Ekşi Duyuru

bunu mu kast ettin acaba?
eksisozluk.com

mısırını patlat, filmini izle. mis gibi duşunu al ve derin bir uyku çek. sabah da normal vaktinde kalkıp işe gidersin. bence işe de gitme yat uyu.

1

banyo yapıp uyu yarın izlersin artık filmi

ben sana yapmaman gerekeni söyleyeceğim; kesinlikle 2'yi yapma.

5 en mantıklısı.

4ü yapacağım sanırım TT

Excel'de grafik oluşturuyorsun, Word'e yapıştırıyorsun.

Yapıştır.......

@pass for dummies olarak anlatman mümkün müdür? ya da anneye anlatır gibi?

en bi kısa yolu, excelde bu bilgilerin olduğu bir tablo hazırlayıp, tablo seçili haldeyken f11'e basmaktır.

Arkadaşlar zaman grafiği çiziyorum da bu y ekseninden dikilen çizgiyi çizemiyorum, bölümleri birleştiremiyorum. Anneye anlatır gibi değil ki bu anlatılanlar?

Ben hep "alone" ve "lonely" arasındaki bu farka çok kafayı takmışımdır.
Anladığım kadarıyla burada, "alone"dan gelen tercih edilmiş yalnızlık ile, "lonely"den gelen "kaçınılmaz" yalnızlık arasında bir karşılaştırma var.
Sen tercih ederek tek başına kaldığın zaman(alone), kendi kendinle olduğun için "yalnız"(lonely) kalıyorsan, "in bad company" durumundasın demek istiyor. ("in bad company" oalyını da nasıl çevirsem bilemedim. Kötü bir dostluk içindesin veya kötü bir ilişki içindesin mi desem emin değilim.)

Kendinle bile yalnız kaldığında birine ihtiyacın varsa, durumun kötü gibi özetleyebilirim kendi anladığımı..

çevirmeden önce ne denmek istendiğini anlamak lazım, evet. bence lonely kelimesi his olarak yalnızlığı anlatırken (yalnız hissetmek) alone fiziksel olarak yalnız olmayı, yani etrafta kimsenin olmasını ifade ediyor. bunun sonucunda insan tek başına kaldığı zaman yalnız hissediyorsa kendiyle sorunu vardır, anlaşamıyordur, sıçtığının resmidir gibi anladım ben. ama tabii diğer yandan adam bunu fransızca söylemiştir, belki orda daha açıktır? fransızca orijinali var mı acaba yakınlarda?

aynen tepedeki adam'ın da soyledigi gibi. alone fiziksel yalnızlık-lonely ise duygusal hissel yalnızlık.

tek başına kaldığında eğer kendini yalnız hissediyorsan yanlış ellerdesin demektir. gibi bir tercümesi olabilir. in a bad company için duruma yakın spesifik başka bir tercüme gelmedi aklıma. ama ilk kısmı bence dediğim gibi olmalı.

fransızcası şöyleymiş:

Si vous vous sentez seul quand vous êtes seul, vous êtes en mauvaise compagnie

not: fransızca bilmem. birkaç kelimeyle arayarak buna ulaştım. fakat bana biraz fazla dümdüz çeviri gibi görünüyor, ingilizcesinden fransızcaya çevrilmiş olabilir zira cümlenin sartre'a ait olduğundan şüphe etmiş birileri. sartre olduğuna emin misiniz?

tek başınayken kendini yalnız hissediyorsan, kötü durumdasın diyor kendisi.

yanisi bazı insan yalnızlığı sever, (mesela ben) tek başınayken sıkılmam yalnız olduğum hissi olmaz, yapacak bişiler bulurum, kitap okur film izler oyun oynarım vb., ama tek başına olmam bana koyuyorsa evet durumum boktan diyebilirim, çünkü başkasına ihtiyacım var demektir.

sentir seul>yalnız hissetmek>lonely
etre seul >yalnız olmak>alone

ama kül'ün de dediği gibi net bir şekilde sartre'a aittir gibi bir durum yok sanki. quotation'larında geçmiyor. bence sartre'ın paragraf olarak anlattığı bir durumun ana fikri olarak ortaya çıkmış bir cümle olabilir.
birebir nerde geçtiğini biliyor musunuz cümlenin?

açık.

migros kapalıydı sabahtan. şimdi bilmiyorum.

Benim civardakiler 12:00'de açılacakmış. Belki sizin ordakiler de öyledir.

açıkmış gittim aldım geldim

soru net değil; eğitimle mi ilgili, sosyoloji mi yoksa vb; belirsiz.

Yarım gün dediği en fazla 3 saat falandır. Zaten tam günde 5-6 saat duruyorlar.

tam gun dedigin mesai saati gibidir. bize gelen kadin sabah en gec 9'da gelir, aksam 5 civari cikardi. arada dinlenir, yemek yer, namazini kilardi vs. yeri geldiginde o gun agirdan aldiysa bitirene kadar biraz uzatirdi cikisini (biz bir sey demedigimiz halde). aslen amac temizlikse ve anlasma evin temizlenmesi ustune yapildiysa temizlik bitene kadardir "gunluk" calisma. yarim gun icin bir sey diyemecegim.

Benim evimin camları sadece 3 saatte siliniyor. 3 saat yarım gün olur mu ya?

@aychovskynin cevabı beni çok hayal kırıklığına uğrattı.

ben de @entrapmen gibi olduğunu düşünüyordum. Hala da öyle düşünmek istiyorum :)

Bana yarım gün gelen abla 7.30'da gelip 11.30 gibi gidiyordu, çocukların okul saatine göre ayarlamıştık. Uzun şeyleri iki seferde bir yapıyordu, mesela bir geldiğinde camları silip odaları temizliyordu, diğer seferde halıları silip odaları temizliyordu vs.

sharon and hope kölelik kaldırılalı çok oldu.

gündeliğe gelen kadınların çalışma saat ortalaması 5-6 saattir zaten bence.

tamamen fiziksel bir olay çünkü. insan o da.

3 ev değiştirdiğimden, her biri de birbirinden ilgisiz olduğundan farklı farklı kişiler geldi. Onların da hiçbiri 6.5 saatten fazla durmadı. Şu anda gelen yarım gün geliyor, o da 9-9:30 gibi geliyor; en geç taş çatlasa 13:00 gibi çıkıyor.

öncelikle @paranoyak kedi köle aradığımı söylediğimi sanmıyorum. Yukarıda yazdığım çalışma saatleri de 4-4,5 saatlik bir şey. 3saatin üzerinde çalışmak nasıl kölelik oluyor? Ve ben kimsenin hakkını yemeyelim diye uyarı da yapmışım. Tepkisel konuşmanızı gereksiz buldum.

@karakteristik haklısın, ancak 2 haftada bir tam gün gelmesindense, haftada bir yarım gün gelmesini tercih edecek olmamdan sanırım.

Teşekkür ederim cevaplar için. Biri ile anlaştım, kendisi 1de gelip 5,5ta döneceğini söyledi.

Bilim etiği diyince aklıma, bilimsel yayın, araştırma yapan insanların uymaları gereken kurallar bütünü geliyor aklıma. Türkiye'de maalesef bilim etiğine gereken önemin verilmediğini düşünüyorum.Çok intihal, yayın tekrarı vs. gibi etik ihlaller yapıldığını düşünüyorum. Konu ile ilgili dedikodu ösym başkanı için bile intihal yaptığı iddiası vardı.
Yaş 27,erkek, y.lisans öğrencisi

Çok geniş konu hacı bu. Ama benim aklıma bilim etiği deyince şak diye gelen düşünce şu: dürüst olmak. Önce kendine, sonra başkalarına dürüst olmak, yalan söylememek, çalıp çırpmamak, iktidar ya da üniversite yönetimi yalakası olmak için gerçekleri saptırmamak, vs vs...

Türkiye'de etik diye bir kavram mı var ki bilim etiği olsun. İlkokuldan başlayarak kopya çekmeyi öğrenen, kısa yoldan köşe dönmekten başka düşüncesi olmayan adam çoktan seçmeli soru cevaplayarak üniversiteye girip bir de master'a başlayınca çalıp çırpmaktan başka ne yapsın. 270 makaleyle doçent olmayıp ağlayan gencin dramını herkes biliyor. Bunun gibi binlerce, doçent, profesör var. Bir kaçını kendi gözlerimle gördüm.

İyi aile terbiyesi almış çok az insan ve yurt dışının iyi üniversitelerinde bilim etiği görüp özümsemiş ve Türkiye'ye dönmüş bir avuç bilim insanından başka Türkiye'de kimse bana bilim yapılıyor, bunların dışında da bilim etiğinden haberi olan insan var dememeli.

(Yaşımı başımı almışım, erkeğim, eğitim düzeyim de yukarıdaki yorumumu yapmaya yetecek kadar yüksek.)

bilim etiği deyince ilk olarak aklıma yapılan deneylerin hayvan ve insan haklarına uygun olması gerekliliği geldi. konuya dair hiçbir bilgim yok bu arada. geçen gün bir dizide lafı geçti, mahkumlar üzerinde ilaç denenmesinden falan bahsedildi. başka bir örnek duymuştum, ikiz kardeşler üzerinde deney yapılıyor ve doğumlarından itibaren çok uzun yıllar boyunca görüştürülmeyip türlü testlere tabi tutuluyorlar falan. amaç çoğunluğun selameti için buluş yapmak adına bazı deneyler yürütmek olsa bile, tek bir bireyin bile hayatına etki edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. aklıma ilk gelenler bunlar. türkiye konusunda bir şey söyleyemeyeceğim, bilgim yok dediğim gibi.

28, kadın, üniversite

Arastirma kurallarina uyarak calisma yurutmek, yanliliktan uzak durmak. Bazi guc merkezlerinin (ornegin ilac sirketleri) istedigi sonuclara ulasacak sekilde arastirma dizaynini manipule etmemek, onlarin hoslarina gitmeyecek sonuclari saklamamak.
Turkiye bilim etigi kavramindan cok ama cok uzak diye dusunuyorum.
Ilk aklima gelen de ilac sirketlerine hizmet eden doktorlar.
26, kadin, yuksek lisans mezunu

eksisozluk.com

"The only responsibility scientists have is to the truth."
Satoshi Kanazawa

geçen gün şöyle bir ikilemde kaldık arkadaşla. ben politik doğrucu olmadığım için direkt olarak hayvan hakları tarafında değilim ama Satoshi Kanazawa'nın görüşünü de laps diye kabul edemedim. Liberteryen felsefede üstünlüğe göre yaptırımın çeşit çeşit şartları var, sonuç olarak benim de cevap bulamadığım bir soru ama intihal gibi ilkel şeylerden çok bilim etiği deyince aklıma hayvan hakları sorunu geliyor.

türkiye'deki sorunları görmezden gelmeye çalışıyorum artık. zaten yukarıdaki düzeye gelecek seviyede gelişmiş bir sosyobiyoloji departmanımız da yoktur muhtemelen, hatta yüksek lisans seviyesinde böyle bir eğitim bile olmayabilir türkiyede.

uzun yazdım kusura bakma, 20, erkek, üniversite öğrencisi.

1. Aklıma dürüstlük ve nesnellik geliyor. Ne bileyim, kaynak gösterme ve referans gösterme, gerçeği olduğu gibi yansıtmama, işin içine bireysel görüş ve inanışları katmak gibi. Bir de alakasını bilemeyeceğim ama hayvan ve insan üzerinde yapılan deneyler de geliyor. (modern araştırmacı diye bir kitap okumuştum, ordan kalan iki üç şey var)

2. Türkiye'de bilim etiği diye bir şey yok bence. Zaten Tubitak'ın çalışmaları da olmayan ilişkinin ihtimalini bile ortadan kaldırma yönünde. Bilimin içine dini, siyaseti ve kişisel görüşleri karıştıran bir ülkede bilim etiğini geçin, bence bilimin bile sözü edilemez. Türkiye'de etiği olan tek şey din, saygılı olmamız gereken, tartışmamamız gereken tek şey din. Onun dışında hiçbir etiğimiz olduğunu düşünmüyorum. Ne tıpta, ne öğretimde, ne günlük hayatında "etik" kavramını umursayan insan gördüğüm çok olmadı.

3. tamamen şahsi fikrim, "çok basit" örneklerle okullarda evrimin düzgünce öğretilmemesi, aramalarda evrim'in filtrelenmesi, belgesellerde "timsahın yaratılışından gelen iç güdüleri" gibi şeyler söylenmesi utanç duyulacak şeyler bence. En ünlü örneklerden biri de Adnan Oktar yani Harun Yahyadır. Bilimsel ispat diye yayınladığı ve anlayamadığım şekilde milyonlarca inananının olduğu kitapları her türlü bilgi hırsızlığını, kaynak göstermemeyi, doğruyu çarpıtmayı, yanlış örnekleri, verilerin sonucunu kendi çıkarlarına göre değiştirip veya yorumlayıp yayınlaması, öznel yorumlarıyla gerçeği gizlemesi ile tam bir örnek. Eminim böyle yüzlerce bilim kitabı daha vardır.

25, kadın, lisans.

www.akormerkezi.com

notası var mı peki?

Baktim nota bulamadim, kulaktan yazilabilir ama.. Mo3unu yollarsaniz muzisyen kisi kafadan cikarir

ben varım. foto atiyim mi özelden?

heh. aynını ben de geçen yaz farkettim. hadi türk erkeği göster dedi bir ispanyol arkadaşım. aynen kıvanç tatlıtuğ ve çağatay ulusoydan berisi gelmedi.
sanırım yok öyle bir şey ya. türk erkekleri çirkin galiba bununla yüzleşelim. ya da erkekte yakışıklılık ve heh bu işte demece çok kısır.

Şahin K abimiz var.

Mehmet Günsur.

Edit: Nejat İşler de karizmatik.

ben dedim antik.eksisozluk.com

;p

kesinlikle nejat işler var ayrıca serhat teoman da fena değil gibi değil hatta bence iyi.

Nihat Altınkaya
sphotos-a.xx.fbcdn.net

Cem Kılıç
www.itusozluk.com

Kenan İmirzalıoğlu
Burak Hakkı

Bu arkadaş favorim, hasta oluyorum kendisine...
Ferit Aktuğ
www.itusozluk.com

kadir inanır dememişiniz ben terk-i diyar eyliyorum dostlar. kırıldım.
www.google.com.tr

bi de o hatunlar kısmına türkan ablayı da eklersek, kendisi bir ilahe olduğu içinwww.google.com.tr

Mehmet Akif Alakurt.
İlik gibi adam.

Abi Kenan imirzalıoğlu REsmen jöndur yeşilçamdan bolaşaln jön kadrosunu tek başına dolduruyor bu kadar net yok yabancıya sordum yaguşuklu demedi dönüp kendi bi taraflarına baksınlar aynada :D Bu arada mesajlarda yazmış arkadaşlar isimler gayet eline yüzüne bakılır insanlar

@speculative fiction
gönder fotoğrafı özelden...

nihat Altınkaya, nejat işler, mehmet günsur, burak Hakkı'ya hadi tamam diyelim. (hiçbiri kıvanç kadar yakalayıcı, "ooo iyiymiş" dedirtici değil)

Geri kalanı çok vasat, sokakta var onlardan...

Abicim Kenan İmirzalıoğlu bayaa çirkin. Tamam vücudu boyu posu iyi, sert erkek imajı var filan ama... Adam çirkin kusura bakmayın

çok mu geç kaldım? çağlar ertuğrul diye biri var, fena değil.

ilkenin purchasing power parity'si ile sözkonusu miktarları çarparak pariteye göre güncellenmiş miktarları bulabilirsiniz.. Büyük olan daha fazla kazanıyor demektir haliyle..

şurada grafikli veriler var. belki işine yarar;

www.google.com

ilk sene zaten bölüm seçilmiyordu en son ama?

Ona niyet edip sabancı seçsem, hani fikrim değişirse diye... cevap yok mu başka ya?

İstedigin bolumden girip istediginden cikarsin. Kimse sormuyor bile, birak kisitlamayi. Basvurma filan da yok. Sadece 2. senenin sonunda mezun olmak isedigin programi deklare ediyorsun. Derslerini tamamlayinca da diplomani aliyorsun.

çocuğu basan kadının o anda elinde kamera olması ilginç. büyük ihtimal annesi veya ablası. bir ilginç nokta da bu videonun internete sızması. bu sebeplerden bence bilinçli yapılmış gibi duruyor.

yani benim merak ettiğim o yaştaki bir çocuğun o şişme kadını nerden bulduğu? nereli bunlar filan?

bu ney lan. oğlum o çocuk odadan çıkamaz 1 ay, çatır çutur da sikiyo şişmeyi he

hispanik olmaları muhtemel. abisinin de olabilir şişme kadın. veya çocuk bir arkadaşından ödünç de almış olabilir.

bizim çocukluğumuz dergilere bakmakla geçti. şimdiki veletler şanslı. asdfghjk

nerden getirttin ve kaça patladı?

oldboy zaten bir üçlemenin son film. diğerleri (bkz: sympathy for lady vengeance), (bkz: sympathy for mr. vengeance)

Uclemeyi izledim zaten, tesekkur ederim. Baska istiyorum!

varsa ben de istiyorum.

incendies

arızalı filmler kuşağından kynodontas(yanlş yazdıysam dogtooth ingilizcesi)

(git: 520115)

Bir dk. Ben izleyecegim ucleme oldugunu bilmiyordum once oldboyu izlemeyeyim mi

önce oldboyu izlersen diğer iki film oldboyun gölgesinde kalır. Bence boşver direkt oldboyu izle diğer iki filmle alakası yok sadece temaları aynı.

incendies +10

i saw the devil

oldboy'un yerini tutamaz ama (bkz: the crow)
ayrıca oldboy gibi izleyeni sarsacak şöylede bişi var www.imdb.com (izlemeden önce bir bak belki vazgeçebilirsin)

la piel que habito

Incendies izledim, evet tam da oldboy gibi :)

Shutter Island'ı izle o zaman.İzlemediysen kesin izle.

Shutter islandi da izledim. Digerini bir gugillayayim

değil diye biliyorum.

hayir.

yasak.

para karşılığı oynayamazsın.

ohoooo, casino'ların kapanması tee 96 senesinde oldu bu ülkede.

(bkz: kumarhanelerin kapatılması)

Sana bişi diyim mi,kocan iş dönüşü eve girerken aç kapıyı herzamanki gibi bi hoşgeldin deme sarıl mutlu mutlu hoşgeldin de yeter..Gece boyuncada onu mutlu ekmek istediğini göstermen onu mutlu eder bence..Yani atıyorum hep kızlar bekliyo ya,hah işte o beklediklerini beklemediğini onu mutlu etmeye çalıştığını göster o bile mutlu eder yeterince:)

evde küçük bir pasta kesip beraber yiyin. başka yerlere ortamlara gidip de gerilmeyin. evde rahat rahat takılın.

şarap + mum + sıcak 'ev' ortamı

hayattaki belki de en güzel şeydir bu ya.

not: erkeğim

kutlamayın mesela bi farklılık olur.

iş yerine çiçek ya da pasta ile git. Orada kutla ilk olarak, sonra da müdüründen izin al ve erken çıkıp dışarıda kutlamanıza devam edin. Dışarıda da ilk buluşma dönemlerinizde gittiğiniz yerlerden birilerine gidersiniz, nostalji olur. Veya canlı müzik dinleyebileceğiniz bir yere gidebilirsiniz.

Ankara'yı bilmiyorum, mekanlar konusunda yardımcı olamam. Ama bu kurgu benim hoşuma giderdi.

mutlu edeyim eşimi istiyorum.

Bu gercekten kastediyosan, tipik olmayan bi kutlama ayarla. Futbol seviyosa, birlikte mac DVD'si seyredin, neyi en cok seviyosa, onu birlikte yapin.

ya boyle el islerinde falan bir yetenegin varsa ufak bir sey yapsan mesela ne bileyim bir resim olur, baska bir sey olur. sonra da zaten soylendigi gibi evde kucuk bir pasta, sarap ve cancan'in bahsettigi gibi bir tavirla karsila onu. ha hediye almak istedigin bir sey varsa alirsin zaten, o o kadar onemli degil.

not: yalniz o da senin icin ilginclikler pesindeyse planlardan birisi yatacak ve o buyuk ihtimalle disarida bir seyler planliyordur. bunu da akilda tut bence. :)

eşinin fantezilerini açığa çıkar, sonra onları yapmak isteme, kavga çıkar, en sonunda öpüşün barışın, böylece evlilikte bir level daha atlamış olursunuz.

bir çılgınlık yapıp birlikte miştu şimpurl söyleyip dansını yapın. O değil de değişik fikrin olursa benle de paylaş, benim de fikrim yok.

bir an önce evleniniz:D

hazır yapılmışlarından evlatlık alsak brangelina gibi olma mı? half blood mı istiyosun illa?

hazır yapılmış da olur. half blood olmasına gerek yok tabii ki.

O değil ama Yerin olabilir,
24.media.tumblr.com

bana pek sevimli gelmedi.

değil. çok daha tatlılarını gördüm

Ona uzak doğulu diyorlar bu coğrafyada, zira biz de asyalıyız. :).

www.facebook.com

nasıl bağlantı kurarsın kısmında.

orada kimler sana mesaj atsın ya da seni eklesin var sanırım. serachte çıkmamayı bulamadım ben. Facebook for dummies gibi yapsanız?

verdiğim linke tıklayın, en üstte "nasıl bağlantı kurarsın" kısmında ayarları düzenle'ye tıklayın. ilk ayar şu olacak: "Facebook'ta kayıtlı e-posta adresini veya telefon numaranı aratarak seni kimler bulabilir?" seçenekler de herkes, arkadaşlarımın arkadaşları, arkadaşlar.

siz arkadaş olmayan kişilerin bulmamasını istediğiniz için arkadaşlar'ı seçeceksiniz galiba. yeterince "for dummies" oldu mu?

neden?

Merhaba ; ailecek bizde çiçekleri çok severiz :) hatta çicek seven insanları hemen tanırım farklı bir ışıkları vardır . canlı Çicekleri büyük yapı marketlerden de alabilirsiniz ,bahçe bölümlerinden .ben genelde öyle yapıyorum .üzerinde yetiştirme talimatları bile var :)
çiçeklerinizi güle güle büyütün :)

en guzeli calnaktir. bir saksidan bir bahceden.

dramatize etmemek lazim alti üstü ingiltereye gidicek senede 1-2 kere gelir zaten ilk gidislerde.

benim nacizane düsüncem abartmayin.

doğum günüme dansöz gelmişti, yarım saat kalmıştı. tavsiye ederim acaip eğlenceli oldu
ev ortamındaysa düşünün derim

abartın niye abartmayacaksınız. eğlence için sebebiniz olmuş. hayat kısa. son görüşmenizmiş gibi sapıtın.

evden çıkın.

biz de konuşmuştuk bunu. :) adam aile babası, her şeyden evvel... ilaveten iş ahlakı olan biri. eli yüzü de düzgün... bu sebeple, çekici bulunması anlaşılır.

yakısıklı adam onun yanında kesınlıkle karızması var senın o hoslanmadıgın kasıntı dedıgın yanı karızmatık olan ve bana cekıcı gelen kısmı tamamen o ki ben asla sarısın acık kumral erkeklerı begenmedıgım halde adam fena yaaa:))

dişi olarak hayır diyorum. lisede de bunun tartışmasını yapardım. çünkü küçükken manchester utd tutardım championship manager gazıyla. millet de "bekım'dan dolayı mı ehe ehe" diye. hayır. ben hiç sevmezdim. hala sevmem.

sadece bir gece rüyama girdi. lise promundaymışız. çömmüş sütunun dibine ağlıyor. neyin var, iyi misin dedim. anlatmıştı viktoryayla aram kötü bilmemne. çok üzgün ve gariban durumdaydı. sonra arkadaş olduk. ben ingiltere'ye bunlara ziyarete gittim falan. güzel evleri vardı, mimarisini falan da beğenmiştim. neyse tamamen arkadaş olmamıza rağmen posh spice bizi kıskandı. ama aramızda cidden zerre bir şey yok. onda olsa bende olamaz. bence çirkin ve salak gibi çünkü.
madonnalarla yemek bile yedik böyle. ama victorya'nın kıskançlıkları bitmeyince ben dedim arkadaş bıktım karından bay.

şaka yapmıyorum böyle oldu. o zor durumuna, sıkıntılı haline üzülmüştüm. onun için biraz acıma duygusu söz konusu.

bence zevksiz ve çirkin bir adam. kaşları, kemik yapısı, kas yapısı da güzel değil.

yakışıklı. fazla yakışıklı bence. şu anki haliyle değerlendirmiyorum ama. 96 senesinde orta sahadan gol attığından beri takipteyim, şu an fazla kasıntı gözüküyor ama eskiden gözleri kısarak bakmıyordu.

bir himmet dayi değil.

Konudan bağımsız olarak bence sendeki kıskançlık dostum :D
Tipik erkek pskolojisi.Eşin ya da sevgilinin beğendiği birini ister istemez beğenmemek gibi durumlar olabiliyor.Ortada bi kıyas var çünkü kendi kafanda oluşturduğun bi kıyas.Her erkeğin kendi içnde yaptığı bi kıyas bu. " Bu mu lan,buna mı yakışıklı diyorsunuz,bunun neresini beğendin bee " tarzında :D
Bu konuda objektif bakıp dürüst olmak zor bence.Kişi ne kadar karizma ya da yakışıklı olursa olsun,konu başka erkeklerse eğer ister istemez bu gibi durumlarda rekabet ortaya çıkıyor.Hele adam kaslıysa bide kafada oluşan cümleler şunlar "ne varki bende kaslıyım,benim göbek bira göbeği başka bişe değil,6 ay kassam bende o vucuda sahip olurumki nevar yani" :D

@yqz Ben kiz tarafiyim.

hohooo o zmn tüm tezimi yerle bir ettin bak şimdi :D
tamam bende erkek tarafı adına konuşmuştum zatennn :P
yalnız,düştüğüm duruma sesli güldüm gece gece ehehehe :D
fena mı erkek tarafı ne düşünüo olaya nasıl bakar onu görmüş oldun :D

yoğurtlu yörük kavurma ve buhara pilavı yanına kızılcık şerbeti on numara bi yemek olur bence tabi bi de çorba ve tatlı lazım.

başlangıç - sarımsaklı ekmek
ana yemek - soya soslu kremalı mantarlı makarna
tatlı - dondurmalı irmik helvası / tatlısı

okey dersen tarifleri de yazarım

nefis bir tarif, ana yemek. yanında meyve servisi de var. elbette yaz meyveleri. yanına bir iki ekleme düşünürüz eğer istersen.

linki vermemişim.

www.eksisozluk.com

ya her gün kaç kişi ve robot giriyo o sitelere, ne diye gösterebilir ki, ip adresinizi kayıt altına alıcak da onu statcounter'da gosterıcek de ip adresinizden mi tanicak sizi o albümün sahibi? birbirinize ip'lerinizle hitap etmiyorsanız olmaz öyle şey

kendisi yurtdışında yaşıyor da, türkiyeden de tek tanıdığı benim :) türkiyeden girildi der mi acaba diye şeyettim?

picasa'da statcounter oldugunu sanmıyorum. varsa da 70 milyon kişi içinden siz oldugunuzu tahmın etmez, etse de bunu hiçbi şekilde kanıtlayamaz ki. nedir yani koskoca internet alemindeyiz, bi siteye girmekten daha doğal ne var.

Ediyorlar. Zaten budistler bariz şekilde azınlık durumuna düşmüş durumda kore'de. Dinle pek ilgili değil yani, kültürel bir vaka bu köpek eti.

askakorean.blogspot.com

bu sitede birisi endonezyada hristiyanların köpek yediğinden bahsetmiş. ctrf+f ile christian diye aratınca ulaşırsın. aşağılarda baya.

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

bunlar da wikinin sayfaları. dinlerle ilgili bir şey göremedim, ama linklerden belki bir bilgiye ulaşabilirsin.

çinde yazım yanlış olabilir ama chov-chov cinsi iri köpeklerin daha çok tüketildiğini hatta üretme çiftliği olduğunu okumuştum. dinle falan ilgisi yok bu arada. hatta domuz etinin bile haram olmasının altında dinden ziyade coğrafi koşulların etkisi var. aynı coğrafyada yaşayan musevilere göre de haramdır.

spam gibi geldi bana.

35bin kişinin hesabı hacklendi, resmi olarak açıklandı. bu durumda onun etkilerinden birisi, arkadaşınıza şifresini değiştirmesini söyleyin.

yok geçen hafta aldim, gayet de guzellerdi

hala var, dia'dan alabilirsiniz.

ödev vermeyen modelinden isterdim.

Tatlı sert olsun.Babacan olsun.

benim anlayabileceğim dilde anlatabilsin olanı biteni.
ani sinir patlamaları yaşamasın, korkutmasın.

her öğrenciye farklı ve özel olduğunu hissettirmeli.(birileri çıkıp sınıf 30 kişi, o nasıl olacak demesin. onu da ben bilemem)

memeli

öğrenci kayırmasın.

ilkokulda sınıfın en çalışkanlarından biri olarak, sınıf öğretmenimin tembelleri azarlamasından hiç hoşlanmazdım. üzülürdüm o arkadaşlarımın adına. daha iyi bir öğretmenimiz olmasını isterdim.(eğitimi çok güzel olmasına rağmen)

ayrıca ceza değil, ödül sistemini kullanmalı.

güzel olsun lan, aşık olunucak gibi.

özel bir öğrencisi olmasın isterim.

çok "holivudvari" ama ilham verebilmeli. gaza getirmeli öğrencileri. bizimle çocuk olabilmeli, ama öğretmen olduğunu da hissettirmeli.

benim ilgi alanlarımı keşfedebilsin ve beni ona göre yönlendirsin.

Kesinlikle şiddet uygulamamalı, sınıfta herkese tek tek baban ne iş yapıyor diye sormamalı, öğrencileri azarlayarak, aşağılayarak sınıfta sessizlik sağlamaya çalışmayın.

ilk 5 sınıfı 3 farklı okulda okudum. 4 tane öğretmenim oldu. hoşuma giden şeyler, biz 5. sınıftaydık, bu anadolu ateşi falan çıkıyordu böyle, ilk zamanları. Bizim de orayla ilgili bir hocamız vardı ve bize benzer bir dans gösterisi yaptık. bütün sınıfın katıldığı 2 tiyatro oyunu sahneledik(ki bir tanesi yaşar ne yaşar ne yaşamaz idi) bir tane de karadeniz türküleri potborisi gerçekleştirdik. Ayrıca, ilk derslerde "dün evde ne öğrendiniz" gibi, çocuklara dünyada neler olup bittiğini sormak bence çok faydalı. en azından ben bu yüzden 1. sınıftan beri haberleri izlerim her akşam. Bana çok faydası oldu. Ayrıca çok sevdiğim başka bir olay da, 4. sınıfta 40 kişilik sınıf 8 kişilik 5 küme'ye ayrılmıştık ve fen bilgisi ve sosyal bilgiler derslerini bu şekilde küme küme anlatmıştık. bir küme dersi anlatmak için hazırlanırken diğer kümeler de konuya çalışıp anlatan kümeyi zorlayacak soru bulmaya çalışırdık. böylece bütün sınıf gaza gelmiş şekilde ders çalışırdık ve o gün anlattığım konular bugün hala aklımdadır.(Örneğin fen bilgisinde taç yaprak ve çiçek yaprağı ben anlatmıştım konuda, tarladan papatya toplayıp bütün sınıfa uygulamalı anlatmıştım, sosyal bilgilerde de "haritanın elemanları" konusu benimdi, onu da unutmadım) hem bu şekilde öğrenciler topluluk karşısında konuşmayı da öğrenmiş oluyor, grup çalışmasını da. Hem de derslere daha iyi çalışılmış oluyor bence.

şöyle baktım da, öğretmenim ne sosyal ne güzel bir insanmış. Ellerinden öperim kendisinin, Kenan Çağlar'dı adı. İlhami Ahmed Örnekal ilköğretim okulu.

daha fazla görüş istiyorum aslında. entelektüel olarak nasıl olsun mesela?

öne çıkan güzel olması ve öğrenci kayırmayıp bağırmaması. peki ya başka? dersleri konseptli mi işlesin. maskeli balo mu yapsın. napsın?

farkı eğitim sistemlerini (ülkelerdeki) ve farklı eğitim sistemlerini (teorik olarak) bilsin.
çocuk psikolojisini yalasın yutsun.
çocuğun zihinsel olarak gelişim evrelerini bilsin.

(bkz: milf)

mature detected. şaka maka normal bence. senden 20 yaş büyük olup çok güzel kadınlar olabiliyo. kesin konuşmamak lazım:)

yok.

Geçenlerde boşanmış bir hatun gördüm. Benden 10 yaş kadar büyük olduğunu sanıyorum. Ama öyle etkilendim ki evlenebilirdim kendisiyle. 20 yaş çok fazla ama. sen 30 yaşındayken o 50 oluyor. yaş ilerledikçe kadın kendini eksik hissedebilir. zor bir ilişki.

bi donem annemim arkadaslarına hasta oluyordum. ergendik o zamanlar tabi.

Aşık olmak zor bir ihtimal ama cinsel olarak ilgi duyulduğu bir gerçek.

evet. ama şu yaşlarda iken değil (40'ım) 21-23 yaşlarındayken olmuştu.
ayrıca baknız: www.eksisozluk.com

20 degilde 10-15 yas buyuk bi kadindan etkilenmistim. konusmasi, kisiligi falan superdi, bir de vanilya kokardi..

içi turşu gibi olmuş bir dolmuş veya otobüse bin gözlemle o anki pskoljiyi. ne matrak anlar oluyor. herkes çöp tenekesi gibin. acayip işler ;)

üniversite kantinleri

hastane ortamı

humm şişenin ağız kısmında fondoten izleri var mı peki? hiç kullanılmamışsa olmaması lazım. aynı yere gidip kullanılmamış olanların şişelerine bakmak istediğinizi söyleyin. aynı seviyedeyse kullanılmamış demektir. değilse de yanınızda olsun geri verirsiniz.

agiz kismi tertemiz ama, tasterlarin kapaklarini cikarip suruyor. Benim ton denememde oyle yapti.

markayı falan yazıp internetten baktınız mı görsellere? vardır belki fikir edinebileceğiniz bir görsel? en iyisi mağazaya tekrar gidip sormak bence (:

kutusunu geri verirken fark etmediniz mi daha önce açılıp açılmadığını?

maalesef farketmedim kutuyu. gorsel cok aciklayici degil maalesef internetteki de. Bana bunu satan kadinin numarasi var, arayip sorsam sacmalik olur zaten Ama iste kutuyu benden niye aldi?

belki kadın internetten sahte ürünleri gerçek gibi satmak için kutuları kullanıyordur.

---spoiler---
yanlış hatırlamıyorsam eğer, bu kadının çocuğu evlatlık, evlatlık ama yasadışı bir şekilde evlatlık alıyorlar bunlar. Sonra çocuğun gerçek annesi geliyor çocuğu istiyor ama bunlar anneyi öldürüyorlar falan falan
---spoiler---

e peki o mahalleye sızan yakışıklı komşu adam? o da çocuğun öz babası mı yoksa?

evet öyle bişeyler hatırlıyorum,ama sanırım çocuğun dedesi tarafından tutulmuştu falan

O adam o cocugun babasi mi hatirlamiyorum ama ölen kadinla aralarinda bir gönül iliskisi varmis bu kesin.

ama çocuğun bir şeyden haberi yok sanırım başlarında?

mike çocuğun babası. o da sonradan öğreniyor. kadını komşusu tehdit ediyor herkese anlatacağım diye. o da intihar ediyor.

@7876 anlattığı gibi.

gerçek annesi öldürüldüğünde 4 yaşında, bir kısmını görüyor ama hatırlayamıyor. Yani evet başlarında hiç bir şey bilmiyor

miamiye git

italya

edit: istanbul'dasın heralde.

istanbulda değilim, italya aralıkta soğuk olmaz mı ya?

hava nasıl olur bilmem ama bozcaada derim. haa bana sorsan gittin mi diye, ben de gitmedim ama duyduklarım bu özelliklere uyuyordu.

nerde olduğunu yazmayanlar genelde istanbul'da oluyor da ona göre söyledim. bir de uzaklıktan bahsetmişsin, nerde olduğun da önemli o yüzden. sıcaklık illa önemliyse güney yarımküreye kayman lazım. seyşeller olabilir mesela. istanbul'dan 12 saat sanırım.

cape town ya da phuket?

girit ya da malta dedik ya :P

resim şiir bölümü fıkralar özlü sözler

mesela animasyon filmlerden, bu filmlerin nasıl üretildiğinden (tabii ki yüzeysel olarak, öğretmen olan sizsiniz zaten, yaşlarına uygun bir biçimde anlatırsınız diye düşünüyorum) ne kadar kalabalık ekiplerle çalıştıklarından falan bahsedebilirsiniz belki? (tangled var örneğin, disney'in en büyük bütçeli animasyon filmi)

o yaş grubuna yönelik yeni çıkan kitaplar olabilir.

çocukların sevdiği müzisyenlerle ilgili bir şeyler yapabilirsiniz?

ben10 sells. :) guncel cizgi film karakterlerine dair bilgiler bulundurursaniz, diger kisimlarda vermek istediginiz oz bilgi icin de zemin hazirlamis olursunuz.

Çizgifilmlerden Ben10, Winx favorileri. Müziklerden ise Manga, Hadise, Rihanna ve Katy Perry. Hannah Montana'yı unutmamak lazım.

değerli fikirler hepsi, başka başka? :))

kesinlikle koruma bilincini artırmaya yönelik yüzeysel yazılar... yaşadıkları mekanı tanıtan, mekanın varsa hikayelerini, anılarını falan yazabilirsiniz... eski değerlere (yapı, şehir, ağaç vs. vs.) neden önem vermeli, neden korumalıyız falan feşmekan...

ya şimdi hatta tekrar okuyunca, şu resim şiir fıkra falan olayı bitsin artık rica ediyorum. öğretmenleri bu konuda daha yaratıcı olmaya davet ediyorum. sanat olsun, tasarım olsun da fıkra nedir hala ya?

Okulda sevilen bir hocaysa bir pasta alıp küçük bir parti tertip edebilirsiniz. Arkadaşları, öğrencileri gelir, amca sevinir.

bence cd almak mantikli, sizin sevdiginiz birsey alin, sizin icin dinler, dinledikce sizi hatirlar. ya da dinlemez ama rafta gordukce gene hatirlar. ben olsam beirut cd si alirdim.

kitap kurtarıcıdır.

Armada da kipa'nın olduğu katta bir tane vardı, o açıktır gibime geliyor.

erkeğim. ancak erkek ve kadın için boy hariç tanımım aynı.

tarif: 163 cm (boy), arrested development'a gülmeyip how I met your mother'a gülmek (zeka), avrupa birliğinden konuşabilir; ama pozitivizm hakkında bir şey bilmez (entelektüel) güzelliği unutmuşum: bir ortamda tanışınca etkileşim olursa yazacak ve sevgili olacak kadar güzel; ama sokakta gördüğümde ikinci kez dönüp bakacak kadar güzel değil. (erkek için de aynısının yakışıklı versiyonu)

not: himym'a bok atmıyorum. espriler daha açık, daha net. arrested gibi değil. anlaşılmas çok daha kolay.

şimdi benim bilgim dahilinde olay şöyle oldu.
bu kahverengimsi ton chanel tarafından ortaya çıkartıldı. normalde piyasa da olmayan ve kullanılmayan bu renk, ünlülerin de kullanmaya başlamasıyla bir anda da moda oldu. millet de bunu flormar vs. gibi diğer markalarda bulabilmek için satıcılara "hani şanel rengi var ya ondan geldi mi?" diye sormaya başladılar. o kadar çok sordular ki insanlar chanel rengi deyince zihnimizde bu ton oluşmaya başladı. fin.

chanel grimsi kahverengimsi falan demek değil:D
bazı özel renkte ojeleri var başka markalarda bulunmayan
o renk de(adı her neyse) en çok bilineni sanırım. o yüzden chanel rengi diyolar kısaca.

chanel rengi oje diye bişi yok. götten çıkma "bihter donu" gibi bişi. chanel 505 onun adı.

chanel rengi oje diye tek renk bi oje yok. chanel in o yılki trend rengi ojeleri, chanel rengi diye anılıyor. o renk ojeyi kolay bulmak için chanel rengi diyoruz sanırım.

teori de öyle bir renk olmasa da uygulamada gayet var. nie kağıt mendile selpak, pede orkit, margarine sanayağ diyorsan aynı mantık:)

Barcelona-Madrid tabi ki.

3 barselona madrid

en gorulesi seyleri barindiran sehir barselona. ustune bir de madrid'i ekleyince tadindan yenmez.

ornegin floransa da guzel ama yapilabilecekler cok kisitli (gittim gordum guzel sehir gercekten) yanindaki venedik ise hangi amacla gidilecegi belli olan bir sehir.

viyana-prag-budapeste'de bu mevsimde insanin gotu donar diye dusunuyorum.

2. secenek cok soguk olur yilin bu zamani. Dedigin gibi narin insanlarsa burunlarindan gelebilir.

3-1-2

Operasyondan etkilenmişsin..
Var mı dikiş yerlerinde bir apselenme vb. durum?
Eğer yok ise çorbanı iç bence.
Hatta yayla çorbası çok iyi seçim.
Merrak etme. Çorbanı iç ve yat..

İLk ameliyatım değil, 1i normal, biri ete, diğeri de kemiğe gömülü 3 ameliyat daha geçirdim ama, bu seferki bir başka ağrıyor. Apselenme durumunu ben nasıl anlayabilirim ki? İçiyim çorbamı.

Antibiyotikte nadir görülse de mide bulantısı görülüyormuş. Yarım kepçe içtiğim çorbayı ve daha fazlasını da kustum az önce. Kusarken dikişlerim patlamamıştır değil mi?

Evet en iyisi uyuyayım, teşekkür ediyorum.

www.psikolojidunyasi.com.tr

şu siteye baksanız? belki kendileri sizin için iletişim kurabilirler?

ankara üni. eğitim bil. prof olarak görünüyor ancak üniversitenin web sayfasında kendisi ile ilgili bir bilgi yok. ayrılmış olması kuvvetle muhtemel.

Merhaba,

Üstün Dökmen'in eşi Zehra Dökmen, Ankara Üni. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Psikoloji bölümünde öğretim üyesidir. Odasının telefon numarası 03123103280/1751. Bu numaradan Zehra Dökmen'e ulaşıp, eşine neden ulaşmaya çalıştığınızı kendisine anlatırsanız belki yardımcı olur size. Umarım işinize yarar. İyi şanslar...

Maalesef özel sekreterinin numarasıyla karşılaşıyorum sürekli, ve sekreteri de açmıyor telefonu. Eşinin odasını aradım, maalesef o da odasında yok.

Bildiğim kadarıyla kendisi Çayyolu Irmakkent Sitesi'nde oturuyordu. Rehberden şöyle bir numara buldum, bir de burayı deneyin isterseniz:

0 312 235 93 24

Evinde de kimse yok :))

oncelikle gecmis olsun.

tez ile ilgili elinizde ne varsa toparlayin ve bir calisma takvimi hazirlayin. icinde cikamadigin bir suru durum olabilir. bunlari danismaniniza sormak icin liste halinde not alin. cok uzerinize gelirse ailevi problemleriniz nedeni ile bu durum da oldugunuzu isleri toplarmaya basladiginizi soyleyin (cok uzerine gelmezse bu kisma gerek yok).

yol gostermesini ve yardimci olmasin isteyin. illa ki size uyun boylu kizacak ve nasihat edecektir. karsi cikmadan dinleyin.

danismaniniz olmadan tezi geciremezsiniz. zaten sorudan anladigim kadar ile de kendisi ile bir probleminiz yok. sorun sizin kendi tembelliginizden kaynaklanan bir durum. yuzup yuzup kuyruguna gelmessiniz. keza danismaniniz iyi niyetli bazi danismanlar ogrencilerini hic aramdan olumsuz raporlar yazip ogrencilerinin ilisiklerinin kesilmesine neden olabiliyorlar.

Sadece bu kadar söylediyse tez danışmanınız çok iyi bir insan :)

Çok büyük eşeklik etmişsiniz, kusura bakmayın. Tez danışmanı kendini bazen bir ebeveyn gibi hissedebiliyor, siz de öyle hissedin, bir şey yapmasanız bile sık sık yanına gidin, görünün.

ekleme: peki bırakır mı? bıraksa nolur? atılır mıyım? beni attırır mı yani "çalışmıyor" gerekçesiyle, sonuçta nisana kadar sürem var yani...

+1 helenart ve +1 cosmicstring

ben tezimi tembellikten 2 yıl uzattım. danısmanım bana annelik yapıp itekledi son 1 ayda gece gündüz yazdım.

kendiliğinden olmayacak siz yazacaksınız. uzun kış gecelerinde yazın yazın yazın. vaktiniz çok yeterli ama tüm tezciler bilir ki "aman daha 5 ay var yaa" "aman 4 ay var yaparım yaaa" diye diye aylar geçirilir sonra ortada kalınıverilir.

yapın kurtulun. inanın bir süre sonra yaptığınızdan zevk de alıcaksınız ortaya bilimsel bir çalışma koyuyorsunuz sonucta.


çok çok önemli not: kendi çalışmanızın hazırlanması bir yana TEZ YAZIM TEKNİĞİ denilen ve üniversiteden üniversiteye değişen tekniği hatmedin.

hani şu;

1.1.2 falan diye başlayıp giden yok içerlek alıntı yok kalın yazma yok referans gösterme dizin kaynak vs.

inanın işin en zor kısmı o.

haydi kolay gelsin :)


ekleme: ya neden attırsın düşmanın mı o senin? iyi bir tez öğrencisi iyi bir bilimsel çalışma tez danışmanı için de artıdır. onun da payı var demektir. attırma hakkı olur mu hiç yok artık daha neler? istersen 5 sene verme nedir yani?

ama o iyi biri anladığım kadarıyla. benim arkadaşımın tez danısmanı hiç ilgilenmedi hiç bakmadı arkadasımın çalışmlarına ve tez jürisinde de "ben bilmiyorum bu öğrenciyi yaptıklarına imzamı atmam" dedi. her türlü akademik manyak var ama seninki onlardan değil.

rahat ol :)

Bence sizi bırakacak olsaydı size söylemeden bırakırdı. Hala umut görüyor ki yazıp nerelerdesin diyor. Bundan sonra kampa alın kendinizi. Gerekirse her gün gidin hocanıza. Yüksek lisans teziyse nisana kadar bir şeyler çıkarabilirsiniz. Doktora teziyse doktorayı bırakın zaten bu durumda.

teşekkür ediyorum herkese, bende umut görüyor evet, not ortalamam çok güzel, bölüm 2.siyim bildiğim kadarıyla. Tez aşaması kaldı bir tek. Hayatımda ilk defa çalışamıyorum, geçen sene çok çalışmaktan baygınlık geçirmiştim 1 gün, o günden sonra koy g*tüne rahvan gitsin dedim, ama çok demişim heralde toparlanamadım.
@cosmicstring daha doktoraya var bakalım, öyle olsaydı da bırakmazdım.

bence de bırakmaz. bırakacak kadar sinirlenirlerse kendi kendilerine bırakıp, sonra belki başkasıyla haber gönderiyorlar, "söyle ona bıraktım," şeklinde.
üstelik bıraksa da danışman değiştirme şansınız var, enstitü ile görüşün öyle bir durumda. ama anladığım kadarıyla danışmanınızla birbirinizi seviyorsunuz, sıkı çalışarak gönlünü alın yeter. :)
iyi çalışmalar, kolaylıklar.

not ortalamasını boşverin de....

gerçekten danışmanınız en azından takip edip sizle iletişime geçmiş, bu iyi. sıkı çalışırsanız siz bu tezi yazarsınız. mükemmel olmasına gerek yok. bir de bu tez hem hocanın hem sizin teziniz olmuş oluyor, onun için de yarım yamalak da olsa bitirilmiş bir tez terkedilmiş bir tezden daha iyi.

ama baktı ki sizde umut yok (üniversiteye bağlı herhalde ama) tez sürecinizi sonlandırabilir.

şimdi: önünüzdeki sürecin bir planını yapmalısınız. arkadaşların dediği gibi, bölümler, şu anda hazır olan kısımlar, kısa sürede hazır oalcaklar ve çalışma gerektirenler filan.

görünen o ki: siz mantıklı bir planla karşısına gider, sıkı çalışlırsanız tezinizi verirsiniz. ama çok ayıp etmişsiniz orası doğru. böyle durumlarda ne kadar olumsuz olursa olsun durumunuz, arayıp, mail atıp haber vermek en önemli şey.

Doktora tezi 6-7 ayda çıkmaz da onun için öyle söyledim. Siz tezinizi bırakmayın, yarın hocanın karşısına hazırlıklı ve onunla çalışmaya istekli bir sharon olarak çıkın :)

Tezimi uzatmadım ama uzatan arkadaşlardan biliyorum,evet harç ödemen gerekicek.ilk senen olduğu için zamlı olmayacak,hele ki ikinci öğretimsen harç hiçbir zaman okul uzadığı için zamlı yatırılmaz

yüksek lisans olduğunu belirtmemişsin ama 5. dönem dediğine göre yüksek lisans.

harç ödüyorsun. herkes ne ödeyecekse bölümden sen de onu ödeyeceksin. yüksek lisansta zamlı diye bir olay yok.

ayrıca 6.dönemde tezi bitiremeyip son düzeltmeyi alırsan 3 aylık 7.dönem harcını bile zamsız normal miktarda ödüyorsun.

iki felsefe mezunu tanıdığım var, biri şair olmaya çalışıyor, diğeri de yayıncılıkla uğraşıyor. herhalde formasyon alıp öğretmenliğe kaçmak genel eğilimdir.

felsefe iş imknaından çok kişisel zevk ve ideal edinenelr tarafından okunur. türkiye dört binincisi olup kolunda kocaman aristo dövmesi aşıyan birinin boğaziçi felsefe yazması da bu sebeptendir. o adam hukuk okusa ne kadar mutlu olur? hiç.
istiyorsan oku. iş imkanının çok olacağını sanmıyorum. sosyoloji iş açısından iyidir. koç, boğaziçi falan iyi gider.

ışık hızında aynaya bakmak
ışık hızıyla giden aracın farı açılırsa olacaklar
buralardan başlayabilirsiniz, eğer henüz okumadıysanız =)

@kobuzchu kiz teşekkürler Okudum ancak doğru bilgiyi seçmekte zorlanıyorum. o yüzden de net cevabı soruyorum, fizikçiler bunu nasıl açıklıyor.

sadece ışık hızının üst sınırı oldugunu bilerek yaptığım açıklamalar ;

1. ışık hızında giderken senden çıkan ışınlar aynaya sonrada sana gelicek ama sen ve senden çıkan ışık aynı hızda oldugu için göremezsin.

2. aynı nedenden göremezsin. ışık hızının üst limiti vardır.

fizikçiler bunu bilmiyor, belli teorileri var.
huleyn cevapları söylemiş.
ışık hızına çıkmak da pek mümkün diil teoride.
ama sana vimanaları incelemeni önerebilirim hehehe beden ışık hızına erişemiyor ancak düşünce erişebilir.

pratikte ışık hızına çıkmanı mümkün değilse de soruları teoriye göre cevaplandırıyorum.

1. ışık hızıyla giden bir arabada sizden çıkan ışınlar ile önünüzdeki ayna aynı hızda hareket edeceğinden ışınlar aynaya varamaz, dolayısıyla kendinizi göremezsiniz.
2. aynı mantıkla, ışık hızına çıktıktan sonra farları yakarsanız, o ışıklar arabadan hızlı olamayacağı için aracın önüne geçemez, dolayısıyla yine göremezsiniz.

Alış süresi kısa eğer 24 ay tahaddütlü bir 3G internet paketi ile alacaksanız size yanında modemi ücretsiz veriyorlar.Yapmanız gereken nufus cüzdanı ve adınıza kayıtlı son gelen su,elektrik,doğalgaz vs. faturalarından biri.Sadece bir form doldurup imzalamak kadar kısa işlem.
3G hattın açılma süresi en fazla 1 gün ve hat açıldıktan sonra müşteri hizmeetlerinden ya da internet online sayfasından 3G'ye hattı açtırın yosa 2G EDGE olarak bağlanırsınız nete.(operatöre göre gerek olmayabilir bu işleme,mesela Avea'da gerekli).
Eğer tahaddüt yapmadan modemi almak isterseniz sadece Vodafone öneririm çünkü sadece o operatörde tahaddütsüz günlük,saatlik,haftalık(sınırsız) ya da XGB şeklinde paketler var.Tüm operatörler modemi parayla satıyor (sözleşmesiz) yalnız Turkcell ve Avea'da tahaddütsüz paket olmadığı için elinde kalır modem yani bir işine yaramaz.
Yurtdışından alınan modem tahaddütlü bir kampanyadan alınmışsa burdaki hiçbir hatla çalışmaz.Ama tahaddütsüz alınmış ise çalışma olasılığı yüksek.Tabi içinde yurt dışından getirdiği hat varsa o başka yurtdışı roaming kullanıma açıksa ,faturayıda göze alırsa hertürlü kullanır.

Tezin yazarı halen akademisyense e-mailinden ulaşın. Hem sevinir garip tezim okunuyor diye :) E-mailini bağlı bulunduğu bölümün sayfasından veya yazdığı makalelerden bulmanız mümkün.

akademisyen değil maalesef, öğretmenmiş. hiç de bir yere göndermemiş tezini.

pino'ya uğramazsanız ölürsünüz. hele "gel burger'da yiyiverelim" derseniz, karışmıyorum.

bi cigborekci vardi, papagan miydi neydi, orayi atlamayin. bi de porsuk'ta on-onbes dakika suren tekne gezintileri var. pek biseye benzemiyor ama gitmisken yapilabilir. 1 tl mi ne. Hele kucuk cocugunuz varsa cok egleniyor.

1) Papağan'da ya da Hasan Polatkan Caddesindeki Tatar Mutfağında ÇiBörek yemelisinz (Çiğ Börek değildir adı, Çi Börek) Eğer tercih şansınız varsa mutlaka Hasan Polatkan'a gidin. Tatar mutfağından güzel şeyler tadarsınız. Papağan süper bir ortama sahip değil. İkram yok...
2) Kent Park'ı (Otogar Karşısında) mutlaka görmelisiniz. Hani şu içinde yapay bir plaj bulunan, denizden uzak memlekete deniz getiren park, örnek proje... Ulaşım çok kolaydır. Otogar istikametine giden tramvaya binin, son durakta inin.
3) Hamamyolunda Karakedi denilen bozacıda bir bardak boza için. Mutlaka yapın derim.
4) Anadolu Üniversitesi kampüsünü isterseniz gezin. İçiniz açılır. Güzeldir. Ama şart değil tabii ki. Kampüs sonuçta.
5) Cafe Del Mundo, Los Amigos gibi güzel kafeler var. Oturup dinlenebilirsiniz.
6) Eğer vaktiniz varsa mutlaka Yazılıkaya'yı (Antik Frig vadisi) görün derim. Biraz şehir dışındadır ama yine de buna değer.
7) Haller adındaki restore edilerek şehire kazandırılan eski sebze halini mutlaka görün derim.
8) Ve tabii ki Adalar-Porsuk civarını gezin.

Olağanüstü şeyler beklemeyin. Ama burası sadece 5-6 sene önce, bitkin-tükenmiş bir Anadolu kentiydi. Şimdi ise herkes bir şekilde gelmek istiyor. Günübirlik için buna değer.

Tavsiyelere ek olarak, 2 Eylül Caddesi'ndeki Şömine Kebap'a asla uğramayın demeliyim. Mikro boyutlarda komik kebaplarda burada iş yapıyorlar ve nam salmışlar ama yanı başındaki Kütahya'daki rakipleriyle boy bile ölçüşemez...

Çok yazdım beeee!

Aklıma bir şey daha geldi. Eskişehir'de hani şu ünlü %100 yerli Türk otomobili olan "Devrim"i görebilirsiniz. Adalar boyunca ilerleyin, Tülomsaş Fabrikası'na ilerleyin. Fabrika dediğime bakmayın, hatırladığım kadarıyla içine girebiliyorsunuz.

"Devrim" orada tek başına duruyor... Gidin görün, gururlanın ve utanın...

eskişehir de yaşıyorum, eğer kalmanızı gerektirecek bi durum olursa -zorunluluk vs- mesaj atın eskişehir'e gelmeden, telefon numaraları falan işte, o gece misafir edebilirim.. walla

Empatinin yanında bonus olarak gelir. "Aynı koşullarda ben nasıl davranırdım" diye kendinize sorarak hoşgörüp görmeyeceğinize karar verebilirsiniz. Koşulları iyi analiz etmek gerekir tabi. Bir davranışın sizin göremediğiniz motivasyonları da olabilir.

39 yıllık hayat tecrübesi söyle diyor, artık.

hoşgörü: "sırtınızı, hoş gördüğünüz insanın ayağı ile aynı seviyeye indirip, çiğneyerek geçmesi için zemin teşkil etmek"

kelime yanlış anlaşılıyor biraz. hoş kelimesi sanki onaylamak anlamında zannedenler var.
ben aynı apartmanda yaşayan bir gay i onaylamasam da hoş görebilirim. yani olumlu veya olumsuz bir tepki göstermezsem mesela muhittin abi ile aynı şekilde davranırsam bunun adı hoşgörmektir. homoseksüelliğe karşı olabilirim, hatta bununla ilgili sert görüşlerim de olabilir, ama apartmanımdaki şahısa ayrımcılık yapmam, şiddet uygulamam, kötü söz söylemem gibi...
osmanlı bu konuda iyi bir örnektir. bir çok din bir arada yaşamış ve yanılmıyorsam bizdeki maraş olayları veya 6-7 eylül olayları gibi bir şey yaşanmamıştır.

bana (bkz: hümanizm) ile çok benzermiş gibi geliyor. çocuğa birşey öğretmenin yolu ise, örnek olmak.

Keskin sınırların olmamasıdır. "öyle olursa asla tahammül edemem "gibi sınırlandırmalardan arınmaktır. İnsanları sevmek ve onları dinlemek/anlamak istemek bu duyguyu güçlendirir.

Öbür yandan kendinize zarar veren bir şeye katlanmak hoşgörü değildir. Örneğin çok titiz bir insansanız ve sevgiliniz çok pis ise onu hoşgörmeniz mantıklı değildir. Çünkü her şey ve herkesten önce kendi ruh ve beden sağlığınızı korumanız gerekir. Zaten bu durumda hoşgörüden değil, tahammül etmekten, katlanmaktan bahsedebiliriz.

Hoşgörü tahammül etmek ve/ya katlanmak demek değildir.

ben bazen şöyle düşünüyorum. karşınızdaki insanda sizi rahatsız eden şeyler aslında sizin kendinizle ilgili rahatsız olduğunuz şeyler. yani bir tür yansıtma yapıyoruz. leylak sarabının bahsettiği empati gibi bir nevi.
böyle düşününce hoşgörü kendiliğinden gelişiyor. çocuğun hoşgörülü olabilmesi için önce sizin hoşgörülü davranmanız gerekir, çünkü birebir sizi ve etrafını kopyalayacaktır.