Ekşi Duyuru

(git: 174694) son cevap benim kısa araştırmamda gördüğüm en detaylısı

aynısını ben de yaşıyorum. +1

twitter nickinle sözlük nickin farklıysa belki de ondan kaynaklanıyor olabilir.

hayır. ikisi de aynı. bir aya öncesine kadar paylaşıyordu zaten.

acaba, twitter ayarlarını kurcalamak mı gerekir?

tarayıcının cache belleğini temizleyebilirsin.

kukileri sil.
(cookie diyelim de o ne lan durumu olmasın)

galiba o kareyi koyunca başına hashtag olmuş oluyo galiba. mantık yürüttüm. yanlışsa haber ver sileceğim hemen :)

hashtagi öyle topic açar gibi açamazsınız. hashtagler başına # konmuş söz öbekleridir. ve aynı hashtagi içeren tweet sayısına göre sol kenarda görünürler. populariteye göre yani..

Şimdi burdan akım yaratabilirsin mesela #heştek diye, herkes o hashtagle tweet atarsa belki türkiyede trend listesine gireriz.

(git: www.youtube.com )

keyifli dinlemeler...

1 kuruş bile vermem. Trollemek için değil çok samimi söylüyorum. Bunları alanlara falanda zavallı gözüyle bakıyorum.

5 lira eder. ona da ben satmam.. fazlasına da alan olmaz..

entry sayısına göre değer derken alakayı kuramadım..reklam alınmıyor sonuçta.. popularite var dersen. karı kız adresi var dersen.. bunların fiyatı + sub-etha girişi manevi değeri

20'ye alırım. isteyen mesaj atabilir.

Çok entryli hesapların aksine hiç entrysizler daha çok gidiyor. 0 ekşi sözlük hesabı 150 250 arası değişiyor. Hemen al 120 falan olur. Nereden mi biliyorum r10'da gördüm konuştum birkaç kişiyle fiyatlar geçen sene kondüktor olayından sonra bu civarda.

bu hesap satma moda olursa eğer artık her yazarın yazdılarına şüpheyle bakılacak.bu kendisi mi yoksa hesabını biri mi satın aldı gibi.madem bu kadar satmaya hevesli gerzek var bunu da hesaba katsınlar.(sözüm sana değil)

haftalık ve aylık olarak kiralıyorum ben.
mülk benim olunca daha iyi. bazen bakıyorum kiracı biraz trolleşiyor, hemen kapısını çalıp almanyadan oğlum gelecek diyorum ve hesabımı geri alıyorum.
bence siz de satmayın kiralayın.

yazdıklarımın silinmemesi koşuluyla onbinnira. sil de sat derlerse, sıfırından bir ps3, bi de iphone 4 isterim. ben nasıl oyalanırım yoksa ;)

ya adam sormuş cevap verelim o zaman.

ben 1000 lira da verilse satmam mesela.

gerçekten birçok konuda çok yararlı bir site.

ben de satmam hacı. bundan 6 sene önce lisedeyken bir hesap almıştım on entry girip kaderine terkettiydim hesabı. aklıma geldiğinde tekrar üye oldum çok şükür yazar oldu o. o kadar beklemişim la, sonuçta tüccar değil eğitimciyim B)

ziksen satmam. Dilediğim zaman istediğim sözlük yazarına ulaşabiliyorum. bilgi madeni burası. Aktif olarak entry girmesen bile sırf özel mesaj yoluyla yazarlarla iletişim kurabilmek için bile kalmalı.

bir de bizim ollarda, kadınlar beyaz kiyinmeye başlıyorlar. özellikle türbanları sadece beyaz.

Moda teyzesi annem hacca gittikten sonra kapanmadı, sadece giderek dindarlaşıyor, alkollü restoranlara falan gitmek istemiyor ve denize girmiyor.

demlenmek

harman kalmak :p

alkolüm geldi deyimini kullanıyorum ben.

rakim geldi derim ben.
acaip rakim geldi bu aralar.

beyın amcıklaması

piizlenmek genel manada kullanılır, demlenmek, kafaları çekmek, içkiye vurmak gibi bir ton şeyleri var. harman kalmak alkoliklerin değil esrarkeşlerin deyimidir.

çoğu baykuş noktürnal, yani geceleyin avlanır. gündüz vakti de uyurlar. (genelde ağaç dallarında veya kovuklarında uyuyorlar.)

krepüsküler (alaca karanlıkta avlanan) türleri ve az da olsa gündüz avlanan türleri de var. "burrowing owl" denen tür, gündüz aktif mesela ve yerde açtıkları oyuklarda uyuyorlar.

türüne göre değişiyordur tabi ama en sık görülen türü gündüz de avlanıyor. o yüzden gündüzleri de dolanıyorlar ortalıkta ama genelde gece çıkıyorlar ortaya, evet. gündüz çoğunlukla karanlık yerlere tünüyorlar, duvarda künklerin içine falan giriyorlar, sık yapraklı ağaçların içi daha loş olduğu için o tür ağaçları da tercih ediyorlar.
yarasalar gibi işte onlar da.
gece görmek de zor değil aslında çünkü kıyıya köşeye sinmiyorlar genelde. ortalık yere konup ötüyorlar habire. beyaz puhuları görmesi daha zor. geceleri bile.

evet daysleeper'ın dediği gibi bir konuyu atlamışım. çoğu baykuş noktürnal olmasına rağmen, bunlar bazen günün her saati de avlanmaya çıkabilir.

en yagın tür olan peçeli baykuş noktürnal olmasına rağmen bazen krepüsküler, bazen de diurnal (gündüz aktif) olabiliyor.

bizim yazlıkta vardı, ya karşıdaki ağacın kovuğunda ya da çatıyla kat arasında. süper hayvanlardır bu arada.

diğer dinlere dair "toprağı bol olsun" vardır. yanlış olarak bu tabiri müslümanlar için de kullanıyorlar, halbuki gayrimüslimler için kullanılan bir tabirdir. ha, aslında dileyen hepsine rahmetli diyor o ayrı.

hepsine genel olarak merhum/merhume deniliyor.

ingilizler beloved kullanır. "sevgili, merhum" gibi anlamları vardı sanırsam...

rip var hristiyanlarda.

rest in peace

departed, deceased. ama bunlar daha cok "rahmetli olmus" anlaminda kullaniliyor, rahmetli'nin muslumanlara verdigi payeyi vermiyor yani baska din.

almanca'da selig kullaniliyor ama sadece hristiyanlar icin kullaniliyor olsa gerek, hatta yedi bucuk yil önce entrysini bile girmisim.

allah rahmet eylesin'in karsiligi da "gott hab ihn selig".

bir ek bilgi de benden gelsin.
"merhum" müslümanlar tarafindan sadece müslümanlar icin kullanilir. müslüman olmayanlar icin müteveffa denir.

yoktur. coğrafik olarak rusçanın, trabzon dialektinden evvel laz dialekti veya ondan evvel direkt lazcaya etki etmesi beklenir. ama böyle bir şey yok. sadece trabzon dialektinde böyle bir kullanım mevcut.

peki Trabzonlu pastaneciler milföy demeyi nası öğrenmişlerdir?

tabii ki bağlantılıdır. Rusça'da da, laz şivesinde de "DA" kelimesi tıpa tıp aynı bağlamlarda, yani "öyle değil mi?" manasında "DA???" şeklinde kullanılır. 1917 Ekim devriminden kaçan Ruslar Trabzon'a yerleşmiş ve Trabzonlular pastacılığı bu Ruslardan öğrenmiştir. Milföy demeyi de tabii. Mille feuille, bin yaprak demek bilindiği üzere. Fransızca. Peki Ruslar neden Fransızca isim takmışlar? O sıralardaki Fransızca modası öyle icab ettirmiş.

değildir. karadeniz ağızlarındaki "da", "daha" sözcüğünün deforme olmuş halidir.

1917 de rusya'dan sadece trabzon'a değil tüm karadeniz'e göç oldu. bu gelenler rus değil, laz, hemşinli, rum veya türk gurbetçilerdi. daha önce gittikleri gurbetten geri dönmüş oldular. yine bu tarhilerde, daha önce ve daha sonra çerkes, abhaz, tatar gibi topluluklar da rusya'dan kitleler halinde kaçmış ve maraş'tan eskişehir'e, amasya'dan adana'ya kadar geniş bir coğrafyada iskan edilmiştiler.

bunlarla birlikte çok az sayıda rusun da türkiye'ye geldiği doğru olabilir. ancak bu sayıda bir topluluktan türkçeye bir kelime geçtiği iddiası kuvvetle muhtemel mesnetli değil.

trabzonlular pastacılık bilmezler. pastacılık hemşinlinin alameti farikasıdır. rusya'da pastacılık öğrenen hemşinliler, döndükten sonra, sadece trabzon'da değil yoğunlukla tüm karadeniz'de ama sonuçta hemen tüm türkiye'de pastahaneler açtılar.

"milföy"ün de türkçe'ye trabzon'dan girmesi pek mümkün değil bence. günlük yaşama giren yabancı bir nesne genellikle o dildeki ismiyle çağrılır; çay, totem, fesbuk gibi. rusların bu çeşit yiyeceğe milföy demesinin sebebi zaten onu fransızlardan almasındandır. aynı zamanlarda istanbul'da çok yoğun bir fransız özentiliği ve fransızca etkinliği vardı. ve milföyün rusça'ya girişi, istanbul türkçesine girişinden daha eski değildir tahminimce.

"da"ya dönersek, bence romeika/pontus rumcası kökenli bir kullanım. ama azerbaycan türkçesinde de benzer bir kullanım mevcutmuş. trabzon havalisine girişi için daha çok bilgi lazım.

pastacılık konusunda suhreverdi nin dedikleri doğru. bu yüzden hemen her ilde "hemşin unku mamülleri" diye bie yer mutlaka vardır.

"da" sadece trabzonda kullanılmıyor Samsunda da var. ama arada giresin espiye taraflarında yok. buranın ahalisi çepni türkleri olduğu için olabilir. samsuna dek olan alanda görünmesi ise pontus-rum kırması ihtimalini güçlendiriyor.

özet olarak, rusçadaki "evet" anlamındaki da ile aynı kefeye koyamazsın işte DA,
bak oluyo mu hiç, EVET.

o "da" bir nevi "yahu" değil mi da?

tuhaf bir nokta, doğu karadeniz'de ve samsun'da "da" sözcüğünün (bağlaç oluyor sanırım) kullanım alanları tam olarak aynı değildir.

yine herkesin her konuda fikri var.

kesinlikle bağlantılıdır. Kırım yüzünden Osmanlı Ruslarla içli dışlı olunca Karadeniz ve Ruslar arasında ufak tefek kelime alışverişi olmuştur. sözgelim "gelduk da" daki da pekiştirmesi Kesinlikle Rusça'dan geçmiştir. Rusça da her zaman evet anlamına gelmez, fiilden sonra kullanılırsa pekiştirme anlamı verir. Aynı zamanda Rusça'da "fındık", "funduk" demek. düşün bir bakalım Türkiye'nin neresinde fındığa funduk deniliyor?

onlar insanın hayatını sürdürmesi için yaratılmış varlıklar. genel olarak besin, vs. maddesi yani.

ottur günahı yoktur abi.

mahlukat oluyor hepsi...

lütfu.

Hayvanlar, Allahın Malları oluyorlar. İnsangillerde Konusabilen,Düşünebilen,seks yaparak hayatını geçirmeye çalısan Davar sürüsü olarak yaratılmıslar. bitkiler ne boka yaradığını bilmiyorum.
Aç kalınca yiyenlerin dısında !

Hayvanlar ve bitkiler "insanın" emrine verilmiştir vs. gibi "böbürlenmeler" koca evrende "çük" kadar pardon "nokta" kadar bile olmayan insanın kendi kendi yüceltmesi dışında bir b*k değildir.
Okyanus altında "milyonlarca" keşfedilmemiş canlı türü var.
Karada da bu kadar çok olmasa da keşfedilmemiş türler vardır.
İnsanoğlu öyle bir varlıktır ki kendini harbiden bir b*k sanar. Gerek kutsal metinlere dayandırır bunu gerek başka olay ve olgulara. Ama aslında bakılacak olursa dünyanın eko sistemini en çok s*ken insandır. Şu dünyada insanlar olmasa hem bitkiler hem de hayvanlar tabiat ananın sisteminde gayet güzel yaşamaya devam ederler. Bu bağlamda hayvan ve bitkiler, evrenin tabiatın "hası"dır; "özü"dür, insan ise "g*tü"dür!
Özetle tüm canlılar tabiatın, evrenin bir parçasıdır. Bunlardan en nankörü insanoğludur...

öyle olsaydı duraklar sağ tarafta olmak zorunda olurdu, böyle olunca da metrobüs yoluna ayrılan alanın büyümesi gerekirdi. ya da araçların kapılarının solda olması gerekirdi. tek durak platformuyla iki tarafa birden hizmet verebilmek için bu şekilde yapmışlar sanırım.

gelen phileas marka otobüslerin kapıları ters tarafta. o nedenle ters.

yolcu indirme bindirme yerisağda, e duraklar da iki kenarda değil de ortada olduğu için bence böyle bişey yapışlmış. yani iki tarafa da durak yapmaktansa bir tane ortaya yapalım tasarruf olsun fln olabilir. diye tahmin ediyorum.

hesaba katılmamış yanlıştan dolayı, kapılar sağda

bu hesapların yanlış yapıldığının kanıtı da ilk cevizlibağ kadar yapıldığında metrobüs, otobüslerin dönücek yeri yapılmamıştı, e-5i kesip otobüsleri döndürüyorlardı.

Metrobüs olayını phileas marka otobüslere göre tasarlamışlardı. her iki tarafta da kapısı olduğu için peronlar ortada olabilecekti ama yol bitmesine rağmen phileas marka otobüsler yetişmedi onun yerine firma mercedesleri kıralayıp iett'ye verdi. Kapılar sağda olduğu iççin ter işlemeye başladı. phileas marka otobüsler geldiğinde de sistemi değiştirmediler. zaten ihtiyaca cevap veremediği söyleniyor. hafif eğilimli noktalar kamyon gibi.. tanesi bir milyon tl gibi bir rakamdı..

hurarsiv.hurriyet.com.tr

ücretli değil.

sen facebook'dan kazandığın kadar facebook'da senden kazanıyor. karşılıklı yani.

Kutsal kitaplar vahiy yoluyla indirilmiş, yalnız yahudilikteki on emir Hz. Musa'ya yazılı iki tablet şeklinde indirilmiş. Bugünkü İncil(ler) ise havariler tarafından yazılmış.

vahiy yoluyla, tıpkı Kuran-ı Kerim'in indiği gibi indiklerini tahmin ediyorum.

ayrıca diğer peygamberlerin bazılarına da -Hz.İbrahim, Hz.Adem ... - suhuf adı verilen vahyler gönderilmiş fakat kitaplaştırılmamış.

incil dedigimiz new testament kitaplari aslında havarilerin şahitlikleri ve mektuplardan falan olusuyor. kurandaki ya da tevrattaki gibi dogrudan tanri kelami degil, tanri kelamının aktarimi.

jackofalltrades'in cevabı doğru. İncil, Kur'an-ı Kerim ve Tevrat'a benzemiyor. Farklı bir yapısı var. İncil -mevcut haliyle- insan kelamı şeklindedir.

snagit yapıyor o işi.

PrtSc tuşundan bahsediyor olabilirsin.

bizim pr kızlarının bu soruya müthiş bir çözümü var.

-aüüütür bey, tanıtımını yaptığımız web sütesünün haberini göndermek istüyürüz süze.
-ekran görüntülerini de basın bültenüne ekleyün lütfen.
-tabüüyküüü, nesüül üstersenüüz.

sonuç: fotoğraf makinesiyle monitörün fotğraflarını çekip word dosyasına yapıştırıp göndermek.

mozilla kullanıyorsanız "fireshot" işinizi fazlasıyla görecektir

chrome kullanıyorsanız "webpage screenshot"

ctrl + PrtSc

sora painti açıp paste yapın.

screengrab

herhangi bir görüntüde direk PrintScreen tuşuna basın. painti açıp yapıştır diyin. sonra da farklı kaydetten isteidiğiniz türde jpg vs kaydedin. hazır paintte iken sağını solunu da kırpabilirsiniz.

bu örnekleriniz onlarda da var.yazmadığınız hac da var.

sünnet etkisinde vaftiz var.
oruç yerine yahudilerde hamursuz mu öle bişi var.
evet grgn dediğigi nerede ise tüm dinlerde hac var.
cuma namazı gibi pazar ayini var. (topluluk ibadeti )
dua swici tüm dinlerde on geliyor.
tüm dünya nietlerinden elini eteğini çekme,
kendine eziyet etme (her ne kadar batı hristiyanlığında olmasa da afrika güney amerika hristiyan topluluklarında var.

oruc - hamursuz degil, kipur / 25 saatlik oruc

yanar

beyazlara göre daha az etkilenirler ama yine de güneş altında korumasız dolaşan bir zenci güneş yanığı olabilir. ve tabi ten renginde daha da koyulaşma olur. tabi çok kapkara olanlarda pek belli olmaz bu.

bazıları da bildiğin kızarıyor.

yanarlar dahada kararırlar.

Siyahların cilt tipi tip 4 olduğu için güneşte yanmazlar. Güneşe karşı reaksiyon göstermezler. Güneşin etkisiyle cilt renkleri hemen değişir.
Grabb&Smith 6. Basım.

izmir'de de olsun böyle bir konseptli zirve.

ek$i sözlük izmir tayfası organize olursa yapılabilir aslında.

ankara'da olsa keşke.

ek$i sözlük ba$kent tayfası organize olursa yapılabilir aslında.

istanbullular neredesiniz siz?

ne tarz çalacaksın..şahsen, tsm dışında plaklardan tat alameyom.

kesinlikle bu zirve güzel izmir'de olmalı plakla beraber şarapta olmalı.

yine bir gülnihal...

acıların zirvesi 4'e çok istememe rağmen hava nedeniyle gelememiştim. o gün sağlam kar yağdığı için de katılım olmamıştı. arada hala aklıma gelir bu. ulan ne güzel zirveydi de gidemedik, keşke tekrar yapılsa, diye. ama kimse katılmadığı için belki robinbook uzun bir süre plak zirvesi düzenlemek istemez, diyordum. ne mutlu ki bana, yanılıyormuşum.

bu sefer, havayı da bahane edemeyeceğim için, muhakkak katılmak isterim.
7-8 45'lik ve rodrigo'nun gitar konçertosu lp'yle katılmaktan da mutluluk duyarım. elimden geldiğince de yardımcı olmaya çalışırım, her konuda.

ama şehir tabi ki istanbul benim için.

TNT'yi arayıp öğrensene.Böyle bu şekilde bulman çok zor.

toruko toiu kuni: türkiye denilen ülke

alt kısımdaki kanjileri okuyamıyorum, küçük çıkmışlar çok. büyük yazı da yazanı çevirdim zaten.

edit:linki yeni gördüm, küçük kırmızı yazıda erkek mizacının yolu\izi gibi bir anlam var, siyah yazıyı bilmiyorum, çözemedim anlamını.

Sağ alttaki siyah yazıyı ben de tam çıkartamasam da şöyle bir şey gibi gibi.
İlk iki kanji "ooshima" adlı yerin kanjisi diğer iki kanjinin teker teker anlamlarını bilsem de, ikisi birlikte ne anlama geliyor çıkartamadım

siyah yazı isim, oshima naomasa,mustafa kemal hakkında kitap yazmış türkiye'yi tanıtmaya çalışıyormuş uzun zamandır, kendisini yeni duyuyorum ne yazıkki.

çünkü uçak sesten hızlı gitmektedir bu yüzden mantıksızdır.uçağın önünde olan şey zaten bir hava aracıdır korna yerine radar daha uygun olur. Birde uçağın sesini bastırabilecek bir korna yapmanın ayrıntıları ve gerekliliği:) Birde size fizik sorusu, uçaktan basılan kornanın sesinin hızı, uçağın hızı+ses hızı mıdır:) Ama şimdi karikatüre baktım da az karşılaşılan ciddi bir şeyden bahsetmişsin. Bence o olaydan sonra büyük gökdelenlere bir uyarı sistemi falan yapmak düşünülebilir.

neden olsun ki? bir işe yaramazdı...

şimdi havada giden bir araçta korna olsa bırakın karşı tarafı, muhtemelen kornaya basan pilot bile korna sesini duymaz. selektör olsa bir derece işe yarar, onu da landing ışıklarını açıp kapatarak yapabiliriz. zaten strobe olayı o işi görüyor ona bile gerek yok. ha yerde kullanılır dersen zaten pistte her şey kontrol altında ona da gerek yok. dolayısıyla bir uçağa korna takmak maliyeti arttırmaktan başka bir şey olmaz.

@makineto: her uçak sesten hızlı değildir.

"Uçağın sesinden duyulmaz diye" diyerek fantastik bir cevap veriyorum.

geçtim kornayı, pilotlar havadayken sürekli camdan dışarı önlerine bakmazlar ki. havada çarpışan uçaklar nasıl birbirine giriyor sanıyosunuz ki. amerika'da fi tarihinde kendisine ait 5 kişilik uçağıyla havadayken koskoca boeing'e giren adam vardı. ne boeing onu gördü ne de o iş adamı koca uçağı. korna olsa ne ye fayda.

not:nat.geo.cha'da kaza raporunda vardı ordan biliyorum.

aslında uçaklarda kazlar, göçmen kuş sürüleri uçağın motoruna girmesin diye sadece onların duyabileceği frekansta bir korna mevcut ve durmaksızın çalıyor ama siz duymuyorsunuz.. (külliyen sallıyorum ama olur da bu fikri biriniz boeinge götürürse, onlar da "ulen biz niye düşünemedik, aferin sana al şu 10 milyon doları" derlerse dürüst olmak her zaman iyidir uuntmayın. diyorum ki "bulun ulen beni verin paramı" :D)

çünkü uçak araba gibi yola bakarak kullanılmaz. önümde adam varsa korna çalayım, çekilmezse yavaşlarım gibisinden jetgillerimsi durumlar olmaz.

evet, uçaktan basılan kornanın sesinin hızı, uçağın hızı+ses hızıdır. bir de uçaklarda korna var diye biliyorum ben ama karadayken kullanıyorlar havadayken ya da maç sonrası değil.

korna karsidaki araci uyarmak icin kullanilir, uçakta ise karsida arac yoktur, yol bombostur. aslinda tarihte ucaklarin carpistigi kazalar var, bu yüzden her uçagin rotasi belli ve hava trafigi diye bir sey var. ama birbirlerine denk gelmeyecek sekilde düzenlenmis, hersey belli. arti digerlerinin de belirttigi gibi radar var.

araba, tren gibi araclarda olan kornalardan yok tabi. nedenleri belli zaten, arkadaslarin acikladigi gibi.. ama ucak kornasi sayilabilecek seyler icerdekileri uyarmak icin kullaniliyor genelde. mesela pilotlari uyaran perdovites uyari sistemleri var. ondan baska daha teknolojik sistemler var, radar ve radyo dalgasi sistemleri gibi..

ayrica dis uyari sistemi olarak daha cok isik sistemleri var, bunlar inis ve kalkis icin de gerekli olan seyler zaten. kus caprismalarin onlemek icin de isik sistemleri kullaniliyor ama bloodgroove'nun dedigi radyo dalgalariyla da kuslari uzak tutma sistemleri deneme asamasinda sanirim. patenti alinmis gozukuyor, uzgunum bloodgroove :)

sesten hızlı tek yolcu uçağını concorde üretmişti, o da battı zaten.

sorunun cevabına ise "gerek yok" diyorum.

Uçakların ekserisi ifr, yani alet şartlarında uçar ve pilotlar pencereden bakmaz. bunun yanı sıra kendi motor sesini, karşıdaki uçağın motor sesini, kulaklıkları delip geçecek bir korna da biraz fantastiktir. uçaklar işitsel değil görsel uyarıları tercih eder, ışıklar, "pale" denilen kanat sallama hareketi vs.

ses hızından hızlı uçan uçakların içindeki pilotlar motor sesini duymaz ve mutlak bir sessizlikte uçarlar diye anlatmıştı hocamız, kabin içi sesler ise yine izole bir ortam olduğundan ötürü duyulurmuş.

uçulan 8000-10000 metrede hava sıcaklığı -40 -50 derecelere düştüğünden ve basınç 1atm nin altında olduğundan ses hızı da 1150kph(yaklaşık) den 800-850kph'ye düşer. bu yüzden 900kph hıza ulaşan her uçak sesten hızlı gitmektedir diyebiliriz.

ayrıca 100kph hızla giden bir araçtan silahla ateş ettiğinizde (ileri doğru) kendi hızı+100 ile gider ama ses dalgaları için bunu söylemek pek mümkün değildir. en azından 100le gidiliyorsa +100 olmaz..

edit: bi sonuca bağlasaymışım keşke..
sonuç: gereksiz bir hamle olacaktır..

Merhaba,
Ben denemiştim bunu. Yapamamıştım ve sonunda parantez içinde (lemniskat) yazmıştım. :)
Sanırım olmuyor.
Kolay gelsin.

yazan herhangi bir yerden kopyala yapıştır yapsanız olmuyor mu?

∞ bunu kopyalayıp yapıştırınca olur sanırım

türkiye'de yok yamulmuyorsam daha..

help.twitter.com

ek: ilgili kısımın başlığı: What are the Twitter short codes?

settings -> devices
telefonunu ekleyip verify ediyorsun. istersen pin de belirleyebiliyorsun sonra.

bundan sonra ise:
"[varsa pin] tweet seyi" seklindeki mesaji (tirnaklar ve parantezler olmadan) twitter'a gonderiyorsun. +447624801423

orn: naber? ya da pin varsa 1234 naber? seklinde mesaj yazip gonderiyorsun iste.

turkiye'de olmayan sey sms ile update'leri alma olayi. yani arkadaslarinin tweet'leri vs. sana gelmiyor ama sen gonderebiliyorsun sikinti yok.

edit: ucretlendirme de 3 kontor, evet. 1,5sms diyordur herhalde faturalida, bilmiyorum.

muhtemelen yurtdışı sms ücreti alınıyordur. 3 kontör olması lazım onun da.

ben şimdi avea'dan denedim de hiç kontor gitmedi.5000 sms'im var ondan dolayı olabilir.

Ben TweetDeck yüklemiştim iphone a. Ücretsiz bir arabirimdi, diğer telefonları bilmiyorum...

sürekli giriyorsan bi internet paketi alıp cepten twitter'a girerek halledebilirsin.vodafone'da internet paketim yokken yaklaşık 0,100 ila 0,125 kontör arası gidiyor.ve cidden böyle küsuratlı azalıyor kontörüm.ama diğer şebekeler bağlandığın anda hooop kontörünü sömürüyorlardı en son bıraktğmda.

rütbesini tam hatırlamıyorum; ama yüksek rütbeli polis, asker değil.

bilmem kaçıncı şube müdürü bi polisti.

1. şube müdürü

Te$ekkürler arkada$lar. Cevap bulunmu$tur.

bence bir sahaf açmak sahafa satmaktan daha mantıklı :)
üya da sahaf görevi gören bir internet sitesi oluşturup satabilirsin. sonuçta herkes aradığını bulabilir. sahafa satmaya kalkarsan o kadar kitaba en fazla 500 lira verir. ama kendn satmaya kalkarsan daha uzun vadede daha çok alırsın. gittigidiyor da iyi bir çözüm olabilir.

Eğer üniversite veya ilgili bir şahıs bulamazsanız, müzayede yapmayı düşünebilirsiniz. İnternet üzerinden yapılan ve yurtdışındaki üniversitelerden de ilgi gördüğü söylenen müzayedeler var. Sanal müzayedeyi ilk yapan ve defalarca da tekrarlayan Sanat Kitabevi'nin sitesini bir inceleyin isterseniz.

indekslenmişse kitaplar son şans olarak teker teker veya toplu halde müzayedeye sokulur da, uğraşılmaz onla ya... İnşallah toplu halde devredebilirsiniz.

şaka gibi gelebilir ama şu an kazanmıyorlarmış galiba. birkaç foruma baktım, sadece bir kişi business amaçlı twitter kullananların ücret ödediğini iddia etmiş. bir de yabancı operatörlerde twitter üzerinden sms yollama imkanı varmış. operatörler belirli bir ücret alıyorlarmış, bu ücretin bir kısmının twitter'a kalıp kalmadığı konusunda kimse bir şey dememiş. ee gelecekte ne olur derseniz de şimdiden 77 tane yol hazırlamışlar twitter'ın para kazanması için=)

şu anda oluk oluk para kaybediyor. youtube da öyle. facebook da öyle.

üründen kar etmiyoruz ama sürümden kazanırız belki mantığı. yani ilk başta müşterinin ayağını alıştıralım (captive audience) sonra ileride bunları bir şekilde yolarız (monetization).

geçtiğimiz günlerde twitter'ın yönetim kurulu toplantısı için hazırlanmış bazı belgeler nete düşmüştü. bir kullanıcının şirkete maliyeti 1 dolarmış. aylık mı yıllık mı hatırlamıyorum.

yalamak yoluyla yemek kavramı vardır ve sadece dondurma için de geçerli değildir

isirarak yemek var da yalayarak yemek neden olmasin ki?
ayrica dondurma kasikla vsde yenilebilen bir gidadir. sivi, kati halleri olan bir gida olarak dusunun. isterseniz icebilirsiniz de. ayni seyi cogu gidaya uygulayabilirsiniz, ornegin sivi olabilen yogurdu dusunun. yalayarak tuketebilirsiniz ama hadi yogurt yalamaya gidelim mi dersiniz?

Bir kaptan kaşıkla tüketiliyorsa yenir, külahla tüketiliyorsa yalanır.

Yani yeniyorsa yenir, yalanıyorsa yalanır.

ben külahta yesemde ısırarak kucuk parcacıklarla yedigim için dondurayi yerim
sakso muamelesi yapmıorm o yüzden direk 'yemek' demek daha doru gibime gelio...

hakiki maraş ise, yalamak pek kâr etmeyebilir.

somurmak daha iyi, yalayinca tam tadini alamiyorsun. tabi sapur supur degil, yavas yavas ve hissederek. erotik hikaye gibi oldu yahu. (tabi kulahtaki ve cubuktaki dondurmalardan bahsediyoruz.)

Koyalım şık bi dondurma kasesine kaşıkla yiyelim hem yalarız hem ısırırız hem de emeriz be var mı bizim gibisi kardeşten de öteyiz be ! (kardeşten de öteyiz için bkz ilgili kemal sunal filmi)

eğer maraş'a gelipte hakiki maraş dondurması alırsan, deep throat bile yaparsın canım benim.

@eskili:

tecrübeli olmak güzel $eydir. Kısmet diyeyim baari. ;-))

Bu tip kademelerde insanların bir üst kademenin sıfatıyla çağırılması gibi bir teamül var. Yalakalık gibi olsa da Sayın Valim, Sayın Başkanım diye hitap edip gönüllerini alabilirsiniz.

Şaka bir yana, doğrusu Sayın Vali Yardımcımız ve Sayın Başkan Yardımcımız. Birinci tekil şahıs olursa sanki o adamı o pozisyona siz getirmişsiniz gibi duruyor :)

müsteşar yardımcısı olan bir akrabama çevresindekilerin (daha doğrusu yanında çalışan sekreterin vs) "sayın müsteşar, müsteşar bey" diye hitap ettiklerini gördüm.

genellersek, yardımcı kısmını öylemeyip vali yardımcısına "sayın valim", ya da belediye başkanı yardımcısına "sayın başkanım" diyebiliriz gibime geldi. ama abuk da oldu. "başkanım" yine oldu da, "valim" pek olmadı gibi.

iyelik eki getirmek bir gereklilik mi? çok gereksiz bir şey değil mi bu ya. sayın yardımcım da olmuyor. sayın vali demek de valiye ayıp.

Sayın Vali yardımcısı
Sayın Başkan yardımcısı
iyelik eki olmadan daha iyi oluyor.

belediyede, daire başkanlarından itibaren herkese "başkanım" diyebilirsiniz. pek de makbule geçer, işiniz daha hızlı olur.

istanbul vali yardımcısı'na etrafındakiler sayın valim diyorlardı.

konu eskiymiş baya ama google aramalarda denk geldim, belki başka denk gelen olur diye not edeyim; protokolde kişiler yardımcı unvanı da taşısalar esas makama hitap eder şekilde çağırılırlar. vali yardımcısına "sayın valim", bakan yardımcısına "sayın bakanım" denmesi gibi. zaten bu kişiler o makamı temsilen o ortamdadır; aynı anda hem vali hem vali yardımcısı varsa zaten pek vali yardımcısı ile muhatap olmazsınız.

onun dışında insanları bulundukları en üst makam ile anmak adettendir, görevden ayrılmış da olsa eski bakana "sayın bakanım" falan denir mesela.

hiç bir eczaneden bulamazsınız üretimden kalktı ama onun yerine aynı etken maddeye sahip levotiron bulabilirsiniz.

babam kullanıyor bu ilacı, heyet raporu ile almış ama yarım yarım içtiği için uzun süre gidiyor, eczanelere bakayım, varsa haber ederim. olmazsa kargo ile gönderirim.

Tefor yerine Euthryox alabilirsiniz. Yalnız kullandığınız mg düzeyine dikkat edin. Geçmiş olsun.

tefor levotiron euthyrox bunlar ayni ilaclar, dogru dozu aldiktan sonra bir farki yok diye biliyorum. ben euthyrox'u tavsiye ederim, levotiron abdi ibrahim'in ve hammaddenin ilaclara homojen dagilmamasiyla ilgili bir seyler okumustum. ondan beri euthyrox kullaniyorum. bu da ucuz, alaman mali sanirim 4 lira mi ne...

bu ayki forbes dergisinde de (sayfa 80) tefor ve benzeri birkaç ilacın artık piyasada bulunmadığı, daha pahalı muadillerinin piyasaya sürüldüğüyle ilgili bir yazı var. bilginize.

Cezayir yöresinden Chaba Zahouania'nın Goulou Lemma Telqani adlı $arkısıymı$.

Kendim aradım kendim buldum gecenin köründe.

sigara içme sahnelerini rtük mozaiklemiyor.yayıncılar kendileri mozaikliyor.
kokain ,eroin kullanımı ve bunları özendiren sahneler , rtük kanunu 4. madde z bendine aykırı .
4. madde z bendi: Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması.

z bendinin yönetmeliğini de vereyim size :

z) Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programlar, korunması gereken izleyici kitlenin seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmamalıdır. Yayınlarda ilgi çeken kişi veya karakterler, çocuk ve genç izleyicileri özendirerek, onların duygusal, ahlaki ve sosyal gelişmelerini olumsuz yönde etkileyebilecek biçimde gösterilmemelidir. Tür ve içerik gereği; cinsellik, şiddet ve olumsuz örnek alınabilecek davranışlar (kumar, alkol, uyuşturucu kullanımı, kötü dil, intihar vb.) içeren yayınlar, saat 23.00 ile 05.00 arasında, farklı yaş grupları gözetilerek, sesli/yazılı uyarılar yapılmak suretiyle yayınlanmalıdır. Bu tür programların tanıtım duyurularında, şiddet, cinsellik vb. içeren bölümler kullanılmamalı ve bu duyurular saat 21.30’dan sonra yapılmalıdır.
Yukarıda sayılan yayın ilkelerine aykırı yayın yapan aboneli-şifreli kuruluşlar dahil olmak üzere tüm radyo ve televizyon kuruluşları ile Kanunun 24ncü maddesi ile ücretsiz olarak kanal ve frekans tahsis edilen Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü ve radyo-televizyon bölümleri bulunan iletişim fakülteleri bünyesinde yayın yapan radyo ve/veya televizyonlar hakkında Kanunun 33üncü maddesi hükümleri uyarınca müeyyide uygulanır. Radyo ve televizyon kuruluşları test yayını yaptıkları sürede de yayın ilke ve esaslarına uymakla yükümlüdürler.



sonuç olarak,rtük bahsettiğiniz görüntüleri 23:00-05:00 saaatleri haricinde yayınlayan yayıncı kuruluşlara zaten uyarı cezasını veriyor.rtük , ceza verirken belli bir prosedüre göre haraket etmek durumunda.kanunen önce uyarı cezası vermek zorunda.uyarı cezası vermeden para cezası veya program durdurma cezası veremiyor.lakin söyle bir durum var.rtük uyarıyı yapıyor,uyarılan kanal idare mahkemesine dava açıyor.dava sonuçlanana kadar rtük'ün yapabileceği bir şey yok.dava rtük lehine sonuçlansa bile uyarı almış olan program zaten yayınlanmış oluyor.yani iş işten geçmiş oluyor.
bütün şikayetlerinizi 4441178 den rtük şikayet hakkına bildirebilirsiniz."tnt" kanalıyla ilgili şikayetiniz varsa direkt olarak bana da bildirebilirsiniz.sizi temin ederim,yapılan bütün şikayetler değerlendiriliyor.

444 1 178 numaralı telefonu şikayetinii yapabilirsiniz...
ciddiye aldıklarını iddia ediyorlar ama, ne kadar ciddiler orasını bilemiyorum..

ya da : www.rtuk.org.tr

calistigim tv kanalinda biz nargile goruntulerini bile mozaikliyoruz. ama is ickiye geldiginde hicbisey yapmiyoruz. neden? yasada yazmiyor cunku. bir kac sahnede gösterebilirmisiz. eee ne anladim ben bundan?