[]

Sol lensin sağ lensten daha kötü görmesi?

Bugün lens muayenesinde doktor lensi taktı bir ay bunu kullanacakmışım fakat numaraları farklı demişti o sırada fark etmemiştim eve gelince fark ettim sol lens daha kötü görüyor daha bulanık sağ ise net görüyor bu durumun sebebi sizce sol lensin tam oturmamış olması olabilir mi şimdi akşama kadar çıkarmak istemiyorum tekrar takamazsam diye. Eğer sol lens biraz daha düşük numaraysa bir ay boyunca bunu da takıyor olmam göze zarar verir mi?




 
Numarada yanlışlık yoksa evet oturmamış olabilir. Ya da lenste yırtık, zedelenme olabilir. Tam oturup oturmadığını anlamak için parmağınızla oynatarak anlayabilirsiniz.


  • hold short of the runway  (06.10.17 13:18:09) 
[]

Dünyanın bir simülasyon olduğuna dair varsayımlar

Sizin de size çok saçma ve mantıksız ve eğri gelen ancak neden hayatın bir parçası olduğunu anlayamadığınız, bu yüzden de bir simülasyonun içinde olduğumuza dair birer kanıt olduğunu düşündüğünüz şeyler varsa yazın, biraz beyin fırtınası yapalım gece gece.

1) Benim en büyük varsayım erkeklerin kadınların dar kalçasına ve göğüslerine odaklanması saçmalığıdır. Evrimsel gerekçeleri bir yana, resmen bizleri programlayan herif erkeklere böyle bir işlev vermiş gibi bir şey, belki de sahiden sırf pçlik olsun diye iki arkadaşın geyik malzemesine kurban gitmişizdir biz programlanırken. Yani günün birinde uzaylılar gizlice aramıza sızsa ve erkeklerin kadınların dışkı ve oturma görevi gören kalça kısmına böylesi bir trans hale geçmiş şekilde odaklamdığını görse kesinlikle çok mantıksız ve ilginç bulurdu. Aynısı kadın göğsü için de geçerli ancak şöyle bir düşündüm de insan dişisinin göğüs kısmı diğer hayvan dişilerin göğüs kısmından çok çok farklı ve cidden göze sanatsal seksi gelecek kadar güzel. Dişi inek de memeli, dişi insan da. İkisi de hayvan ve çok uzaktan da olsa akraba. Ama meme farkları çok fazla. Demek ki bizi kodlayan elemanlar ya sahiden dişi insan memesi güzel ve seksi olduğu için kodlamış ya da tamamen çirkin ya da sıradan olsa da erkek insana dişi insan memesinin "güzel ve hoş" olduğunu düşünmesini sağlayan bir fonksiyon girmiş. Yani eğer isteselerdi insan dışkısının çok hoş kokulu ve güzel tadı olan bir besin olduğu fonksiyonunu girerlerdi ve biz afiyetle dışkı yer, dışkı yemeyen (vegan gibi) insanlara hayret ederdik. Öyleyse neden büyük bir keyifle yediğimiz birçok şeyin "özünde" iğrenç olmaması düşünülemez? Tavuk eti belki de fare eti gibidir, ancak biz fare eti hiç yenemedik yine de "bir şey" Bize fare etinin iğrenç olduğunu söylüyor sanki??


2)Diğer bir husus ise uzayın ve evrenin akıl almaz büyüklüğüne karşı hiçbir canlı izine rastlanmaması.


3)Genetiksel hatalar, bozukluklar. Tıpkı bir programın bugu gibi değil mi? Normal şartlarda olmaması gerekiyor ama oluyor, bu da realiteyi arttırıyor. 2 başlı doğan hayvanlar mesela, bug değil de nedir? Bilimsel açıklama ve "Evrim" olgusunun da temelinde kodların yatabileceği ve hiç olmamış şeylerin olmuş gibi gösterilebileceği eğer manyak bir programcımız varsa gayet olasıdır.

4)Benim ve birçok kişinin bu simülasyon dünyası ihtimalini düşünmesi. Aslında ben simülasyon dünyasına inanmıyorum, gece gündüz düşünmüyorum da, ancak bazen - tıpkı bu gece olduğu gibi - olma ihtimali aklıma geliyor, Matrix gibi filmler sadece bir araç bu düşüncede. Matrix diue bir film yokken de insanlar dünyanın bir simülasyon olabileceğini farklı kavramlarla düşünüyorlardı kuvvetle muhtemel.
Eğer ben bunları düşünüyorsam, demek ki arada sırada birileri varlıklarının bilininde olmamızı istiyor, olabilir. İnanmıyor olmam olmayacaklarını anlamına gelmiyor.

Peki ya sahiden simülasyon ürünüysek, öncelikle bizi kodlayan varlıklar bizim gibi görünüşlere mi sahiptirler yoksa daha farklı mı? Onların içinde bulunduğu gezegen ve evren ve doğa kanunları bizimkilerden çok mu farklıdır, mesela onların evreninde bambaşka ana renkler, üç gözlü kediler, konuşan köpekler olabilir mi? Yine kendim cevaplıyorum, olamaz. Çünkü zihin sadede gördüğü, duyduğu, bildiği şeylerin taklidini çıkarabilir. Evrende olmayan fantastik bir şey düşünün, mesela Uçan Spagetti Canavarı. "Uçmak" kuşlardan ve kanatlı canlılardan gördüğümüz şey, "Spagetti" hepimizin bildiği makarna, "Canavar" saldırgan ve ölümcül yaratıklara verilen genel kavram. Bu bağlamda bizim tek yaptığımız bu üçünü birleştirmek ve buna da kibirli bir şekilde "evrende olmayan fantastik bir şey hayal ettim yaşasın!" demek olmuyor mu? Öyleyse bizi programlayanların görünüşü de evreni de bize oldukça benziyor olmalıdır.

5)Zaman kavramı ve zamanın bazen çok hızlı bazen çok yavaş geçmesi, genel olarak oldukça hızlı geçmesi ancak özel olarak göreceli bir hıza sahip olması. 2008 Avrupa kupası, Türkiyenin Hırvatistan dönüşü daha dün gibiydi bana göre, ancak üzerinden koca 9 yıl geçmiş. Fakat aynı zamanda 2013 Gezi olaylarının üzerinden sanki bir ömür geçmiş gibi algılıyor zihnim. Yaşam sırasında kavranan şeyler arasında böyle zamansal değişim algılamaların olmasını salt beyin yorgunluğu, hafıza bilmem neyi diye açıklayıp kestirip atmak da bir seçenek: peki ya sahiden simülasyon yüzünden kaynaklanan bir şeyse?

6) Konuşmak ve okumayı öğrenmek. Çok ayrıntıya girmeyeceğim ama şu kelimeleri yazarak "düşünce" denilen kavramı otomatiğe bağlamış şekilde aktarıyor olmak, bana çok ilginç geliyor. Bir takım sesler ve bu sesler üzerinden katrilyonlarca insan düşünceleri... Düşünce, beyin, elektriksel sinyaller, sesin kulağa ulaşması, kulak yoluyla beyne bu ses dalgasının iletilmesi ve beyinde bu sinyallerinin bir düzen içinde toparlanıp yorumlanması ve bilince iletilmesi, bizim de bilinçli şekilde algılamamız. Tüm bunlar saliselik zaman içinde gerçekleşiyor. Çok klişe bir örnek olacak ancak belki de kırmızı diye bir renk yok, kırmızı kodu diye bir kod var simülasyonda... Ne var ki bu aşırı şüpheciliğin kayda değer faydalı bir yanı yok, tadında bırakıp sonraki uyarılmaya bırakmak en iyisi.

 
bunu sabah konuşalım, erken uyanmam lazım.

Ama bana da vücudun mekanik birşey gibi çalışması(geleneksel tıp/modern tıp ayrımındaki gibi) ancak canlı ölünce tekrar çalıştırılamaması ilginç gelmiştir hep.


Ve ben 1 smilasyon değilde alternatif olarak aslında bu kadar çok insanın var olmadığı kanısındayım. Bir de uzay ve yaşam fikrin bana da çok makul geliyor.

Kaçtım ben, iyi geceler.
  • mete kudur  (15.09.17 03:50:27 ~ 03:52:50) 
Tarzını sevdim. Yani bu varsayıma dair daha önce hiç söylenmemiş bir şey yok bahislerinde, fakat üzerine güzel kafa kırmışsın! Bu varsayımın en büyük meselesi, sınanabilir olmaması. Yani nasıl bir delil elde edersek simülasyonmuş tamam ikna olduk diyeceğiz meselesi çetrefil.

Ben yazdıklarımı karşıt bir cevap olarak değil, zira ben de bilmiyorum simülasyonda mıyız değil miyiz; mevzubahis konular üstüne kendi düşüncelerimi paylaşmak adına yazıyorum.

1-Kalça, doğurganlık emaresi. "Ben o çocuğu bu bedenden çıkarırım arkadaş merak etme" göndergesi. Meme büyüklüğü de bebecüklerin emzirilme potansiyeli ile ilgili. Yani kalçaya ve memeye kilitlenmek biz primatlar için olabilecek en doğal şey. İnsan memesini estetik olarak tabii güzel bulacağız çünkü ona göre tasarlandık. Bebekken onlardan yaşam suyu (süt) içtin!

Dışkı yiyemezdik zira toksiktir; lezzetli gelmemesinin tek sebebi de bu. Tat alma duygun ihtiyaca göre şekillendi. İğrenme sebebin seni zehirleyeceğini biliyor olman, "bünyen" biliyor daha doğrusu. Yani zevk-ü sefa içerisinde dışkısını yiyen homo üst sınıfına dahil primatlar olduysa, genlerini çok da fazla aktaramadan elenmiş olmalılar... Eğer dışkımız toksik olmasaydı, tekrar yenilebilir ve enerji elde edilebilir olsaydı, büyük ihtimalle lezzetli gelirdi. Afiyetle yerdik. Bal dediğimiz şey arının kusmuğu neticede.

2-Fermi paradoksu. Bir yandan da bu akıl almaz büyüklük tabiri paradoks. Yani şöyle düşün evren ne kadar büyükse haliyle canlıların da birbirine rastlama olasılığı o kadar düşer diyebiliriz. Fakat bir yandan da o kadar çeşitli canlıların olma ihtimali artıyor, birbirlerinden tamamen (?) habersiz olsalar da.

Şöyle bir varsayım var bu arada. Uzaylı uygarlıklar belli bir seviyeye gelince, Evren'in bizatihi kendisini keşfetmenin zor ve masraflı olmasından ötürü, kendi simülasyonlarını yapıyorlar. Yapay zeka, simülasyonu sürekli güncelliyor, dönüştürüyor, yeni olaylar ve unsurlar yaratıyor; ve bu uygarlıklar bu sonsuzluğu keşfetmeyi ve kendi simülasyonlarında yaşamayı tercih ediyorlar. Bu gayet mantıklı bir şey. İnsanlık kendini yok etmezse VR teknolojisinin 2300 yılında alacağı hali düşünün, eminim o dünyada yaşamaya daha hevesli insanlar olacaktır. Oyun gibi. Uçabildiğiniz, ölmediğiniz bir evren. Ve en önemlisi zaman manipüle edilebiliyor. Gerçek dünyadaki 5 saniye, o simülasyonda 1 sene olabilir. Yani uygarlıklar kendilerini simülasyonlara kapatmayı tercih ediyor olabilir mi, gibi bir soru bu. Benim pek hoşuma gidiyor.

3-Bilakis, bu kadar az olmasına şaşırırım ben, bu vakaların.

4-Baktığın zaman abrahami dinler de kısmen bunu savunmuyor mu? Bu dünya simülasyon, hiçbir şey gerçek değil; zahir aldatıcı, asıl dünya öteki :)

5-Zaman hala tam olarak anlaşılabilmiş bir mefhum değil. Zamanın olmadığını, bunun beynimizin evreni algılamayı kolaylaştırmak için uydurduğu bir mefhum olduğunu savunanlar da var. En basit örneği rüya görmek işte. Saniyeler içerisinde olup bitiyor, güya upuzun zamana yayılan olay silsileleri.
  • testis agrisi  (15.09.17 05:42:49 ~ 05:55:50) 
benim konuya dair pek bir yorumum olmayacak da, sizin yazdıklarınızdan ve düşündüklerinizden John Brockman'ın What We Believe But Cannot Prove kitabını beğenebilirmişsiniz gibi geldi.


  • sopiro  (15.09.17 08:31:06) 
düşüncesi güzel ama simülasyon olduğumuzu düşünmüyorum. çünkü simülasyondan kendi isteğinizle çıkamazsınız ama burada isteyerek veya istemeyerek ölüm yoluyla çıkabiliyorsunuz.

edit: bir de doğamız gereği sürekli varoluşumuza dair kanıtlar arıyoruz, teoriler üretiyoruz. hepsinin kendi içinde mantığı var ama belki de bu kadar mana koymak gereksizdir. belki de bir şekilde olmuşuzdur ve dünyanın sonu gelene kadar böyle gidecektir ve belki de sürekli bir anlam aramaktan vazgeçmeliyiz.
  • dedimmidemedimmi  (15.09.17 10:17:19 ~ 10:21:34) 
Ben yazdıklarınıza karşı çıkmayacağım. Yani "yoo o iş öyle değil" demeye gelmedim. Zaten bu konuda ben agnostiğim. Yani bir simülasyon parçası olup olmadığımızı bilemeyiz. İspatının ya da yanlışlanmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. O yüzden bu iş zaten bilimsellikten çıkıyor. Tam da bu nedenle bilimsel argümanların, bir simülasyonun parçası olduğumuzun kanıtı olduğunu söylemenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Son söylediğimi biraz açacak olursak; örneğin bazı dini forumlarda islamiyetin ispati vb. gibi yazıları okursanız şu temel mantığa dayanıyor (çok kabaca yazıyorum): bir kalem ile kağıdı masanın üstüne bırakın, kalem kağıda kendi kendine bir A harfi yazamaz. Öyleyse evrende olan hiçbir şey kendiliğinden olmuş olamaz. Mutlaka bir yaratıcıya ihtiyaç vardır. O zaman Allah vardır.

Mantık güzel, ama mesela bu durum 'uçan spagetti canavarı'nın da ispatı olabilir. Belki de bir simülasyonun parçası olduğumuzun da ispatı olabilir bu mantıkla.

Simülasyon varsayımının 'ispatı' niteliğinde en çok söylenen argümanlardan biri örneğin, evrende her şeyin sınırlarının olması. Örneğin hız sınırı ışık hızı kadar. Mutlak sıfır -273 °C vs. vs. Bu da yukarıdaki mantıkla düşünülünce "evrende sınırlar var. simülasayonda da sınırlar olmak zorunda. o zaman evren simülasyondan ibaret" gibi bir sonuç ortaya çıkıyor ki bence çok yanlış.

bir de ikinci maddede yazdığınıza şöyle bir şey söylemem lazım:
ilk olarak evrenin akıl almaz büyüklüğünün her yerini incelemiş olmak lazım bunu söyleyebilmek için. bu mümkün değil. nitekim biz henüz güneş sisteminin içinde yer alan pluton gezegenini bile çok yakın zamanda gözlemleyebildik. dibimizde olan mars'ta hayat var mı falan onu inceliyoruz. evrenin büyüklüğü düşünüldüğünde (düşünemedi) bu kadar dar aralıkta bile araştırmalarımız devam ederken koca evrende yaşam izine rastlanmadı demek çok mantıklı değil.

ayrıca bununla ilgili NASA birkaç yıl önce "20 yıl içerisinde dünya dışı yaşam olduğu kanıtlanmış olacak" gibi bir açıklama yapmıştı. Sabırla bekliyorum.

Bir diğer mevzu da mesela bazen şöyle haberler okuyoruz: "50 milyon ışık yılı uzaklıkta bilmem ne gezegeni keşfedildi." bu gezegeni gözlemlesen bile gördüğün şey 50 milyon yıl öncesine ait. 50 milyon yıl önce orada yaşam yoktu belki ama şu anda var diyelim. nasıl bilebilirsin ki?

evrenin yaklaşık 14 milyar ışık yılı genişliğinde olduğunu düşünürsek "hiç canlıya rastlamadık" demek doğru olmaz.
  • himmet dayi  (15.09.17 10:30:11) 
Ben simulasyon kelimesinin bilinmediği bir çağdan geliyorum haliyle de varsayımın geçerli olduğunu düşünmüyorum.

Neden hayatın içinde olduğuna anlam veremediğin şeyler olgular bireysel olarak okudukça, yaşadıkça, global olarak da araştırdıkça azalıyor. Bu bir süreç. Teknoloji ivmeyi inanılmaz hızda ve derecede yükseltti ama süreç henüz bitmedi.

1.@testis ağrısı +1 Kadınlar da erkeklerde "ürememi sağlayabilecek mi, beni ve bebelerimizi koruyup kollayabilecek mi" yi sağlayacak özelliklere odaklanıyor. Tamamen yaşanmışlığın kodlara etkisi, evrim sürecinin bize bıraktıkları. Şimdi bazı şeyler değişmeye başladı. Çünkü yaşam koşullarımız değişiyor. Mesela kadınların efendi adam yerine maço tercih etmesini sorguluyanlar değişikliği yaşayanlar, maço tercih edenler de değişimi göremeyen/özümseyemeyenler. Geçiş süreci sancıları yani. Feminizm de bu anlamda bakılırsa değişimin bir başka sancısı aslında.

Çöp konteynerleri hep aynı kokar İçerik olarak çöpe atılan ürünler en azından mevsimsel olarak değişiyor demi. Ama bize hepsinin kokuları aynı geliyor çünkü diğer kokulardan önce çürük kokusunu alıyoruz. Zira kendimizi koruma mekanızmamızın sinyallerinin önceliği var. Tehdit altındaysak diğer her şey durur veya koruma mekanızmamıza hizmet eder. Sinyaller burada sana zararlı bişiler var diyor biz de çüpün yanından yay çizerek geçiyoruz. dışkımızı da bu nedenle yemiyoruz, üstünü örtüyor bulunduğu ortamda kalmıyoruz.

2. Canlı izine rastlamamış olmak olmadığı anlamına gelmiyor. Şu anki algı kapasitemizle yanımızdan geçse algılayamayacağımız algılasak bile anlamlandıramayacağıımız varlıklar bile olabilir.

Hem programcı bu kadar muzipse başka canlılar da koyardı bence. Düşünsene şu an gözünle görebildiğin kulağınla duyabildiğin vs. ne varsa onun da ötesinde olgulara anlam yüklediğimiz duygularımızı hislerimizi bile düşünüp yazmış. Algıladığımız bir renk bile her birimize başka anlamlar ifade ediyor. Tüm bunları yazabilen bir varlık için başka yaşamformlarının olduğu yaşamlar kurgulamak zor olmasa gerek. Başka canlıların olması veya olmaması simule olduğumuzu düşündürecek bir durum değil bana göre.

3. Genetik bozukluklar normal olmayan koşullarda oluyor zaten. Program yönünden ele alırsak da bir programın bir yerinde bug varsa örneğimizde iki başlı hayvan daha çok görülmeliydi.

4. Simülasyon dünyasında olduğumuzu düşünenler kimler? Bilgisayar kullanıp oyun oynayanlar ve film izleyenler. Bunların dışında simulasyonda olduğunu düşünen bir tane bile örnek bulamayız.

5. Bu bana göre simule olmadığımızın en güzel kanıtlarından biri. Zamanın özel olarak göreceli geçmesi simule edilebilecek bişey değil. Üstelik, mesela bundan 20-30 yıl sonra 2008 Avrupa kupası aklına gelmezken kendini Gezi'yi anlatırken bulabileceksin. Aynı kişi yani programda bir kodsun ama zaman aktıkça yani program çalıştıkça Avrupa kupası için sana yüklediği anlamı değiştiriyor. Bir diğer kodun kupadan haberi bile olmadı. Ne diyim, programcının vakti bolmuş demek lazım sanırım ^_^

6. Esas olarak düşünceyi her bir insana ve hayvana ve hatta bitkiye farklı farklı nasıl koyabildiğini düşünmek lazım. (bana göre bitkiler de anladığımız anlamda olmasa da düşünceye sahipler yoksa neden güneşe yönelsinler değil mi, bildiğin neden sonuç ilişkisi işte. onlar da üremeye programlılar, yaşam enerjisi dediğimiz şeye sahipler vs.)

Kırmızı diye bir renk aslında yok o bir ışık dalgası. Nesneden gözlerimizdeki alıcılara çarpıyor ve o ışık boyunu kırmızı diğer boyu yeşil algılıyoruz. Algılayabildiklerimiz algılayamadıklarımızn 10 milyonda birinden az. Çevremizdeki her şeyi (simule olsaydık kodu) algılayamıyoruz. wifi sinyalleri hayalet gibi içimizden geçiyor, köpeğin algıladığı kokuların 200 milyonda birini alabiliyoruz vb. o kodlar şimdilik bize kapalı ama açacağız yakında :)

Ben de cevabı yazarken şu soruyu sordum kendime;

Biz simule olsaydık bizi simule eden varlıklar da simule olduklarını düşünüyor olurlar mıydı acaba? Ve onları simule edenler...
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.09.17 10:35:23 ~ 10:46:10) 
[]

Kulakiçi kulaklık öneriniz var mı?

Geçen hafta sennheiser mx 375 aldım piyasası 80 90 lira olan bir kulaklık ve boşa gitti. Kulağımdan çıkmasını bırak, kulağıma hiç girmedi bile. Kulağımı ağrıtmaktan başka bir işe yaramadı. 2 tür kulakiçi kulaklık türü var sanırım bu şunun gibiydi images.hepsiburada.net

Benim aradığım ise hem ucu kulağa rahat giren lastikli kanaliçi kulaklıkiçi modellerinden hem de kulağıma tecavüz etmeyecek, rahat hissettirecek, ağrıtmayacak, düşmeyecek, sesi bas ve tizi çok temiz olarak iletecek bir kulaklık. Şuan beş param yok ancak biriktirmeye başlayacağım, yeter ki çok sağlam ve uzun süre gitsin mümkünse 200 lira civarı bir kulaklık olması daha iyi olur ancak çok tavsiye ettiğiniz bir kulaklık varsa biraz daha bekleyebilirim biriktirmek için.


 
Yine sennheiserden devam edebilirsiniz başlangıç için. cx200 cx300 gibi modeller işinizi görür.


  • veritaslibertas  (14.09.17 13:37:28) 
cx300 +1

hatta tam model adi cx300-ii precision sanirim.
  • bartman  (14.09.17 13:51:14) 
Creative ep630 kullaniyorum 3 yildan beri hem de hunharca. Kulagimdayken uyuyorum bile, o kadar rahat ve iyi oturuyor. Defalarca kere sabah boynuma dolanmis halde uyanmama ragmen ne kabloda bir kopma ne de temassizlik soz konusu. Kalite olarak da bir sennheiser olmasa da odyofil degilsen seni gayet de memnun eder.


  • nickfury  (14.09.17 13:54:49) 
Cx 300 ii alabilirim keşke 5 farkı lastik olsaymış bunda 3 farklı boy var ancak kesin kulağa oturur değil mi? Bir de bu 113 db iken mx375 122db,bu db arası fark tam olarak nedir? 122db 113db den daha kaliteli ses değil mi?


  • siyah giyen adam  (14.09.17 13:58:19) 
Creactive ep 630 bi önceki kulaklığımdı, ben de tam 2 yıldan fazla süredir kullandım ancak en son çamaşır makinesi macerası geçirince artık yolları ayırmak zorunda kaldık. Piyasada olsa yine alırdım fakat piyasadan kalkmış bir ürün.


  • siyah giyen adam  (14.09.17 14:00:22) 
db'nin ses kalitesiyle ilgisi yok. kulaklığın beslenebilmesiyle alakalı. sesin şiddetini -yüksekliğini, alçaklığını- etkiler o değer fakat zaten kolayca beslenebilecek bir kulaklık olduğu için önemli değil. kulağınıza tam oturur, merak etmeyin.


  • veritaslibertas  (14.09.17 14:03:20) 
[]

Üniversitede profesör olmak?

Üniversiteye daha yeni başlayacağım gerçi ancak bölüme ve okumaya çalışmaya olan ilgim gereği kendimi bu bölümde geliştirip üniversitede öğretim görevlisi olarak işe başlayıp adım adım yükselebileceğimi düşünüyorum, yani eğer hedef koyarsam bu hedef üzerinde yürüyebilirim.

Ancak kısmi sosyalfobi ve topluluk önünde konuşamama, kötü diksiyona sahip olma gibi özelliklerim var. Bu yüzden zaten masabaşı devlet memurluğu istiyorum, eylem /pratik insanı olmaktan ziyade fikir/teori insanı olduğumu düşünüyorum içe dönük.

Bu bağlamda üniversitede kalmak bana göre değildir kesin değil mi? Yani asıl merak ettiğim, üniversitede akademisyen olunca illa topluluk önünde konuşma, derslere girmek mi gerekiyor, başka yolu yok mu kendi aleminde akademisyenlik?

 
Bunlara bakarak upuzuuun bir vadede belki bir profesör olabilirsin ama iyi bir öğretmen olamazsın gibi gözüküyor. Kaldı ki profesörlük en başta bir akademik ünvan. Her profesör iyi bir öğretmen demek değil.

Ayrıca akademide kalabilmek seninle alakalı ve senin dışında gelişebilecek bir sürü şeye bağlı yıllar içinde.
yıllar boyunca sen de değişeceksin. İlgini alakanı kaybetme kendini de sosyal ve akademik anlamda geliştirmeye bak. Sonra durumları tekrar değerlendirirsin.

Önce bir soluklan bir ilk final dönemini bir geçir :) :)
  • AlsterWasser  (14.09.17 02:41:36 ~ 02:42:04) 
Hayatında sunum bile yapmamış, hep bir şekilde kaçmış biri için konferansta konuşma yapmak çok korkutucu geliyor bana. Konferans varsa ben olamam. Ama özeleştiri yapmam gerekirse, topluluk önünden kaçmanın mantıklı gerçekleri var kötü diksiyon bunların en başında geliyor. Eğer üniversite döneminde bir şekilde diksiyonu süper haline getirirsem belki özgüvenim çok daha artar, olması gerektiği yere gelir.


  • siyah giyen adam  (14.09.17 02:59:33) 
Üniversitesi zaten tüm bu saydığın olumsuzlukları aşacağın yer. Onun haricinde profesörlük akademik bir ünvan değil, daha çok idari ünvan, Yrd doç.'un farklı renklisi. Neyse, şimdiden şartlama kendini, işini iyi yaparsan iyi bir doçent olursun.


  • utkuren  (14.09.17 03:52:59) 
Biraz da üniversiteden ne anladığına bağlı. Araştırma ile öğretimi ayırmak gerek.

Bulunduğum üniversite derse girip çıkmak, hele ki profesörlerde, işlerin %15'ini geçmiyor. Buzdağının görünen kısmı dersler. Açıkçası çoğu da dersi yük olarak, angarya olarak görüyor ve önemli olanın araştırma olduğunu düşünüyor. Zaten, bu ara YÖK'ün yaptığı tek iyi şey bunu biraz köklemeye çalışmak oldu ama bunu toparlamaya çalışırken başka dağıttığı şeyler oldu, o da ayrı konu. Eğer üniversiteye araştırma için geliyorsan, dediklerinin bazılarının zararı olabilir ama çok etkilemez.

Okulda Azeri bir hocamız vardı. Diksiyonun onunkinden kötü olamaz sanıyorum ki. Bu adam, okula gelen ama derslerine girmeyen, girse bile yarım saat sonra bırakan ve saçmasapan sınavlar yapan biriydi. Öğrenciler kendisini bol bol eleştirirdi ama 'Nasıl olsa AA gelecek' diye onun dersine yığılırlardı. İğrenç bir öğretmendi. Aynı adam, dünyada sadece 5 kişinin çözebildiği bir problemi çözmüş. Kitapları dünyada kapış kapış gidiyor. Rus Bilimler Akademisi'nden madalyaları var. Kendi cümleleri ile söyleyeyim 'Öğrencilerin gerizekalılıkları zaman kaybettiriyor'. Bu adamın ders vermesi ne kadar saçma ise, hem iyi öğreten hem de dersi stand-up geçen ve öğrencileriyle kantinde zaman geçiren hocanın da araştırma için üniversitede kalması o kadar anlamsız.

Senin için şunu önerebilirim: Yurtdışında araştırma-öğretim ayrımını az yapmış ve haftada sadece 3 saat ders verilen üniversiteler var; buralara gidebilmek üzere planlarını ve çalışmalarını yapabilirsin. Bunun dışında, üniversitede ilk yıl yaptığımız sunumda dizlerim birbirine takır takır vurmuştu; ön sıradakilerin takırtıları duyacakları kadar. Hemen hemen her derste sunumumuz olduğu için 10 küsur sunumdan sonra sunum sıkıcı bile gelmeye başladı. Zaman içinde alışıp yenebilirsin dediğin şeyleri.
  • aychovsky  (14.09.17 06:00:41) 
Bu meseleyi daha bugün bir arkadaşımla konuştuk. Onun da sunum yapma ile ilgili sıkıntısı var lisansta ve yüksek lisansta devam eden. Her sunumdan önce telaş yaptı hepsinden sonra da halletti. Okul vs çok uğraştı mezun oldu didindi etti şimdi. Haftaya dersleri başlıyor. Panik halinde, hayali hocalık yapmak ama aklı gidiyor şimdi.
Gavurların bir lafı var life begins at the end of your comfort zone
Benim de başka korkularım endişelerim var ve üzerlerine gitmek uzun vaadede sana kar getirir. Biliyorum ki arkadaşım da ders anlattığında daha güzel hissedecek ve zamanla her şey yerine oturacak. Yaparsın iste ve çalış.
  • fasulyek  (14.09.17 06:21:58) 
derdin bir şey olmak değil bir şey üretmek olsun.


  • zgrydn  (14.09.17 08:08:39) 
[]

Başlangıç düzeyi için en uygun gramer öğreten kitap?

Önümüzdeki ay ingilizce hazırlık sınıfına başlayacağım, gramer bilgim sıfıra yakın. Hem kendi başıma çalışıp bir şeyler öğrenebileceğim hem hazırlık senesine yardımcı olacak hem de başlangıç düzeyine uygun, türkçe anlatımlı bir ingilizce gramer kitabı arıyorum. Piyasada en çok şu resimdeki kitap öneriliyor, sizce bunu almalı mıyım yoksa başlangıç düzeyine ağır mı kaçar?




 
  • siyah giyen adam  (12.09.17 21:23:51) 
English Grammar in Use alabilirsin.


  • dissendium  (12.09.17 22:16:59) 
Grammer in use üç kitap halinde var oldukça güzel hatta içindeki cd de sorular konu anlatımları filan da var.
Cambridge sözlük öneririm onunda cd içeriğinde sözlük oldukça yararlı

  • kararsızataletfilozofu  (13.09.17 00:05:24) 
[]

Kulaklık kulağa sığmıyor, çözümü var mıdır?

Bugün sabah sensheir mx 375 kulaklık geldi ve şöyle bir şey shop.4audio.rs

Kulağıma hiçbir türlü oturmadı hatta girmedi bile, müzik dinleyemedim hiçbir şekilde girmedi. Yanında verdikleri bir çift süngerin ise ortaları yırtıldı takarken, ancak ona rağmen sanki süngeri takınca kulağa oturuyor gibi oluyor.

Fakat ben şöyle bir şey istiyorum i.ytimg.com www.staticsound.net

bu kulaklık yapısına lastik takmak mümkün mü? Eğer mümkün değilse ne yapacağım çöp mü oldu şimdi? Sünger ya da lastik için ses kalitesini koruması adına illa aynı markadan almak şart mı yoksa cadde üstündeki telefonculardan da temin edilebilir mi rastgele bir lastik ya da sünger?

 
Aynı kulaklığı kullandım bi süre, süngersiz kullanıyordum ben, sıkıntısız oluyordu kulağıma. O süngerler çok dayanıksız zaten, sen de sert davranmışsın belli ki. Kalitesi falan olmaz, telefoncudan al gitsin.


  • manuel mandalina  (12.09.17 12:26:04) 
Lastik mi alayım sünger mi sizce ve Kulaklığa lastik takınca her türlü sığar değil mi? Kulaklığın yapısı sivri baş yani şöyle bir şey olmadığı için cdn.vatanbilgisayar.com buna uygun lastik var mıdır varsa da o da sığmaz mı bilmiyorum...


  • siyah giyen adam  (12.09.17 12:33:25) 
O kulaklığa o lastiklerden takılmaz ki, ben sünger için konuştum. Fotoğraftaki kulaklığın kendisi kulak içi tipte olduğundan o türlü lastiği var. Bence bu işi düşündüğün şekilde çözemezsin ama sen yine bi sor dükkana.


  • manuel mandalina  (12.09.17 12:56:06) 
sünger çözüm olur mu bilmiyorum ama n11de de gittigidiyorda da satılıyor kulaklık süngeri diye aratırsanız. ben bugün sipariş verdim daha mx475im için.


  • slow like honey  (12.09.17 13:27:15) 
[]

Lens takarken göz refleksi zamanla alışır mı?

Bugün sol gözü takamasam da sağ gözü nihayet 2.5 saat uğraştıktan sonra takabildim tam 3 gündür uğraşıyordum neredeyse pes edip bırakıyordum. Merak ettiğim ise bu lens takma olayı hep böyle ızdıraplı mı geçecek? Göz refleksi zamanla alışır mı yani teknik olarak böyle bir şey var mı gözün zamanla alışması, göz kırpma olayının lens takarken zorluk çıkarmaması? Bana o kadar ütopya gibi geliyor ki 10 saniyede takıp çıkarmak, gerçekten böyle bir şey olabilir ya? :D




 
Evet zamanla göz içinde parmağını dahi gezdirebiliyorsun kırpmadan.

Lenssporluyum.

Edit: zaman tutmadım ama 5 saniyede çıkarıyorumdur ikisini de. Ütopya değil zaman işi yani.
  • filipis  (24.08.17 21:45:09 ~ 21:46:53) 
Bir de şunu merak ediyorum, ya kirpiklerim büyük olduğundan ya göz küçük olduğundan takmakta zorluk çıkardım ama takınca herhangi bir batma yanma hissi olmadı. Ancak zor taktığım için bi boy daha küçük lens diye bir şey var mıdır? Göz hastanesinden randevu aldım gerçi, göz çapımı ölçüp ona en uygun lensi almak lazım. Geçen gittiğim hastanede lens numarasını ölçtüler sadece ona göre aldım


  • siyah giyen adam  (24.08.17 21:51:11) 
alışır. ilk lensimi takmam 45 dakika sürümüştü.

şu an aynaya falan ihtiyaç duymadan bir kaç saniyede takıp çıkartabiliyorum.

ütopya gibi gelmesin, çok kısa sürede alışırsınız.

bir de her göz her lense aynı şekilde tepki vermiyor. 45 dakikada taktığım lens PureVision 2 HD idi. taktıktan sonra çok batma yapmıştı. ardından biofinity kullanmaya başladım ve 4 senedir bu markayı kullanıyorum. işin ilgin yanı şu kimi yorumlarda biofinity için çok batıyor yazılırken kimi yorumlarda da PureVision 2 HD çok rahat bir lens yazıyor. kendinize uygun olanı deneyerek bulmalısınız.

ilk not: biofinity kullanırsanız opti-free express solüsyon öneririm. lens ve solüsyon uyumu da önemli bir şeymiş.

son not: temizliğe dikkat lütfen.

ek: göz çapı önemli derler ama çoğu lens markasının standart ölçüdedir ürünleri yada türkiyeye hep aynı ölçüde geliyor. benim kullandığım lensin çapı gözümden büyük misal olarak.
  • issiz karga  (24.08.17 21:53:44 ~ 21:55:04) 
issiz karganin ilk 3 cumlesi +1


  • in vino veritas  (24.08.17 22:05:08) 
Çaplar için konuşmak gerekirse benim göz 8.5 fakat sadece b&l markasında vardı. Gözümü kabul etmediği için 8.4 ve 8.6 arasında tercih yapmak zorunda kaldım. 8.6 gözümden sürekli kaydığı için 8.4 daha uygun geldi gözüme. Kısaca 8.6 yı hiç kullanamadım. Göz çapından küçük olanı tercih etmek daha mantıklı olur. Sırf gözün çapına uygun alıcam diye ucuz ürün tercih etmeyin. Genelde pahalı ürünler daha uygun geliyor göze.
Ben night and day aqua kullanıyorum. Daha önce b&l ve acuvue oasisten alamadığım verimi bundan aldım.

  • filipis  (25.08.17 00:45:12) 
Burdakilerin de dediği gibi başlarda çok zordur lensi takmak. Hatta pes etme noktasına bile getirir. 1hafta kadar sürebilir bu. YouTube dan bir kaç video izleyin 10 kere filan pratik yapın tamamdır. Lens takma uzmanısınız.


  • valarmurgulis  (25.08.17 19:12:24) 
[]

Lens takarken göz kırpma refleksini yenmenin tıbbi yolu var mı??

Arkadaşlar günlerdir kafayı yemek üzereyim ben ne lanetli ne şanssız biriymişim gözüm 4.5 numara bozuk olduğu yetmezmiş gibi lens bile takamıyorum ve gözlükten de nefret ediyorum, lens takmayı çok istiyorum ama yaklaşamadım bile daha sadece sağ gözüme denedim bunun sol gözü de var çıkarması da var.

Psikolojim çökmek üzere sırf lens takamadım diue bunalıma girmek üzereyim yemin ederim midem bulanmay başladı moral olarak çöktüm. İlk defa lens takmaya karar verdim, özele durum yetmediği için devletten sadece lens numara reçetesi yazdılar gönderdiler, lensi aldım günlük kullan at 30 lu, tam 8 tanesi şimdiden çöpe gitti.

Benim ekstra olarak göz kırpma refleksim var hem de daha çocukluğu kadar dayanıyor. Normalde göz kırpmada herhangi bir sorun yok ama bir cisim yaklaşır yaklaşmaz açıkta kalamıyor, hatta göz doktoru gözüme ışıkla bakarken gözü alaca açık tutamadım sen kullanamazsın böyle ama ısrar ettiğin için yazıyorum dedi.

Bakın yıllardır 4-5 numara miyopla çıplak gözle geziyorum, intihar etmeyi gözlük kullanmaya yeğlerim dışarıda o derece bir kompleks yani. Lens takmaktan başka şansım yok 25 yaşına kadar yani 4 sene daha. Ama olmuyor yaklaşır yaklaşamaz gözüm kapanıyor kirpikler engelliyor aşağıya çekilerek. Gözü iyice açıp sağ orta parmağımla aşağıya sol orta parmağımla yukarıyı tutuyorum sağ işaret parmakla lensi yaklaştırıp sağ gözümü iyice açıyor ve olabildiğince sola bakıyorum göz bebeği imkansız olduğu için göz akına temas ettirmek için, olmuyor olmuyor olmuyor.

Çocuklukta 1 2 yaşındayken şerefsiz akrabalar eğlenerek gözümü bozmuşlar yani gözüme doğru hızlıca ellerini getirip vuruyor gibi yapmışlar, göz kırpmalarımdan zevk aldıkları için, bu da zamanla böyle bir şeye yol açmış sanıeım dünyanın en lens kullanması imkansız yaratığıyım şansıma küfür ediyorum eğer göz doktorlarının (devlet) yapabileceği bir şey yoksa sanırım sırf lens için psikoloğa görüneceğim, intihar etmek değil de hayattan kopmak yaşarken ruhen intihar etmek üzereyim sırf lens takamadım diye. Beyoğlu kuledibi göz hastanesi ya da okmeydanı ssk bakar mı bu olaya yoksa sen kullanamazsın deyip başından mı sağarlar?

Aslında gözü tıpkı otomatik portakaldaki gibi açıkta tutacak bir alet lazım bana ya da gözü açıkta tutmama yarayacak bir damla gibi bir şey varsa o da olur lütfen tavsiye verin şunu takmak istiyorum artık

 
Lens takmanın özel tekniği var. Kardeşim de ilk aldığında ağlamisti takamamisti. Temelde hata lensi direkt göz bebeğine yerlestirmeyeceksin. Beyaz kısmına yerlestirip sonradan kaydirman gerekiyor.

Göz görmediği şeye refleks göstermiyor.
  • goodz  (23.08.17 21:19:15 ~ 21:19:43) 
Beyaz kısmına temas ettirmeye çalışıyorum yine de göz kapakları aşağıya doğru kayıyor o an. Acaba iki parmağımla gözümü alttan üstten sıkıca tutup sola bakarak başka birisi tarafından lensin gözüme yerleştirilmesi olur mu?


  • siyah giyen adam  (23.08.17 21:26:21) 
Eczaneden 'alcaine' damla alıyorsun gozune damlatip lensi takıyorsun.

Dikkat: zorunlu hallerde kullanılması gereken bu damlanin bilinçsizce kullanımı kornea ulserlerine vb yol açarak kör olmanıza neden olabilir.
  • betsy  (23.08.17 21:43:33) 
Ilk lens takmaya calisan herkes ayni seyleri yasiyor merak etme. Yepyeni 2 cift lensim bu takip cikaramama mevzusundan dolayi cop olmustu ilk zamanlar. Yavas yavas elinin ve gozunun ayari oturacak.


  • zannedersem tek eksiginiz bendim  (23.08.17 22:28:58) 
Sol el orta parmakla göz kapağını ortasından yukarı doğru çekerken, sağ el orta parmakla alt göz kapağını alta çekip; sağ el işaret parmağınıza koyduğunuz lensi, reflekslerle uğraşmadan gözünüze yerleştirebilirsiniz.


  • agluna  (23.08.17 23:28:56) 
Ben de gözüme damla damlatamıyorum. Ellerimin üstüne yatıyorum, eşim tepeme çıkıp Elleriyle gözümü açıp damlatıyor. Başlarda başkasına yaptırmayı deneseniz? Zamanla taka taka göz alışabilir belki dokunulmasına?


  • erci  (23.08.17 23:52:53) 
patron amma abartmışsın. bi kere herkesim gözü lense uygun değil, kendini neden zorluyorsun anlamıyorum ki? öyle bir mecburiyetin mi var? lens iğrenç bir şey bir kullanan olarak söylüyorum, gözlükten hoşlanmasam da lens dediğim olay max yarım gün bende, ötesinde gözümü mahvediyor. kimisi de çok rahat kullanıyor, sen de benim gibisin demek ki. artı insan lens takmak için ilaç kullanır mı bi de burada öneren arkadaşlar olmuş. oldu olacak genel anestezi yaptır lensi taktır sonra 1 ay çıkarma. şaka mı bu.

ikincisi 4.5 numara gözle çıplak gezip, gözlük takmamak ne demek abi? benim de 4.5, yemin ederim çıkarınca aynada kendimi tanıyamıyorum. nasıl yaşadın valla helal olsun o kadar yıl
  • roket adam  (24.08.17 00:05:58 ~ 00:06:26) 
öncelikle beyaz kısım +1
hepimiz takarken başlarda çok zorlandık ama sonraları alışıyorsun, sen de alışacaksın merak etme, lens kullanan birinden yardım al.

  • mephistoo  (24.08.17 11:04:29) 
[]

Sebamed sabun mu Kükürtlü sabun mu?

Yüzüm orta derece yağlı ve oldukça fazla sivilce kırmızı leke var özellikle burun bölgesinde, bu durumda sizce daha önce hiç denemediğim kükürtlü sabun mu kullansam sabah akşam yoksa yeşil olanı değil ama akneler için üretilmiş beyaz sebamed sabun mu şundan?

www.hepsiburada.com


 
Sudoko krem


  • stiletto heel  (21.08.17 00:54:01) 
Yüzünü sabunla yıkama sebum dengesini bozarsın. Kırmızı leke ve sivilce için cildiye ile görüş. Yüzündeki kızarıklığın sebebi ne mesela?
Hassaslık var mı?
Yüzünü düzgün kremlerle güneşten koruyor musun?
Sivilcenn nedeni ne? Sivilce mi gerçekten başka birşey mi?
  • fasulyek  (21.08.17 00:59:16) 
opsiyon dışı ama nilera okyanus sabunu diyorum.


  • ruh i tibbiye  (21.08.17 01:05:32) 
Sivilceler 4 5 senedir var, gözlükle alakalı olabilirler ama yağ fazlalığı da gözlükle alakalı olacak değil ya üstelik oldukça zayıfım. Cildiyeye 2 3 sene önce gittim bir tane hapın 2 farklı gramını verdiler zoretenin galiba. Sivilce geçti belki ama dudağım resmen felce uğradı krem bile etki etmedi o kabuklanmaya, konuşamaz oldum. Isotrexin jel verdiler hiç işe yaramadı belki zararı oldu. Yani cildiyenin de sabundan geri kalır yanı yok gibi? Ama Eylül ayında gideceğim yine de cildiyeye. Buna rağmen sabun kullanmak yüze zararlı mıdır zoretenin kullansam bile?


  • siyah giyen adam  (21.08.17 01:15:47) 
Nilera okyanus sabunu +1


  • jacque  (21.08.17 01:22:48) 
Son olarak kararınız nedir yarın eczaneden alacağım; Linea mavi okyanus sabun mu? Sebamed akne sabun mu? Kükürtlü sabun mu?

Not: Sivilceli & Yağlı bir yüz için
  • siyah giyen adam  (21.08.17 01:50:39) 
Okyanus sabununu bilmediğim için kükürtlü sabun diyorum.


  • brnbrs  (21.08.17 07:42:00) 
[]

En İyi Günlük Lens Markası nedir?

5 numaranın üstünde miyop olduğum ve gözlük sevmediğim için günlük lens takmayı düşünüyorum yarın doktora gidip lens reçetesi aldığım gibi optik mağazaya gideceğim en yakını atasun optik. Haftalık ya da uzun süreli lensler daha tehlikeli yani bakımı daha zor olduğunu duyduğum için günlük kullan at lens almayı düşünüyorum zaten sadece dışarıda ihtiyacım olacak. Fakat lens piyasasına hiç hakim değilim, Johnson Johnson markasının Acuvue Oasys markası ön plana çıkıyor sanırım, bunu mu almalıyım yoksa tavsiyeniz var mı?




 
bahsettiğin markanın aylığını kullanıyorum 7 yıldır falan ve oldukça başarılı, günlerce çıkarmadığım bile oluyor tabi bu yanlış sen yapma ama hiç sorun çıkarmadı. bugüne kadar kullandığım en iyi lens. günlük kullanırsan daha pahalıya gelir yalnız. bir de yani yine sabah takıp akşam çıkaracaksın. aylık alman daha mantıklı bence.

bu arada atasunla falan uğraşma lensmarket.com'dan al mis gibi ertesi gün elinde. lens reçeten var nasılsa. alırken yardımcı olabilirim.
  • cokponcik  (20.08.17 23:36:57 ~ 23:37:35) 
yıllardır zeiss tercih ediyorum.
aylık olanını yıllarca kullandım.
günlük olanını da yaklaşık 2 yıldır kullanıyorum.
çok memnunum.

edit:
aylık derken, sabah takılıp, akşam çıkartılan aylıklardan bahsediyorum.
  • blatta hiberna  (20.08.17 23:37:09 ~ 23:40:06) 
göz çapına ve değerlerine göre doktorun tavsiye eder zaten ama lens konusunda deneme yanılma ile buluyorsun en rahat ettiğin lensi.

bu arada 15 senedir aylık/yıllık lens kullanıyorum. temiz kullandığınız sürece (solüsyonuna koyup, solüsyonu değiştirdiğiniz sürece) ve lensle uyumadığınız sürece büyük ihtimalle ciddi bir sorunla karşılaşmazsınız. detaylı lens kontrolünü her sene yaptırın yeter (gözün arkasına falan baktıkları rutin kontrol).
  • kayranin kedisi  (20.08.17 23:37:37) 
Bu arada lens muayenesini devlet hastaneleri yapıyor mu yoksa sadece reçete mi veriyor? Geçen sene kuledibinde gözlük muayenesi olurken gözlük reçetesinin yanına lens reçetesi de yazmıştı ama lens için ekstra muayene yapmadan. Şimdi dünya göze 250 300 lira vermek istemiyorum sırf lens reçetesi için


  • siyah giyen adam  (20.08.17 23:47:30) 
devlet yapıyor ama randevuyu lens muayenesi olarak alıyorsun.


  • kayranin kedisi  (20.08.17 23:48:44) 
MHRS üzerinden aldım ama lens için ayrı bir muayene seçeneği görmedim? Yanlış mı aldım acaba


  • siyah giyen adam  (20.08.17 23:52:10) 
ya lens reçetesi dedikleri de normal muayenede lens alıcam diyorsun yarımşar numara az yazıyor gözlükle gözün arasındaki mesafe kapanacağı için. ayrı bir muayene olayı yok yani. bir de o otomatik numara ölçen aletteki aks numaralarını yazıyor reçeteye. tabi bu çok düz oldu, birazdan doktorlar gelip beni linç ederler. ama genel hatlarıyla böyle, sen normal randevu al lens takıcam de.


  • cokponcik  (21.08.17 00:12:43 ~ 00:13:34) 
[]

a1 beginner seviyede birine İng altyazılı dizi faydalı olur mu?

Ne gramer ne sözcük bilgim var ikisi de ortaokul bir düzeyinde yıllarca hiç ingilizceyls aram olmadı ama bu yıl olacak ingilizce hazırlık sayesinde bol vaktim olacak ingilizce çalışmaya. Benim merak ettiğim şimdi ingilizce altyazılı dizi izlesem zararı ya da faydası olur mu? Kelime ya da gramer öğrenmek adına değil, listeningi geliştirmek adına istiyorum ama hiçbir şey anlamayacağım diziden, zira dediğim gibi hiçbir şey bilmiyorum çok az temel cümleler dışında. Yani durdurup sözlüğe bakacak olursam 20 dakikalık dizi 20 saatte biter neredeyse her kelimesine bakmak zorunda kalacağım için.

Ama bebekler de kelimelerin anlamını bilmeden kelimeleri duya duya öğrenmiyor mu zamanla? O halde hiç bilmesem bile neden ing altyazılı diziyle beginner biri olarak başlamak faydasız olsun? Ayrıca Duolingo gibi ingilizce uygulamalarıyla da pratik yapacağım ama kitap kalem işini ekime bırakıyorum okulun açılmasına.


 
önce gramer öğren sonra kitap oku en son dizi filme başla.


  • eksimeksi  (15.08.17 22:48:58) 
zararı olmayacağı kesin. faydası olur elbette


  • burya  (15.08.17 22:55:02) 
A1 diyorsun, ingilizce alt yazı ile tamamen çorba olur. Bi arkadaşım da sıfır haldeyken ingilizce kursuna gitmişti. Hocaları friends'i baştan sona önce Türkçe alt yazılı sonra da ingilizce alt yazılı okumalarını istemişti. 1 kere bitirdiğinde hikayeye hakim olacaksın. En fazla 2 ayda bitirirsin 10 sezonu. Baştan başladığında konular aklında olacak, kulak dolgunluğu oluşmuş olacak, şurada şunu demişti hımmm bu böyle söyleniyormuş ingilizcede vs vs gibi keşfetmeye başlarsın.


  • apartman teyze  (15.08.17 23:30:32) 
Dostum bana guven. Ingilizce altyazisiz izle hatta. Bu durumda boyle diyorlar su durumda soyle diye duyar ogrenirsin. Oyle yillarca gramer calisan kimse Ingilizce konusamiyor. Turkiye'de de azicik Ingilizce bilen kendini uzman saniyor. Ister ogrenme teknigi ister kurs olsun. Bana yaz.

Hatta aynen dedigin gibi kimse bebeklere altyazi vermiyor.
  • Traveller  (16.08.17 00:18:57) 
dilden faydalanmak/anlamak için mükemmel gramer bilgisine sahip olmayı ya da tüm kelimeleri bilmeyi bekleme. kulağını olabildiğince beslemeye bak. dizi izlemen cümle içindeki kelimelerin vurgusunu, sesin yükselip alçaldığı yerleri, tonlamayla anlamın değiştiği ya da desteklendiği yerleri kavraman açısından faydalı olur.

dizi seviyesini anlayamayacağını düşünüyorsan news in levels dan level 1 i takip edebilirsin. diğer yorumlarda da belirtildiği gibi bilmediğin kelimeleri de yakalayıp öğrenmeye çabalarsan listening çalışman daha verimli olur.

kendini biraz daha ilerlemiş hissettiğinde altyazıları kapa ve konsantre olup anlamaya çabala. duyduklarını kağıda yaz ve kulaktan yakalayamadıklarını tahmin yoluyla bulmaya çalış. kendini zorla. sonra alt yazılardan kontrol et. böyle böyle bağlamdan da yakalamayı ve altyazısız anlamayı da öğrenmiş olursun. beynin tahminle/üretmekle uğraştığından kısmen speaking e de faydası dokunacaktır.
  • istebunabicakcekiyorum  (16.08.17 00:41:04) 
bence olay speaking de.


  • silver apple  (16.08.17 01:10:31) 
[]

İngilizce Hazırlık Sınıfına Başlayacağım, Tavsiyeleriniz Neler?

Öncelikle durumdan bahsedeyim ilk. Okuyacağım bölüm yüzde 30 ingilizce olacağı için zorunlu hazırlık var. Seviyem ise sanırım a1. Sanırım diyorum çünkü şu ana kadar ingilizceyle o kadar ilgisizdim ki. İnanın ne ortaokulda ne lisede sıfır sıfır sıfır, hiç ingilizce dersi dinlemedim, asla ingilizce çalışmadım. 40-45 kişilik sınıfta onca ders dururken haftada 2 saat beni kafamı vurup yatmama sebep verdi, şimdi it gibi pişmanım ama iş işten geçti artık.

Yani sıfıra yakn gramer ve İlköğretim 5.sınıf düzeyinde kelime bilgim var. Şimdiki nesil ilkokul 2 de 3 de ingilizce görüyor ama, biz 4.sınıfta başlamıştık ve ben 5.sınıf seviyesindeyim. Am/is/are cümlesi bile kuramam.

İşte bu yüzden bu hazırlık senesinde günah çıkarmak istiyorum. Ne de olsa haftada 25-30 saat sadece ingilizce dersi göreceğiz. İlgilenecek başka bir ders, başka bir dersin ödevi ya da sınavı olmayacak, sadece ingilizce! Bu müthiş bir şey.

Ve ingilizce hazırlığı geçmek değil, İngilizceyi öğrenmek istiyorum bu 1 yıl içinde. Hiç değilse kendimi açık program haline getirip 4 yıl bölüm okurken bu hazırlık sınıfının verdiği sağlam ingilizce temelini geliştirdikçe geliştirmek istiyorum. Dili kolayca öğrenecek zeka kapasitem yok, dil yatkınlığım yok ama istek ve hevesim var, okul başladığında azim ve hırsa dönüşecek bir süreç başlayabilir. 1 yıl içinde altyazısız film, dizi izlemek istiyorum, hiç değilse ingilizce altyazılı ve anlayarak.

Bu süreç çerçevesinde sizce ne yapmalıyım? Hazırlıkta ingilizce öğrenilmiyor diyebilirsiniz hele çok iyi bir okul değilse, ama hiç önemli değil. Bir, sıfırdan büyüktür. Şimdiki ingilizce seviyem atıyorum %5 ise 1 yıl sonra bugün bunu %55'e getirmiş olmak bile olumlu bir şeydir bence. Fakat yine de dedikleri gibi ingilizce hazırlık hiç işe yaramıyor mu öğrenmek konusunda? Kendi çabalarımla ne yapabilirim evde internette? İngilizce altyazılı dizi izlemek ve Google play ingilizce pratik yaptıran uygulamaları kullanmak listemde var, bunlar dışında? Yani İngilizceyi öğrenirken siz neler yapmıştınız?

Hazırlık okuyacağım üniversite yüzde 90 ihtimalle İÜ olacak, ytü ve marmara da ihtimal dahilinde ama düşük ihtimalli yerler, biz İÜ hazırlık diyelim. İÜ nün Herkesin kötülediği bir hazırlık olması da motivasyonumu kırıyor. :/

 
yüzde 30 ingilizce demek aslında yüzde yüz türkçe demek. içinden gelmiyorsa zorlama çünkü motivasyonunu kıracak bir sürü şey olacak. yani pes etmemen için ciddi bir motivasyonun yoksa boşuna kasma kendini bu kadar.

ne mi yap, türkçeyi hayatından çıkar. siyah giyen adamları aç türkçe değil ingilizce izle(alt yazı ile tabii ki), oyun oynuyorsan burada ne dedi yav deyip aç sözlük karıştır. müzik dinliyorsan aç sözlükten anlamlarına bak.

ingilizce hazırlık senin şu seviyene göre sadece temel bir yapı oluşturur daha da ötesine götürmez.(sınıftakilerin seviyesi de sana yakın olacak diye varsayıyorum)
  • proletarier aller lander vereinigt euch  (27.07.17 04:26:10) 
1. Dersleri düzenli takip edeceksin öncelikle, verilen ödevleri aksatmadan yapacaksın.
2. Piyasada yabancı menşeli gramer kitapları var, onları al, öğrendiğiniz konulara göre alıştırmalarını çöz. Yani sana derste verilen ödevler ile yetinme, pekiştirme yap.
3. Ayda bir 2-3 önceki konuya dön, tekrar et, alıştırma çöz.
4. Basit ingilizce hikaye kitapları var, biraz ilerleyince onları al, oku, sözlük en yakın arkadaşın olsun, seviş hatta sözlükle.
5. Kendi seviyene yakın bulabildiğin her şeyi oku. İnternet alıştırma/ dil öğretme videoları kaynıyor, hepsini aç, dinle, not al.
6. Bu kadar kısa sürede hızlı bir yükselme istiyorsan bu 1 sene boyunca için, dışın, her hücren ingilizceyi dert edinmeli, sürekli bununla yatıp kalkman gerekir yani.
  • fengari  (27.07.17 04:30:55) 
cosmicstring +1
ingilizce - türkçe'yi hayatınızdan en kısa zamanda çıkarın. sadece ingilizce sözlüklüklerin seviyeleri var, en alt seviyeden baslayın.

  • pinocchio  (27.07.17 12:22:22) 
Bu arada am is are cumle kuramam diyen birine ing ing sozluk onermek ne kadar mantikli bilemiyorum. Ing ing sozlukten bir sey anlayabilecegini sanmiyorum.


  • proletarier aller lander vereinigt euch  (27.07.17 12:41:16) 
@proletarier aller lander vereinigt euch
Dikkat ettiyseniz cosmicstring de, ben de "mümkün oldugu kadar erken" dedik. Kaldi ki sifirdan baslayanlar için bile ingilizce - ingilizce sözlükler var ; resimle açikliyor, sema ile açikliyor ama ingilizce açikliyor. Ingilizce - türkçe sözlük kullanmak, ingilizce bir kelimenin türkçe bir kelime olduguna inanmak gibi bir aliskanlik yaratiyor. "Extension of the universe" deyimini duyunca, "anlamadim, evrenin dahili telefon numarasi da ne?" diyenler gördüm ben.

  • pinocchio  (27.07.17 14:28:05) 
İngilizce hazırlık işe yaramıyor diyen insan tembeldir. Ben de yüzde 30 İngilizce eğitim veren bir okulda iki yıl okudum, sonra bıraktım. Lisede sayısalcı olduğum için haftada 5 saat matematik, 4 saat geometri, 3'er saat fizik, kimya, biyoloji falan görüyorduk. İlkokulda İngilizceyi seviyordum ama lisede bayağı koptum. Hazırlığı 84 ile bitirdim ve sıralamada ilk 10-15 arası bir yerdeydim. Bana bir sürü şey kattı. Amerikalı bir hocadan bile ders aldım. Okulda zaten İngiliz ve Rus hocalar vardı ama yurt dışından gelen misafir hocaları kastediyorum Amerikalı derken. Hazırlıkta esas olan İngilizcenin içine girebildiğin kadar girmek. Ben derste anlatılan her şeyi yazardım. Hala da yazarım. Mutlaka yazı yaz, konuşmaktan korkma. Sana gülecek adam gitsin Oxford'ta okusun. Orada senden çok daha kötü seviyede insanlar var. Ben bile kendimi kötü görmeme rağmen telaffuz, kelime bilgisi, genel kültür anlamında okulun yüzde 70'inden daha iyiydim. Sen de dizi, film kültürü olan bir insansan, 9GAG vs. takip ediyorsan büyük ihtimalle sen de onlardan daha iyi olacaksın. Sınıfında hazırlık ne abi yeaaa, mezun olunca kursa giderim diyen Einstein'lar olacak. O sığırları dinleme sakın. 1. sınıfa başladıktan sonra İngilizce anlatılan derslerde çok işine yarayacak.


  • dissendium  (27.07.17 15:36:07) 
Tavsiyeleriniz için teşekkürler ve daha varsa dinlemeye açığım. Gramer kitaplarını, sözlükleri vb okulun vereceği listeye bırakmayı düşünüyorum? Sonuçta muhakkak okul gramer sözlük vb almamız için isim verecektir. O dönem geldiğinde ekstra olarak resimli ingilizce ingilizce ve a1 seviyesine uygun ingilizce türkçe sözlükler de alabilirim.

Benim ingilizce hazırlığı isteme nedenim okuldaki eğitimden ziyade 1 yıl gibi büyük bir zamanı sadece İngilizce'ye ayırma imkanımın olmasıdır. Yani okul 8.30-12.30 desek bile öyle böyle 14.00'ten sonra tüm gün bana kalıyor ve 3-4 saatimi daha ingilizce çalışmaya ayırabilirim. Ayrıca İngilizce altyazılı dizi izlemek, ingilizce pratik Android uygulamaları, internetteki ingilizceyle ilgili her türlü olanak yine elimin altında olacak. Youtube da ne yazık ki matematik kadar doğru düzgün ingilizce eğitimi veren bir kanal yok sanırım? Bi Özkan Çelen kaliteliye benziyor, onun derslerini de takip etmeyi düşünüyorum.

Ağustosun ikinci haftası eve gelince How ı met your mother'a başlayacağım ama diziyi hiç izlememiş olduğum için direkt ingilizce altyazılı izlemek diziyi çöp etmek gibi geliyor bana, acaba önce bölümü Tr altyazılı ardından İng altyazılı mı izlesem. Öyle de çok zamanımı alır, zaten romantik komediye çok ilgim yok ama kararsızım yine de.
  • siyah giyen adam  (27.07.17 22:12:20) 
[]

Cinayet Hukukuyla İlgili Kafamı Kurcalayan Bir Soru

Bugün bir İspanyol filmi izlerken bu meselesinin hukuki boyutunu merak ettim.


Şimdi diyelim ki baba ve üvey ya da öz genç kızı evde tek başınalar. Genç kız mutfakta bir şeyler yaparken babası geliyor ve genç kıza cinsel saldırıda bulunuyor, onunla zorla ilişkiye girmek istiyor. Mutfak olduğu için de genç kızın bıçağa ulaşması zor olmuyor, onu bıçakla tehdit ediyor yaklaşma diye. Babası aldırmıyor nasılsa bir şey yapamaz diye ve kızın üstüne gelmeye devam ediyor, o anda baba kızına saldırırken kızı kendini bıçakla koruyor ve bıçak babasını kalbinden yaralıyor, babası ölüyor. Böyle bir durum karşısında,

1) Kızın hiçbir suçu olmamasına rağmen hapis yatması olası mıdır?
2) Hiçbir şahit olmamasından dolayı kızın yalan söylemediğine nasıl emin olunabilir?

 
Cinayet hukuku demeyelim de biz ona Ceza Hukuku diyelim istersen :)

1. Bahsettiğin olay ceza hukukunda meşru müdafaa denilen şey. Eğer karşı taraftan gelen saldırı çok ciddi bir boyuttaysa ve kişinin bunu başka bir şekilde savuşturma imkanı yok ise, bu durumda meşru müdafaa olduğu kabul edilir ve kişiye ceza verilmez. (Bu biraz ayrıntılı bir konudur, ben kabaca anlattım)

2. İşin o kısmı mahkemeye, savcının/hakimin kızın savunmasına ne kadar inandıklarına, varsa başka delillerin/tanıkların değerlendirilmesine bakıyor. Kesin bir kuralı yok.
  • fengari  (27.07.17 02:07:49) 
1) Sorusturma sirasinda kiz bir süre gözaltinda, hatta tutuklu kalabilir.
2) Olayin nasil gelistigini sorusturma, özellikle adli tip açiga çikarir (vucutlarda, yüzlerde kavga izleri, tirnak altlarinda deri kalintilari, biçagin nasil bir hizla hangi açiyla vücuda girdigi vs).

  • pinocchio  (27.07.17 02:08:48) 
1. Tam adını bilmemekle beraber meşru müdafaa sırasında korku ve panik neticesinde orantısız karşılık vermek gibi kavramlar da var. Kız ceza almayadabilir, az bir ceza da alabilir.

2. Şahit, görgü tanığı, makdülü nasıl bilirdin diye çevreye sorulması, darp ve boğuşma izleri, tecavüzün nitelikli hali gerçekleşişse(penetrasyon) yırtıklar ve sperm gibi vücut sıvıları va her şey soruşturmaya dahil edilir.

Önce polis ifadesi, sonra savcı, sonra sulh ceza hakimi, sonra ağır ceza mahkemesi derken şüpheli 1600 kere olayı anlatmak durumunda kalır, profesyonel değilse çelişkili ifadeler bulunur.
  • bos gezenin bos ustasi  (27.07.17 03:56:16) 
[]

Öğrenci sağlık sigortam bitmiş??

Liseden mezun olduktan sonra 2 yıl geçerliymiş ama 20 yaşına kadarmış deniyor, 20 yaşına gireli 6-7 ay oldu ama o zamandan beri hastaneyle işim olmadığı için dikkat etmemiştim. Bugün ciddi bir sağlık sorunu yüzünden devlet hastanesine gittim geçen hafta randevu almıştım. Ancak muayene ücreti 45 TL istediler sağlık sigortam filan bitmiş. Para olmadığı için yanımda geri dönmek zorunda kaldım. Şimdi üniversiteye bir aksilik olmazsa ağustosta yazılacağım tercih sonuçlarından sonra. Daha annemin üzerine kayıtlıydım SSK, şimdi üniversiteye gidene kadar devlet hastanesine muayene ücreti ödemeden tedavi olamayacak mıyım?




 
hayır olamazsın.


  • blue eyes white dragon  (19.06.17 21:24:24) 
(bkz: gss)


  • argent dawn  (19.06.17 21:47:51) 
[]

Boğaziçi Üni. Edebiyat Nasıldır??

Şu an zor ama TS de bir ihtimal o sıralamaya girme şansım var, fakat işsiz kalmak ya da öğretmen olmak istemiyorum? Öğretmenlik asosyal bünyeme ters bir kere, Edebiyat okuyunca öğretmenliği/prof dışında da işsiz kalmama ihtimalim var mı? Boğaziçi olsa bile ne fark eder GSÜ İletişim için de aynısı geçerli sanırım, üniversiteler çok güzel ama bölümlerin geleceği yok?

Peki Boun edebiyat kazanmak için çalışmama değer mi? İş olanağı nasıldır, benim dediklerimin aksine daha geniş iş olanağı hatta devlette memurluk mümkün mü? Edebiyata ilgim var ama Türk dili ve edebiyatını İngilizce işlemek sıkıntı olabilir bir de Osmanlıca meselesi var ki hiç sevmem.


 
bölüm yüzde yüz ingilizce değil, sonuçta üstünde çalışılan metinler türkçe ama okunan kuramsal kitapların ve makalelerin önemli bir kısmı ingilizce. ama hazırlık eğitimi çok sağlam zaten.

gelgelelim osmanlıca ile içli dışlı olmadan olmaz. bölüm emek vermeden bitirebileceğin bi bölüm değil, sağlam okuma listeleri var her dönem. sevmeyenin yapacağı bir şey değil. sırf boğaziçi diye edebiyat okuma bence, öğretmenlik istemiyorsan özellikle.
  • mutlusismankedi2015  (09.04.17 20:26:39) 
[]

İstanbul film festivali hakkında?

Lise mezunu olup üniversite sınavına, Lys ye hazırlanmaktayım, kafamı dağıtmak için hazır 1 TL iken birkaç tanesine gideyim dedim, fakat asıl merak ettiğim şey öğrenci biletinin bana uyup uymaması? Öğrenci deseniz değilim, öğrenci değil deseniz o da değilim tam bir araf. Mezun olmam nedeniyle öğrencilerden bile daha az gelire sahibim haliyle, şimdi öğrenci bileti alsam bir sorun çıkar mı? Girişte öğrenci kimliği istiyorlarmış herhalde üniversite kimliği bu, benim İETT öğrenci kimliğim var, ki hâlâ İETT öğrenci usulü ücretlendirme yapmakta, şimdi sadece bu İETT öğrenci kartımı göstersem de olur mu?




 
"Girişte öğrenci kimliği istiyorlarmış herhalde üniversite kimliği bu"

ben lisedeyken gidiyordum istanbul film festivali'ne. o zaman da bir tek pasom vardı elimde, onunla giriyordum. ama bu dediğim nuh nebiden önce. şimdiki durum nedir, iett öğrenci kimliği ne menem bir şeydir bilemiyorum ama "lise öğrencisiyim aha bu da pasom" derseniz girebilmelisiniz bence. tabii yeni dönem için iett öğrenci kimlikleri çıkmıştır, çok ayırt edici bir özelliği vardır onu bilemeyeceğim.
  • misterturist  (24.03.17 08:10:26 ~ 08:11:37) 
Daha önce öğrenci kimliği isteyen görevliyi o evde kalmış deyip pasoyla ikna etmiştim, şansını deneyebilirsin.


  • aioniotita  (24.03.17 08:31:53) 
[]

Siyaset Okurken Hukuk ÇAP yapmak aşırı mı zor?

Diğer bir deyişle Ygs Lys süreci kadar tempo mu gerektirir? Ve dahası 2 bölüm birden okuyayım derken yoğunluk yüzünden 2 bölümden de verim alamama ihtimali yüksek midir? Üniversite olarak İÜ ya da Marmara.




 
bu soruyu sorduğuna gore daha başlamadığını farz ediyorum. soyledigin okullar marmara sbf nasildir bilmem ama iu sbf ankara sbf kadar olmasa da pesinden gelen bir okul. odtu sbf nasıldır zerre bilgim yok. ama bu iki okulun da hukuklari sağlamdır. boyle bazen bazi hocalarin basliklarini okuyunca görüyorum ki sovmeyen adam kalmamış.

saglam bolumlerin yanina bir de saglam bolum cap yapmak ki hukuk gibi ezber dolu bir bolum saglam beden gerektirir. ki bir de genel olarak belli bir ortalama altina düşmeme sarti var devam edebilmek icin umarim takilmazsin o sarta.
  • blue eyes white dragon  (16.03.17 01:39:25) 
Fatality yapacam diyorsun.

Şaka bir yana, başarabilirsen neden olmasın. Kendinde bu inancı ve gucu goruyorsan yaparsın. Iki bolumun ortak dersleri de var onları saydirirsin. Genel olarak hukuk tek başına bile zor bölüm bunu unutma.

Bir de şunu eklemek lazım: hukuka gerçekten ilgin varsa buna kalkış. Okumuş kişilerle sohbet et, bilgi al. Gerekirse basit bir hukuk kitabı al okumayı dene. İşine gelirse, hosuna giderse buna kalkış çünkü ders yükü gerçekten çok ağır bir bölüm ve sevmeyen ilgisi olmayan birinin okuması ızdırap belki imkansoz. Hele ki çift anadal olarak sevmeyen biri için nasıl olur düşünemiyorum.
  • rucka boji  (16.03.17 01:40:02 ~ 01:45:05) 
Genel olarak ÇAP yapmak zor. Yakın bir arkadaşım makine ile endüstri mühendisliği arasında yapıyor. Çocuğun günde 12 saati okulda geçiyor. Günde 1-2 saat vakit bulunca yurda gidip uyuyor. Okuma alışkanlığın varsa olabilir. Marmara hukuku çok abartmamak lazım. Sınavlardan iki hafta önce fotokopiciden aldığı notları ezberleyerek ders geçen bir arkadaşım var.


  • dissendium  (16.03.17 01:44:08) 
Ankara hukuk + SBF'de teşebbüs ettim ama biraz devam edince baya zor olduğunu farkettim, en azından kendi bölümümün derslerine yoğunlaşayım diye bıraktım sonunda.

İki bölümde de çok fazla okuma, makale ve ezber var. Devam zorunluluğu olmasa bile bazı dersleri mutlaka takip etmek gerekiyor. Bütün zamanın okulda geçecek, dersten derse, sınavdan sınava koşman gerekecek. Bence zor ama insanüstü bi çabayla yapanlar var, senin ne kadar çalışmayı göze aldığınla alakalı biraz.
  • bonzo  (16.03.17 01:45:34) 
İngilizce psikoloji ile türkçe hukuk çap yapan arkadaşlarım var, ben tek bölümle okulu uzattım onlar uzatmadan ikisini de 3.50 üstü ortalama ile bitiriyor.
Yani tamamen kişinin performansı ile alakalı.
Ben sıkıntıya gelemem, onlar it gibi çalışıyor.
  • bir nick var benden iceri  (16.03.17 04:15:22) 
İibf bölümlerinden birinde okurken hukuk tan çap yapamazsın.


  • avalist  (16.03.17 10:05:31) 
[]

Günde Yarım Saat Sesli Kitap Okumak?

Günde 30 dakika sesli kitap okumanın konuşma akıcılığı bakımından faydası var mıdır, yoksa birilerinin de dediği gibi boğaz ağrısı ve baş dönmesine yol açan tehlikeli bir şey mi sonuçta 20-30 dakika Aralıksız konuşma söz konusu?

Diksiyona çok katkısı olmaz sanırım? O yüzden onun yanında bir de Google playden diksiyon adlı uygulamayı indirdim diksiyon antrenmanlarının olduğu. Olmadı günde 20 dakika kitap 10 dakika diksiyon alıştırmalarını okurum. Sizce 5-6 ayda her gün 30 dakika sesli okuma çalışma yapmanın faydası olur mu belirgin derecede??


 
Edit: Gerçekten de hafif bir baş dönmesi oldu ve ağız kaslarım ciddi şekilde yoruldu, acaba alışık olmadığım için mi yoksa hep mi böyle olacak?


  • siyah giyen adam  (14.02.17 15:58:51) 
düzgün kitap okursan yani kitabı bir kitleye metin okuyormuş gibi ve yazarın da anlatımına verdiği üslubu fark ederek ve ettirmek isteyerek okursan hitabetinde düzelmeler olur. ileride politikacı olma yolunda prompterlardan gürlersin, şaka bir yana kolay gelsin olur bence faydası dediğim gibi :) ve 30 dakika sesli okuma çeneni de kuvvetlendirir. 30 dakika bir sunum hakkında konuşmak gibi düşün. kolay değil. ağrıması normal ilk başta.


  • fyodor fyodorovic  (14.02.17 16:09:32) 
Ben tiyatro metinleri okuyarak calisirim yabanci dil ogrenirken vb.

Duz kitap degil de tiyatro metni daha iyi olur, hem vucut dilini de katarsin, duygulari vermeye ve tonlamaya daha fazla ozen gosterirsin filan.
  • kuehles blondes  (14.02.17 17:20:16) 
bari getem için kitap seslendir de boşa gitmesin


  • fragile lady  (14.02.17 18:07:42) 
[]

Sararmış, eskimiş kitaplar?

Millet bunu önlemek için kırk takla atıyor, kitaplarının tozlarını filan alıyor ama bana nedense eskimiş, sararmış kitaplar daha hoş geliyor. Hele o kokusu yok mu eski kaşar misali, bambaşka bir şey. Geçen sahaftan 1962 basımı ince bir kitap aldım Voltaire'in hayatını anlatan, kokusu filan çok hoş da, acaba bitlenme, pirelenme riski var mıdır, mesela yatakta gönül rahatlığıyla okunur mu? Eskimiş kitapların insan sağlığına risk teşkil eden herhangi bir unsuru var mıdır?




 
(bkz: psocoptera)


  • baba jo  (13.02.17 19:44:26 ~ 19:44:34) 
@baba jo iyice tedirgin olmaya başladım şimdi, bir şey değil yeni kitapların arasına koymuştum, bunlar diğer kitapların arasında yayılmasın? Zararlı olmasalar ve yatağa yorgana bulaşmasalar problem değil aslında ama zararlı haşaretler


  • siyah giyen adam  (13.02.17 19:53:15) 
kitaplar küflü degilse bir zararlari olmaz.

not:
kütüphaneciyim, bütün gün 1850ler civari basilmis kitaplarla calisiyorum.
www.instagram.com
  • shi aila  (13.02.17 19:58:29) 
@shi aila hocam küften kastınız nedir, yani görüntü olarak yeşerme paslanma gibi bir durum yok ama kokusu eski kokuyor, eski kaşar peyniri kokusuna benzer bir hoş kokusu var ama küf müdür bilmiyorum.


  • siyah giyen adam  (13.02.17 20:15:57) 
su tarz lekelenmeler varsa koklamasaniz daha iyi:
yoro1.beepworld.de

su tarz lekelenmeler cok da zararli degil:
upload.wikimedia.org

bir de eski kitap kokar, normaldir.
  • shi aila  (13.02.17 20:25:36) 
İkincisi kadar bile yok, hatta hiç leke yok sayfa içlerinde, yalnızca dış kapakta aşınmadan dolayı renk kararması mevcut ve sayfa içleri de eskilikten sararmış sanırım, saman kağıdı olduğu için daha da belirginlemiş o kadar. Sonuçta basılalı 55 60 yıl geçmiş.

Teşekkür ederim ilginiz için, içim nispeten ferahladı, zira psikolojik olsa gerek kitaba dokunduğumda kolumda, saçımda karıncalanma hissediyordum. :)
  • siyah giyen adam  (13.02.17 20:36:36) 
@shi aila ben de kitaplarımı sararmaktan korumak istiyorum, arada bir havalandırıyorum güneşten koruyorum ancak streçleyen varmış. Tavsiye eder misiniz doğru bir şey mi?


  • neferkitty  (13.02.17 22:17:11) 
@neferkitty
kitap streclemeyi ne gördüm, ne duydum. gereksiz geldi bana.
kitaplarin ömrünü uzatmak icin nemden, günesten ve asiri isi dalgalanmasindan korumak yeterli.
maddi manevi degeri yüksek kitaplarsa asitsiz kagitla kaplanabilir.
  • shi aila  (15.02.17 12:03:35 ~ 12:04:48) 
123456789   « Önceki Sonraki
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.