[]

Kendini iyi ifade edememe durumunun üstesinden nasıl gelinebilir?

Ben kendimi pek iyi ifade edemiyorum. Yani aklımdan geçenlerle söylediğim/yazdığım şeyler arasında sığlık açısından uçurum oluşuyor hep; ya tam nokta atışı yapamıyorum, ya gereksiz detaylara giriyorum ya da asıl demek istediklerimin 2/10'sini anca söyleyebiliyorum.

Konuşurken bazen-aslında çoğu zaman- karşımdaki kişi "Öfff, iki saat ne kafa ütüledin be!" der gibi bakıyor. Arkadaş ortamında da ben bir şeyler anlatırken karşımdaki kişi önce anlamsız bakıyor, sonra başka bir arkadaşım "Ya aslında şöyle şöyle diyor." diyerek nokta atışıyla birkaç cümlede şak diye anlatabiliyor benim demek istediklerimi. Tanımadığım kişilerden de "Sen yurt dışında mı yaşadın?" diye sorularla karşılaşıyorum. :(

Kitap okumayı çok seviyorum, elimden geldiğince de okurum her şeyi. Ama bu okuma alışkanlığı da bana kelime dağarcığı yönünden olsun, kendini iyi ifade etme konusunda geliştirme açısından olsun, sanki hiçbir katkı sağlamamış gibi duruyor.

Mesela gerek Ekşi Sözlük, gerek burası, gerekse diğer sosyal mecralarda milletin kendini ifade etme yeteneğine dibim düşüyor. Ya etrafımda kitaptan pasajlar okur gibi konuşan arkadaşlarım da olunca bayağı kendime acıyorum. Bu yöndeki eksikliğimi daha çok hissediyorum.

Ne yapmalıyım?

 
konuşmadan, yazmadan önce bir kez daha düşün yeter..


konu ne ? bu konu hakkında ne biliyorum ? O zaman buna göre nelerden bahsedeceğim ? nasıl bahsedeceğim ? nereye bağlayacağım ?
  • AlsterWasser  (14.12.17 00:00:55) 
yazın. yazdıklarınızı bir hafta sonra okuyun. daha tarafsız olursunuz.

kendinizi kayda alın. telaffuz, kelime seçimi gibi konularda biraz daha dış göz gibi bakma şansını bulursunuz.

olmadı yakın bir arkadaşınızı oturtun yanınıza. "nedir ilginç olan anlat hele" diyin.

kitap okumayı seviyorsanız, içeride gerekli parçaların mevcut olması beklenir. ama bunları yanyana getirmek, ahenk yakalamak için biraz denemek lazım. bu yüzden siz de hiçbir şey katmadı gibi düşünebilirsiniz. gömülü hazinenin toprağın üzerinden anlaşılamaması gibi.
  • EasyTiger  (14.12.17 00:05:00) 
konuşa konuşa öğrenirsiniz konuşmayı, biraz da yazı yazın, bu blog olur, sözlükde başlık olur fark etmez, cümle kullanmayı öğrenirseniz bu konuşmanıza da yansır; tabii alt yapınızı da sürekli bilgi ile doldurarak güçlendirmelisiniz, tvlerdeki, video'lardaki konuşan insanları iyi gözlemleyin, vurguları nasıl kullandıklarını, anlattıkları şeyi nasıl giriş-gelişme ve sonuç olarak sundukları iyi yakalayın; bir de tabii kelime hazneniz geniş olmalı, bunun için ne olursa olsun çok okuma yapmalısınız.


  • gezegen olan pluton  (14.12.17 00:05:46 ~ 00:07:10) 
Bu arada yazı ve kendi kendinize konuşmak için sevdiğiniz konu seçin. Mesela sorular hazırlayın, röpörtaj gibi bunlara yanıt verin.

En sevdiğiniz kitaplar ? Neden onlar ? Vb. Çok konu çıkar kitaptan.

Sinemaya ilgi duyuyorsanız o da olur.
  • EasyTiger  (14.12.17 00:21:52) 
[]

Anne ya da babası ateist olup da kendisi inançlı olan birini gördünüz mü?

Annesi/babası dindar olup kendisi ateist olanları çok görüyoruz ama tersiyle ben hiç karşılaşmadım. Sizin var mı öyle tanıdığınız? Eğer bizzat siz bu durumdaysanız hiç çatışma oluyor mu aranızda?




 
tam olarak değil ama kendisi anne babasından çok daha koyu dindar olan bir öğrencim var. Hatta ailesi gelip "biraz idare edin, biz de garip buluyoruz ama şu anda keşfetme aşamasında" falan dediler. Türk değiller.


  • sopiro  (12.12.17 19:23:00) 
dayım ateist oğlu değil. oğlu 30 yaşında.


  • bohr atom modeli  (12.12.17 19:24:06) 
Ateist değil de okumuş, arada bir iki tek atanlar vardı.
oğlu da aynı ortamlarda büyüdü ama yobaz gibi oldu resmen, ortaokulda irc’de biriyle tanışmış falan.

  • passion rules the game  (12.12.17 19:24:31) 
aziz nesin'in büyük oğlu müslüman mesela...


  • dilemma of subscribtionability  (12.12.17 20:57:19) 
[]

Sizin sevdiğiniz bir şeyi başkaları sevmeyince şaşırıyor musunuz?

Ya da sizin sevmeyip de başkalarının sevdiği bir şeyde şaşırıyor musunuz? Örneğin bir şarkıyı adeta orgazmik ya da etkileyici buluyorum. Arkadaşıma önerince "Bu ne ya? Resmen bok gibi, neresini sevdin bu kadar?" diyor. Bende bıraktığı etki, onda hiç yaşanmıyor. Ben de epey şaşırıyorum, hayal kırıklığına uğruyorum. Ya da ne bileyim, mesela bir yiyeceği tapacak kadar sevenler var, tadıyorsunuz ama siz aynı şekilde beğenmiyorsunuz vs. Hani olay, nihayetinde zevkler-renkler meselesi ama bunu zaman zaman görmezden geliyoruz sonuçta.

(Olayı "Millet senin/benim zevkine göre mi yaşayacak ulan?" tepkisine indirgemeden cevap verirsek daha güzel olur. Kimseye "Sen ne anlarsın güzel müzikten/yemekten!" demiyoruz burada.)


 
seinfeld izleyip de sevmeyenleri anlamıyorum mesela. friends daha iyi diyorlar 2-3 sezon izledim friends de fena bir dizi değil ama bu ebedi tartışmanın açık galibi bana kalırsa seinfeld. friends'ten bağımsız olarak da izleyip sevmeyen kimseleri hiç anlamıyorum, gayet fıstık gibi bir dizi işte.


  • nickimin hakkini veremedim  (07.12.17 18:55:04) 
şaşırmıyorum. Normali bu değil mi zaten


  • aquarium  (07.12.17 18:58:36) 
Şok oluyorum


  • denef  (07.12.17 18:59:54) 
Köpekleri sevimli bulmayan garip insanlar var. Ben buna hayret ediyorum.


  • ms brownstone  (07.12.17 19:03:11) 
çok şaşırıyorum.

mesela uğruna adam bıçaklayacağım bi tatlı için, bu ne yaa? demişti biri. şaka gibi.
veya çok beğendiğim bir kitabı/filmi falan beğenmiyorlar, inanamıyorum.
  • Kusursuz dostlarin dort ayagi vardir  (07.12.17 19:04:52) 
oluyor oluyor yalan yok.

ilk bi şaşırıyorum sonra kendi yoluma bakıyorum. iyiki de benim sevdiklerimi herkes sevmiyor.

bazen de bağzı insanların sevmemesi doğru yolda olduğumu gösteriyor kendi adıma tabii ki. o zaman şaşırmıyorum.
  • AlsterWasser  (07.12.17 19:05:32 ~ 19:05:53) 
Kendim bu kadar değişirken başkalarıyla farklarıma hiç şaşırmıyorum.
Müzik örneğinden gidersek; mesela iki yıl önce döndüre döndüre dinlediğim parçayı geçen gün tekrar dinledim, hiç bir anlam ifade etmedi. Gençliğimde saza bayılırdım, sonra keman / çello sevdim, şimdilerde fellik fellik gitar solosu arar oldum.

Muz sevmeyenleri hâlâ pek anladığımı söyleyemem yine de :)
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (07.12.17 19:22:58 ~ 19:24:26) 
Kapali havanin nesi sevilmez... kapkara bulutlar, hafif bir serinlik... hadi bu goreceli.

Bebekler, cocuklar nasil sevilmez.
  • runagain  (07.12.17 19:47:54) 
hayat aklini konusacak bir filozof uret + 1

Benim zevkim yıllar içinde değişiyorken, şaşırmıyorum.

Şaşırdığım bir iki şey var. İlki, birinin bir şeyi çok seveceğini tahmin ediyorumdur, normalde zevkine çok uygundur ama sevmemiştir, 'Aaa, sen bunu mu sevmedin. Ben seversin diye düşünmüştüm' diyerek şaşırırım. İkincisi de, bir şeyin bana göre uç bir sevilme nedenine, sevilmeme nedenine şaşırabilirim. Örneğin, Little Miss Sunshine'ı izlediğimde ruhum daraldı, içim karardı, hatta birkaç gözyaşı döktüm ve açıkçası pek sevmedim. Sonra yorumlara bakıp 'İçimi ısıtan, iyi hissettiren film' gibi yorumlar okuduğumda çok şaşırmıştım. Yani, sevilmesi şaşırtmazdı ya da 'Güzel bir kara komedi idi. Kara mizahı severim' gibi yorumlar görsem şaşırmazdım ya da bir şey hissetmezdim ama 'İçim ısındı, günüm aydınlandı' gibi yorumları görünce 'Yok artık. İzlediğimiz aynı film değil' diye şaşırmıştım mesela. Böyle upuç bir fark olmadıktan sonra pek şaşırmıyorum.
  • aychovsky  (07.12.17 20:47:14) 
[]

Sevdiklerini aşırı derecede sahiplenme durumu

Şöyle söyleyeyim, küçüklükten beri genelde herkesçe sevilen ama kimsenin de kendine yakın arkadaş olarak görmediği biriydim. Tabii kimileri bir alandaki becerimden faydalanma amaçlı da sahte yakınlıklar kuruyordu, farkındaydım. Dolayısıyla hep senelerce hem gönül hem de dostluk açısından hep yalnızdım.

Üniversite zamanı ise hiç beklemediğim, üzerine çaba harcamadığım halde iyi dostlar kazandım. Öyle ki üniversitenin hiç bitmemesini sadece bu sebeple bile istemiyordum.

Her neyse, şimdi o zamandan beri edindiğim arkadaşlarımı aşırı sahipleniyorum. Yani bildiğiniz, bir sevgiliye/eşe duyulan bağlılık ve duygusallık var cinsel boyut hariç. Ve bu sahiplenme duygusu o kadar keskin ki arkadaşlarımın sevgili yaptığını duyunca kendi adıma bocalıyor ve üzülüyorum. Sanki sevgili edindikleri/evlendikleri için bana artık dünyalarında eskisi gibi yer kalmayacak diye endişeleniyorum. Aynı şekilde ben de her defasında fırsat olsa bile sevgili edinme konusunda çok büyük adımlar atmadım aynı gerekçeyle. Bana göre dostlar birbirine yeter kafasındayım. Ama onların yeni arkadaşlarını, sevgililerini duyunca da pabucumun dama atıldığını düşünmekten de alıkoyamıyorum kendimi. Sanki dünyanın çok güzel bir şeyine sahip olmuşum da az sonra elimden alacaklarmış ve ben yine üniversite öncesi yalnızlığıma dönecekmişim gibi hissediyorum. Arkadaşlarım da kimi zaman "Yav senin bana hissettiğin sevgiyi bir kızın göstermesini ne kadar da isterdim." dedikleri veya "Ya aq ben sevgilin değilim, beni niye böyle düşünüyorsun?" diye hayıflandıkları da oluyor.

Bunun, senelerdir yalnız olup da dostuğun tadını çok geç tatmama bağlıyorum ama anormal geldiğini de biliyorum. Peki, ne yapmalıyım ki? Çünkü hem etrafımdakileri bıktırıyorum herhalde, hem de üzülüyorum karşı taraftan böyle şeyler de görmedikçe. Ne yapayım ben?

 
Yalnız kalmaktan korkma. Beni mesela okuldan arıyor arkadaşlar telefonla. Telefonum sessizde oluyor. Açınca niye açmadın aq diye küfrediyorlar. Niye açmıyorsun, bir şey mi oldu, merak ettim falan demiyorlar. Biraz daha kankacılık tarzında davranırsan hem kafan rahat eder hem de karşındakini sıkmamış olursun. Bu durum sevgiyi yücelttiğin için de oluşuyor aynı zamanda. Sevgi güzel bir şey ama mutlak sevgi yok hayatta. Bugün sevdiğini yarın sevmeyebilirsin. İnsanlarla beraber duygular da değişir.


  • dissendium  (29.11.17 15:45:27) 
@for day to break: kitabın tam olarak adı ve yazarını rica edebilir miyim?

@someonewalksalone: Benim korkum da bu maalesef. Ölene dek bu sebeple de mutlu olamamak.
  • m e b  (29.11.17 16:01:07) 
[]

Egoist ve narsist insanlar kendilerini aşağılar mı?

Şöyle bir profil düşünün: Bir adam hep bilgi satmakla, kendi bilgisiyle insanları ezmekle ve "Siz nereden bileceksiniz böyle şeyleri? Onun aslı şöyledir..." şeklinde etrafındakilerini aşağılamakla itham ediliyor. Bu zat farklı zaman dilimlerinde ise "Ben çok aptalım!", "Keşke sizin/onlar gibi zeki olabilseydim." gibi yakınmalarla çeşitli alanlarda kendi eksikliğini dile getiriyor, öyle ki bu yakınmalar etrafına rahatsızlık vermeye başlıyor.

Şimdi, bu adam denildiği gibi kendini beğenmiş ve egoist biri olsa böyle yapar mı yoksa bu yakınmaları dahi aslında "Bakın, ben o kadar şahaneyim ki kendimi bile eleştirebilir, yerden yere vurabilirim." gibi gizli egoist tavrından bir hareket mi olur? Bir nevi, fazla mütevazılık kibirdendir derler ya, o misal.


İşin özü, siz çevrenizde kendini beğenmiş dediğiniz kişilerin, hakarete varan öz eleştiride bulunduğuna şahit oldunuz mu?

 
evet


  • purple rain  (08.11.17 22:12:07) 
ben kendimden biliyorum işi. olur.

Ayrıca ''kendini beğenmek'' kavramı yanlş anlaşılıyor, kendini beğenmişlik 2 durumda ortaya çıkarmış. birincisi pis gurur, 2.si ise sosyal çözümleme. Yani ya pis gururundan bu şekilde davranıyordur; (bkz: pis gurur) ya da gerçekten diğer insanlardan daha gerçekçi olduğu için, arada kendi aptallıklarını da beyan edebiliyordur.

bu aptallık ya da yaratıcılık bir süreklilik teşkil etmek zorunda değil. Misal bugün çok günümdeyim diye bir deyim var, mesela adam bir problemin çözümünde o an çözümleyemeyebilir ama başka zamanda beyin daha proaktif çalışarak çok daha hızlı olaya refleks verebilir. Yani süreklilik teşkil etmez, ama ortalama değer olarak kendini daha çözümleyici buluyorsa toplum buna ''şımarıklık'' gibi yaklaşabiliyor.

Oysa bu yaklaşım da (bu kısmın sorunla bi' alakası yok) gerçekleri kaldıramamakla alakası var, misal ben daha eleştriyi kaldırabilen bir ademoğluna denk gelemedim. Adam fiziki gerçek olan eleştiriyi bile kaldıramıyor. Keza bütün insanı anlatan eserlerde bu vurgulanmıştır, KIRMAYIN insanları diye. Sen kırmıyorsun ki, gerçek kırıyor bunu kimseye anlatamıyorsun.

Yani hakarete varan eleştiri diye birşey yok, olaylar şu şekilde çok nettir, ya vardır gerçektir ya da yoktur gerçeken hakarettir.
  • mete kudur  (08.11.17 22:22:07) 
bu adam egoist çakalın teki
narsizim başka birşey ayrıca.

  • bana her yer cehennem  (08.11.17 22:26:38) 
"siz nereden bileceksiniz" tavrını takınıp da kendini alenen eleştireni ben pek gözlemlemedim, şimdiye kadar. kendini samimiyetle eleştireni, diyeyim.

şöyle ayırayım durumu. narsisist insan özgüveni çok düşük insandır. bir egoist narsisist olabilir veya olmayabilir ama narsisist, özgüven düşüklüğü kendisini manipülatif hareketlere zorladığı raddeye geldiğinde narsisist olur. gizli narsisistse etrafınca pamuk gibi insan diye değerlendirilebilirken yakınları aynı insandan bahsedilip bahsedilmediğini sorgulayacak hale gelirler.

bunu şunun için söyledim. özgüven düşüklüğü olduğu için yarasını sürekli saklamaya çalıştığından suçu hep etrafa atan, odak kaydırmaya çalışan insan o açık yarayı göstermeye kalkarsa özgüveni artmış insandır bana göre, aksi halde bu bir çelişki oluyor.

ancak şöyle bir durum var ki özgüveni gidip gelen insan da var. mod değişikliğine bağlı olarak. depresif anında benden cacık olmaz deyip manik anında küçük dağları kendi yarattığını düşünecek kadar iki ayrı kişiliği içinde taşıyan insanlar, bipolarlar yani. örneğin. ancak oradan o zaman ben çıkarıyorum ki bunlar kişilik değil, bunlar halet-i ruhiye, yani paso kimyasal. kimyasallarla aktif olan ilgili beyin bölgeleriniz belki o kimyasalın aktif olduğu hallere has ruh hallerini de kendi kendine çağrıştırıyor, beraberinde kullanıma sokuyordur belki. bu sinaptik örgülerle ilgili nörologların bize anlatacakları herhangi bir kişisel gözlem ve hatta psikologların anlatacaklarından daha fazla olur diye düşünüyorum o açıdan. benim kıyıdan köşeden anladığım bu.

"ben o kadar şahaneyim ki kendimi böyle eleştiririm" kafası ise bence iki ayrı yapıda mümkün: 1. dediğime aslında kendim de inanmıyorum, bu benim bir zaafiyetim değil, sadece önünüze böyle nispeten önemsiz bir şey attım ki, sizi tavlayabileyim, üstte olduğum sizin aklınızda da konsolide olsun çünkü bu "x" konudaki ufak sahte eleştirim "evren-x" konularda hiç de öyle bir eleştirim olmadığını gizliden anlatıyor, kafanıza sookuyor ve bu eleştiriyi kabul eden diğer yandaki eleştiri yokluğunu da, çaktırmazsam, kabul eder" diyen kişinin manipülatif kafası

2. benim biraz dahil olduğum kısımdır bu, küçük emrah etkisi diyorum artık, ortada kendini eleştiren tek enayinin kendisi olduğunu, hatta bu yapıldığında insanların bunu kullandığını, buna da üstelik "özgüvensizlik" dediğini görünce gelen bir kandırılmışlık hissi ve hışımla "böyle de iyiyim, devam da edicem pislikler" gibi bir ergen kafası hasıl olur.

şimdi bu kişinin kendi gerizekalı yanılgısı da olabilir, belki ortada kendi gördüğünden çok daha fazla özeleştiri yapabilen insan vardır ama kişi bu kafa içerisine kendisini hapsettiğinden bunu o sırada algılamaz. hoş, ben kendimi yıllardır çıkartmaya çalışsam da görüşümde kırılmaya neden o filtrenin bazen farkına varıyorum ve kendi kişisel özelliklerime baktığımda kesinlikle özgüveni eksik bir insanım, kesinlikle onay aradığım oluyor , kesinlikle insanlarla ve kendimle garip bir kavgam var. şu farklar var sadece: durumu itiraf ediyorum, onayı, tabii önemsediğim insanlarsan önemsediğim konularda, içimden diliyorum ama dışarıdan asla istemiyorum ve asla insan kullanmıyorum. yani yaptığımın manipülatif bir değeri yok. yani narsisizme neden olan kaynak varsa bile sonuç öyle değil, kendini -default- öne koymayı doğal karşılayabilen biri olmadığım için egoistliğin olmadığı kesin. acaba olanaklarım olmadığından mı manipüle etmiyorum yani etmiyor değil de edemiyor muyum? bunları da sormak lazım. böyle bir durumda kişi seçim mi yapmış yoksa kendi durumuna razı mı gelmiş, anlayabilmek için bence kişinin geçmişine bakmak lazım. onu bugün anlatmaz, bugüne nasıl gelindiği anlatır.

ben kendim bu durumdayken çevreme baktığımda, dolayısıyla, bu soruları aklımda bulunduruyor ve kendini beğenenler arasında kendilerini sağlıksız şekilde beğendiklerini düşündüğüm kimselerin gerçek olduğunu düşündüğü bir yetersizliği asla dile getirmediğini, çünkü o da bir özgüvendir (heh yaptığım şeyi görüyorsun sanırım bu arada, ama doğru da bir yandan, yapacak bir şey yok) o yarayı asla göstermediğini görüyorum. yani aslında onlar kendilerini -bir hususta- beğenmiyorlar ve diğer herkesten bu kez farklı olarak o kısmı kapatıyorlar. hoş, aslında ben kendini beğenmenin kendisinin sağlıksız olduğunu düşünüyorum. insan kendi durumlarını beğenebilir ancak. biblo da değilsin, zaman içerisinde değişiyorsun, bütün bir paketi sürekli nasıl beğenebilirsin ki? ha, kendinle barışıksan eğer, o ayrı bir şey. kendini beğenmek o değil.

şunları unutmamak lazım yalnız: "ben çok aptalım" ünlemini sadece kendisini aptal gören insanlar kullanmaz. üç durum geliyor aklıma:

* kendisini aptal mertebesine koyan yine kendisi, anlatabiliyor muyum? onun, kısacası, bir çıtası var, normalde aştığı. ve bu sefer onu aşamamış. kendisini hayal kırıklığına uğratmış. sen aptal de, ne olacağını görürsün :) yani bu durumu hepimiz biliriz de işte o ünlem çoğu zaman bu duruma tekabül ediyor, demek istedim.

*kişi sadece eksiklerini görmeye şartlanmıştır.

*hırslıdır. kendisini getirmek istediği noktaya gelene kadar hep aptal, hep çirkin, hep cart curt olacaktır. yani kafasında var olan ve senin bilmediğin bir kriter var. belki aptallıkla kastı atıyorum 140lık iq'sunu yeterince beğenmemesidir, diyelim ki. ha böyle bir insan dediğin gibi olabilir de, olmayabilir de.

bir de mete kudur'un söylediği şeye yorum yapmak istiyorum.

hayır, insanlar her zaman gerçeğe kırılmıyor. gerçeği, o şey sahiden gerçek ise, kendisi de büyük ihtimalle biliyor zira. yeni değil yani.

insanların kırıldığı tam olarak şu:

karşısındaki kişinin bilinen bu şeyi dile getirmeye ihtiyaç duyma nedeni. dile getirilmesi -meşruiyet açısından- yersiz görünüyorken, kimseye bir zarar söz konusu değilken, bir eksikliği dile getirmedeki iştah aslında bunun -ihtiyaç açısından- yersiz olmadığını anlatıyor. aksine karşıdaki kişinin bir schadenfraude krizine denk geldiğinizi gösteriyor ama yetişkin olup da bunu öğrenene kadar, siz kırılıp dökülüyor, çevrenizin kustuğu asitlerle eriye eriye şekilleniyorsunuz. sonra böyle bir toplum içerisinde kimin narsisist olduğunu anlamaya çalışıyoruz, çünkü sistem bize eksiklerimizi gizlememizi söylüyor sürekli.

kudur'a katılmadığım kısmı somutlaştırmak için: diyelim ki ekstremitelerini yeni kaybetmiş bir insana gidip "aa senin bacağın yook" demek ne kadar saçmaysa, bazen insanların birbirlerine söylediği şeyler de bu kadar saçmadır ama yaparlar yine de. fakat bunu diyebilecek bir çocuğun böyle bir şeyi hayatında ilk defa görüp şaşırmasındaki gibi yeni keşfedilmiş bir şeyin heyecanının getirdiği kontrolsüzlükten değil, kendini nispeten iyi hissedeceği bir kurban aramaktan yapar bunu insanoğlu.

kendini eleştirmek kendinde olduğuna şüphelendiğin ve istemediğin şeyleri kovmak istediğinde bazen abartabildiğin bir olay. mesela yakınların arasındaki o boktan narsisisti gerçekten tanıyıp bir yaşına daha girdiğinde "ben asla böyle olmayacağım" diyerek. travma işte o. "kendini beğenmiş bir insan olmıycam" ben deyip bunun bokunu çıkarabiliyorsun.

yine de... narsisistin yaptığı yalan eleştiri dışındakiler, gerçek eleştiriler, insanın samimi olarak kendini övmeyi hak ettiği az sayıdaki durumdan bir tanesi bence. çünkü kendisini eleştiren insanı etraf herhangi bir şekilde ödüllendirmiyor. tersi durumlar vuku buluyor hatta. bu tavrı sürdürebilmek istiyorsan kendi kendini "aferin, iyi yapıyorum ben" diye ödüllendirmek zorunda kalıyorsun. delilik ölçüsünde saçma gelebilir bu söylediğim ama söylemeye çalıştığım buna bir semptom olarak yaklaşırsan, altında inanılmaz farklı nedenler bulabilirsin. yani samimi olarak kendini eleştirebilir, eleştirdiğin durumu iyileştirmeye çalışırken, kendini aynı samimiyetle bu yüzden beğenebilirsin. günün sonunda zira, bokun üzerindeki tüy dahi olsan, yapabileceğin tek şey daha iyi bir insan olmaya çalışmak. bunu yapmaya çalıştığına sevinmekse doğal geliyor bana.

ve buradaki net ayrım, yapılanın kişiye ne gibi somut yararlar sağladığı sorusuna verilen cevapta gizli. kişi carpe diemciyse ve kısa günün karları söz konusuysa kıllanırsın. kişi gelecek için plan yapanlardansa uzun dönemde olacakları düşünür ona göre değerlendirirsin.

ancak sonuçta insan kullanmaya çalışmak ama bunu insanı alçaltarak yapmaya çalışmak narsisistin yaptığı iştir. çünkü karşısındaki insanın bu narsisiste güvenmesinin tek yolu, narsisistin söylediği şeyler sonucunda bu insanın kafasının karışması, kendine güvenmeyi bırakması ve bununla gelen teslimiyet, telkine açıklıktır. ve o nedenle artık aile denecek hali kalmamış hani "dysfunctional" aileler içerisinde bu rolü oradaki en bencil tipin kaptığını, zaten öyle yetiştiğini görürsün. bunu da şunun için söyledim: bu özellikler aslında herkeste bir derece var. sadece ortalığı en mağdur eden etiketi kapıyor. insanlar birbirlerini bu sebeple okuyabiliyorlar. senin, sorunda bu portreyi çizebilmen de aynı sebepten. bu malzemeyi tanıyoruz çünkü birazı da biziz. bunu veya benzerini hayatımızda bir yerde yaptık, vs. kimimiz huy ediniyor. hepsi etiketle dolanmıyor. etrafını ufak çapta manipüle edip sıyıranlarda da aynı şey var, sadece abartmıyorlar. hani gerektiğinde "suyuna giden", gerektiğinde yolda tanımayanlar var ya. hani herkese gülümseyenler. birden hayatına nasıl girdiğini anlayamadıkların. sohbet ederken en çok konuşmayı dünyanın en doğal şeyi sananlar, şeyleri kolay talep ederken kindar olabilip kenara yazanlar, prensipleri kişiden kişiye değişenler, hayattan sıvı gibi kayıp akanlar. kendilerini en çok koruyanlar, vs. egoistler kendilerini beğenmiyor gibi görünseler de -ki kendilerini bir paket olarak baştan aşağı beğenenler aslında egoistlerdir ama narsisistler gibi apaçık, ağlayarak meme isteme şeysine girmezler- bunları yapabilirler. seni kullanan bir narsisist olmak zorunda değil. ikisini o nedenle ayırmak lazım.

edit: buraya kadar zahmet edip okuduysan, teşekkür ediyorum. bu konu beni yakından ilgilendiren bir konu. böyle insanlar kaçınılmaz şekilde hayatımda oldu, bedel ödetti ve ben de sitelerde geze geze yaptığım çıkarımları anlamlandırmaya çalıştığımda kendimi narsisizmi anlatan psikoloji sayfalarında buldum. tabii çok önceleri ama düşünmeye devam etmek zorunda kaldım. ve aynı şeye dönüşme korkusu kabusum oldu. kendin mutlu olmamak kötüyken bir de bu yüzden etrafa zarar vermek, zira, çok kötü.
bir de yersiz olmadığını anlatmıyor yazmışım, anlatıyor olarak değiştirdim. yani onu yapan kişiye o aşağılamayı yapmak gerekli geliyor demek istedim.

edit2: anlamca çelişkili görünen yerlerde birkaç ifade ekleyerek çelişkiyi giderdim. bir süre sonra sileceğim zaten ama yine de gerek gördüm.
  • godoşu beklerken  (08.11.17 23:47:36 ~ 20.11.17 19:45:39) 
yalnızlık kustuları dönemlerde evet..


  • Fayfa  (09.11.17 01:32:52) 
[]

Portal gibi bir bilgisayar oyunu var mı?

Bilgisayarım dandik. 4 GB ram var ve işlemcisi de Intel Pentium.
Portal 1 ve Portal 2'yi defalarca oynadım, bitirdim. Ben bu tarz oyunları çok seviyorum. Oyunda tek başıma olacağım, bir şeyleri çözeceğim ya da oradan akıl yürüterek kurtulacağım, "X saat bekle", "Şu kadar enerji biriktir ve şu silahı al" saçmalığı olmayan ve internet bağlantısı gerektirmeyen bir oyun istiyorum. Half Life serisini de bitirdim ama daha çok puzzle tarzında oyun seviyorum dediğim gibi.

Doodle God, Limbo tarzında bir bilgisayar oyunu da olabilir.

 
machinarium


  • sta  (08.11.17 17:07:26) 
Rimworld dene bence hoşuna gider.


  • zebragibi  (08.11.17 17:16:21) 
machinarium +99999999999999999999999999999999999
bir de sanat eseri “Braid”

  • Golden Ratio  (08.11.17 17:16:53) 
Lifeless Planet deneyebilirsin.

Bak mükemmel bir oyun değil, oynanışla alakalı kusurları var, bulmacalar çok ter döktürücü değil; ama yine de sevdiriyor kendini atmosferiyle.
  • testis agrisi  (08.11.17 17:23:45) 
Önerim bilgisayar oyunu değil, ama oynadığın Portal serisi ve önerilen oyunların çoğunu çok seven biri olarak senin de oynamadıysan çok seveceğini düşünüyorum -> Monument Valley


  • elon  (08.11.17 17:31:46) 
Machinarium
LIMBO

Bu ikisine de hayran olmuştum. Ayrıca Monument Valley de müthiş bir oyun. Çok kısa ve basit ama görseller ve müzikler müthiş. Ancak tabii PC oyunu değil.
  • himmet dayi  (08.11.17 17:55:01 ~ 17:56:08) 
İnside
Lara croft go
Vessel
Kaldırırsa a tale of two sons
  • glamdr1ng  (08.11.17 18:22:09) 
burda söylenen çoğu oyunu oynadım ama hiç biri bana portal tadı vermiş oyunlar değil. evet iyi oyunlar ama. the talos principle'sa benim portala en benzettiğim hatta portal'dan sanırım bi tık daha beğendiğim bi oyun.


  • ghilleinthemist  (08.11.17 18:28:20) 
Thief: deadly shadows


  • Uncle Sam  (08.11.17 18:41:19) 
the turing test


  • mungojerry  (08.11.17 19:11:35) 
Kesinlikle the talos principle


  • bartman  (08.11.17 21:22:33) 
[]

Google Play Store'dan ücretli uygulama indirince...

Telefonu değiştirsem bile sonradan yine ücret ödemeden indirebiliyor muyum? Bunu deneyimlemiş olan var mı?




 
Evet. Denedim. Evet.


  • nilmiye  (03.11.17 21:19:17) 
[]

Teknolojik olaylar çok tuhaf ve şaşırtıcı değil mi ya?

Zaman zaman, üzerine düşününce hayrete düşüyorum şahsen. Mesela Beyoncé ta abd'de stüdyoya giriyor ya da Tarkan canlı canlı şarkısını kaydediyor, ben bunu mp3 olarak, tamamen sanal olan bir şeyi indiriyor ve dinliyorum, her yerde herkes aynı şekilde dinliyor ve ortada fiziksel hiçbir yük yok. Tamamen somut bir şeyi soyut halde bozulmadan cihazımızda tutuyoruz. Aynı şekilde fotoğraf vs. de öyle. Elbette açıklamaları var da, yani analog bir şeyin dijitalleşmesini düşününce gerçekten hayret verici değil mi bu?


Bir de hazır yeri gelmişken şunu da sorayım. Bir hafıza kartına "32 gb" ölçütü nasıl veriliyor? 4 GB ile 32 GB üretimi için aynı madde veya teknoloji kullanılmıyor mu? Mesela 32 GB için daha fazla mı uğraşılıyor da daha pahalı oluyor bu?

 
Atari oynarken o silah gibi aletle ördek vurduğumuz zamandan beri hayretle takip ediyorum ben de evet.


  • AlsterWasser  (02.11.17 22:11:24 ~ 22:11:35) 
Aslında her şey fiziksel. Bu tip elektronik kayıtlar iz bırakma üzerine kurulu. Biz de o izleri okuyoruz aslında.

bonpurloryan.com

Örneğin bu bir plağın yakından görüntüsü. O çizgilerin hepsi oraya işlenmiş. Gayet de fiziksel bir şey.

Ek olarak elektronik devre elemanlarını araştırmanı da tavsiye ederim.

(bkz: transistör)
  • dissendium  (02.11.17 22:20:18) 
[]

Şampuan kullandıktan sonra kaşıntı olması/Meyve yedikten sonra acıkmak

1. Head & Shoulders kullanırken böyle olmuyordu, yani aşırı olmuyordu. Şampuanlara da öyle çok önem vermem ama Elidor da olsa, başka marka şampuan da olsa duştan sonra köpüklerin değdiği her yer çok kaşınıyor. İyice durulanıyorum ama sonuç aynı. Yani şampuan kalıntısı vs kalmıyor. Duş jelinin bazılarında da aynısını yaşıyorum.

2. Bir de ne kadar tok olsam da meyve yedikten sonra acıkmaya başlıyorum. Sebebi ne ola ki? Normal mi bu durum?


 
1- Alerji olabilr ya da çok kurutuyordur. Spor salonundaki şampuan benim cildimin canına okudu mesela. Kaşınmıyorum ama kurudum. Değiştirmek lazım.

2- Meyve kan şekerini yükselttiği için acıktırabilir. Üstüne biraz ekmekle dengelerler genelde.
  • lcha  (31.10.17 16:11:35) 
1. Benim saç derimi de ısırgan otu özü içeren şampuanlar kaşındırıyor. En iyisi şampuan değiştirmek.


  • dissendium  (31.10.17 16:23:24) 
1. Bazı markalar bazı insanlarda ters tepiyor nedense. Ben de Elidor veya Dove kullanırsam bitli gibi kalınıyorum ama Rejoice kullanırsam, o kalıntı yapmıyor. Hepsinde de "kuru saçlar için" yazıyor. Yani, iyi olan şampuan kepek şampuanı falan da değil.

2. Icha + 1 Meyve şekeri de yükseltiyor ama ekmek de acıktırır. Proteine kaymak daha iyi derler. angelus açıklar umarım.
  • aychovsky  (31.10.17 16:26:23) 
1- Market şampuanlarındansa Otacı gibi nispeten daha az zararlı şampuanlar tavsiye ederim. Onların da bir sürü modeli var, biri bende kepek yapıyordu mesela, uygun olanı seçmek lazım.


  • i was made for you  (31.10.17 16:28:35) 
2) meyve şekeri yani fruktoz insulini bir anda yükseltir sonra bir anda normalinde altına düşürür o yüzden birkaç saat sonra canınız tekrar kan şekernizi yükseltecek besinler çeker.


  • powerpufgirl  (31.10.17 16:35:24) 
Peki neden bazı insanlarda meyve yemek tokluk hissi veriyor ki o zaman?


  • m e b  (31.10.17 17:05:03) 
Anlık tokluk hissi verir fakat birkaç saat sonra acıktırır. Kana hızlı karıştığı ve çiğneme hissiyatı beyne gider doyduğunu zannedersin kısa süreli. Ekmekte de bu böyledir içindeki şekerden dolayı o an karnını tok tutar fakat ekmeksiz ve şekersiz sağlıklı bir kahvaltıdan sonra daha uzun süre tok kalırsın.


  • powerpufgirl  (31.10.17 18:32:03) 
[]

Uçağa biniş ve tam iniş süreci çok uzun mu o kadar da?

Hiç uçağa binmedim. Ama uçağa binen tanıdıklara bakıyorum da binmeden iki saat önce orada olmalar, bagaj, yolculuk süreci, uçak indikten sonra da bavul alma/alamama mevzuları filan hem fiziken hem psikolojik olarak çok yorucu değil mi? Yani diyeceğim çok varoş da kaçabilir ama arada çok da uzun mesafe olmayan bir şehre direkt valizini alıp otobüsle çıkmak daha rahat değil mi tüm süreci kıyaslayınca? Daha önemlisi, bir insan direkt bavulunu alıp son dakikalarda uçağa binemez mi bileti elindeyse?




 
havaalanlarından nefret ediyorum açıkcası, yine de otobüslerden daha iyi gibiler,ama bir çok sefer olan bir şehire uçakla gitmek yerine, uber ile anlaşıp gittiğim oldu.


  • nossrat  (27.10.17 22:06:37) 
değil.
bildiğim kadarı ile istanbuldan en yakın uçuş kütahya'ya (40 dk kadar sürüyor).

evden çık uçağa bin in merkeze git gene 3-4 saat arası sürüyor.
araba ile 4.5 saat

ancak arabada oturmak ile o uçak yolculuğu boyunca koşuşturma hesaplandığında uçak çok çok daha az yorucu.

Şahsi fikrim böyle hele izmir antalya dersen komple araba ile gitmek akıl karı gelmiyor(imkanın varsa tabi)
  • basond  (27.10.17 22:07:10) 
yurt içi ise 1 saat yeterli olabilir ama yurt dışıysa imkansız denebilir. sırası, pasaportu, check-in'i derken biraz zor.

tabi ki arabayla 2-3 saatlik mesafeleri uçakla gitmek aynı süre denebilir (ki zaten uçuş da olmaz sanıyorum pek) ama uçakla 1 saat bekleme 1 saat gidiş dediğiniz bir yolculuk araçla en az 7-8 saat sürecektir.

ayrıca havaalanı olmayan bir şehirden gidiyorsanız veya havaalanı olmayan bir şehre iniyorsanız bu süreleri de hesaplamanız lazım.

kısacası uzun mesafeler için havaalanı da yakınsa uçak iyidir, kısa mesafeler için arabayla veya diğer araçlarla git gel daha rahat bence.
  • sanal uyku  (27.10.17 22:07:48) 
zaten ucak yolculugunun önerilmedigi mesafeler var.

mesela viyana münih arasi ucakla yanlis hatirlamiyorsam 40-50 dk gibi bir sey sürüyor. 30 dk minimum önceden orada olmak gerek, pratikte 45-60 dk olur bu.

havaalni sehir disinda biraz 30 dk en az o sürüyor evin lokasyonuna göre. münihte keza sehre gitmek en az 30-40 dk.

totalde en az 3 saat yani. ek olarak in bin yolculuk yoruyor.

trenle zaten sehir icinden sehir icine tam 4 saat. daha rahat tren.

kisaca avrupa icinde 400 km sonrasi ucak kendini mantikli konuma getiriyor.

bazi lokasyonlarda bu 600-700 km bile olabilir. paris lyon arasi mesela 400 km ama 2 saat trenle.
  • kurnaz  (27.10.17 23:02:35) 
İlk ucusumda bagaj da vericem diye bir dört saat filan erken gitmiştim havaalanına sjskdkdm aslında hiç gerek yok. Yurt içi uçuş ise ve mobil biniş kartı varsa bi saat yetip artıyor bile. Bilmeyen için o anlattığını süreçler çok sıkıntılı gibi dursa da aslında çok basit. Otobüste üç saat yolculuk bile öldürüyor insani. O yüzden uçak mantikli bence çoğu sehirler için.


  • elorelia  (27.10.17 23:15:13) 
Yurtiçinde senin binişinden çok bavulun binişi etkiliyor süreyi. Hesaplayanlardan olalım; 150 kişi aynı uçacağa binecek ve 5 dakikalık aralıkta en az 2-3 uçak kalkacak hava alanından. O bavullar arabalarla uçaklara taşınacak, dev bir kaldırıcı düzenek kurulacak, kargo bölümüne kaldırılarak yüklenecek bavullar ve düzenek indirilip geri indirilecek. Haliyle tek tek konmuyor bavullar. Toplu halde arabalarla, çekicilerle uçağa taşınıyor. Sen yarım saat kala gidersen, o bavulu diğerlerinden ayırıp doğru uçağa giden bant sistemine yüklemek, oradan uçağa arabalarla aktarmak zorlaşır. Sen kontrollerden geçebilsen bile, babulun uçağa yetişemez. Bavulun zamanın seninkinden kritik yurtiçinde.

Yurtdışı için zaten gümrük sırası, check in işlemleri derken iki saat ancak yetiyor. Geçende 2.5 saat erken gittim ama ikinci bavul verdiğim ve firmalar arası bilgisayar sistemi karışıklığı olduğu için koştura koştura yetiştm uçağa.
  • aychovsky  (27.10.17 23:16:40 ~ 23:19:36) 
havalimanına ulaşma, kontrollerden geçip uçağa yerleşip uçağın yerden kalktığı ana kadar zaman çok uzun. sonrasında inince bagaj bekleme konusu da epey zaman alıyor. şehir merkezlerinden uzak olduğu için inilen ve binilen limanlardan merkezlere gidilirken zaman kaybı büyük. ülkeler arası türkiye için kullanmak elbet çok mantıklı. ama şehirden şehire bazen daha zahmetsiz yollar olabiliyor.


  • karlmarx  (28.10.17 00:13:21) 
babam da sizin gibi düşünüyor. süreden ziyade indi bindisi de fazla.

bodrum turgutreis'te bir yazlığımız var. babam hep otobüsle gider. ankara behçelievler'de oturuyor zaten.. evden taksiye biniyor, 10 dakikada aşti. otobüse biniyor, 12 saat gece yolculuğu uyuya uyuya. sabah turgutreis'te iniyor, garajdan taksiye biniyor, 5 dakikada ev.

uçakla giderse evden taksiye biniyor aşti (veya stadyumun ordaki belko air durağı). taksiden in, belko'ya bin. 1 saat havaalanı yolu. havaalanında belko'dan in, tek tek bütün bagajları aletten geçir, laptop'ı çantadan çıkar aç, geri koy, bu arada ceplerde ne varsa çıkar dök kemerine kadar. götür bagajları ver, salona geçerken aynı terane bi daha. 1 saat yol. uçaktan in iki saat valiz bekle. onları al çıkışta havaş veya muttaş'a bin, 1 saat yol, bodrum garajda in. onca bavulla git turgutreis minibüsü bul, minibüse bin yarım saat yol, turgutreis'te in. taksiye bin, 5 dakikada ev.

adamı bir sefer uçakla yolladım, eziyet oldu. buradan otobüse biniyor, orada turgutreis'te iniyor, 12 saat. uçak teranesi de erken gitmesiyle falan 4-5 saati buluyor ama indirmesi bindirmesi eziyet.
  • kibritsuyu  (28.10.17 04:37:35) 
Evet cok yorucu. Net.


  • stavro  (28.10.17 09:54:52) 
[]

Yüz Yüze'de çalan az önceki şarkı/türkünün adı ne?

Hiçbir sözünü yakalayamadım son kısımlarına yetiştiğim için.




 
Eşref Bey Ağıdı imiş.


  • m e b  (19.10.17 23:39:39) 
[]

Şarkı isimlerinde Türkçe karakter sorunu

Android telefonumda kullandığım hafıza kartını bilgisayara taktıktan ve birkaç şarkı atıp/sildikten, yani birkaç işlem yaptıktan sonra telefonuma yeniden taktığımda şarkı isimlerinde bulunan Türkçe karakterler bozuluyor. Mecburen elle tek tek yeniden düzeltmek zorunda kalıyorum.

1. Buna sebep olan şey nedir?
2. Telefonumda şarkı etiketlerini UTF-16 olarak ayarlayınca sorun düzeliyor ama her şarkı için tek tek yapmak da yorucu. Kolayca bir yöntem var mıdır düzeltmek için?

 
bilgisayarda şarkıların tag lerini hepsini birden düzenleyebileceğin programlar var. mp3 tag editor falandı sanırım o tarzda birşeyler. belki bilgisayardayken bir kereliğine düzenleyip telefonun için de uyumlu şekilde atarsa sorun çözülebilir. yani umarım.


  • baharat  (19.10.17 17:09:40) 
@baharat: O tür programlarla denesem de sonuç pek başarılı değil. Yani bazı şarkılarda sorun çözülüyor ama bazılarında devam ediyor.


  • m e b  (19.10.17 18:17:30) 
[]

Bu kadar favorilenecek ne vardı?

Bu tür entry'leri favoriye alanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
eksisozluk.com

Tamam, sözlük işleyişine vs yabancı olan yeni yazarlar favoriye alma olayını Facebook'ta/Twitter'da beğeni yapmak gibi sanıyorlar ama içlerinde eski yazarlar da var. Bunlar niye böyle ya? Siz de öyle "anan zaaa xd" gibi entry'leri favoriye alıyor musunuz?


(Malum butonu arayanlar için soruyorum, evet)

 
Sözlük yönetimi zahmet edip kaç artı kaç eksi oy alındığını göstermediği hatta kişilerin bile girdiği entrylere artı alıp almadığını bilmediği için fav butonu mecburen like butonu işlevi görüyor. Ben de beğendiğim bir entryi favlıyorum, hiç artı eksi oy kullanmış sayılmam belki birkaç tane, çünkü insanın oylama yapası gelmiyor o tırnak gibi sıkıcı ve göstergesiz butonlarla.


  • siyah giyen adam  (09.10.17 20:52:43) 
artı eksi oyun işlevi kalmadı. en kötülenenler yok debe yok ne var lan it. *

ben sonra okurum falan diye uzun entryleri favlıyorum. iyi emek verilmiş paylaşılmış listeleri falan.
  • Ufuk  (09.10.17 21:05:07) 
Ben oyluyorum; favorilediklerimi daha sonra dönüp okuyorum. Zaten arada bir de favori listesini güncelleyip temizliyorum ara ara. Genelde uzun olanlar favoride oluyor. Böyle 'Varım diyor', 'Anan zaa' gibi şeyleri hayatta favorilemiyorum. Belki en fazla birine göndereceksem, kaybolmasın diye kısa bir süre olur. O da 10 dakikayı geçmez muhtemelen. Hatta, böyle entry'leri katma değeri olmayan çöp entry'ler olarak görüyorum ve görmemek için elimden geleni yapıyorum. Birinin laf sokması benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Argümansız, fikir tartışmasız laf sokmaları çöpten sayıyorum; görüşü ya da konusu fark etmiyor.


  • aychovsky  (09.10.17 21:13:33 ~ 21:14:08) 
Almıyorum. Ben de sonra okurum veya ulaşırım dediklerimi alıyorum.
Badilere duyurma, en çok favlananlarda çıksın diye de favlıyorlar olabilir.
Ben de anlam veremiyorum.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (09.10.17 21:21:12 ~ 21:22:31) 
fav'lamayı sadece sonradan dönüp okumak istediğim ya da referans niteliğindeki entryler için kullanıyorum. diğer türlü beğeni göstergesi olarak yukarı/aşağı oylamayı tercih ediyorum. dolayısıyla bu türlü entryleri fav'ladığım olmadı.

bunları fav'layanların, o entryi yüceltmek için değil de, yazanı esprili bulmaları gibi sebeplerle sonra diğer entrylerine bakmak için fav olayını kullandıklarını düşünüyorum.
  • manuel mandalina  (09.10.17 21:23:21) 
Çok saçma buluyorum bu tarz entrileri favlamayı. Oylamayı sık sık yapıyorum. En son on yıl entri girmiş bir yazarın entrilerini bile oyluyorum. Debe vs olması önemli değil benim için. Beğeniyorum artılıyorum.


  • mezarkabul  (09.10.17 21:30:36) 
Aychovsky +1 bunları favorileyenlere iyi gözle bakmam.


  • cikmaz sokaktan cikagelen cocuk  (09.10.17 22:23:53) 
bu gene formata uygun ona şükür


  • yuto  (10.10.17 02:02:14) 
- + nın nasıl işlevi kalmadı? yazdığım bir entry sonrası ertesi gün karma puanım 50 puan değişmişti.


  • pinkpeony  (10.10.17 02:28:32) 
[]

Hastanenin hangi bölümünden randevu almalıyım?

Aslında iki sorum var.
1. Anemi (kansızlık) durumumu öğrenmek için hastanenin hangi bölümünden randevu almalıyım? Hematolojiden doğrudan randevu alınamıyor doktor yönlendirmedikçe. Dahiliyeden mi almalıyım?
2. Şimdi hiçbir sağlık güvencem yok. Devlet hastanesinden randevu alıp gitsem ücretlendirme nasıl oluyor?


 
1.dahiliye
2.kaydını açtırabilmek için vezneden ücret ödemen gerekecek. o kayıt ile muayene olacaksın. senden isteyecekleri her tahlil/tetkik için de ayrıca ücret ödemen gerekecek. aile hekimiyle halletmek daha mantıklı olabilir.

  • nrmnm  (06.10.17 15:20:07) 
1- dahiliyeden alabilirsin.

2- sağlık güvencesi olmayan yok diye biliyorum ben artık. sağlık hizmetlerinden yararlanıyorsun, gss borcu çıkartıyolar zaten sana diye biliyorum. bunun karşılığında faydalanabiliyosun bence.
  • contavolta  (06.10.17 15:31:45) 
[]

Saldırganlar neden sorgudan sonra salınıyor ya da az ceza alıyor?

Sadece hukuki bilgisi olanlar cevap verirse sevinirim.
Mesela adam birini darp ediyor, sorgulanıyor ve salınıyor. Bunu otoriteler neye göre uyguluyor? Hepsinden öte ortada bir suç yok mu, bunun karşılığı yok mu? Bazen de çok çok komik cezalar alıyorlar. Caydırıcı bile değil, sebebi ne?



 
Tutukluluk istinaidir, birini tutuklamak icin suçun nevine, delilleri karartma şüphesine, şüphelinin kaçma riskine sabit bir yeri olup olmadığı gibi bircok şeye ayni anda bakılır. Cmk tutukluluk şeklinde googleda aratirsaniz kanunda yazan halleri anlarsiniz. Hem şöyle düşünmeli, tutukluluk hali de orantılı olmali, kişi henüz şüpheli. Belki hic ceza almayacak. Araştıracak çok şey çıkıyor yargılamada.
O yüzden tutuklama her durumda olmamalı, ülkede yeknesak bir hukuk yok o ayrı bir konu zaten.

  • cabiday  (05.10.17 21:07:59 ~ 21:08:34) 
dostum hukuk demişsin ama...

hukuku çok iyi bilmiyorum ama türkiye'yi biraz biliyorum. iktidar yalakasıysan, fukara görümlü tacizci tecavüzcü falansan biz bunu istersek tekrar alırız deyip gönderiyorlar.

ama başgan reyiz talimat verirse 15 yaşında çocuk tweet attı diye, ya da akademisyen 10 sene önce yazdığı makale nedeniyle suçlama bile olmadan tutuklanabiliyor.

arkadanızda adalet yazıyor da ona güldddüğüskfposkdf
  • otonomo  (05.10.17 21:40:55) 
Cezaevlerinin asiri dolmasi sonucu gecen yil denetimli serbestlik surelerini uzattilar, cezaevinde gecen sureler cok azaltildi. Haliyle ortada adam oldurme filan yoksa sucun yatarinin az olmasi sebebiyle tutuksuz yargilamaya gidiliyor. Yani hem yer yok hem de tutuklu yargilasan adam sonunda alacakli cikar yillar suren davalar sonucunda. Iyice boktan bir yere dogru gidiyoruz yani, iktidara filan sovmedikce cezaevi yok yani pek.


  • red g  (05.10.17 23:05:10) 
[]

Kitaplarda neden böyle hatalar var?

Bazı harfler yan yana gelince tek bir harfe dönüşüyor. Örneğin:
-baharı--> bahan
-şakalı--> şakah
-yarını--> yarım

Yani özellikle de "-rı" ile biten kelimelerin sonu "n"ye dönüşüyor genelde. Bunu, en alelade yayınevi tarafından basılmış kitaplarda da görüyorum, eli yüzü düzgün yayınevlerinden çıkmış kitaplarda da. Sebebi ne ola ki?

 
Gordugun gibi matbaasal bir soruna benziyor.


  • baldur2  (03.10.17 23:42:21) 
basılırken yani dijital mekaniğe geçerken diji-meka arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanıyor. dijitalde bir harfi okuyor ama mekaniğe geçince o harfi uygulayamıyor. baskı makineleri çok akıllı değil.

bug.
  • binder dandet  (03.10.17 23:44:51 ~ 23:46:57) 
Kitaplar elde dizilmemiş, taranıp word'e aktarılmış.


  • lazarus  (04.10.17 00:03:37) 
Matbaa kaynaklı olabileceğini elbette düşündüm ama bu çağda bana çok acemice geldi.


  • m e b  (04.10.17 00:17:54) 
ekitap okuyorsanız basılı kopyalardan OCR ile taranıyor ve dijitale aktarılıyor. Düşük punto düşük DPI bir araya gelince:

baharı - bahan örneğindeki gibi r ile ı arasında hafif toz pislik falan girince OCR yazılımı onu interpolasyon (veya enterpolasyon bilemedim şimdi) ile yaklaşık değerdeki n harfi olarak atkarıyor.
  • goodz  (04.10.17 00:23:30) 
bizim meslek yonetmeligimiz bile bu sekilde. sebebi ne ben de merak ediyorum


  • theworldismine  (04.10.17 00:24:31) 
@goodz: Onlarda da var, basılılarda da.


  • m e b  (04.10.17 00:26:36) 
Sorumlu basılılarda da OCR, ama bu defa kusurun %51'ini yayınevine yazsak daha mantıklı :)

en.wikipedia.org
en.0wikipedia.org
  • goodz  (04.10.17 00:28:30 ~ 00:29:01) 
[]

Tartışma adabı olmayan insanlarla tartışırken ne yapıyorsunuz?

Normalde bu huyunu bildiğiniz için tartışmaktan kaçındığınız biri ile istemeden de olsa tartışırken ne yapıyorsunuz? Mesela bu şahıs konudan uzaklaşıp kişiliğinize saldırıyor, farklı konudaki eleştirilebilir yanlarınızı veya hatalarınızı ortaya döküyor vs. Böyle durumlarda siz de onun anladığı dilden konuşarak aynı yöntemi mi kullanıyorsunuz yoksa ne olursa olsun çizginizden kopmuyor musunuz?




 
tartışmıyorum ben, isterse tartışmayı kazandığını düşünsün yine de umrumda olmaz, susarım ya da ortamı terk ederim. insanları bir şey için ikna etmeye ya da fikrini değiştirmeye bu kadar çalışmaya gerek yok bence.


  • Bruce  (01.10.17 21:22:03) 
tartışma adabı olmayan insanla tartışırsan kendini yorarsın. ben yıllarını bir işe vermiş adamdan duyduğum cümleyi, akrabama söyledim ne alakası var dedi. yahu adam böyle böyle dedi diyorum öyle bir şey olmaz dedi. ben de ufff seninle mi uğraşacağım be deyip kestirip attım.

mesela babamla bile tartışmam ben, çünkü bilmiyor tartışmasını.
  • blue eyes white dragon  (01.10.17 21:23:56) 
tartışmaya girmemeye çalışırım. Girerse de onun taktiğiyle alakasız yerlere onun zayıf olduğu noktalara çekerek onu kendi silahıyla vururum. Azıcık ağzınız iş yapacak bu durumda. demagoji forever :)

bir de şöyle bir laf duymuştum. Domuzla savaşamazsın. Savaştıkça boka bulanırsın. Sen kendinden iğrenirken domuz halinden gayet memnundur. Yani bunun gibi bir şeydi. bu tür durumnlarda o lafı hatırlatıyorum kendime ve boka bulaşmak isteyip istemediğimi soruyorum.
  • nickfury  (01.10.17 21:25:18 ~ 21:27:50) 
Kısa kesip konuyu kapatırım. Vakit kaybı.


  • rusyalı kozmonot  (01.10.17 21:28:30) 
Konuyu saptirdigini belirtiyorum, inatla saptirmaya devam ederse konu nasil saptirilirmisi bes sene evvelki mevzuyu acarak gosteriyorum ve kavga cikiyor. Ama arkadasim veya sevdigim bi insan degilse direk tartismayi kesiyorum genelde, anlayana sivrisinek saz anlamayana sazi seyapsan az demisler sonucta.


  • aferin cok iyi dusunmussun  (01.10.17 21:28:59) 
ses tonu ve yanlış yaptiklari isleri yuzlerine vuruyorum. Fazlaca haddini bilmeyenlere şart. Daha detaylı yazardım da simdi tartisiyormus gibi hissedince yaziya dokmek istemedim ayrica.


  • evimin paspasi  (01.10.17 22:21:01) 
Konuyu ozellikle saptiran, kisilestiren Veya straw man argumanlari sunanlarla tartismayi kesiyorum. Bosuna daga tasa konusmanin anlami yo


  • baldur2  (01.10.17 22:44:29) 
kişisine göre ya "ateşe ateşle karşılık vermek" (çok kızdığım için değil, karşı tarafın beni kızdırmaya çalıştığı şekilde kızdırma için) ya da gülüp sallamayıp geçmek seçeneklerini kullanıyorum.


  • nawar  (01.10.17 22:46:40) 
wtf is "istemeden de olsa tartismak"? istemiyorsan tartismazsin. ben tartismiyorum konustugu sey hakkinda bilgisi olmayan insanlarla. tartismayi sonlandirmak istiyorsun ama o israrla konusmaya devam ediyorsa susabilir veya soyledigi her seyi onaylayabilirsin. Karsi arguman olmadigi icin bir sure sonra o da susacaktir. Hala susmuyorsa uzaklas. Uzaklasamiyorsan susmasini rica et . Hala susmuyorsa agzina lastik tuvalet terligiyle vur (tercihen islak).


  • dannycarey  (02.10.17 01:28:57) 
[]

Adam asmaca için bilgisayar uygulaması var mı?

Merhaba. Böyle bir uygulamaya ihtiyacım var ama hazır kelimeli olsun istemiyorum, kelimeleri ben kendim girmek istiyorum. Bir de internette hazır şablonla da Excel'de yapılabiliyormuş zannedersem ama beceremedim ben.




 
nette excel ile yapılmışını bulabilirsiniz


  • veritaslibertas  (26.09.17 22:37:09) 
slideplayer.biz.tr

adım adım.
  • lat menat uzza  (26.09.17 22:43:40) 
@lat menat uzza: buna ben de baktım ama hiçbir şey anlayamadım. çünkü bilgim sıfır.


  • m e b  (26.09.17 23:03:30) 
[]

Askerlikten muaf olduğum için mi işsizim acaba?

Kısaca özet geçeyim. Ben geçen sene mezun oldum. Bölümüm uluslararası ilişkiler. İngilizce bilgim var, askerlikten de muafım ve CV'mde elbette bunları belirttim. Ama o zamandan bu yana en kötü yerden en kurumsal firmalara iş başvurusunda bulundum ama hiçbiri de geri dönüş yapmadı. Bunun sebebi askerlikten muaf olmam olabilir mi? Sadece tek kulağım %100 sağır, engelli statüsünde değilim bu arada.




 
Askerlik durumunuzu illa belirtecekseniz ilişiği yoktur diye belirtin. Aslına bakarsanız askerliği özgeçmişinizde muhakkak yazmanıza gerek yok. Bunun dışında şu zamana kadar iş bulamamanızda tek başına bir etkisi olmayabilir.


  • microfiction  (22.09.17 21:47:50) 
kurumsal firmalarda askerlikten muaf veya bedelli yapan birçok insan var. bunun asli bir kriter olduğunu sanmıyorum ama şimdi bir IK'cı gelip konuyu netleştirir.

iş bulmak zor maalesef. bazı şeyler hiç de kişisel olmayabilir.
  • EasyTiger  (22.09.17 21:48:35) 
ondan kaynaklandığını sanmıyorum. ha muaf ha bedelli ha gidip gelmişsin, bunlar önünde askerlik engeli olmadığı için avantaj sayılır hatta.

engelli olsaydın o da bir artı olurdu. şirketler engelli personel çalıştırmak zorunda. sırf bu yüzden kağıt üstünde engelli çalışan gösteren yerler var. bu kontenjanı kalifiye bir elemanla doldurmak firma için de avantaj olur.
  • nrmnm  (22.09.17 21:51:48) 
Askerlik durumunuzun is bulamamaniza etkisinin oldugunu sanmıyorum. Genel olarak bir işsizlik sorunu var. Umarım en kisa sürede is bulursunuz.


  • scheisskopf  (22.09.17 21:53:53) 
internetten yıllardır bütün özelliklerim uyan yerlerden gerı donus almıyorum
hatta ınternetten iş bulanlar nasıl buluyor anlamıyorum

  • kurcalamabozarsin  (22.09.17 21:55:50) 
Ne kadar ülke süper dense de çok büyük kriz içindeyiz. 2018 çok daha kötü olacak.


  • boray eris  (22.09.17 21:59:15) 
ben işveren veya ikcı olsam buna bakmam bile. ilgisi yoktur.


  • Delay Fuze  (22.09.17 22:19:20) 
Bir de engelli raporu alamıyor musun?şeker hastası arkadaşım dandik bi bölümden mezun, kız memur oldu engelliler için olan kpss ye girmişti.


  • geçerkenugradım  (22.09.17 22:39:09) 
@geçerkenugradım: Hayır, alamıyorum. Çünkü tek kulakta total işitme kaybı, genel engellilik oranında %18 yapıyormuş ve engelli raporu için %40 gerekiyor. Gidip de bizzat sormadım ama.


  • m e b  (22.09.17 22:43:12) 
Burada ilgisi yok demişler ama ilgisi olabilir. Hocamızın bir hastası epilepsiymiş. Vestel'de çalışıyormuş, mühendismiş ve terfi alacakmış ama askerlik problemi varmış. Askerliğe elverişli değil diye rapor almış. Terfi beklerken "Sen askere gitmeyecek kadar çürüksen bize de yaramazsın." diye işten atmışlar.


  • Lim5  (22.09.17 22:53:07) 
lim5'in dediği olay doğrudur ama herkes bu kadar kestirip atmacı değil. cv merak uyandırdıysa en azından görüşmeye çağırıp neden muafsın onu sorarlardı, sorunun muaflık olduğunu sanmıyorum. genel işsizlik var, bir de bölümün direkt bir mesleğe hitap etmediği için işe alacak kişi senin o işi yapacağından tam emin olamıyordur.

atıyorum, mühendis insan hiç çalışmamışsa da okulda gördükleri işin ucundan tutmaya yeter. ama senin öyle pratik bir bilgin ya da direkt olarak hitap ettiğin bir meslek yok, o yüzden ilk sefer zor olacaktır. yerinde olsam ingilizceni kullanabileceğin, pozisyon olarak beklediğin kadar yüksek olmasa da şirket adı/bilinirliği olarak yüksek bir yere girmeye çalış. atıyorum, koç'un binasında info deskte işe başla. hem kendini şirket içinde birilerine gösterme şansın olur hem de bölümle ilgili devam edeceğin meslekte alan farklı olsa da bi çalışmışlık görünmüş olur, psikolojik olarak cv'yi kontrol edene olumlu etkisi olur bunun.
  • Bruce  (22.09.17 23:02:08 ~ 23:06:45) 
Zannetmiyorum. Kronik bir hastalığı bulunan bir tanıdığımın engelli raporu var ve bu CV'sinde yazıyor ama şu ana kadar üç tane inşaat şirketinde çalıştı inşaat teknikeri olarak. Bence sağlık sorunundan çok, uluslararası ilişkiler bölümünde bir sorun var. İİBF mezunları genel olarak iş bulma sıkıntısı yaşıyorlar. Eğer çok ihtiyacın varsa daha basit pozisyonlara başvuru yapabilirsin.


  • dissendium  (22.09.17 23:36:13) 
[]

"Karamazov Kardeşler" Antik Yayınları'ndan okunur mu?

Kitaplığımda var ama epeydir erteliyorum yayınevi hakkındaki görüşlerlerden dolayı. Başka yayınevinden de şu zamanlarda alamam maalesef. Bu yayınevinden okuyan var mı? Nasıldı? Siz hangisinden okudunuz ve memnun kaldınız mı?




 
Karamazov kardeşler en sevdiğim kitaptır öncelikle:) o yüzden bu kararın için tebrik ederim:) antik yayınları'nı bilmiyorum. Ben iletişim yayınları'ndan okudum ve müthiş memnun kaldım. bir sahaftan almıştım kitabı; hem iletişim yayınları'ndan Engin Altay çevirisi vardı hem de iş bankası yayınları hasan ali yücel klasikler dizisi'nden nihal yalaza taluy çevirisi. Sahaf beni İletişim Yayınları'nınkine yönlendirdi. karar senin. ama okumuşken bu ikisinden birini tercih et derim.


  • ateslizenci  (19.09.17 17:06:17) 
Okunmaz :/ kitaba yazık etmeyin nolur.

İletişim ya da iş bankasından okuyabilirsiniz. İş bankası tercihim
  • mutlusismankedi2015  (19.09.17 17:20:28) 
@bugracaner: bende hali 781 sayfa.

Ama yine de en iyisi, son derece işinin ehli yayınevinden okuyayım.
  • m e b  (19.09.17 18:01:49) 
Ayşe Hacıhasanoğlu'nun çevirisi sansürsüzdür, ondan okumanızı tavsiye ederim. Sansür sizin için sorun teşkil etmiyorsa Nihal Yalaza Taluy'un çevirisi de harikulâdedir.


  • lafıolmaz  (19.09.17 18:36:05 ~ 12.04.19 19:33:22) 
Bence boşuna zaman kaybetmiş olursun. Ben eskiden dandik yayınevlerinden okuduğum kitapları hiç okumamışım sayıp iyi yayınevlerinden okuyorum yeniden. Sen de hiç bulaşmadan İletişim, İş Bankası ya da Can'dan oku bence. Hatta Karamazov Kardeşler için bu üç yayınevinin karşılaştırıldığı bir yazı vardı. Onu okuyup ona göre karar verebilirsin hangisini okuyacağına.


  • ms brownstone  (19.09.17 18:38:30) 
İletişim'den okudum. Orhan pamuk'a göre son bin yılın en iyi romanı.


  • steven wilson  (19.09.17 18:39:33 ~ 18:42:54) 
Ben de İletişim'den okumuştum. Daha sonra okuduğum tüm Dostoyevski kitaplarının Ergin Altay çevirisi olmasına özen gösterdim.


  • wish i could find a way to disappear  (19.09.17 21:42:45) 
uzak dur. zamaninda kum saati yayinlarindan klasikleri okumaya calistim ve felegim sasti. gerekiyorsa internetten sahaflardan ikinci el iyi bir ceviri al, ama dedigin yayinevinden uzak dur.


  • tabudeviren  (19.09.17 21:52:45) 
Okunmaz. Kesin bilgi, yayalım. İletişim yahut İş Bankası tercih ediniz.


  • microfiction  (19.09.17 22:25:05) 
Ismini duyunca bile tuylerimin diken diken oldugu bu muhtesem kitabi bahsettigin yayinevinden okuma dostum :( ergin altay cevirisiyle iletisim yayinlari +1 diyorum.


  • mesudiyeli mesut  (20.09.17 03:48:57) 
[]

Yurt dışındaki atıştırmalıklar cidden bizdekine göre daha mı iyi?

Şimdi abur cubur yerken aklıma geldi. Yiyorum ama çok kalitesiz geliyor tadı. Sanki hep bir şeyler eksik de tatsızlığı ondan kaynaklı gibi. Hani leş markaları es geçiyorum ama kötünün iyisi markalar bile tatsız ve hala vasat vasat işler yapıyorlar.

Neyse. Cidden diğer ülkedeki abur cuburlar daha mı lezzetli ve kaliteli?


 
bariz


  • passion rules the game  (07.09.17 21:52:28) 
Ben de bu tespiti yaptığımdan beri abur cubur niyetine kuruyemiş tüketiyorum. Türkiye'de onun seçeneği ve lezzeti beni tatmin ediyor.


  • fotrsapka  (07.09.17 21:57:17) 
bizdeki bazı markaların tadını ben de dışarıda bulamıyorum.
mesela:
-ülker rulo kat
-eti browni kek
-nestle damak
-eti tartini (turtini miydi yoksa?)

bunlar benim yerelde favorilerim. ha bir de oreo abartılmış bir balondur :)
  • burya  (07.09.17 22:07:36) 
Ayni markanin bile icerigi degisik olabiliyor. Bu nedenle tadi da kotu burada, fiyati da daha ucuz ama.


  • Traveller  (07.09.17 22:40:18) 
her şey öyle değil belki ama ben İngiltere'de Waitrose marketin cookie'sine bayılıyordum, burada o tür şeyler çok aradım Macrocenter'da benzer bişey buldum ama 25 lira, oha dedim henüz almadım. Orada 2-3 pounda alıyordum. Bir de acayip bi marka falan değil ha market ürünü.

1.75'miş,şu
www.waitrose.com

not: paranın alım gücüyle ilgili olabilir ya. bizde mesela bisküvi fiyatlarını 2-3-4 lira civarında tutmak için kimbilir nerelerden kısıyorlar, adamların £1.75'u bizim 4 liradan daha fazla şey alıyor, herhalde kısmaları gerekmiyor. ne biliyim.
  • rodriguez2  (07.09.17 23:01:11 ~ 23:01:54) 
Oreo'yu ilk yurt disinda yemistim ve bu kadar guzel olduguna inanamamistim. Bir kac ay sonra turkiyeye geldi ürün ve tadi bariz cok farklıydı. Aşırı tatli bir kere. Yiyemiyorum o yuzden hala. Gecen yine bi deneyeyim dedim ama yok, o tat yok yani.


  • veritaslibertas  (07.09.17 23:47:19) 
[]

550 mb, 720p kalitesinde 2,5 saatlik bir filme göre düşük değil mi?

şimdi torrent ile film indireceğim ama başlıkta da belirttiğim gibi, kalitesi 720p, boyutu da 550 mb diyor. sanki bir tutarsızlık var gibi. internet hızı zaten düşük ve önizleme de yapamıyorum. önceki izlediğim film boyutlarına ve kalitesine göre tutarsız gibi geldi. sizce nasıl ki bu veriler? bilgisayarımda film tutmadığım için kıyaslama da yapamıyorum.




 
çok düşük...


  • gotic  (30.08.17 23:37:28) 
MKE dir. Yani rip li video dosyasıdır. Muhtemelen sesten bir şeyler eksilmistir ama taş gibi izlenebilir. Bence sıkıntı yok.


  • westblack  (30.08.17 23:39:03) 
mkv olacak


  • westblack  (30.08.17 23:40:27) 
düşük. kaliteyi belirleyen bitrate'dir. bitrate starved diye bi kavram var. boyutu düşürmek için bitrate'in mına koyulmuştur bu da çamur gibi görüntü olur. 720p yazmasının bir önemi yok çözünürlüğü o sadece. sen gidip 1080p çözünürlüğe çok az bitrate verirsen sırf çözünürlüğü 1080p diye kaliteli bir görüntü olmaz. mkv olmasının da videonun kalitesi ile hiçbir ilgisi yok mkv denen şey konteynır yani sadece bir taşıyıcıdır codec değildir, videonun kalitesine hiçbir etkisi tesiri alakası bulunmaz veriyi taşır sadece.


  • rotten head  (30.08.17 23:52:28 ~ 23:55:14) 
X265 ise fena değil. Diğer türlü çöp.


  • cikmaz sokaktan cikagelen cocuk  (30.08.17 23:53:17) 
yukarda bi arkadaş da açıklamış, bitrate yüzündendir o. rarbg de media infoya bakarsan görürsün kaç olduğunu. 2-3k kbpsden başlar iyileşmeye, baktığım human planet belgeselinde 30 mbps :)


  • leontocephaline  (31.08.17 00:58:35) 
rotten head'in cevabı en doğru, ilerletiyorum:

* uzantının hiç bir önemi, anlamı yok. aynı filmi MKV ile 100 mb veya mp4 ile 8gb olarak da oluşturabilirsin.

* MKV bir format değil container'dır, içinde farklı türlerde dosyalar tutulur, (video, ses, altyazı, chapter bilgisi, vs.). kalite için doğrudan fikir vermez, MKV'nin içindeki videonun codec'i ve bitrate'i önemli

* büyük riplerde 5.1, 7.1 ses olur, ki bu AC3, DTS gibi baba ses codec'leri demektir, düzgün ses bitrate'i ile sadece ses bile 1-2 GB olabilir.

popüler torrent ortamarında dosya boyutu çoğu insan için daha önemli olduğu için düşük bitrate, kolay codec, stereo mp3 ses, küçük dosya.
  • celeron 300a  (31.08.17 03:13:28) 
çamur falan diyenleri çok takma eğer görüntü mevzusuyla çok ilgili ve bilgili bi şahıs değilsen gördüğün görüntü kalitesi hoşuna gidecek kadar olur o dosyada da. tabi 8 gb 720p versiyonla yan yana kıyaslarsan o zaman arada net bi fark olduğunu görürsün o ayrı bi şey çamur, çöp abartılı yorumlar. ancak ses konusunda herkesin farkedebileceği boyutta bi sıkıntı oluyor ama o da nerden ne şekilde izleyeceğine bağlı. vlc'den misal sesi epey arttırabiliyosun ya da kulaklıkla izliyceksen zaten sıkıntı olmaz, tvdense tvsine göre değişir vs. son olarak x265 (hevc) teknolojisiyle riplenmişse seste de sıkıntı yaşamayabilirsin o zaman 550 mb çok da düşük sayılmaz çünkü normal düşük falan olur. x264'te ortalama 1-1.5 gb arası oluyor o uzunlukta filmlerin düşük boyutlu ripleri, x264'te o aralıklarda olan film x265'te 550 mb'a gelebilir.


  • semaforo de medianoche  (31.08.17 04:05:30) 
[]

bazılarının dövmesi neden çok soluk ve kalitesiz duruyor?

bazılarınınki sanki yıllar geçtikçe silinecek gibi duruyor ama bazılarınınki ise simsiyah veya asıl renginde duruyor. bu, parasına göre bir hizmetin sonucu mu yoksa ten rengiyle de ilgisi var mı?




 
dövme yaptırdıktan sonra tekrar üzerinden geçilmesi gerekiyor.
bunun dışında bakımının da iyi yapılması lazım.

bunları yapmayanların soluyor haliyle.
  • teritori  (29.08.17 17:07:40) 
emin olmamakla beraber kilo alıp vermenin etkisi olduğunu düşünüyorum.


  • dedimmidemedimmi  (29.08.17 17:08:13) 
Bence asıl sebep ucuz dövme, kötü boya, kötü işçilik. Fakirlerin dövmesi hep dediğin gibi oluyor.


  • ekaterina  (29.08.17 17:14:35) 
güneşe maruz kalması ve kalıyorsa da güneş kremi kullanılmaması bence


  • shotgunwoman  (29.08.17 17:24:32) 
santimetrekaresi 560,68 tl'den ucuza yapılan dövmeler öyle oluyor.

fakirlerin dövmesi nedir ya...
  • Bruce  (29.08.17 17:24:54 ~ 17:26:42) 
kötü boya kötü işçilik kötü bakım. dövmenin rengi 6 ayda anca oturur, ilk yapıldığı gibi kalmasını beklemek saçma çoğu zaman. ten rengi de çok önemli bi etken gerçi


  • hasmetizm 2046  (29.08.17 17:33:11) 
[]

bu tip soruları nasıl çözüyorduk?

bunun bir mantığı vardı sanki. yöntemi söyler misiniz?

i.hizliresim.com

not: eklemeyi unuttum. direkt taban 2 diyebiliyor muyuz? o şekilde cevap çıkıyor ama her soruda böyle mi yapacağız?

 
  • pgup  (24.08.17 17:07:55) 
eşitlikleri birbirine böl ve birbiriyle çarp. üsteki ifadeleri toplam ve çıkarma olarak bulacaksın.


  • diffarentiationation  (24.08.17 17:08:38) 
17 diye buldum cevabı. Taban 2 dedim 3x=4 2y=3 olarak basit kesir hesabı ile çözdüm.


  • Fritz-X  (24.08.17 17:08:45) 
Herhangi bir ortak taban diyebilirsin tabii ki. X ve ynin kesin değerini sormuyor sonuçta. İster 2 tabanında yaz 16 ve 8i ister 256. Sonuç aynı çıkar


  • glamdr1ng  (24.08.17 17:10:25) 
[]

Facebook'ta bilinçli mi gönderildi bu arkadaşlık isteği?

Zamanında aramızın çok iyi olduğu bir arkadaşla her türlü bağımızı kopardık. Tabii, Facebook'ta da. Bu beni engellemişti, üstünden de epey zaman geçti. Şimdi de dalga geçer gibi arkadaşlık isteği geldi ondan. Bunu bilinçli mi gönderdi, yoksa Facebook'ta engel kaldırınca otomatik istek mi yollanıyor? Çünkü arkadaşlık isteği gönderemeyecek kadar türlü hataları oldu bana karşı. Mantığım almıyor eğer öyleyse.

Kısacası Facebook saçmalığı mı bu? Kesin bilgisi olanlar cevap verirse sevinirim.


 
Biri adina fake hesap acmis senden para isteyecektir


  • basond  (17.08.17 21:10:51) 
bilinçli göndermiştir. koca fb'nin işi yok sizi barıştırmak istemiş.


  • secrex  (17.08.17 21:12:24) 
Yoo baya istek göndwrmiş. Engellerdim ben olsam


  • glamdr1ng  (17.08.17 21:16:19) 
engeli kaldırınca arkadaşlık istegi göndermek gibi bişi yok, bilinçli göndermiş. ya da stalklarken yanlışlıkla göndermiş ama her türlü kendi göndermiş.


  • sta  (17.08.17 21:41:33) 
Evet engeli kaldırınca istek gönderilme gibi bir şey yok. Bi şekilde kendi göndermiş belki yanlışlıktadır ben de birine göndermiştim öyle


  • mutlusismankedi2015  (17.08.17 21:55:45) 
[]

alevi türkülerinde ve şarkılarında geçen "dost" kavramı

alevi türküleri veya şarkıları dinlediğimde ekseriyetle bu kelimeyi duyuyorum. alevilikte başka bir anlamı/önemi var mı bu kelimenin?




 
Dost kelimesiyle bazen Allah, bazen hz. Peygamber, bazen hz. Ali, bazen Ehl-i Beyt, bazen 12 imamlar veya onlardan biri kastedilir.


  • yaren  (15.08.17 19:52:08) 
[]

word'de şöyle bir şey mümkün mü?

word'de listeli halde bir şeyler yazdım. şu şekilde:
1. elma
2. armut
3. incir
4. çilek
...
60. muz


şimdi ben bu listedeki sıralamayı word içinde veya başka bir programda nasıl random/gelişigüzel sıralama haline getirebilirim?

öyle bir işlem var mıdır şu şekilde yapılabileceğim?

4. çilek
2. armut
1. elma
60. muz
3. incir
36. karpuz
41. dut

 
word'ü bilmiyorum ama excel'de şöyle yapılabilir:
a1 hücresine şunu yaz (tırnak işaretleri yok) "=rand()*1000"
Bu fonksiyon 1 ile 1000 arasında rastgele sayı üretiyor. Sonra hücrenin sağ alt kenarından tutup aşağıya istediğin kadar kaydır. kaç satır varsa o kadar. böylece 1000 arasında kaydırdığın satır kadar rastgele sayın olacak. Bu sütunun yanındaki sütuna da verdiğin örnekteki meyve isimlerini kopyala yapıştır. En son, rastgele sayıların olduğu sütunu büyükten küçüğe veya küçükten büyüğe sırala. bu şekilde olur diye düşünüyorum.

tekrar düşündüm de aslında fonksiyonu 1000 ile çarpmana da gerek yok. yapınca ne demek istediğimi göreceksin.
bu arada sayfada her yaptığın değişiklikte random fonksiyon yeni sayı üretiyor. bunun senin işine bir zararı olmaz. istemezsen o sütunun, başka bir sayfaya sadece değerlerini yapıştırırsan düzelir.
  • puc  (13.08.17 13:46:25 ~ 13:50:34) 
@puc: excel ile aram pek iyi değil. a1 hücresine o formülü yazınca hata veriyor.


  • m e b  (13.08.17 13:55:14) 
  • passion rules the game  (13.08.17 13:56:23) 
@passion: o tek kelimeli ya da cümleli listelerde işe yarıyor. benim listem paragraf, şiir içeriyor. o site maalesef her dizeyi de sayı olarak kabul ediyor.


  • m e b  (13.08.17 13:59:27) 
excel'in türkçe galiba.
şu sayfada türkçe fonksiyonu var. çok zor değil, eğer daha kolay bir öneri gelmezse yapmaya çalış.
www.yazilimbilisim.net

önemli nokta, hücreye eşittir işareti ile başlayarak girmelisin fonksiyonu. türkçesi de şuymuş:
=S_SAYI_ÜRET

hepsi bu

sonra hücrenin sağ alt köşesinde tutup aşağı sürüklediğinde istediğin kadar rastgele sayın olacak. diğer sütuna meyve isimlerini yapıştıracaksın. sıralama için de yukarıda menülerde A Z gibi bir sembolü bulman lazım. sıralamak istediğin sütunu seçtikten sonra o sembole tıklarsın. sadece bir diyalog kutusu gelir, okay de ona. bu kadar.
  • puc  (13.08.17 14:12:19) 
[]

tam örtülmemiş kapı/pencere/çekmece, ortadan düzgünce katlanmamış sayfa

gibi şeyler rahatsız ediyor mu sizi de? kalkıp tamamen kapatma isteği duyuyor musunuz? bunlara ek, mesela rüzgarlı havada o aralık kapının tık tık ses çıkarması da, birinin tükenmez kalemi çıt çıt diye açıp kapatması da, birinin bacağını sürekli sallaması da, tam ortadan ikiye katlanmamış ya da düzgün koparılmamış sayfalar da sinirinizi bozuyor mu?

kısacası, olması gerektiği gibi olmayan bu yarım şeylerden ve ritmik ses çıkaran gürültülerden ne derece rahatsızsınız?


 
Bunlar doğallığın işaretleri. Her şey çok düzenli olsa hayat sıkıcı olurdu. Birinin şapırdatarak bir şeyler yemesine uyuz oluyorum sadece.


  • dissendium  (11.08.17 22:43:46) 
evet.

yanında oturan kişinin bacağını sallaması, dirseğini karın boşluğuna dayaması; bozuk para ya da anahtarlığıyla oynaması, o şak şak sesler... vs vs

sonra daha can acıtan dertlerin oluyor.
  • runagain  (11.08.17 22:50:14) 
Hepsi sinirimi bozuyor da şu ritmik gürültülerden aşırı derecede nefret ediyorum. Anahtar sesi falan bir yere kadar da mesela yanımdaki birinn düzenli olarak burnunu çekmesi benim ister istemez bütün konsantrasyonumu oraya verip kendi kendime kafayı yemem demek sinirden.


  • ms brownstone  (11.08.17 23:33:19) 
sürekli gıcırdayan kapı rahatsız eder ama diğerleri umrumda olmaz.


  • orpheus  (11.08.17 23:35:56 ~ 23:36:03) 
[]

kollarım çok mu uzun?

sizce öyle mi?


(fotoğrafın bittiği yerin hemen üstü de diz hizam. belki fikir verebilir.)

 
uzun. skinny. biraz da eller büyük sanırım.

abi kendine siyah şerit falan çekmişsin. :D Çok güzel yarım ifşa olmuş. İbretlik paylaşım teşekkürler :)
  • qazaqwsx  (04.08.17 23:05:38) 
Ölçsene, kollarını yana açınca boyun kadar olacak işte.


  • Lim5  (04.08.17 23:07:44) 
kolunun uzunluğu takacak en son şeylerinden biri olmalı bence.


  • diffarentiationation  (04.08.17 23:07:59) 
Hemen tanburunu getir, yarın başla.


  • frkr  (04.08.17 23:17:22) 
yav boyumu 173 biliyordum, 170 çıktı. şimdi kol açıklığımı ölçtüm, 177 cm uzunluğunda çıktı. niye kocaman ve maymun gibi duruyor ki kollarım? diğer insanlarınki öyle durmuyor.


  • m e b  (04.08.17 23:39:09) 
haleceylanbarlas.com

sanki bi tık. ama özellikle sormasan kimse dikkat etmez.
  • elorelia  (04.08.17 23:41:50) 
normal


  • pinkpeony  (04.08.17 23:42:08) 
hayır, değil.


  • secrex  (04.08.17 23:45:19) 
Biraz uzun gibi geldi bana evet.


  • stavro  (04.08.17 23:46:19) 
[]

tehdit edildim, başıma cidden bir şey gelir mi bundan?

geçtiğimiz çarşamba işkur üzerinden küçük bir otele rezervasyoncu pozisyonunda bir otele başvurmuştum. adam ertesi gün görüşmeye çağırdı. şartları konuştuk. hafta içi bir gün tatil ve kalan 6 gün de 9-18 arası asgari ücrette çalışma, yemek dahildi. "pazartesi başla o zaman, gerekli belgeleri de o zaman getir." dedi.

neyse, bugün gittim, adam henüz gelmemişti. ben de bu sırada gece vardiyasında olan resepsiyoncu ile tanıştım. çocuk 9-9 çalışacağımı, yemeğin de dahil olmadığını, herkesin kendi evinden ya da cebinden karşıladığını söyledi. bir de gelen müşteriler de orayı resmen fuhuş yeri gibi kullanıyor. evli barklı adamlar farklı kadınlarla geliyordu yani.

ben tüm bunlara bakınca da oradaki diğer çalışana vazgeçtiğimi, şartların uymadığını söyleyip işveren gelmeden çıktım geldim. adam aradı, reddedip mesaj yazdım "şartlar dediğiniz gibi değildi. ben de vazgeçtim işe başlamaktan." dedim. ısrarla bir daha arayınca açtım. adam çok pis küfretmeye, ağzına geleni saymaya "sen kalkıp bir haftadır beni oyalıyorsun, pazartesi başlayacağını söylüyordun. şimdi de bir şey demeden çıkıp gidiyorsun. elimde zaten bilgilerin var. seni bulup seni pişman edeceğim." diye bağırarak, yine küfürler saydırarak telefonu kapattı.


şimdi bu adam cidden bir şey yapabilir mi ya? mesaj olsa belki tehdit içerikli diye şikayet ederdim ama öyle kanıt da yok elimde. adama belge vermedim, sadece elinde tc numaram var. otellerin kullandığı sistemde adres madres yazmıyor ama belki başka şekilde bulur diye endişeleniyorum.

 
Uğraşacağını sanmıyorum, takma kafana.


  • arnold schwarzeneger  (24.07.17 12:32:29) 
bir şey olmaz bana göre de.


  • drako  (24.07.17 12:36:49) 
Bir şey yapmaz, yapmayacak bence. Senin yaptığın hoş bir davranış değil. Sana güvenip aramayı bıraktıktan sonra yine eleman ihtiyacı çıkınca, işleri sekteye uğradı diye kızmış muhtemelen.


  • nawar  (24.07.17 12:37:12 ~ 12:37:25) 
Eğer herhangi bir imza atmadıysanız hukuksal herhangi bir şey yapamaz. ettiği tehditlere gelince mesaj filan atarsa doğru savcılığa başvurun.


  • Sosyal teokrat  (24.07.17 12:45:51) 
şartlar dediğiniz gibi değildi. ben de vazgeçtim işe başlamaktan ' bu cümleyi kuracağına farklı bir iş buldum desen adam kuşkulanmazdı senden


  • nivoandmira  (24.07.17 12:46:30) 
@nawar: ama başından gerçeği söyleseydi ben niye çıkıp geleyim ki? ayrıca bu kadar kaba olan bu adam yüz yüzeyken daha da kötü şeyler yapamaz mıydı?

@nivoandmira: kuşkulanmak derken?
  • m e b  (24.07.17 12:47:55 ~ 12:49:10) 
bence yaptığında etik olmayan birşey yok.
karşı taraf yalan söyleyerek kendisine gösterilmesi gereken itinayı ortadan kaldırmış gibi geldi bana.
bu arada bi bok çıkmaz işten bence içini ferah tut.
  • baharat  (24.07.17 13:17:15) 
İmzayı atmış olsaydınız bile, hukuken size hiçbir şey yapamazdı. İşçi ve işverenin, 2 aylık bir nedensiz cayma süresi vardır. Oh ne ala, işveren işçiyi beğenmeyince, ilk iki ay neden göstermeden çıkarabilsin, ama işçi ortamı beğenmeyince, "anlaşma var, çıkmazsın!" densin. zaten başımıza ne geliyorsa, sadece işçiye dayatılan ama işverenin hiç nasibini almadığı etik anlayışımızdan geliyor.


  • agluna  (24.07.17 13:35:42) 
Bir halt olmaz.
Bir alisveris sonrasi adamin biri bana boyle tehditler savurdu, elinde adersim telefon numaram falan da vardi. Adam tehdit etmeye basladigi anda sozunu kesip "dostum, elinde geleni ardina koyma" dedim. Bir halt olmadi.

  • stavro  (24.07.17 14:20:43) 
İşveren gelmeden çıkıp gitmekle hata yapmışsın, Direkt onunla ve o anda konuşman lazımdı. Adam bu nedenle kızmış, yerine birini ayarlama şansı tanımadığın için. Belki diğer çalışanların oyununa geldin, belki onlara öyle sana başka olacaktı ne biliyorsun. Adamla konuşup "çalışanlar böyle böyle dedi anlaşmayı yazılı yapalım" veya "çalışma şeklinizi gördüm, bana göre değil, önceden belirtmeliydiniz, bu koşullarda çalışamam" demen lazımdı.


Yasal olarak bişey yapamaz, Yapabileceği bişey olsaydı telefonda " seni bulup pişman edeceğim" diye tehdit etmezdi.
(Sen gerekirse adama yaptığınız konuşmanın telefonunda kayıtlı olduğunu söyleyebilirsin, tlf. konuşmalarını kaydeden aplikasyonlar var. )

Bana göre de bişey olmaz, telefonunu açmayınca iyice sinirlenmiş sinirini boşaltmıştır.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (24.07.17 14:21:45) 
direk işkuru ara ve bu firma tarafından tehdit edildiğini söyle.


  • oscar  (24.07.17 14:40:47) 
hayat aklini konusacak bir filozof uret +1

Çalışanın dediğini işverenle doğrulaman lazımdı. Bir şey yapamaz. Fuhuştan ihbar edersin, tabi gerçekten öyle bir şey varsa.
  • Lim5  (24.07.17 14:44:15) 
[]

genel müzik zevkinize en aykırı şarkılar nelerdir?

guilty pleasure olarak sormuyorum bu arada.

ekleme: sorum yanlış anlaşıldı galiba. genelde ağır rock dinleyicisinizdir mesela ama azer bülbül'ün x şarkısına da bayılıyorsunuzdur. popüler müziğe bayılırsınız, metalden nefret edersiniz ama metallica'nın x şarkısına da bayılırsınız istisna olarak.


 
herturlu r&b sarkusi.


  • mayeskuel  (23.07.17 22:09:20) 
Guilty pleasure olmayan, rap ve spoken word tarzı.


  • aychovsky  (23.07.17 22:12:07) 
genel olarak ilk aklıma gelen drake oldu. özellikle bir şarkı söylemem gerekirse weston road flows ama drake'i genel olarak beğeniyorum.


  • proletarier aller lander vereinigt euch  (23.07.17 22:24:27 ~ 22:24:47) 
türk sanat musikisinden bazı parçalar.


  • tabirimekruh  (23.07.17 22:30:11) 
ustune para verseler tarkan dinlemem ama kış güneşi şarkisi baska, tabi onda da yildiz ablamizon imzaciği var..


  • alttaraf  (23.07.17 23:18:06) 
caz dinleyicisiyim ama evde gizli gizli şunu dinliyorum.
www.youtube.com

  • sanrı  (23.07.17 23:44:46) 
[]

internette zip dosyasından tek bir şeyi çekip indirmek mümkün mü?

internete zip dosyası halinde bir şeyler yükleniyor ya, zip dosyasının tamamını değil de sadece istediğimizi içinden seçip indirmek mümkün mü?

mümkünse nasıl?


 
Degil


  • eksimtrak  (17.07.17 18:00:45) 
Eskiden download manager'larda bu tip özellikler oluyordu. Artık öyle bir program kalmadı herhalde.


  • zombi  (17.07.17 18:29:49) 
[]

aslında tüm olasılıklar pratikte %50 değil mi?

mesela sayısal loto oynadık diyelim. ne kadar değişken olursa olsun asıl mesele ikramiyenin bana çıkıp çıkmaması değil midir nihayetinde? bana ve diğerlerine çıkması gibi iki sonuç var ortada. bu da %50 ihtimal değil midir? yani bu yazı tura gibi değil midir pratikte? mesela yazı: istediğimizin gerçekleşmesi, tura: istediğimizin gerçekleşmemesi.




 
aynen öyle.


  • yazar yazmaz yazan yazar  (11.07.17 15:22:50) 
abi matematiği nerede öğrendiniz siz. hani felsefe diyeceğim ama bu felsefe bile sayılamaz.
Yani sizin olasılık hesabınız Polyanna'da bile yok.

  • cursor  (11.07.17 15:27:14) 
@cursor: yahu olasılık hesaplamalarını veya sözgelimi piyangonun çıkma olasılığının düşüklüğünü de biliyorum herhalde. ama yukarıda anlattığım gibi düşününce de tuhaf geliyor durum. ben de bunun için soruyorum zaten.


  • m e b  (11.07.17 15:31:54) 
Yok, öyle olmuyor. Sayısal Loto oynadığında kazanma olsılığın 13.5 milyarda bir. Olasılık "Ya kazandım ya kazanmadım" değildir. Bir de matematikte probability ve possibility ayrımı var. Türkçeye olasılık ve ihtimal diye çeviriyorlar genelde ama birkaç farklı çevirisi daha var. Her ne kadar dilde olasılık ve ihtimali eş anlamlı kullanıyorsak, matematiksel olarak öyle değil. Bir şeyin olma ihtimali vardır, olmama ihtimali vardır. "Ya bar, ya yok" kısmı budur. Örnek, uzayı tanımlar. Aslında tam 0-1 değil ama kolaylık olsun diye 0-1 diyebiliriz. Olasılık ise o ihtimalin hangi oranda gerçekleşeceğidir.

Örneğin bşr zarı atarsın ve 6 gelmesi bir ihtimaldir, çünkü zarın 6 yüzü olduğundan 6 gelebilir. Bu 0-1'dir. Ama o zar hileli olsun ve 1000 atışta bir tane 6 gelsin. Bu durumda, tanım gereği o ihitmal var, çünkü zarı 6 yüzü var ama olasılığı 0.001 çünkü zar hileli. Zar hileli diyelim ama asla 0 gelmeyecek olsun. Bı durumda ihtimal var, yani %50-%50 ama olasılık 0. Çevirisi ile söylersek "Possible but not probable".
  • aychovsky  (11.07.17 15:37:48 ~ 15:38:31) 
Olma olmama %50'dir.

Geri kalan olmanin veya olmamanin oranini belirler.
  • c1b2k3  (11.07.17 15:38:48) 
Olasilik kelimesinin iki anlamini birbirine karistiriyorsun ondan kafan karisiyor.

%50 olasilik demek su demektir: Mesela sayisal lotoyu 100 kere oynarsam 50 kere kazanacagim, 50 kere kaybedecegim.

Bu tabii ki yanlis, oyunun dizayni sebebiyle boyle bir durum soz konusu degil.

Mesela tavla zari atacaksin, tek zarda 6 gelme olasiligi 1 / 6 (%16 civari)

Yani zari 6 kere atsan 1 kere 6 gelecek. (uzun vadede, ortalama)

6 gelme olasiligi %50 degil. 6 gelecek veya gelmeyecek degil yani.

Kafani karistiran, turkce'de olasiligi "olabilecek opsiyonlar" anlaminda da kullaniyoruz. Bu anlamla matematiksel anlami birbirine karistiriyorsun ondan kafa karisiyor.

Cunku turkcede mesela "su kiza cikma teklif etsen olasiliklar neler? kabu leder veya reddeder" gibi cumlede kullanabiliyoruz. Bu, %50 ihtimal anlamina gelmiyor.

Bu her dilde boyle degil mesela, ingilizcede matematiksel olasilik "probability", diger anlamda olani "possibility" o yuzden kafa karismiyor.

Turkcede iki farkli anlamda kullanildigi icin kafan karisiyor. "Olur veya olmaz" anlamindaki olasilik ile matematiksel olasilik bambaska seyler, sadece turkce'de ayni kelime ile ifade ediliyor
  • stanley5m  (11.07.17 15:40:56 ~ 15:49:57) 
O dedigin olasilik degil, sonuc. Oyna Iki hafta sayisal ol zengin madem yuzde 50.


  • baldur2  (11.07.17 15:54:26) 
sayısal loto örneği ne kadar basit ya.
her el aynı ihtimaller devam ediyor. her seferinde kazanma ihtimalin %50. yani bu hafta sayısal sana çıkmadıysa diğer hafta kazanacaksın diye bir şey yok. her seferinde şartlar ve ihtimaller yeniden oluşuyor çünkü. her seferinde %50'lik kazanamama ihtimaline yakalanıyorsun.

  • yazar yazmaz yazan yazar  (11.07.17 16:17:14 ~ 16:17:26) 
@m e b: yahu hiç öyle şey olur mu? @shadra basitçe anlatmış bir çıkacağa karşı milyonlarca çıkmayacak var. sen nasıl olur da diğerlerini tek alabilirsin ki? Hadi sadece bana çıkıp çıkmadığı ile ilgileniyorum desen de buna olasılık denmez.


  • cursor  (11.07.17 16:18:04) 
@yazar
Her seferinde yakalaniyosan nasil yuzde 50 oluyo acaba?

  • baldur2  (11.07.17 16:21:25) 
@yazar yazmaz yazan yazar, evet süper örnek, kaç kolon oynadığın sana göre olasılığı hiç değiştirmiyor değil mi? evet, çok mantıklı.


  • cursor  (11.07.17 16:49:27) 
Yuzde 50 demek ya olur ya olmaz demek degildir, bi kere bir secenek olur bi kere digeri olur demektir. Sayisal lotoda 2 tane secenek yok yazi turadaki gibi. Ondan yuzde 50 degil zaten.


  • baldur2  (11.07.17 16:58:20) 
Bazen Türkiye'nin yarısı Türkçe derslerinde terimler anlatılırken okulu kırıp kahveye ya da internet cafeye kaçmış gibi hissediyorum. :)

www.tdk.gov.tr

Olasılık ve teori kelimeleri bu konuda en çok acı çekenler oluyor sanırım. Bunlar bilimsel terimler. Matematikteki olasılık "bir şey ya olur ya olmaz" değil, olması durumundaki şartlar üzerinden hareketi belirtir. Aynı şekilde "evrimin teorisi"ndeki teori, kahvede ya da rakı masasında vs. üretilen teoriler değil, belirli yanlışlama süreçlerinden sağ çıkıp, deneysel ve gözlemsel olarak sağlam kaynaklar üzerine oturan bir açıklama anlamına geliyor.

aychovski +1
  • nawar  (11.07.17 17:02:39) 
hiç bir hesap değişkeni nasıl gördüğüne göre yapılmaz. hani siz kafanızdan nasıl değerlendirirseniz, değerlendirin de, buna olasılık demeyin veya buna günvenmeyin.


  • cursor  (12.07.17 12:58:38) 
[]

karıncayı, tırtılı vs. pencereden atınca çok canı yanar mı?

bazen evde karınca, çekirge gibi minik canlılar oluyor. ben de öldürmek yerine 6 kat yükseklikten pencereden dışarı bırakıyorum. acaba sakat kalırlar veya canları çok yanar mı? yani yerçekimi onlara daha keskin etki etmez herhalde, değil mi? yoksa yanlış mı yapıyorum?




 
sen soruyu sorunca ben de merak edip çok kısa bir gugıl araştırması yaptım. ölmüyorlarmış keratalar, için rahat olsun. terminal velocity deyolla.


  • der meister  (10.07.17 23:34:19) 
@vegas: balkon yok ki evde.


  • m e b  (10.07.17 23:38:57) 
@st curse: yani aniden saldırıp üzerime atlamayacak her canlı için aynısını düşünüyorum. süpürge ve ev küreği ile halletmeye çalışıyorum.


  • m e b  (10.07.17 23:48:42) 
Belli bi yüksekten sonra oyle ufak hayvanları atmanin herhangi bi zarari yok diye biliyorum, 12. Sinif fizik dersinde bunla ilgili bi konu vardi hatta. Bu belli yukseklik de karinca vs icin baya alcak yani 1 metre gibi bi sey olabilir, yani olmaz merak etmeyin. Ama ben direkt öldürürdüm sanırim boceklerden pek hoşlanmayan biriyim :/


  • nundu  (10.07.17 23:53:18) 
Yok, ben de aynı şeyi merak edip "N'olur ölmesinler, dinimiz amin, fingers crossed" diyerek bakmıştım. Onların yüzey-kütle oranları yüksek, sürtünmeden dolayı paraşütlü gibi iniyor onlar. Yani çok paraşüt değil de, paraşütümsü. Yükseklik çok da fark etmiyor.


  • aychovsky  (10.07.17 23:54:27) 
Yaşadıklarını hissettikleri tek andır belki de.
Ertesi gün güneş artık farklı doğar onlar için, kim bilir.

  • vonkhar  (11.07.17 00:21:46) 
Ben bi parça peçeteye sarıp atıyorum, sonra bahçede kağıt vs. varsa onları da toplayıp çöpe atıyorum ara ara.


  • megalomaniac  (11.07.17 00:52:12) 
limit hız ve kitin tabaka koruyordur onların çırpı kıçlarını :)


  • fallopian  (11.07.17 00:56:48) 
Bunların limit hızları düşük olduğu için çok şiddetli bir şekilde düşmüyorlar yere, ayrıca kütleleri ve hızları düşük olduğu için momentum da üretemiyorlar, momentum üretemedikleri için zarar da görmüyorlar.


  • angelus  (11.07.17 00:58:47) 
Ucaktan bile atsan bir sey olmaz:) Rahat ol. Hele bir karafatma sadece yuksekten dusmek degil, tahmin edemeyecegin bircok ekstrem kosula dayanabiliyor.


  • stavro  (11.07.17 01:06:34 ~ 01:07:35) 
At.
Sonra aşağı in bak bakalkm yaşıyor mu.

  • bass solo take one  (11.07.17 03:04:50) 
[]

usb'ye atar gibi dvd'ye fotoğraf yazdırabilir miyim?

sorumu açayım. bende bazı fotoğraflar var, bunları yazdırıp birine vereceğim. o da fotoğrafçıdan çıkartacak bu fotoğrafları. hani usb belleğe dosya atıp dilediğimizi seçip başka cihazlara kopyalayabiliyor ya da istediğimizi yazdırabiliyoruz ya, dvd'de de öyle olabilir mi?

mümkünse nasıl?


 
Mümkün. Neredeyse bütün bilgisayarlarda yapabilirsin. DVD'yi bilgisayara tak. Fotoğraf klasöründen DVD klasörüne fotoğrafları sürükleyerek kopyala. DVD klasörünün üst satırında 'Bu diske yaz' seçeneği olur. Oradan yazma işlemini tamamla.


  • cliquot  (10.07.17 16:10:21) 
dvd-rw değilse usb gibi sürekli dosya silip yenilerini koyamazsınız bu arada dvd'ye,
o yüzden 100mb lık fotoğraf için bir adet dvd yakmanız biraz israf olabilir.

  • luchetti  (10.07.17 16:18:52) 
@cliquot: fotoğrafçı bu dvd'yi açtığında film gibi tek parça değil de her bir fotoğrafı ayrı ayrı görüp üzerinde işlem yapabilir, değil mi?

@luchetti: usb gibi sürekli kullanmayacağım. sadece fotoğrafı atıp vereceğim, bir kez kullanılacak yani.
  • m e b  (10.07.17 16:19:35 ~ 16:20:40) 
Yapabilir. Bunu siz, DVD'yi yazdırırken ayarlarsınız. Yazdırma seçeneklerini iyi okuyun.


  • cliquot  (10.07.17 16:46:01) 
[]

ekşi sözlük sizde de böyle mi?

en sonki çökmeden bu yana, hangi sayfaya gidersem gideyim (mesajlara, başlık takiplerine, soldaki herhangi bir başlığa), bomboş sayfa çıktıktan saniyeler sonra geliyor. eskisine oranla sayfanın yüklenmesi daha geç oluyor. yani bir sayfadan başka sayfa geçişte bomboş ekran çıkıyor. firefox'ta, chrome'da da denedim, aynı.

image.prntscr.com


 
Evet.


  • ave maria  (08.07.17 12:48:43) 
Aynen öyle mac safari cephesinde de.
gfycat.com

Rezalet başlığı mı açmalıyız illa ki :)
  • hedep  (08.07.17 13:26:17) 
bende de ayni sorun var. mac/safari. ublock'u kapatinca duzeliyor nedense safari'de. windows/chrome'da ise sorun yok. anti-adblock denemeleri mi yapiyorlar acaba diye dusundurttu bana.


  • luuk  (17.07.17 19:12:51) 
bugün bende de başlamış illet.

lan noldu?
  • susadım çeşmeye varmaz olaydım  (25.04.18 21:04:52) 
@susadım çeşmeye varmaz olaydım: Chrome'da çok daha az olsa da evet, takılma var yine de.


  • m e b  (26.04.18 13:25:23) 
vpn uzantısını silince düzeldi ben de.


  • susadım çeşmeye varmaz olaydım  (26.04.18 19:06:35) 
[]

neden filmlerde bu üç şeyi beceremiyorlar?

aşırı film/dizi izleyen biri değilim ama ne zaman dizi/film izlesem bu üç şeyi görüyorum ve filmin tüm akıcılığı bozuluyor benim nezdimde.

1. kan rengi. gerçek kan kıvamında hiçbir sahne hatırlamıyorum. ya vişne reçeli gibi ya da ucuz ketçap renginde, turuncuya çalan kırmızı renginde.

bunu şiddeti normalleştirmemek için mi yapıyorlar?

2. animasyon karakter/nesne takip ederken gerçek karakterlerin baktığı yer tam olarak o sanal karakter üzerinde değil.

3. geçmişi anımsarken veya fotoğraf çekilirken oyuncuların kendilerini de bizim gördüğümüz açıdan görmeleri.


cidden niye beceremiyorlar bu üç şeyi?

 
@j r r: ama ben flashback'lerin çok yer kapladığı filmlerden bahsetmiyorum. mesela anlık, çok kısa bir sahne hatırlıyor adam. o kısmı dışarıdan, üçüncü şahıs gibi hayal ediyor kendini.


  • m e b  (07.07.17 01:18:00) 
1. gıda boyası kullanılıyor ondan. gerçek kan kullanmak saçma olurdu bence.
2. bunu anlamadım
3. sinema seyirciye göre yapılır oyuncu nasıl görüyor diye değil. flashback de sen o kişinin duygusunu göremezsen bi anlamı kalmaz
  • cekilmis gayfe  (07.07.17 01:56:54) 
1. Gerçeklikle alakasından ziyade millet onu kan olarak kabul etmiş, en başından beri yeşil yapsalardı öyle kalırdı mesela.

2 anlamadım.

3. Sen yönetmenin gözünden ve hikayesinden izliyorsun, o etkiyi vermek için bir teknik bu.
  • kurnaz  (07.07.17 02:31:25) 
gıda boyası vs kullanmıyorlar onu amatörler ancak kullanır. fake blood denilen bir sıvı var onu kullanıyorlar. bana batmıyor sahsen sen neresi beğenmedin? cidden merak ettim. belki de gerçek olmadığını düşündüğün için öyle geliyordur sana.
2 de tam net değilsin. daha mı orta planda olmalı karakter?
film boyunca oyuncuyu gördük zaten eee flashback olunca ne değişiyor.
  • fasulyek  (07.07.17 03:04:59) 
ikinci soruyla ilgili olarak (eğer doğru anladıysam); söz konusu animasyon karakterin sonradan post production aşamasında sahneye dahil edilmesi, gerçek karakter sahnenin çekildiği sırada boşluğa ya da yeşil bir nesneye bakıyor olması ve dolayısıyla sonradan eklenen cgi karakterle senkronizasyon sağlanamaması.


  • saruwatari  (07.07.17 11:19:59) 
@fasulyek, türkiye dizilerinde gıda boyası kullanılıyor ;)


  • cekilmis gayfe  (07.07.17 17:06:37) 
[]

sözlük'e girebiliyor musunuz?

girişi zor bela yaptım ancak hiçbir şekilde başlıkar görünmüyor, açılmıyor. sol taraf bomboş. sizde durumlar nasıl?




 
Çok zor girdim, bir iki başlığa tıkladım tepki vermedi. Aşırı bi yavaşlık söz konusu şu an.


  • chicha  (07.07.17 00:13:08) 
Sözlük'ü bozdular mobil uygulamalar ağır geldi. :)


  • Ufuk  (07.07.17 00:14:19) 
Am itibariyle tamamen çökmüş durumda.


  • devilred  (07.07.17 00:19:14) 
gayet rahat girdim az önce.

edit: ama şu an yavaşladı. tıklanan pencereler iki saatte açılmıyor.
  • i m cool with that  (07.07.17 00:30:42 ~ 00:34:38) 
Patladı girilmiyor. Burda bile sözlük kullanıcı adımla login olamadım o derece patlak durumda.


  • eloharp  (07.07.17 00:36:25) 
sozluk is gone. tam da bir şey bakmam gereken zamanda oldu, harika oldu.


  • fengari  (07.07.17 00:40:29) 
[]

şu replik/olay hangi dizi/filmdendi?

bir suçtan dolayı şüpheliye çok fazla dayak atılıyor ve o sırada da o olayda ilgilenen yetkili/görevli geliyor.

yetkili: yeter artık, dayağa son verin.
polisler: ama tam da itiraf edecekti.
yetkili: eğer birini öldüresiye döverseniz büyük kaliforniya yangınını da üstlenecektir.


hangi filmdendi bu? yanlış hatırlamıyorsam marvel serisinden bir şeydi sanki.

 
@mutlak07, sayende!

www.youtube.com
  • m e b  (04.07.17 01:27:38) 
[]

eski hastane kayıtlarıma ulaşabilir miyim?

öyleyse nasıl?
ama ben 18 senelik kayıttan bahsediyorum. küçükken hastanede yatmıştım. şimdi o raporları, tahlil sonuçlarını ve teşhis belgesini bulamıyorum. nasıl elde edebilirim bunları?


e-devlet en fazla bir aylık kayıtları tutuyor.

 
sen ulaşamazsın. hastaneye gidip arşiv kayıtlarından birer örnek almak için dilekçe ile başvurabilirsin. eğer hala duruyorsa fotokopilerini verebilirler.


  • nrmnm  (30.06.17 16:08:40) 
@nrmnm: uzun bir süreç midir?


  • m e b  (30.06.17 16:11:06) 
öncelikle kayıtlar duruyor mu onu öğrenmek lazım. duruyorsa direk arşiv görevlisi ile konuşarak da halledilebilir. illa dilekçe ile başvur derlerse memurların tavrına göre aynı gün alabileceğin gibi 15 günü de bulabilir.


  • nrmnm  (30.06.17 16:58:32) 
Arşivdeki görevlilerle ters düşmeden, rica ve güler yüz ile hallolur. Kısa sürede hallolur. Ben 20 yıl önceki kayıtlarımı çıkartmıştım.


  • empty man  (30.06.17 17:18:42) 
Biz abimin kayıtlarını istediğimizde nereye götürecekseniz o hastanenin başhekimi buranın başhekiminden isteyebilir demişlerdi. Resmi yazı yazarak mı telefonla mı faxla mı nasıl bilmiyorum onu. Yeniden yapıldı çünkü abimin tetkikleri, gerek kalmamıştı.


  • apartman teyze  (30.06.17 17:19:26) 
kayıtlar çok yüksek ihtimalle duruyordur. kaybolma, yangın vb durumlar dışında kamu kurumlarının veri silme politikaları olduğunu hiç hiç sanmıyorum.

dilekçeyle başvurma +1
  • kulakligin calismayan teki  (30.06.17 17:46:10) 
[]

gereksiz özgüven ifşası.

---link---

ayrıca geçen beni yalnız bırakmıştınız, zalımlar!!1!!11


 
ben seni her gördüğümde şaşırıyorum


  • elorelia  (25.06.17 00:59:09) 
m e b adamsın moruk.


  • sanrı  (25.06.17 01:00:00) 
i.hizliresim.com

hayatın yorgunluğu
  • gozu acik sevisen yahudi  (25.06.17 01:00:33 ~ 01:00:55) 
Az şekil giyindigin bi halinle giderin çok


  • klar  (25.06.17 01:01:29) 
Fular bekliyordum :D türkü +1


  • helena  (25.06.17 01:09:14) 
Haşin meb :)


  • cikmaz sokaktan cikagelen cocuk  (25.06.17 01:18:09) 
abi tam memur tipi var sizde. kimya öğretmenliği?


  • golgi aygıtı  (25.06.17 01:23:48) 
çare burun estetiği+1, +1 kendime, başka kim demiş diye bakmayın hiç eheheh.


  • ekaterina  (25.06.17 01:25:43) 
@golgi aygıtı: öğretmen değilim.


  • m e b  (25.06.17 01:34:13) 
abi kendini biraz tepeden çeksene. kamerayı az yukarda tut. bu şekilde tam ortadan çekince büyülteç etkisi yapıyor sanki yüzünün orta kısmına.


  • i m cool with that  (25.06.17 01:44:58) 
şeker gibi insansın ama tip olarak acayip sertsin o yüzden elorelia +1


  • proletarier aller lander vereinigt euch  (25.06.17 03:33:34) 
mutsuz biri


  • yuvarlanantencereninkapagi  (25.06.17 04:41:20) 
[]

"sağlıklı beslenmeye çalışıyorum" düşüncesiyle...

abur cuburla hala haşır neşir olmak zorunda kalıp sadece çayı şekersiz içmek, "içinde x içermeyen" gıdalar tüketmek , hormonlu meyve/sebzelerle "kendi x'imi yapıyorum." demek, "protein açısından çok zengin ya." diyerek hazır gıdalar almanın cidden insanı daha sağlıklı yaptığı mı düşünülüyor? tamam, kendilerini tamamen zararlı maddelerle işlenmiş gıdalara vursunlar demiyorum ama cidden katkısı çok mu fazla bu hareketlerin? mesela cips yeme(me)nin, meyva suyu içme(me)nin insan sağlığına ne kadar büyük zararı ya da katkısı olabilir ki? sonuçta her şey ama her şey doğallıktan kopmadı mı? ne kadar kaçınabiliriz? kaçındık diyelim, bunun etkisi ne kadar büyük olabilir?


bunu gerçekten merak ediyorum.

 
Saydıklarının hepsi serbest radikallere açık hale getiriyor vücudu, diğer minor zararlardan bahsetmiyorum bile. Minor zarar dediğim de insülin direnci tip2 diyabet MS kalp-damar hastalıkları falan.


  • angelus  (20.06.17 22:45:12) 
Tüm zararlı şeylerden izole yaşayamazsın zaten. Ben biraz da psikolojik olarak olumlu etki yaptığı ve keyif aldığım için sağlıklı beslenmeye çalışıyorum. Ama arada bir cheesecake ti, dondurmaydı, baklavaydı yiyorum. Ama çok arada.


  • hayde bre  (20.06.17 22:48:50) 
[]

türk web sitelerinin işlevselliği neden bu kadar berbat?

mesela bir işim düşüyor web sitesine, yanlışlıkla bir yere tıklayınca sayfa giriş yapma/login sayfasına götürüyor. aynı durum facebook veya yabancı sitelerde pop-up şeklinde küçük bir pencere açılıyor, istersen o minik pencereyi kapatıyorsun.

ya da ne bileyim, listeli bir şey okuyorsun. aşağı doğru indikçe "sonraki sayfa" demiyor da, tek sayfaya parça parça yükleme yapıyor, haliyle de bilgisayarım sapıtıyor. yanlışlıkla bir yere tıklayınca da sayfa yenileniyor ve işin yoksa bir daha aşağılara kadar fareyi kaydır. yabancı web sitelerinde o sistem bile çok işlevsel hale getirilmiş. sanki bütün sayfayı yüklemiş dei ben "sonraki sayfa" dedikçe şak diye oraya gidiyor, web sayfası yenilenmiyor.


dediğimi anlatabildim mi bilmiyorum ama bunun gelişmiş teknoloji kullanımı ile mi ilgisi var yoksa yine bizim her alanda berbat olan insanlarımızın bir başka beceriksizliği mi? çok mu meşakkatli o tür web sitelerini o işlevselliğe bürümek?

 
aynı durumdan muzdaribim, bizimkiler sineğin yağını çıkarmayı seviyorlar verebileceği bir bilgiye ulaşman için bütün sayfaya göz gezdirmeni bekliyorlar ya da her şey elinin altında olsun al geber mantığı hakim. hele o liste olayında yabancılar da aşırı tepkili, eskiden o tarz sürekli bi sonraki sayfaya tıklamanı isteyen bir tasarım hakimdi ancak şu an ona gerek yok. artı mobil uyumluluğun yoksa çöpsün demektir çünkü mobil trafik günümüzde daha fazla.

iki sebep var, biri biz geriden geliyoruz ikincisi de üşengeciz ve zaten bir iş görülüyorsa görülmesi mühimdir nasıl görüldüğü değil. ama dediğin gibi çok sinir bozucu, bir içerikten diğer içeriğe geçerken bütün içeriği komple yeniden yüklemeye çalışıyor web siteleri. reklamlar falan derken kasmaması mümkün değil. halbuki basit bi kodla içeriğin devamına sayfa yenilemeyi gerektirmeden ulaştırmak mümkün.
  • aydogank  (20.06.17 00:54:43) 
Ulkede onune gelen webmaster sanarsa kendini olacagi o.


  • goodenuff  (20.06.17 06:42:39) 
iyi bir web sitesi yapmak icin en az bir kullanici deneyimi uzmani, bir tasarimci, bir front-end gelistirici, bir back-end gelistiric, bir database uzmani ve bir kalite/test uzmani gerekir. Bizde ise mutlaka bir amca oglu butun bunlari yapabiliyor. elbette basit siteleri 1 kisi yapabilir, karmasa arttikca daha fazla kisiye ihtiyac olacaktir. Turkiyenin asil sorunu herseyde ucuza kacmak, kaliteyi kimsenin salladigi yok.


  • emrahday  (20.06.17 11:49:44) 
[]

"yarın"ı nasıl telaffuz ediyorsunuz?

1. yaarın (a'yı uzatarak)
2. yarın. (uzatmadan)

doğrusunu biliyorum ama ben genelde uzatıyorum. uzatanlar tuhaf geliyor mu onları dinlerken?

 
2


  • basond  (15.06.17 22:37:09) 
Algim kaydi, nasil telaffuz ettigimi unuttum. Uzatarak soyluyor da olabilirim, uzatmadan da ama tuhaf gelmez uzatan.


  • yuzır  (15.06.17 22:38:20) 
2


  • angelus  (15.06.17 22:39:51) 
Dogrusu 2. Tuhaf geliyor.


  • hrskrs  (15.06.17 22:41:11) 
Bazen öyle bazen böyle.


  • [GODDARD]  (15.06.17 22:41:23) 
yuzır +1, ikisini de söylüyorum gibi geldi. muhtemelen öyle ya, karışık kullanıyorum.

tahin, pide; bunları uzatarak söylemeye alışmışım asıl, dalga geçiyorlar dikkat etmeyip uzatınca :(
  • baba jo  (15.06.17 22:42:19 ~ 22:42:56) 
2


  • tahin pekmez yoğurt  (15.06.17 22:55:10) 
iki şekilde de kullanıyorum. dolayısıyla uzatıldığında tuhaf gelmiyor.


  • filteria  (15.06.17 22:58:13) 
Uzatmadan


  • aquarium  (15.06.17 22:59:02) 
genelde 2 ama nadiren uzuyor anlamadığım sebeplerden ötürü.


  • floydian  (15.06.17 23:11:47) 
2


  • hayirsiz  (15.06.17 23:26:38) 
1


  • i m cool with that  (15.06.17 23:29:14) 
'hayır' ile aynı şekilde.


  • sanrı  (16.06.17 00:09:59) 
yavşaklık durumuma göre değişiyor benimki, ikisini de kullanıyorum. ne bileyim ağır aksak konuşuyorsam, aklım başka yerdeyse pekala "yaaarın bakarım" diyebilirim örneğin. daha kısa da söylerim. değişiyor. hangisi doğru bilmiyorum ama bence "yarın" doğrudur.

türkçede bu konuda eksiklik var bence. e'ler kapalı mı okunacak açık mı, bunun işareti yok mesela. tamam biz duyduğumuz için konuşuyoruz da yabancı bilemiyor mesela, %100 net değil kural. benzer şekilde "mide" kelimesi var örneğin. ben buna "mide" diyen kimseyi görmedim, her yerde "miğde" olarak telaffuz ediliyor. devletin buna bi' şey yapması lazım. mesela ukraynalıların iki tane noktalı i harfi var bildiğimiz normal i'nin yanında. yi diye okunuyor. o tarz bi' şey bizde de olabilir belki. ne biliyim.
  • der meister  (16.06.17 00:13:49) 
[]

karşı tarafı iğnelediniz ama o anlamadı, övdüğünüzü sandı. ne yapardınız?

sorumun özeti başlıkta.
bazen karşı tarafa kinaye yapıyorsun ama o anlamıyor. üstüne üstlük övdüğünüzü sanıyor. bu durumda ne yapıyorsunuz? bozuyor musunuz onu?


mesela az önce ekşi sözlük'te bir şeyler okurken bir yazarın çok salakça bir şey yazmış olduğunu gördüm. dayanamadım ve mesaj attım abartılı derecede öven üslup kullanarak. o da çok teşekkür etti karşılığında.
normalde de merak ettiğim bir durumdu. bu entry olayı da şimdi yeniden hatırlattı bana: kendilerini zeki bulduğum arkadaşlarım hemen anlıyor iğnelediğimi veya inceden alay ettiğimi ancak bazılarına işlemiyor bu durum.

siz ne yapıyorsunuz böyle durumlarda, hayatta veya sosyal medyada?

 
sosyal medyada anlaşılmayabilir. yani sonuçta ses tonumuzu duymuyolar. bu tarz şeyleri söylerken dalga geçer tonda söyleriz ya. cidden övdüğümüzü sanıyorlardır.
gerçekte ise böyle yapan insanlar iğnelendiğini biliyorlar ama salağa yatıyorlar. bozmuyorum ben. zaten salak değilse anlamıştır iğnelendiğini

  • matilda  (13.06.17 23:36:44) 
Yazı yazarken ironi, kinaye anlaşılmıyor. Herkes aynı ses tonu ile okumuyor ki. Ben yazılanı düz sesle okuyorum. Bir de hem iltifat hem hakaret alıorum, o yüzden geleni olduğu gibi okuyorum. Bir de tanımadığı kişi bir şey söylemiş, gerçekten inanmaması için sebebi yok ki! Ben salağa yatmıyorum mesela, hakkaten salağım. En a 7-8 kere başıma gelmiştir. O yüzden birine bir şey söyleyeceksem ya ironi olduğunu söylerim ya da kinaye yapmam yazılı. Konuşurken olsun da, yazarken ses tonu olmayınca anlaşılmıyor.

En sonuncusunu yazayım hatta. Geçen hafta bu modluk tartışmasında yaptığım açıklamalardan sonra hem "Çok güzel açıklamışsın, geçit verme şunlara" diyen hem de "Bu ne biçim açıklama" diyen binbir mesaj aldım. Sonra birinden "Çok güzel açıklamışsın"lı bir mesaj geldi, ben de "Teşekkür ederim" dedim ve geriye cevap "Kinaye yapmıştım, b.k gibi yazmışsın" tarzı bir mesaj geldi. Bana mesaj atan tek o değil ve ben onun görüşünü, hele ki o curcuna içinde nereden bileyim. İki uçtan da mesaj geliyor bol bol. Herkesin tek tek görüşünü bilip "Hmmm, bu kınayacaktı ama kınamadı, demek ki kinaye yapıyor" mu diyeyim. O kişiye de her görüşten mesaj geliyordur ve seni tanımıyorsa ne dediğini nereden bilsin. Hani, tanıdık biri olsa bilirsin veya anlarsın. Hiç mesajlaşmadığın ya da iki üç mesajını gördüğün biri neden kinaye yaptığını düşünsün.
  • aychovsky  (13.06.17 23:54:46 ~ 14.06.17 00:23:05) 
Ben bazen beni igneleyenlere bilerek tesekkur ediyorum ki iyice sinir olsunlar bana :)
Bazi durumlarda karsinizdaki kinaye/ironiyi anlayip da anlamamazliktan gelerek sizi sinir etmeye cabaliyor olabilir :)
Ben bunu yazili degil, sozlu iletisimde yapiyorum yalniz, ses tonumdan, mimiklerimden anlasin diye.
  • dijalli  (14.06.17 12:25:02) 
bu tur tavirlarin ozellikle bizim millete ozgu pasif agresiflik oldugunu dusunuyorum. cok yorucu ve sacma. dogrudan ne dusundugunuzu soyleyin, hayat kolaylasiyor.


  • kassiopeia  (14.06.17 12:33:28) 
[]

spotify'daki ses kalitesi, 320 kbps mp3 veya 260 kbps m4a'dan daha mı iyi?

ben cidden ayırt edemiyorum. telefon ve bilgisayarımdaki müzikler hep 320 kbps veya itunes ses formatında, yani 260 kbps m4a uzantısında. spotify'dan da müzik keşfetmek için dinliyorum ama duyduğum şey bildiğimiz mp3 işte. spotify'a "ses kalitesi süper ağbi yea." diyenler önceden 128 kbps (daha aşağı kalitede de olabilir) mp3 indirdikleri veya youtube'dan mp3 olarak çekip dinledikleri için mi kaliteli geliyor spotify? yani aslında kendileri eskiden kalitesiz şekilde mp3 yükledikleri için mi spotify'ın ses kalitesi mükemmel geliyor kendilerine?


not: soruya, spotify'ın genel işlevinden ziyade bu noktasından cevap verirseniz daha iyi olur.

 
bildigimiz 320 kbps ogg. "ses kalitesi super yea" diyenler gercekten bahsettigin yontemle muzik dinleyenler.


  • hopeless  (12.06.17 23:14:48) 
320kbps ile 260 kbps arasındaki farkı algılayabileyen insan sayısı çok çok azdır. ama evet, bu insanlar önceden vk'dan şarkı indirip ya da yutup videolarını 2 mb'lık mp3 haline getiren insanlardı. spotify ucuzlayarak bu insanlara inmeye çalıştı zaten, bunda şaşılacak bir şey yok.

ha bu arada; tek olay 320-260 kıyası değil. spotify'ın sıkıştırma teknolojisi daha kendine has ve gelişmeye müsait. ayrıca android telefonlardaki sıkştırılmış ses dosyalarını kaliteli oynatmaya yarayan yazılımlar sayesinde belirgin fark oluşturulabiliyor. mesela ben xperia xz kullanıyorum, telefonun kendi ekolayzır ayarlarından DSEE HX ayarını açınca farkı duyabiliyorum. yeni nesil telefonlarda ses yazılımları gelişiyor, spotify da bu yazılımlarla daha entegre halde çalıştıkça gittikçe daha çok fark edilir boyuta çıkacaktır fark.
  • baba jo  (12.06.17 23:26:32 ~ 23:30:37) 
[]

ben mi anormalim, seyyar satıcı mı?

dün iftara yakın arkadaşımla buluştuk, ilerliyorduk yolda. sonra seyyar satıcı gördüm. gittik yanına ne satıyor diye. madalyon tipinde çeşitli kolyelerden satıyormuş. arkadaşımla incelerken küçük prens kolyesinden gördüm. arkadaşımı küçük prens ile ben tanıştırmıştım, kitabını hediye etmiştim. bu yüzden de iki taraflı hatıra olsun diye iki tane aynı kolyeden aldım; biri ona, biri bana. adam kolyenin birini hazırladı ve verdi bana. ben de direkt arkadaşımın boynuna madalya takar gibi taktım. ondan sonrası şöyle gelişti:

seyyar satıcı: eheu eheu, sevgiline mi aldın kolyeyi? eheu eheu.
ben: ne alaka? dostuma aldım. işte bu yüzden bu ülkede erkekler sevgilerini belli edemiyor; erkekler arasında hediyeleşme kültürü yok, sizin gibiler yüzünden.


adam diğer müşterilere de dönüp "doğru yere parmak bastı, ehi ehi. doğru söylüyorsun." dedi yine gevrek gevrek gülerek.


şimdi benim yaptığım cidden anormal bir hareket miydi? ne yani, hediyeyi alıp direkt eline mi verseydim arkadaşımın? çok mu feminen bir şey buradaki hediyeleşme işi? yoksa son derece normal olan bu davranış, ülkemizdeki anormal zihniyetten dolayı mı tuhaf göründü?


sorumdan da anlamışsınızdır; arkadaşım da erkek, ben de.

 
Seyyar satıcı dayaklıkmış, sen de boynuna takmasan daha iyi olurmuş sanki.


  • angelus  (09.06.17 16:27:24) 
adam normal bi şekilde sormuş, gayet medeni bi şekilde. niye atar yaptın ki? :D


  • sanrı  (09.06.17 16:27:48) 
arkadaş fazla laubaliymiş, kafana niye takıyorsun ki...


  • hosein  (09.06.17 16:28:42) 
Arkadasin sirtini sana mi donmustu sen kolye takarken? Eger oyleyse ve yuzunde de mutluluk gostergesi bir tebessum olustuysa sen kolyeyi takarken, adamin killanmasi gayet normal. Ama oyle laubali bir sekilde sormamasi gerekiyordu. Cok buyutmemek lazim.


  • gencliginde metalci dovmus hikmet amca  (09.06.17 16:34:04) 
kolyeyi iade ederdim direkt.


  • teritori  (09.06.17 16:37:01) 
e bu öğrenilmiş bişey. filmlerde dizilerde... kadın saçlarını toplar, erkek kolyeyi takar. iki erkeği aynı pozisyonda görünce böyle bi sahne görünce adamın aklına gelmiş. aklına gelmesinde problem yok ama dillendirmesi çok saçma olmuş.


  • elorelia  (09.06.17 16:39:41 ~ 16:40:04) 
aşırı tepki vermişsin.


  • chavezding  (09.06.17 16:44:15) 
yav yukarıda "madalya takar gibi taktım" dedim, arkadan kolyeyi takarken ensesine öpücük kondurmadım yani. saliselik bir hareketti, arkadaşım bile kavrayamadı takana kadar. şu şekilde: vignette2.wikia.nocookie.net


  • m e b  (09.06.17 16:46:38 ~ 16:48:58) 
yav adam küfür mü etti sana? niye bu kadar abarttın?
böyle bi olay yaşasam '3. olur musun?' diye sorarım en fazla sonra da güler geçerim.

  • sanrı  (09.06.17 17:04:37) 
Abi önce dişi arkadaşına aldın sandım sonra erkek arkadaşına aldığını anladım. İki yetişkin erkeğin önce küçük prens madalyonu alması, sonra da birinin onu diğerinin boynuna takması biraz gay bi hareket gibi sanki. Geveze esnaftan boyle bir yorum gelmesi bana sasirtici gelmedi.

Bi de "bu ulkede" daha once erkegin erkege hediye vermesini garipsendiğini hic gormemistim. Sagim solum birbirine hediye veren centilmen erkek dolu, kimse de aga napiyorsunuz demiyor. Birbirlerinin boynuna kolye takmiyolar tabi. Tepkin abartili geldi biraz.
  • duru arsnova  (09.06.17 17:41:33) 
Yaptığın tek anormallik o kolyeyi adama geri verip "almıyorum lan senden bişey, sen bu kafayla ekmek mekmek kazanamazsın inşallah" dememendi.


  • super kahraman olsaydim baba olurdum  (09.06.17 17:54:44) 
bonisnocetquimalisparcit+1

kendi fitnesinde boğulsun çomar, ben sinir oldum buradan...
  • SiyamkedisiZorro  (09.06.17 18:14:41) 
Ben küçük prens kolyesi almanıza takıldım şahsen. Yaşlar 12+ ise sıkıntılı biraz :/


  • manuel mandalina  (09.06.17 19:48:43) 
baya anormalsınız zira burada satıcının sağlam dayak yemesi gerekirdi. cidden dövmediniz mi? inanmak istemiyorum da.


  • odiyus  (09.06.17 19:52:50) 
yav he dayı he deyip geçecektin. tipik cahil ve densiz bir insan modeli belli ki kafanı yormana değmezmiş.


  • proletarier aller lander vereinigt euch  (09.06.17 20:04:44) 
evet sevgilime aldım, öbürünü de annene aldım akşam takacam deseydin.


  • battal gemalmaz  (09.06.17 20:12:08) 
hediyeleşmek ok tabi de bu biraz gay ce hareket olmuş.


  • benaslindayohum  (09.06.17 20:47:28) 
fazla "modern" davranmışsın. muhtemelen yüzünüzü yumuşak gördü, bu ülkede bu sözün sonucu %80 ihtimalle dayak olurdu.


  • doxanikee  (09.06.17 21:24:07) 
Ben comar deyince kiziyorsunuz ama...

Bir de m e b adli kardesimizin homofobiye karsi duyarli olmasi da beni sevindirdi.
  • Traveller  (09.06.17 21:44:35) 
bence sen anormalsin kardeş


  • bardakigüneşgözlüğü  (09.06.17 21:46:40) 
satıcı dayaklık derecesinde gevşek bir tipmiş.

senin tepkin de anormal.

erkekler arasında hediyeleşme kültürü yok değil var ama küçük prens kolyesi alıp boynuna takarsan bu, bu kültürde garipsenir ve mizahi bulunur.

adam laubali de, bu kadar şok olup şaşırmak anormal. işte hep bu yüzden erkekler sevgilerini belli edemiyor deyince adama daha da mizahi gelmiş. sevgimizi belli ediyoruz da bunun için arkadaşımızın, dostumuzun boynuna kolye takmıyoruz genelde, adam dayaklık ama durum mizahi.
  • wilhelmwasmuss  (09.06.17 22:18:51) 
reyiz bu senin kaçıncı eşcinsel sanılman. daha önce de ev arkadaşınaynı şeyi söylemişti diye hatırlıyorum. müzik zevkin falan da bir kadınla aynı. bilmiyorum bu kadar kişi aynı şeyi düşnüyorsa sende bişey olabilir.


  • qazedcsrfvtyhngujmkol  (07.09.17 19:33:14) 
herkes anormal.


  • pinkpeony  (07.09.17 19:44:39) 
@qazedcsrfvtyhngujmkol: öyle bir şey hatırlamıyorum. sen hatırlıyorsan söyle, ben de merak ettim. ayrıca müzik zevki ve cinsel yönelim arasında bir bağ olduğunu da ilk kez duyuyorum.


  • m e b  (07.09.17 20:12:07) 
adam şaka yapmış işte, kötü niyetli gibi gelmedi. sende gizli homofobi sezdim.


  • goodz  (07.09.17 20:15:50) 
arkadaşlarım bana gay diye takılıyorlar demiştin. öğrenci evindeki arkadaşların da banyodan sonra seni güldürmek için soyunarak gelmiş sen de mabadını görünce ben kıllıyım ama senin kıçın ay parçası gibi demişsin ve mastürbason yapar gibi yanına gitmişsin o da ben şakasına sana gay diyodum da var sende bişeyler demiş ve sana darılmış. böyle bi duyrunu hatırlıyorum.


  • qazedcsrfvtyhngujmkol  (07.09.17 21:55:15) 
o seyyar satıcı son zeka kırıntısını bu espriyi yapmaya harcadı, sonrasında mitozla çoğaldı büyük ihtmalle.


  • binder dandet  (07.09.17 22:02:53) 
[]

duyuru'ya firefox'tan girebiliyor musunuz?

"bağlantınız güvenli değil, web sitesinin güvenlik sertifikası dolmuş/değişmiş." diyor. sizde de öyle mi? chrome/opera'dan ayrıcalık tanıyarak girebiliyorum şimdi.




 
safari de de diyor

mobilde de diyor.

chrome da da diyor

chrome da gelişmiş e tıklayıp yine de ilerle dedim, öyle açıldı.
  • senialanaglasinalsinsikinicaliyabaglasin_yine  (08.06.17 01:47:18) 
sertifikanın süresi dolmuş. sabaha hallederler. cihazın tarihini geriye alıp girebilirsiniz.


  • norek  (08.06.17 01:51:02) 
Ben fotokopi makinasından bile girebiliyorum.


  • [GODDARD]  (08.06.17 02:26:07) 
hiçbirinden giremiyordu ayrıcalık tanı, yine de devam et gibi bir seçenek yoktu. en son internet explorerla bunu yazıyorum :) (ciddi)


  • Ufuk  (08.06.17 05:20:23) 
[]

bu hangi sure?

vocaroo.com

sure, yusuf suresi gibi başlıyor ama devamı öyle değil, farklı.

bir de okuyan kim?

 
sure hicr suresi.
okuyan hazza al balushi

www.youtube.com
  • blue eyes white dragon  (04.06.17 20:58:03) 
[]

arkadaşlarıma bakıp bakıp üzülüyor, zaman zaman ağlıyorum.

aslında çoğu zaman ağlıyorum.
bir kendime bakıyorum, bir de onlara; ben hiçbir başarısı, albenisi veya bir noktada yetkinliği olmayan biriyim. onlarsa çeşitli alanlarda başarılı olmuş, istediklerini elde edebilmiş, zeki ve yakışıklı yakışıklı gezinen insanlar. yani benden kat kat üstünler. ne zaman onlarla buluşsam bu gerçek yüzüme defalarca çarpıyor. kendime bakıp "ulan şunun yakışıklılığına bak, bir de kendine bak!", "bir şunun zekasına bak, bir de senin aptallıkla dolu geçmişine...", "bir şunun mesleğine bak, bir de kendi işsizliğine..." gibi şeyler düşünüyorum, anında ruh halim eksilere iniyor. hepsine gıpta ediyor, hayranlık besliyorum. yani normalde hep kendimi başkalarıyla kıyaslıyorum ama bu arkadaşlarımı görünce tavan yapıyor, koyverip ağlıyorum. nasıl kurtulabilirim ki bundan?



 
bunlar senin için bu kadar önemliyse kendini bu noktalarda geliştirebilirsin. denedin ve olmamışsa da kabul edip kendini benimsemelisin. mutlulugun bir seyleri kabullenmek ve benimsemekten gectiğini düşünüyorum.

çok basit ve sıradan olucak ama mesela sağlıklısındır falan.... aman ne bileyim üç günlük dünya
  • yuvarlanantencereninkapagi  (04.06.17 00:36:25) 
şunu izle
youtu.be

  • rentts  (04.06.17 00:36:45) 
anladığım kadarıyla sosyal medyadan takip ediyorsun. sosyal medyada dünyanın en başarısız en ezik en mal insanı bile kendini harika biri gibi gösterebilir çok takılma.


  • proletarier aller lander vereinigt euch  (04.06.17 00:37:48) 
Bu sekilde dusunursen kurtulamazsin.
Yazin gayet iyi ve zeki birisin. Oyle anlasiliyor.
Yakisiklilik falan da gorecelidir. Sac sakal sekli, giyim, sporla kendini daha iyi hissedebilirsin.
Is durumu da disaridan goruldugu gibi olmayabilir. Bugun olmasa da sen de guzel bir is sahibi olabilirsin.
Bazi seyler sans falan ama bircok sey de degistirilebilir. Iyi ya da kotu yönde. Dusuncelerin de öyle. Iyi ve olumlu yonde degistir düşüncelerini oncelikle.
  • runagain  (04.06.17 00:40:03) 
50 sene sonra hepsi olmus olacak, sabır.;


  • partizan  (04.06.17 01:20:23) 
Yariş icinde yasamak cok zor valla. Yazik sana. Olmayan hayali bir yarişa kendini kaptirip akip giden guzellikleri kacirma diyecem ama aslinda sana da hak veriyorum. Cunku hep cocukluktan beri, okullarda olsun surekli yaristirildik. Bence biraz hayatin manevi yonlerine odaklan. Sukretmeyi oğren mesela. Belki cok parasi olan insanlar hayattan senin aldigin keyfi alamiyor bilmiyoruz. Mesela dun kendi kendime dedim ki, yeryuzunde iğde ciceklerinin kokusunu bilmeden yasayan insanlar var. Ne aci.


  • for day to break  (04.06.17 14:45:35) 
herkesin karakteri aynı değil kendi karakterine yakın kişilerle takıl veya yalnız kal.


  • qazedcsrfvtyhngujmkol  (07.09.17 19:34:43) 
123456789   « Önceki  Sonraki »
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.