[]

Sesli + Sessiz harfle biten verb + ed ayrımı?

Şimdi Visit in v2 hali Visited iken Admit in v2 hali Admitted. Aynı şekilde Happen - Happened, Prefer-Preferred gibi örnekler çoğaltılabilir

Son iki harfi sesli + sessiz ile biten fiilde sessiz harf bir kere daha yazılır v2 de ama bu istisnaları ayırt etmekte zorlandım. Vurgunun ikinci hecede olması durumunda sessiz harf iki kere yazılır tamam ama o Vurgunun ilk mi ikinci mi hecede olduğunu nasıl anlayabilirim? Türkçede bile en zorlandığım şey bu Vurgunun hangi hecede olduğu muhabbetiydi sonuçta görülmez test edilemez bir şey, hele okurken ya da yazarken hayli zorlayıcı


 
benzer kurallar türkçede de var
zarflar
harfler

son 3 harfleri aynı olmasına rağmen [(z)(h)arf] birisi _lar olmuş birisi _ler olmuş.

vurgudan ziyade ses bilgisi kuralı olduğunu düşünüyorum bunun için. Net şekilde doğrusunu bilmiyorum tabi.
  • basond  (04.03.18 19:04:35) 
valla bu söylediğin kelimelerde neredeyse hiç hata yapmam, ben oturup ezberlemiş ve kullandıkça yerleştirmiştim kafama. vurgu nerdeydi diye düşünmeye kıyasla daha kolay. "visitted", "admited" vs. bi noktadan sonra gözüne çirkin geliyor zaten. ingilizceyi kendin için o kadar zorlaştırıyosun ki şaşırıp kalıyorum.


  • der meister  (04.03.18 19:11:12) 
[]

Güvenilir Iptv tavsiyeniz var mı?

Memnun kaldığınız ve yarı yolda bırakmayan güvenilir iptv varsa tavsiyenizi bekliyorum. Amacım en kötü taktirde Türk kanallarını LG TV den izleyebilmek ama beinsport, şampiyonlar ligi ya da la liga hepsini içine alan ekonomik bir paket varsa onu da deneyebilirim.

İptv olayındsn pek anlamıyorum bu yerli TV'leri izlemek için bile ücret mi ödemek gerekir?


 
bi kere ücret ödüyosun ya da aylık ödüyosun, ne ararsan var içinde.

ben 3 tane falan denedim, hepsi en önemli maçlarda derbilerde falan takılıyor. internetim de o kadar kötü değil 20mb falan.
  • al basmadan donu var  (03.03.18 22:52:13) 
Derbilerden umudum yok da zaten hiç olmazsa Galatasaray Konya, gençlerbirliği gibi maçlarda 2-3 dakika geriden gelmesin ve ban yemesin kafidir. Ban yeme durumları olmuyor mu? Dm den tavsiyenizi bekliyorum şu an hangi site güvenilir bilmiyorum


  • siyah giyen adam  (03.03.18 22:57:31) 
Merhaba, ben de bu konuda biraz araştırma yaptım. Tavsiyeler genel olarak, kesinlikle aylık dışında bir üyelik almamak yönünde. 3 aylık, 6 aylık veya yıllık üyelik alınca yayının 2. Haftasında kurbağa olabiliyormuş yayınlar


  • oekuklu  (03.03.18 23:57:47) 
[]

Şu müzik çok güzel değil mi?

Tek kelime anlatmadan dünyaları anlatıyor gibi, yıllardır hep aynı etkide. Eğer güzel değilse Kant ın "güzel göreceli değildir" iddiasına inanmayacağım artık

youtu.be


 
Güzel bir melodisi var. Özellikle birkaç yeri beğendim. Ancak keman sesinin çok fazla geldiği müzikleri çok sevmiyorum bir süre sonra rahatsız etmeye başlıyor. Yani sürekli dinleyebileceğim bir müzik değil. Belki daha yumuşak bir müzik olsa mesela araya piano falan katılsa daha çok severim.


  • uyusam iyi olur  (02.03.18 13:37:11 ~ 13:53:55) 
fazla elektro ses var, duygu da yok. beğenmedim şahsen.


  • thomson'un uzumlu keki  (02.03.18 13:39:55) 
orijinali: www.youtube.com

2 oldu bu versiyonu görüyorum duyuruda. nasıl bir tarz bu ya.
  • nocturness  (02.03.18 13:42:30) 
Orijinali +1
Oh be dedirtti gerçekten.

  • uyusam iyi olur  (02.03.18 13:45:33) 
[]

Adalarda bisiklet sürmek tehlikeli midir?

Baya düşen kaza yapan filan oluyormuş yokuş varmış? En güvenli ve rahat ada hangisidir bisiklet sürmek için İstanbul'daki dört büyük adadan? 7-8 senedir hiç sürmedim bisiklet o yüzden yaza doğru kafa dağıtmak için gitmeyi düşünüyorum ama kafayı dağıtmayalım da yanlışıkla.




 
sorun değil değer bence. yavaş gidersiniz ne olacak. inanılmaz bir deneyimdir. ben geçen seneydi sanırım 1 kere yaptım. yetti.


  • ozdek  (01.03.18 21:45:02) 
Büyük adada problem yok bence, sadece atlar biraz korkutuyor.


  • red g  (01.03.18 22:05:12) 
Büyükada'da kız arkadaşımla bisiklet kiralamıştık. 2miz de sporcu değiliz. 10 yaşlarımızdan sonra seleye değmedi götümüz.

Hiç bir sorun olmadı.
  • nickini vermek istemeyen uye  (01.03.18 22:06:54) 
Acemiysen evet, değilsen hayır. Adanın bir yarısı felaket kalabalık diğer yarısı oldukça sakin.


  • harvey  (01.03.18 22:07:22) 
Kız kardeşimin Edirne den bir arkadaşı Büyükada da bisikletten düşmüştü helikopterle kartal arşt. yoğun bakım..maalesef vefat etmişti
Bu olaydan bağımsız en küçük kız kardeşimle bisiklete binmeye gitmiştik kardeşim hızlıca yokuşu alırken atla burun buruna geldi at şaha kalktı da kardeşimi ezmedi ben orada öldüm sandım sanki zaman dondu at havaya kalkmış ve kardeşim atın ayaklarının altında o sahne o an geçmek bilmedi eşim de vardı aklımıza geldikçe buz keseriz
Temkinli olmakta fayda var
İstanbul a baharın gelmesini sadece bu yüzden isterim adalarda bisiklet sürmek..
Yoksa kış insanıyım yağmur çamur kar kış sis pus benim havalarım
  • esmeralda  (02.03.18 00:03:54 ~ 00:07:06) 
bizimkiler de kaza yapmıştı, ya... dikkat etmek lazım.


  • e haliyle  (02.03.18 00:05:28) 
Bence adalar bisiklet sürmek için en güvenilir yer. Doğru düzgün araba yok, atlar da senden benden daha alışkın. Sessiz bir yer olduğundan geleni gideni göremesen bile önceden duyabilirsin. Yalnız şu var, kiralık bisikletler içler acısı. Çoğu bakımsız, ağır bisikletler, habire zinciri atar, birsey olur. Sürerken sorunla karşılaşabilirsiniz yorucu olabilir. Adaya bisiklet götürmeye izin veriliyor mu emin değilim ama imkanınız varsa kendinize ait bisikletle gidin. Ben Büyükada yerine Heybeliada'ı daha keyifli bulmuştum orayı tavsiye ederim.


  • burka  (02.03.18 00:15:09 ~ 02:45:05) 
Sporcu değilsen zor, hep yokuş hep yokuş. Millet gaza gelip kiralıyor sonra bisikletleri eliyle sürüyor :)


  • vendorth  (02.03.18 00:15:12) 
@Esmeralda korktum açıkcası bu mesajdan sonra ve kesin olarak vazgeçtim. Gerçekten de tehlikeli olabilirmiş, uyardığınız için teşekkür ederim.


  • siyah giyen adam  (02.03.18 00:54:16) 
Gençliğim adada bisiklet sürerek geçti. Bir kere bile tehlikeli bir durum yaşamadım ve burada yazılanları okuyunca şok oldum açıkçası. Bu kadar kaza yapan oluyor mu ya?


  • chavezding  (02.03.18 01:17:07) 
Adalar'da birkac kere bisiklete bindim. Bir tanesinde zor bir durum yasadim. Heybeliada'da kiralamistik bisikleti. Ben de iki hafta oncesinde ayagimi burkmustum ve yeni iyilesmistim. Bisikleti alirken kontrol ettik ve frenler tutuyordu. Birkac saat sonra buyuk bir yokusta inmeye baslarken freni siktim ve fren teli koptu. Ki oyle guclu bir elim yoktur. Dik bir yokus oldugu icin de asagiya dogru kontrolsuz hizlanmaya basladim. Herkesi gectim, millet arkamda kaldi, donup kaldilar. On fren tutmadi. Ben de "Olecegim asagiya kadar herhalde" dedim. Ayaklarimi yere koyarak kendim yavaslatmaya calistim ve asagida viraji alamayip ormana daldim. Ayaklarimi biraz daha sert bastim, ormanin yokus bir yerine cevirince bir sekilde yavaslamayi basardim. Uygun bir yere kendimi attim. Inip baktigimizda paslanmis bir yerden dogru telin asinmis oldugunu ve oradan koptugunu gorduk. Ayagimdaki spor ayakkabi ve corap eridi, ayaklarim yuzuldu. Kendimi yere attigim taraf biraz curudu. Bir sure ayaklarimin ustune basamadim. Burkuk ayagim birkac ay sis kaldi ve topalladim.

Uc kereden birinde boyle oldu ama benden baska kimseye de bir sey olmadi. Kaza orani dusuk ama cok cok dusuk de degil. Yine kendi bisikletimle giderim ama oradan kiralamam sanirim.
  • aychovsky  (02.03.18 02:15:38 ~ 02:20:13) 
Yokuş inerken fren yapmayı bilen biriyseniz pek sorun olmaz, gaza gelip yokuşları hızlı inmeyin. SÜrekli frende inin, bilmediğiniz bisiklette süpriz yaşamayın.

Bisiklet kiralarken kaliteli bir şey alın, frenlerini kontrol edin.
  • John Bloor  (02.03.18 09:50:33) 
[]

Vücut geliştirmenin sebebi üreme içgüdüsü müdür?

Stres atmak vb gibi sonuçlarından bahsetmiyorum, eğer üreme içgüdüsü yahut cinsel güdü olmasaydı salonlarda kas geliştirme peşinde koşan erkeklerin yüzde kaçı yine de uğraşırdı? Doğada dişileri etkilemenin ve tercih sebebi olmanın en önemli yolu hiç şüphesiz fiziksel güç. İnsan da tıpkı aslan ya da Şempanze ya da boğa gibi bir çeşit hayvan türü olduğuna göre doğadaki üreme içgüdüsü amacı insanda neden farklı olsun?




 
öyle olmuyor. bir şey başarmış olma hissi başka. plaj badicileri için bir şey diyemiyorum. ama ben o bilmem kaç kiloyu yerden kaldırdığımda tek düşündüğüm "yaptım be helal olsun" oluyor.


  • alperz  (01.03.18 18:54:27) 
Vücut geliştirme yapan insanların büyük bir kısmı anabolizan aldığı için üreme yeteneği duruyor, üremek için yapıyorlarsa çok doğru bir yol değil.


  • angelus  (01.03.18 18:55:51) 
İnsanların cinsellikte bilinçli amacı eğer çocuk yapmak istemiyorlarsa asla üremek olmaz, ancak cinsellik denen şey üreme içgüdüsünün bir sonucudur ve verdiği keyif de bir yan etkidir. O yüzden soruda üreme amaçlı mı yapıldığını sormadığımı eklemek istedim.


  • siyah giyen adam  (01.03.18 18:59:19) 
Bir süre salona gitmiştim, bir amca vardı orada soyunma odasında konuşurken demişti bir .mcık uğruna bir tonun altına giriyoruz diye.


  • i was made for you  (01.03.18 19:05:13) 
öyle ya da böyle insanın cinsel güdüden bağımsız bir eylemi olduğunu sanmıyorum. yani evet.


  • doxanikee  (01.03.18 19:07:25 ~ 19:07:33) 
[]

Post Rock nedir?

Daha önce böyle bir tür olduğunun farkında değildim. Şu ana kadar Rock türüne özel bir ilgim olmadı, grupları ya da sanatçıları ya da türleri bilmiyorum. Diğer müzik türlerinden de sadece yerli klasikler ile yabancı klasiklerin belli başlı eserlerinden ibaret özel müzik ilgim. İngilizce bilmediğim için Pink Floyd hariç denediğim hiçbir grup keyif vermedi anlamlarına erişemediğim için.

Neyse geçen Spotifyde şu parçaya denk geldim youtu.be ve tıpkı Remembrance gibi youtu.be etkisine kapıldım. Fakat Rememb daha çok geçmiş ve şimdiyi anımsatırken All is Violent sadece geleceği hatırlattı, bu yüzden daha etkileyici geldi. Dinlerken kendimi Büyük Biraderlerin, makinelerin hüküm sürdüğü diyarların, dünyanın karanlığına büründüğü uzak geleceğin dünyasında buldum. O güzel post apocalypitc dönemi ölmeden önce yaşamak en büyük hayalimdir, keşke kıyamet gibi bir şey olsa bu müzik bana bunu yaşattı. 3.10 ile başlayan kopuş ve 3.30 ile birlikte müzikal Nirvanaya ulaşan bir şey, yaşamdan ölüme geçiş sanki ya da tam tersi.

Bu müziğin yer aldığı albümü dinleyerek hayatımda ilk defa bir albümü tamamen dinlemiş oldum. Post Rock bu mudur yoksa daha mı fazlası? Mümkün mertebe fazla söze yer vermeyen Post Rock türünden müzik tavsiyenize açığım, bu müzikte de gördüğümüz üzere söz kuru kalabalıktır müziğin yanında. Fakat ön yargılı değilim çok fazla istisnayla karşılaştığım için, sözlü de olabilir.

 
no clear mind, expolosion in the sky, mogwai, godspeed you black emperor

edit: slowdive'ı sevme ihtimalin de var. hatta low, mono, tool.
  • kahoan  (27.02.18 01:26:18 ~ 01:30:12) 
Bunun da türü nedir bilmiyorum ama gerçekten çok güzel youtu.be

Eğer gelip geçici bir mod değilse sanırım bunlara en yakın tür diyebilirim kendi favori türüm.
  • siyah giyen adam  (27.02.18 01:26:32) 
No clear mind de çok iyiymiş, expolossion ile birlikte listeme ekledim.

Gruplardan da açtığım ilk şarkıda nefesim kesildi. youtu.be Aman Allahım bu ne biçim bir şeydir. Hiç abartıyorum nefesim kesilecekti neredeyse. Güneş yok, her yer puslu karanlık, mezarlık dolu, yarasalar etrafta uçuşuyor ve deccalin gelmesini bekliyor sanki.

Müzikleri dinlemekten kulağım ağrıdı bağımlılık resmen. Tavsiyeleriniz için çok teşekkür ederim.
  • siyah giyen adam  (27.02.18 01:47:51) 
Yerli önerisi
Kafabindünya

eksisozluk.com
  • bass solo take one  (27.02.18 01:52:43 ~ 01:52:57) 
yerli gruplardan:
www.youtube.com

bunu dinlemeden önce bir de Laika'nın hikayesini okuyun öyle dinleyin.
  • kozmosta bir nokta  (27.02.18 02:24:19) 
Atmosfer müziğidir post rock. Ayık kafayla uçurur insanı. Magyar posse diyorum ben de. youtu.be

6 numara da çok iyidir. Albümde şarkı adı yoq.
  • hasmetizm 2046  (27.02.18 08:42:01) 
www.youtube.com

dinlediğim en iyi post rock parçası ve grubu sanırım. Neden hala keşfedilmediğini de anlayamıyorum.

*shels - journey to the plains
  • rahip janick  (27.02.18 09:12:17) 
russian circles dinle.
bu şarkıya da çok fazla sarmıştım bir ara:
year of no light - persephone
  • dedimmidemedimmi  (27.02.18 10:30:53) 
kaliteli post rock eserine denk gelmek zor. genelde albümlerin 1-2 parçası iyi geri kalanı birbirine benzer şarkılarla dolu. piyasa da böyle aslında, bütün şarkılar birbirine benziyor gibi geliyor bir süre sonra.

bir çok insan burada belirtmiş, mogwai, sigur ros vb gibi babaları. ek olarak aşağıda aradan sıyrılabilmiş bir kaç grup ve parçayı da önerebilirim.

toundra - magreb
monkey3 - icarus / bunun solosu baya iyi 3:30-6:00 arası kısım
pg.lost - crystalline


ef, maybeshewill gibi gruplar da hiç fena değiller.
  • givemesomesubstance  (27.02.18 10:35:16 ~ 10:40:07) 
son dönemlerde sleep party people'ı beğeniyorum. dream pop-post rock arası bir türleri var.

www.youtube.com

ama bana göre hala en kral post-rock grubu sigur ros'dur. hangi müziği dinlersen dinle, sigur ros mutlaka dinlemelisin. kendi başına aşmış bir müzik.

www.youtube.com
  • sir gawain  (27.02.18 11:33:41 ~ 11:35:54) 
[]

Ermeni ve Rumlara olan bu ırkçılık da nedir?

Geçmişte asırlarca beraber yaşamışız. Ermenilere millet-i sadık demişiz. Rumlarla akraba dahi olmuşuz, iç içe yaşamışız. Eee? 1900'ün başlarında dünya savaşı ve sonrasında o karışıklıkta iç ve dış kışkırtmalarla bir takım şeyler yaşanmış, açıkçası tek tarafın sütten çıkmış ak kaşık öteki tarafın kara şeytan olduğunu düşünmüyorum zira her iki taraf da yapmaması gereken şeyler yapmış her kaynağa bakarsak. Fakat neticede yeri gelmiş Araplarla bile savaşmışız, Lawrence kışkırtmasıyla birlikte arapların verdiği zarar Ermenilerden daha mı masum?

Fakat her ne olursa olsun 100 sene geçmiş. Hukukta bile suç sadece şahsa özeldir, çocuğa ya da toruna kalmaz. Bugün Ermeni ya da Rum kelimeleri resmen hakaret ve küfür olarak kullanılıyor. Sanıyorum ki Ermeni ve Rumların da çoğu bizim onlardan nefret ettiğimiz gibi Türklerden nefret ediyor. Her iki taraf için de gereksiz buluyorum.

Araplardansa, Suriyelilerdense Rumları ve Ermenileri ve Yahudileri yeğlerim. Bu dda ırkçılık gibi oldu ama en azından görüyoruz kimin ne olduğunu.

 
ermeniyim, sadece türkleri değil, ermenileri de genel olarak sevmiyorum, hatta ırkla bağdaştırmayalım, genel olarak türkiyede yaşayan insan tipolojisini sevmiyorum. sevgisiz, saygısız, bencil, ahlaksız, terbiyesiz vs. vs.

lakin, istisnai durumlar elbette mevcut ama, tek bir durumdan ırka genellemek yanlış olur.
  • yanginmerdiveni  (26.02.18 22:55:05) 
nasıl sırplar, yunanlar, bulgarlar milli kimliklerini osmanlı'yı kovarak inşa ettilerse, türkler de ermeni ve rumları ülkeden atarak bunu yaptılar. böylece cumhuriyet kuruldu, anadolu türkleştirildi, onların mallarına mülklerine el konuldu. bu yüzden türk olmak default ermeni ve rum düşmanı olmaktır biraz.


  • zawisza  (26.02.18 23:02:52 ~ 23:03:36) 
bu yangının çıkma sebebi etnik değil dini ayrım diyebiliriz, hakir görülen bu topluluklara "azınlık" tabirinden çok "gayrimüslim" denmesinin sebebi de buydu. 1. dünya savaşında farklı etnik gruplarn kurduğu cemiyetler sebebiyle genel olarak bütün ermeni-rumların ülkeyi bölmek istedikleri sanıldı ancak kurtuluş savaşından sonra türkiye'de kalmak isteyen azınlıklara tahammül edilmedi. o günden beri sistematik olarak, adeta ortaçağ mantığında sürdürülen "gayrimüslim" politikaları yüzünden insanlar kendilerine laf eden bir çoğundan daha uzun zamandır yaşadıkları bu toprakları terk etmek zorunda kaldı.

acemi'ye katılmıyorum; 6-7 eylül'de herhangi bir çorumlunun zarar gördüğünü hiç sanmıyorum.
  • Bruce  (26.02.18 23:03:16 ~ 23:12:48) 
Suçun şahsiliğini bilmek, buna göre davranmak vs elbette doğru olanı ama toplumsal hafıza denilen de bir şey var. "Hepimiz insanız, kardeşiz :)" romantizmi de bana çok bayık geliyor şahsen. Bu ülkede durduk yere "Ermeni/Yunan tohumu" diye hakaretler üretilmedi. Hepsinden öte, kimse kimseyi de sevmek zorunda değil. Araplara gelince salyalar akıta akıta hakaretler etmekte hiç sakınca yok, Kürtlere çeşitli lakaplar takmak hiç sıkıntılı bir durum değil ama iş Ermenilere, Yahudi ve Yunanlara gelince hassasiyet tavan yapıyor nedense. İkiyüzlülük, başka bir şey değil.


  • m e b  (26.02.18 23:12:34) 
m e b, hepimiz kardeşiz romantizmi hakkındaki yorumuna katılıyorum ama geri kalanına katılmıyorum. Neden? Kürtlere çeşitli lakaplar takılıyor evet, Araplara da nefret kusuluyor evet. Tabii doğru değil ama bunların sebepleri var.

1- Kürtlerle birlikte yaşıyoruz, o kültüre özgü bazı davranışlar insanlara batıyor olabilir.
2- Ortada bir PKK gerçeği var, oradan gelen bir kin olabilir.
3- Arap kültürünün Türk kültürü üzerinde yoğun bir etkisi var, bu belli bir kesimi rahatsız ediyor, kimiyse memnun. Aynı şekilde birkaç senedir ülkede Arap nüfusu yoğunlaşmış durumda ve bunlar da eğitimli-medeni insanlar sayılmazlar genel olarak.

Şimdi bu rahatsızlıklar diğer ırklara gelince niye saçmalaşıyor kendime göre yazayım.

1- Bir Türk'ün bir Yahudi'den nefret etmesi için mantıklı bir sebep var mı? İsrail dediğin ülke Ermeni soykırımını tanımayan nadir ülkelerden biri. Yahudilerden nefret etmenin altında yatan tek sebep Türk kimliğinden ziyade İslamcı kimliğine sahip olmak. Bunun da Türklük ile bir ilgisi yok.
2- Yunanlardan neden nefret eder bir insan? 100 seneki önceki savaşlardan dolayı mı? O zaman birbiriyle savaşmayan kalmadı zaten. Ege'deki adalar mı? Atinalı bir manavın umurunda mı sence Ege'deki ada? Ülkelerine gittiğinde Türk olduğun için ırkçılık görüyor musun yoksa tam tersi sıcak mı karşılanıyorsun? İkincisi.

Ermenilere gelirsek, orada soykırım meselesi yüzünden bir soğukluk olmasını anlarım, özellikle Los Angeles'ta falan yaşayan ve her sene yürüyüş yapıp Diyarbakır'daki topraklarını isteyen Ermenileri direkt geri zekâlı olarak görüyorum, yine de artık hiç bağın kalmamış bir milletten nefret etmeye gerek yok bence.
  • i was made for you  (26.02.18 23:33:59) 
Bu konuları konuşabilmek için tarih bilmek lazım. Dün doğmuş, tarih okumamış kimselerin böyle konuları tartışmaya kalkması komik. Bunları tarihçilerin belgelerle tartışması gerek.

Buna rağmen toplumun bilinçaltında bir sürü olay var: Kurtuluş savaşı sıralarında benim anneannemin bazı akrabalarının da içinde olduğu, kadınlarla çocuklardan oluşan bir grup kaçamamışlar; Ermeniler tarafından çarşıda süngülenmişler. Erkeklerin hepsi o zaman kuvayi milliye çetelerindeymiş. O gün bu olayın haberini alıp çarşıya indiklerinde ise Ermeniler çoktan gitmişler. Anneannemin babası soyadı kanunuyla birlikte Çeteler soyadını almış...

Ben 'Melekgirmez' diye bir sokak biliyorum. Bu sokak çarşının ortasında gayrimüslimlerin oturduğu bir sokakmış. Kurtuluş savaşı döneminde bu sokağa giren müslüman birisi kadın, çocuk, genç, yaşlı, erkek... sağ çıkamaz, orada öldürülürmüş. Bu yüzden adını böyle koymuşlar.

Bir sürü katliamlar var, ayaklanmalar var.

Savaşın da bir onuru vardır. Arkadan vurmak, sivil, kadın, çocuk demeden vahşice öldürmek... Bunları nedense kimse dinlemek istemiyor. Ölen Türk olunca zaten bir değeri de yok.

Bir Ermeni ölünce de bir değeri yok, ama dış siyasette batı ülkeleri güya Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için bir şeyler geçirip duruyorlar meclislerinden. Bu ülkeler 100 yıl önce ne yapıyordular?

Şimdi kendi adıma durduk yere herhangi bir Ermeni'den nefret edecek halim yok. Karşımdaki saygıdeğer biri değilse saygı da duymam.

edit:

@I was made for you

'İsrail dediğin ülke Ermeni soykırımını tanımayan nadir ülkelerden biri.'

Bunun sebebinin açıkça kendilerine yapılan soykırımın biricik olarak kalmasını istemeleri olduğunu, yani kendi mağduriyetlerinin gölgede kalmasını istemediklerinden olduğunu anlıyorsundur umarım.

İkinci dünya savaşı filmlerde öyle anlatılıyor ki sanki 'sadece Yahudiler ölmüş' gibi bir algı yaratılıyor. Oysa aynı savaşta tüm dünyadan milyonlarca insan öldü. Bunların çok büyük bir kısmı da sivildi.

Kaynak: en.wikipedia.org

Başka bir örnek: twitter.com
Onursuzca saldıran saygı beklememeli.
  • idexo  (27.02.18 00:07:27 ~ 00:25:16) 
@siyah giyen adam sanki biraz kendi düşüncene destek istemişsin. Arap ve Suriyelilerle ilgili yorumundan diye düşünüyorum. Evet tarih bilgisi @idexo nun da dediği gibi topluluklar, kimlikler arasındaki ırkçılık vs açıklayabiliyor ancak bunun ayrıca devlet eliyle, toplum tarafından ve tahmin edeceğin daha birçok şeklide yayıldığını görebilirsin. Hayatında Suriye ve Arap kültürünü bilmeyen herkesin burda gelip ırkçılık yapması gibi, zira daha düne kadar Suriyeli insanlara karşı bir önyargımız yoktu.

Öyle ki burda Sünni Müslümanlık bile ırkçılığa engel olamıyor.

Çatışma çözümü olarak bakıldığında yakın tarihli savaş yaşayan Boşnak ve Sırpların durumunu araştırabilirsin, tarih çok yakın olduğundan bu "affetme", bir araya gelme durumunu çok daha zor.

Ancak geçmişe, ya da günümüze ilişkin verilen örneklere dayanarak yazılanların gerçeklere değil başkaları tarafından öğretilenlere dayandığını düşünüyorum ve en zor da bunu yıkmak. Eğer siz de kişisel olarak bu çemberin dışından dolanabilirsiniz, çok ilginç bilgilerle) karşılayacaksınız umarım.
  • kaset  (27.02.18 16:19:00) 
@idexo +1
emperyalistlerin tek taraflı ve sadece türkü kötüleyen tarih anlatımının gazına gelip kendi milletine düşman olan tek toplumuz herhalde. "balkanlarda türk soykırımı yapılmadı mı?" diye sorarsın "Acıları mı yarıştırıyorsun?" diye karşılık verirler. Ermeni çetelerin yaptığı katliamdan bahsedersin "Savaşta olur öyle şeyler" derler. nedense suçlu hep Türktür onlara göre. türk sadece faşist olabilir, alman sosyalizmi olur ama türk solu olmaz. çünkü bu ad lanetlidir adeta.

velhasılı kelam, türklerin kanını içenlerin heykeli yunanistan'da milli kahraman olarak selamlanırken türke özgürlüğünü veren mustafa kemal faşistlikle suçlanır.
  • burya  (27.02.18 16:38:53) 
@burya tarihi koşullar yönünden bahsediyor olsanız da bir millet birinden niye üstün olsun ki, Osmanlı'nın etnisite mühendisliğine bakarsanız ve sonrasında Türk kimliğinin oluşma sürecine, büyük ihtimalle bir yüzyıl önce belki bu Türklükten bile söz etmeyecektiniz.


  • kaset  (27.02.18 17:20:30) 
@kaset: hiçbiri millet üstün demiyorum ben. sadece türk milletini sürekli hakir görenlere sözüm


  • burya  (27.02.18 18:52:51) 
Irkçılığın bir sürü nedeni var cehalet,kıskançlık ve para misal 6 7 eylül olayları buna en büyük örnektir


  • Sandman  (27.02.18 19:13:24) 
Bu konularla yarı profesyonel ilgilenen biri olarak düşüncelerimi yazmak istedim. Türkiye'de her geçen gün artan bir zenofobi var. Bu kesinlikle, şu ya da bu sebepten dolayı, kabul edilemez.
Osmanlı'da ilk olarak Rumlar millet-i sadık olarak nitelendirildi daha sonra ise Ermenilere dendi. Bunun sebebi Yunanistan'ın bağımsızlık mücadelesidir.
Ben sizin sorunuzu şöyle cevaplamak istiyorum. İlkokulda başlayan bir süreç. Tarih yazımının eksikliğinden ileri geliyor. Eğer siz çocuklara durmadan " Türkiye 4 tarafındaki düşmanlar tarafından ele geçirilmek istenen bir ülke" imajı verirseniz, yaşananların sonucu bu olur. Hrant Dink iddianamesinde herkesin gözünden kaçan bir nokta vardı. MİT'in bugün İstanbul'da 600 aile kalmış Rumları hala takip ettiği ortaya çıktı. Sebep ise trajikomik: Bizans'ı yeniden canlandırma ihtimali. Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne Türkiye'deki insanlara aşılanan bir düşünce var. Herkes bizim üzerimize oyunlar oynuyor düşüncesi. Bu 95 yıllık Cumhuriyet tarihinin her aşamasında kullanıldı. 1921-32 arası Ekonomi'nin Türkleştirilmesi ile birlikte 250 bin gayrimüslim göç etmek zorunda kaldı. Örneğin şoförlük bile Türk olmayanlara yasaklandı. Daha sonra Trakya Yahudiler'ine yapılan saldırılar, Varlık Vergisi, Zorla Askere alma ve arkasından kara bir leke olarak geçen 6-7 Eylül Olayları. Ülkedeki gayrimüslim vatandaşlar her zaman, dış politikada bir yem olarak kullanıldı. Bir ülke kendi vatandaşına bunu nasıl yapar aklım ermiyor. Arkasından Rumların zorla sınır dışı edilmesi geldi ve Rumlar bugün kala kala 3 bin kişi kaldı. Ermenilere gelince onlara da yapılan bunlardan farksız değil. Bu olayların hepsinden çok fazla zarar gördü. Hrant'ın ölümü ve arkasından askerde 24 Nisan'da Sevag Balıkçı'nın ölümü tesadüf olamaz.
Sonuç olarak ne yapmak lazım sorusu geliyor akıllara. Bence artık geç kalındı. Gayrimüslimlere yapılanlar bugün Suriyelilere, Araplara yapılıyor. Irkçılık ırkçılıktır. İnsan milletini, memleketini sevebilir ama bir toprak parçası için bu sadece benim diyemez. Medeniyetler tek bir milletten oluşmaz.
İnsana sadece insan gözüyle bakmak lazım. O kişilerin kendi kültürlerine, yaşam tarzlarına ve dinlerine saygı göstermeliyiz. Ah o Rum ve Ermeni komşularımız nostaljisinden vazgeçmeliyiz. Herkes oturup, Rum-Ermeni-Türk-Kürt, kendi geçmişi ile yüzleşmeli. Ama politik ve siyasi bir hırsla değil, hakikate ulaşma arzusuyla.Biz hoşgörü denen lanet bir kavram için boğuluyoruz. Unutmamak gerekir ki, "Hoşgörü, horgörünün üvey kardeşidir."
Son olarak, bu zenofobi sadece bu topraklarda değil, tüm devletlerde olan bir hadisedir. Ama bu bizi ilgilendirmez. Biz kendimize bakmalıyız.
  • Khalkedon  (27.02.18 19:43:45) 
[]

Müzikten sadece karanlıkta ve kulaklıkla keyif almak?

Metroda, dışarıda vb dinlediğimde vakit geçiyor ama asla gece yatağa uzanıp karanlık içinde kulaklıkla dinlediğimde aldığım keyfi alamıyorum bu yüzden müziğin hakkını verebilmek için gündüz yerine geceleri dinlemeyi daha çok tercih ediyorum. Sizde durum nedir, gece gündüz fark ediyor mu keyif almak açısından?




 
sadece müziğe odaklandığınızdan olabilir mi? Görme duyunuzda azalıyor sese yoğunlaşıyorsunuz. Dışarıda, metroda kalabalık insanı rahatsız ediyor, havasız ortamda bir yandan streslisiniz bir yandan dikkatiniz gördüklerinizde, dışarıda.

Ben de müziği radyoda dinlemeyi çok seviyorum. Çünkü benimle beraber birçok kişi aynı anda o müziği dinliyoruz, ne çalacağı belli değil sürpriz oluyor ve sevdiğin şarkı gelince havalara uçuyorsun. Öbür türlü sevdiğin şarkıyı direk aç dinle o hazzı vermiyor :D
  • imelih  (26.02.18 02:04:05 ~ 02:04:54) 
Odaklanma +1

Şu ana kadar müzik dinlerken en mutlu olduğum anlar kamplarda herkes yattıktan sonra ateşin yakınına serdiğim mata uzanıp yıldızlara baktığım zamanlar. Çünkü kafanda başka hiçbir şey olmuyor, etrafta da başka hiçbir ses olmuyor, bir tek sen ve varlığın söz konusu. Bahar gelse de kamp yapsak ^^
  • chicha  (26.02.18 09:15:16) 
Karanlıkta herşeyden daha fazla zevk alıyorum ben, müzik olsun çizmek karalamak olsun, bişeyle uğraşmak phofoshopta gereksiz işler yapmak olsun. .. Karanlıkta vücudun salgıladığı hormonlarla ilgisi olması lazım.


  • mirafiori  (26.02.18 13:49:58 ~ 13:51:51) 
[]

İnstagram rehberdeki kişiler?

Kimliğimden bağımsız bir isimle instagram hesabı kullanmak istemiştim fakat önerilenler kısmında rehberimdeki isimleri hatta rehberimde olmayıp tanıdığım isimleri gördüm. Facebookumu donduralı çok uzun süre olmasına rağmen facedeki isimler çıktı karşıma. Acaba onlar da önerilenler kısmında benim hesabı görebilir mi? Ve dahası bunu önlemek için uygulamayı silip tarayıcıdan mı devam etmeli?




 
Ayarlar > rehberimdeki kisilerle baglantiyi kes


  • bugun hava gunluk gureslik  (25.02.18 01:15:20) 
Rehberdeki kişileri hiç bağlamadım hesaba o yüzden öyle bir seçenek gözükmüyor ama yine de önerilenler kısmında facebook listemdekiler gözüküyor rehberden ziyade. Facebook hesabım donmuş halde, tekrardan kontrol ettim sorun yok. Uzun süredir kullanmama rağmen ne alakaysa facedeki isimler çıkıyor karşıma, eğer onlar görmüyorsa problem yok ama rahatsız edici bir şey tabi mevcıt olmayan facebook hesabının etkisi.


  • siyah giyen adam  (25.02.18 01:22:20) 
pcden girip orada aynı ayaları bulup rehberi sil deyin. ve/veya telefonda instagram denilen itin telefondaki rehberinize erişimini engelleyin. samsunglarda filan bu olmuyor sanırım. ama android 6-7 vs lerde (pure android) oluyor.


  • i dont know i dont care  (25.02.18 02:53:36) 
[]

Tabletten TV'ye film nasıl atılır?

Bilgisayar kullanmıyorum, tabletten torrentten indirdiğim filmleri TV ye aktarma imkanım yok mudur? Tablet USBleri diye bir teknoloji varsa bunu denemiş olanlar var mı sahiden tabletten alıp TV ye aktarım? Ya da kablo yoluyla vb




 
Tabletin modeline bak, otg destekliyorsa direkt USB bağlayabilirsin.

Bunun dışında kablosuz görüntü aktarım olanağın olabilir. Örneğin, ikisi de Samsung ise smartview ile aktarabilirsin. Diğer markalar farklı isimler ile aynı teknolojiyi kullanıyor.
  • cikmaz sokaktan cikagelen cocuk  (24.02.18 20:04:34) 
Hdmi usb bağlantı kabloları veya adaptörleri var direk ekranı yansıtabilirsin


  • bos gezenin bos ustasi  (24.02.18 20:05:50) 
otg kablo destekliyor mu tam bilmiyorum ama herhalde destekliyordur www.samsung.com

Şimdi bu kablo ile doğrudan cihazdaki filmi Flash belleğe atabiliriz kolayca? Oradan da TV ye rahatça olur sanırım. Ekran yansıtmada filmi TV nin kendi oynatıcısı mı açıyor yoksa tabletteki mx player mi?
  • siyah giyen adam  (24.02.18 20:17:29) 
Hdmi ile veya miracast kablosuz bağlanma ile tabletten oynatıyorsun. Ekranda izliyorsun, tv tabletin monitörü oluyor.

Smart tv ise zaten usb şarj kablosunu bağla tv'ye direkt hafıza kartı flash bellek gibi tabletin klasörlerini görürsün oynatırsın videoları veya miracast ile yansıtırsın.

Ha smart tv değilse hdmi girişi vardır usb'den hdmi'a bağlanır monitör gibi kullanırsın.

Hdmi da yoksa yapacak bir şey yok:)
  • bos gezenin bos ustasi  (24.02.18 20:30:00) 
[]

Adı hafızamdan uçan bir film??

Meşhur bir film aslında fakat hafıza sağolsun filmi detaylı hatırlamama rağmen ismi akla gelmeyince gelmiyor

Avrupa filmi. Bir tane kadın kırsal köy gibi bir yere gidiyor, akrabasının yanına sanırım. 60 yaşlarında kadın ve erkek ev sahibi yola çıkıp evi bu kadına emanet ediyorlar çiftlik evi gibi bir şey.

Kadın sabah bi uyanıyor, camı bir açıyor görünmez bir kafes yüzünden burnu çarpıyor fakat rüya olduğunu anlayıp uyanıyor.

Dışarıya çıkıyor, kimse yok dışarıda. Sonra fark ediyor ki köyün etrafı görünmez bir cam fanus gibi bir şeyle çevrelenmiş. Ve köyde yaşayan tek insan kendisi. Fanusun arkasında kalmış insanlar donmuş halde duruyor mesela adam baltayı vuracağı sırada balta havada ikisi birlikte donmuş gibi.

Kadın tek başına yaşıyor fakat evdeki köpeği hariç bir kedi geliyor arada sırada gidiyor vb. Sonra bir gün inek geliyor, doğurmuş. Tavuk filan var mıydı hatırlamıyorum ama köpek, kedi ve ineği çok net hatırlıyorum. Neydi bu filmin adı? Bi bulabilsem, bunun gibi filmler izlemek istiyorum araştırıp.

 
Filmi hatirlayamadim ama filmin adini tastekid sitesine girersen sana onun tarzinda filmler oneriyor.


  • oxyden  (23.02.18 20:22:22) 
Filmde kadın günlük tutuyordu yapacak bir şey olmadığı için, zaten günlüğünden anlatıyordu bize. Ayrıca mevsim yaz olunca yukarı yaylaya taşınıyordu hayvanları ile birlikte. Adını hatırlasam bunun gibi filmler bulmaya çalışacağım.


  • siyah giyen adam  (23.02.18 20:32:23) 
konu under the dome'un konusu sanki ya ama filmi var mıydı bilmiyorum ben dizisini izlemiştim bi kaç bölüm. stephen king uyarlaması


  • semaforo de medianoche  (23.02.18 22:35:57) 
Under the dome ile pek alakası yok genel olarak, fanus benzerliği dışında. Bu filmde adeta köy dünyadan iletişimini kesiyordu ne giden ne gelen ne başka bir şey. Adını bulacak gibiyim araştırmaya devam ediyorum


  • siyah giyen adam  (24.02.18 00:31:21) 
Buldum! Pek meşhur değilmiş o yüzden biraz zor oldu ismini hatırlaması ama neyseki böyle filmler var www.imdb.com


  • siyah giyen adam  (24.02.18 00:34:26) 
Die wand + 1
bi ara dsmartta iki günde bir veriyorladı bu filmi.

  • dunyadan arafa  (24.02.18 18:08:24) 
[]

Kredi kartını online alışverişe kapatınca bile risk var mı?

Güvenilir ve sanal kart geçmeyen (3d sec) sitelerden alışverişten sonra iş bankası mobil uygulamasından anında online alışverişi kapatsak yine de risk var mıdır online hırsızlığa karşı? Ayrıca yemeksepetine tekrar tekrar kart no girmemek için kartı kaydetmek de tehlikeli midir olası bir Yemeksepetine hack saldırısında?




 
tek çözüm sanal kart. Mobil subeden cıkartın bitane kafa rahat.


  • binder dandet  (23.02.18 18:02:54 ~ 18:03:26) 
Bazı siteler 3d secureyi zorunlu kılıyor o yüzden sanal kart çalışmıyor, malum sanal kart 3d secure desteklemediği için


  • siyah giyen adam  (23.02.18 18:04:18) 
sanal kart 3d destekler. bildiğin kartın sanal versiyonudur, mastersa master visaysa visa.


  • binder dandet  (23.02.18 18:04:48 ~ 18:05:13) 
İş bankası sanal kartında şu ana kadar daima hata verdi 3d gerektiren işlemlerde. Belki benim dikkatimden kaçmış bir hata kaynaklı olabilir


  • siyah giyen adam  (23.02.18 18:14:40) 
Garanti sanal kart kullandım defalarca 3d sorunu yaşamadım.


  • England  (23.02.18 18:22:32) 
[]

Ölüm acısıyla nasıl baş edilir

Burçlara pek inanmam ama gizli duygusal olduğum söylenebilir. Dışa vurmam pek ama içim kan ağlar. Ölüm durumları hariç. Ölecek olmam pek de umrumda değil ama çekirdek ailemden birinin günün birinde vefat edecek olmasını düşünmek, annemi kaybedecek olmak, babamı bir daha göremeyecek olmak bunlar kalbimde sızı midemde belli belirsiz bulantıya sebep oluyor ve bildiğiniz üşüme geliyor. Ölüm acısı öyle bir şey ki keşke hiç doğmasaydım dedirtiyor insana bu acının korkunçluğu. Alışkanlık, bağlılık bunların etkisi çok büyük fakat herkes için öyle. Dindar dönemlerimde bi nebze olsun teselli olabiliyordum fakat artık o da mümkün değil. Ölüm sonrası bir daha asla görüşemeyecek olmak düşüncesine insanlar nasıl dayanıyor. İlacı sakinleştirici şeyleri var mı sahiden beynin kimyasalını değiştirip rahatlatacak.

Peki ya o acı dayanılmaz olursa ve tek çareyi hayata son vermekte görürse insan? Zayıflık, kaçış ama en azından öldükten sonra acı da yok tıpkı doğmadan önceki gibi. Ahhhhh doğmadan önce ne kadar huzurluydum. Tamam dünya iyi hoş güzel mutlu anları şeyleri detayları yığınla ama işte hepsini gölgede bırakacak böyle acılarla da dolu. Kaçış da yok, ailesiz yetişen birisi büyür evlenir hayatının aşkıyla ve eşi bir kazada ölür mesela. Sırf kaybetmekten korktuğum için bağlanmak istemiyorum kimseye. Keşke ölümsüz olsaydık ya da hiç doğmasaydık ya da adaletli bir öteki dünya sistemi sahiden var olsaydı.


 
Vamık Volkan-Gidenin Ardından. Belki az da olsa yardımı olur.


  • anumegha  (22.02.18 01:59:17) 
"Peki ya o acı dayanılmaz olursa ve tek çareyi hayata son vermekte görürse insan?"

İntihar öyle kolay bir şey değil rahat ol, ne kadar üzülsen de kendini kesemezsin çat diye. İncelemedim ama bu durumlar intiharların %0.1'ini bile kapsamıyordur diye tahmin ediyorum.
  • i was made for you  (22.02.18 02:02:51) 
Kendin ölmekten korkmuyorsun, ama en yakınlarının ölmesinden korkuyorsun. Onları kaybetmek istemiyorsun, bu da kendini düşündüğün için. Ben çocukluğumdan beri annem uyurken gidip dinlerdim nefes alıyor mu diye. Çünkü beni orta yaşlılık döneminde dünyaya getirmişti, kendimi bildim bileli bu duyguyla yaşıyorum. Şimdiye kadar beni rahatlatan düşünce şu söz olmuştu: ölümden korkmuyorum, çünkü doğmadan önce milyarlarca yıl ölüydüm. bence dindar insanların tasalanması lazım. onlar cehenneme gitme korkusu taşır, inançsızlar bunun da gerçekleşmeyeceğini bilir. bazen cehennem de olsa gideyim derdim, yok olmaktansa cehennemde yanmak daha iyi. aslında öyle değil işte. ayrıca ölümden neden korkulur ki? şu an yaşamanı ölüm denen naneye borçlusun. ölüm diye bir şey olmasaydı sıra bize gelmezdi.


  • thomson'un uzumlu keki  (22.02.18 02:04:35) 
Özünde herkes bencil, duygularımız karşı taraftan ziyade onların bizde uyandırdığı duygudan ibaret. Acaba karşı tarafa bizden bağımsız olarak mı sevgi duyarız yoksa onun bizde uyandırdığı içimizdeki kendi duygularımızı mı severiz, bu ayri bir konu.

Ölüm varken ben yokum ben varken ölüm yok gibi düşünceler de ölüm acısını değil ölüm korkısunu azaltır belki. Ama işte, yaşam boyunca bir daha asla göremeyecek olmak ve hatta yok olmaları düşüncesini bastırmak ve hazmetmek hiç kolay değil. Ne demek yok olacaklar yahu? Yazarken bile gözüm doldu, ıslandı. Şimdi hep böyle değilim, sadece bazı geceler böyle yoğun duygular ama daima geceleri. Gündüzleri hiç olmuyor.
  • siyah giyen adam  (22.02.18 02:15:28) 
Aklımdan hiç çıkmayan şeylerden biri de ailemden birinin ölme ihtimalinin (daha doğrusu gerçeğinin) var olması. Hani, bazı insanlar hayatı dolu dolu yaşar, hep güzel ve tatlı şeyleri tadar, yepyeni heyecanlar peşinde koşar, gerçek anlamıyla hayatı yaşar ya. İşte, beni üzen şey bu bahsettiğim insanlar arasında annemin ya da babamın olmayışı. Hiçbir zaman tam anlamıyla yaşadıklarını düşünmüyorum. Hep bir geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı ve ömürlerinin giderek tükenmesi. Ekşi Sözlük'te bir entry görmüştüm. "Yaşamak bazılarına bahşedilmiş bir ayrıcalıktır, diğerleri ise sadece var olurlar." minvalinde bir şeydi içeriği. Hayat akıp gidiyor ama ailem mutlu değil ve sadece yaşıyorlar ama tatmin olamamış, en ufak bir şeyin kendileri için haddinden fazla lüks kaçtığı bir vaziyette. Vefat ederseler en çok da kendimi suçlayacağım çünkü onların şu zorlu yaşamında yüklerini sırtlayamadım...


  • m e b  (22.02.18 03:58:55) 
Olduğu gibi kabul ederek baş edilir. Aslında ebeveynin vefatı "baş edilcek" bişi değil. Umarım hiçbiriniz karşılaşmazsınız ama hayatta baş edilecek çok başka acılar var. Onlarla bile baş edebilenler çok. Başedemeyenler de yitip gidiyor.

"ölüm acısı öyle bir şey ki keşke hiç doğmasaydım dedirtiyor insana bu acının korkunçluğu" düşüncen bir başkasına göre şımarıklık, hafiflik olabilir. "adamın hayatı ne rahat ki milyarlarca insanın yaşadığı ve yaşayacak olduğu bi olguyu düşünüp düşünüp dertleniyor" diyebilir.

Düşüncelerini disipline etmezsen onların kölesi olursun. Olumsuz düşünme. Olumlu düşün. Elindekilerin kıymetini bil.

Mesela sen benim evladım olsan değiştiremeyeceğin şeylere yanıp yıkılman, olgulara çoğunluk olumsuz yönden bakman beni kahrederdi. Bu kahır ağacın içindeki kurt gibi beni yer en sonunda da bitirirdi. Ailene kendine daha fazla bunu yapma. "Tamam dünya iyi hoş güzel mutlu anları şeyleri detayları yığınla 'ama' işte hepsini gölgede bırakacak böyle acılarla da dolu." deme. 'Ama' her zaman öncekini siler sonrasını geçerli kılar.
"Tamam dünya acılarla da dolu ama iyi hoş güzel mutlu anları şeyleri detayları bu acıların hepsini gölgede bırakacak kadar yığınla." de.

Senin beynin kimyasalını değiştirmek için ihtiyacın olan tek şey düşünce tarzını revize etmek. Ne kadar erken o kadar iyi.
(yolladığım videoyu izledin mi?)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (22.02.18 09:18:16 ~ 09:18:49) 
Ölüm tek gerçek. Annem 80 yaşında vefat ettiği zaman içimden bir şeyler koptu. İnsan "keşke hasta olmasaydı" diyor. Ama bu yaşına kadar yaşamışken "keşke ölmeseydi" diyemiyorsunuz. Hepimiz öleceğiz. Allah sıralı ölüm versin.


  • SiyamkedisiZorro  (22.02.18 09:56:31) 
geçtiğimiz hafta arkadaşım intihar etti. salya sümük ağladım. kabullenemedim. uyuyamadım. passiflora al dediler aldım. mal gibi yaptı. ağlamamam, güçlü durmam gereken yerlerde ağlamamaya çalıştım. boğazıma saplanan acıyı hissettim.
ölümünün ertesi günü cenaze çok zorluydu. dostlarla konuşarak atlatmaya çalıştım. ağladım ağlayabildiğim kadar.
sonraki gün her şeyi geride bıraktım. telefonumu, arkadaşlarımı. Sadece ailemi ve yeğenimi attım arabaya. gezdik, yürüdük, yemek yedik. yeğenim 4 yaşında bir şımarık. o şımardıkça biz eğlendik. çok iyi geldi. kendime getirdi beni.
ertesi gün pazartesiydi. işe geldim. kabus gibiydi. bi passiflora daha. akşam eve gelince hüngür hüngür ağladım sevdiklerime sarılarak.
aradan 6 gün geçti. daha iyiyim. daha az konuşuyoruz hakkında. o gitmeyi tercih etti. kimse bir şey yapamadı. ben de yaşamayı tercih ediyorum. ağlamaktan yoruldum. arada zorluyor ama geride kalıyor bir şekilde.
  • cliquot  (22.02.18 11:47:20) 
Bir psikologa gözükseniz.
Sirf kaybetmekten korktugunuz icin kimseye baglanmak istememek cok da normal degil bence.

  • chitosan  (22.02.18 12:06:57) 
[]

İptv satın almış olan var mı maçlar için?

Periscopdaki maç yayınlarından sürekli reklamları yapılıyor malum. Yıllık 150-250 lira gibi bir fiyata bütün kanallar açılıyormuş. Merak ettiğim birincisi takılma, donma gibi problemleri oluyor mu ve ikincisi güvenli mi, yasal olarak müşterilerin başı derde girebilir mi?




 
Yasal değil. Güvenli de değil çünkü kayıt dışı her şey, yani paranın üstüne yatan bir satıcıya hiçbir yasal yaptırımın yok.

Ama canavar gibi yayın, 300-500 kanal, 3 platformdan izleyebileceğin tüm spor organizasyonları tek platformda.

Sağlam net lazım. Kota olmaması lazım. Zaman zaman takılabilir loopa girebilir ama genel itibariyle o fiyata aldığın hizmet mükemmeldir.
  • bos gezenin bos ustasi  (21.02.18 22:24:17) 
Bulaşma çok dandik. Deneme için ayrı porttan yayın açıp tavliyorlar sorasi derbide gumluyor. İstisnasız hepsinde gümledi. Derbi heyecanı mi yaşayalım yoksa ne zaman gidecek heyecanı insan bilemiyor


  • gameofannen  (21.02.18 22:41:23) 
Yıllık 120tl 'ye almıştım. Şu ana kadar bir kez bile takılmadı. Görüntü de cam gibi. Yasal değil ama tabii.


  • awareim  (21.02.18 23:16:17) 
[]

Ölümlü Dünya filmi sinemada izlemeye değer mi? Vs Aile Arasında

Kimisi övüyor kimisi çok kötü diyor. Sinemiadan 3 film hakkım var bunlardan birini Ölümlü Dünya ile Aile Arasında dan biri için kullanmayı düşünüyorum gerçi piyasada doğru düzgün film yok sizce Ölümlü Dünya mı Aile Arasında mı?

Not: Leyla ile Mecnun hayatımın dizisi, en sevdiğim yerli dizi gelmiş geçmiş


 
ben ikisini de sinemada izledim aynı şekilde sinemia ile, ikisi de beklediğim kadar iyi değildi ama yine olsa yine giderim. 3 film hakkım vardı zaten ona göre planlamıştım. tüh ya şuna gitseydim keşke demedim.

leyla ile mecnunun olayla alakası yok bu arada. o bambaşka bir kafaydı.
  • nrmnm  (21.02.18 21:42:03 ~ 21:42:48) 
aile arasında bi karakter komedisi. öyle çok espri beklemeyin ama karakterlerin komikliği güldürüyor insanı keyifli bir hikaye, gülse birsel dizilerini seviyosanız az veya çok seversiniz bunu da. ölümlü dünya bi aksiyon komedisi, biraz guy ritchie tarzı denebilir. daha bol esprili bi film bu da eğlenceli bi hikaye. tabi iki filmin de zayıflıkları var oldukça ama türk sineması için güzel filmler. benim ikisi arasındaki tercihim ölümlü dünya olur ama daha çok gülmüştüm


  • semaforo de medianoche  (21.02.18 22:36:07) 
Ölümlü Dünya izlediğim en iyi filmlerden biriydi.

Aile Arasında ile arasında kalındıysa Aile Arasında'yı da çok beğenmeme rağmen Ölümlü Dünya derim.
  • mutekebbir  (21.02.18 22:48:07) 
Ölümlü dünya muhteşem bi filmdi. Muhteşem.


  • brad pitt  (21.02.18 23:07:47) 
10 tl abicim gidin izleyin çarşamba günleri halk günü, destek olsun düzgün yapımlara. İkisi de çok komik ayrıca


  • hasmetizm 2046  (21.02.18 23:09:14) 
aile arasında'yı izlemedim.

ölümlü dünya, net bir şekilde güzel bir film değil ama aşııırrııı komik bir film. 5-6 kere çok sesli güldüğüm için utandım.
  • a darkness coming  (21.02.18 23:48:01) 
ikisi de mükemmel filmler değil ama sonuna kadar sıkılmadan izlersiniz. ölümlü dünyada bazı diyaloglar çok uzun o bazen sıkabiliyor sadece. yine de bilgisayarda tvde izlemek yerine sinemada izlenebilir.


  • i ve been mistreated  (21.02.18 23:49:54) 
Ölümlü Dünya filmine büyük beklenti içinde gittim. Film kadrosunu, Leyla ile Mecnunu falan da severim ama film kötüydü. Hatta ekşide film hakkında yazılanları gördüğümde kesin reklam çalışmasıdır dedim ama millet baya baya beğenmiş herhalde. 10 üzerinden 4 veririm.

Aile Arasında'dan hiç beklentim yoktu ama onda bayağı güldüm. Aile Arasında alır.
  • Depik  (22.02.18 01:02:11) 
[]

Seçim ittifakıyla Chp yanına DSP, LDP gibi partileri alabilir mi?

TKP filan bunları alıp meclise sokma hakkı doğmuyor mu madem akp mhp ye al atıyor?




 
Alır da ne işine yarayacak? Daha önce DSP ile denedi CHP bu işi. Bir süre sonra DSP hadi eyvallah diyip vekillerini alıp çekti gitti partiden. Zaten TKP kabul etmez, o kafada bir parti değil.


  • doxanikee  (20.02.18 23:30:29 ~ 23:31:21) 
oyunu %0.1 artırmak için o kadar uğraşmaya değmez.


  • babilbaligi  (21.02.18 13:21:29) 
[]

Kredi kartı bakiyesi?

Şimdi hesap kesim tarihi ayın 6'sında diyelim, borç 350 lira. Elime geçen 80 lirayı çarçur etmeden direkt karta yatarsam ayın 6'sı için borç 270 lira mı olur? Aslında mantık olarak öyle olması gerekir ama banka sistemi olunca emin olamıyor insan.




 
evet tabi öyle olur.


  • carabelli  (20.02.18 20:20:11) 
hayır, öyle olmaya da bilir.


  • mahone  (20.02.18 21:23:07) 
350 lira yerine 270 lira olur evet.
Fakat asgariye sayılmamış olur, düz olarak 30% oran desek asgari için (şu anda 33% galiba)

350 lira için 105 lira asgari çıkar, 80 liraya 25 ekleyip yatırırsanız asgarisini ödemiş olarak rahatlayabilirsiniz ama dediğiniz gibi yaparsanız;
270 lira için 81 lira asgari tutar çıkar, 80 lira yatırmıştınız, bir de 81 yatırmanız gerekir. Toplamda 161 yatırmış olursunuz.
  • atom karincanin torunu  (20.02.18 22:12:55) 
[]

Etkisinden yıllarca çıkamadığınız kitap-lar-?

Hayatımın kitabı... 2015'in kış ayında okumuştum. Bin küsür sayfa, bir hafta on günden önce bitmişti. Ne ondan önce ne ondan sonra gözüm ağrıyana kadar okuduğum başka bir kitap olmadı. Üç yıldır hâlâ zaman zaman aklımdan çıkmaz. Böyle bir başyapıtın HİÇ bilinmemesi, sadece adının duyulmuş olması ve dahası gerek İş Bankası gerek İletişim gibi hatrı sayılır yayınevlerinin bu kitabı basmamış olması, daha da kötüsü şu an piyasada tek tam sayfa İthaki çevirisinin mevcut olmaması ne hayret verici bir şey. İthaki sürümü niye piyasadan kalktı, niye İş Bankası çevirmiyor ve dahası İş Bankasına çevirip talep etme şansımız var mı? Zengin olsam sırf bu kitabı çevirsinler diye tonla bağış yapardım. Ne Sefiller ne Martin Eden. Onlar da çok iyiydi ama Monte Kristo bambaşkaydı be... Bir de Suç ve Ceza, onun da yeri ayrıdır etki konusunda. Şu müziği her dinlediğimde Dantes'in öyküsü gelir aklıma youtu.be

Bir gün tam sayfa çevirisini bulduğumda yeniden okuyacağım. Fakat korkuyorum ikinci seferin o ilk heyecanı vermemesine, içimdeki etkisini yitirmesine. Bir zamanlar büyük bir şevkle tekrar tekrar dinlediğim müzikler artık pek bir heyecan vermiyor. Eski aşklar çoğu zaman eski heyecan vermez. Eski bu kadar özlenirken neden eskiyi tekrarlamak istemez insan ruhu? Acaba gözümde ulaştığı zirvede bırakıp okumasam mı ölene kadar? Siz çok sevdiğiniz bir kitabı yıllar sonra tekrardan okuduğunuzda aynı tadı aldınız mı?


 
Eric Hoffer-Kesin İnançlılar

Çıkamıyorum, çıkamayacağım.

Martin Eden de bayağı bayağı iyiydi. Aslında sık sık aklıma gelir o kitap da.
  • taktikmaktikyokbambambam  (20.02.18 04:20:21) 
Çocukluğun Soğuk Geceleri - Tezer Özlü.

Bugüne kadar hiçbir kitabı iki kere okumadım, Asimov'un Vakıf serisi dışında. Yeniden başladım. Ve ilk keyifi heyecanı hala hissediyorum.
  • kablelvuku  (20.02.18 08:33:35) 
2015in kış ayında okudugun hayatının kitabu monte kristo kontu mu yani?


  • bezginbekir  (20.02.18 12:13:49) 
Oblomov


  • pinkket  (20.02.18 12:49:44) 
Küçükken okuduğum Altın Kitaplar serisinin tamamında benzer duyguları yaşadım.


  • turkuaz  (23.02.18 13:32:00) 
[]

Galatasaray ın şampiyon olma şansı kalmadı mı?

Mağlubiyet sayısı oldu 6, daha en zorlu maçlar duruyor. İstatistik olarak 6 ve üzeri mağlubiyet alıp da şampiyon olan süper lig takımı en son ne zaman şampiyon oldu hatırlamıyorum. Fakat puanlar yakın olduğu için emin de olamıyor insan.




 
Bu sene şampiyon olan takım rekor düşük puanla şampiyon olabilir, rekor kiramasa da çok düşük olcak muhtemelen. O yüzden bence belli olmaz.

Not: Beşiktaş
  • nundu  (19.02.18 09:15:34) 
liderin iki puan gerisinde?

bu sezon 4 takım aktif yarışın içinde o yüzden puanlar düşük. her şey olabilir ama benim sezgime göre böyle karışık sezonlarda fenerbahçe şampiyon oluyor. (takım tutmuyorum)
  • cedex  (19.02.18 09:23:32) 
şampiyonluk yarışında en şanslı takım galatasaray. her zaman olmayanı yapıp şampiyon olmuştur. bjk yaşlı bir takım buraya kadar gelmeleri çok iyiydi ancak talisca bittimi bjk duruyor. fb ne oynadığı belirsiz bir takım dönemsel yükselmeleri olur ama şampiyon olacak kalitede değiller. gsın şansıda bunlar eğer bir derbi alıp gaza gelirlerse farkı tekrar açıp şampiyon olurlar.


  • mikahakkinen  (19.02.18 09:51:53) 
@cedex karışık sezonlarda fb şampiyon oluyor demişsin. fb şampiyon olmuşsa mutlak favori ve güçlü olduğu zaman oluyor. Gs ise ceketi koysa şampiyonluğu var Hamzaoğlu dönemi, hocasız şampiyonluk vs. Adamlara şampiyonluk bile yakışmıyor anasını satıyım Barış Özbekin, Serkan Çalıkın elinde kupa falan şaka gibi


  • freedonia  (20.02.18 00:11:22) 
[]

Önce düşünüp sonra karar vermek Vs önce karar verip sonra mı düşünmek

Bir şey hakkında karar aşamasında olduğunuzda, o şeyi önce genel hatlarıyla uzun uzadıya düşünüp sonra mı karar verirsiniz,

Yoksa önce hislerinize güvenip risk alarak zaman kaybetmeden karar vererek o şeyi seçip sonradan mı o şeyin olası gelişme ve sonuçların hesaplayarak düşünerek ayakta kalmasına çalışırsınız?


 
çok düşündüm bir faydasını görmedim.


  • FeykIM  (19.02.18 00:47:34) 
İkinci seçenek. İlkini, kendimi ne kadar zorlasam da yapamıyorum, fevriyim.


  • femme vitale strikes back  (19.02.18 00:56:36) 
Önce düşünüp


  • MaNOfTheYear  (19.02.18 01:09:21) 
Düşünüp karar vermek.


  • naksidil  (19.02.18 01:16:30) 
[]

Bahisle 500 ü 3500 yapmak?

Tem****t adlı nispeten güvenilir siteden futbol bahisleri ile sizce oluru var mıdır bu ihtimalin? Daha önce buna yakın bir kâr edip sorunsuzca çekebilen oldu mu? Ayrıca son dönemde bankalar paraya el koyuyormuş hesabı bloke etmeler filan bahisle mücadele adına? Bu yüzden önce paribu paribu bitcoinden siteye transfer düşünüyorum eğer misliyle dönerse dönüşü de o şekilde




 
Mümkün tabi çekerken sorun yaşamazsın büyük ihtimalle. Ama parayı batırma ihtimalini daha yüksek.


  • valarmurgulis  (18.02.18 23:32:28) 
bahis zevk işidir. para kazanma yöntemi değildir. ben bets10 kullanıyrom para çekme sorun olmadı hiç


  • sik kullanilanlar  (18.02.18 23:34:14) 
ne kadar sürede 3500 hedefine ulaşmak istendiğine bağlı. 3-5 bin kazanıp çekilebilir sorun yasanmıyor. mesele o 3500 e ulaşacak sabır var mı yok mu?


  • istege bagli sigortasiz  (18.02.18 23:37:53) 
1 ay olur 1.5 ay olur fark etmez ama tabi kazanmaya ya da kaybetmeye başlayınca soğukkanlı olmayı korumak önemli. Asıl sormam gereken soru, nasıl soğukkanlı olurum?


  • siyah giyen adam  (18.02.18 23:39:36) 
bak bir kural vardır.
şaşmaz.

kumarda daima kasa kazanır.
500ü 5000 de yapsan gider hepsi.
yok ben yapmam etmem yok.
daima kasa kazanır
  • alt4y  (18.02.18 23:41:54) 
250 lirayı 2000 küsür lira yapmıştık. 1 saat falan sürmüştü :)

*justin tv'ye girerdik sağ tarafta chat oluyor. Adamlar bu bahis olayını artık meslek edinmiş :) Tanzanya ligi falan artık ne bulurlarsa ilk yarı 0.5 üst oynuyorlar, chat e yazıyorlar şu maça 0.5 üst oynadım diye. Ne verirlerse ona girerdik, şanslı güne denk gelinirse 1-2 saat iyi para kazanılıyor. Tabi şansız güne denk gelme ihtimali olmuyor değil :)

*Para sorunsuz çekildi.

* Bir keresinde ispanya 1. liginde bir takım ilk yarının sonlarına doğru 1-0 yenik durumda, güvenilir 2 adam ''ev sahibi maçı çevirire veriyorum, güvenenler değerlendirsin'' dedi ve bütün chat oynadı. Ben güvenmediğim için az bir miktar atmıştım. maç sonu ev sahibi 2-1 kazanmıştı. hayatımda ilk defa bir sevinç gösterisine katılıp ''YIK forumu YIKK'' yazmıştım. Hey gidi :)) Şans ya, kazanılmaz değil kazanılır neden olmasın.
  • eazy  (18.02.18 23:47:51 ~ 23:52:37) 
@siyah giyen adam

kazanç ve kayıp serilerinin sonsuza kadar sürmeyeceğini bilmek yetmiyor. bu gerçeği sindirmek lazım. sürekli canlı bahis oynuyorum, tek bildiğim doğru "her zaman daha iyi bir bahis seçeneği çıkacaktır". 3 saat 5 saat hiç bahis almadığım boş boş beklediğim oluyor.
  • istege bagli sigortasiz  (18.02.18 23:54:25) 
tempoda böyle sorunlar olmaz 11200 çekmişliğim var


  • gozu acik sevisen yahudi  (18.02.18 23:57:08) 
Kumarda her zaman kasa kazanır; ama enayiyseniz. 3 senede bahisten kazandığım para 100k'nın üzerinde. Çoğu siteden limit yedim ama tempobet bets10 gibi siteler limitleme yapmadılar. Tempobet'e İş Bankası'ndan daha çok güvenirim diyebilirim.


  • pinkman1  (19.02.18 14:55:54) 
[]

Öğrenci kredi kartının +1300 Limit olması mümkün değil mi?

Düzenli ödemeye karşın herhangi bir işte çalışmıyorsam 1300 ün üstünde limiti görme ihtimalim hiç mi yok ona göre hiç uğraşmayayım boşuna? Ev araba banka hesabı da yok, çalışan anne ya da babanın kefil olması gibi bir şey oluyor muydu kredi kartı limiti için?




 
Ya da bir yerde bir aylık sigorta girişim olsa yani tecrübem yok ama bir şekilde girdi çıktı yapsak mesela işveren beni kabul etmese de bir aylık sigorta ücreti 400-500 TL neyse onu verip sigortalı gözüktüğüm anda limiti arttırtsam ondan sonraki ay zaten sigortadan çıkmış olacağım, herhangi bir şey olabilir mi? Sigorta için 5-10 günlük bile yeter sanırım mesele ücret karşılığında sigorta girişi yapacak bir işveren bulmak.


  • siyah giyen adam  (18.02.18 03:07:17) 
belli bir ay sigortalı gorunmeni istiyorlar


  • kingcyrax  (18.02.18 03:57:55) 
HSBC öğrenciyken 1500 ile açtı, 3000'e yükseltti şu anki işsiz halimle bu ay 4500'e çıkaracakmış.
Çok seyrek asgariyi ödediğim oldu, genellikle dönem sonunu ödedim, 1 yada 2 kez de bir kaç gün asgariyi ödeyemediğim olmuştur.
HSBC'den önce 1000 lira limitli sahip olduğum iş'te üniversiteli vardı-hala var. Onun limiti 700'den 1000'e çıkıp durmuştu.

Mümkün değil değil ama düzenli borçlanıp düzenli ödemen gerekiyor, yavaş yavaş artırılarak 1300 geçilir, yani 500 ise limit 750 talep edilir, 4-5 ay sonra, 1000 talep edilir gibi. Tabi bu sürede sektirmeden ödemen lazım ve ödediğin borç da öyle 50-100 lira olmamalı maalesef.
  • atom karincanin torunu  (18.02.18 04:54:59) 
2010 yılında finansbanka başvuru yapmıştım. Son sınıftım o zaman. 1000 lira limitli kart göndermişlerdi. Ben de şeytana uyarım falan diye geri iade etmiştim. Aylık gelirim o zaman 600 liraydı.


  • ismira007  (18.02.18 09:53:24) 
Valla 3 gün anketorluk yaptım da 3 günlük sigorta yattı diye 1000 tl'lik kredi kartım olmasına rağmen 3800 tl'lik kredi kartı çıktı garanti'den.


  • materyalist imam  (18.02.18 21:46:11) 
babanıza annenize de bağlı biraz..


  • binder dandet  (18.02.18 21:53:20) 
[]

Ölüm sonrası farkındalık ve yaşam şeridi

Öldükten sonra birkaç dakika boyunca bilinç ölü olduğumuzun farkında oluyormuş diye duydum. Fakat her halükarda o gri beyaz ekran olacak, beyin denen makine, fişi çeker gibi anında kapanmayacağına göre.

Öyleyse şu aklıma geldi, o birkaç dakikayı bir ömür gibi sanmak mümkün olabilir, beyin sonuçta bu basit uykuda rüyada bile türlü oyunlar oynarken neden gider ayak son büyük oyununu oynamasın?

İşte, biz öldükten sonra, o birkaç dakikalık boşluk anı, bize bir ömür gibi gelir. Ve biz yaşamamızın her anını tıpkı film şeridi gibi saniyesi saniyesine, en unuttuklarımıza kadar hatırlar dahası yaşarız o an. Ve film şeridi son bulduğunda tekrardan film şeridinin başına döneriz çünkü bir önceki film şeridinin sonu yani ölüm anından sonraki o bize bir ömür gibi gelen birkaç dakikalık boşluk anına geldiğimiz vakit o film şeridi de tekrardan gözümüzün önünden bir ömür gibi geçer ve bittiğinde bir sonrakine zemin hazırlar.

Böylece aynı yaşamı, saniyesi saniyesine, kelimesi kelimesine tekrar tekrar tekrar yaşarız! Ve diyorum ki belki de çoktan öldük, sadece sonsuz döngüye takılı kalmış bir tekrardan ibaretiz. Yaptığınız her türlü hatayı, her türlü pişmanlığı tekrar tekrar yapacak olacağınızı bilseniz ne düşünürdünüz? Fakat aynı şekilde güzel günleri de, mutlulukları da, aşkları da tekrar tekrar yaşamak... Belki sonsuza kadar değil ama sonsuz nedir ki?

 
Inception


  • elvedui1  (17.02.18 02:30:08) 
zeno'dan bu yana yaşınız kadar asır geçti. yani, muhtemelen şirin olmak için yaşlısınız. arkadaş edinin. "merhaba, size arkadaş edinmem gerekiyor" deyin.


  • e haliyle  (17.02.18 02:41:37) 
bu düşünceler sonsuz yaşama isteğinden mi geliyor acaba? ölümü kabullenememe gibi


  • demirr  (17.02.18 15:15:46) 
[]

Öndeki kedinin amacı nedir?

Arkaplandaki türdaşı ile köpeğin çekişmesini izleyip sonra olay patlak verince neden aniden kendi türdaşı kediye saldırıyor?

img-s1.onedio.com


 
Masadaki kedide tasma var. Köpek ve kedi ev arkadaşı. Diğer kedi yabancı. Kedi arkadaşını savunuyor.


  • dissendium  (17.02.18 00:41:48) 
Oyun


  • hocam fazla egon var mi  (17.02.18 11:14:01) 
[]

Eşcinselliği doğal gösterme çabaları?

Günümüzde eşcinsellik adeta bir din gibi, eleştirilemez tartışılamaz sorgulamaz bir hâl almaya başladı. Yakın gelecekte LGBT temalı bir Distopya dünyasında bulabiliriz kendimizi. Bu soru yüzünden burada linç edilmekten çekindiğimi belirterek konuya gireyim dedim o yüzden, öncelikle homofobik değilim. Kişisel her türlü iradesel özgürlüğü savunurum. Fakat bu durum yani eşcinselliği fazla popülerleştirmek, hatta haterodan daha doğal ya eş değer bir ilişki haline getirmeye çalışmak bana ters geliyor. Tanrıya ya da herhangi bir dine dayanarak değil, doğaya dayanarak ters geliyor.

Genel yargı: Erkek erkeğe ilişki çok doğaldır çünkü doğada da görülür!!!

Şimdi evrimağacı gibi siteler bile bunu ölümüne savunuyor. Eğer benim yanlışım varsa düzeltin ki yanlışımdan ve bu önyargımdan döneyim. Eşcinselliğin doğada görülen doğal bozukluk olduğunu çekinerek ve linç edilmekten korkarak ifade etmek istiyorum burada, neden böyle düşündüğüme dair birkaç son derece "sığ" olarak tepki görecek gerekçeyle örneklendireceğim. Mesele bunları savumak değil, hatalı bir mantık varsa onu düzeltmek, böylece dediğim gibi ön yargım zamanla bitecektir.

"Eşcinsellik çok doğaldır çünkü doğada da görülür!!!"

1:

Ben de diyorum ki, anne köpekler bazen yeni doğurduğu 4-5 yavrusunun tamamını diri diri yiyebilir. Yiyorlar da, bazen yavru hasta olduğu için, bazen öteki yavrulara süt sağlamak için, ya da insan eli değdiği için ciddi ciddi bir anne köpek doğurduğu yavrusunu kelimenin tam anlamıyla iğrenç (?) bir şekilde diri diri yiyor. Ama tamamen içgüdüsel bir şey, yargılamak doğru değil.

Öyleyse bir kadın yeni doğurduğu bebeğini falanca sebepten dolayı yiyip, "içgüdüm öyle istedi, hem doğada da görülüyor bu" diye açıklama yapsa, evet sığ bir örnek olabilir ama mantık olarak baktığımızda madem doğada görülüyor öyleyse neye göre yargılayabiliriz?

2: En bilinen örnek, doğada hiç az olmayan ensest ilişkiler söz konusu olabiliyor. Peki ensest de doğada görüldüğü için doğal mı? Ayrıca LGBT normal bir şeyken ensest neden ahlaksızcadır dine inanmayanlar için? Karşılıklı istek ve sakat doğurmayı önleyecek korunma varsa eşcinsellik ile ensest arasındaki etik fark nedir?

3: Doğada görülen her şey insan yaşamı için yüzde yüz doğal mıdır? Söz gelimi doğadaki şiddet, temel içgüdüden kaynaklanan vahşet ve daha birçok şey, doğada görülmesi bir şeyi olması gereken mi yapar?

4: Doğada görülen doğal bozukluk olmasa, eşcinsellik yoluyla üremek mümkün olmaz mıydı? Yani evrim sonucunda üreme denilen faaliyet tüm hayvanlarda dişi ve erkek tarafından ortak olarak mümkün olmuş. Ve üremek doğanın asıl amacı haline gelmiş. Doğada cinsellik yani cinsel zevk sadece bir yan etki, tıpkı içilen ilacın yan etkisi gibi o da üreme güdüsünün evrimsel süreçte gelişen yan etkisi.

Peki doğadaki nedensellik, eşcinselliğe geçit verseydi, onların nesillerini kendi kendine devam ettirme olanağı olmaz mıydı?

Antitez 5: Doğuştan geldiğine şüphe yok fakat her doğuştan gelen sırf doğuştan geldiği için olağan mıdır? Ancak tedavi kısmına girmiyorum çünkü bunu yanlış buluyorum, eğer hateroseksüelliğin aykırı olduğu bir dünyada hatero olarak doğsaydım ve büyüdükten sonra beni ameliyatla eşcinsel yapmak isteselerdi, bu korkunç bir vahşet olurdu hiç şüphesiz. O yüzden eşcinsel özgürlüğü daima olmasıdır, kimsenin özeline karışılamaz ve karışmak da etik değildir zaten. Ama böyle yok doğalın da doğalı, yok çok popüler çok hoş gibi vıcık vıcık söylemlerle sempati ekeyim derken antipati ekmek, yanlış geliyor nedense.

 
bahsettiğin şeylerin çoğunun başkasına zararı var. eşcinselliğin yok. ensestte de -genelde- bakım ilişkisinin istismarı olduğu için ahlaksız. eğer istismar yoksa o da ahlaksız değil bence. bi şeyin doğada olması da doğal olması için yeterli. doğal iyi demek değil kötü demek de değil.


  • ghilleinthemist  (16.02.18 01:48:07) 
şu soylem bir defa yanlış: doğada var normal,bu da normal gibi bir argüman yok. doğal değil diyene, fi tarihinde verilen bir cevap dillere pelesenk olmuş sadece.

dinler de eleştiriliyor, tartışılıyor; her şeye rağmen rte de, atatürk de... yok öyle bir şey; o tartışılamaz, bu eleştirilemez diye. bakın tartışıyoruz nitekim.

linç falan edilmezsiniz merak etmeyin. linç edilen eşcinseller... ailesi ya da birlikte olduğu kişiler tarafından ya da milliyetçi/dinci namus bekçileri tarafından! burada edilecek iki çift "eleştiri"ye linç demek, yavru bir sokak kedisi gördüğünde onu sırtlan sürüsüne benzetmek gibidir. come on... bu linç değil.

"doğada var normal, o yüzden bu da normal" gibi bir açıklama saçma olduğu için, bunun üzerine 1: 2: ... diye yazmaya da gerek yok. hepsi gereksiz.

isteyen istediğini sevsin.
isteyen istediğiyle sevişsin.
isteyen istediğiyle evlensin.
yeter ki iki taraf da reşit olsun ve karşılıklı rıza olsun. bitti.

günahsa, günahları kendilerine. suçsa, cezası kendilerine. ayıpsa, ayıbı kendilerine.

ne popülermiş arkadaş bu eşcinsellik. gören de memleketteki her eşcinsel kerimcan ve bülent ersoy'dan ibaret sanır.

bu cahil, kıro, faşo, yobaz memlekette hep beraber yaşamıyor muyuz arkadaşlar?

lincin bizatihi kendisine dair onlarca olay varken önümüzde, affetme dilersen, "linç" kelimesi üzerinden ironi yapma hakkın yok. yazıktır, yiten canlar var.
  • runagain  (16.02.18 01:54:11) 
Sene olmuş 2018 millet neleri tartışıyor. Tuğla kadar yazmış bir de.


  • bos gezenin bos ustasi  (16.02.18 02:01:09) 
başkasının hayat tarzını bu kadar irdelemendir doğal olmayan.

Eşcinsellik doğaldır, bunu dert eden doğal değildir.
  • facebook  (16.02.18 02:02:16) 
Normal diye bir şey yok. Mesele özgürlük meselesi. 100 yıl önce "hadi canım kadın hakkı mı olurmuş, otursun evinde" diyen, 200 yıl önce köleliği savunan adam nasıl çağdışıysa bugün doğal değil/normal değil goygoyu yapan da aynı seviyede. Dünya değişiyor aq açın gözünüzü ya.


  • doxanikee  (16.02.18 02:10:36) 
eşcinsellik doğal ama normal değil. dediğin gibi çocuk yapamıyorlar mesela.
örnek vermek gerekirse albinolar, doğal mı, doğal. normal mi? normal değil.
peki ne yapıcaz albinolar normal değil diye yaşamlarını mı kısıtlayacağız. saçlarını kaşlarını boyamadan dışarı çıkamazsın mı diyeceğiz. eşcinsellik de öyle. hayatlarını istedikleri gibi yaşamalılar.
  • herhaltibiliyoring  (16.02.18 02:15:20 ~ 02:16:29) 
Bence argümanlarınız haklı, ancak politik doğruculuk moda ve daha sağlam argümanlarla bile gelseniz modaya uyanlar konuyu saptırarak sizi haksız çıkaracaklardır.


  • taktikmaktikyokbambambam  (16.02.18 02:18:28) 
Heteroseksüel*

Her canlı ile de bir tutulmamak, kendi gruplarımız üzerinden incelemek gerekli. Biraz o hayvandan biraz bu hayvandan bahsetmek mantıksız. Sıcaklığa göre cinsiyeti değişen, erkeği hamile kalan, su altında yaşayan, uçabilen vs. canlılar var. Her birinden işine geleni seçmek sağlıklı bir tartışma değil. Yanlış bir davranış. Zaten "böyle bir şey anormal ve sapkınlık, doğada böyle bir şey yok" denildiğinde, doğada da olduğu söylenmiş. Konu bu.

Dinler, kararlar, ideolojiler, kişiler vs. hepsi tartışılabilir ve eleştirilebilir şeyler bu arada. Bir şeyleri tartışmaktan çekinmeyin. Tartışmak iyidir, tartışma kültürüne sahip olmamak ya da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak kötüdür. Yani onlar gibi, eşcinsellik hakkında da düşüncelerini belirtebilirsin. Yeter ki kendi görüşünü sorgusuz doğru kabul edip, "norm" olarak dikte etmeye çalışmayın. Sonra anaerob bakterilerin, "oksijenli solunum doğal değil, bakın biz oksijen kullanmıyoruz" demesi gibi oluyor.

1-) İnsanlar istedikleri şekilde besin ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Besleyemecekleri zamanlarda veya protein eksikliği içinde kaldıklarında ise çocuklarını "cami avlusunda bırakma" klişesi başta olmak üzere evlatlık olarak başkalarının alacağı yerlere bırakma ya da öldürme yoluna gittiklerini biliyoruz. Dehşet başlığı altında çocuğunu tuvalete atan, çöpe atan duymadık mı sanki?

Bu mevcut durum. Bundan 150 bin yıl önce bu sorunları yaşadığımızda ve evlatlık vermek ya da başkasının bakabileceği büyük topluluklar oluşturmadan önce o bebekler ne oluyordu sence? İnsan etinin yendiği kabileler var. Onları geçtim. Çin'de cenin ve köpek yeme gibi şeyler lezzet sebepli mi çıktı yoksa benzer koşul olabilecek bir kıtlık döneminde mi? Bu madde ile ilgili bir sorun görmüyorum.

2-) ensest doğada her canlı türünde görülen bir şey değil. Ensestteki birincil sorun üreme sonucu hastalıklı bireyler doğması. İkincil sorun ise bireylerin aile içinde sahip oldukları statüleri kullanarak)l/onlardan faydalanarak ensest için zemin oluşturması. Buna kardeşine tecavüz eden de dahil, baba, anne, amca, dayı vs. gibi gelişimde, doğru-yanlış ve normalleri belirleyen bireylerin özellikle yaş farkı ve psikolojik etkilerinin de sonucu ile "görevi kötüye kullanma" yoluna gitmesi. Yani anlatmak istediğim anlaşıldı sanırım.

Kaldı ki eğer tüm insanlar Adem ve Havva'nın soyundan geldiyse daha 1. dakikada Kabil, Habil'i öldürüp kız kardeşlerini almadı mı? Bütün insan soyu enseste dayanıyor o hikayede. Aynı şekilde evrim teorisinde de bir anda ortaya milyonlarca insan çıkmıyor. Nüfus artması sürecinde ensest mutlaka olmuştur. Bazı duygular ve kurallar geçen yıllar içerisinde ortaya çıkıp yerleşmiş oluyor demek bu. Belki nüfus olarak sokak köpekleri ile karşılaştırılacak kadar az olsa enseste bakışımız farklıydı. Bu sağlıklı bir argüman değil.

3-) Bu bakış açısı, dediğim gibi saçma bir bakış açısı. Her şeyi ama her şeyi almak zorunda değilsin. Yaptığın şeyin bir karşılığı olması, o gruptaki her şeyi alacaksın demek değil. Futbolda forvet diye bir mevki var diye, bütün futbolcular forvet olsun diye beklentin var mı ya da bütün oyuncular ileri çıkıp, savunmayı ve kaleyi boş bırakıp gol atmaya çalışsın diye bekliyor musun?

Doğada şiddet, vahşet insanlar arasında olana göre çok ama çok daha az. Bugün başka bir insan seni, onu solladın diye öldürebiliyor. Öte yandan göç sırasında kendisinin önüne geçti diye başka hayvanı öldüren hayvan duymadım ya da görmedim ben. Vahşet budur. Etçil bir hayvanın, karnını doyurmak için avlanması vahşet değildir.

4-) Doğada eşeysiz üreyen canlılar var. Hem de sayı olarak bakacaksak saniyede gerçekleşen eşeysiz üreme sayısı, eşeyli üremeden çok daha fazla. O zaman o mu "normal"? Hadi bölünerek çoğalalım o zaman. Kaldı ki eşcinsel bir çiftin birlikteliğinde amaç üremek değil. Bunu düşünen herhangi bir eşcinsel çift olduğunu sanmıyorum. Olaya salt olarak cinsellik olarak bakacaksak yine dünya üzerindeki cinsellik temelli eylemlerin herhalde %3-5'i üremek için diyebiliriz. O zaman üreme amaçlı olmayan bütün birliktelikler anormal olarak sınıflandırılmalı. Birçok inanışa göre de öyle zaten.

5-) Burada varılmak istenen ne anlamadım. Doğuştan gelen ve tedavi edilebilir hastalıklar var. Doğuştan geliyor olması onu "normal" yapan şey değil. Doğuştan geldiği belirtiliyor ki birileri çıkıp "eşcinsel distopya" gibi bir korku yaşamasın. Yani LGBT bireyler vardır. Hakları savunulmalıdır. Rahatça gezebilmelidirler diye düşünüyorum ama bu düşüncelerim beni heteroseksüellikten hiç uzaklaştırmadı. Başka erkeklere yönelik bakışım hala aynı. "ooo eşcinsellik yaygınlaşıyor o zaman ben de gideyim bir erkekle olayım" diye hiç düşünmedim mesela. Çünkü doğuştan geliyor yönelim.
  • nawar  (16.02.18 02:25:35) 
bu gidişle lut kavmine döneceğiz. eşcinsellik normal değildir.


  • elvedui1  (16.02.18 02:57:11) 
eşcinsellik akıl hastalığı diye kabul edilmemeye başlandı son yıllarda. belki son 40 yıl...

www.radikal.com.tr

neden seçilim vasıtasıyla elenmedi bu kadar eşcinsel? evrimağacı'nda bir yazı var bununla ilgili ama aşırı zorlama bir yazı.

doğal bir şey değil.

türkiye'de en çok eşcinsel komşu istenmiyor bu arada. ek bilgi.
  • ya ben lan neyse  (16.02.18 03:04:56) 
@tomcruise: ota boka homofobik diyorsunuz lan. sen de homofobikfobiksin. ben senin kurtulmamanı diliyorum bu hastalıktan.

ben 30 yaşında erkeğim. bana bugün eşcinsel deseler zerre umrumda olmaz ki yaşadığım birkaç olay var. ama eşcinselleri de sevmiyorum. neden homofobik oluyormuşum? benimki gıcıklık. ugg giyen kızlara gıcık olunca uggfobik mi oluyorum? sen araştırmacı bilim adamı mısın?
  • ya ben lan neyse  (16.02.18 03:11:05) 
Soruda bu kadar debeleneceğine keşke şu mantık hatasını bilseydin:

(bkz: argumentum ad naturam)

Yani, bir sey dogada var diye bu onu hakli da haksiz da kilmaz. Alakasizdir.yani, evrim agaci haksiz.


2) ensesti zaten sakincali bulmuyor kimi ateistler (korunuldugu surece)


www.youtube.com

4) var zaten bu, eseysiz ureme sayilabilir. Yani, escinseller ciftleserek ureyebilseydi, tek bir escinsel de kendi basina hamile kalabilirdi muhtemelen ve kendisinin kopyasi bir sey olurdu. Bu da eseysiz ureme oluyor.

Mesela bak:



www.bbc.com
  • midilli35  (16.02.18 03:34:43) 
  • zwiegesprach  (16.02.18 09:01:13) 
Reşit ve karşılıklı rıza olduğu müddetçe isteyen istediğiyle beraber olur.
Ben doğal gösterme çabası demeyeceğim, ama ideal gösterme çabası olabiliyor bazen, ki buna ben de karşıyım. Evet isteyen istediğiyle beraber olur ama ideali olarak bunun gösterilmesini ben doğru bulmuyorum.
Ha ideal nedir diye ayrı bir koldan da tartışma açar isteyen.
Örneğin okul kitaplarında artık sıkça boşanmış çiftlerin çocuklarının hikayeleri anlatılır oldu. Bazen dram şeklinde bazen de günlük hayatın bir parçası olarak. Büyük şehirlerde artık her sınıfta anne-babası boşanmış çocuklar var. Bizim bunu hayatın bir parçası olarak görebilmemiz açısından bu kitaplara ihtiyaç var. Ama ideal boşanmış aile değil. Dolayısıyla bir dönemde 1-2 kitap bu kurgu üzerine giderken bunu dengeleyen mutlu aile öyküleri de olmalı. Eğer mutlu aile öyküleri dinlemek bu çocukları üzecek diye bundan vazgeçersek doğru olmaz.
Bunun gibi bir şey demek istiyorum.
  • SiyamkedisiZorro  (16.02.18 09:36:22) 
Evrim agacini cok abartiyorsunuz. Onlar da farkinda olmadan ahlakci insanlar. Ornegin bekar bir bilim insani icin gecen haftalarda "hala bekar" ifadesinu kullanmislardi. Sanki benim merak ettigim kadinin evli olup olmadigiydi. Iste kadin bekarsa bilim yapiyorsa evli olmamasi yazarinin hemen dikkatini cekmis.

Bir de bu salak tartismalar aslinda escinsellik dogl degildir oyleyse onlari dislayalim ama once onlarla Tarlabasi'nda birlikte olalim sonra da oldurelim akimina zemin olusturuyor. Dogalsa bize ne degilse bize ne? Onlar senin sevgilinle fantezilerine karisiyor mu? Sen de onlarinkini dogal ya da dogal olmayan seklinde siniflandiramazsin.
  • Traveller  (16.02.18 09:43:05) 
İsteyen istediğini yapsın, kimsenin yatak odası ile ilgilenmiyorum lakin bu doğaldır, normaldir demek saçmalık.

Legalize etmeye gerek yok.
  • attila  (16.02.18 09:58:44) 
[]

Moka pot için bardak ölçüsü?

3 cup alan moka pot için tek kişilik bardak ölçüsü ne kadar olmalı bir çay bardağı dolusu mu yoksa tamamını nescafe kupasına dökerek içsek sorun olur mu?




 
Pot kaç kaplık ise o kadarlık yapmanız lazım, içmek istemediğinizi içmeyin kalsın.
Ancak mutlaka az su ile yapmak istiyorsanız kahveyi de aynı oranda azaltın.

1 doz moka kahvesi yaklaşık 60 mL. (espresso ise yaklaşık 40 mL)
  • acetaminophen  (14.02.18 21:26:11) 
Sert ve dinç tutması daha iyi o yüzden istiyorum aslında ama kalbe filan zararı olmaz değil mi?


  • siyah giyen adam  (14.02.18 21:30:44) 
Kahvenin sağlığa pozitif etkileri ve aşırısında da negatif etkileri biliniyor. Sen kendini bileceksin. Hiç bir şeyin garantisi yok.

Yeşil çayı nasıl dikkatli içmelisen kahveyi de öyle, alkolü de öyle. Basma kalıp reçete yok. Senin kalp rahatsızlığın varsa doktorunla konuşmalısın.


Detay: eksiduyu.ru
  • acetaminophen  (14.02.18 21:34:41 ~ 21:56:02) 
[]

İstanbul'da temiz hava alınacak kafa dinlemelik yerler?

Böyle hem rahatça kitap okunabilecek hem temiz hava alınacak sakin ve ücretsiz yerler var mıdır bildiğiniz? Tabi ist içi, mümkünse avrupa yakası tarafı ve toplu taşımayla mümkün olan. En son kireçburnu sahili çok hoşuma gitmişti. Önemli bir karar aşamasındayım, son kararı vermek için temiz hava daha iyi gelir diye düşündüm




 
beşiktaş'ın göbeğindeki Ihlamur Kasrı olabilir, ücretsiz değil ama 2TL sanırım,
Yine de deniz kenarı daha güzel,

  • michael_knight  (14.02.18 20:23:47) 
Baltalimanı Kemik Hastanesinin oradaki banklar. Denize sıfır ve ücretsiz. Ama popon donabilir. Mekan olarak ben Leylek Kafe’ye giderdim gençliğimde. Büyükparmakkapı sokak’ta.


  • dougsampson  (14.02.18 21:37:10) 
[]

Felsefe dergisi önerisi

Böyle felsefe, psikoloji ağırlıklı olan bir dergi arıyorum okumak için. Eskiden düşünbil diye bir dergi vardı ama raflardan kalkmış sanırım. Edebiyat dergilerinde öykülerden başka bir şey yok neredeyse böyle güzel edeb dergisi olsa ama nerde. Tavsiyenize açığım




 
psikeart


  • carabelli  (11.02.18 21:05:27) 
(bkz: felsefelogos)


  • iddaaci  (11.02.18 23:21:45) 
(bkz: cogito)


  • pinkpeony  (11.02.18 23:41:48) 
Psikeart şahanedir.

Düşünbil de kalkmadı ayrıca.
  • fragile lady  (12.02.18 00:12:01) 
[]

Aslanlarla kediler arasındaki davranış benzerliği

Aynı aileden geliyorlar tamam ama davranışlarının bile bu kadar benzemesine şaşırdım. 0.35 de aslanın yaptığı pusu hareketini sokaktaki kedilerde defalarca gördüm youtu.be

Öyleyse zamanında bizim sokak kedileri de aslanlar kadar vahşiydi? Ya da günün birinde tekrardan vahşiliğe evrilecekler fakat bu mümkün mü bilmiyorum? Vahşi olup da evcilleştirmek mümkün, aslanlar evcilleşebilir uzun çaplı süreçte peki evcilleşmiş olan hayvan türleri tekrardan vahşileşebilir mi?


 
Bence her ikisi de olabilir. Evrim hakkinda hicbir sey bilmiyorum, salladim.


  • stavro  (10.02.18 22:47:20) 
kediler zaten vahşi. sadece insanlarla yaşamaya alışmışlar. geçen ay benim kedi neredeyse gözümü kör ediyordu. belki aslan gibi bir lokmada öldüremez ama çok feci şeyler yapabilir.


  • dedimmidemedimmi  (10.02.18 22:50:11) 
  • qobel  (10.02.18 22:50:33) 
@qobel abone oldum güzel kanalmış baya. Korku filmi gibi kedi mübarek. :)


  • siyah giyen adam  (10.02.18 23:14:31) 
doğal seçilim insan eliyle yapılırsa ne olur?

güzel bir deney
www.youtube.com
  • halanne  (10.02.18 23:25:31) 
Kediler zaten vahşidir ve evcilleşmesi zordur aslında. Bir köpek gibi eğitilemezler. Kedilerin evde sıkıntı çıkartmamasının sebebi tuvalet alışkanlığıdır ki bu aslında doğada da yaptıkları bir şeydir, çişini kakasını saklar bu hayvanlar.

İstediğin kadar iyi eğit yine de bir kediye favori mamasını elinle verirsen ısırır veya cırmalar. Aynı şey iyi eğitilmiş bir köpek için geçerli değil.

Ayrıca Avustralya'da bu kediler bildiğin vahşi doğaya ayak uydurmuş biçimde ekosistemde yaşıyorlar. Zamanında beyaz adamın gemilerinde gelmiş doğaya karışmışlar. Dingolar da aynı şekilde.

Ve evet hemen hemen bütün kediler(ev kedisi, aslan, kaplan, çita, jaguar vs) catnip sever, purring denen murlamayı yapar, predatördür, kısa sindirim sistemine sahiptir, genel fizyolojik özellikleri benzerlik gösterir. Hepsi patiden terler mesela.
  • bos gezenin bos ustasi  (11.02.18 01:58:38) 
[]

Devlet Tiyatrosu gişeden bilet almak

Merhaha, aklımda takılı kalmış dahası içime oturmuş dert edindiğim şeyi merak ediyorum. Bundan yaklaşık 2 sene önce fakat dün gibi hatırladığım günde, Profesyonel adlı oyuna bilet alabilmek için gişenin açılmasından 1.5 saat önce yani 8.30 sırasında Küçük Sahne gişesinin önünde beklemeye başlamıştım sırayı. Saat 9.30 a doğru hafiften kalabalık arttı, 10 da ise kuyruk oluşmuştu. Biletleri alma vakti geldiğinde gişeci sırayla ama rastgele koltuk numarasıyla biletleri satmaya başladı. Sıra seçemiyor muyduk dediğimde bir de bu kadar kalabalık varken sırasına göre mi vereceğiz tarzında ters bir cevap vermişti orta yaşlı bir herif. Sonuç olarak belki de benden 1.5 saat sonra gelenler oyunu en ön orta sıralarda izledi ve ben en arkalardak köşede bir yerde izledim, üstelik Küçük Sahne nin zemini dümdüz olduğu için boyunlardan kafalarda doğru düzgün göremedim, haliyle oyundan hiç zevk almadım ve buymuş abarttıkları oyun mo moduyla çıktım bitişte.

İnternetten satın alırken koltuk numarası seçme imkanı varken gişeden niye yok ben onu merak ediyorum? Gerçekten de içime oturmuş bir olay, yediğim en büyük devlet kazıklarından biri. Açık şekilde adaletsiz bir sistem fakat bu olaydan sonra bir daha asla gişeden bilet almadığım için her yerde her zaman sistem mi böyle yoksa o anlık gişecinin keyfine göre bir şey miydi bunu bilmediğim için bir şey diyemiyorum tam.


 
Herkese istediği yerden satsa oyuna yetişebilir miydiniz?

Cevap evetse adam gıcık
Hayırsa işini yapıyor işte düzgünce.
  • mezarkabul  (10.02.18 09:01:52) 
Artık internet o kadar yaygın ki gişeden bilet alanlar genelde son dakikada afişi görüp dur izleyeyim şunu modunda olan kişiler ve sizin bu kişilere ulaşmanız samanlıkta iğne aramak gibi. O yüzden direk gişe görevlisine sorarsanız, erdemli bir insansa meslektaşını körü körüne savunmak yerine doğruları söyleyecektir. Gördüğüm kadarıyla cevap hoşunuza gitse de gitmese de içiniz rahatlamış olacak, adeta karma listesinden bir madde silmiş my name is Earl'deki Earl gibi olacaksınız. Buna değer.


  • onemoremile  (10.02.18 09:36:41) 
Ben Üsküdar Tekel Sahnesi'nden yer seçerek bilet aldığımı hatırlıyorum ama biletler satışa çıktıktan birkaç saat sonra aldığım için sıra falan yoktu. Satışa çıktığı gibi biletleri tükenen ve bilet kuyruğu olan oyunlarda oluyordur belki böyle durumlar hızlı ilerlemesi için.


  • ms brownstone  (10.02.18 10:12:17) 
Dostum 2 sene önce Profesyonel kapalı gişe oynayan bir oyundu. 10 da gişe 10.10da internet açılıyor. internet açıldığı gibi orayı yıkıyorlar. ciddi manada yıkıyorlar aynı anda yüzlerce istek geliyor. insanlar o oyun için gişede bekleyip bilet bulabilmek için alıyor çünkü 10.10 geldiği anda internette açıldığı gibi biletler bitiyor. yani çok az süre var. Sana ve diğer 1*2 kişiye yer seçtirse geri kalan herkes açıkta kalır. 10.09a kadar yer seçersin seçmesine ama 10.10 olduğu gibi biletler o kadar hızlı gidiyor ki sen şu mu bu mu diyene kadar her elini attığın bilet biter. O yüzden kapalı gişe oynayan oyunların biletleri sistem açıldığı gibi gişede basılır deli gibi. Kime ne düşerse.

Ankarada daha felaket bir kapalı gişe vakası vardı bir delinin hatıra defteri için. Ben 2 kere gece 3-4 gibi gidip 10a kadar bekledim. ilkinde tam sıra bana geldi bilet bitti. 2. sinde ben tam aldım benden sonra 1 kişi 2 bilet alabildi (4 bilet sınırı getirilmişti bu oyuna). Bu dediğim oyun için biletçi sistem açıldığı gibi deli gibi bilet bastı kimseye satmadan. zatan 10.02 gibi biletler bitti. sonra çıkan biletleri sıradan sattı. Şunu unutma tek gişe yok 10.00 olduğu gibi tüm gişeler açılıyor.

Yani bahsini ettiğin oyun istisna bir oyun. Ama kapalı gişe olmayan bir oyuna bilet almak için her hangi bir gün gidersen istediğin koltuğu seçersin. Ama o gün biletçi hem senin hem oradaki topluluğun iyiliği için onu yapmış. sen yer seçeceğim diye uğraşırken büyük ihtimalle sana bile yer kalmazdı. Günahını alma insanın
  • ManikD  (10.02.18 12:10:11) 
Yazının yarısında sanki kendi başıma gelmiş gibi sinirlendim ve stresten karnıma ağrı girdi. Devamını okumak istemedim. Benim de karşıma çok çıkar böyle görevliler. O yüzden mümkün olduğu kadar insanlarla muhatap olmadan işimi yapmaya çalışırım.
Size de internetten almanızı öneririm. Böyle bir seçenek yoksa gitmeyin daha iyi.

  • soyut park  (10.02.18 18:19:11) 
[]

Kahve yapma araçları ~ Esperesso?

Acil işim olduğunda granül toz kahve, genelde de french Press ile filtre kahve yapıyorum. Peki Americano, espresso gibi kahveler için hangi ekipmanlar gerekir en iyi sonuç verenlerden? Çaydanlık gibi alet var mokhapot sanırım, bir de kum saatine benzeyen adını bilmediğim uzun kavanoz bir alet görmüştüm kahveci dükkanlarında. Bunlar dışında da pek bilgim yok, tavsiyenize açığım çok pahalı olmayan bir alternatif daha makul olurdu tabi.




 
Bir de espressoları niye birkaç yudumluk veriyorlar? Starbucksta merak ettiğim için almak istemiştim ama çay bardağı kadar olduğu için vazgeçtim. Çok mu acı acaba.


  • siyah giyen adam  (09.02.18 22:42:26) 
espressonun az verilmesinin sebebi, miktar olarak büyük miktar kahve kullanılmasına rağmen, yüksek basınçla ve mümkün olabildiğince az su kullanarak özünün çıkartılması. burada su dediğim su buharı.

çok sert olduğu için az verilir genelde, shot atarsın ya da kahvenin içine eklersin.

mokapot pot işte, ocak üstünde yapmak için, kum saati dediğinde sifon
  • Photographer  (09.02.18 22:46:37 ~ 22:49:55) 
o birkaç yudumluk espresso ile americano yapıyorlar öyle düşün, yani çok sert, yoğun.


  • ocanal  (09.02.18 22:47:05) 
Sert, yoğun ve dinçlik veren kahveyi her zaman sevmişimdir o yüzden tam bana göre sanırım. Şekersiz ve sütsüz içmeyi tercih ederim tabi. Bunun için moka mı almalıyım sizce? Şu mesela nasıldır
urun.n11.com

  • siyah giyen adam  (09.02.18 22:53:58 ~ 23:07:56) 
espresso'nun kendine özel aleti var. (yani söylediğin alet yapabiliyor mu bilmiyorum) makine kahveyi basınçlı kaynar su kullanarak yapıyor. kahve tozundan maksimum verim alıyor, böylece çok yoğun oluyor.

yani evet evet çok sert, çok acı. belki tad olarak sevmeyebilirsin ama, ben konsantre kafein olarak bakıyorum espressoya.

ayrıca diğer kahveleri bilmem ama starbaks'da espresso gereksiz pahalı bence. 1 kere içtim, tadı da ahım şahım değildi.
  • ssiradanbirigibi  (09.02.18 22:54:03 ~ 22:56:32) 
moka pot şöyle çalışıyor, en alt katına su koyuyorsun, orta kata kahve.

su kaynamaya başlayınca buhar oluyor, o buhar kahvenin içinden geçerek taşıyor ve en üstteki kahve haznesine doluyor.

www.youtube.com
  • Photographer  (09.02.18 22:58:07) 
Moka sadece espresso mu yapıyor peki Americano da içmek isterim çünkü o da daha yoğun kahveli ve içilebilir bir şey.


  • siyah giyen adam  (09.02.18 23:09:29) 
evet americano böyle yapılıyormuş.

"Americano, espressonun suyla yumuşatılmış halidir. Bunun için 170 ml. ölçeğinde porselen fincanlara, yaklaşık 130 ml. kadar sıcak su eklenir. Üstüne bir doz espresso ilave edilir. Americano, filtre kahvenin bir alternatifi olup, çok daha farklı bir kahve demleme yöntemidir."
  • Photographer  (09.02.18 23:10:34 ~ 23:11:49) 
Espresso makineleri el yakıyormuş bu arada fiyatlar maşallah o.O


  • siyah giyen adam  (09.02.18 23:16:12) 
15 bar basınçla çalışıyor, basit aletler deği, öyle filtre kahve makinaları gibi, suyu kaynatayım da şıp şıp damlatayım değil yani.


  • Photographer  (09.02.18 23:25:56) 
Letgodan almanı öneririm bunları bir hevesle alıp bırakan çok kişi var mümkünse De longhi al en ucuzları bile iyi iş görüyor


  • thin capitalization  (09.02.18 23:36:29) 
Moka pot için birkaç sorum olacaktı,

1- Alt kısmına eklediğimiz suyu kaynamış olarak mı eklemeliyiz kahvenin yanmaması için? Suyu soğuk koyup da ocakta kaynamasını beklersek yanık kahve olabilir doğal olarak

2- Ne kadar süre ocakta kalacak bunu anlama imkanımız var mı

3- Üstteki kahvenin toplandığı bölümü yıkamak gerekir mi yoksa kahvenin yağı birikip zamanla daha güzel tat bırakması için oraya dokunmamak mı gerekir pipo kültürü gibi?

Son olarak da taze çekilmiş olması şart mı yoksa 1 aya kadar gitse fena sonuç vermez mi? Elimdeki el öğütücüsü french Presse ayarlı, pek de anlamıyorum vida işlerinden o yüzden sıkıntı olur ikisi.
  • siyah giyen adam  (09.02.18 23:38:03) 
Moka pot'un yaptığı kahve moka kahve oluyor yani aslında, espresso yapmak için tasarlanmış ama tabi ocak üstünde bir aletin yarattığı basınç espresso makinesi kadar yüksek değil. Yani filtre kahve ve espresso arası bir yerde oluyor moka kahvesi sertlik olarak.

Koyduğun suyun sıcaklığını falan sen belirliyorsun, kimisi sıcak su koyuyor hızlı olsun diye kimisi soğuk. Arkadaşım soğuk su koyuyodu.

Bir de mokada asıl olay sanırım sen potu çekene kadar kahve basmaya devam etmesi, yani ilk bastıgı kahve daha sert, bastıkça yumuşuyor kahve daha çok su çıktığı için. Süre bakımından bu, kahve çıkmaya başlayınca ses yapıyor zaten anlıyorsun.

Ben evde kahve içmediğim için hiç kullanmadım, oda arkadaşım içiyodu sürekli, bazen misafir gelince koysana diyodu öyle bikaç kere yaptım. Dışarıda espresso ya da "lungo" içiyorum.

Kahvesi de sanırım aynı şekilde moka için çekilmiş oluyor, espressodan daha kalın filtreden daha ince, emin değilim bu konuda. Espresso çekimi de oluyor sanırım.
  • mirafiori  (10.02.18 00:15:11) 
Eminönü'nden 30 liraya aldım moka potu. henüz denemedim.


  • haykorsamdunyaya  (10.02.18 00:37:38) 
[]

Cinemaximumda hiç kaçak olarak filme girdiniz mi?

Ben hiç girmedim ama malum ortam çok müsait. Salon salon bilet kontrol eden kimse yok, bir filme bilet aldıktan sonra o filmden çıkarken hemen yan salona girsem, salon da çok dolu değilse dikkat çekmez diye düşünüyorum. Etik kısmına gelirsek bu da kısasa kısas aslında. Bilete o biçim para verdikten sonra üstüne yarım saat reklam izletiyorlar, bu daha mı az etik kimse reklama vermiyor o parayı sonuçta fakat adamlar bize reklam izletildiği için reklamlardan da dünya kazanıyor?




 
Birkaç kez bir avm'deki sinema şubesine gittik bir arkadaşla, her seferinde gayet az kişi vardı. Bomboştu desem yeri. Bi şeye bakıcam deyip içeri girsen girersin. Biz girmedik ama o çok uzun süre çok yüksek desibel sesle reklam izleyeceksem o filmi bedava izlemek bile benim işitme duyumun gördüğü zararı karşılamaz.


  • yaren  (08.02.18 02:22:51) 
benim problemim biletime hic bakilmamasi. ulan o kadar para veriyoruz bari biriniz de bakiverin.


  • brkylmz  (08.02.18 02:36:58) 
dünyanın yarışı haketiginden fazlasını kazanıyor. o zaman aç olanlar dükkanları yağmalasın. etik mi?

ahlaklı davranış hatali olanı referans alarak yola çıkmaz. herşey ve herkes yanlış olsa bile doğru olanı yapma becerisine sahip olduğumuz için ahlaklı oluruz.

siz o sinemaya giderek adamların sunduğu o hizmete para vermeyi kabul ediyorsunuz. bunu kişisel keyfinize göre değiştirmeye hakkınız yok. reklamsız olsun, 15 dakikada anlaşalım.. .

e biz de uçak biletine ı kadar para veriyoruz. ikram arabasını kucaklayıp oturalim???
adamlar suyu parayla satıyorlar, ben de çalarım demek en hakkaniyet değil, hırsızlık olur.

sizinki de öyle...

burada hırsızlığa konu olan ille cebinize sokup götüreceğiniz bir şey olmak zorunda değil. film olur, seyahat olur, emek olur...
  • balik kraker  (08.02.18 02:43:23) 
Salon boşsa yapılabilir, biletleri makine ile kontrol edilen salonlarda bilet almaya bile gerek yok yani. Yurtdışında koltuk değil yer satılıyor (yani belirli bir koltuk değil de koltuk hakkı) o yüzden o sistem olsa zaten hiç sıkıntı bile olmaz kimse sana kalk benim yerim diyemez de. Ama yine de haketmeseler de hizmet bok gibi de olsa yapmamak lazım, he kaçak girmişin he hiç gitmemişin aynı şey heralde. Yani hak etmeyen şirketlere pasif agresifliğimi ben de gösteriyorum hep ama içten içe de etik olmadığını düşünüyorum


  • mirafiori  (08.02.18 02:58:51) 
burada hükümetin politikalarından dolayı halk otobüsüne para vermemeyi savunan vardı. reklam izlettiği için kaçak girmeyi savunmayı da yeni duydum, gördüm. belli ki her türlü hırsızlığa kılıf uydurulabilirsin. zaten hırsızların genel özelliğidir bahane. kütüphaneden kitap çalar üniversite yönetimini bahane gösterir ya da siyasi ideolojisinden hareketle gidip marketten mal çalar. spotify ayda 1 tl olsun. hırsız yine o 1 tl'yi vermemek için yeni bir bahane uydurur, gider premium hesap için kod arar. yaşadığım şehirde tek cinemaximum var. reklamdan ben de rahatsızım. o yüzden 3 yıldır sinemaya gitmiyorum. şirketin piyasada rahatça kuralları belirlemesinin, 30 dakika reklam koyabilmesinin sebebi her ortamda eleştiri yapıp ama tıpış tıpış gidip haftasonu 20 tl'yi sinemaya harcayan siz sadık müşteriler olabilir misiniz?


  • sporty  (08.02.18 03:10:08 ~ 04:08:44) 
Girmedim. Seyirci profilini, sonsuza uzanan reklamlarını, patlamış mısır saçmalığını ve akıl mantık dışı bilet fiyatlarını da göz önüne aldığımdan çok nadir giderim. Geçenlerde bir avmde bir filme gidecektim. Sinemaya girişte herhangi kontrolümsü bir şey yahut biri yoktu. Elimi kolumu sallaya sallaya girdim, arkadaşım kola falan alıyordu, ona yardım ettim. Takip ederek salona kadar girdim. Yerime oturdum, bitmek bilmeyen reklamları izliyorum ama hala aklımın kenarında bir ses diyor ki “artık gelip koltukta kontrol edecekler herhalde biletleri” ama hayır. Bir Allah’ın kulu çıkıp da “canım hoşgeldin de biletin var mı acaba?” diye sormadı. O avm’de bırak tek biletle tüm filmleri izlemeyi, tek bilet bile almadan tüm filmleri izleyebilirsin. (En yakınımda olan) Historia’da yine girişlerde turnike oluyor, bileti okutup geçiyorsun da böyle saldım çayıra mevlam kayıra bir uygulama görmüş değilim. Öyle nezih bir semt falan da değil ya avm’ nin yan sokağında adam kesiyorlar :)

Etik kısma gelince, söylediğim gibi bilet fiyatları gerçekten yüz kızartacak seviyelerde, insana kendi parasıyla yarım saatten de fazla reklam seyrettiriyorlar, yeme içme parasına bir şey zaten söylemiyorum AMA bunların hepsini BİLEREK gidiyorsun. Şartları bilmeden gidip, reklamlara “maruz kalıp”, filmi de izledikten sonra önüne hesap getirip koysalar “valla izledin filmi artık” falan demiş olsalar, o zaman zarara uğratmaya çalışman tartışılabilir ama baştan belliyken sadece kendini avutmaya çalışmak olur bu savunma.
  • lazor  (08.02.18 03:16:54) 
Girmedim, özel şirketleri soymayı doğru bulmuyorum. Soyacaksan devleti soyacaksın.


  • i was made for you  (08.02.18 03:25:47) 
hırsızlık iyidir, 7 sülalesine kadar zengin olmuş adamların firmalarını sömürebildiğiniz kadar sömürün, nike'ta çalışırken her ay bir 500 liralık jordanı çaktırmadan çantama atardım


  • docrivers  (08.02.18 03:51:17) 
Para alip uzerine Yarim saat reklam izletmek ne kadar etik? Biletin uzerinde yaziyor mu 3 seansi ama ilk Yarim saati reklam? Yazmiyosa firmanin yaptigi da hirsizlik.


  • baldur2  (08.02.18 08:09:42) 
Kaçak olarak gitmedim ama bir kez bir filme bilet alıp pişman olup başka filme girdim. Eğer arada çok kişi farkı yoksa farkedilmiyor.


  • lcha  (08.02.18 10:05:48) 
Yargılanacağımızı veya eleştirileceğimiz bilmesek neler yapardık neler.

Balık krakerine katılıyorum.
  • EasyTiger  (08.02.18 10:52:32) 
@sporty

Eğer beni kastediyorsan kaçak girmeyi falan savunmadım ben. Yüksek desibelde reklam izlemeyi eleştirdim. Bari sesi reklam esnasında kıssalar, aslında film esnasında da sesi %15-20 azaltmalılar. Gereksiz yüksek bir sese maruz kalıyoruz. Efekt vs bence gayet güzel ayarlanabilir, teknoloji desibele bağımlı kılındıysa oooo işimiz var.
  • yaren  (08.02.18 13:39:51) 
cinemaximuma kaçak girmedim ama peşpeşe 2-3 film izlediğim oldu.Bir de mesela 18:00'deki filme girmek istiyorum ama 18:15'de gelmişim bilet satış noktasına ,o sırada içeride reklam yayınlandığını biliyorum.Bu durumda herhangi bir seansa bilet alıp 18:00 seansındaki filmin salonuna girerim.


  • turkuaz  (08.02.18 13:45:58) 
bence girilebilir, bana göre bi sakınca yok da ben başka bi şeyi merak ettim bu konuşmada

@lafacukur

gözlükler zaten bizde kalmıyo mu film sonrasında, sonuçta parasını alıyorlar? en azından izmir'deki gittiğim tüm cinemaximum'larda öyleydi
  • nundu  (08.02.18 13:46:31) 
birkaç gün önce bir filme gittik, normalde hiç kontrol edilmeyen bir yer. reklamların ilerlemesini beklerken dışarıda oturuyorduk ve bir çift salona girecekken görevli bilet sordu. çift "aa biletlerimiz nerde ya" derken "almadık galiba" (ikisinde de hafıza kaybı var galiba) dediler ve görevli de bilet almalarını istedi. bu kadar.

hayatımda hiç bir filme bilet almadan girmedim, sınırsız sinemia üyeliğim olduğunda bile gişeden biletimi alıp öyle girdim.

koca koca insanları bu şekilde görmek ellerine fırsat geçse çalıp çırpacaklarını da düşündürtüyor. sinema ihtiyaç bile değil.
  • pinkpeony  (08.02.18 13:49:55 ~ 13:52:17) 
Bazı sinemalarda koltuklarda sensör var ve makinist film başlamadan önce kontrol ediyor.
Sensör olmasa bile satılan biletlerden kişi sayısına bakıyor. Yani ondan ona geçeyim olmaz.

  • arockm  (08.02.18 14:11:51) 
hiç girmedim.

sinema isterse bomboş olsun, kaçak giren insanın hırsızlık potansiyeli çok yüksektir. ahlaksız, haysiyetsizin birisidir. bunu çeşitli şekillerde meşru göstermeye çalışmak da düpedüz.... (boşluğu doldurursam cevabım silinir.)
  • yazar yazmaz yazan yazar  (08.02.18 14:29:25 ~ 14:29:54) 
[]

Metro raylarında elektrik var mı?

Tabelalarda elektrik var inmek tehlikelidir yazıyor fakat korkutmak için mi bu yoksa gerçekten çarpar mı? Simdi para, telefon filan düşse ne yapacağız? Daha da kötüsü bir çocuk ya da kedi köpek düşse veya birisi düşse




 
metrolar iki çeşit, tepeden elektrik alanlar , raydan elektrik alanlar

aksaray metrosu tepeden alıyor elektriği(valla iki üç sene içinde değiştiyse bilmiyorum), elektrik değil de, metro çarparsa sakat, öyle bişey olursa, paniklemeden güvenliği bul, söyle, yardımcı olurlar.

ayak sıkışması falan için çok müsait o raylar, altı bildiğin mıcır taş, demir vardır bişey vardır, takılır, çıkaramazsın, sonra kıyma.
  • Photographer  (05.02.18 23:56:27 ~ 23:59:51) 
İstanbul için soruyorsan 1500V DC var.


  • zombi  (05.02.18 23:58:15) 
Yahu desenize kelle koltukta yaşıyormuşuz 1500V anında adamı kelle paça etmez mi? İst m2 hattını kullanıyorum, raylara düşmek ya da bir şeyin düşmesi çok kolay, böylesine ölüm saçan bir boşluk için hiçbir önlem yok. Fenikülerdeki gibi sarı çizginin olduğu yerlerde cam olsa çok iyi olur, yenikapıda da vardı sanırım. 1500 volt..... Yaramaz 5 yaşındaki çocuk metroda aniden annesinin elinden sıyrılıp koşarken raylara düşse ölecek mi yani????


  • siyah giyen adam  (06.02.18 00:22:39 ~ 00:25:00) 
metro sisteminde elektrik 3. bir tasiyici raydan alinir. trenin üzerinde seyir ettigi raylarda elektrik yoktur (nşa). 3. rayda ise hatırı sayılı yükseklikte gerilim bulunur. taşıyıcı ray istasyonlarda genelde platforma en uzak olan raydır. vagonun üzerinde elektrik alan sistemlerde rayda elektrik olmaz.


  • helenart  (06.02.18 01:01:13) 
istanbulda hangi metroda olduguna gore degisir.

en.wikipedia.org

M2 ve M6 ucuncu bir raydan elektrik alirken digerleri tepeden aliyormus.
  • hot potato  (06.02.18 01:08:26) 
helenart +1


  • y e k  (06.02.18 01:13:09) 
Kelle koltukta değildir. Bunun önlemi illaki alınmıştır. Raya ayak basmayla direk 1500’ü yemeyiz. Diye düşünüyorum.


  • crna gora  (06.02.18 01:51:46) 
En büyük korkum. Bence bir sistem olsun: o raya birisi düşünce ray bunu algılasın ve güvenlik görevlilerine veya metroyu süren kişilere iletsin.


  • sonuncu nokta  (06.02.18 02:04:17) 
Kelle koltukta değil. Aklı başında her normal insan gibi sarı çizginin gerisinde beklersen, sorunsuz yaşarsın. Cep telefonu, para ya da biri düştüğünde ise görevlilere haber verirsin. İş ayakkabısı giyen bir elektrikçi değilsen o 3. rayda akıma kapılırsın. Bunun sebebi akım için devre oluşturman. Mesela uçma yeteneğin olsa ve havadayken parmağınla raya dokunsan yine çarpılmazdın. Elektrik tellerindeki kuşlar gibi. Akımı iletecek devre yoksa ölüm yok.


  • nawar  (06.02.18 02:33:54) 
Tamam ama insanlık hali takıldık düştük diyelim? Hadi bizi de geçelim, dediğim gibi küçük çocukların düşme potansiyeli daima daha fazla? Annesinin elinden kurtulup bir anlık refleksle koşarken hoop kaydı ve aşağıya düştü ne olacak? Çocuk sonuçta, imkansız bir şey demeyin.

Fenikülerdeki gibi sarı çizginin etrafına cam döşeme yapsalar şöyle çok mu zor ya da masraflı sanki? wowturkey.com
  • siyah giyen adam  (06.02.18 02:46:35) 
İki duraklı 8 kapılı hat ile onlarca durak ve kapılı metroyu karşılaştırıyorsun. Maliyet tabii çok artar. Ayrıca füniküler makara sistemi ile çalışıyor. Daha riskli. Halatlara kapılabilirsin.

Biri düşerse acil olarak haber verirsin yetkililere, sinyalizasyon ile metroyu durdururlar böylece orada çarpılmazsın da ezilmezsin de, yetkililer de onu çıkarırlar. Onu kurtarmak için raylara atlaman ikinizden birinin akıma yakalanma riskini daha da arttırır. Kurtarayım derken ikiniz de gidersiniz. O tekerleklerin döndüğü, zemindeki birbirine paralel raylar zaten elektrikli değil.
  • nawar  (06.02.18 03:12:59 ~ 03:14:46) 
Sayın @helenart'ın dediği gibi şimdiki sistemler 3. ray denilen ayrı bir hattan alıyor enerjiyi. O da olduğu gibi açıkta değil, üstü ve yanı kapalı.

Çarpılmak için elinizi ayağınızı sokup kurcalamnız lazım, tabi ki çarpılmak için gerekli diğer şartları da yerine getirmiş olmanız lazım.

Merak edenler için şu şekilde bir çizim var, metroyu beklerken biraz kafayı eğip rayın yanında görebilirsiniz.

s.hswstatic.com
  • John Bloor  (06.02.18 10:35:05) 
hacıosman-yenikapı metrosunun istasyonlarında peronda rayların önündeyken karşıdaki duvarın dibinde üçüncü bir ray gibi bir şey vardır. diğer raylardan 40 cm. kadar yüksektedir. hah, metro elektriğini oradan alıyor.


  • silah taciri  (06.02.18 10:57:09) 
[]

Galatasaray'ın şampiyon olma ihtimali var mı artık?

Dünkü yenilgiden sonra iyice umutsuzluğa kapıldım. Şimdiden oldu 5 mağlubiyet. Kadıköy + beklemedik bir mağlubiyet de cepte, eder sana en az 7 mağlubiyet. Üstüne Tt Arenada bile olsa daha Trabzon, Beşiktaş ve Başakşehir maçları duruyor. Sivas daki futbolla nereye yeniyoruz onları? Beraberlik bile eksi kayıptır bu süreçten sonra..

Tarihte görülmüş müdür 7 mağlubiyet alan takımın şampiyon olduğu? Takımın başında imparator olduğu için umudumuz sürüyor ama kadronun eksikliği, sakatlıklar, formsuzluk vb....

İBB yi hükümetin takımı olduğu için sevmiyorum ama umarım Beşiktaş da şampiyon olmaz çünkü olursa seneye bizm 4 senelik rekorumuzu egale etme ihtimalleri güçlenir. Yeter ki Beşiktaş şampiyon olamasın...

 
dün görüldü ki kafaya oynayan takımların çoğu puan kaybetmeye meyilli. daha çok şey değişir.


  • lazpalle  (05.02.18 13:56:01) 
Tarihte hiç 7 mağlubiyetli takımın lig şampiyonu olmadığı beni endişelendiriyor. Galatasaray'ın en fazla 5 Di diye daha imzayı atarken söylemişi fatih Terim. Ah be o Malatya, Sivas maçlarındaki mağlubiyet yüzünden şampiyonluğunu kaybedersek daha da içe oturur ama Malatya mağlubiyeti olumlu bir gelişmeyd tudor şutlandığı için.


  • siyah giyen adam  (05.02.18 14:01:30) 
yav maglubiyet sayisiyla sampiyonlugun ne alakasi var. liderin kac puan gerisinde olduguna bakacaksin. gerisi hikaye. bu sezon orta sira takimlari iyi. cogu deplasman zor. buna karsilik tum buyukler de zorlaniyor, oyle dominant ve sahane top oynayan kimse yok. daha once 7 maglubiyetle sampiyon olunmamasi bu sezonun da oyle olacagi anlamina gelmez.


  • der meister  (05.02.18 14:22:02) 
rakiplere bak. fb o kadroyla 4. olursa mucize. bjk avrupa yolunda ancak kadro yaşlı oyun sıkıştığında oyunu açamıyorlar. en büyük aday başakşehir ancak son düzlüğe girildimi el ayak dolaşır bu tarz şeylerde. gs deplasmanlarda halen sıkıntılı evinde aslan. derbilerde gs puan kaybetmezse şampiyon olur.


  • mikahakkinen  (05.02.18 14:24:22) 
Şu anki en büyük şampiyonluk adayı Galatasaray zaten.


  • Kusursuz dostlarin dort ayagi vardir  (05.02.18 14:52:26) 
Bence yok.

Galatasaray'ın topladığı puanlar ilk haftalardaki performansın eseri.

Temmuzda sezonu açtı takım, o nedenle fiziksel olarak üstün başladı lige, diğerleri ile denk hale geldi zamanla puan kayıpları başladı. Galatasaray lige en erken havlu atacak takım bana kalırsa. Hele hele N'diaye gitti, Fernando 2 ay yok deniliyor, maaşlar düzgün yatmıyor vs bu bağlamda Galatasaray'ın şansı yok, ikinci olursa başarıdır.

Bana göre şu an Başakşehir en güçlü aday. Başakşehir olamazsa Beşiktaş şampiyon olur. Fenerbahçe bitik toparlanacak gibi de durmuyor. Galatasaray ise kan kaybetti devre arasında. Nagatomo transferi de bence yeterli değil sol bek için.
  • bos gezenin bos ustasi  (05.02.18 14:54:30) 
80/81 sezonunda TS 7 mağlubiyetle şampiyon oldu. Hani o dönem lig biraz daha kalitesizdi vs diyecekseniz, 2000'den sonra FB 3 defa 6 mağlubiyetle şampiyon oldu. Konunun onunla pek ilgisi yok bence.


  • stanley weber  (05.02.18 14:57:53) 
Bana Başakşehir şampiyon olacak gibi geliyor.


  • evandro roncatto  (05.02.18 19:56:30) 
[]

Yolcu Vapurunun batması durumunda kurtulma şansımız?

Geçen rüyamda içinde bulunduğum vapurun devrildiğini görmüştüm ama boşluktan düşme hissi gibi aniden uyandırmıştı, üzerine şu haberi de okuyunca tarihinizinde.com her şeyin en kötü ihtimalini düşünen biri olarak iyice tedirgin oldum. Koltuğun altında can yeleği var diyorlar ama onlar çocuklar için miydi, değilse bile o devrilme anında o korku ve telaş içinde can yeleğini takabilir miyiz bilmiyorum? Yüzme bilsem böyle bir korkum olmaz ama gram bilmiyorum, Beşiktaş ya da Eminönünden Kadıköye giderken ya da gelirken kaza durumunda boğularak ölme ihtimalimiz yüksek mi günümüz koşullarında?




 
Cok dusuk. Vapur batana kadar 1000 kez kurtarma ekipleri gelir. Atlantik ya da pasifigin ortasinda alabora olmadiysa gemi her turlu kurtarilirsiniz.


  • japon askeri  (05.02.18 02:11:55) 
Gemi zaten 20 dakikadan önce batmaz, o vakite kadar 50 tane vapur motor cankurtaran gelir zaten. Denize atlamaktan korkuyorsan üst katta beklersin kurtulursun heralde. 20 olmasın 5 dakika olsun yine bile, boğaz trafiği durmuyor ki, motorlar vapurlar peş peşe. Gelir kurtarırlar.


  • mirafiori  (05.02.18 02:18:30) 
zorlarsan adalar vapurunda bogulabilirsin


  • ateistanbul  (05.02.18 02:36:36) 
yüzmebilmeyen birisi çok kısa sürede boğulur. diğer arkadaşlar suyu çok hafife almışlar. sizin yerindizde olsam vapurda herhangi bir terslik, çarpışma su alma veya ilk tedirgin hissedilen anda can yeleğini üzerime geçirmek olurdu. yeleği talimatlara uygun giyindikten sonra suya olabilecek en geç vakitte atlamak lazım. soğuk suyla kısa temas için. vapur batarken sizi bir miktar aşağıya çekebilir. tam batış sırasında derin nefes alıp, tekrar suyun üzerine çıkmayı sabırla bekleyin. suya atlamadan önde ayakkabı pantolın mont kazak ne varsa çıkartın çıkartabildiğinizi. yardıma gelecek diğer gemiler de siz bunları yaptığınız halde gelsin, ne zararı dokunur. ya gelmezseler gibi hareket etmeli. boğazın akıntısı karadenizden egeye doğrudur. anında kendinizi sarayburnunda bulabilirsiniz. geç atlayıp, can yeleğindeki düdüğü çalın.


  • karlmarx  (05.02.18 02:42:01) 
Yüzme öğrenin en kısa zamanda. Yüzme bilmemek sıkıntılı bir durum.


  • bos gezenin bos ustasi  (05.02.18 02:49:44) 
Hayır değil.

Öncelikle; hava bira bulutlu bile olsa deniz seferleri iptal edilecek neredeyse. Vapur seferlerinde kötü haba şartlarına denk gelemezsin.

Sonralıkla; söylendiği gibi vapur lak diye devrilip batmaz. Yeleğini giyip ağırlıklarından kurtulman için yeterince vaktin olacaktır. Ayrıca ölmene fırsat vermeden kurtarmak için sahil güvenliğinden balıkçı kayıklarına kadar, gelebilen herkes, hücum eder oraya.

(Ayrıca Titanic izleyerek gemi batarken dibe çekmesine karşılık tam batmak üzereyken derin nefes almak vb taktikleri sen de öğrenebilirsin asdfghjjk)

Boğaz’da ölmen için muhtemelen gemi geçişi sırasında olayın farkında olmayan bir vapurun bodoslama geminin önüne çıkması, fark edilmemesi, geminin vapura yandan grannn diye girmesi falan gerekiyor. Çarpışma anında bir zayiat verilir herhalde. Bunun ihtimali çok düşüktür diyemiyorum maalesef. Her gün ne saçma ölümler duyuyoruz.
  • lazor  (05.02.18 07:44:21) 
Düşük olsa da bir vapurun saniyeler içinde batması olasıdır. Özellikle Şehir Hatları vapurlarından bazılarının 40 yaşında olduğu düşünülürse, böyle bir risk söz konusudur.

Korkunu yenmek için, denizcilier için eğitim merkezlerinde gemiyi terk ve denizde canlı kalabilme eğitileri alabilirsin. Bu eğitimler için yüzme bilmen gerekmiyor. Can kurtarma ekipmanlarının nasıl kullanılacağı gibi şeyler anlatılıyor.
  • kaptan memo  (05.02.18 12:05:37) 
Biraz araştırınca o kazada 600 yolcunun 387'sinin hayatını kaybettiği bilgisi çıkıyor. Kurtulma şans fifti fifti gibi birşey.


  • zombi  (05.02.18 12:35:43) 
1 mart 1958 üsküdar vapuru faciası

Olay körfezde gerçekleşiyor

Olmaz diye birşey yok anlık bir olay

4 sene okul için vapur kullandım her binişimde can yeleklerinin ve en yakınımdaki bebeğin konumunu istemsizce beynime kayderdim

Boğazda çok yüzdüm kulaç atmadığın an 3 sn de 1 mt sürüklüyor

Soğukkanlılık bir yere kadar akıntıda, arbedede ,vapurun seni aşağı çekmesinde, ekiplerin sana ulaşmasında herşey kaderine bağlı
  • esmeralda  (27.02.18 02:11:54) 
eğer hızlı batarsa vapurdakilerin yarısı akıntıya kapılıp ölür. en az on dakika boyunca aralıksız kulaç atabilecek yüzme ve kondisyon seviyesi yok insanlarda. bunun yaşlısı, çocuğu, bebeği var. vapurun yarısı ölür.


  • sen git ben geliyorum  (27.02.18 03:54:19) 
[]

İngilizce'deki kural sıkılığı

Şunu merak ediyorum neden he/she/it öznelerinden sonra fiillere -s takısı gelir ve mesela neden have yerine Has ya da Were yerine Was gelir?

For example,

"I read book, she reads book."

Burada "She read book" deseydim karşı taraf anlamaz mıydı?

"I have got any money, he have got any question."

Ben Has yerine Have kullanmak istiyorum, fiillerin sonuna da sırf he/she/it olduğu için takı gelmesini protesto ediyorum, eğer Türkçede böyle bir mantık olsaydı daha çabuk kabullenirdim ama şimdi neden böyle diye sorgulamadan edemiyorum. Yani bunun sebebini açıklasalar içime sinecek ama tek yaptıkları hazır kalıp.

Neden I do oluyor da She do olamıyor?

 
Gramer işte mantık aramamak lazım yok çünkü. Yıllardır ingilizcenin bin farklı kullanımına gıcık olan biri olarak bıraktım.
Öyle dersen de gayet anlaşılır ki kaldı ki herkes diyor bazen. Yanlışlıkla oluyor genelde tabii ama anlaşılıyor.

Bizde nasıl "ben yaparım" ve "sen yaparsın" ise ve "sen yaparım" kullanmıyorsak aynısı. Kuralı bu. Sebebi yok.

Bunlardan önce neden mesela city siti diye okunurken cool kuul diye okunuyor, hangi gerizekalı aynı harf için farklı okunuşlar ortaya çıkarmış, ona sövmek daha mantıklı bence.
  • senolll  (05.02.18 00:42:06) 
Bu soru çok yanlış bir soru.

Türkçede de var bir sürü saçmalık. Mesela niye sence Türkçede üçüncü kişiden bahsederken cinsiyet kullanmıyoruz? Ben cinsiyetini belirtebileceğim bir zamir olsun istiyorum. Daha farklı bir sürü şey bulunur da, bu tür şeylerin belli bir mantığı yok denmesinin sebebi bir mantığının olmaması. Kaldı ki bu mantık da o kadar da yok değil ama dilbilimle haşır neşir olman lazım, dil öğrencisine 10-15 dakikada açıklamak çok verimsiz bir eylem olurdu.

Gramer kuralları "hadi dili böyle konuşalım" diye yazılmıyor. Dil öyle konuşulduğu için insanlar gramerini çıkartıyorlar ki öğrenilebilsin, üzerinde tartışılabilsin vs.


edit: @senol: kemal'deki l harfi ile mal'daki l harfi, hatta a harfleri aynı şekilde mi okunuyor?
  • reavelyn  (05.02.18 00:42:08 ~ 00:43:04) 
sebebi, mantığı yok; ingilizce türkçe gibi modern zamanda kuralları belirlenmiş bir dil değil, önü alınamayacak kadar insan tarafından konuşulagelmiş ve binbir değişim geçirmiş çarpık bir dil.

dil dediğimiz şey tamamen sağlam bir zemine oturtulmuş kurallarla belirlenmez, birileri kendi aralarında konuşmuştur, sonra o kadar çok "birileri" kendi arasında konuşmuştur ki yayılmıştır. kaotik yapıda, büyük ölçüde sosyolojik bir çığ gibi düşün; bir kere konuşulmaya başlandı mı şekil vermek, düzene oturtmak imkansız.

bu arada merak etme, 250-300 yıl sonra she do da olucak. zamanımın ötesindeyim ben diye avut şimdilik kendini.
  • Bruce  (05.02.18 00:46:14) 
  • tepedeki psychedelic adam  (05.02.18 00:50:01) 
"Ben yaparım, sen yaparım" örneği mantıklı geldi aslında bunun için teşekkür ederim. Esas sorun Türkçeye bağlı kalmam, yani zihni serbest bırakmak mesele. Keşke çocukken öğretselerdi adam akıllı, 10 yaşına gelmeden b2 ye gelmek gerekirdi en kötü.


  • siyah giyen adam  (05.02.18 00:50:22) 
ingilizce konusundaki duyurularının her biri ayrı facia. sen öğrenmemek için bahane arıyorsun, burası çok açık. gerçek şu ki, sen ne kadar protesto edersen et, ingilizce aynı kalacak ve öğrenmek isteyenler çalışıp öğrenecek. kimse sana protest tavrın dolayısıyla madalya takmayacak veya seni yds puanı 90 olan adamın önüne koymayacak.

ingilizce öğrenmeye karşı gösterdiğin gayretin yarısını ingilizceyi öğrenmek için göstersen şu an B1'i bulmuştun. dünyanın öğrenilmesi en kolay yabancı dillerinden birini öğrenme konusunda bu kadar ayak sürüyeceksen bence çok geç olmadan ingilizce bilgisi gerektirmeyen bölüm ve alanlara odaklan. gerçi bugün çoğu yerde taksi şoföründen bile ingilizce bilmesi talep ediliyor, artık yabancı dil bilmeden "iyi" olabileceğin pek bir şey yok ama ben gerçekten hayatımda ingilizceden bu kadar nefret eden, öğrenmemekte bu kadar ısrarcı olan başka bir insan görmedim.

şaka ya da ironi yapmıyorum. bu kadar batıyorsa, eziyet geliyorsa başka bir şey düşün. kaç yaşına gelmişsin hala "bu niye böyle, ben bunu diycem" diyorsun. öğrenme abi o zaman.
  • der meister  (05.02.18 00:52:57) 
abi boşver ingilizceyi sen duygusal takıl.


  • alkolsuz icecek  (05.02.18 01:01:01) 
@der meister eleştirin için teşekkür ederim, büyük ölçüde haklısın fazla gereksiz detaylarda boğulduğum için. Ama nefret kısmına katılmıyorum, seviyorum ingilizceyi, en azından Arapçadan Fransızcadan Çinçeden yeğdir. Keşke ing yerine Esperanto gibi kolay bir dil hakim olsa dünyaya ama keşkelerle iş yürümez.

Detayların mantığını anlamaya çalışmak yani detaylarda takılı kalmak gibi çoğu zaman kötü olan bir huyum var, bunu yenebilirsem sorgulamadan daha kolay öğrenebilirim. Zaten son dönemde ingilizce ile giderek daha fazla zaman geçirmeye başladım ister istemez, 1 yıl içinde orta üstü bir seviyeye geleceğime inanıyorum yaşarsam.

@alkolsüz icecek boşverip duygusal takıldığım dönemlerde melankoli, ölüm duyguları ağır basıyor fakat ingilizce çalışmak öğrenmekle meşgul olduğum dönemlerde onları düşünmeye bile vakit kalmıyor rüyalarda bile ingilizce çalıştığımı görmeye başladım. Esasında bu yaşam çabasının hiçbir anlamı yok sonuçta ama anlamsızlıklar keyif veriyor.
  • siyah giyen adam  (05.02.18 01:08:12) 
Dostum duyurularina bakiyorum da asiri onyargilisin. Nefret ederek, surekli zor bir yanini bularak pratik yapiyorsun.


  • Traveller  (05.02.18 01:11:25) 
güzel soru.
netten baktım. ingilizcede fiil eskiden bütün kişilere göre farklı çekiliyormuş.
diğerleri zamanla kullanılmayıp kaybolmuş bir tek 3.tekil kişideki çekim kalmış.
neden kişilere göre farklı çekim var dersen, muhtemelen ifadeyi daha belirli yapmak için.
benzer olay türkcede de var. antropologlar göreve :)

* ek
yahu düşünüp merak eden adam niye eleştirilmiş anlamadım. ha detaylara dalıp belki bütünü kaçırıyordur o da onun sorunu olsa gerek.
  • herhaltibiliyoring  (05.02.18 01:19:53 ~ 01:26:17) 
Sen he have a car de mesela dert değil. Günlük hayatta native speakerlar bile yanlış kullanıyor zaman zaman.

Ama ders ise, sınav ise o başka. Zaten ÜDS'den(şimdi yds mi oldu) 94 alan bir arkadaşım vardı ben 55 falan alıyordum o zamanlar.

Bu eleman Erasmuscu öğrencilerle konuşamıyordu benim kadar, söylediklerini anlamıyordu, akıcı konuşamıyordu falan. Konuşurken although, thus, however falan diye başlayıp gerisini getirmiyordu. Ama en son görüştüğümde o yrd doçentti ben o zamanlar Diyarbakır'da Sur'da shortland ile devriye atıyordum.

Türkiye'de konuşan değil notu yüksek olan bir yerlere geliyor. Salak saçma bir ülkede yaşadığını unutma.
  • bos gezenin bos ustasi  (05.02.18 01:54:44) 
[]

Niye beklenen lider bir türlü gelmiyor?

Bizi 15 yıllık bu süreçten kurtaracak, hükümeti bitirecek ve kitleleri harekete geçirecek o beklenen lider niye bir türlü gelmiyor? Bu kadar mı zayıfız ve onlar o kadar mı güçlü, niye hep onlar kazanıyor ve kazanmaya devam ediyor? Meral Akşener kıpırtı verse bile beklenen kurtarıcı olmadığı ortada. CHPde deseniz hiç umut yok, şaka gibi fakat Kılıçdar ile İnce yarışıyor sıfır etki. Artık gelmenin vakti gelmedi mi ey kurtarıcı?




 
“Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.” Mustafa Kemal Atatürk


  • Kusursuz dostlarin dort ayagi vardir  (03.02.18 17:53:04) 
"Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim." Mustafa Kemal Atatürk

Umudumuzu yitirmiyoruz ama giderek azalıyor sanki hele 2019'da kazanırlarsa...
  • siyah giyen adam  (03.02.18 17:59:56) 
Beklenen lider şu anda cumhurbaşkanı zaten ahshshajsja


  • catch the arrow  (03.02.18 18:08:43) 
Ben bazen bir el atayım diyorum ama siyasetin aptal işi olduğunu düşününce vazgeçiyorum. Bence Türkiye'de yeni bir lider aranmıyor. Türk insanında gerçekten bir şeyleri değiştirme isteği olsaydı şimdiye kadar çoktan halledilmişti.


  • dissendium  (03.02.18 18:18:09) 
Zaten var olan liderden az biraz ilham alınsaydı gelirdi 15 senede. Ama muhalefet ilham almak yerine sürekli aşağılama, yok sayma derdinde. Aslında muhalefet her an (devlet yönetimi) için alternatiftir. Ama halkın tercihini anlamayan bundan sonuç çıkarmayanın liderliği üstlenmesi hayal. Liderliği üstlenecek olan Erdoğanı yıkmak için meydana çıkıyor. oysa asıl yapılması gereken birini devirmek değil, ülkeyi (daha iyi) yönetmek olmalı. Erdoğan'ın konuşmasında arada söylediği - bunlar daha akıllanmamış- sözü bunu açıklıyor.


  • 1adam  (03.02.18 20:33:47) 
umut var.

dibe doğru batıyoruz ve oradan çıkacağız. yıkım büyük olmaz inşallah.
  • runagain  (04.02.18 06:16:21) 
[]

Felsefe de bilim gibi birikimli mi ilerler?

Şimdi 18.yydan X filozofunun düşüncesini okumak, anlamaya çalışmak isteğimizde X'in ondan önce yaşayan Y adlı filozoftan etkilendiğini görüyoruz. Y ye bakmaya kalktığımızda onun da Z'den etkilendiği sonucu çıkıyor. Z de Q'dan, Q ise P den etkilenmiş kendinden önceki. P de durur mu o da R'den etkilemiş... Derken taa Antik Yunana kadar inmek zorunda kalıyoruz ama Platonla da bitmiyor, doğa filozofları var bir de. Onlarla bitse yine iyi,bu sefer de doğa filozofların ve antik yunan felsefesinin temeline yani mitolojiye kaymak zorunda kalıyoruz. Zeuslar meuslar derken boğulup gidiyoruz bu ormanda. Tam mitolojiden başlayalım diyeceğimiz zaman da bu sefer de mitolojiye neden olan antropolojik, evrimsel süreç ve kültürlere ayrıca coğrafyaya dalma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Derken zaten 18.yy filozofuna da heves kalmıyor, lanet ediyor insan başladığı yere.

Sırf 18.yy a gelebilmek için Azra Erhat'ın Mitoloji Sözlüğünü temin ettim ama o da yetersiz geldi. Acaba bu kadar temele inmek çok mu gereksiz? Hedefindeki filozofu tüm düşünce tarihini hatmetsem bile tam olarak anlayacağımı sanmıyorum sadece kendi anlamımı çıkarmak için yola koyuldum çünkü o herkes için ama hiçkimse için yani kendisi için yazmış bir bakıma fakat yunanla içli dışlı olduğu için mitolojiden başlamak kaçınılmaz sanırım?


 
Titiz davranıyorsun, tebrik ediyorum ama bence o kadar derine dalmaya gerek yok.

Birikimli değil de sarmal tilerler bence. Lineer bi çizgide ilerlemez. Korkma yani, anlarsın.
  • femme vitale  (03.02.18 02:35:04) 
felsefe bilgi birikiminden ziyade bilgiye giden yol birikimidir bence.

yani pozitif bilimler gibi üzerine ekleyerek, deneme yanılma yöntemiyle sonuçları üst üste koyarak ilerlemez felsefe. daha çok farklı bakışlar, yöntemler ile gelişen yollardır felsefe. haliyle biriken şey yorum, bakış, paradigma ve yaklaşım zenginliği, birikimidir. bu da felsefe'nin olmazsa olmazıdır bence.
  • emfuzi  (03.02.18 02:35:51) 
Aslında asıl mesele günümüze hitap edip etmemesi çoğunun. Yani Hegel'in soyut felsefesini anlamaya çalışmanın dolaylı olarak ne katkısı olacaktır günümüz için? Henüz yolun en başında olduğum için bilmediğim için soruyorum direkt mutlaka vardır okumuş olan. Aslında felsefeye fayda açısından yaklaşmak yanlıştır, benim amacım faydadan ziyade bir hobi ve ilgi alanı daha çok. Ama pragmatik biri niye yanlıştır dediğime de itiraz edecektir bu konuda, yani bu da tartışılabilir aslında.

Eğer doğrudan gerekli değilse köklere inmek direkt tepeden başlayabilirim. Ancak yine de içimde ukte kalacaktır sanırım bir kere şüphe tohumu ekildi, temeline inmediğim için hazmedemedim diyecektir bilinç. O yüzden eninde sonunda ağacın köklerine dalmak kaçınılmaz gibi. Belki sıkıcı veya faydasız bir süreç olacak ama en azından vicdani rahatlık olacaktır.

Bu arada bahsettiğim filozof Nietzsche. Tragedyanın Doğuşu başta olmak üzere çok fazla antik Yunan ve mitolojini söz konusu ediyor. Ayrıca görüşünü önemli ölçüde etkileyen İstnç ve Tasarım olarak Dünya kitabı var, bu kitabın ortaya çıkması da Schopenhauer için belli bir süreçten sonra ortaya çıktı yani Kant, Hegel vb.

Bu yola girerek özgünlüğünü tamamen kaybedip taklitçi bir zihinden ibaret olmaktan da çekiniyorum, çok kitap okumak zararlıdır çünkü özgün düşünceyi öldürür, bir süre sonra başkalarının düşüncelerini düşünür olursun demiş Schopenhauer. Fakat bu örnek bile başkasının yani onun düşüncesi...
  • siyah giyen adam  (03.02.18 02:51:29) 
cidden 18. yüzyıl X filozofunun düşüncesini anlamak istiyorsan çok kısa diğer referanslara bakıp konuyu fazla dağıtmayacaksın.

ama yok, "ben entelektüel bilgi edinmek için okuyorum" diyorsan evet konu dağılacak. mitolojiye de, antropolojiye de, golden age holivuda da, post-bop jazz'a da gideceksin. gitmeyeceğin yer kalmayacak. sadece bunu programlayarak, nasıl sistemli hale getirebileceğini öğrenmen lazım.

ya da belli başlı merak alanların olacak (felsefe, tarih vb.) ve bunlara yönelik derin okuma yapacaksın. diğerlerini de destekleyici nitelikte öğreneceksin.

velhasılkelam, X'i merak ediyorsan Y sana hitap etmez. ama hepsini merak ediyorsan, hepsi de sana hitap eder.
  • lesmiserables  (03.02.18 04:08:12) 
Felsefenin çok fazla alanı var, hepsine hakim olmak mümkün değil. İlgini çeken bir alan üzerine yoğunlaşıp o alanla ilgili bir sürü çeşitli kitap okursan zamanla önemli şeyleri, bundan sonra ne okuman gerektiğini falan bileceksin zaten. İlk kitaplar için de internetten öneriler bulabilirsin.

Ha bir de orijinal düşünce üretmeyi falan bekleme, böyle bir şans sıfıra yakın. Felsefeyle akademik olarak uğraşan insanlar dahi beceremiyor bunu.
  • i was made for you  (03.02.18 04:16:17 ~ 04:17:44) 
şimdi felsefe diye bişey var şimdi son zamanlarda gelen ordan işine yarayanı alıyo kullanıyo ben böyle anlıyorum belki farklı bişeydirşey yok artık sistematik bişey yok abur cubur dolduruyorsunherkes ihtiyacını ordan alıyo ama hiş de karışmıyo istediğini buluyorsunbu felsefe fazla kafa yorarsan sıyırırsın kullanacaksın nimetlerinden kullanıp yararlanıp işini göreceksin kafayı taktın mı o zaman işin kötü
hikmetine fazla şeyapmamak lazım

  • regardless of what they say  (03.02.18 05:35:06) 
Felsefe bilim gibi olumlu manada birikimli değil, enkaz manasında birikimli ilerliyor. Bir çığ gibi düşünebilirsin bunu önüne geleni sürüklüyor. Her akım bir öncekine tepki olarak doğuyor. Bir nevi fikri moda.


  • 1adam  (03.02.18 05:41:54) 
İş imkanı olsa ya da Sabancılardan olsam elbette felsefe okurdum ama yok öyle bir dünya, zaten dünyanın her yerinde de felsefenin ekonomik getirisi yok ve felsefe için ön şart ekonomik ferahlık malum. Fakat Çap yapabilirim bilmem İÜ nasıldır felsefe alanında, bana okuma anlama sürecinde rehberlik etse bile yeter.

Şöyle bir liste buldum felsefe.gazi.edu.tr

Belki mitolojiden sonra bu listeyi dikkate alarak ilelrıebilriim sonuçta sadece özgün filozof eserlerini okumak yeterli gelmiyor, onları anlamak için düşünce sistemlerini de anlamak şart. Fakat mitoloji için de bu tarz bir liste bulup başlamak gerekir öncelikle.

Bunlar genel ilgi alanım olduğu için derin okuma araştırmada Hegel gibi soyut kısımlar hariç pek sıkılacağımı düşünmüyorum, Hegel de ön yargı sadece.
  • siyah giyen adam  (03.02.18 11:07:30) 
Ahmet arslan ilkcag felsefe tarihi 5 kitaplik cilt. Boyle bir derlemeye ihtiyacin var sanki.


  • ykyt  (03.02.18 11:59:16) 
Bu konuyla ilgili olarak felsefe ve pozitif bilimleri ayırmadan yorum yapabiliriz. Temele inmek bir bilim insanı için gereksiz değil. Çalıştığınız konuyla igili olarak sizden öncesini ve çağdaşlarınızı taramak durumundasınız. Bunun nedeni, tüm bilimlerin (pozitif ve sosyal olması farketmez) bir geleneğin ürünü olmasından kaynaklanır. Yani şu an pozitif bilimlere konu olan terimlere, kavramlara veya kuramsal açıklamalara baktığınızda en basitinden literatürde zikredildiğini görürsünüz. Yani fizik/biyoloji teorileri dahil çoğunun gelenekte karşılığı vardır. Bu açıdan baktığımızda fen bilimleri ve sosyal bilimler açısından bir farklılık ortaya çıkmaz. Bu fark yok demek değildir.

Birikimli ilerleme konusuna gelince; benim görüşüme göre bilgi akümüle olan bir şey değil. Yani hangi alan olduğundan bağımsız olarak bilginin yok edici etkisi de olabilir. Buna epistemik kırılma denir. Yani öyle bir bilgi gelir ki daha önceki bilgilerin üstüne eklenmez, onları yok eder. Buna klasik fizik ve kuantum fiziğini örnek verebiliriz.
  • elitist  (03.02.18 12:46:14) 
lisede felsefe dersinde felsefe kümülatif, yani birikimlidir diye öğretirler. güvenmek güvenmemek konusunu bilemiycim


  • mehmed resad  (03.02.18 15:16:31) 
[]

İngilizce'de Upper Int - Advanced seviyesine ne kadar sürede geldiniz?

Yani c1-c2 ortasına ne kadar sürede gelmişiniz? Yurt dışına gitmeden kurs ve bireysel çalışmalarla, online takviyelerle mümkün müdür bu seviyeye gelmek en azından 2 yılda? Ve günde en az ne kadar çalışmayla geldiniz bu seviyeye neler yaparak yani?




 
2 yil kadar yogun calismayla B2'ye kadar geldim, sonra yurt disinda ilk yasadigim zamanda sanirim artik 21 yasinda C1 de olmustum. En buyuk ilerleme gecen yil ABD'de yasadigim zamanda gerceklesti. Turkiye'de yasayip TOELF'dan 100 uzeri almak gercekten zor. Onun disinda kimsenin C1 seviyesinde olduguna inanmam.


  • Traveller  (02.02.18 13:19:28) 
bu saptaması zor bir durum bence. 0'dan mı gelinecek ve sürekli mi bir şey yapılacak bunlar önemli.
Herhangi bir seviye sınavı almadım ama o civarlarda olduğumu düşünüyorum.
liseden gelen eğitim var, sonra hazırlıkta epey gelişti. sonra lisans süresince çok kullanılmadı paslandı. 2.5 senedir yurt dışındayım burada da epey gelişti.
önceden eğitimle gelişti daha çok şimdi ise pratikle gelişiyor.
yurt dışına gitmeden de 2 yılda mümkün olabilir bu seviyeye gelmek ancak çok içinde olmanız lazım. haftada 1 saat kursta hocayla konuşarak zor yani, sürekli dinlemeniz, konuşmanız, okumanız, yazmanız gerek.

Günde ne kadara gelirsek, hazırlık 1 seneydi tabii hep verimli değildi okuldaki zaman ama haftada 30 35 saatti, ve ben c kuruydum, a iyi d kötü şeklindeydi. kendi bireysel çalışmam çok olmadığı için hazırlık sonunda sınavı geçtim ama bence c1-c2 seviyesine kadar çıkmamıştım o dönem. ayrıca hazırlık geçen bir sürü arkadaş da konuşurken epey zorlanıyordu, hem bazen anlarken de.
  • senolll  (02.02.18 13:22:21) 
[]

Kadınlar genel olarak biseksüelliğe daha mı yatkın?

Bununla ilgili bilimsel bir makale vardı sanırım yanlış hatırlamıyorsam ama emin değilim? Gözlemlediğim kadarıyla da sahiden öyle olduğunu düşünüyorum, gerekçeklerime gelirsek: Kadınların fiziksel olarak hoşuma gitti dediği kadınlar oluyor, mesela erkeklerin baktığı yerlere kadınların da bakakaldığı oluyor. Kadınlar aşkımlı cicimli konuşup hiçbir yerlerini hemcinslerinden saklamamaları, el ele tutuşmaları, kadın kuaföründeki ağda olayı vb bunlar da erkeklerin erkeklerle asla yapmadığı şeyler. Basit detaylar gibi gözükebilir ama genel olarak yatkınlık yok mu sahiden? Olabilir de yani olmasını yargılayacak değiliz, sadece doğru mu yanlış mı sorma gereği duydum eğer yanlış olduğunu düşünüyorsanız fikrimin hatalı olduğunu kabul eder ve hatamdan dönerim o yüzden lince kalkışmazsanız sevinirim.




 
Benim deneyimledigim kadarıyla libidosu yüksek kadınlar biseksullige yöneliyor. Onun dışında bütün kadınların içinde var mıdır, bilemiycem. Benim konuştuğum bütün biseksüel kadınlar ikinci mesajda "O zaman geleyim" falan yapıyorlar. Sıradan bir kadın bir erkeğe bunu demez mesela ama biseksüel bi kadın kadına da erkeğe der. Biseksüel kadınla sevişmek de hem kadın hem erkek için bambaşka bi deneyim olacaktır. Ama sayıları az işte. Arayıp bulmak lazım. Güzel insanlar.


  • femme vitale  (02.02.18 02:29:33) 
ilk olarak kadın için eşcinsellik erkeğe kıyasla çok daha az korkutucu ve daha az yargılanıyor. çoğu gay erkeğin ilk savaşı bunu kendine kabullendirmek. ayrıca kadınların fiziksel sınırları daha geniş iki kadının aynı yatakta yatması çoğu kişi için rahatsızlık vermez ama iki erkek bunu pek tercih etmezler.

ikinci olarak biseksüellik diye bir şey bence yok. bu güne kadar tanıdığım bazılarıyla beraber olduğum tüm biseksüel kadınlar devamında bir kadına aşık olup yollarına öyle devam ettiler. ancak kadın bedeninde cinsellikten zevk alan mekanizma eşcinsel olup olmamasına bakmıyor. aynı şekilde çalışıyor. yani eşcinsel bir kadın bir erkekle sevişip orgazm olabiliyor. bu konunun ayrımı nerede ? iş beyinde bitiyor. erkeklerden iğreniyor gizlice bir nefret-kıskançlık besliyor ise tabi ki zevk alması da mümkün olmayacak. o yüzden bana göre biseksüel değil de bicurious denebilir çoğu için.
  • orpheus  (02.02.18 05:27:36 ~ 05:28:26) 
Konuya dair bireysel bir fikrim yok ama bu konuda daha geniş çaplı birşeyler öğrenmek isterseniz Daniel Bergner’in What Do Women Want? kitabını tavsiye ederim.
Orada alıntılanan bir deneyde bir grup insana beyinlerinin çeşitli bölgelerinin hareketleri ölçülürken pornografik içerikli görüntüler gösteriliyor; straight erkekler sadece bir erkek ve kadın ile iki kadının ilişkisine tepki verirken (iki erkek veya hayvanlara tepki vermiyorlar), straight kadınların bir erkek ve kadın, iki kadın, hatta iki maymunun çiftleşmesine bile tepki verdikleri gözlemleniyordu. Bu ve buna benzer şeylere dayanarak kadını cezbeden şeylerin komplike oluşuna değiniyordu yazar. Okuyalı altı yedi sene oldu galiba, o yüzden bazı detayları unutmuş olabilirim.

  • sopiro  (02.02.18 07:06:54) 
kendi vücudunu aynada görüp tahrik olan arkadaşım, sevgilim olmuştu. Biseksüelliğe kesinlikle kadınlar daha yakın bence de.


  • Kusursuz dostlarin dort ayagi vardir  (02.02.18 08:04:40) 
mevcut dünya düzeninde cinsel arzu duyulacak cinsiyet kadın olduğu için herhangi bir cinsiyetin kadın için cinsel arzu duyması nispeten daha normal. erkek egemen toplum erkekliğin doğası gereği cinselliği kadın üzerinden yaşadığı için bir noktadan sonra kadın için de kadın, cinsel çekiciliğe kavuşuyor. tam tersi olsaydı, erkekler cinsel obje olarak görülse ve kullanılsaydı erkek biseksüeller daha çok olurdu.

sopiro'nun bahsettiği kadını cezbeden şeylerin komplike olduğu konusuna da cevabını gördükten sonra katıldım.
  • Bruce  (02.02.18 08:11:46 ~ 08:16:46) 
"mevcut dünya düzeninde cinsel arzu duyulacak cinsiyet kadın olduğu için herhangi bir cinsiyetin kadın için cinsel arzu duyması nispeten daha normal."

hiç gay erkek tanımadınız sanırım. bu işin reklamla, mevcut dünya düzeniyle alakası yok. hetero bir kadına dünya güzeli (kime göre neye göre) bir kadın getirseniz cinsel açıdan tık demez.

soruya dönersek kadınların aşkımlı cicimli konuşmasının yanında "bromance" denen bir kavram ortaya çıktığını da hatırlamak gerek -ki kadınlar her kadına aşkım cicim diyebilirken erkekler yakın arkadaşlarıyla resmen duygusal bir bağ kuruyor.

bilimsel istatistikleri bilemem ama bence yalnızca farkında olduğunuz kadarıyla değerlendirmek yanlış. bizim topluma indirgemek istemiyorum ama ben de kişisel olarak homofobinin erkekleri daha çok vurduğunu ve biseksüel erkeklerin açılmalarının da daha zor olduğunu düşünüyorum. çünkü bazısı kendi bile biseksüel olduğunu kabullenmiyor. eşcinsel olup aktif diye eşcinsel olduğunu inkar edenler vs.
  • nonik  (02.02.18 08:30:32) 
Bu farkın sebebini toplumsal statü endişesi oluşturuyor. Erkek olmaya toplumun yüklediği anlam, ona verdiği toplumsal konum, erkeğin bunu kaybetmek istememesi ve toplum tarafından dışlanma, elindekileri kaybetme kaygısı ile kendini daha fazla baskılıyor. Kadınların üzerinde bu baskı görece daha az. Biseksüel eğilimi olan bir kadın, toplumun gözünde iktidarını, gücünü kaybetmiş, pasif konuma geçmiş olmuyor. Zaten ataerkil toplum için kadın pasif konumda. Bu yüzden bu gibi tercihler daha rahat yaşanıyor.

Toplumların ahlak anlayışı, sahip oldukları kültür ile tamamen değişir. Kadın ve erkek cinsinin cinsel tercihlerini, bugünkü kültüre, ahlak anlayışına bakarak genelleyemeyiz. Dünya tarihinde, farklı dönemlerde hakim olmuş farklı anlayışlar mevcuttu ve tercihler de bu anlayışa göre şekilleniyordu. Antik yunanda biseksüellik yadırganmazken, orta çağda kazığa oturtulabiliyordunuz. Başka bir toplum kültüründe erkeklerin eşlerinin başkalarıyla özgürce seks yapması sorun teşkil etmezken bir diğer kültürde cinayet sebebi olabiliyor. Özetle yapılan tüm bu tercihler, yönelimler, hakim toplumsal kültürden bağımsız değerlendirilemez.
  • sarap dumani  (02.02.18 08:39:25) 
@nonik, bu duyuru mecrasında bile birden fazla "eşcinsel değilim ama kadın vücudunu seksi buluyorum" diyen kadın gördüm. ama bu insanlardan daha fazla gay, lezbiyen tanıyorum; biseksüel sevgilim de oldu, onun biseksüel arkadaşlarını da tanıyorum.

homofobinin erkekleri daha çok vurması dediğin şey de bahsettiğim konudan kaynaklanıyor, bir erkeğin "becerilmesi" bir kadının "becerilmesinden" daha fazla tiksinti duyulan bir durum(@sarap dumani ben bunu yazarken sebebini çok güzel açıklamış). biseksüelliğin eşcinsellikteki kadar keskin varoluş kaynaklı tercihler barındırdığını düşünmüyorum, en azından tanıdığım hiçbir biseksüelin kadın ve erkekle olan ilişkilerinin eşit derecede duygusal yoğunluk taşıdığını görmedim. bir cinsiyet ile duygusal ve cinsel tatmin yaşanıyorken diğeriyle daha fazla cinsel tatmin yaşansa bile duygusal açıdan diğerinden daha az "doyurucu" hissettiklerini tecrübe ettim.

bir insanın herhangi bir şeyi "seksi" bulmasının algı ölçütünde etkilenebilecek olduğunu düşünüyorum. örneğin; oyuncak bebeklerin bir noktadan sonra cinsel obje haline gelme ihtimali üzerinde durursak, bundan 100 sen sonra cindy bebeklerin vajinalı üretilmesi şaşırtıcı olmaz. benzer şekilde, kadın vajinasının da cinsel ilgi duyulabilecek bir şey haline gelmesi bir kadının dahi ona ilgi duymasının yolunu açabilir. her gün gördüğü "uff memeler çok seksi, göt abi yaağğ" gibi şeylerden sonra "hmm cidden seksi galiba, dur bi bakayım" deyip, devamında yine algı ölçütünde yaşadığı deneyimden zevk almasının "doğuştan hissettiği" şeyle direkt alakalı olmadığını düşünüyorum.
  • Bruce  (02.02.18 08:43:01 ~ 08:46:35) 
Yalancı biseksüellik arttı. Kadınlar erkeklere daha sesksi gelmek için bi numarası yapıyor.
Gerçekten bir kadınla deneyim yaşamak isteyenlerin sayısı hayli az.
Bisex bir kadın olarak saçma sapan şeylerle karşılaştım. Kadınlar çok seksi yaaa diyen bu tiplere kadına oral seks yapmak istwer miisn desen suratları limon yemiş gbi buruşur.
Toplumsal normlar sadece seni böyle düşündüren ...
  • fasulyek  (02.02.18 10:01:40) 
Bana göre de daha yatkın. Yatkın olması da çok normal.
Değinildiği gibi kültür etkenlerden biri. Kızkıza dans edilir, aynı yatakta yatılır vs. Kadınlar birbirine sarılır, başına omzuna koyar, mışmışlanır.. Erkekler birbirlerine kadınlar gibi dokunmuyorlar, onlarınki güreş, elense çekme şeklinde oluyor. Birbirlerine dokunmaları güç gösterisi gibi. En yakın halleri elini omzuna atmak. Biz kolkola yürüyoruz.

Kültürde hoş görülmesinin nedeni tehlikesi yok ve iş görüyor. Kadın cinselliği çocuk doğurduğu için kanunla ve kültürle korunmaya alınmış (zapturapt şeklinde) toplumlarda kadının kadınla ilişkisi hoşgörülür çünkü işe gelir.

Kadın lgbt yasalken erkeğinkini yasaklayan çok ülke var. Önce kadına sonra erkeğe izin verenler de var vs.
www.wikizero.info


Bana göre şimdi kültür belirleyici nitelikte değil. Belirleyici nitelik cinsel doyumla ilgili. Bireysellik yaklaşımı, feminizm vb. unsurlar kadına kendini tanıma olanağı, kendine sahip çıkma isteği yarattı.
Kadınlarda cinsel doyum (orgazm) oranları istatistiklerde oldukça alt düzeyde çıkıyor. Tabii ki kadın istatistiğe bakıp "aa ben bu işi başka şekil çözeyim madem" demiyor. Zaten bizzat yaşadığı durum bu. Mizah malzemelerinin baş aktörü olan "kocamla bir bütünüz hangimiz nerde başlıyor hangimiz nerde bitiyor bilmiyoruz ama genelde ben başlarken o bitiyor" durumu yaşarken kadın için (aslında erkek için de) mizah unsuru olmuyor.
Erkeğin elinin kiri kadının yüzü karası, erkek için saldırı aracı kadın için korunma unsuru (başta küfür), erkek için kullan at ıslak mendil kadın için kenarını özene bezene oyaladığı nakışlar işlediği yıkayıp ütüleyip yanından ayırmadığı mendil...

Tabii ki biseksüel eğilim kadında fazla olacak.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (02.02.18 12:00:44) 
[]

Ingilizce hikaye çevirme ve ing altyazılı dizi

Starter veya elemantary seviyesindeki hikaye kitaplarını çevirmeye çalışmak ve ingilizce altyazılı dizi izlemek ingilizce geliştirmede faydalı mıdır? Tek tek kelime ezberi yerine en azından cümleyi çevirmeye çalışarak kullanım yerleri görülmüş olur?

Diziden anlamadan izlesem bile listening için kulak alışkanlığı sağlamaz mı iyi kötü? Geriye writing ve speaking kalıyor, writing gramer kitaplarıyla halledilse bile speaking için pek işe yarar kaynak bulamadım. Sesli hikaye ing hikaye metin okumak da işe yaramaz sanırım nasıl telaffuz edileceğini bilmeden.


 
Ben özellikle ingilizce altyazılı dizinin günlük konuşmaya alışma açısından çok faydalı olacağını düşünüyorum.


  • himmet dayi  (01.02.18 18:49:48) 
Hayir ceviri yapmanin hic bir faydasi yok bence amac ingilizce ogrenmekse. Ingilizceyi ingilizce olarak benimse ve turkceyi araya araci gibi sokma.

ingilizce bir kitabi sonra bitirince yeni bir kitap oku, cevirinin anlami yok.

ingilizce alt yazili dizi elbette faydali olur. her gun 1 saat izlerim yerinde olsam.
  • hot potato  (01.02.18 19:08:38) 
çevirmek değil de paragraf paragraf veya sayfa sayfa okuyarak aynı metni dilinizin döndüğünce ingilizce anlatın. bir nevi sözlü özet çıkarın. hatta yeni karşılaştığınız kelimeleri özellikle kullanmaya çalışın. lisan öğrenmenin daha doğrusu geliştirmenin en garanti yolu üretmektir.

listening konusunda ben de oldukça zayıf kalmaya başladım. dizi yerine daha çok ted talk videoları izliyorum. youtube'da ingilizce altyazı imkanı da var.
  • lazpalle  (01.02.18 19:16:08 ~ 19:19:05) 
İngilizce hikaye okurken de elimde kağıt kalem olmasa bile direkt çevirerek okuyorum yani mesela "Adam is in bed, sleeping. He is having a good dream.." cümlesini olduğu gibi değil de "Adam yatakta, uyuyor. O güzel bir rüya görüyor." şeklinde okuyorum. Bu da aslında büyük bir sorun ama aşabilmiş değilim çevirerek okumayı. Yine de çevirmek hiç faydalı olmaz mı yani?

Dizi olarak HIYMM öneriliyor, zaten 3.sezonunda olduğum için birinci bölümden itibaren ing altyazılı başlayacağım. Bundan sonra Friends, o da yavaş konuşmalı olduğu için mutlaka başlayacağım fakat Tr altyazılısını izlememiştim, çok da izlemeye yatkın olmadığım için anlamadan izlemek yazık olmaz herhalde diziye. Bir de TwD yi öneriyorlar.
  • siyah giyen adam  (01.02.18 19:33:26) 
youtube'un ingilizce altyazisi bilgisayar tarafindan olusturuluyor ve yuzde yuz guvenilir degil. yanlis ogrenip kafanizi karistirmayin.


  • hot potato  (01.02.18 19:33:27) 
çevirdiğin sürece türkçe düşünmekten kurtulamazsın. en güzeli dediğim gibi ingilizce anlayıp ingilizce özet çıkarmak. hazırlığı çok iyi notla bitirdiğim halde 1. sınıfta seviyemin yerlerde olduğunu gördüm ve esas ondan sonra ingilizcem gelişti. çünkü devamlı okuyorsun, okuduğunu anlayıp yine ingilizce ifade etmek zorunda kalıyorsun, sınavda paragraf paragraf cevaplar döşeniyorsun. uzun lafın kısası aktif olarak kullanıp üretiyorsun. milletin yurtdışına gitme derdi de o zaten. türkçe kullanılan ortamdan uzaklaşıp ingilizce kullanmak zorunda kalınacak bir ortam aranıyor.

not: youtube videoları otomatik çeviri olsa da ted videolarının çoğu orijinal text. ted'in kendi sitesinde de script hali var zaten.
  • lazpalle  (01.02.18 19:39:12) 
[]

Ezel mi Çukur mu?

Bir de İçerde var Çukur gibi aşırı abartılan. Futbol kulüplerine indirgeyecek olsaydınız hangisi hangi takım olurdu kalite açısından?




 
ezelin yanında hepsi kırmızı başlıklı kız gibi kalır


  • kenarortay  (01.02.18 14:51:17) 
ezel ~ barcelona ise çukur ~ samsunspor


  • since1907  (01.02.18 14:54:16) 
ezel - ferari * çukur - hacı murat


  • denklemci  (01.02.18 15:25:05) 
Ezel -> Baklava

Çukur -> Halka tatlı
  • huzunbaz palyaco  (01.02.18 15:29:55) 
Ezel fıstık dolamaysa çukur ketçaplı revani


  • nodrama  (01.02.18 16:58:56) 
Ezel neredeyse efsane idi ve maalesef ondan sonraki hiçbir dizi onun yakaladığı kaliteyi yakalayamadı.


  • simderun  (01.02.18 17:15:56) 
Ramiz dayı alayina gider


  • boran79  (01.02.18 20:25:16) 
Diğerleri için Ezel'le aynı cümlede adlarının geçmesi bile büyük lütuf.


  • lazor  (02.02.18 02:48:55) 
[]

Bu müziğin adı nedir?

Vapurdaki canlı müzikte dikkatimi çekti daha önce mutlaka duymuştum ünlü bir müzik ama adını bilmiyorum

m.soundcloud.com


 
  • tepedeki psychedelic adam  (31.01.18 22:46:18) 
Çok teşekkür ederim.

Herhalde trompet farkından olsa gerek canlı dinlediğim yorum orijinalinden daha hoşuma gitti. :)
  • siyah giyen adam  (31.01.18 22:53:55) 
[]

İstanbul'da Adalar belediyesine İstanbul kart ile gitmek?

Şu ikisini merak ediyorum,

1) Yenikapı, Kadıköy Üsküdar ya da herhangi bir yerden Adalar'a yani Büyükada, Kınalıada vb gitmek için indirimli 200 basımlık öğrenci akbili geçerli oluyor mu?

2) İstanbul içindeki bir belediye olan Adalar'a neden ve ne hakla normal ücret tanınmıyor da iki üç beş katı daha fazla istiyorlar? Silivri'den Şile'ye normally ücretlendirme üzerinden aktarmalarla rahatça gitmek mümkünken hemen kıyının görünen ucundaki Adalar ilçesi niye tıpkı taşımada daha pahalı?

 
aylık geçmez.

çünkü adalar sayfiye yeri, turistik.
  • hosein  (31.01.18 17:08:32) 
1- geçerli değil.

2- çünkü yapabiliyorlar.
  • lazor  (31.01.18 19:16:32) 
[]

Ingilizce kelime ezberleme çalışması hakkında?

Çalıştığım derslerden ve bana verilen kelimelerden yeni öğrendiklerimi bir deftere tek tek geçiyorum i.hizliresim.com amacım haftada 25-50 kelime öğrenmek, Eylül ayına kadar her hafta 25-50 kelime öğrenirsem hiç yoktan iyidir diye düşünüyorum fakat sadece kelime ezberleme odaklı çalışmıyorum tabi.

Sorum şu, bunların yanına telaffuzlarını da yazmalı mıyım? Yani Pharmacy (Färmisi) = Eczane şeklinde? Öğrenmede kafa karışıklığına vb sebep olur mu yoksa doğru yöntem mi?


 
bence yazmakla uğraşma. aklında tutmaya çalış. telaffuzu aklında tutmak kolay zaten. baktın emin olamadın döner bakarsın translate'ten falan.


  • olkol  (30.01.18 22:43:30) 
telaffuz yazarak ogrenmeye calismak zaman kaybi. onun yerine dizi, film, youtube videosu falan izle. pharmacy'nin okunusu bir kagida Färmisi yazarak aklinda kalmaz. duyarak ve soyleyerek kulaginda kalmali.


  • hot potato  (30.01.18 23:03:06) 
oxford advanced learners diye bir sözlük var (google it). her bir kelimenin telaffuzu var, tıklıyorsun okuyor.
kelime ezberlemek içinse minik kağıtlara yazmanı öneririm (hani şu şirketlerin özellikle eczacıların bol keseden dağıttığı not tutulan kağıtlar). yanında da taşırsın hem.
ya da bazı yayınevleri zaten bu hizmeti sağlıyor, bkz: irem yayınları.
  • rakicandir  (30.01.18 23:15:28) 
Telaffuz ve çeviri için Sesli sözlük'ü kullanıyorum, o da sağlam mıdır?


  • siyah giyen adam  (30.01.18 23:27:49) 
bence telaffuzlarını yazma. ayrıca 6 yaşından beri dil okuyan/öğrenen birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki kelimeleri yazarak çalışmak oldukça lüzumsuz ve faydasız bir yöntem. ha kimisi için iyidir, herkes adına ve kesin olarak konuşamam ama hem benim için hem de mantıksal olarak baktığında pek faydalı bir şey değil. kelimeler tek başına anlamsız. bir yerde kullandığında, aklına bir fotoğraf olarak yerleştirdiğinde orada kalıyorlar. "pharmacy = eczane" yazmak yerine, içinde hastalık, hastane, ilaç vb. anahtar kelimelerin yer aldığı (tabii pharmacy'nin de!) 8-10 tane cümle yaz bakalım... bunu yaptığında çok daha rahat öğrenirsin.

yazdığın zaman çok havada kalacak çünkü. pharmacy = eczane... ee? yani bunu akıl etmek o kadar zor bir şey değil ki. ama aklında yer etmesi zor. kafan bunu angarya olarak görecek. zihnine bunu kaydetmesi için hiçbir destek sağlamıyorsun, malzeme vermiyorsun çünkü. bir taraftan girip diğerinden çıkacak.

bir de şu var: kelimelerin kökenlerine dikkat ederek hem hiç yoktan kelime bilgini geliştirebilir hem de kelimeleri akılda tutabilirsin. rusça bu açıdan muazzam bir dil. ondan birkaç örnek vereyim anlattığım şeye ilişkin,

znat = bilmek (fiil)
znanie = bilgi, biliş (isim)
nazvanie = isim (bi' yerin ismi için mesela)
zvat = isimlendirmek, ismi x olmak (fiil - canlılar için)
znakomıy = tanıdık, bilindik

***

benzer şekilde...

yazık = dil
ved = bilmek

yazıkoved = dilbilimci

sam = kendi, kendi kendine
varit = kaynatmak
letit = uçmak

samovar = semaver (kendi kendine kaynayan, kaynatan)
samolet = uçak (kendi kendine uçan gibi)

***

uçastvovat = katılmak
prinimat uçastie = katılım göstermek (ingilizcedeki "to take part/attend" gibi)
uçastie = katılım
uçastnik = katılımcı

***

pod = altında, altından
derjivat = tutmak
podderjka = destek (isim)
podderjivat = desteklemek (fiil)

***

şutit = şaka yapmak
şutka = şaka
şutnik = şaka yapan kişi

gibi... uzar gider böyle. dikkat ettiysen fiiller hep it, at, et gibi eklerle biterken isimler -ie ile bitti. kişiler ise -ik eki aldı. ingilizcede de benzer yollar vardır. bunları ve en önemlisi kelimelerin kendisini cümle içinde kullanarak, bir şeyle özdeşleştirerek öğrenmek lazım. ingilizceye dönecek olursam, "revenue" kelimesini çocukken televizyonda gördüğüm bir programda öğrenmiştim ben ve aklıma kazanmıştı. adam, sokakta arabasıyla revani satan bir amcadan bahsediyordu. bu amca, revani satarak para kazanıyordu. yani "revenue"sunu revani sayesinde sağlıyordu. kulağa çok saçma gelebilir ama çocuk yaşta duyduğum bu örneği asla unutmadım ve hiç karıştırmam mesela.

BENCE çok kelime bilmenin üç yolu var,

1) müthiş bir hafıza ki bu çoğu insanda yok. olsa bile yetişkiniz artık, 13 yaşındaki çocuğun zihni bizde yok.

2) dille çok fazla içli dışlı olmak. sürekli konuşmak, yazmak, okumak. böylelikle "bu kelime neydi?" diye düşünmeyecek kadar çok kelimeyi zaman içerisinde öğrenmek, özümsemek.

3) bu tarz sapık bağlantılar oluşturarak (kah kişisel örneklerle, kah dilin yapısından hareketle) akla kazımak.

***

yine rusça bir örnek vererek bitiriyorum, kurstaki hocam söylemişti bunu. başta çok gülmüştüm ama sonra zekasına hayran kaldım diyebilirim. abi şimdi rusçada bitmiş ve bitmemiş olmak üzere iki fiil türü var. karar vermek/çözmek anlamına gelen fiil de reşat ve reşit. yani "şu an soruyu çözmekle uğraşıyorum" ya da "her gün soru çözerim" diyorsan, süregelen veya devamlılığı olan bir eylem olduğu için "reşat" fiilini kullanman gerek. yok eğer "soruyu çözdüm" diyorsan, yani bitirdiğini vurguluyorsan, "reşi" kullanacaksın.

biz sürekli karıştırıyoruz bunu, la hangisi bitmişti diye... hoca dedi ki... "reşit ne demek? erişkinliğe ulaşmış, 18 yaşını doldurmuş. artık olmuş yani, bitmiş"

aha da o günden beri en iyi bildiğim fiil çiftidir bu, aşırı dozda öroyin yükleseler bile unutmam. sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışlar çözülmüyor reşit.

böyle yani. kusura bakma fazla daldan dala zıpladım ama rusçadaki örnekler daha çok hoşuma gittiği için oradan yürümek istedim. uzun lafın kısası, bağlantı abi. kafanda yer etmesi lazım kelimenin. başka bi' şey olsa yazarak çalış diyeceğim de "pharmacy = eczane" yazarak 10 kelime koysan 3'ünü aklında tutarsın.
  • der meister  (30.01.18 23:42:42 ~ 23:48:00) 
Duolingo çok iyidir kelime öğrenmede. Başka bir olayı yok zaten. Tavsiye ederim, ben İsveççe kelime çalışmasını duolingo ile yapıyorum. İngilizce'yi diziler filmlerle geliştirdim.


  • bos gezenin bos ustasi  (30.01.18 23:52:48) 
hayir. sesli sozluk telaffuzuyla olmaz, kelimeleri cumle icinde, bir kontekst dahilinde isitmen lazim. tek tek kelime ezberlemek daha once de yazildigi gibi sana dil ogretmez.


  • hot potato  (31.01.18 00:15:46) 
[]

Şu müzikler sizde nasıl duygular uyandırıyor?

Efsanevi şiiri ve şarkısından bağımsız olarak şu enstrümantal yorumu dinlediğinizde nasıl hissediyorsunuz? youtu.be

Bunu hep dinleyemiyorum çünkü anında alıp götürüyor insanı uzak diyarlara. Yaşamın boşluğunu ve ölümün kaçınılmazlığını vurguluyor sanki, ölümden geldik ölüme gidiyoruz. Nerede o gidip de dönmeyenler? Ya dönmemek üzere gidecek olanlar...

Edit: Ve tabi ki bu parça, tarifi mümkün olmayan bir his veriyor...

youtu.be

 
Belki de ben abarttım sonuçta müzik göreceli bir beğeni ölçütü, herkeste ya da çoğunlukta aynı duyguları vermez. Tabi karanlıkta kulaklıkla dinlemek ile öylesine dinlemek arasında da fark yok değil.


  • siyah giyen adam  (30.01.18 01:58:09) 
taksimdeki kitapevlerinde çalan toplama albümler gibi. hitap etmiyor.


  • bruceandwayne  (30.01.18 02:06:22) 
aslında yaşamadığın bir hayatın nostaljisini yaşatıyor bu müzikler. alıp o günlere götürüyor. yüz-iki yüzyıl önceki avrupa/amerika'daymışçasına... şahane.

çok seneler geçti, şarkısını getiriyor akla birincisi. çok sevemedim o yüzden. ama ikincisi harika ya.
  • runagain  (30.01.18 05:09:50) 
sarabande'yi es geçiyorum, ilk parça sıkıcı evet. yorum olarak da çok kötü geldi. başka birilerinden dinlesem belki severim bilemiyorum.


  • nocturness  (02.02.18 02:16:03) 
[]

Küçük esnafın kredi kartı korkusu?

Bu tek bende mi oluyor bilmiyorum ama küçük esnaftan kredi kartı ile bir şey alırken çekinmeye başladım, düşen yüzler, negatif enerjiler.. Bu adamlar niye böyle? Nakit taşımayı sevmiyorum düşme tehlikesi olduğu için üstelik çoğu zaman nakit kalmadığı oluyor, istiyorum ki bir adet pet şişe suyu bile kredi kartı ile alayım ama ne mümkün.

Ortada vergi kaçırma durumu mu var? Yani 1 TL yi ha bozuk para olarak vermişim ha kartla, ikisinden de aynı kazanmıyorlar mı?

Hadi bir iki TL yi geçtim fakat kredi kartı ile alışveriş için minimum alışveriş fiyatı koyan yerler var, geçen Kadıköyde bir büfeden 4.5 TL ye alamadım minimum 7 TL ile kredi kartı geçiyor dedi mecburen gereksiz bir şey daha aldım. Böyle kendilerince kota koyma hakları var mı? Eğer yoksa şikayet etme halkımız var mı ve nereye?

Keşke taksiden berbere kadar her yerde kredi/banka kartı geçse yeter artık yahu. Eğer vergi muhabbeti varsa devletin daha işine gelmiyor mu kredi kartı kullanımı? Hele her yerden bir şeyler kırmaya çalışan vergiden bile vergi alan günümüz hükümetini düşününce nasıl olur da kredi kartı kullanımını yaygınlaştırmaya yönelik reformlar yapmazlar anlamıyorum.

 
Ayrıca Istanbulkart bayi büfe gişelerinden kredi kartı ile dolum yaptırmak da mümkün değil, bu sanırım İBB ile alakalı durum yani kredi kartı geçmiyor pos makinesiyle ödemede bile ist kartlarda?


  • siyah giyen adam  (30.01.18 00:14:26) 
Hem vergi durumu var hem de her kredi karti gecince komisyon oduyolar. 1 tl alisveris yapiyosun, adam her kredi karti cektiginde 75 kurus komisyon veriyor. Yani bedavaya mal veriyo gibi oluyor. O yuzden 10 tl limit koyuyor.


  • beriberi  (30.01.18 00:20:29) 
eski bir küçük esnaf olarak söyleyim
br ürün sattın 100 tl kart nakit satarsan karın 100 tl kart ıse 18 tl sını vergıye verıyorsun (sattıgın urune gore) kaldı 82 bununda yuzde 2 sını sanırım banka alıyor 2 diyelim kaldı sana 80. sonra bir de gelir vergisi zamanıda bir kısımını oduyorsun az da olsa.

vergi kaçırmak denilen olayı da iş yeri sahibi olmadan anlayamazsın, vergiler çok yüksek cebine para girmeden devlete çalışıyorsun her ay yine de borçlanıyorsun. tabi arada kesiyorsun mecburen faturayla aldıgın için çıkış lazım ama biz hiç para kazanamadan aylarca devlete vergi ödeyip en sonunda kapatttık mesela devlete yaradı sadece o kadar masraf.

elimden geldigince nakit vermek istiyorum senin aksine insanlar kira ödüyor vergi ödüyor hele bu sene herkes sıkışık diye, imkanın varsa öyle yap bence
  • hopp  (30.01.18 00:29:15 ~ 00:31:00) 
Küçük esnaf zaten her alışverişe fiş kesmiyor ama tabii ki maliyenin “sen hayırdır koçum” dememesi için kendi kafasına göre bir miktarı için fiş keser. Rakamı sallıyorum 120 liralık fiş kesiyorsa günde, sana fiş kesip kesmemesi onun için fark eden bir durum değil. Haliyle karttan kaçınmasının (yani alışverişin belgelenmesinin) vergiyle doğrudan alakası yok.

Bankanın işlem için kestiği komisyon, 3-5 liralık küçül alışverişte adamı zarara sokuyor da o yüzden istemiyor. Senin onu almaman yahut bedavaya alman bile daha avantajlı olabiliyor bu açıdan.

Nakit alışverişe indirim yakın zamana kadar yaygın bir şeydi. Adam aynı kazancı sağlayacak olsa niçin müşteriye daha kolay, kendine daha karlı olan yöntemi seçmesin di mi? Şu an durum nedir bilmiyorum ama bi 10 sene kadar önce, karttan çektiğin, üstünden komisyon alınan parayı bankanın sana vermesi 1 ayı bulup geçebiliyor idi.

Kimi esnaf üstüne 50 kuruş, bazısı %10 koyup kartla almayı da teklif edebiliyor.
  • lazor  (30.01.18 00:37:48) 
Bu komisyon olayı çok saçmaymış cidden onlar da kendilerince haklı ama bitcoin çağında, akıllı teknoloji çağında artık Lidyalılardan kalma ve üzerinde binbir türlü mikrobun bulunduğu bu kağıt ve metallerin devri artık yavaşça kapanmamalı mı? 10-15 yılda yaşamımızdaki neredeyse her şey değişti, gelişti ama bir tek paraların cismi aynı kaldı. Ben olsam devletin başında elektronik para diye bir şey icat ederdim yani yürürlüğe koyardım, tıpkı İstanbulkart gibi ama sadece para yüklenip harcanabilen bir akıllı kart cüzdanı. Üstünde de digital olarak bakiyeyi gösteren bir düğme gibi bir şey bulunur, mis gibi.


  • siyah giyen adam  (30.01.18 00:48:08) 
@siyah giyen adam

Sen her seyin elektronik ortama gecmesini istiyorsun da nakit para ozgurluktur, hemen hemen anonim olarak istedigini alip satma ozgurlugu verir vs.

Nakit paranin ortadan kalkmasina karsiyim.
  • kuehles blondes  (30.01.18 01:42:55) 
Komisyon kesmenin ve kredi kartı kabul etmemenin bin güne kadar adli para cezası var. Banka kartları ve kredi kartları kanunun 17. Ve 40. Maddelerine bakabilirsiniz.


  • manuelka  (30.01.18 03:27:35) 
kucuk esnafim 100 liranin 20'si suna gidiyor bilmemnesi buna gidiyor olayi kabullenebilecek bisey degil. abi benim maasimdan senin odedigin verginin 2 kati kesiliyor, hergun aldigim benzinden gelir sagladigim kiradan her noktasinin vergisini oduyorum. ama sen nakit calis odeme o %18'i, %2'yi ya da %20 gelir vergisini. nasil olsa biz oduyoruz senin yerine


  • try again fail again fail better  (30.01.18 12:03:34) 
öncelikle @hoop sana lafım var;
esnaf olmadan anlayamazsın vergi kaçırma olayını demişsin. ne demek kardeşim bu dalga mı geçiyorsun? benim maaşımın neredeyse %50'si vergiye gidiyor daha elime geçmeden. herkes eşşek gibi verecek vergisini.

sorunun cevabı ise yukarıda yazılanlarla aynı. ek olarak ise bankalar kartla yapılan alışverişlerde gelen parayı hemen değil, belirli bir süre sonra dükkan sahibinin hesabına geçiriyor. yani senin aldığın mal/hizmet için ödediğin para anında esnafa gitmiyor.
  • teritori  (30.01.18 12:06:09) 
esnafların kredi kartı pos dökümleri bana geldiği için şu şekilde anlatayım.

kredi kartı ile yapılan harcama ertesi gün hesaba geçiyor. bunun da bir komisyonu var. bu komisyon da işyerine göre değişiyor.

derseniz ki ben komisyon vermek istemiyorum, o zaman da banka diyor ki, ben de senin paranı ertesi gün vermem, 1 ay sonra veririm. yani ya komisyon verip ertesi gün, ya komisyon vermeyip ertesi ay.

alışveriş taksitli ise hesaba da taksit taksit geçiyor. yok ben sattığımın parasının tamamını isterim dersen komisyon iyice yükseliyor. tamamını yatırıyor ama %1.45 olan komiyon oluyor sana atıyorum %10-15.

fiş kesme zorunluluğu bir tarafa, hadi komisyon da bi tarafa, adam için sattığı 1 liralık suyun parasını ertesi gün almak demek. o da bankaya gidip çekerek. biraz empati yapmak lazım.

sen üç kuruş bir mal satıyorsun, onun parasını alıp cebine koymak yerine, ancak ertesi gün bankadan alabiliyorsun. onu da eksik alıyorsun.

biraz abartalım. esnafın banka hesabında hiç para yok. ve esnaf sadece su satıyor.

1 liralık su sattı, hesaba 98 kuruş yattı. 10 liralık su sattı, hesaba 9,80 lira yattı. adamın şu anda cebinde 10 lira para olması lazımdı, ama cepte para yok. ertesi gün hesapta 9,80 lira var ama atm 10 lira ve katları ödediği için onu da çekemiyor.

belki biraz abartılı bir örnek oldu ama mevzu anlaşılsın diye yazdım.
  • kibritsuyu  (30.01.18 13:52:18 ~ 13:56:42) 
kredi kartı gerçekten büyük kolaylık her türlü banka işlemlerinizi tek kart üzerinden kolayca yapmanızı sağlıyor. Hesap kitap yapma gibi dertlerden sizi kurtarıyor. Ayrıca acil almak istediğiniz ürünlerde ve yapmanız gerek ödemelerde imdadınıza hızır gibi yetişip sizi sorundan kurtarıyor. Kredi kartı nakit alma, kredi kartları hakkında bilgiler gibi konulara şu www.kredikarti.gen.tr siteden ulaşabilirsiniz


  • cohencohen  (21.12.19 22:17:28) 
[]

Dune ya da Kara Kule serisini okumuş olanlar var mı?

Bu ikisine de sırayla başlamak istiyorum aslında ama uçsuz bucaksız olmaları yüzünden başlamaya çekiniyor insan. Sizce bu seriler akıcılık ve kalite bakımından nasıldır? Yani Suç ve Ceza veya Anna Karenina gibi akıcı ve sürükleyici midirler? Tür farkı olsa da asıl ölçüt akıcı ve sürükleyici olmaları.




 
nickini görünce direkt kule serisini okumuştur diye düşünmüştüm ben halbuki.

kara kule akıcılık anlamında hayal kırıklığına asla uğratmaz. filmi umarım izlememişsindir, izlediysen de unut çünkü kitaplardan çok alakasız bir film oldu.
  • cay koy geliyorum  (29.01.18 21:24:34) 
Okuma ihtimalim olduğu için afişine bile bakmamıştım, kim oynuyor onu da bilmiyorum o yüzden o konuda rahatım. Kara Kule için ilk kitabın biraz ağır olduğunu söylüyorlar gerçi göreceli bir kavram ama devamı sahiden akıcıysa önemi yok onun, silahşörün kovalaması keyif verebilir. :) Stephen King'in 5-6 kitabını okumuştum her birinden de ayrı keyif almıştım, o yüzden sanırım ilk durağım Kara Kule olacak.

Dune için politik, dini bir fanstastik seri deniyor o yüzden sakin kafalı dönemlerde okumak gerek sanırım.
  • siyah giyen adam  (29.01.18 21:37:37) 
kara kule serisini okumadım ama bir bestseller olduysa kesinlikle akıcı ve hazmı daha kolaydır dune serisine göre. ancak dune serisi hem edebi hem de popüler kültürün temeline yaptığı etki açısından daha başarılı, dikkate değer bir seri; türünün demirbaşlarından biri. aklında varsa dune'a da giriş o yüzden, er ya da geç.


  • Bruce  (29.01.18 21:39:21) 
kule'nin ilk kitabı diğerlerine göre biraz daha zor ilerler ama serinin tamamı koca koca ciltleri o kadar kısa zamanda nasıl bitirdiğine şaşırtacak kadar sürükleyicidir.
dune da bana göre oldukça sürükleyici ama önce kule sonra dune derim ben.

  • ladyinblack  (29.01.18 21:50:18 ~ 21:51:23) 
kara kuleyi bilmiyorum ama dune gayet normal bir seriydi. bir space odyssey kadar sıkıcı değildi ancak agatha christie akıcılığı da beklememek lazım. size ayrıca asimov'un vakıf serisi ve arthur clarke'ın rama serilerini de öneririm.


  • puc  (29.01.18 22:05:28 ~ 22:05:46) 
Dune okunur üstüne wheel of time okunur.

akıcılık ve dilde sorun olacağını sanmıyorum.
  • a darkness coming  (29.01.18 22:15:21) 
[]

Kız erkek ilişkilerinin esas amacı nedir?

Kız ya da kadın erkek ilişkileri ne içindir? Esas amacı nedir bu kompleks sosyal Homo sapiens sosyal ilişkisinin? İnsanlar neden çıkar, neden çift olma peşinde koşar?




 
Seks,seks, ve bağlanma ihtiyacı. Daha doğrusu yalnız kalmanın getirdiği göt korkusu. Toplumun dayattığı evli mutlu çocuklu imajına, yaşlandığında hastalandığında ona bakacak birine duyulan ihtiyaç.
Bunlar aslında temelde seks ihtiyacı ve yalnız kalma korkusundan bence.

  • bir nick var benden iceri  (28.01.18 02:23:26) 
üreme, neslini devam ettirerek ölümsüzlüğü yakalama.


  • gezegen olan pluton  (28.01.18 02:26:45) 
üremek?


  • nickini degistiren yazar  (28.01.18 02:32:15) 
Çıplak sarılabilmek galiba


  • taktikmaktikyokbambambam  (28.01.18 02:39:05) 
Yukarıda da belirtildiği gibi temel amaç kompleks değildir, fakat sosyal ilişkiler, kişilerin birey olarak karakterlerinden dolayı, davranış ve tavırlarından dolayı yüzeyde kompleksleşebilir. Herkesin sevişme arzusunu ifade etme biçimi değişiktir, herkesin beklentisi de değişiktir...

Yine yukarıda belirtilen doğal bir içgüdüyken, insanlara bakarsan bugün o kadar kendine ve doğasına yabancıdır ki beklentileri de gerçeküstü olmuştur. Elbette herkesin duygusal geçmişi de farklıdır.

Temelde herkes serotonin salgılamak için motive olmuş organizmalardır. Serotonin dengesi bozulunca bu durumdan çıkmak ister. Çıkamazsa psikolojisi çökebilir, kafayı sakatlayabilir... 'ruh sağlığı' bozulur.
  • idexo  (28.01.18 10:43:11) 
Sevgi ihtiyacı var yav, hiç duymadın mı? Sevilmek ve sevmek ihtiyacı var.


  • yaren  (28.01.18 12:00:32) 
Cinsellik ve ureme. Yoksa birbirine tezat bu iki canli nasil biraraya gelebilirdi.


  • i m sick tired  (28.01.18 15:25:23) 
[]

Sürekli uyuma isteği havalardan mı?

7 saat uyusam da 8 saat uyusam da öğleden sonra bir ağırlık çöküyor, uyku yok ama uyumak istiyor gözler, akşam 18 den sonra gözlerim yavaşça ağırlaşıyor kapanmak mışıl mışıl uyumak istiyor. Tüm gün doğru düzgün hareket etmeden oluyor bunlar yani fiziksel bir şey yapmadan. Eğer tüm gün hareket içinde olursam yürürsem filan bu sefer hepten iptal oluyorum, kafamı kaldıracak halim olmuyor üstelik bir hafta üst üste denememe rağmen alışkanlık söz konusu olmadı.

Pharmaton, çikolata ve kahve kullanıyorum ama yine de ders çalışmamı zayıflatıyor bu uyuşukluk hali. Kafam dağılıyor sanki süzülüyorum boşlukta. Bunun sebebi hava olsa bile baharda daha da kötü olur öyleyse. Gerçek anlamda adrenaline ihtiyacım var bunun iğneleri zararlıdır ama mutlaka hap filan vardır? Alternatif tıp'a inanmıyorum, bitkilerin çayların hiçbir faydasını görmedim zaten enerji verecek değiller. Tavsiyelerinizi bekliyorum.

Not: Spor yap demeyin lütfen hem zayıfım hem üşeniyorum hem de zamanım hiç yok.

 
ders çalışmamak için yapılan anlamsız hareketler, muhtemelen sürekli ertelediğin bir işin var ya da çok hamurlu, şekerli şeyler tüketiyorsun.


  • gezegen olan pluton  (27.01.18 00:05:03) 
Keşke dikkat dağınıklığı olsa fakat bunun da ötesinde, hani uyku geldiğinde gözde yanma hissi, vücutta tembellik olur ya, öyle bir şey..


  • siyah giyen adam  (27.01.18 00:28:01) 
123456789   « Önceki  Sonraki »
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.