Ekşi Duyuru

2- yaza dogru i7-i5 güncellemesi yapcak ya da yaptı emın degilim, o seriyi bekleyın derim.

yeni işlemciler gelmedi, gelse ben de saldıracam zaten =)

yeni seride usb 3.0, blu ray gibi güzellikler de olması muhtemel.

Bu arada Macbook'un turkiyeden alinmasini da tavsiye etmem, imkan varsa yurtdisindan getirtin. Burada gereksiz yere pahali.

valla arnold'ın "fuck you" su mümkünse bu da gerçek gibi ve de çok mümkün ahahahah ay çok iyiymmiş :)
news.bbc.co.uk
diilmiş gerçek ama baya olay olmuş :)

mümkün gibi, ahaha yarıldım :D

üzerine gidip bi halt olmadığını görebilirsin. bir yoldur. psikolojik destek almak da sorununu kökten çözer.

Gündelik hayatınızı aksatacak, insanlarla olan ilişkilerinizi etkileyecek seviyedeyse profesyonel yardım almanız önerilir; değilse, takmamanız. Hepimizde var böyle arızalar: Hepimiz hastayız:)

kafanızda oluşan bütün inanışlara taraf tutmadan şüpheyle bakmak yeterli olacaktır. batıl inançların hemen hepsi genelleme yapıldığı için meydana gelir.

Bu güne kadar birine bıçak verirken bıçağı masanın üstüne koymadı diye kavga eden iki kişiye rastlamadım.

Bu, saçma inançlardan biridir. Bunu düşünebilirsin mesela.

büyük ihtimalle bu cevap seni tatmin etmeyecek ama can çıkar huy çıkmaz diyenlerdenim ben.

koy gotune rahvan gitsin. ayrica ufak Seyleri dert etmeyin diye bir kitap var.

Herkes kendine göre yaşar ama anksiyete bozlukluğu gibi bişi gibi geliyor bana. Doktora git desem verir bir hap gönderir terapiye falan git eğer hayat kaliteni çok düşüyorsa.

edit: adhd ile ilgili sorunu okudum. Anksiyete Bozukluklarıda dikkat eksikliği yapabiliyor

hayatın, yaşantın hakkında fazla bir bilgim olmamakla beraber tahmin yürütmek istedim. yaşantında çok önemli bir değişiklik olmadığı sürece bu tür düşüncelere dalarsın. ancak annenle veya babanla sert bir tartışma yaşasan başka hiçbir şeyi kafana takmazsın. ya da evli isen eşinle aran açılsa dünya yansa umurunda olmaz. elbette başına bunlar gelsin istemiyorum ancak hayatında o küçük dediğin şeyler çok büyük yer kaplıyor olmalı. bu yüzdendir önemsenmeyecek şeyleri büyütmen. şuan yerinde olmak isteyen 1 milyon insan bulabilirim. (smileeyy)

küçük şeyleri kafaya takmaktan çok daha kötüsü, küçük şeyleri kafaya taktığını kafaya takmaktır.
huyun böyleymiş demek ki, ne takıyorsun ki? istediğini kafaya takarsın yani, bunda sıkılacak bi durum yok.

su yolunu bulur ; fazla kafaya takmamaya çalış, canın sıkıldıkça çık dışarı dolaş, sevdiğin arkadaşlarına telefon et, kendine bir meşguliyet bul boş durma... Bir de şöyle düşün; kafaya taktığım şey gerçekleşse bile en çok bu kadar üzülürüm; "olma olasılığı çok düşük olan birşey için şimdiden üzülmem çok manasız" de kendi kendine... Aynı dertten bende müzdariptim yavaş yavaş attım kendisini; şimdi ara sıra boş kaldıkça oluyor benzer düşünceler, kabaca salla gitsin... ;)

ya 2 gün önce bir duyuru yazmıştım, ufak bir olay, anlatayım:

trafikte arkama ambulans gelmiş. görmemişim. 20 sn falan önünü kapadım. daha sonra hastaneyi aradım 2 kere, akşam da bir kere. dediler bir şey yok o ambulans geldi ilk aradığımda, ikincisinde zaten gün boyu olumsuz bi durum olmadı dediler.

lakin hala aklımda nasıl böyle bir hata yaptım diye...

her hafta bunun gibi onlarca olay, biri bir şey diyo, başka bir şey oluyo, kafanda büyüttün mü gel de çık işin içinden..

eğer hep tedirgin haldeyseniz, en ufak birşeyin bile herşeyi mahvedebileceğini düşünüyorsanız o zaman : (bkz: anksiyete bozuklukları)

çözümü ben de bilmiyorum ve bana her daim takma diyenlere selamlar yolluyorum.bende de var bu durum.

edit:bu hastalık tedavi edilmezse fiziksel olarak da varlığını gösteriyor.mesela kendi komplo teorilerinizi üretirken, baskı altında hissederken aşırı terleyebiliyorsunuz,susayabiliyorsunuz yada uykunuzda sayıklama,diş gıcırdatma falan filan işte...
zor çok zor...

@soru sahibi:
Verdiğin örnekte düşünceyi pekiştiriyor. Sen önce bir doktora git. Anksiyete mi değil mi yoksa başka bir şey mi, anksiyete bozukluğu ise hangisi daha baskın öğren. Ona göre bir yol seçebilirsin.
Bazı anksiyete bozukluklarında terapi işe yararken bazılarında yaramıyor vs...
Sen doktora git.

bu kadar çok takarsanız çabuk ölürsünüz. bunu hesaba katıp düşünün birde.

valla bazen en iyisi o geliyor...

@Buffy'nin vecizesine ithafen, Çabuk ölmezsin de erken yaşlanırsın :P

Bu kadar detaycı olmanın ne alemi var? Dünyayı sen mi kurtaracaksın, yaptığın en ufak bir hata kelebek etkisi yaratmıyordur, en azından ben zannetmiyorum :)

Ancak olabiliyor bu gibi şeyler kimi zaman, "Olur öyle bazen, geçer" diyoruz istisnai durumlarda ama sen şu lüzumsuz huzursuzluğu günlük yaşamına yansıtmışsın bile :)

Bu kompakt huzursuzluk yüklü enerjiyi hoşuna giden şeylere kanalize etmelisin "bence" :P

bende yaygın anksiyete bozukluğu var, önce hiç anlamadım, yavaş yavaş ilerledi, sürekli tetik durumdaydım, hep kötü bir şey olacak gibiydi, kafam her zaman dolu, yoğun.. rahatlayamıyordum bir türlü, sonra doktora gittim.. az dozda ilaç tedavisi başladık (4 aydır) ve şu an çok iyiyim.. acaip rahatladım, eskiden taktığım çoğu şey umrumda bile değil, ve şimdi diyorum kendime amma üzmüşüm kendimi ne gerek varmış diye... o yüzden hemen bir psikayatris'e git.. çünkü eğer sendeki de anksiyete ise ilerliyor... tedaviye ne kadar erken başlarsan o kadar iyi...

insan ilişkileri kısmı için söyleyebileceğim resmin genelini görmeye çalış, yoksa yapay acılar yaratmış ve kendi kendini mutsuz etmiş oluyorsun, pire için yorgan yakmak oluyor durum. ama bu huyunu farketmen ve değiştirmek istemen başlı başına bir gelişme bence. çözümü de yakındır yani:)

yol verene kadar yaptıgın kısmı afedersin sorumsuzluk. araman vs kendını rahatlatmak ıcın sanki.

valla ambulansın içinde sen de olabilirdin. dikkatli olman ileride senin kaza geçirme riskini de azaltır. bir de ses çok açık olunca insan yolda kopuyor, ona da dikkat et derim ben.

Ege üniversitesi kapalı spor salonunda basket oynarken arkadaşın burnuna kafam çarpmıştı, baya ciddiye aldılar, ambulans geldi. Adam öyle bir gidiyordu ki gören içerde acil hasta var sanır...

Fazla kuruntu yapmanıza gerek yok ama aynayı da kontrol etmek gerekiyor. Ben son ses giderken ışıklarda sırf bu paranoya ve kekoluk olmasın diye sesi kısarım.

yani işte yaptığım hataydı, zaten aradım öğrendim durumu da..

bana ders olur artık

anlattığınızdan ibaretse yanlış yaptığınız bir şey yok. selektörü yapınca fırlamışınnız neticede..

gerçi kalabalık trafikte yüksek müzikten sakınmak lazım her halükarda, sesini bir sebepten size duyurmaya çalışan biri olabilir.

duyarlı insanların kendisini hırpalamaması lazım ;)

bir dahaki sefere daha dikkatli olursunuz ve ambulans,itfaiye gibi araçların siren sesini duyunca aynalarınızı iyi kontrol edip yol verirsiniz olur biter.
trafikte seyrederken yüksek sesli müzik dinlemek ve dağınık dikkatle seyretmek herkesten önce kendi güvenliğinizi riske eder.
aracınızdaki anormal bir sesi duyamaz, karşınıza çıkması muhtemel bir yayayı fark edemezseniz durum sizin için daha vahim sonuçlara varabilir.
ama ben bu memlekette itfaiyeye selektör yapan, ambulansı sollamaya çalışan varlıklar gördüm, sizinki bunların yanında biraz daha masum kalıyor.

turkçesi dikkat eksikliği-hiperaktivite bozuklugu
ayrıntılı tüm bilgiyi hiperaktif.org sitesinden bulabilirsin

escritor geç oldu ama eğer cevap verirsen mailimi paylaşayım..

valla hocam geçmiş olsun. hani bir fikir vermesi açısından söyleyeyim; evet açılıyor. benim de, çok yakın bir arkadaşımın da başına geldi. ikimiz de uzlaşma yoluna gittik.

www.labistanbul.net

belirmeyi unutmuşum, ankara..

gata'da yapılıyor.

www.egm.gov.tr

şişirmeyin şunların egolarını, ne istediğini yaz gönder, ne ayıbı allah aşkına.

arife katılmamak mümkün deiil ztn şişecegi kadar şişmiştir.ayıp mayıp olmaz hocam de kafi
bide formlar gelince bnde gelicem de olsun bitsin

eğer hocanın yanına uğrama imkanın olacaksa, merhabalar hocam diye başla. başvurmayı düşündüğün programı yaz bu konuda sizden referans rica edeceğim müsait olduğunuz bir vakit yanınıza uğramak isterim yaz.. sora odasına formları bırakırsın en temiz ve genel geçeri bu. (az tanıdığın hoca için yazıldı)

arkadaşlar doğru söluyor onlarda insan sonuçta abartmanın anlamı yok saygı sınırını fazla kaçırmadıktan sonra sorun olmaz merak etme

mail atmadan direk yanına gidin bence. mail atmak işleri biraz geciktirebilir.

saklanma koşullarınızdan dolayı bence sağlamdır. işyerinde çekmecemdeki poşet çay kutusu ne zamandır duruyor hatırlamıyorum, ama arada içince tadı gayet normal.

kolay kolay bozulmaz

nemli ortamda 1.5 ayda gitti tadı. ancak kuru ve güneşsiz ortamda ise no problem

bozulmaz serin ortamda kaldıysa tabi :) ben kendimden biliyorum da

bizimki de dolabin bi kosesinde poset icinde duruyor. ben iciyorum ara sira. bozulmasindan ziyade kurtlanmamis oldugundan emin olmak lazim.

herkesin duyguları dışa vurması farklı bence birileri sevinince oooo uuuu der kimisi zıplar çığlık atar (var mısın yok musun ekürisi) herkes türlü şey yapar. kimileri sevinir içinde kelebekler uçuşur falan filan bu zaten onun diğer davranışlarına genellikle yansır.

ben de sizin gibiyim, bu nedenle genellikle "bu bahsettiğin inanılmaz komik biliyor musun" derim tok tok gülerken ya da çok mutlu olduğumda "çok mutlu oldum" falan derim, tabi benim karakterim böyle, duyguları sözle ifade etmenin onları değersizleştiği görüşüne katılmam çünkü ben yüreğimle konuşurum (üşüyorum be reis böhühühü) dalga değil gerçekten öyle zamanla herkes kendi kişisel özellikleri doğrultusunda şekilleniyor ve sizin yaptığınız ne sizi ne karşınızdakini rahatsız etmeyecek, keyif verecek bi hale geliyor ama size uygun olmayan bir davranış biçimini zorladıkça karşı tarafı bilmem ama kendi içinizde huzurlu olamazsınız diye düşünüyorum.

keyif aldığım bir şeyde de ister istemez neşelendiğim için bol bol espri yaparım yoksa aaa ooo uuu gibi sesler hiç çıkartmadım, çocukluğumdan beri böyleyim ben, suskun bi çocuktum. benim çocukluğuma inelim bi ara :-))

bir seferinde bir partiye gitmiştik. kızın biri sürekli "vauuv çok eğlenceliiii" diyerek dans ediyordu. çok sinir bozucuydu. oradaki herkes zaten eğleniyordu, bunu özellikle belirtirken o eğlence anını kaçırdığını düşündük biz de. bence öyle olmayın.

ayrıca bu dediğiniz hiç saçma bir şey de değil. bilimsel olarak kanıtlanmış bir durum.
mesela insanlara film çıkışı sormuşlar nasıldı diye. herkes "ohoh ne güldük, çok güldük kahkahalarla demiş" halbuki aslında kimse öyle gülmemiş kahkahayla filan. içlerinde öyle hissettikleri için insanlar öyle sanıyormuş.
ha bunlar kötü şeyler mi dersen? o da değil. neşe, kahkaha sağlığa birebir.

kaldırımları granite dönüştürüyorlardır yine muhtemelen

yok bu oyle degil, normal yollarda, baya buyuk capli

o büyük beton boru gibi şeyleri değiştiriyorlardı galiba. 100. yılda onlardan gördüğümü hatırlıyorum geçen dönem sonlarında. ya giderler içindir ya da su için ama su için olsa su kesintisi olur diil mi?=)

pazar sabahımın içine sıçtılar k.örende de var.telefon hatlarıyla bi problemleri var sanırsam

keçiören, tunalı, mamak..her yerde gördüm. tüm şehri kazıyorlar ilginç şekilde..

beton boru dosuyorlar evet, ta haziran sonu gibi baslamislardi, agustos basi bitmisti. asfalti daha yeni dosuyorlar.

melih gokcek ya yaptirmak istemedi, ya da bilmiyorum, topragin oturmasi falan lazimdir belki.

valla farklı taksicilerden aldığım bilgiye göre ya doğalgaz borusu ya da mobese ankara'ya gelecek deniyordu, onunla ilgili bir çalışma.. ben de taksicilerin yalancısıyım

beton boru (büz deniyor kendilerine) döşüyorlarsa ya kanalizasyondur ya da yağmur suyu kollektörüdür. ikisinin kombosu da olabilir ama riske atmazlar genelde yağmur suyu kollektörlerinin suyla gelen kum vs ile dolmasından dolayı. bu tabi bildiğin beton borular için bir de çok delikli olanlar var onlar da kablo geçirmek için oluyor onların içinden de herhangi birşey geçebilir fiberde geçer mobese için hatlar da geçer ama doğalgaz geçmez sanırım. doğalgazın boruları farklı oluyor. su hiç geçmez su çelik boruyla taşınıyor çünkü. ne koyduklarını söylersen seçenekler daralıyor anlayacağın =)

biraz yanlış bakıyorsunuz olaya sanki. işletme master'ı iş hayatında 2-10 yıl arası tecrübe sahibi insanların yönetimsel, organizasyonel açıdan eksiklerini kapatmaları için tasarlanmış bir programdır. 4 yllık fakülte mezunu insanlar bu programa başvursalar ve ender olarak kabul edilseler de iş dünyasının duruma bakışı farklı. kimse 4+2 yıl boyunca üniversitede okumuş bir insana sırf "mba mezunu" diye "gel benim işletmemde yönetici" ol demiyor, demez. kendim de iş dünyasına uluslararası bir firmada 2,5 ay önce adım atmış olarak biri olarak söyleyebilirim ki en azından orta seviye yönetici olmak isteyen biri şiretine bağlılığına ve performansına göre mba yapmasa dahi yükselebilir. şirket içinde kazanılan tecrübe, üniversitedeki derslerin ötesinde katkı yapabilir. ancak sektör değiştirmek istiyorsanız, ya da operasyonel işlerde tecrübenizin uzun vadedeki hedeflerinize ulaşmakta yetersiz olacağını düşünüyorsanız (tekrar ediyorum, iş hayatında biraz zaman geçirdikten sonra) mba'e başvurabilirsiniz. ha bir de mba yapmadan yükselemeyeceğiniz danışmanlık firmaları var.
financial engineering ise bildiğim kadarıyla daha çok operational research üzerinde yürüyen, matematiksel modellerin finans uygulamalarıyla uğraşan bir bilim dalı. yurt içinde bu isimle diploma veren bir okul var mı bilmiyorum, ancak bilkent'te endüstri master'ı yaparken financial engineering konuları üzerine tez yazan insanlar tanıyorum. genellikle doktorayla devamı gelen bir eğitim oluyor, sonrasında kişinin yine başarısına ve iş hayatıyla temas oranına bağlı olarak danışmanlık, analistlik tarzı işlere de girişilebiliyor.
klişesel bir cümleyle tamamlayayım cevabımı bari : muhafazakar ekonomi çevreleri krizin sebeplerinden biri olarak elinin hamuruyla piyasalara dalan ve türev araçları fazlasıyla suistimal eden financial engineerları görüyor.
bence kendinize sormanız gereken soru dördüncü yılınızı bitirince ders-ödev-not üçgenindeki hayata devam etmek mi yoksa iş hayatına atılmak mı istediğiniz olmalı. iki cevapta da yakın vadede mba olmamalı.

eğer finans tecrübeniz yok ise ve kafanızda iş bulma kaygıları ile ne yapacağınıza tam olarak karar vermediyseniz mba yapın. ama yok ben finans üzerine çalışıcam diyorsanız financial engineering daha iyidir. zaten bir kaç üniversitede var financial engineering programı (boğaziçi maltepe benim bildiklerim) boğaziçi financial engineering'e girebiliyorsanız onu tercih edin derim...

ben her iki dal için de amerika'yı düşünüyorum. bu sene mezun oldum ve gelecek yıl için.

tabi türev ürünlerinin türkiye'de pek rağbet görmemesi ve güncel kriz fe'nin iş bulma fırsatlarını biraz düşürüyor, ben de en çok bundan çekiniyorum...

tam aksine, finansal modelleme su anda cok gerekli oldugundan (onemi kriz sayesinde kavrandigindan) financial engineering mezunu olsaydin burada "baba bana yilda 80bin yetmez 120bin dolar yapalim onu" diyordun bugun.. iki sene sonra bu talep doymus olabileceginden (butun legacy assetler modellendikten, geriye sadece new issuance lar kaldiktan sonra, ve fixed income icin konusuyorum) ayni seyi soyleyemem.

mba icin de en az iki sene calismani oneririm, (herhangi bir is olur) ama metric sudur ki mesela uc sene calis, bu sirada iki-uc terfi al, ondan sonra mba yap, iste o zaman mezun olunca istersen finansal modelleme yap, istersen mba konsantrasyonunu (belirli okullar icin gecerli) opim tarzi bir sey uzerinde yaptiktan sonra git bolge operasyon muduru ol, senin bilecegin is. okulun iyi oldugu surece bir problem yasamazsin.

her durumda sana acikca soylemek isterim ki finans dunyanin en hayattan bezdirici isi, git turkiye maydanoz krali falan ol, bunun icin de mba e ihtiyacin yok..

financial engineering hakkında çok fikrim yok ama finans-ekonomi ile ilgili bölümlerde doğu yakası için konuşursak new york-maryland-washington dc-virginia tarafındaki okullar iyidir. zira para piyasaları oralarda.
google'dan financial engineering diye aratınca ilk başta çıkan okullar da zaten columbia, princeton, cornell gibi ny-nj okulları. wharton'ı da es geçmemek lazım gerçi.

1- business school ranking'lerine göre seçebilirsiniz.

2- Risk yönetimi (veya internal audit) konusunda olabilir, CFA (veya CIA) diplomasıyla beraber pek işe yarar. FE gibi gerçi o da.

isletim sistemi yuklenir evet. windows install cd sine cevirebilirsiniz. 15dk da sifir kurulum yaparsiniz. vista ve windows 7 de raminize takviye niyetine kullanabilirsiniz
(bkz: readyboost)

Usb stick bilgisayarda kullanılacak ise mesela Linux hatta Windows işletim sistemleri yüklenebilir ve başka bilgisayarda kullanılacak şekle getirilebilir, taşınabilir programlar yardımıyla bilgisayarınızı yanınızda taşımaya olanak verebilir. Benim usb stick'ler taşınabilir programlarla dolu ve çok ta yardımını görüyorum.

benim de sıklıkla yaptığım;
firefox'unuzu usb diskte yanınızda taşıyabilirsiniz, ayrıca usb diske yüklenecek bir virtual disk programı ile firefox'unuzu 256 bit şifreleyebilir, sadece şifreyi girdikten sonra firefox'un sizin profilinizle otomatik başlamasını sağlayabilirsiniz. böylece gittiğiniz her yere firefox'unuz tam da sizin istediğiniz ayarlarda sizi takip eder, aynı zamanda da yabancı bilgisayarlara taksanız dahi bilgileriniz güvende olur, usb disk çalınsa dahi kimse şifrenizi bilmeden sizin firefox'daki bilgilerinize (şifre account name vs vs) erişemez.
güvenli, pratik.

firefoxa foxmarks da yüklerseniz şukela gibi oluyor.

şu adreste çok güzel, kullanışlı usb applicationları mevcut. bir gözat istersen;

portableapps.com

pidgin uygulamasıyla da bütün im programlarını bir arada çalıştırabiliyorsun. www.pidgin.im

ben bronşt çn kullandım b boka yaramadı o laç hatta plasebo oldugundan suphelenmiştim. akşam aldıktan 2 saat sonra sarabımı yanıma alıodum hala hayattayım

evet, %100 dA.

deviantart'da seasons diye aratıp "all time"da en popüler olanlar sıralandığında buna çok çok benzeyen bir sürü resim çıkıyor. onlar kurcalanabilir, belki bir şey çıkar.

edit: gerçi resme bir daha baktım da mevsimden ziyade günün bölümleri gibi duruyor. hmm.
edit2: cidden bariz bir şekilde hayatın bölümleriymiş, yuh diyorum kendime.

picasada gordugume yemin edebilirim ama bir turlu bulamadim.

tineye'da bu jpegi aratinca cok sonuc cikmiyor ama google aramasinda buldugum bir baskasini arattigimda cok daha fazla sonuc cikti.

tineye.com

lakin bunlar da pek buyuk degil.

edit: gunun degil hayatin bolumleri =) life in four shots'dan yola cikarak buldum ben diger fotografi. belki anahtar kelime olarak o denenebilir.

deviant'ta life diye aratinca cikiyor. :)



tesekkurler

(git: images.google.com.tr

hera otel

acayip temiz, fiyat sanırım 100 civarında iki kişi, hemde merkezi birde denize 3 metre..

barınak pansiyon u öneririm. 1 hafta önce kişi başı 50 vermiştik. gayet de merkezi.

dalyan/ sakızlı pansiyon. öğrencilik dönemimde aylarca kaldım.
iki şirin dinozor tarafından işletilir, fiyatlar abartı değil. denize sıfır. oldukça temiz.
düşünürsen bende telefonları falan var.

çeşme çarşının başlangıcında son derece merkezi bir yerde bulunan cesurlar oteli tavsiye ederim. genelde hep genç çiftler tercih ediyor, yani herkes öyle gece yatmaya geliyor. fiyatları çarşıya bakan ön kısımdaki 2 kişilik odalar toplam 50, arkadakiler 40 idi. ancak önceden mutlaka yer ayırtmanız gerek, çok fazla talep var fiyatları bu kadar uygun olunca. şimdiden iyi tatiller size.

adres:İnklap Caddesi No : 72
Çeşme - İZMİR

telefon numaraları : 0 232 712 60 22 - 712 62 55 - 712 07 10

dişleyen kedinin götünü de doktora göstermelisiniz bence. yara olabilir.

kanama olmamış ki zaten? havadan nem kapmayın yahu. kan toplanmış ama herhangi bir açılma yok. kuduz bulaşma ihtimali de yok?

ulen biz bebeyken sokakta itlerle dalaşır kedilere tekme atardık. şimdi parmağım ağzına girdi diye hastanelere diziliyor millet.

kanamadi da saglik bilgim sifir. acaba kanadi da kucuk oldugu icin gozden mi kacirdim diye iskilleniyorum.

iç kanama olacak hali yok, dert etmeyin, evham yapmayın.

kedinin ısırması değil de, tırmalaması daha tehlikeli olabilirdi. kedilerin tükürüklerinden mikrop kapma olasılığınız pek azdır, öyle kanatacak şekilde diş geçirmeleri de zordur, bana oldu, ama herifin tüylerini kesicez diye, veterinerde herifin canını çıkarmıştık falan.
tırnaklarında mikrop olma olasılığı daha fazla, deri altına girdiğinde zor iyileşiyor.
sizin yanınızda olduğuna ve gözlemleme şansınız olduğuna göre kuduzdan korkmanıza da pek gerek yok.

kuduz olunması için derin yaralar lazımdır. Tabii her şey gibi bunun da istisnaları vardır. Bence kuduz açısından çok kıllanma, kediyi bahçede izlemeye devam et.Kudurursa doktora git. Kuduz virusu merkezi sinir sistemine ne kadar yakınsa o kadar hızlı semptom verir. Parmağının ucuysa ıssırılır gibi yapılan yer, sadece kediyi izle, senden önce ölür eğer kuduzsa.

kanamadıktan sonra bir sorun yaratacağını sanmıyorum, ama içim rahat etsin diyorsan her ihtimale karşı kediyi 10 gün boyunca gözden kaybetmemekte fayda var,geçmiş olsun

sayın arkadaşlar, kuduz kan yoluyla bulaşmaz. "kanamadı, oh, kurtulduk" diye bir olay yok. lütfen kesin emin olmadığınız ciddi konularda eminmiş gibi konuşmayın.

@passion rules the game: sizin durumunuz yukarıdaki paragrafla ilintili değil, onu genel bir uyarı olarak yazdım. normalde o yaşlardaki bir yavruda kuduz olması beklenmez, yani babanız mantıklı konuşmuş. gelgelelim geçen sene aynı şekilde bir kedi tarafından tırmalandığımda [ki kanamamıştı] derhal aşı olmuştum. hiçbir infeksiyon uzmanı size "aşıya gerek yok" demez. seçim sizin.

6 ay ömür biçiyorum. kalan günlerinizde hayatın tadını çıkarmaya bakın.

yavru bir kedide kuduz olması, sizde kuduz olmasından daha düşük bir ihtimal.

abicim neden bu şekilde sallama ihtiyacı duyuyorsunuz anlamıyorum, üstelik bu geri dönüşsüz bir şey.. bir defa kedinin ısırığı tırmığından daha tehlikelidir, virüs önce sinirlere sonra tükürük bezlerine geçer ve çoğalır, oksijen ve uv ye dayanıksızdır, o nedenle tırnakta barınması zordur.

kediyi 10 gün dikkatlice gözlemeniz lazım, kaybolur hastalanır veya ölürse aşı ihtiyacı doğacaktır. kanatmış olsaydı o zamandirekt başlanırdı.

hangi bölgede oturduğunuzu, o bölgedeki kuduz sıklığını vb bilmiyorum, bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı ile konuşun.

aşıdan zarar görme ihtimaliniz ile aşısızlıktan zarar görme ihtimaliniz karşılaştırıldığında ben kendim olsam aşıyı olurdum. 10 gün sonunda da bırakırdım.

sürekli sokaktaki kedilere bulaşırım. defalarca ısırıldım. bi kere yaralı bi kediyi veterinere götürürken fena şekilde ısırıldım. oluk oluk kan aktı yani can havliyle ısırdı hayvan. veterinere danıştım, "istersen yaptır aşı ama benim bile kuduz aşım yok, her gün ısırılıyorum. istanbul şehiriçinde kuduz kedi olduğunu inanmam" dedi. tabi bunu başkası sorsa en doğrusu gidip aşı olmak derim, samimi olduğumuzdan sana böyle konuşmakta sakınca görmüyorum diye de ekledi. ben her hafta barınaklara gidiyorum yıllardır, bi kere kuduz kedi görmedim.
kaldı ki tanıdığınız bi kediden bahsediyosunuz, kuduz olduğunu sanmıyorum ama aşı olmayın diye demiyorum bunu. ben defalarca kuduz aşısı oldum çünkü benim için mesele değil, iğneden filan korkmam ama duyuruda daha önce, öleceğim diye panik yaptığı halde aşı olmayıp kedinin sağlık durumundan emin olmaya çalışan insanlar gördüm. aşı olmak bunların hepsinden daha kolay ama neden bilmiyorum boy yere aşı olmuş olmayayım diye tercih edilmiyor. yani endişeleniyorsanız en kolayı aşı olun ama bahçenizdeki kedinin kuduz olma ihtimalini soruyorsanız çok düşük derim.

kurumlar değişik uygulamalar yapıyorlar. genellikle alacağı kişi sayısının 20 katını çağırmak suretiyle yapıyorlar yani 120 kişi. Buna göre de sınava çağrılma ihtimaliniz yüksek (çünkü genelde 120 kişi çağrılıyorsa 500. 600.ye kadar düşer sıra. tabi belli de olmaz).

Bazıları da mesela 90'ın üstünde olan herkes girebilir diyor. Ona göre de girebilirsiniz. Uygulamalar kurumdan kuruma değişiyor.

www.memurlar.net bu sitede aradıgın butun soruların cevabı var.memur olmak isitiyorsan bu siteyi hergun ziyaret etmen gerek ve şart.

müziğin evrenselliğinden faydalanın.

Birazcık alkol alıp tanışmayı deneyin cesaret falan? Alkol almak deyince alın bi şişe şarap ya bu bana fazla geldi içer misiniz deyin hayır diyen olmaz heralde en azından ben demezdim, ne bileyim işte benim de kafam da güzel zaten...

yani tabi müziği sonuna kadar açıp dinletemiyorum, o işi birazcık yatırır.

hele şarap alıp 10 kişinin ortasına dalamam sanırım. bana olsa aynı şey tırsardım galiba. :D

sporun da evrenselliginden faydalanin.

Ya bir ikisini yalnız yakalayıp onları tavlayıp gruba girmek gerek sanki...

sigaranın evrenselliğinden faydalanın.

çok klişe ama bişeyiniz bitsin evde gidip isteyin birinden.bi tanışma faslı olur.sosyal hayatın bazen güzel bazen kötü yanı merhaba dan sonra nasılsın napıyorsun cümleleri gelir.o arada ya işte ben de geldim sıkılıyorum buralarda.siz nası vakit geçiriyosunuz tarzı cümleleri araya sıkıştırıp bi sonraki ortama davet edilmezseniz çocuğumu keserim.çok net.

deniz?

herkese benden bira diyerekten atla ortama
hepisinin sevgilisi olmazsan ben de bööleyim...

biraz dolaylı olacak ama yukarıdakileri tutturamazsan, gençler çemberi fena daraltmışlarsa ailelerini hedefle. mesela eğer evler dip dibeyse önlerinden geçerken günaydın, tıkınıyorlarsa afiyet olsun vs esirgeme. çünkü ailenin gözüne çarparsan bir kere, kesin "şu çocuğu da tanıyor musun onu da çağırsanıza çok efendi çocuk" muhabbeti geçer. hatta onlar sana sorar öğrenirler kimin nesiymişsin. evler yakın değilse aynısı plajda da uygulanabilir. kibar ve güleryüzlü ol.

kumsalın altından tünel kaz.

sanki duyuruyu kendim açmışım da cevaplarına göz gezdiriorum gibi hissettim bir anda. aynı benim durum yahu. ben yazlığıa gitmeyip, para biriktirip otele gidiyorum ordaki ortama girmek daha mantıklı :)) arkadaşsız çekilmiyor çünkü yazlık.

astronominin evrenselliğinden yararlanın. (sırf bu cümleyi yazabilmek için cevab verdim, evet)
yaz göğündeki takım yıldızları ve ilgili mitleri öğrenirseniz güzel muhabbet açabilirsiniz.

kızlarla muhabbeti kurmaya çalış bence önce, ama sakın hemen birine yazılmaya kalkma, sonra adın yavşağa çıkar hem de biraz bekle daha güzellerini görürsün belki:)

akşam üstü bir voleybol topu alıp sahile inin.

hacı köpek, kedi, kaz... bağla ipi, iki gezdir sahilde mıncırırsın.

şirketlerin muhasebe defterlerini kontrol ederler, finansal durumları ile ilgili limitli seviyede yorum yaparlar...

çok çalışmayı ve sabırlı olmayı özelliklerin arasına alman lazım.

esnek mesai saatlerine ve takım çalışmasına uyum konusunda da başarılı olduğunu söylemen gerekebilir.

audit çalışanı/kölesi in vito veritas bildiriyor.

her ne kadar görevi sadece kontrol edip onay vermek de olsa türkiye'de büyük çoğunlukla vergi usul kanununa göre hazırlanmış mali tabloları ufrsye (ifrs) uygun olcak şekilde hazırlayıp onaylar. ufrs hakkında biraz bilgi sahibi olabilirsen son derece faydalı olacağını düşünmekteyim. tabi bu dediklerim bağımsız denetim (audit) için geçerli. denetim firmalarının vergi bölümleri çoğunlukla tam tasdik raporu hazırlar bildiğim kadarı ile.

çok çalışmayı, deli gibi mesai yapayı döze al peşinen, misal ekip olarak biz son 5 haftada en erken gece 11de çıkıyoruz ve 2 pazar günü hariç tüm haftasonları çalıştık. bilgin olsun senenin en az 4-5 ayı böyle geçer. bol şans.

@in vito..
mail adresini alabilir miyim bir kaç soru için?

neden audit peki? parası mı çok iyi? geleceği mi parlak?

ben işte iktisat okuduğum için fazla muhasebe bilgim yok ama kolay öğrenirim. consulting daha yakın geliyor açıkçası..

oditörün genel kaderi birkaç yıl çalışıp senior oluduktan sonra müşterilerden birine daha iyi şartlarda geçmek oluyor. neden audit sorusunun cevabı da çok basit. her hafta farklı müşteriye gidiyorsun, üretim, finans, sigorta gibi beşbenzemez alanlarda deneyim sahibi oluyorsun yeni mezun biri olarak hem de. yılda ortalama 15-20 raporun hazırlanmasında emeğin geçiyor. kolum kadar görmüş geçirmişliği olan adamı da diğer şirketlerin raporlama/bütçe gibi departmanları havada kapıyorlar. bu departmanlarda audit kökenli olmayan bir yönetici bulmak zor artık.

mülakatlar içinse şunu söyleyeyim, ifrs'i ya da yasal mevzuatı çok bilmenizi beklemezler zaten. bunlar daha çok işi yaparken öğrenilecek şeyler olduğundan daha çok aranan özellikler çalışkanlık, fazla mesai dayanıklılığı ve temel muhasebe mantığının iyi oturmuş olması oluyor.

mülakatta başarılar.

ortalama olarak izmir e 6,5 saatte varırsın. oradan da otobana çıkarsan 1,5 saate gelirsin çeşme ye. bir de şuraya bakıver; (bkz: #16355623) turgutlu civarlarından uygun zamanda geçersen işine yarar gayet. havanın yağışlı olma ihtimalinde köroğlu belinde dikkat et, kamyonların drift yaptığını bilirim orda.

lütfen emniyet kemerini tak, uykun gelirse dinlen ve uzun farlarını da dikkatli kullan.

(Ankara-Afyon-Uşak-İzmir güzergahını takip ettiğini varsayıyorum)

Ankara'dan çıktıktan sonra 2,5-3 saat içinde Afyon'dasın. İkbal'in dinlenme tesisleri var, güzel yemekleri vardı en son. O kadar kısa sürede acıkmam dersen, Kula'da Su tesisleri var. Orası da kesmez dersen Salihli'de STR var (Rumeli köftesi, kaburga dolması falan vardı en son). Yol üstünde birsürü benzinci var görürsün. Ankara-Afyon arası dümdüz yol olduğu için sıkıcıdır, uykun gelebilir ama sakın yol boş kaptırayım deme tonla radar oluyor. Ankara-İzmir arası 6,5-7 saat, İzmir'e geldikten sonra otoyoldan Çeşme de 45 dk.-1 saat en fazla.

Ankaradan çıktıktan sonra bir 5,5-6 saatte acıkırsınız, salihli'yi biraz geçtikten sonra değirmen odun köfte var solda. Çok ünlüdür, güzeldir hoştur, salihliyi biraz (5-10km) geçtikten sonra berbat bir tek yöne geçiş var çok keskin, ona da dikkat edin. Yolunuz açık olsun.

@pathetique STR su tesislerinden 3 km önce. Salihlide dediğiniz yer büyük ihtimalle değirmen :)

Yok STR'yi anlatmaya çalıştım da yeri aklımda yanlış kalmış. Teşekkür ettim :)

kaza yapmamaya dikkat et. hız yapma.
eskişehir yoluna çıkınca yaklaşık 15 km sonra radar var. köprünün altında sana soğru bakan bir resmi araç.
polatlı çıkışında da radar var ve sivrihisarda bena tesislerinin orda. sonra afyon çıkışında da radar var. uşak girişi ya da çıkışında da yeşil bir reno europa seni bekliyor olacak sakın şaşırma. sonracıma salihli mahmutlu turgutlu arasında yavaş git, önüne bir şeyler fırlayabilir (kedi inek çocuk vs. izmir girişi yine yavaş.
sonrası çeşme otoban zaten.
yemek için "durursan sen tok ben tok, durmazsan sen aç ben aç" yazan felsefi bir yer var bahçeli hayvanatlı falan, orayı seç. uşak izmir arasında bir yerde olması lazım, ismini tam hatırlayamadım ama yemekleri güzel gayet.
ha bir de, hız yapma.

(bkz: red bull)

@tiny axe durursan sen de aç salihli'de.

Yunus Emre'den sonra aşağıya doğru sallanacaksınız 5km falan, hemen çıkışında 1 radar, 10 km sonra 2. radar var saat 13:00 den sonra geçerseniz.

sagdakı

Soldaki şişman gösterir, enine çizgili ya ordan anladım.

Diğeri(sağda kalıyor) güzel bence. Ama ben olsam soldakini alırım, çünkü güzel. Şişman değilimdir.

Edit: Sağdakinin yakasınden iğrendim. Kesinlikle soldaki.

soldaki.

@synick: doğru diyorsun. Aradığın kitap da şurada var: www.nadirkitap.com

Not: Sözlük yazarı olmayanlar da size yardımcı olabilirler.

bence ikisi de çirkin.

(giden dharma olsun, n'apalım)

sağdaki

soldaki çizgili güzelmiş.

@ oldu görüşürüz. teşekkür ederim.
soldaki için bir oy daha kullanabilir miyim. sağdaki gitgide kötü görünüyor. kolları filan da bi tuhaf.

bir anketse cevaplayalım;

tabii ki soldaki...

tabii ki soldaki.

Çizgisiz olan.

tercih etmek gerekirse sağdaki.

soldakinden bir tane de bana ıı şey ücretsize. sdklşgdfl

soldaki rules !

ben 6 kişilik bir şirket mülakatına girmiştim. gayet rahat olman ve konuşurken bunu hissettirmen çok önemli gerçekten. çünkü farkedeceksin birisi konuşmaya başladı mı bütün dikkatler ona kesiliyor ve bu durumda insan gereksiz heyecana girebiliyor. bunun dışında kendinizi tanıtın gibi genel bir soruyla başlanmıştı bende. ben bu konuda direk atlamanın olumlu olduğunu düşünüyorum, bu tarz genel soruları kafanızda bir canlandırın gitmeden önce. konuşan ilk kişi olup da takır takır cevaplandırmak gayet iyi bir başlangıç oluyor. atlamak iyidir dedim ama grup çalışması gibi bir durum olursa sakın ortama hakimiyet kurmaya çalışmayın. başvurduğunuz yer %99.99 takım çalışması gibi bir beklenti içerisindedir. siz de takım oyunculuğu yapın. zaten birileri direk liderlik mücadelesine girecektir, sakin olun yesinler birbirlerini siz aradan sıyrılmaya bakın. yaptığınız stajların size ne kattığı ve neden oralarda staj yaptığınızı sorabilirler. başvurduğunuz sektör hakkında bir genel soru gelir, onu da bir düşünseniz gitmeden gayet iyi olur, ki düşünmüşsünüzdür de büyük ihtimalle. bir de giyim kuşam önemli tabi. erkekseniz mutlaka traş olmalısınız, kadınsanız da baloya gidercesine süslenmemeniz gerekmekte. bunlar geldi aklıma, başarılar dilerim.

her zaman için uslu takım oyuncusu ayakları sökmeyebilir.

şirket kültürü hakkında biraz bilgin varsa, ona göre davran.
mesela fikrini şiddetle savunan, dominant inceden piç taylan tavırlarını beğenir bazı şirketler.

eğer mülakatta vaka çözümlemesi gibi bir şey soracaklarsa altta kalmayın, sesiniz çıksın, konuyla ilgili fikirlerinizi sağlam bir temele oturtun ve bunları savunun. bu tarz kişiler çok sivri ve itici davranmıyorsa eğer mülakatı başarıyla geçebiliyorlar.

saatte bir falan bağlanma loglarını gördüm bir yerde. push olarak mesaj geldiğinde de iletiliyor olması lazım.

ayarı var.. ne zaman istersen o zaman baglanıyor..

çok nadir servera soruyor, saatte 10kb bile harcamıyor kendi gözlemlerimde..

resmi giyin, rahat ol, çok kasma kendini ciddi olacağım diye, ama karşındakiler 40 yıllık dostunmuş gibi de davranma tabi. mülakat eğer yetkinlik bazlı olacaksa daha önceki deneyimlerine ilişkin (iş tecrübesinden bahsetmiyorum, okulda yer aldığın organizasyonlar vs.) birtakım sorular sorabilirler, hazırlıklı ol.
başarılar..

daha cok ne tür fotograflar cekiyorsunuz, ne tür fotograflar ilginizi cekiyor? söyle bir grup daha cok amatörlere hitap ediyor mesela

www.flickr.com

farkli bir seyler olsun diyorsan şöyle birsey var

www.flickr.com

flickr açtığına sevindim :D

sözlükte link verebilirsiniz.
bir de her önünüze gelen fotoğrafa yorum yapmak var, bu da işe yarayabilir.

bition'a resim koyup, sonra yorumlara da flickr linki ekleyebilirsiniz..

Eklediğin fotoğrafı paylaşabileceğin gruplar var örneğin: www.flickr.com

dediklerinizi yaptım, biraz arttı gibi :)

www.flickr.com

winrar'la bölebilirsiniz. winrar'ı açın, oradan wizard'ı seçin. sonra create a new archive ve devamı..

(bkz: total video converter)

şubeni ara.

çıkış belgesi ya da diploma muadili bir belgen varsa, en fazla üç dort günde(şubedeki işlemler+muayene+tekrar şube) 2 yıllık tecili halledersin. 4 yıllık mezunuysan tabi.

Muayene olduktan sonra verecekleri askerlik durum belgesi ne kadar tecilli olduğunu gösterir. Ben tek günde halletmiştim ama seninkisi 2 gün de sürebilir.

Götürmen gereken belgeler burada yazıyor (Yedek subay adaylarına bakacaksın) www.asal.msb.gov.tr

Yabancı şubede muayene olacaksan hepsinden birer tane fazla götürüyorsun. Diploma veya çıkış belgesinin aslını götürmeyi de unutma.

Yeni mezunsan kafadan 2 yıl tecil ettirebilirsin.

yıllık 30 dolar verirsen devianart da reklamsız oluyor zaten.

flickr daha sempatik geldi ama bilebilsem..

flickr en güzeli belki de,
limiti aşmanın yolu vardır mutlaka yahu türkleri kim durdurabilir ki

photobucket var da ne amaçla istediğinizi anlamadım. depolamak için mi yayınlamak için mi?

@aithra her ikisi için de düşünüyorum aslında.

picasa niye değil?

arayüzü pek hitap etmedi açıkçası.

yıllık 25$ flickr en iyi seçenek. muadilleri arasında en kullanışlı arayüz flickr'ın.
geçen sene mayısta aldığımda +3 ay daha vermişlerdi, kampanya devam ediyodur belki.

delikanlı 3 aylık flickr bi dene bence 10 lira çok büyük rakam değil demedi deme ;)

protuberantia occipitalis externa

kafatasının arkasında bulunan çıkıntı

turan çıkıntısı
türk kemiği

şeklinde geçmekte.

bir de şöyle bir şey var, doğruluğu tartışılan; atatürk'ün emriyle yapılan kafatası araştırmaları

Abicim hohlucan sonra aynen silcen. Kasmamak lazım aslında ben pro makine kulllanan cok adamla hasır nesir oldum, direk tisortleriyle temizliyolardı. Bilmiyorum artık gerisini.

şu mikrofiber bezler var lcd temizlemek için veya daha büyüklerini yaptılar temizlik bezi diye onlardan al birtane mis gibi yaparlar valla.

ultra makro fotoğraf (1cm ve daha yakın mesafelerde) çekmediğiniz sürece görünmez o lekeler vs.

zaten genelde lensin ön elementine toz kir barnah izi bulaşmasın diye öne takılır filtre uv filtresi falan. uv yi her şeyle temizleyebilirsin, güderi gözlük camı bezi falan. ama lensin kendi elementini çok bastırmadan kuru olarak temizlemelisin. üzerinde kimyasal filtreler var, onları çıkarabilirsin. ama çok pimpirikli olma. senden benden kıymetli değil.

eğer ki o uv filtresini 10 15 liraya aldıysanız direkt çöpe atın yarardan çok zararı olur fotoğraf kalitesi olarak. lensi temizlemek içinse bir fotoğrafçıdan temizleme bezi edinin. gerçi ben hala tisortümü kullanıyorum ama tavsiye etmem tabii, uzun vadede zararlı.

çok bastırarak silerseniz merceğin şekli ve mükemmelliği bozulacaktır.

manuel modda beyaz bir kağıdı yada temiz gökyüzünü çekersen temiz olup olmadığı anlaşılır.
hayyam da ki her mağaza o gözlük temizleme bezi ile siliyorlar.

lensteki tozu görmek çok zordur.
illa göreceğim varsa diyorsan lensin desteklediği en küçük diafram ayarında f/20 ve üzeri ayarlayıp (diafram öncelikli) beyaz bir zemin çekmelisin sensöründeki tozlarıda (bunlar lenstekilerden daha fazla belli olur.)
yine de fark etmek çok zor olacaktır lensteli tozu. leke değilde koyu bir göle görebilirsin.

doğu bankta yarı fiyatından biraz fazlaya bulursun ancak garantisi filan olmaz.

bu makinayı daha ucuza alırsan bir şey diyemem ama bu paraya bu makinayı alman çok saçma olur. onun yerine doğubank gibi yerlerden(ankara'da neresidir bilemiyorum) bu fiyata dslr makina alabilirsin. yarı profesyonel makinaları hiç tavsiye etmiyorum. bu fiyata en kötü bir Nikon D40 alabilirsin ki en kötü dslr en iyi yarı profesyonel makinadan daha iyidir kanımca :)

oha o fiyata erkayalar garantili olmaz ama spot canon 450D alınır. 1 yıl da dükkan garantisi veriyorlar hem. ankara'da spor satan yer yok. ben de makine alma aşamasına geldiğimde istanbul'a gidip alacağım hayyam'dan.

Bu nasıl?

www.digitalcamerareview.com

giris seviyesi yari profesyonel makine ariyorsaniz bence video ozelliginden vaz gecmelisiniz. ya da video da ceksin derseniz compact bir makine almalisiniz derim. video cekebilen d-slr makineler icin biraz milyar odemek gerebilir

canon eos 500d ile video da çekebilirsin ama ses olayında sıkıntı yaşanıyor diye duymuştum.

fujifilm'in slr-like kameralarına bakınız. tam size göre. şekli mekli profesyonel. ama yok bildiğin kompakt olsun dersen canon poweshot 5 serisinden (590 is mesela) süperdir.

fujifilm güzel, düşünebilirim.

videoyu hd kalitesinde beklemiyorum tabi ama ortalama üstü bir şey güzel olur. ben bir milyar civarı bir fiyat düşünmüştüm. bu modellerin türkiye fiyatları ne kadardır?

3 aydır nikon coolpix p5100 kullanıyorum; söylediklerine bakılırsa tam aradığın makina diyebilirim. çözünürlük aşmış durumda, yakın çekimlerde oldukça başarılı. ne tam amatör ne de çok profesyonel. kompakt bir makina fakat çoğu ayarları manuel. yaptığın çekimler dijital ile yapılmış gibi durmuyor hiç. bir de magnezyum kasa kaldır kaldır at bana mısın demio. fiyatı da aynı seviyedeki makinelere göre uygun.
www.letsgodigital.org

şu?
www.letsgodigital.org

bizim maliye bakanımız ve müsteşarları bilmiyo bu konuları * işin zor gibi duruyo geçmiş olsun

geçen sene bu konuda uluslararası bir sempozyum düzenlenmişti. deniz fenerinin bir organizasyonuydu. konuyla ilgili başka stk'ların da katkısı vardı oraya. o sempozyumun çıktılarını edinmeye çalışın.

Bu ayın birikim dergisini alın, "yoksulluk ve mücadele stratejileri" konulu birçok yazı var.

sözlükten zack nickli yazara mesaj atınız. ismini kibritsuyu verdi diyip sorularınızı sorunuz. yardımcı olmayı sever. kendisi şu anda japonya'da master yapıyor.

sunkarsemih.wordpress.com

@zack
teşekkürler ama 6 yıl geçti, ben master'ı ingilterede yaptım :) yine de arayanlara yardımcı olur link baya :)

valla duyuruyu kullanmak gibi bir hobim hic olmamisti.
dun bir mesaj geldi, emrah kos anani...
dedim bi bakayim :)

şu betimlemeden onlarca varyasyon çıkarılabilir. dı dı'lar aynı nota mı? hangisi ince hangisi kalın? tempo hızlı mı? biraz daha detay.

hızlı tempoda. kalın tümü.

dığ dığ dıııığ dıııığ dığ dıdığ dıdığ dıııııığ gibi. komik duruyo ama melodi inanılmaz tanıdık gelirdi herkese sanırım.

beethoven'ın 5. senfonisi diyorum.

meldoiyi mırıldanıp ses kaydı alır ve onu rapidshare vb. bir yere upload edip linkini burada paylaşırsanız, insanların size yardımcı olmaları kolaylaşır bence.

maalesef bu da değil. online site olsa notalara bassam en azından benzer bir melodi çıkartsam..var mı böyle bir site acaba?

utancımdan ses kaydı alamıyorum millet yerlere yuvarlandı. :)

www.pianoworld.com

kayıt özelliği de var hem. fakat sadece replay yapmak için kaydediyor. siz rec'e basıp çalın melodiyi, sonra replay yaparken bilgisayardan sesi kaydedin.

e hocam silmissin dosyayı rapidden ama.

aşkın nur yengi-nazlanma

georges bizet'nin habanera'sı bu, evet...

www.youtube.com

sanki shadow of the colossus'ta colossylerle karşılaşıldığında çıkan melodiyi andırıyor.

www.dailymotion.com

Concierto de Aranjuez -2 olabilir derim ben.

für elise bence, beethoven.
www.esnips.com

bach re minor toccata ve fug'un introsu gibi geldi sanki. (ses dosyasını dinleyemedim, 'dı'lardan çağrışım..)

download limiti asildigindan indirip dinleyemedim.

haha "crazy frog-axel F" falan? =)

beggin oo demek istiyorum. ohh..

bunlar da değil sanırım :)

bi ihtimal;
www.youtube.com

love story'ye de uyuyor dıı dıı diye anlatınca :)
www.esnips.com

ezgiyi bana gonderdi birisi, rapiddeki silinmis olsa da.
dinledim, dogru entonasyonla piyanoda caldim ust uste defalarca. ve tempoyu hizlandirdim.

ve bunun bir rus halk ezgisi olduguna kanaat getirdim (kalinka tarzi ama o degil). cok yakinda rus arkadasima dinleticem bunu..

Rodrigo'nun gitar konçertosu sanki ama...

www.youtube.com

buarada bunun cok fazla versiyonu var,hızlı ya da linkdeki gibi(orjinali) vs. hangisini duydun sen acep?..

varan'ın internet sitesinden varış saatini öğrenebilirsin, kaç saat mola verdiklerine bağlı çünkü. ama 5 saatten erken gelemez.

sabah 7:30-8:00 gibi varmis olur.

siteye baktım da bulamıyorum bir türlü.

internet sitesinde 23.30'a kalkışına yer ayırtınca şu bilgileri aldım.

img11.imageshack.us

7 buçuktan önce gelir. alanya bile 8 saat sürmüyor ki alanya antalya arası bir buçuk saat.

varanın sitesinde süre 7 saat olarak geçiyor.

ticket.varanturizm.com

kamil 8 saatte gidiyor afyon uzerinden.

www.ntvmsnbc.com

yarın akşam da istanbul'a gelecekmiş obama abim.. dönüşte beşiktaş kapalıymış, taksimden metro felan kullanmak gerekecek sanırım..

hurşid yenigün'ün eski dostlar korosundan eski dostlar şarkısı
www.youtube.com

kötü olur kişi saçmalar sürekli gördüm bizzat

kesinlikle kişiye göre değişiyor. sonucunu kestiremedigimizden tavsiye etmiyoruz.

deprenil gibi bir ilaçla alkol kullanmış biri olarak hala burdayım ama garantisi yok:)

ben şu anda sabah akşam günde 2 kere ssri tipi bir antidepresan ve kuvvetli bir antipsikotik (nöroleptik) kullanıyorum.. ve her gün en az 6-7 bira içerim.. bu sayı baya arttığı da oluyor..
hatta ilacı atarım ağzıma, ilacı yutmak için biradan bir yudum alırım.. ve bunu yaklaşık 2 senedir yapıyorum... daha bişi olmadı.. bira kuvvetsiz bir içki.. belki daha kuvvetli alkollerle (votka falan) yapsam ciddi şeyler olabilirdi..

antidepresanlar ile alkol pek bir şey yapmıyor..
ama antipsikotikler ile alkol kullanırken baya dikkatli olmak gerektiği söylenir..

yapmamak lazım yani..

Bir şey olmaz. Ama bana olmaz. Size olmayacağının garantisi yok. Ya deneyin ya da g.tü sağlama almak için hiç denemeyin.

Karaciğer zorlanır.

daha cabuk ve cok sarhos olursun, o yuzden biraz daha dikkatli kontrollu icsen iyi olur, baska bi zarari yok

vallahi sadece ikisi karıştığında henüz bir şey olduğunu görmedim ama sonrasında bir sevişme olayına girilirse geç boşalmanın bokunun çıktığını biliyorum. saatlerle ifade edilecek kadar.

edit: eee, erkekler için konuşuyorum tabii.. =)

yeni pil ile deneyin wireless keyboard sanırım.

a4tech in ucuza gaming setleri var öneririm. printer a bişey diyemicem.

xerox printer fax vs için
www.exa.com.tr
klavye içinse ex 110 logitech kablosuz tavsiyelerimdir.
www.exa.com.tr

lazer demesen canon mp190 önerecektim. fiyat/performans harika.

samsung SCX-4200, kullanıyorum, memnunum.

hp p1005 lazer printer alınır.

üzerine de canon 90 scanner alınır.

all-in-one setlerden uzak durulur.

klavye seti olarak da microsoft'un paran ne kadarına yetiyorsa o kadar pahalı bir seti alınır.

ben de scx-4200 kullanıyorum ve memnunum:) o zaman ne yazıyorsun, zaten yazılmış diyeceksin. memnun ama pişmanım. şimdiki aklım olsa yazıcyı aldığım dönemde taraycıyıya kağıtları kendiliğinden alan bir model vardı. böyle bombastik bir şey. ne diye 60 lira fazla vereceğim, ihtiyacım mı olacak dedim. elime bir sürü fotokopi kitap geçti. o aleti almış olsaydım, şimdi hepsini pdf'e çevirmiştim.

seans ücretini bilmiyorum ama aileyi inandırıcı sebep bulunur yaw. nefesim daralıyo dersin, sınavlar bunalttı beni kafam gidip geliyo yanlış şeyler yapmaktan korkuyorum dersin, bu aralar çok sinir sahibiyim, tüm arkadaşlarımla kavga edip onları kırıyorum ve asosyal hale geldim dersin, kısaca depresyondayım galiba ama sebebini bilmiyorum, dünya üzerime geliyor dersin. onlar anlar durumunu sanırım zaten.

seansı 100 ytl olan da var 300 ytl olan da var. mekandan mekana değişir.

400 olan da var. tabi kimseden bu parayı alabildiklerine inanmıyorum istisnalar hariç olmak üzere. bu arada şöyle bir şey olabilir: seans eşit değildir 60 dakika.

kendi kendime halledemediğim ve tanıdığım biriyle paylaşmak istemediğim sorunlarımdan ötürü psikoloğa gitmeye ihtiyacım olğunu düşünüyorum deyin. bahane üretmeyin. bu hem ailenizi üzer (üreteceğiniz bahane nedeniyle akılları karışır, ne yapacaklarını bilemezler)hem de sizi (yalan söylemek yorar hem zihni hem de kalbi). ücret konusu değişken, muayenehaneye veya hastaneye gitmenizden doktorun bilinirliğine kadar geniş bir spektrumu var. önce ailenize söyleyin, para işini daha sonra düşünün.

yok ailenize söylemek istemiyorsanız, okulunuzdaki hizmetten faydalanarak başlayabilirsiniz. onlar sizi yönlendireceklerdir bir yerlere eğer gerçekten ihtiyaç varsa.

espri olsun diye demiyorum da, "herkes gidiyo lan bi ben kaldım" deyin. Çevrem bana böyle hissettiriyo zaman zaman.

aileni ikna etmek için illa sebebini anlatman mı lazım?
onlara aynen bunu söyle. ısrar ederlerse "işte bu yüzden! dertlerime saygı duymayan, değer vermeyen sizler yüzünden gidiyorum. kişiliğime saygı duymuyorsunuz, beni sürekli örseliyorsunuz" gibi kelime oyunları / duygu sömürüsü ile hallet :) (abartı mode on)

şaka bir yana, pardon da neyin cesareti? çarmıha mı gerecekler, yakacaklar mı? boğazın ağrıdığında doktora gitmeden cesaret gerek diyor musun?

araştır bul karar ver kime gideceksen, fiyat al, sonra
direk aileye git "ben psikoloğa/psikyatra gidiyorum, seans başı şu kadar, ayda da şu kadar gideceğim, parayı veriyor musunuz, vermiyor musunuz?" de bitsin gitsin. baktın çok sıkıştın, yine çözüm dürüst olmakta: "size bunu ne zamandır sormak istiyorum ama öyle bir ruh halindeyim ki bunun için bile çekiniyorum, lütfen çok soru sormayın, endişelenmeyin de, bir süre sonra herşeyi anlatırım" da diyebilirsin.

bu kadar gazı verdikten sonra, "uzun ve detaylı olaylar" dediğinin karı kız meselesi olmadığını umuyorum :)

psikiyatriste daha klinik vakalar için gidilir. gerekiyorsa ilaç verirler hastaya vs. psikolog ise daha çok konuş-rahatla modundaki insanlara tavsiye edilir. bu durumda psikolog daha doğru tercih.

dostlar ne güne duruyor?

kendinizi tartın, eğer gerçekten büyük bir rahatsızlığınız olduğuna inanıyorsanız doğrudan psikiyatra gidin. ama eğer emin değilseniz ilk tercihiniz psikolog olsun.

spora gitmelidir.

boşa para vermesin o arkadaşın. uğraşacak bir şey bulsun kendine. şayet seansı 200 liraya psikologa gitmek yerine kafasını cok daha dagıtıcı seyler yapabilir...

şurda detaylı açıklama var kpss hakkında, yardımcı olur sanıyorum:

www.matematikcafe.net

kpss a ve kpss b ayrımı var. senin istediklerin kpss a sınavı ile alanlar.