Ekşi Duyuru

İcraya itiraz edebilirsiniz. Karşı tarafın rızası olduğuna dair, elinizde kağıt var mı?

alköhöl sekis ve drgus.

Rusya devlet televizyonu gida depolayin dedi. Princ 7 yil dayaniyormus. Sekerli yiyecekleri bosverin dedi ve de su. Onemli olan su galiba. Siginagim yok ama evi su ve bakliyat doldurmayi dusunuyorum.

Lazer yazıcı ama.

Gitar, alkol, Antepsin, Prozac, kokain, Macbook, kefir.

Bir de en son intihar etmek istersem golden shot için eroin.

kartuş

- su
- gercek bal
- düşük asitli konserve ton balığı
- kuru baklagiller
- siyah (bitter) cikolata
- seker ve tuz
- beyaz pirinc

Snickers, galiba önerilen aburcubur buydu az yer kaplaması ve çok enerji vermesi bakımından.

su, sigara :P ve yiyecek birşeyler

Cloverfield Yolu No:10'daki sığınakta neler varsa tıpatıp aynıları olurdu.

onun yerine direkt döviz al abi?

ghillenthemist
sanırım portföy cesitlendirmesinden haberin yok :(

buralarda bir yazıcı sever var. o görmesin bu duyuruyu :))

evet hesaplanıp düşünülebilir. tüketim hızına da bağlı.

edit : madem yazıcı sever sensin, neden olmasın :)

gerçek portföy çeşitlendirmesi bu değil XD

Eger yurtdisindan ithal edecekseniz mantikli yani olabilir ama toptancidan alacaksaniz anlamsiz. Magazadan ise duymamis olayim.

agavasdfa adamın lazer yazıcı fetişi var ya :)

Bence mantıksız. Benzin artarken depoyu fullemek gibi. Bugün 1 lira kar ettim ne güzel diye tatmin olmak sadece.

hacı bak bunu deme bana, bana bunu deme ricoh sp 220 nw dolan tonerli olup DUBLEX yazış yapabilmektedir aynı zamanda wifi bağlantılıdır.

8 seneye kim öle kim kala...

evet onu da düşündüm.

@j.r.r yatağa giderken lazer yazıcıyı okşamaktır...

mutluluk, mutlu olmak için lazer yazıcıya ihtiyaç duymamaktır

binder Xerox'un yazıcıları nasıl koca teknoloji şirketini yazıcı işine çevirdiklerine değdi mi?

@i was made for you : xerox nereyi karlı gördüyse oraya yönelmiştir. Bugün ülker'de aerospace'i karlı bulursa uzayda bumbada yiyebiliriz mesela.

@acemi: kıskandım bak şimdi he. bir fetişimde renkli lazer.. ama maliyeti fazla..

Yok kârdan değil tamamen vizyonsuzluktan, çünkü icat ettikleri şeyleri ellerinde tutup geliştirseler yazıcı satmakla uğraşmazlardı. Xerox PARC diye bir mekanı vardı bunların 70'lerde, ilk GUI ve PC orada icat edildi ama devamını getiremediler. Şimdi Apple nerede Xerox nerede.

Akşam eve gelmektir.

Bana göre yaşamak için çalışmak zorunda olmamaktır.

Hiç bunu yazacağımı düşünmezdim: Mutluluk sıcak çay'dır! :)

tam olarak budur; (git: www.youtube.com

İstediğin zaman istediğin yerde olmak, istediğin zaman istediğin şeye sahip olmak, istediğin zaman istediğin kişi ile olmaktır.

Bu kimisi için ferrari, kimisi için bir yazıcı olabilir. Kimisi için yazın en güzel mevsiminde dünyaynın en lüks tatil yerinde olmak, kimisi içinse sabah saat 10'da hala yatakta olabilmektir.

Anı yaşamaktır

çok istediğin bişeyin olma ihtimalini farkettiğin andır, olduğu an mutlu olunmuyor genelde çok fazla.

bir baska insani mutlu edecek bir seyler yaratmak ya da yapmaktir benim icin mutluluk.

kendini sevmek, her şeyden keyif almak olüyür. insanlar kötülük yaparken bile mutlu olabülür.

bazen, düşünmeyebilmektedir.

Amiyane bir tabir ama saça göre tarak... diye bir özlü söz var.

utanmıyoruz :p

O 2 gün içinde potansiyeline göre sana ya takıldığı biri ya da sevdiği biri olarak tanıtıyor. Sevdiğini hoşlandığını söylüyorsa ben nerde hata yaptım diye sor kendine ve sonraki avına daha hazır çık.

Bir arkadaşım ekolünden cevap vereyim. Erkeklerin hepsi bir değil. Bazıları işin ucunda bir başka erkek yoksa "zamanla sever" diye yapışıyor.

Siyamkedisi'nin dediğini biraz daha ileriye taşıyalım. Erkeklerin çoğu, yapışıyor. Öyle, "hepsi bir değil" deyince sanki küçük bir kısım öyleymiş ya da en azından eşit dağılmış gibi hissediliyor. Hatta erkeklerin çoğu, kadının sevgilisi gerçekten varken bile yapışıyor. Ondan ayrılsın diye uğraşıyor, huzursuzluk çıkarıyor. Kadın daha az sorun çıkma ihtimali olan yolu seçti diye neden utanacak? Erkek utanmıyor da kadın neden utansın? Mağdur olanın utandığı tek alan bu alan herhalde.

Siyam +1

Üzerine düşüp bir taraflarını kaldırmayın.

Ayrıca, evet, kızlar hiç boş kalmıyor. O yüzden ya yedeklere girip sıranı bekleyeceksin ya da 'ben bu düzerni bozarım" deyip öyle olmayanları denk getirmeye çalışacaksın.

İstemiyorum dese, illa isteyeceksin diyen tipler gerçekten çok sayıda.

olm git lazer yazıcı al...

Müeeser
Yeniay

Dört satır
Haiku ol-
maz

2 sene sonra ikinci elden 50 liraya satmak için pazarlık payı var mı diye sorup duranlarla uğraşacaksın.

ev için gereksiz bu. 150 liraya doldurulabilen kartuşlu, scannerli falan ricoh var. muhtemelen bunun kartusu demo geliyordur ve tam dolusu da bi printer parasıdır.

Elinizdekini satın bunu alın bayağı ucuz hemi de. İstiyormuşsunuz da. Bu paraya kaçmaz.

buna göz koyduğuna göre siyah beyaz çıktı alacaksın. o halde toneri ucuza doldurabilen basit bir model bul.
zaten dediğine göre çok çıktı almayacaksın.

Neden lazer ? Mütekkep tanklılar çok daha ekonomik.

ben geçen bunu başkasıyla bardan çıkarken gördüm.

lays'i eskiden çok severdim artık acayip huylanıyorum yağ içinde yüzdüğü için.

soruna cevap olarak da sevilebilecek bi şey yapınca ne kadar basit/komplike olduğunun önemi yok, tuttu mu yapıştırıyosun gidiyo.

basit urunu yapmak mesele degil, sermaye ve reklam cok buyuk rakamlar. o parayla risk alacak durumda misin? problem orada.

sen de basit bir urunu alip allayip pullayabilirsin.

bunun bir kere gerekli izinleri almasi, tahlili susu busu var. fabrikasi var. ambalaj dizayni var. ambalaj bastirmasi var. sonra turkiye'deki marketlere dagitmasi var (arac, yakit). Marketlerde raflarda iyi bir yere koyulmasi icin gerekli paralar var (sirf sen cips yaptin diye lays'in ruffles'in yanina koymazlar). Sonra milletin markete gittiginde reklamlardan ismini bildigi urun yerine seninkini almasini nasil saglayacaksin? Senin de reklama ihtiyacin var.

Bunlarin hepsi cok buyuk paralar. Onlarca, yerine gore yuzlerce kisinin maasi yevmiyesi.

Tek bir urun icin girisirsen milyon lira risk demek. Tutmazsa batti o para. Riski azaltmak icin daha fazla urun deneyebilirsin, ama ilk sermayeyi bir iki kart arttirman gerekir - randiman alma ihtimalin daha yuksek olur ama. 5 urun patlar ama belki altincisi kurtarir.

Mesele o yani.

dublex olması şart mı? bana göre wifi desteği çok daha önemli...

n11'de ricoh 50 TL daha ucuz bu arada. aynı satıcıdan hem de.

dublex biraz önemli, benim icinde wifi o kadar onemlı degil. ana bilgisayardan cıktı alınacak zira.

kullanımını bilemem ancak şu model en ucuzu gibi:

urun.n11.com

507: lexmarklar toner konusunda kazanmasıyla bilinir, yani çip falan da islemiyor sanırım onlarda, orjınal almak zorundasın.

bastırılacak sayfa sayısına bağlı tabi tercihiniz... bende Canon LBP-251DW var. geçen yıl 650'ye almıştım şimdi 950 olmuş :/

çünkü %97,7 çalışıyor, hem de bedava.

Kıbrısta erkek arkadasım var diyorum. Hem çok uzak degıl hem de her zaman turkıyeye gelınmeyecek bı yer. Genelde çalışıo:)) Gbt isteyecek halleri yok.

İzmit Gölcük'te teğmen oluyor hemen hemen hepsi, ayda 2 gün görüşebiliyorlar.
Bitmedi gitti Türk filmlerindeki yakışıklı bahriyeli fantazisi..

(bkz: ediz hun)

erkek arkadaş bahanesine ne gerek var, istemediğimi belirtip daha fazla ısrar ederse engelliyorum. bu kadar da erkeğe bağlı olmayın arkadaşım.

fena gorunmuyor. ileriye yatirim icin wifili cihaz alirdim. telefondan falanda kolayca yazdirabilirdin. bu arada 15000 sayfa falan bunlari %4 yogunlukta falan olan seyler. yani a4'un yuzde 4luk kismi kadar murekkep harcamasi durumunda. did you know that?

@mayeskuel
i did not. but even 5000 is fine with me.

bu arada,
usb'den bağlayınca networke kendini yerleştiriyor, networkten print emri verebiliyorsun.

did you know that?

ben beğendim, çift taraflı olması da bayağı iyi, yaklaşık bu civarda fiyattan canon almıştım, tek taraflı olması süründürüyor bazen, alın bence

Calismaya devam ediyorsa tamamlamamistir :)

250 liraya 5000 sayfa cikti iyiymis, 3 sene dayanmasi daha iyiymis.

@fakyoras

hala çalısıyor ama kartuslarda hatalar olusmaya basladı. özellikle renklilerde. kartusun tanesi de( aparatlı) 120 civarı. e oyleyken neden lazer almayayım dedim.

Ama hala aslanlar gibi siyah cıktı veriyor.bir 5000 daha verir.

dıştan sürekli beslemeli kartuşlu bir canon e514 almıştım 5 senedir çalışıyor, bir kere siyah kartuş değiştirdim ve mürekkep takviyesi yaptım, renkli kartuş pert oldu kullanmıyorum zaten, 5000'den fazla çıktı almışımdır.
son zamanlarda arkalı önlü baskıda kağıdı silindirle alırken zorlanıyor bazen, elimle destekliyorum biraz ama herhalde yüksek lisansı da yaptırır bu bana. yani dedikleri gibi hala çıktı veriyorsa ömrü bitmemiştir, basın bastırın.

2007'den beri xerox 3117 kullanıyorum. (lazer yazıcı)

kartuşun tanesi derken sıfır kartuş mu diyorsun? sıfırsa öyle olabilir.
kartuş&toner dolumcularına sordun mu? benim tonerin yenisi mağazalarda 150 lirayken tonercide dolumu 25 lira. elimdeki toneri verip, onların elindeki toneri alıp, getirip takıyorum. tam gaz yazdırmaya devam ediyor.

herhalde bi bakım merkezinde filan ölürüm diye düşünüyorum
"uc kuluvalla okuyanımız " meselesini tam anlamadım
hasta yatagında yatan kişi için uc kuluvalla okuyan olmaz, hastanın başında yasin veya inşirah filan okunur. ya da hatim okunur uzun uzun yatacaksa.
uc kuluvalla mezardaki ölüye okunur.. köyde mezara koyulursam sülalemin arkadan gelenleri okur, yok şehirde yaşayan yiğenlerin filan bu şehre gömülsün derlerse onlar okur. ben nasıl gidip dayıma, dedeme okuyorsam onlar da okur diye düşünüyorum.

jrr+1
her türlü yalnız öleceğiz. arkandan okuyanın olsa ne olur olmasa ne olur. bu tür şeylere kafayı takmaktansa anın tadını yaşamaya bak hocam.

ben öldükten sonra arkamdan küfür mü edilmiş, kuluvallah mı okunmuş, pek umursayabileceğim bir noktada olmayacağım. ivan ilyiç'in ölümü'nü okuduktan sonra ölüm anksiyetem tavan yaptı, sonra uçtu gitti. iyi ki okumuşum.

valla ben nerede bir mezarlık önünden/yanından geçsem, selam vermeden ve dua etmeden geçemiyorum. anacığım istanbul'a geldiğinde mecidiyeköy'deki rum/ermeni mezarlıklarının önünden geçerken dahi dua okuyordu :) kadıncağız haçları filan görmüyor bile, ne bilsin...

etrafında insanlar olsa bile yalnız öleceksin! ölümü yaşayan sensin. ve illa ki birileri çıkar üç kulvalla okuyacak, bir de elham eklerler hatta.

Yalnız ölmek çok umrumda olmaz, eğer birazcık korkacaksam evde kaza geçirip hareketsiz kalmak, kimseye ulaşamamak ve yavaş yavaş acı içerisinde ölmekten korkabilirdim ama şunu yazarken bile çok korkunç gelmedi.

Öteki taraftan sıkı bir transhumanistim ve insanlığın ölümü eninde sonunda tamamen yeneceğini düşünüyorum. O zamanı görebilmek için sağlığıma dikkat edip para biriktiriyorum.

zero daha az zararli. light in tadi daha guzel ama.

light'ta daha az şeker var. daha doğrusu şurup murup artık ne kullanıyorlarsa.

zero ise direkt tatlandırıcılı.

hiç bir fark yok.. tamamen coca cola'nın pazarlama stratejisi.

''light'' sözcüğünün fenimen çağrışım yapması ve erkek tüketiciye ulaşamaması sonucu siyah renkte zero.yu çıkararak, spor yapan, kilo şikayetine dem vuran, kolanın içinde çok şeker olduğu algısına inanan tepkili müşteri kitlesini kazanma amaçlı olarak geliştirildi zero markası..

zero artık yok farkındaysanız. zero markanın önüne geçtiğinden bu ismi kaldırıp artı siyah şerit üzerine ''şekersiz'' yazdılar ve öyle satıyorlar..

@prolatier ikisinde de hiç şeker yok nereden çıkardın?

ikisinin en büyük farkı hitap ettikleri tüketici dilimi, tat olarak da formülasyonda değişiklikler var, tabii ki açıklanmıyor, benim hissettiğim zero (yeni adıyla coca cola şekersiz) daha tatlı bir his yaratıyor, light ise daha az tatlandırıcı içeriyor gibi hissediyorum.

light'ta şeker var diye hatırlıyordum. yokmuş cidden. zero daha iyi. daha fazla karamel tadı alıyorum ben.

ikisinde de şeker yok.

kullanılan tatlandırıcılar ve oranları farklı.

cola light'ta aspartam ve asesulfam potasyum var.

zero’da bunlara ek olarak sukraloz var.

yani ikisi de aspartam içeriyor.

Başkalarıyla da konuşuyordur

roportaj yapmak diyorum ben buna.

- nasilsin
+ iyi

- nereden
+ istanbul

- okuyo musun
+ evet

- hangi bolum
+ hukuk

boyle gider bu.

İlgilenmediğine, önemsemediğine, gereksiz muhabbetinizi çekmek istememesine delalet. Kezban olduğu için değil mi?
O yazmasın siz yazın aman peşinden koşturmak istiyor değil mi?
Havanızdan, egonuzdan geçilmiyor.
Bir kadın bir kız sizi beğenirse, sohbetinizi severse, sizden hoşlanırsa siz yazın yazmayın fark etmez sizden beklemez.
Abazalıktan ölen millet hala tirk kizi, tirk kizi.

Valla kadin olsun erkek olsun bir insan bir insanla konusmak istiyorsa o konuşma akıp gidiyor. Genellemeer yapmak yerine kızın seni istemedigi ihtimaline yogunlas bence. O isteseydi emin ol senin yazmani bile beklemezdi. Ilgisini cekmiyorsun.

motley crue ve aquarium +1

sen yazmadıkça yazmıyorsa ilgisini çekmemişsin işte, kalkıp bunu "tipik türk kızı özelliği" diye nitelemek çok saçma.

Motley crue +1000

Sizinle konuşmayan kızlar kezban değil, yalnızca sizinle konuşmak istemiyor, diğerleriyle çatır çatır konuşuyor. 33 yaşında adamsın, hala mı kezban edebiyatı?

bir noktada sağduyunuzu kullanmanız gerek artık. Sorduğunuz şey bir detay değil.
Okkam'ın usturası mı deniyordu hani bir düşünme şekli vardır, bir şeyin birden fazla açıklaması varsa en basit, en bariz, en zahmetsiz olanı genelde doğrudur diye? (Katlettim açıklamayı ama ana fikri bu.)

Bir insan sizinle konuşmuyorsa, sebebi sizinle konuşmak istememesidir. Bir sürü açıklaması da olabilir, ama gerçekçi olursak, istemediği içindir. Tipik türk kızları sizinle konuşmak istemiyorlarsa, belki başka milletlere açılma zamanınız gelmiştir. Ya da kendinizi sohbeti daha ilgi çekici, daha karşı koyulmaz birisi olma yönünde geliştirebilirsiniz.

Yoo oyle bir sey yok turk kizinda. Hoslaniyorsa catir catir konusur. Kerpetenle aliyorsan zaten gozu yoktur, bosa kurek cekme.
Kisacasi konusmayan kiz yoktur, hoslanmayan kiz vardir. Muhabbetten, gereksiz sohbetten hoslanmiyor falan degil bak, senden hoslanmiyor.

yok valla öyle değil. konuşmak isteyince sayfalarca yazıyoruz. karşıdakinin yazmasını beklemeden de gayet yazıyoruz. acı ama karşıdaki seninle o kadar ilgili değil demek ki.

şu duyurundan yola çıkarsak sadece kızlar değil, kimse mesaj atmıyormuş sana. sorun kızlarda değil sende:
eksiduyu.ru

istenmediğini kabul edip topukla, ısrar etme. illa karşınıza kibarlık etmeyi sevmeyen "ısrar etme, konuşmak istemiyorum, anla" diyen birinin çıkması lazım herhalde. sinyalleri yorumlamayı öğrenin arkadaşım, kazık kadar olmuşsunuz hala türk kızı mürk kızı.

tavsiye diyebilir miyim bilmem ama sinobi'nin ziiiro çakması saatlerine bakınıyorum ben. 60 liraya inmiş.

çok komplike bir tasarım değilse bionluk.com a bakabilirsiniz.

daha önce de burada paylaşmıştım

99designs.com

bu site üzerinden yarışma açabiliyorsunuz, tasarımcılar katılıyor siz de tasarımlar arasında seçiyorsunuz, düzeltmeler yaptırabiliyorsunuz. Fiyat uyar mı bilmem ama iyi bir tasarım bekleniyorsa ve bir tasarımcıyla önceden anlaşıp sonradan memnun kalmamaktansa öneririm.

Kendiniz de yapabilirsiniz aslında. Ben googleda aratıp ilk bulduğum sitelerden birinde yapmıştım çok da güzel olmuştu. Hangi site olduğunu hatırlamıyorum ama şu an

Seni mutlu ettiyse bi önemi yok, ama bir parfüme 330 TL vermek için iyi bir gelir sahibi olmak lazım. Denge yoksa mantıksız.

yok. sen bir hesaplayan adam'sın.

media.altersozluk.com

Ben öğrenci harçlığımı biriktirip o zamanki sevgilime o civarda bir parfüm hediye etmiştim.

Seviyordum, o da parfümü seviyordu.

herkesin tutkusu başka, neden salaklık olsun..

**ama borç batağındaysanız ve tutarsız harcıyorsanız kısmaya çalışın.

özentilik. kaybolup giden şeye o kadar para verilmez. tenin gerçek kokusu daha özel ve değerlidir.

Onu üç yıla yaymaya çalış, bitirme bir seferde bari. Yılda 110 liraya denk geliyor, çok değil. Bu hesaba göre salak değilsin.

Ben o paraya Chanel'in parfümünü almıştım. Sıkıntı şu ki kalıcı da değil. Sen de tahminen EDT'sini aldın. Neyse o hâlâ duruyor, sonra gittim Bvlgari EDP aldım. O çok daha pahalı ama küçük boy almıştım bir de indirim falan vardı Boyner'de.

Alınır yani niye alınmasın. Bence fıs hesabın yanlış ama.

genelde parfümlerine birkaç yüz lira verenler için çok normal bir fiyat. sen salaklığından şüphelenecek kadar bunu sorguladığına göre o insanlardan değilsin ve bütçeni muhtemelen aşmışsın. salaklık değil de kendini şımartmışsın diyelim. çok da abartılacak bir şey değil, alınır yani.

Euro yüksek sorun orda. 65 Euroluk parfüm çok da pahalı diil aslında.

Seviyorsan fıslat gitsin, artık geri dönüş de yok zaten.

Ohh sefan olsun ya, yapıştır geç. On kere mi geleceksin dünyaya? Düşünme bu kadar.

Kaliteli parfüm fiyatları genelde o skalada zaten artık. Doların yükselmesiyle fiyatlar iyice uçtu, annemin yurt dışında alıp günlük kullandığı parfüm 800 lira olmuş Türkiye'de. bEnim kullandığım parfüm de 400-500 lira arasında değişiyor sanırım artık.

Velhasıl parfümlerin genel fiyatına göre normal ama siz bütçenizi aşıp aldıysanız bu seferlik kendinize jest yaptığınızı düşünün.

Bu tarz markaların parfümler bu kadar, üzüyor ama yapacak bir şey yok.
Gözüne uyku girmeyecekse alma daha uygunlerine yönel, çıldırasıya sık.

1800-2000

limiti 1000 olduğu için fazla harcayamıyorum.

0.

Hiçbir şeye taksit yaptırmam, bugün alışveriş yaptıysam en fazla 2 gün içinde borcu kapatırım. Dolayısıyla her zaman 0 borç oluyor kartta neredeyse.

6-7 arası. nakit hiç kullanmıyorum.

kredi borcu haricinde 1000 2000 arası değişiyor ve belimi büküyor. aylardır düzlüğe çıkamadım. tam çıkıcam diyorum tatil giriyor araya, ipin ucu kaçıyor :)

6 bin geliyordu taksit yaptırdım 1700 geliyor ayda

7700-10.000 falan ama bu ay bitirdim karttan harcama işini. sırf nakit gidiyorum artık

4 ila 5 arası her ay.

Son bir yılın ortalaması 4bin. Kira ve fatura dışındaki bütün harcamaları oradan yapıyorum.

bu ay 6500 geliyor
odedikten sonra karti internet alisverislerina kapatacagim :(

genelde 2 falan gelirdi. bu sene cok fena oldu.

uçak biletleri ve zorunlu internet alışverişleri dışında kullanmıyorum. o yüzden genelde 0.

250-500 arası. o da internet alışverişlerim oluyor. nakit alıyorum genelde.

1000-1500 arası

400-700 arası.

2000 - 3000 arası genelde

bitmez. devletler borçsuzluk değil sürdürülebilir borçlanma üzerine devam eden yapılar.
diyelim ki tamamen battık. diğer devletler veya kurumlar ithalat yapabilir seviyeye getirecek kadar para, yatırım, hibe, teknoloji verirler gene de bir şekilde sersefilde olsa ülke devam eder.

çoğu devlet ithalat yapabilecek veya belli malları talep edebilecek seviyede kalacak ki, üretici devletler sistemi devam ettirebilsin.

10 inç mini netbook kullandım bir süre, küçük kitap gibi dolaştırabiliyorsun, iş yapmaya yaramaz ama. Her türlü küçük gelecek. 5 inç telefon taşıyorsun aynı, 7 inç çok bir fark oluşturmaz.
Şahsi görüşüm ölü yatırım. Anlık heves.

@neymis +1

Bunun yerine xiaomi notebook air filan al, hiç değilse bilgisayar gibi kullanabilirsin.

Windows olması hariç hiçbir olayı yok. Windows'ta ne yapacaksın bilemem de bunun yerine tablet alınır 500 dolar yazmışlar bir de öeh

500 dolar ne ya?! 1984 tl yapıyor bugünkü kurla ve bu dandik şeye 100 lira bile vermem ben. 6 inç bir telefonum var, windows olması hariç hiçbir özelliği olmayan bu tabletten çok daha işlevseldir, üstelik bu ne idüğü belirsiz bir şey. 6 inçle 7 arasında da öyle acayip bi fark olmadığı için bir de windows gibi bu ekran boyutuna çok da iyi olmayacak bi sistem ne kadar işlevsel olur, orası tartışılır. ayrıca 2 bin liraya alınacak windows yüklü bi dünya tablet var. 2 bin vermenize gerek kalmadan alınacak daha bilindik, kaliteli tabletler de var. çok mantıksız bir tercih olur.

kız iyi bir şey olsa eskin olmazdı. başkasının eskisine bu kadar masraf yapmak eniştenin bir garip olduğunu gösteriyor ayrıca.

Ya aman görgülü akıllı kültürlü biri olsaydı gittiği yerleri herkesle paylaşmazdı. Demek ki övgü açlığı var. Övgü açlığı niye olur demek özgüvensiz. Sözlükte bòyle kızları yerden yere vuruyorlar, haklılar da. Bize ne senin gezip tozduğun yerlerden. Birde herkese açmış. Gerçi gezdiğim yerlerin fotoğrafını çekip feyse atmışlığım oldu ama şimdi bunun ne kadar şapşikçe olduğunu düşünüp utanıyorum. İnşAllah sosyal medya kullanmayan bi sevgili nasip olur sana. O da like beklesin yeni sevgilisiyle gezdiği yerlere. Bu sosyal medya çok tırt ya. Iyyk.

get a life.

Sen niye düşünüyosun ki bırak enişte düşünsün

Sana koyan ne anlamadım. Eniştenin senden daha zengin ve yakışıklı olması mı? Yoksa senin hayatının kızın hayatından kötü olması mı?

Sürekli gülüyorsa örselenmiştir. Çünkü en büyük gülüşlerin altında en büyük acılar yatar. Laflara gel.

bir insanın hayatının olağandan kötü gitmesine elinde olmayan etkiler neden oluyorsa, ve bu bir kez değil de kişinin hayatını fazlasıyla olumsuz etkilediyse hayat dolayısıyla örselenmiş sayılabilir mi? bilemedim.

asıl sorma amacın sanki alacağın cevapların netliğini etkilermiş gibi geldi bana. yani neyi öğrenmek istiyorsun?

kısa zamanda saçları dökülmüş/beyazlamışsa, yüzündeki çizgiler artmış/derinleşmişse, sık sık dalıp gidiyorsa, eskiden sevdiği şeylerden artık keyif almıyorsa örselenmiştir.

denemeden bilemezsin, belki de taktak ceviz sesi tüm kederini yok edip seni hafifletecek...

Kadın kadına çok daha iyi.

Huzur aseksüellikte.

Yani hetero biri istediğinde eşcinsel olabiliyor mu? Bu arada erkek-erkek, erkek-kadın, kadın-kadın da olsa sonuçta her ilişki aynı. Bence de en iyisi aseksüel olmakta. Kafa rahat, oh!

Bahane mi arıyorsun :)
Bakkala gofret almaya gider gibi cinsel tercih değiştirmek.
Güzelmiş :)

huzur aseksüellikte olsun madem.

edit: bu yazılmış zaten ama olsun, kalsın.

Huzur aseksüelikte demeye gelmiştim.ama yazanlar olmuş.

erkek erkegi daha iyi anlar ve tanir. ikisi de duz. duygular cok derin islemiyor, cok detaylara takilmiyor. haliyle beyin ve ruh yorucu psikolojik durumlar erkek-erkek arasinda pek yasanmiyor. yasansa bile hemen cozum bulunuyor. cunku genel olarak erkekler, bir isi uzatmayi ekstradan bir beyinsel/ruhsal enerji harcamasi gerektigi dusuncesiyle pek sevmezler. bu yonden +1.

ancak escinseller toplumun baski ve zorbaliklarina maruz kaldiklarindan kendi gercekliklerini yasayamiyorlar. bu yonden -1.

saf degisikligi konusuna gelince, mumkun degil. cinsel yonelim dogustan gelen bir ozellik. sen de eger tas gibi bir erkegi gordugunde kalbin daha hizli atiyorsa, escinsel olma ihtimalin var. atmiyorsa, yoktur. bosuna zaman harcama.

Biseksüelim, 400 senedir sırf "yiyişek yavv" diyebilcek birine denk gelmedim. Sular durgun burada gelme abey.

söz konusu seks ve eğlence ise eşcinsellerin bu konuda çok daha hareketli bir yaşamının olduğu aşikar. ancak iş ciddi ve uzun ilişkilere gelince bence tam tersi, daha zor. herkes herkesi hemen harcayabiliyor. taraflardan birinin gözünün dışarı kayması pek uzun sürmüyor, vs.. tecrübeyle sabit.

İçine bir şey soktuğunda huzur bulacağını düşünüyorsan denemende fayda var.

huzuru kim kaybetmiş ki, sen bulasın?

cinsel yönelimle alakası yok ki bunun. bir tane mutlu eşcinsel bilmiyorum. ama onlarca hetero ve mutlu var. düz mantık: huzur heterolukta!

yalan oldu hepsi, hem ülkede hem dünyada nüfus sürekli artıyor, nereden çokluk orada bokluk diye boşuna dememişler.

Teknolojik gelişim nedeniyle bir çeşit hız çağında yaşıyoruz ve ister istemez hız her şeyin ağırlığını hafifletiyor. hayatın giderek artan bu hızlı temposu yüzünden, artık dirseğimizi dayadığımız masa yirmi yıl önceki ağırlığında değil bugün; selamlaşmalar, aşklar, yemekler, sohbetler, yani akla gelebilecek her şey yirmi yıl önceki kadar ağır değil. her şey çok hızlı ve hızı oranında da hafif.

Kötü şeyleri unutup güzel şeyleri hatırladığımız için hep geçmiş daha güzelmiş gibi gelir bize

mimikikili +1

''biz büyüdük ve kirlendi dünya'' misali

türlü türlü psikolojik rahatsızlık var. ne olduğuna bağlı.

Birlikte oldugumuz zamanlarda normal davranirdim. Ufak tefek arizayi pek sorun etmezdim ancak olayin boyutu normal olcutleri epey asiyorsa yapacak pek birsey kalmayabilir.

ne tür psikolojik rahatsızlık olduğuyla da ilgili biraz bence.
herhangi gelişen olumsuz bir durumda nasıl davranmam gerektiğini bilmeyebilirim ve bu beni tedirgin edebilir.
ama geri zekalı muamelesi yapacağımı sanmıyorum.

gerçeklik algısını kaybettiği bir durumsa muhtemeleen uzaklaşırdım ama böyle bir durum yoksa sorun yok benim için.

En yakın arkadaşıma daha dün rapor çıkardı psikiyatristi. Zaten narkotik ilaç kullanıyordu birkaç aydır. Çok ciddi ya da çevresini etkileyecek kadar büyük bir rahatsızlığı yok aslında ama kendisine üzülmek dışında hiçbir şey hissetmedim ya da düşünmedim açıkçası.

Herkesin başına gelebilir, öyle şeyler yaşar ki insan her şeyi değişir.
Trafik kazasından farkı yoktur, her an herkesin başına gelebilir.

Eski erkek arkadasimin bu tarz sorunlari vardi, eski olmasinin nedeni bu degil. Baltali katil, seri katil, pedofil, vb olmadigi surece kimseden uzaklasacagimi sanmiyorum.

Gerizekali muamelesi nedir? Zeka ile ne ilgisi var bunun.

En kinadigimiz kisiye donusmekten anlik uzakliktayiz. Herhangi bir insanin yargilayacak durumda olduguna inanmiyorum.

Rahatsızlık var rahatsızlık var. Uzun süren depresyonu, bunalımı olmuşsa/varsa başkaaaaaaa, sürekli yalanlar uydurup kendi de inanıyorsa başka, çocuk tecavüzcüsü olma eğilimi varsa bambaşka.

Sapıklığı, sadistliği, sahtekarlığı vb. bir durum yoksa, "psikolojik rahatsızlık" sebebiyle bir arkadaşımdan niçin uzaklaşayım? Her hareketini değil ama dikkat çekecek kadar anormal bir hareketini görürsem "belki hastalığıyla alakalıdır" diye düşünürdüm mutlaka.

Zekanın bununla bir alakası yok. Geri zekalı diye düşünmez/öyle muamele etmezdim.

yaklaşıma bak. sana ne muamelesi yapılmalı şu anda?
soruya cevap, bu yükün altına girmeye değecekse girersin.

Psikolojik rahatsızlık ne? Depresyon mu mesela? Depresyona girmeyen kaldı mı bu devirde hayatı boyunca :)

neden öyle bi şey yapayım ya?! neden yani, sebep ne? yaşayabilir, insana gerizekalı muamelesi yapmak nedir ya da deli muamelesi? çok öküzce şeyler bunlar. sevdiğim bi insansa elimden geleni yaparım, aram yoksa da ek bi uzaklaşma çabasına girmem.

Yoo, ben de psikolojik deli olduğum için sorun yok.

çok doğru. "bir şey yaptım" yanılsaması için muhteşem formül...

Etkili kampanyalar oldu. Büyük ölçüde kampanyayı başlatanın konunun takipçisi olup olmamasına bağlı.

change.org kampanyasını başlatan kişi muhatapları seçiyor ve o kişilere e-mail gidiyor diye biliyorum.

başarılı olan kampanyalar var istenilen sonuca ulaşamayan kampanyalar da var, bu slacktivizm in insanları eylemsizliğe ittiği tartışmaları uzun zamandır devam ediyor

bir de şöyle birşey bırakayım :)
www.youtube.com

Change.org üzerinde toplanan 73737738 imzanın direkt bir karşılığı olmasa da insanlara duyurma ve farkındalık oluşturma konusunda oldukça yararlı olduğunu düşünüyorum.

Hele Türkiye gibi sivil toplumun yerlerde süründüğü bir ülkede en ufak bir kıpırtıya bile ihtiyacımız olabiliyor.

Trados kullanıyordum bana kullanışlı gelmedi. Word ile yola devam.

şu anda kullanmıyorum ama memsource kullandım en son, bulut tabanlı. biraz ağır ama ortak kullanım açısından kolay, tarayıcıda açıp kullanabilmek kullanışlı.

SDL/trados (2006dan 2014'e kadar versiyonları)
memoq
bu ikisi %90a karşılık gelir
accross
Almanya isityor bunu genelde
XTM
kullanan 1-2 müşterim var
idiom worldserver
google translator toolkit
projeye göre.
ve tabi bazen tek projelik kullandığım tool'lar olabiliyor.

exclude keywords (artvin,öğretmen,land rover)

artvin'e gitsem mi gitmesem mi diye mi kararsızsın, pek anlamadım ki. nasıl yardımcı olalım yani biz

çekilişe katılmak istiyorum.

kardeş sizler nerenin manyağısınız? dedi raskolnikov rublelerini cebine yerleştirirken. Rublelerden yansıyan ışık adeta gözünü almasına rağmen ''şükür'' diye düşündü.

Kırmızı seç, hiç değilse sorumluluk sende olur, keşke demezsin.

Mavi hap her zaman bir sonraki meselede 'mavi mi kırmızı mı?' sorusunu geri getirecek sonuçlar doğurur.

Yaşadığın sürece sürekli hipnozda, uykuda olamazsın diyorum, bilinç dışı veya bilinç altı sürekli dürter uyandırmaya, dengelemeye çalışır.

'la logique' her zaman uzun vadede galip gelir, aksine gidene keşke dedirtir.

Çünkü seni sevmiyorlar.

bu sefer uzun uzadıya anlatmayacağım; keyifleri yerinde olan insanlara değil, modu düşük - hayatında bazı şeylerinin ters gittiği kızlara gönder. Önce bi' sor nasılsın iyi misin diye ? iyiyim diyenleri es geç, senin pozisyonunda birisi için boşuna enerji kaybı onlar.

naber y.rram diye msj gönder.

dışarı çık, biraz çevre yap, onlarla takıl. gerekmedikçe mesajlaşma. çok üzerlerine de düşme. ilgi görmüyorsan başkalarına bak. herkesin dönem dönem yalnızlıktan, dönem dönem de sosyallikten bunaldığı olur.

her mesaj atmayanı veya ilgi göstermeyeni kişisel algılama. bütün insanlar o anda takılacak birilerini aramıyor olabilirler.

mesaj almak istiyorsan 'çekici' olman lazım. bu genelde imaj tabi. kendine bak, özen göster, pazarla.

ilgili özlü söz: www.youtube.com

artık moda güzelleri de var.

hiç güzel değiller bence ya sinek gibi ne o öyle.

aracı trafikten düşmemiş miydin ? çalındığı zaman karakoldan bir tutanak veriyor olmalılar o belge ile itiraz edebilirsin.

kaçak geçen senin motor olmayabilir bile, o plakayı bir motora uydurmuşlardır.

Bana 5 bin tl gonder sana parani geri getireyim.

Biz istesek vermezsin, geçmiş olsun.

ne 5 bini ya?! çok ciddiyim 200 liraya yardım ederim 100 de olur bncxzb

@binder dandet kardeşim sen burada 100 liraya paranı geri getiririm diyen dolandırıcılara inanma, onlar seni soymanın peşinde. Sözlükte yazanlara da kulak asma, çiftliğimiz eskisinden daha güçlü geri dönecek. Paran kaybolmadı içini ferah tut.

Yurtdisi gorme meraki bende de yok.

Sanirim atalardan gelen gocebe hayat sevdasi.

aslında fotolardan seyretmek benim daha çok hoşuma gidiyor ama bu sefer de asosyal damgası yiyoruz. benim kıta kıta ülkelere ait sanal foto albümüm var.

ama birde şu var eşyalarını hazırlayıp evden gezmeye çıkmak onun lezzeti çok değişik.

Gunumuzde gezmenin(ozellikle yurtdisi) populerlesmesinin sebebi net instagram ve like acligidir.

olay tabiki sidik yarışı ama bence fena bir şey değil. belki 1000'de 1'de olsa bir insan değişir başka gözle bakar hayata.

Dünyada minimum 193, kimilerine göre 206 ülke var. En az 150sine gitmediyseniz "gitmediğim sayılı ülke var" gibi cesur bir cümle kurmaniz pek hoş değil.

Ayrıca gezmekten güzel ne var şu dünyada? Eiffel kulesinin fotoğrafını görmekle kendisini görmek aynı şey değil. Ya da benim gibi farkli ülkelere ve insanların kültürlerine meraklıysanız onlari kendi şehirlerinde görmek harika bir his.

Hayatım boyunca en az 100 ülke görme hayalim var. Umarım başarabilirim

bir şeyleri yapmaktan çok o şey'i yaptığını kanıtlamak daha önemli hale geldi toplumda bunun tezahürü tamamen.

yurtdışı görmenin bir anlamı yok.

yurtdışını yaşamanın bir anlamı var.
adam havalimanından iniyor cuma 13.00'da, dönüyor salı 13.00'da. indin, pansiyona geldin, uyudun, uyandın.
oraya koştur, onu görmek için buraya koştur, bunu da gördüysen bilmem nereye koştur.


eee? senin gördüğün yer yurtdışı değil ki. koşturdun yalnızca.

işin anlamı anca 3-4 hafta konaklayınca olur. bir sabah kalkıp sokakta normal oranın bir sakiniymiş gibi dolaşacaksın. bir cafede oturup kahve içeceksin, hiçbir şey yapmayacaksın yani. biryere yetişmeye, bir tarihi eser görmeye çalışmayacaksın.

işin o zaman anlamı olur.
onu görüp fotoğraf çekicem, bunu görücem diyerek yurtdışı tatili yapılmaz. tv'de de var o kadarı.

Gezmek gerçekten değerli, ufuuk açıcı bir etkinlik ama 300 gezi bloğu, 700 instagram bilmemnesi, hepsi birbirinin aynısı “Ben gezdim. Bu da otostop çekmeden önce”lerden fenalık geldi. 4 arkadaşum bu “işe” girmiş. Hepsi birbirinin aynı. Bu işi bir tek Nas Daily’nin iyi yaptığını düşünüyorum. Adam gttiği yerlerde “Şurada şöyle sızdık, burada bunu yedim. Şununla tanıştık. İçtik, otostop çektik” gbi ayrıntıları biriktirmiyor; oradaki en ilginç, en dip köşe kültür parçasını ve insanları çıkarıyor. Örneğin, İsrail’de İbranice ve Arapça’yı birleştirerek yeni bir yazı fontu oluşturmuş kızı anlatıyor; zamanında protestolardan hapse girip Amerika’ya bir şekilde kaçıp orada zengin olan adamın Filistin’de Kardeş şehir tarzı bir toplu konut projesine girdiğini anlatıyor. Zanzibar’da çok eşli evliliğin nasıl yürüdüğünü anlatıyor. Turistlerin uğradığı yerler yanında, uğramadığı yerlere gidiyor. Daha doğrusu turistlerin gittiği yerlerde yerlilerin konuştuğu dilden konuşuyor. Gittiği yerde zaman zaman politik konuları deşiyor ve olabildiğince tarafsız anlatmaya çalışıyor. Her gün bir dakikalık videolar yayınlıyor. Bir videosu üzerine ortalama 10 saat çalıştığını söylemişti geçende.

Herkes gezebilse keşke, herkes dünyayı görebilse. Daha güzel ne var ama bunun herkes tarafından iş şekline dönüştürülmesi ve özellikle bunun için GoFundMe tarzı yerlerde para toplanması ya da dilenilmesi çok itici geliyor.

Bir de terelelli temcik bir entry’sinde şöyle diyordu: ne adamlar gördüm bir sene çinde yaşamış mesela; tek tespiti; -abi yemekleri çok kötü- oluyor. ne hayatı vasat görünen insanlar var; öyle bir keyif alıyor ki oturma odasını boyamaktan, insan onu tom sawyer sanıyor.

Bir de kişisel olarak “10 günde 7 şehir gezdim”leri anlamıyorum. Bir, bilemedin iki günde o şehrin ruhu anlaşılıyor mu? En küçük şehirde en az 4 gün geçirmeden şehrin ruhunu anlamıyorum ben.

Ben de önceden çok heves ederdim yurtdışı gezmeye. Para biriktirip gideyim, iste 10 günde 5 ülke gezeyim falan. Geçtiğimiz yaz bir ülkede 1 ay kadar kalma sansim oldu. İyi ki de o parayı mümkün olduğunca çok şehir görmek için değil o ülkede 1 ay kalmak için ayirmisim. Çünkü ben ilk kez yurtdışına çıktım, ilk günler acayip hayal kırıklığı yaşadım. Bu muymuş dedim ya. Şehir işte. Binalar. Fotoğrafta görüyordum zaten. Bana ekstra bir zevk vermedi. Ama orda yaşamak, o şehri ve insanlarını yavaş yavaş tanımak inanılmaz bir keyifti. Şehre aşık olarak döndüm. Kıssadan hisse, şunu da gördüm, buraya da gittim demek için gidip bir şehirde 1 gün geçirmek bana çok anlamsız geliyor. Like merakı gibi cidden. "Burda da fotoğrafım olsun" e ne anladın şehirden? Milyar tane fotoğrafta milyar tane açıyla gordugun yapıyı canlı görmek ne kadar etkilemiş olabilir seni? Bilmiyorum bana abartılmış geliyor. Param olsa gider her yerde en az 3 hafta kalırım ama. Bu keyif verdi. Bide farkettim ki ben konforuna düşkün biriyim, gidip 10 kişiyle aynı odada kalarak, şehrin her imkanından mahrum kalarak gezmek bana göre değil. 3 ülke az görürüm tam görürüm. Bu tarz geziler bana fotoğraf gezisi gibi geliyor artık.

ben de gezmekten, dolaşmaktan nefret ederim. evden işe bile hep aynı yolu kullanırım. bilmem şu kadar ülkeye gitmeliyim bana şovenizm gibi geliyor.

netten görebildiğim yeri asla merak etmiyorum. ha insanları ederim o ayrı.

Çünkü bu da tüketilebilir hale geldi. Geçtiğimiz yaz bir arkadaş 30 günde 26 ülkeyi gezdirdikleri bir tura katılmış. "Şimdi de Ukrayna düşünüyorum, sırf tik atmak için yani." diyor. Mesele deneyim değil, tüketim. O duvara asılan ve gidilen ülkelerin kazındığı haritalar da bunu gayet güzel özetliyor.

yemeksepeti'yle alakası yok bunun.

şimdi lahmacun diye arattım yemeksepeti'nde bulunduğum bölgede 3.5 liraya lahmacun satan dahi var.

13 liraya kuşbaşılı kaşarlı pide var vs vs.

daha önce sipariş verdiğim ve muhteşem olmasa da gayet güzel restoranlara ait bunlar.

yemeksepeti'nden yemeyebilir mesela. mutfak diye bi' şey var, süpermarket falan da var gidip gıda ürünleri falan alabiliyorsun. tavsiye ederim.

Konunun yemeksepeti'yle alakası yok, restoran kendi uyguladığı fiyatı belirtmek zorunda yemeksepeti'nde de.

Mesele her şeyin çok saçma bir şekilde pahalanmasıyla alakalı. Hem restoranın kullandığı malzeme pahalanıyor hem de çevredeki tek bir uyanık birkaç lira yüksek satınca "herkes öyle satıyor" diye fiyatları şişirdikçe şişiriyorlar.

Bu millet ne yiyecek? Ne isterse, ne bulursa onu yiyecek. Zehirli şekerli gıdalar yiyecek, çürük çarık, makajlı at eşi eşek eti kedi eti yiyecek.

Memlekette ekonomi kötüye gidiyor...
HErşey pahalı... ÜStüne vergi, üstüne zam...
Eee, Yemeksepeti'de bu memleketin evladı değil mi?
Haliyle o da pahalı!
Dandik, kalitesiz şeyler yiyecek bu millet.

Kimse söylememiş ama konunun yemek sepetiyle alakası yok.
140journos un cig koftw videosunu izlerseniz yemek sepeti hakkinda carpici aciklamalar var. Ayrica yemek sepwti ofis videosu da var bir goz atin derim.

Antivirüs kullanma. Wimdows'un koruması yeterli günlük kullanıcı için. Ama diyorsan ki illa ki ihtiyacım var, avast tavsiye edebilirim. Gerçi ne kadar olduğunu bilmiyorum ama fiyata göre esete de devam edebilirsin.

Pardon windows :)

Norton çok iyidir.
Daha da olmassa Kaspersky denenebilir; lakin kişisel bilgileri Rus HÜkümetine gönderdikleriyle ilgili söylentiler de dolaşmıyor değil ortalıkta.

Avast tabiki. Virus programi kullanma demek cahilliktir. Tamam ne kadar bilincli olursan ol tarayicadan ordan burdan yersin bi sekil fark etmeden.
Virusleri sadece exe arkasında saklamıyor kötü niyetli kişiler.

sophos home.

otur dersini calıs

arkadaşım 6 ay ne demek biliyor musun? kurduğun hayatı, düzeni, para akışını, aileni bırakıp belki 5 para etmeyecek insanların emirleri altında hiç tanımadığın bin tane adamla geçirmek demek. bunu neden yapalım?
bu dediğim işin sosyal boyutu.

bir de politik durumu var ki ona hiç girmeyelim.

6 ay işsiz için hiçbir şey. işsizsen gidersin.

benaslında +1

politik kısmına girmiyorum ben de.

basit bağlantı ya da tanışıklıkları bile kaybediyosun, değil ki iş güç. düzenini kurmuş birinin kaçınması evvela bundan. her erteleyen ya da gitmek istemeyen ürküyor anlamına gelmiyor.

işsiz için de "6 ay bir şey değil" demenşn doğru olduğunu düşünmüyorum . işsiz bile olsan bir düzenin var, ailenle yaşıyor olsan bile bir özel hayatın, ahlaki ve sosyal değerlerin var. bu değerleri tanımayan bin tane insanla diil 6 ay 1 gün bile yaşamak kolay olmasa gerek.

6 ay değil 1 yıl yapacağım, ki 6 ay bile uzun bir süre.
Vatan, millet, Allah kitap, cart curt gibi bir motivasyonum yok.
Birileri tarafından sığır gibi güdülmek hoşuma gitmiyor.
O 1 yıllık sürede kendimi geliştirmek için vakit ayırsam kat kat maddi kazanç elde edebilirim. Herkes senin gibi çoban değil sonuçta.

@binder dandet milyonların duygularına tercüman oldun repini verdim.++
Emir almayı sevmeyen, başına buyruk bir nesil var da ondan. Şimdilik vicdani retçiyi oynuyorlar. Ne sağlam kavram ama!?
o beğenmediğiniz suriyeliler bile daha iyi sahip çıkıyorlar bu ülkeye. Hem dua da ediyorlar bu ülkeye. Boşuna denmemiş ya: 100 koyun göndereceğine 5 aslan gönder diye.. :)
Ha ben mi? 15 ay yaptım. Öyle gazino kantinci de değildim çok şükür. Uçaksavar mevzisindeki nöbetten başka bir şey oldum. (iyi de oldu)

İşsizsiniz, iş aroyorsunuz, sağa sola cv bırakıp iş arıyorsunuz, mülakatlara giriyorsunuz. Bu süreç devam ederken askere gidiyorsunuz. Belki de bu arada gelebilecek teklifleri kaçıyorsunuz.

İşiniz var. Ailenizle yaşıyorsunuz. Evin gelir gider tablosu yapılmış. Herkesin harcaması belli, kazanılan kadar harcamalar değişiyor. Sonra askere gidiyorsunuz. İşinizden oluyorsunuz, gelirinizden oluyorsunuz, çalışma motivasyonunuzdan oluyorsunuz, döndüğünüzde aynı yerse işe devam etseniz bile yeniden bi alışma süreci yaşıyorsunuz

gitmeyi düşünmüyorum.

Binder dandet ile 1adam iste kanka olmuslar.

Gerci binder dandet'in gecen haftalarda actigi duyuruda Gay'lere iyi davranma zorunluluğu varmis, homofobik olma özgürlüğü yokmus...

Siz hangi dunyalarda yasiyorsunuz? Norvecte misiniz Suriye'de misiniz?

Edit: Gecen de pornstar ile evleniyordun, senin kafa feci karisik.

ömrümde şunu gördüm ki; askerlik yapan adam zorluklara karşı daha dayanıklı. çevremde askere gitmeyen adamlar da var hepsi demesem de çoğunluğu ufak zorlukta çekiniyor.

zorluklara karşılık dayanıklık konusunda

askerlik yapan+ şehir dışında okuyan > şehir dışında okuyan > ailesiyle okuyan.


bunu da neden yazdım bilmiyorum ama kayıtlara geçsin işte.

12 ay yaptım ve gayet mutluyum, huzurluyum. <3

1adam kardeşim normaldir. Hayatta askere gitmekten başka başarısı olmayan zavallı çok. Ağanın eli tutulmaz, siz bir tur daha gidin.

6 ay degil, bugun karar cikarsan 3-5 ay sonra gidiyorsun. geri donup kendine gelmen 1-2 ay. etti mi sana 1 sene. bir sen akillisin .

6 ay demek kolay ama üniversiteye geç yaşta başlayanlar ne yapsın. ben 22'de başladım, 26-27'de bitirsem bir de üstüne askerlik düşün. cidden korkunç ama maalesef bir mucize olmadıkça gidicem.

Erkek olsam asla gitmek istemezdim ben de. Dünyanın en saçma şeyi olabilir, zorla askerlik yaptırmak. Gidip saçma sapan insanlarla insanlık dışı muamelelere maruz kalıyorsun, doğru düzgün yemek duş olanağı bile yok, iğrenç karakterli komutanlara denk gelebiliyorsun ve gıkını çıkarmıyorsun. Hayatından 6 ay boşa gidiyor. Boşa, resmen boşa.

Ben okul biter bitmez gittim yaptim. Hayatimdaki en gereksiz aylardi. O aylarda bos duvara bak, sahile in bos bos gez, bak is aramayi falan gectim bos gez ya cidden daha yararli. Zorluklara gogus germe falan hikaye. Nisan almayi ogrenirsin en fazla.

Hep derim birak 6 ayi, imkani olan 1 ay bile yapmasin. Bedelli falan cikarsa bobrek satilir yine yapilmaz. Tek bobrekle belki yasanir ama o 6 ay 2 bobrekle bile cekilmez.

Askere gitmedim ve hiç gitmeyeceğim de. Çünkü muafım. Ama eğer askere gitmek zorunda olsaydım sanırım ben de ertelerdim. Çünkü diğer arkadaşların da dediği gibi yerleşik bir düzeni bozuyorsunuz, işinizi, ailenizi, ilişkinizi, özgürlüğünüzü, alışkanlıklarınızı, zevklerinizi vs. geride bırakıyorsunuz.

Kısaca söylemek gerekirse 6 aylığına hayatınız elinizden alınıyor, ipotek ediliyor, alıkoyuluyorsunuz. Hem de ne için? Kendinizi neredeyse dış dünyayla koparacak, kendinizi geliştirmeye fırsat vermeyecek, bütün fikirlerinizi, benliğinizi yok edecek bir yere gidiyorsunuz. Askerden geldiğinizdeyse bir uzaylı gibi her şeye yabancı gibi hissedildiğini düşünüyorum.

düşündüm neden gitmek istemiyorum diye.

amaçsız çünkü. net olarak bir amaç uğrunda askerlik yapmayacağız. zorunluluktan bir odaya kapatılmış bir dolu tuhaf adamla 6 ay yaşayacağız.

bir de, güneydoğu'da saçma sapan bir pusu ile ölme ihtimali var. pusu bak. yolda gidiyorsun, adam eyp'yi patlatıyor ve bum. bitti. şimdi sen öte dünyaya inanıyorsan bu senin için büyük risk olmayabilir ama ben bütün varoluşumu riske atmak istemiyorum.

yapı olarak da milliyetçi bir insanım. kurtuluş savaşı dönemiyle ilgili her türlü anı kitabını yalar yutarım. peki, çelişkili bir insan mıyım? sanmıyorum. çünkü askere vatan müdafaasına değil, 6 ay boyunca hiçbir şey yapmamaya gidiyorsun. müdafaaya değil, kurbanlık kuzu olmaya gidiyorsun.

devlet askerliği acilen profesyonelliştirmeli ve bedelliyi kaldırmalıdır. al herkesi askere. 3 ay ciddi askeri eğitim ver, bak nasıl gidiyor insanlar. amaç da bu değil midir zaten. toplumu savaşa hazır tutmak. peki neden yapılmıyor? çünkü bürokrasi çok ağır yenen bir yemektir.

kendim için konuşayım, canım istemiyor, bu kadar basit.

ürkmekten ziyade istemediğim bir şeyin devlet tarafından zorla dayatılmaya çalışması beni haliyle rahatsız ediyor ve böyle bi baskıyı kabul etmiyorum, isterse 1 hafta olsun.

herkes genellemelerin dibine vurmuş, ben de bırakayim bir tane..

ülkemizde askerliğini yapmış tezkeresini almış 2 tip insan var:

*ilki; gittim gördüm geldim aman ha ne yap et gitme, dövizli mövizli bedelli bekle kastırmaya bak.

*ikincisini anlatmak içinse meşhur bir fıkrayı buraya bırakıyorum..

cehennemde her ülkenin bir kazanı varmış ve içinde sıcak kaynayan yağ varmış, günah işleyenler bu kazanlarda cezalandırılıyormuş. kazandan kafasını çıkaranları zebaniler kafasına vurarak tekrar geri kazana sokuyormuş. baş zebani bir bakmış diğer kazanlarda herkes çıkmaya çalışıyor ama türk'lerin kazanından kimse kafasını bile çıkaramıyor. baş zebani zebanilerden birini çağırmış ve sormuş:

- niçin türk'lerin kazanından kimse çıkmaya çalışmıyor yoksa orda günahkar yok mu?

zebani:

- olmaz mı, ama çıkmaya çalışanı alttakiler geri çekiyor...

kucuk bir sir vereyim; kimse binder dandet'in fotosu acaba guncel mi diye dusunmuyor, kimsenin umurunda degilsin.

sad but true

Bizim arkadaş dayak yedi bu yüzden. Yüklemeyi yaptıktan sonra nerden geldiği belli olmayan yirmi adam çıktı bi anda. Fena eskitirler adamı.

Değil.

Ne zaman kavrulduğu önemli. Bayatlamıştır büyük ihtimal

neden siliyorsun ki anlamadım?

sen de birilerine sadece gerçekten bir şey sorman gerektiğinde yaz işte. ihtiyaç için kullanmış olursun sadece.

bir kaç arkadaşım var benim de sadece onlar yazıyor. ben de onlara yazıyorum. onun dışındaki kişilere bir şey sormam gerektiğinde yazıyorum.

Çekirdek arkadaş grubunuz haricindeki insanlar işi düşünce mesaj atarlar. Çekirdek arkadaş grubu ise kişiden kişiye aktifliği değişiyor tabii. Bence ne silin ne de muhabbet başlamak için kendinizi zorlayın. Whatsaapın tek iyi yanı duyurulardan haberdar olmak. Uygulamayı silmeden yokmuş gibi davranabilirsiniz. Daha sonra duruma göre ya silersiniz ya da devam edersiniz.
İnsanları bu kadar umursamamalısınız.

Whatsapp neydi? Youtube kanalı filan mı:/

chat kanalı gibi mi olsun istiyosun?

burdan gruplara fln üye ol

acetinamophen: hayır mouse.

www.ranker.com

Yedik onu biz

www.youtube.com

"Buraya durum yazamayacak kadar meşgulum" yaz :))

One life. Live it!

Merhaba! Ben WhatsApp kullanıyorum.

Dream big, work hard, stay focused, and surround yourself with good people.

Ne nerdeyim?

¯\_(ツ)_/¯

"ulaşamıyorsan empati yap"

eski bir iş arkadaşımın profilinde bu yazıyor.

M705'i 6 yıldır sorunsuz kullanıyorum.

G300S var bende de. 2 senedir kullanıyorum. Şimdiye kadar kullandığım en güzel mouse bu oldu.

Bir de MK250 diye bir klavye mouse seti var 10 yıldan fazladır kullanılıyor fakat mouse'un sağ tıkı 2 senedir çalışmıyor.

geçtiğimiz temmuz civarı almıştık gamer logitech mouse. eşim sağolsun habire düşürdüğü için bozuldu tabii. garantisi devam ediyordu, şansımızı deneyelim olmadı ücreti neyse tamir ettiririz demiştik. iki üç hafta sonra yenisini gönderdiler. edit: model G300s

10 yıl kullanan var. Düşürmediğin fırlatmadığın sürece bozulmaz mouse

M185 var, bimden almıştım, sanırım 8 sene oldu, m325 var 4 sene oldu, g602 var eylülde aldım.
Hepsi gayet güzel çalışıyor. M325 çok güzel bir mouse boyutuyla falan bence.

Bendeki M180'i de 6 seneden fazladır kullanıyorum sanırım. USB alıcısını kırınca kenara atmıştım, yıllar sonra garantisi bittiğinde sitelerinden müşteri hizmetlerine yazdım nereden satın alabilirim diye, adamlar taa Hollanda'dan bir gün içinde ücretsiz gönderdiler ufacık alıcıyı.

2010'da mx1100 almıştım. 5 6 sene bilfiil kullandım, şu an çekmecede duruyor kullanmıyorum. ama hala çalışıyor.

7-8 yıldır klavye mouse setini kullanıyorum, hala taş gibi çalışıyor.

Ben öyle harcore bir oyuncu değilim, şu ana kadar bu ürünlere para da ayırmadım ama yine de naçizane fikrimi söyliyeyim. Mekanik klavye uzun süre oynuyorsanız rahat ettirir. Şuan kullandığım kalvye aşırı iyi bir klavye olmamasına rağmen memlekete gidip babamın bilgisayarını kullanırken bu klavyeyi arıyorum. Tuşların hissiyatı, çıkardığı ses vs vs uzun kullanımda rahatlığa dönüştüğünü düşünüyorum. Mousea gelince modelini hatırlamıyorum ama ROCCAT marka bi mouse kullanan arkadaş vardı, oyundan ziyade dijital çizim vs ile uğraşan bir arkadaş. O mouseun da o parayı hakkettiğini düşünmüştüm.

Gelgelelim wireless mouselar, rgbler, yanar dönerler, Xtreme Gaming Premiumlar falan bence de bi miltar ütüyor son kullanıcıyı.

Aslinda mekanik klavye dedigin gibi eskilerin aleti ama bir ara piyasadan kalkti. Oyun oynarken mekanik klavye tepki suresi bakimindan digerlerinden daha avantajli.

Ne var ki kulaklik sorusunda tam olarak pazarlama harikasi. Adamlar dandik kulakliklari “sanal 7.1” diye 500 liralara satiyorlar ki kesinlikle o parayi hak etmiyor.

Bu fiyatları hak eden vardır, etmeyen vardır. Genelde bir marka satın alıyorsan, bu markanın kalite kontrolünü, ismini, imajını... aldığın ürününle birlikte alıyorsun.

Eski moda bilgisayarlar çok pahalıya mal oluyordu, fakat dayanıklıydı. Teknoloji de her sene büyük 'atılım' yapmıyordu, görece kısırdı. Yalnız teknolojinin pahalı olmasının en önemli sebebi de sınırlı bir kitleye hitap etmesiydi.

O dönem bilgisayar, telefon vs. eğlenceden ziyade iş için, para kazanmak için bir işletme malı olarak düşünülüyordu. Steve Jobs efendi geldi ve bombayı patlattı: PC kavramını zorladı ve yerleştirdi. Sonra da bu kavramı aştı ve iMac dedi. O döneme kadar bilgisayarla uğraşanlar 'nerd' veya 'uncool' insanlardı : )

Bilgisayar önceleri sadece üretim nesnesiyken zamanla(internetin gelişmesi ve yaygınlaşması, içeriğin artması, evde içerik üretiminin genelleşmesi...) tüketim nesnesine de dönüştü. 90'lardan itibaren Personal Computer kavramı da iyice oturdu. Sonra bilgisayar sahibi olmak 'cool' olmaya başladı. Şimdi artık bu nesnelerin teknik boyutunu anlamayanlar için teknoloji de bir moda ve gösteriş nesnesi halini aldı. Yani artık pembesi var, gümüş rengi var, siyahı var... Eskiden 'en uygun fiyata, en dayanıklı, en fonksiyonel' vardı.

Bir yandan elbette yatırımlar artınca performans da yükseldi fakat firmalar her zaman kârlılığı artırmanın yollarını aradılar. Bu noktada rubber dome, TFT ekran vs. çok popüler oldu. Tüketici tarafına yönelik performansı pek yüksek olmayan, çoğu ergonomik bile olmayan fakat çok ucuza üretilip iyi kâr bırakan cihazlar yaptılar. Bu noktada Apple'dan başka kimse fiyat yükseltmek için yarışmadı. Apple da fiyatları artırdı fakat oyun kısmıyla ilgilenmedi çünkü profesyonellere hitap etmek istiyordu.

2000'lerden itibaren olan oldu her yer 'ucuz'(eskiye göre) bilgisayarlarla doldu. Yalnız gerçek 'nerd' kitle hiçbir zaman bu tarz 'ucuz' bilgisayarlardan tatmin olmadı. 1980'lerden kalma bilgisayarların hissini aradılar. Kimi kendi mekanik parçalarını aldı custom klavye yaptı, kimi eski klavyeyi aldı yeni bilgisayara bağlamanın yolunu buldu, kimi eski bilgisayarla takılmaya devam etti...

Bu mekanik switchlere ilginin zamanla artmasıyla aslında switchler de eskiye göre oldukça ucuzladı, fakat asla rubber dome gibi bir klavye 3-4 dolar olamadı. O yüzden iyi kalite ve gerçek mekanik switchleri olan klavyeler ucuz değiller.

Dahası markalar bu ilgiyi fark eder etmez bu switchleri alıp kendi tasarımlarını satmaya başladılar, bir kısım yeni (çin malı) switch markaları dahi çıktı.

1- Şu nokta oyunların geleceği VR'da görünüyor. O anlamda klavye ve mouse oyunları kötümser bir tahminle 2020'de eskimiş olacak.
2- Bir şeyin paketinde 'gamer' kelimesi geçiyorsa o şey bu teknolojilerden anlamayanlara yönelik imal edilmiştir.
3- Bu tarz ürünler dizayn edilirken başta performans gözetildiğinden aslında 'competitive' oyuncular için bir anlam ifade ediyorlar. Senin benim için fark etmez. Mesela zaten internet bağlantısının hızı düşük adam için bir anlamı yok.
4- Logitech vs. firmalar da eğer mesela 'Cherry MX' switch kullanıyorlarsa bunu kendileri imal etmedikleri için aslında bize daha da pahalıya satmak zorunda kalıyorlar.

Özetle: İş klavye mouse'a gelene kadar bir çok başka değişkeni gözetmek gerekiyor.

Benim teknolojiye yaklaşımım: 'nerd' değilsen normal insanlar için(gamer, rapçi, hipster... vb. akımlardan arındırılmış sade versiyonlar) yapılmış olanı almak. Yani işte mesela iPad. Ne ram derdi var, ne upgrade derdi var... Bozulana kadar özenle kullan. Bozulunca yenisini al.

Mesela klavye için en ucuz kablolu microsoft klavye - mouse seti. Şöyle bir şey: overclock.co.uk/product/Microsoft-Wired-Desktop-600-USB-Keyboard-Mouse-Set_27287.html

bir adım geri gidip neden böyle bir yarış içine girme amacın olduğunu sorgulasan kendine daha faydalı olur.

orpheus+1

Araba, mekan, yurt dışı fotosu.. kısaca para bende imajı. Param var geziyom sosyalim siz ezik oçlarsınız mesajı verecen

empedokles +1

Ben külçe altın koyuyorum her defasında birkaç kişi düşüyor. 1 gramlıklardan değil tabii 1 KG.

kadınları.

Yani böyle söyleyince olmadı; sen de bu fit vücudu memesi popisi olan kadınları yanına alıp bir kaç fotoğraf çektir. Onun dışındaki kısımları arkadaşlarınız yazmış zaten. Bir de biemdablu ne arkadaş, doblonun yeni modeli gibi.


bir de böyle arabayla silahla çıplak ünlüyle filan fotoğraf çektirip altına ''biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını lakin aç idik yedik karanfil parasını'' gibi sözler ekle. Hani hem delikanlıyım hem de para bende havası katman lazım.

Erkek olmak ne güzel lan, her türlü ihtimalin var; kadın öyle mi ama, çirkinsen eğer geçmiş olsun. Erkek olmak iyi.

Amaç para bende gelsin karılar meselesiyse uğrşama boş yere aynı parayı eskorta ver yorulmamış olursun.

Başka amacı var mı bilmiyorum da nerden baksan tutarsızlık nerden baksan ahmakça.

kedili ve köpekli fotoğraf.

masaya dizilmiş cüzdan anahtar sigara kombosu. bu pozda gözlüklü ve gri eşofmanlı olmak bonus.

Eksi duyurudaki bir sayfani goster

yazılan her şey ucuz erkek profili örnekleri olmuş ama popo, meme karşılığı da yazdıkları oluyor eved.

(bkz: at avrat silah)

(bkz: at avrat silah yerine alternatif üçlemeler)

bunları göstereceksin.

Acemi +1

Alem göt olmuş, instagramı açınca başka bir şey göremez oldum.

instagram açasım geldi, hayır anlaşmazlık yaşadığınız şeyin 2'si de iyi bence. Ha göt ha meme farketmez. Göt kelimesinin de fonetiği ne kötüymüş böyle. Yazarken iğrendim.

soruya dönecek olursak twitter ve tumblr'ı bilmiyorum ama tinder olayı bende.

Tinder da bir nevi fırıncıymışsın gibi düşün, taş ocakta ara küreğinle ekmeğin altı yanmış mı yanmamış mı diye bakıyorsun işte. Güzel kızarmış ekmekleri de ucundan tırtıklıyorsun. Müşteri arıza çıkartmadıktan sonra sıkıntı ''tınne''

Eksi duyuru esitti ergen troll

tumblr anoreksik depresif kızlar, twitter atarlı tespitçi ergenler, tinderı bilmiyorum

Hava çok kolay. Yağ kolay da nereye akıtacaksın? Yağ filtresi de kolay. Mazotta dış case arabadan sökülüyor. İçini atıp yenisini takıyosun. sadece iç değişiyor. Deliklerin denk geldiğinden emin ol.

Hocam yağı akıtmaya leğen yada en az 5 lt pet gerekir. Bende 4.4 lt yağ akmıştı. Bakımı o kadar kolay ki arabanın el maharetin olmasa bile yaparsın hepsinin yeri ve taktiği var. polen fitresinin yeri değişiklik gösterebilir kalanında çoğu araba aynı mazot filtresinin sızdırmazlığınıda halletmelisiniz. Zaten söktüğünüz parçayı aynen aynı düzende yenisi ile değiştireceksiniz gerçekten kolay bir iş.

Birde çevre sağlığı açısından kullanılmış yağı bir işleme yerine vermelisiniz doğaya salarsanız büyük miktarda toprağın kirlenmesine yol açacaktır.

bazı benzin istasyonları yağ alınca değişimi ücretsiz yapıyorlar. hava filtrelerini de kendin değiştirebilirsin.

Yagi degistirdikten sonra pula dikkat et kesinlikle uzerinde olsun ve nolur cok sıkma tipayi. Asilarak sıkmak iyi bir sey degil aksine yalama olursa karteri indirtmek zorunda kalirsin. Mazot filitresi de ters takarsan calismaz araba. Mazotu taktiktan sonra biraz marsa basman gerekir cunku mazot dolacak ona ve rekorlara yeniden. O arada uzun basışlar degil kisa kisa bas mars motorun zarar gormesin. Yagi bosaltirken cubugu cikar kapagini ac ve araba egimde olmasin. Hava filitresi cevresindeki soketleri cikartma.

Bazı modellerde mazot filtresi zor bir yerde oluyor, youtube'dan izle kafan kesiyorsa denersin.

Sonra yağ filtresini sökmek için aparatın var mı (ben de var mesela)

Yağı nereye nasıl akıtacaksın, akıttıktan sonra nasıl depolayıp imha edeceksin?
(aslında bi 5 lt pete koyarsan herhangi bir tamircinin önünden geçerken bırakabilirsin, toplayıp satıyorlar ya da yakıyorlar ısınmak için)

Parçaların yanlış gelme ihtimaline karşı ne yapacaksın, bazı modellerde birbirine uymayan model yılları üretim farklılıkları oluyor.

Mazot filtresi bi önceki bakımda değiştiyse boşuna masraf da etme uğraşma da, yol kenarından bidonla kaçak mazot almıyorsan çok sık değişmeye gerek yok.

Son not, yağ tapasını çok sıkma @ykyt'nin dediği gibi pula dikkat et düşürme. Hatta araç eski ise yeni bir tapa ve pul da al. Sıkma işini şöyle yapacaksın, tek elle hayvanca yüklenmeden tatlı tatlı sıkacaksın.

En sevdiğim şarkılardan biridir. Özellikle şu şalalala kısmı çok güzel. Ben gecenin bi yarısı buna benzer var mı bildiğiniz şarkılar diye sormuştum.

acemi arkadas gayet profesyonel bir cevap vermis +1