fırladı. ben de butona çöktüm. şoför durmaya kalmadan boynuma sarıldı ve beni yanağımla dudağım arasında bir yerden öptü.
ben ilkin, otobüs sarsıntısından yanlışlıkla oldu sandım. bir daha bir daha, aynı yerden seri öpüyor derken otobüs meğer durmuş bu arada. şoför homurdanıyor. hatta herif on tonluk araca hafif gaz vererek bizi biraz tokuşturdu da. kadın ayrılmak istemiyor âdeta, ama hemen indirdim, sonra kaldım tabii içerde sap gibi. gözden kaybolana kadar iki eliyle otobüsün ardından el salladı.
5 saat oldu, öptüğü yerler hâlâ sızlıyor, şu an çok mutsuzum. hani anlayacağına iman etsem zeki müren şarkıları gönderecem kendisine facebooktan, o biçim.
niye böyle oldum ben ya, normal mi?
aklımda hiç böyle bir gün geçireceğim yoktu, biraz kitaplara bakıp hava alıp dönecektim eve. şimdi hani sevgiliden ayrılınca bütün kemiklerin kırılmış gibi tüm varlığın ağrır ya. aynen öyleyim, normal mi bu?
www.youtube.com
Bugün bir caminin avlusunda bir köşeye oturmuş kedi seviyordum. Apak melek yüzlü bir kadın geldi, önce kediyi sevdi. Birkaç fotoğraf aldı. Sonra camiye girdi. Ben amaçsızdım, mutsuzdum, oturuyordum öylece. Kediyi sevmeye dermanım yoktu bile. Piçiko geldi kuruldu kucağıma. Onunla avunayım bari derken zaman geçmiş... Baktım, o kadın, az önce camiye giren kadın yanımda, o da seviyor kediyi. İzin istedi birkaç fotoğrafımızı çekti. Sonra biraz çekingen, oturdu karşımdaki banka. Polonyalıymış, sanat tarihçisi miymiş neymiş... İngilizcem bok gibi olduğu için onun sorularına kısa yanıtlar verdim. Orada temizlik işlerine bakan amca -biraz yılışık biri- da oturdu. Kadına sikindirik sorular soruyor, beni emeline alet ediyor tabii. Ben zaten darallardayım. Adam böyle diyor falan diyorum, gülüyor kadın, apak yüzü var, gözleri ışıl ışıl. Neyse, ben hafif kaykılıp gitmeye yeltendim. O esnada İbrahim Paşa Camii varmış dedi, tarif edeyim bari giderayak dedim, yanında taşıdığı ajandanın haritasından gösterdim, zaten bulunduğumuz yere 50 metrelik bir yer. Ayağa kalkınca bari oraya kadar götüreyim sizi dedim, Türk kadınına zinhar etmem böyle bir teklifi. Üstelik cami avlusunda. Amacın ne lan senin!!! Birlikte yürümeye başladık, ben İngilizcemin bu kadar beter olduğunu o vakit farkettim. O ney lan... Ne desem havada sallanıyor, bir sike faydası yok. Ama o kadar iyi niyetli ve anlayışlı ki cümlelerimi toparlıyor, sen aslında şunu dedin di mi dercesine hem benim yerime hem kendi yerine konuşuyor. Ben, aman dedim. Bırakayım cami avlusuna bitsin bu çile. O da ne cami kapalı, restore varmış. Öyle üzüldü ki. Hemen yanında devasa bir cami daha var, o zaman buna girelim eğer isterseniz dedim. Ona girdik, başına şalı aldı, geçti köşeye, ben de yanındayım. Devamlı gülümsüyor, ben de gülümsüyorum. Bu bana iyi gelmeye başladı. Biraz da fotoğraf çekti, aralarda bir iki defa da beni çekti. Galiba beni çekmediğinde benim darılacağımı düşündü bu kadın diyorum içimden. Bize bakışına bak diyorum, sosyalliyorum zihnimin içinde gelişmeleri...
bu arada kadın evliymiş, polonya'da önemli bir müzenin müdür yardımcısı gibi bir şeymiş. adını da söyledi ama anlayamadım. bense kendime hakim olamayıp bok ingilizcemle canhıraş şekilde anlatmaya başladım ecdadı. harem hürrem süleyman rüstem... polonya'da şu an muhteşem süleyman oynuyormuş. fatih'e gittin mi diye sordum, hayır dedi gülümseyerek. gözlerinin içiyle âdeta bana sorar gibi "gidebilirim" de dedi. ama bi sn diyerek telefonunu çıkardı. polish dili neymiş öyle, ekrana gözüm kayıyor karman çorman yazılar... bana şundaki rakamları söyleyebilir misin diye bir kart uzattı. belçikalı birinin kartı, öyle tuhaf bir isim var ki kadın mı erkek mi anlamadım. sonra buna İngilizce bir mesaj yazdı, "buluşmamızı yarınki kahvaltıdan sonraya erteleyebilir miyiz?" hemen mesaj geldi; yüzünde resmen çiçekler açtı kadının. bu arada sadece üç günlüğüne gelmiş istanbul'a. sonradan düşündüm, lan üç günlüğüne geldiğin bir memlekette belçikalı arkadaşınla olan randevuyu iptal etmek... çok değişik geldi bana. çünkü ilk karşılaştığımız yerde ona sorduğumda derdinin sadece orada bir iki yer görüp eminönü'ne inmek olduğunu söylemişti. benim yüzümden planı değiştirdi resmen. ayrıca sular seller gibi konuşamıyorum. derdimi anlatamıyorum, tek yapabildiğim sıkıştığım yerde gözlerinin içine bakıp sorry demek ve mahcupça gülümsemek. ama o sanki yıllardır aradığı şeyi bulmuşçasına mutlu. durmadan kedileri severek, fotograf çekerek yürüdük fatih'e doğru. tam valens'in altında dur dedi. çantasını açtı bana bir elma verdi iki elması varmış. ikimizde elmaları hatır hutur yiyerek yola devam ettik. acıkmışım da amk, ne dediğim iyice anlaşılmaz oldu. bu gülüyor falan. sağa sola bakmadan yola atlamama, yaya geçidi dinlemeden gaza abanan hayvanlara diğer garabetler durumlara da şaşırmayı ihmal etmiyor.fatih'i gezdik. yüzlerce kedi fotoğrafı çekti. musalla taşının manasını bir anlatışım vardı, değmeyin gitsin. ilk kez beni düzeltmeden dinledi, gözlerini faltaşı gibi açarak ve sonunda illaki gülümseyerek.
sabahın amaçsızlığı mutsuzluğu bende başka bir şeye evrilmeye başladı, fatih'te nokta koyacağımız zoraki geziye artık ben devam etmek istiyordum sanki. kedileri sevişi, arada bir bana dönüp şak diye fotoğrafımı alışı... bari çekiyorum de hayırsız, zaten at hırsızına dönmüşüm. ama dert etmiyor hiçbir şeyi. karılar pazarındaki leş peynircileri gösteriyorum, hemen yiyelim o zaman falan diyor. ben not hijyen! diye durduruyorum. hani kandırmak istemiyordum, belli ki bana güvendi bir noktada. malta'da suriyeli göçmenlerin sikerttiği bir lokantayı gösterdim, bak nasıl ekmek yapıyorlar, bak nasıl döner. ama ortam sirkten hallice, hakkaten nolmuş lan canım malta. kadın hadi girip yiyelim diyor, ben not hijyen! sonra beş on adım attık, birden durup ve yine gülümseyerek "benim için endişelenmeyi bırakır mısın?!" dedi. allah'ım, başım döndü. ahir ömrümde ben böyle lezzetli itiraz görmedim. kedi gibi piki deyiverdim. hemen arkamızdaki nar suyu sıkan barzo gence iki bardak verir misin dedi, elemanın eller meşin gibi ama bu arada. eleman da kendi çok matahmış gibi "çok bozdu abi buralar." diye suriyelilerden şikâyet ediyor. ona da eyvallah çekip sıkılmış nar sularımızı içe içe çarşambaya doğru yola revan olduk. mutlu muydum neydim!
hedefte fethiye müzesi var, orayı göstereceğim ona. bir de yabancı arkadaşları götürmeyi en sevdiğim yer sonuçta. pata küte konuşmalarım sürüyor, o gülümsüyor. yolun bir yerinde artık amaçsız amaçsız şehirde fink atan sevgili modunda dur ya bak şurda ne var diyerek onu çukurbostan'dan geçirerek yavuz selim'e soktum. bilenler vardır muhteşem bir seyir terası var. görsün de daha çok gülsün, daha çok mutlu olsun istiyordum. artık onun mutlu olması içindi her adımım. o noktaya nasıl geldim bir türlü çözemedim o kısmı. asıl tuhafıma giden de bana hemence güvenip randevularını bile iptal edecek duruma onun gelişiydi. kedi nelere kadirmiş ya lan.
çarşamba'da spontane şekilde yarım kucak sakalı olan çalışanların bulunduğu bir lokantaya oturduk yine onun teklifiyle. başta ortada ve sonra hesabı benim ödememe izin vereceksin değil mi, dedi. ben tamam dememe rağmen, yemeğin sonunda hesaba ortak oldum. bıraksa hepsini ödeyeceğim amk. helali hoş olsun. fethiye'den sonra kariye'ye geçirdim onu, o ara yolları akşam karanlığında aşıyoruz. ben olsam tırsarım ne yalan söyleyeyim, ama o sonsuz bir güvenle yürüyor. ve arada mutlu bir gülümsemeyle taçlandırıyor anı. arkadaşlar bu arada gayet seviyeli ve aklı başında iki insanız hani, iç sesimle anlatıyorum hadiseyi. kadın ne düşünüyor, neden böyle davranıyor hiç bilmiyorum yani. benim kafamda makul tek bir gerekçe var. muhtemelen bir turla geldi, ya da çekilmez lavuklarla dolu bir arkadaş çevresi var. böyle bir anın fırsatını kolluyordu ve gerçekten de dilediği oldu. Bu yani. sonuçta boru değil, şehrin en kıymetli yapılarını, otantik ortamlarını gösteriyorum ona. bulunmaz nimet. farkında da. ben de onun kendisi için yapılana kıymet vermesini bilen biri olmasından etkileniyordum. yani bence durum budur.
kariye'den sonra, surları gösterdim. surlara tırmanan merdivenleri görünce hadi çıkalım dedi. ben peki dedim, ama yükseklik korkum var. yolun yarısında, arkasından ben korkuyorum diye bağırdım ama sesim nasıl titriyor, mırıl mırıl konuşup beni rahatlatarak elimden tuttu. o önde ben arkada tırmandık surları. yukarda bana bir gülme geldi, o da gülüyor. böyle denişik bir ambiyanstı yani, istanbul ayaklarının altında ışıl ışıl, bizans surlarının tepesindesiniz, rüzgar esiyor, ruhunuz esrimiş, böyle üzerinize bir hâl inmiş, keşke görseydiniz. birbirimize sokularak ilk özçekimimizi de o an yaptık. ben başka birşeyden daha tırsıyorum, çevre evler it kopuk, hapçı dolu. biri peşimizden tırmanıp bizi gasp etse bir bok yiyemeyiz kesinlikle. yoksa orada daha uzun kalınabilirdi. kalınsa mıydı acaba lan:(
yatsıya mihrimah'a yetiştirdim elhamdülillah bunu. girdik oturduk bir köşede, aşrın sonuna kadar da beklettim. bir biz varız zaten yabancı. bizi köşede son ana kadar uslu uslu bekler gören cemaat çıkışta yanaşıyor, allah kabul etsin falan diyor. etsin de neyi yani? ne anladınız ki siz? avluda bir telefon geldi buna gülerek heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor. ben fotoğraf çekerken yanıma sokuluyor özçekim yapsana diyor el işaretiyle, o konuşurken ben fotoğrafımızı çekiyorum. eve gelip ilk o fotoğrafa baktım, o kadar güzel çıkmış ki.
dönüşteyiz, yarın memlekete dönüyorum gayrı dedi. binlerce teşekkür vs. etti ben de özür diledim kendisinden. berbat ettim aslında gününü dedim, ikimizin yerine de sen konuşmak zorunda kaldın. bir kâğıt kalem çıkartıp telefonlar, sosyal medya ne varsa yazdırdı bana. Kendininkini de yazıp bana verdi. onu karaköy'e bırakıp geri eve döneceğim. meğer şişhane'de inecekmiş köprüyü görünce hemen ayağa fırladı. ben de butona çöktüm. şoför durmaya kalmadan boynuma sarıldı ve beni yanağımla dudağım arasında bir yerden öptü.
ben ilkin, otobüs sarsıntısından yanlışlıkla oldu sandım. bir daha bir daha, aynı yerden seri öpüyor derken otobüs meğer durmuş bu arada. şoför homurdanıyor. hatta herif on tonluk araca hafif gaz vererek bizi biraz tokuşturdu da. kadın ayrılmak istemiyor âdeta, ama hemen indirdim, sonra kaldım tabii içerde sap gibi. gözden kaybolana kadar iki eliyle otobüsün ardından el salladı.
5 saat oldu, öptüğü yerler hâlâ sızlıyor, şu an çok mutsuzum. hani anlayacağına iman etsem zeki müren şarkıları gönderecem kendisine facebooktan, o biçim.
niye böyle oldum ben ya, normal mi?
aklımda hiç böyle bir gün geçireceğim yoktu, biraz kitaplara bakıp hava alıp dönecektim eve. şimdi hani sevgiliden ayrılınca bütün kemiklerin kırılmış gibi tüm varlığın ağrır ya. aynen öyleyim, normal mi bu?
www.youtube.com
...yardımcı olacak kimse var mı? Paragraf basit.
...yapalım mı dostlar? Nezih olsun, leş olmasın. Hesaplı olsun, pes dedirtmesin.
Tatil sabahına denk gelsin, yarın iş var diye insanı gerdirmesin. Ekip aklıselim, zevkiselim olsun, ikrah ettirmesin. İnce saz çalsın, darbukayla gırnatayla kafa ütülemesin.
Ne dersiniz?
Tatil sabahına denk gelsin, yarın iş var diye insanı gerdirmesin. Ekip aklıselim, zevkiselim olsun, ikrah ettirmesin. İnce saz çalsın, darbukayla gırnatayla kafa ütülemesin.
Ne dersiniz?
...facebook hesabına düştü. Fransız Sarayı'ndaymış. Biletliymiş. Yemeli içmeli bir şey; ancak konsepti pek kavrayamadım.
Bilen ve gidecek olan var mı? Gidelim gitmesine de değer mi acep?
Bilen ve gidecek olan var mı? Gidelim gitmesine de değer mi acep?
...da ben bu işlerden gerçekten anlamıyorum. Bana yardımcı olacak sevgili arkadaşlar çıkabilir mi, birlikte yemek yeriz, kitap hediye ederim falan.
Hı, sahiden yok mu yardımsever biri?
Hı, sahiden yok mu yardımsever biri?
...tasarımcı yahut değil bir arkadaş arıyorum.
Dosyanın içerisinden çıkarılması gereken sayfalar var, üzerinde oynama yapamıyorum, bunu nasıl yapacağız?
Dosyanın içerisinden çıkarılması gereken sayfalar var, üzerinde oynama yapamıyorum, bunu nasıl yapacağız?
...lütfen?
Birine bir şarkı dinletmemiz lazım. Linke tıklayacak kişinin spotify üyeliği falan yok.
player.spotify.com
Birine bir şarkı dinletmemiz lazım. Linke tıklayacak kişinin spotify üyeliği falan yok.
player.spotify.com
...whatsApp web uygulamasını kullanmak istediğimizde sitede barkod beliriyor, onu okutmamız lazımmış... 3 sorum var, lütfen yardımcı olun.
Bu telefonun barkod okuma özelliği var mı?
Varsa neresinden nasıl bulacağız?
Yoksa yükleme şansımız var mı?
görseller ektedir.
Bu telefonun barkod okuma özelliği var mı?
Varsa neresinden nasıl bulacağız?
Yoksa yükleme şansımız var mı?
görseller ektedir.
...evvelsi gün defnetmişler. Şoke oldum. İnternette araştırdım, vefatı bildiren bir facebook iletisi dışında en ufak bir bilgi yok.
Bir intihar vakasının ne basına ne internete yansıması, bu devirde nasıl mümkün? Cevap bulamadım.
Bir intihar vakasının ne basına ne internete yansıması, bu devirde nasıl mümkün? Cevap bulamadım.
...sesli mesajın var diyor, telefonu kurcalıyorum bulamıyorum. Onceden de bir iki kere oldu.
Bu nedir arkadaşlar, aldatmaca mı, yoksa sahiden var mı mesaj, ayrıca varsa nerede bu mesaj?
Görsel ektedir.
Bu nedir arkadaşlar, aldatmaca mı, yoksa sahiden var mı mesaj, ayrıca varsa nerede bu mesaj?
Görsel ektedir.
...vermem gerekiyor.
1-en sağlıklı ve hesaplı şekilde hangi site üzerinden ilanı verebilirim.
2-elimde banka kartı var, kredi kartı değil, ödemeyi bununla yapabilecek miyim?
***
düzeltiyi başlıkta yaptım. Üniversite kimlik kartımı kaybettim, öğrenci işleri gazete ilanı istedi. Aksi takdirde mezuniyet belgesi ve transkripsiyonu veremiyorlarmış.
1-en sağlıklı ve hesaplı şekilde hangi site üzerinden ilanı verebilirim.
2-elimde banka kartı var, kredi kartı değil, ödemeyi bununla yapabilecek miyim?
***
düzeltiyi başlıkta yaptım. Üniversite kimlik kartımı kaybettim, öğrenci işleri gazete ilanı istedi. Aksi takdirde mezuniyet belgesi ve transkripsiyonu veremiyorlarmış.
...küçüldüğünde neden bulanıklaşıyor. Daha da netleşmesi gerekmez mi?
Yoksa sadece bende mi oluyor?
Anlayan biri izah edebilir mi lütfen?
örnek, facebook'a kızları etkilemek için koyduğum profil fotolar cam gibi net olduğu hâlde avatar penceresinde böyle bulanıkımsı. kaç zamandır taktım kafayı buna.
Yoksa sadece bende mi oluyor?
Anlayan biri izah edebilir mi lütfen?
örnek, facebook'a kızları etkilemek için koyduğum profil fotolar cam gibi net olduğu hâlde avatar penceresinde böyle bulanıkımsı. kaç zamandır taktım kafayı buna.
...en pratik yoldan? Her defasında hepsini tek tek çevirmeye çalışmaktan imanım gevredi.
Altta yağlı kağıt var, patatesler tek kat.
Bu arada yalnızlar için harika bir mutfak gereci, tavsiye ederim.
Altta yağlı kağıt var, patatesler tek kat.
Bu arada yalnızlar için harika bir mutfak gereci, tavsiye ederim.
...dilimlesikten sonra yıkamadan -unuttum- fırına verdim. Benim bildiğim, doğrandıktan sonra da yıkanmalıydı. N'apmalı?
Olur mu bu şekilde, tadında bir değişiklik gerçekleşir mi?
Olur mu bu şekilde, tadında bir değişiklik gerçekleşir mi?
...düştü. Görseli ektedir.
Bu nedir? Facebooktan mı geldi sahiden, yoksa dolandırıcılık amaçlı mı?
Bu nedir? Facebooktan mı geldi sahiden, yoksa dolandırıcılık amaçlı mı?
Kız içten içe seviyor, bunun sinyallerini vermiş, teklife evet diyecek gibi. Adam biraz tereddütlü... Aslında cesur olduğunu kıza göstermiş, ancak adım atamıyor. Bunun en büyük nedeni yaş farkı. Aslında kendi dünyasında buna da takıldığı yok, hani kızın çevresi buna itiraz edecektir, bu da kızı zorlayacaktır diye düşünüyor. Onu hiçbir şekilde üzmek istemiyor. Diğer taraftan da bu tür nedenlerden ötürü bütün güzel ihtimallerin kaybolup gitmesine gönlü elvermiyor.
Sizce nasıl bir yöntem takip etmeli?
Sizce nasıl bir yöntem takip etmeli?
...bitmiş. Şimdi sayın arkadaşlar, bir arkadaşımın derdi var. Buraya üye olmak istemiş olamamış benden rica ile sormamı istedi. Okuyacak cevapları kendisi.
Sorun evlilik öncesi ayrılığı ile ilgili... Bazı büyük sorunlar yaşadığı ilişkisinin bitmesi sudan bir olay nedeniyle olmuş. Kendisi zaten yaşadığı birkaç hadise sebebiyle bunun bitmesi gerektiği noktasında çalkantılıymış. Hele kendi cihetinde bardağın taşımına neden olan hadiseyi biraz utancından biraz da ilişkiyi bir şekilde sürdürürsek varsın ben bunu yutarım çaresizliğiyle içine atmış. Birden bire olaylar gelişince dediğim gibi, içine batanları bile konuşmadan ayrılık gerçekleşmiş.
Bunun üzerine karşı taraf ilişki bitiminde yazılan dev maille sen şöylesin sen böylesin diye buna epey bir giydirmiş... Bizimkisi o anki kararla ağır şeyler yazıp da hem kendisini hem karşıdakini üzmemek düşüncesiyle karşılık yazmamış ancak karşı tarafın fütursuzca suçlamaları ki bunlardan birçoğu gerçek dışı, çarpıtmaymış canını epeyce sıkmış -gerekirse örnek verilebilir burası için-.
Şimdi arkadaş diyor ki yarın bir gün öyle ya da böyle yeni bir ilişkiye başlayacak, bu neden bitti diye sorulduğunda aklına mailinde yazdığı ıvır zıvır şeyler gelip de kendini hepten masum kabul etmesin. Yediği haltın ne olduğunu bilsin. Ha, karşı tarafa söyler yahut söylemez, beni ne ilgilendirir; ama en azından vicdanında -varsa- bunun ağırlığını taşısın. Bana yaşattığı utancı hiç olmazsa biraz, kendi yaşasın. O yüzden mailine karşılık olsun diye bunu ona bildiren bir eposta yazayım.
Ne dersiniz, suskunluğunu bozup yazsın mı, yoksa peşini hepten ko'sun mu? Ne hali varsa görsün desin mi?
Lütfen cinsiyet ve yaş belirtir misiniz, bir sakıncası olmaz ise tabii.
Sorun evlilik öncesi ayrılığı ile ilgili... Bazı büyük sorunlar yaşadığı ilişkisinin bitmesi sudan bir olay nedeniyle olmuş. Kendisi zaten yaşadığı birkaç hadise sebebiyle bunun bitmesi gerektiği noktasında çalkantılıymış. Hele kendi cihetinde bardağın taşımına neden olan hadiseyi biraz utancından biraz da ilişkiyi bir şekilde sürdürürsek varsın ben bunu yutarım çaresizliğiyle içine atmış. Birden bire olaylar gelişince dediğim gibi, içine batanları bile konuşmadan ayrılık gerçekleşmiş.
Bunun üzerine karşı taraf ilişki bitiminde yazılan dev maille sen şöylesin sen böylesin diye buna epey bir giydirmiş... Bizimkisi o anki kararla ağır şeyler yazıp da hem kendisini hem karşıdakini üzmemek düşüncesiyle karşılık yazmamış ancak karşı tarafın fütursuzca suçlamaları ki bunlardan birçoğu gerçek dışı, çarpıtmaymış canını epeyce sıkmış -gerekirse örnek verilebilir burası için-.
Şimdi arkadaş diyor ki yarın bir gün öyle ya da böyle yeni bir ilişkiye başlayacak, bu neden bitti diye sorulduğunda aklına mailinde yazdığı ıvır zıvır şeyler gelip de kendini hepten masum kabul etmesin. Yediği haltın ne olduğunu bilsin. Ha, karşı tarafa söyler yahut söylemez, beni ne ilgilendirir; ama en azından vicdanında -varsa- bunun ağırlığını taşısın. Bana yaşattığı utancı hiç olmazsa biraz, kendi yaşasın. O yüzden mailine karşılık olsun diye bunu ona bildiren bir eposta yazayım.
Ne dersiniz, suskunluğunu bozup yazsın mı, yoksa peşini hepten ko'sun mu? Ne hali varsa görsün desin mi?
Lütfen cinsiyet ve yaş belirtir misiniz, bir sakıncası olmaz ise tabii.
...var mı? Acil bir nedenden günübirlik Bodrum'a gitmem gerekiyor. Bütçem de kısıtlı olduğu için, eğer dediğim güzergahta seyredecek sevgili insanlar varsa bana bir haber edebilirler mi, sessiz sakin yol arkadaşı olurum, yarın olur, hafta sonu olur...
Hadi inşallah...
Hadi inşallah...
sevgili edebiyatçı dostlar,
nurullah ataç okurken alengirli bir tümceye rastladım. Şöyle: "...Yaşlandım, ihtiyarladım ama gençlik çağının faziletlerini hor görmek zehrinin, teselli giyimine bürünen o acının yüreğimi sarmasına hiçbir zaman bırakmayacağım..."
bir taraftan bozuk bir tümce lan bu diye feveran ederken diğer taraftan yok ya değildir, diye tereddüde düşüyorum. anlatım hatası olduğuna daha yatkınım ama. siz ne dersiniz?
nurullah ataç okurken alengirli bir tümceye rastladım. Şöyle: "...Yaşlandım, ihtiyarladım ama gençlik çağının faziletlerini hor görmek zehrinin, teselli giyimine bürünen o acının yüreğimi sarmasına hiçbir zaman bırakmayacağım..."
bir taraftan bozuk bir tümce lan bu diye feveran ederken diğer taraftan yok ya değildir, diye tereddüde düşüyorum. anlatım hatası olduğuna daha yatkınım ama. siz ne dersiniz?
...hediye almak istiyorum. Nasıl bir şey olsun. 50 ila 200 TL arası olsun.
Yazmayı seven, kalem erbabı arkadaşlar yanıtlarsa sevinirim.
Kalemin cinsini falan belirten bir link ekleyenlere ayrıca teşekkür ederim.
Yazmayı seven, kalem erbabı arkadaşlar yanıtlarsa sevinirim.
Kalemin cinsini falan belirten bir link ekleyenlere ayrıca teşekkür ederim.
...nedir?
Mesela bende bazı kelimelerin, isimlerin başında bu saat işareti var. Tam olarak ne manaya geliyor?
Mesela bende bazı kelimelerin, isimlerin başında bu saat işareti var. Tam olarak ne manaya geliyor?
..bir şarkıyı arıyorum. Muhttemelen bir dizi film için bestelenmi bir şarkı. DİLEK TÜRKAN'ın İncesaz'da söylediği Kalbimdeki Deniz şarkısı değil sorduğum. Ama içinde, nakaratında bir yerde "kalbimdeki deniz" sözü geçiyor.
Yardım lütfen.
Yardım lütfen.
...şu eski ilişki mevzusu. Bir arkadaın basına gelmis ve hayli muzdarip.
Özetliyor ve soruyorum. Özet: Adamla kadın, tanısmıslar ve birbirlerine acılmıslar. Sonra birlikte devam edelim, gecmisi geride bırakalım demisler. Adam kadına demis ki "Saygı konusuna iliskide onem veriyorum, ozen gösteriyorum. Lutfen eski mevzularla ilgili ikimiz de onlemimizi alalım. Can sıkıcı seyler yasamayalım." Kadın da "Evet, ben de bunu istiyorum." demis. Bazı kurallar almislar, uygulamaya koyulmuslar. Ancak ilerleyen gunlerde adam kadının bilgisayarda surekli gecmisi temizlediğini fark etmis. Canı fevkalade sıkılmıs, bir muddet sabretmis ve sonunda patlamıs, bir kavga, sonra ozur, yeniden sozlesme vs. derken hadise defaatle devam etmis. Adam tekraren diyormus ki "Bak seni anlıyor olabilirim, sacma bir meraksa da lutfen yapma. Senden azami olcude buna dikkat etmeni istiyorum. Onun dısında yasadıgımız problemleri el birligi eder asarız. Lutfen" diyormus. Kadın da ozur dileyip gercektenaptalca bir merak oldugunu falan soyluyormus. "Olsun, gene de merak etme. İnsanlar sevgilerine sahip cikabilmek icin bazı seyleri terk edebiliyorlar su hayatta, o kadar film izliyor, kitap okuyor, konusuyoruz. Aska dair, sevdaya dair, baglanmıslıga dair... yani bunları soylerken bile, bilmedigini, bilemedigini ima etmek beni utandırıyor. Kendimi sana boyle bir noksanlıgı yakıstırma utancından kurtarmam icin sen de ne olur bize hicbir faydası olmayan ve hatta bizi uzen su sacma isi terk et." diyormus. Bu sekilde sozler pekistirilmis, bu sefer sonlar, olmayacaklar soylenmis. Tabii bir iki de ciddi munakasa yasanmıs bu esnada.
Bu arada iliskileri de yarıresmî bir statude devam ediyormus. Ailelerle tanisilmis. Konusulmus, isin adı konmus Yani yukarıda saydıklarım yasanırken bunlar da bir taraftan oluyormus. Adam, sona erdigi dusuncesinde ama biraz yıpranmıs bir haldeymis. Kendi kendine de sunu diyormus, "Sonucta cok sacma sapan gelse bile, seni seviyorum ve seninle birlikte bir yola cıkmak istiyorum dedigin birinin onune hassasiyet olarak bir sey suruyorsan, o seyi kanıksamak neden bu kadar guc?" İstedigi basit, sonucta hicbir sekilde gecmisle ilgili dusunce ve sacmalıkların hayatlarına oyle ya da boyle bir duygu gorunumunda bile yansımasını istemiyor. Twitterden, facebooktan, blogdan takip etmenin, iz surmenin manası nedir? Bir beklenti! Neyin beklentisi? Bunu 18 yasindaki bir kıza yakıstırabilir insan belki ama otuzunu asmis bir kadın, bunu nicin yapar? Diye dusunup duruyormus. Cunku olayın en basında zaten yakınlasmalarının kokeninde boyle bir geri cekilme iddiası varmıs. Adam boyle bir seyi dayatmamıs ki, yani hadi gel bi iliski yasayalım, ama sen de böyle davran dememis. Kadın ben boyle dusunuyorum, boyle kararlarım var hayatıma dair demis. Bunun altında adamı etkileme ve kendine cekme emeli olabilir. Adam buna takılmamıs. Kotulugun ve pismanlık duygusunun neye benzedigini bildigi icin, iyi olmak, kendini iyi hissetmek isteyen birilerinin samimiyetine inanmaya meyilliymis. Cunku iyiligin ozunu kotulugu bilen bilir, dusuncesindeymiş, boyle bir felsefesi varmıs. Hatta bu kavgalar yasandıgında adam, "Bak ikimiz de yetiskin insanlarız, kafamızda bazı seyler net degilse birbirimizi uzmeyelim, saygılıca, edeplice bu isi neticelendirelim. Hic olmazsa saygıyı koruruz. Ki saygı büyüktür sevgiden." manasına gelen sozcukler kullandıgında kadın aslalarla kat'alarla yanıtlamış. Yani salakca bir merak, özensizlik, ozur dilerim. Nokta. Demiş.
Hayatı insan belli bir yastan sonra kücültme kararı alır bilirsiniz. Bunda yasanmıs hayal kırıklıklarının, mutsuzlukların payı var elbette. Ancak bu noktada isabet ettigi bir sevgide ve iliskide daha emin ve hatasız davranma yoluna gidersiniz, bu böyle bir cabadır. Bunun icin deger vermis kadına, kadın da adama bu duyguları hissettigi ve aynını kendisine vadettigi icin seviyormus adamı. Son duruma gelirsek, adam bu dusuncelerin icinde gidip gelirken, her sey bitti sukur adam olduk yolumuza bakıyoruz derken, kadının yine bu isi surdurdugune sahit olmus. Suna karar veremiyor, ne yapmalıyım?? Ayrıca bu nasıl bir inattır, neyin inadıdır?
Ben cok konustum arkadasla. Ancak sonucta "kadın"ın derdini merak ediyor ciddi ciddi. Bu hep boyle midir'e getiriyor ki ben hayır diyorum, oyle degildir, olamaz, bir sorun var! Ancak o daha safiyane bakıyor olaya, benim gibi degil. Arkadasın sıkıntısı ozete bu dostlar.
Ek: Yanıt verenler, bir sakıncası yoksa yaşlarını, yine bir sakınca yoksa medeni durumlarını ekleyebilirler mi? Olmazsa da saglık olsun.
Özetliyor ve soruyorum. Özet: Adamla kadın, tanısmıslar ve birbirlerine acılmıslar. Sonra birlikte devam edelim, gecmisi geride bırakalım demisler. Adam kadına demis ki "Saygı konusuna iliskide onem veriyorum, ozen gösteriyorum. Lutfen eski mevzularla ilgili ikimiz de onlemimizi alalım. Can sıkıcı seyler yasamayalım." Kadın da "Evet, ben de bunu istiyorum." demis. Bazı kurallar almislar, uygulamaya koyulmuslar. Ancak ilerleyen gunlerde adam kadının bilgisayarda surekli gecmisi temizlediğini fark etmis. Canı fevkalade sıkılmıs, bir muddet sabretmis ve sonunda patlamıs, bir kavga, sonra ozur, yeniden sozlesme vs. derken hadise defaatle devam etmis. Adam tekraren diyormus ki "Bak seni anlıyor olabilirim, sacma bir meraksa da lutfen yapma. Senden azami olcude buna dikkat etmeni istiyorum. Onun dısında yasadıgımız problemleri el birligi eder asarız. Lutfen" diyormus. Kadın da ozur dileyip gercektenaptalca bir merak oldugunu falan soyluyormus. "Olsun, gene de merak etme. İnsanlar sevgilerine sahip cikabilmek icin bazı seyleri terk edebiliyorlar su hayatta, o kadar film izliyor, kitap okuyor, konusuyoruz. Aska dair, sevdaya dair, baglanmıslıga dair... yani bunları soylerken bile, bilmedigini, bilemedigini ima etmek beni utandırıyor. Kendimi sana boyle bir noksanlıgı yakıstırma utancından kurtarmam icin sen de ne olur bize hicbir faydası olmayan ve hatta bizi uzen su sacma isi terk et." diyormus. Bu sekilde sozler pekistirilmis, bu sefer sonlar, olmayacaklar soylenmis. Tabii bir iki de ciddi munakasa yasanmıs bu esnada.
Bu arada iliskileri de yarıresmî bir statude devam ediyormus. Ailelerle tanisilmis. Konusulmus, isin adı konmus Yani yukarıda saydıklarım yasanırken bunlar da bir taraftan oluyormus. Adam, sona erdigi dusuncesinde ama biraz yıpranmıs bir haldeymis. Kendi kendine de sunu diyormus, "Sonucta cok sacma sapan gelse bile, seni seviyorum ve seninle birlikte bir yola cıkmak istiyorum dedigin birinin onune hassasiyet olarak bir sey suruyorsan, o seyi kanıksamak neden bu kadar guc?" İstedigi basit, sonucta hicbir sekilde gecmisle ilgili dusunce ve sacmalıkların hayatlarına oyle ya da boyle bir duygu gorunumunda bile yansımasını istemiyor. Twitterden, facebooktan, blogdan takip etmenin, iz surmenin manası nedir? Bir beklenti! Neyin beklentisi? Bunu 18 yasindaki bir kıza yakıstırabilir insan belki ama otuzunu asmis bir kadın, bunu nicin yapar? Diye dusunup duruyormus. Cunku olayın en basında zaten yakınlasmalarının kokeninde boyle bir geri cekilme iddiası varmıs. Adam boyle bir seyi dayatmamıs ki, yani hadi gel bi iliski yasayalım, ama sen de böyle davran dememis. Kadın ben boyle dusunuyorum, boyle kararlarım var hayatıma dair demis. Bunun altında adamı etkileme ve kendine cekme emeli olabilir. Adam buna takılmamıs. Kotulugun ve pismanlık duygusunun neye benzedigini bildigi icin, iyi olmak, kendini iyi hissetmek isteyen birilerinin samimiyetine inanmaya meyilliymis. Cunku iyiligin ozunu kotulugu bilen bilir, dusuncesindeymiş, boyle bir felsefesi varmıs. Hatta bu kavgalar yasandıgında adam, "Bak ikimiz de yetiskin insanlarız, kafamızda bazı seyler net degilse birbirimizi uzmeyelim, saygılıca, edeplice bu isi neticelendirelim. Hic olmazsa saygıyı koruruz. Ki saygı büyüktür sevgiden." manasına gelen sozcukler kullandıgında kadın aslalarla kat'alarla yanıtlamış. Yani salakca bir merak, özensizlik, ozur dilerim. Nokta. Demiş.
Hayatı insan belli bir yastan sonra kücültme kararı alır bilirsiniz. Bunda yasanmıs hayal kırıklıklarının, mutsuzlukların payı var elbette. Ancak bu noktada isabet ettigi bir sevgide ve iliskide daha emin ve hatasız davranma yoluna gidersiniz, bu böyle bir cabadır. Bunun icin deger vermis kadına, kadın da adama bu duyguları hissettigi ve aynını kendisine vadettigi icin seviyormus adamı. Son duruma gelirsek, adam bu dusuncelerin icinde gidip gelirken, her sey bitti sukur adam olduk yolumuza bakıyoruz derken, kadının yine bu isi surdurdugune sahit olmus. Suna karar veremiyor, ne yapmalıyım?? Ayrıca bu nasıl bir inattır, neyin inadıdır?
Ben cok konustum arkadasla. Ancak sonucta "kadın"ın derdini merak ediyor ciddi ciddi. Bu hep boyle midir'e getiriyor ki ben hayır diyorum, oyle degildir, olamaz, bir sorun var! Ancak o daha safiyane bakıyor olaya, benim gibi degil. Arkadasın sıkıntısı ozete bu dostlar.
Ek: Yanıt verenler, bir sakıncası yoksa yaşlarını, yine bir sakınca yoksa medeni durumlarını ekleyebilirler mi? Olmazsa da saglık olsun.
... bir arkadaş var mı? Çok teşekkürler şimdiden.
lume, lume, sora lume
lume, lume, sora lume
când sa ma satur de tine
când sa ma satur de tine
lume, sora lume
când s-o lasa sec de pâine
şi paharutul de mine
poate-atunci m-oi satura
poate-atunci m-oi satura
când o suna scândura
când o suna scândura
lume, sora lume
când m-or baga in mormânt
şi n-oi mai fi pe pamânt
lume, sora lume
aşa-i lumea trecatoare
c-aşa-i lumea trecatoare
unul naşte altul moare
unul naşte altul moare
lume, sora lume
al de naşte necajeşte
al de moare putrezeşte
lume, sora lume
c-aşa-i lumea trecatoare
unul naşte altul moare
lume, sora lume
al de naşte necajeşte
al de moare putrezeşte
lume, sora lume
lume, lume, sora lume
lume, lume, sora lume
când sa ma satur de tine
când sa ma satur de tine
lume, sora lume
când s-o lasa sec de pâine
şi paharutul de mine
poate-atunci m-oi satura
poate-atunci m-oi satura
când o suna scândura
când o suna scândura
lume, sora lume
când m-or baga in mormânt
şi n-oi mai fi pe pamânt
lume, sora lume
aşa-i lumea trecatoare
c-aşa-i lumea trecatoare
unul naşte altul moare
unul naşte altul moare
lume, sora lume
al de naşte necajeşte
al de moare putrezeşte
lume, sora lume
c-aşa-i lumea trecatoare
unul naşte altul moare
lume, sora lume
al de naşte necajeşte
al de moare putrezeşte
lume, sora lume
...bulabiliyor muyuz?
Elimizde sadece eposta adresi var. Ben denedim birkaç adres. Twitter hesabına bağlı epostaları yazdığım halde Twitter'dan bulamadım. Yok mu böyle bir şey yani? Bilmedim. Siz ne dersiniz?
Elimizde sadece eposta adresi var. Ben denedim birkaç adres. Twitter hesabına bağlı epostaları yazdığım halde Twitter'dan bulamadım. Yok mu böyle bir şey yani? Bilmedim. Siz ne dersiniz?
Sayın arkadaşlar,
Öncelikle, mortgage kredisi çekildi ve erken ödeme yapılacak.
Yani borcun tamamı kapatılacak. Meblağ: 18.687,20'dir.
Bankacı erken kapatmalarda kalan meblağın %2'sinin ceza olarak fazladan ödeneceğini söylüyor. Soru 1: Bu olağan bir uygulama mıdır? Buna itiraz mümkün müdür?
Ayrıca eğer cevap vermek isteyen olursa bunun mantığı nedir ki, ben zaten faizleri ödemek zorunda kalmışım, üstüne bir de "nalet olsun borcuna" deyip erkenden ödeyim demişim, ödemişim. Bu ceza neyin ürünüdür?
Soru 2: 18.687,20'nin %2'si ne eder?
Teşekkürler.
Öncelikle, mortgage kredisi çekildi ve erken ödeme yapılacak.
Yani borcun tamamı kapatılacak. Meblağ: 18.687,20'dir.
Bankacı erken kapatmalarda kalan meblağın %2'sinin ceza olarak fazladan ödeneceğini söylüyor. Soru 1: Bu olağan bir uygulama mıdır? Buna itiraz mümkün müdür?
Ayrıca eğer cevap vermek isteyen olursa bunun mantığı nedir ki, ben zaten faizleri ödemek zorunda kalmışım, üstüne bir de "nalet olsun borcuna" deyip erkenden ödeyim demişim, ödemişim. Bu ceza neyin ürünüdür?
Soru 2: 18.687,20'nin %2'si ne eder?
Teşekkürler.
...The flat was on the seventh floor and Winston, who was thirty-nine and had a bad
knee, went slowly, resting several times on the way.
knee, went slowly, resting several times on the way.
...arkadaşlar: Winston Smith hurried home to Victory Mansions with
his head down to escape the terrible wind.
his head down to escape the terrible wind.
...beğendiğinde bu o yazarın son oylanan girdilerinde görünür mü?
o yazarın bundan haberi olur mu?
Sorum budur. Ayrıca bunu okuyan bir çaylak varsa sonucu görebilmem için beni kısa süreliğine badi olarak ekleyebilir mi? Sonucu bilmek benim için önemli. Teşekkür ederim yardımlarınız için.
Sorum budur. Ayrıca bunu okuyan bir çaylak varsa sonucu görebilmem için beni kısa süreliğine badi olarak ekleyebilir mi? Sonucu bilmek benim için önemli. Teşekkür ederim yardımlarınız için.