Ekşi Duyuru

Biz yakın zamanda yatak aldık, biz visco aldık size visco kesinlikle olmaz sert yatak alcaksınız büyük ihtimalle, önce doktorunuzdan öneri alın tabi ki ama bana burda paraya kıyabilecek durumdaysan Yatsan, değilsen İşbir yatağa bak dediler. Ben marka olarak bunlara baktım. Gerçekten de iki firma da alanında çok iyi anladığım kadarıyla. İşbir mağazasına gidip bu bahsettiklerinizi orda sorarsanız bence güzel bi şekilde bilgi verirler. Ben kesinlikle bi işbir mağazasına uğramanızı tavsiye ederim.

öncelikle kesinlikle youtube incelemelerine ve özellikle oradaki seslere güvenmeyin. oradaki sesler çoğunlukla dijital ortamda kaydedilip daha iyi piyano sesleriyle değiştirilip bize dinletiliyor.

burada en güzeli, bir piyanist arkadaşınız/büyüğünüzle gitmek. bırakın tuşelere, teknik her şeye onlar baksın. (do-re, zuhal, cangöz vs. gibi yerlerde deneyebilirsiniz bu piyanoların çoğunu)

size kalan ise, önerdikleri arasından sesi size en güzel geleni seçmek olsun.

kimi mat sever, kimi parlak ses sever. ben çok parlak ses sevmiyorum mesela dijital piyanolarda.

casio px serisinin piyanolarını beğenmemiştim ben. hele ki eski serileri cidden çok kalitesizdi. ama bu casio'lar kalitesiz anlamına gelmiyor.

diğer modelleri hiç çalmadım. yamaha kullandım evde ve işyerlerinde.

----

para olayına gelirsek.

fiyat konusunda şunu yapın. diyelim do-re beşiktaşta beğendiniz piyanoyu. orada son fiyatını sorun. sonra diğer do-re'lere ve diğer markaların kimi ilçe şubelerine de son fiyatı sorun. sonra kolejlerde çalışan müzik öğretmeni arkadaşlarınız varsa, okullarına alır gibi liste fiyatlarından alabilirler belki. hatta telefon edip "biz önden bir piyano alacağız ama daha sonra çok malzeme alacağız toplu" diyin ve olabilecek en iyi fiyata satmalarını sağlayın.

kaz gelecek yerden tavuk esirgemezler böyle durumlarda.

Dostum ilk olarak buradan "şu model iyidir, mutlaka bunu al" demek çok doğru olmaz. Gidip aklında olan, bütçene uygun modelleri kendin kıyaslamalısın. "Ben anlamam" diye düşünme. Örneğin Zuhal'e git. Oradaki personel zaten işini biliyor. Teknik konularda sana bilgi verirler. Önemli kısım ise senin çalarken hangisinde daha rahat olduğun ve iyi hissettiğin. Bu modeller zaten birbirine çok yakın özellikleri barındıran ürünler. Ancak birinin tuşesi daha ağırdır diğerine göre. O açıdan sen kendini hangisini çalarken iyi hissediyorsan onla devam edersin.

2 hafta önce arkadaşım kızına PX 870 aldı. Aklındaki diğer model de Kawai KDP-120'ydi, bir de Roland'ın bir modeli vardı (muhtemelen RP-102). Bu işi yıllardır profesyonel yapan başka bir arkadaşa danıştık. "Üçü de 'keşke bunu almasaydım' denecek şeyler değil. Hepsi çok memnun eder. Al kızını tek tek piyanoları denet. Hangisini istiyorsa onu al. Çünkü çalacak olan o. Piyano başına hevesle geçmeli." dedi. Arkadaşın kızı da Casio'yu seçti.

Sadece şunu belirteyim. Dijital piyanolar aynı zamanda mobilya da olduğu için KDP-120, PX 870'e nispeten daha piyano gibi piyano. Casio biraz daha kompakt bir tasarıma sahip.

ben yamaha ydp144 kullandım tuşlarından tak tak ses geliyordu, forumlarda okuduğum kadar kawai'nin tuşları daha sessizmiş. Bencede ikisinide deneyin. Casio vb. ultra üst seviyede olsa öneremeyeceğim. bu arada yeni başlayan biri olarak yamaha ydp141 ile ydp144 arasında ses gücü hariç bir fark anlayamadım. piyanoyu çalacak kişi kendini geliştirdikçe farklı ihtiyaçları olacak o yüzden ikinciel değer kaybetmeyen yamaha veya kawai öneririm.

Anlaşılır tabii ama herkes anlamaz. Orkestra şefi zart diye anlar ama müzikle ilgisi olmayan sıradan çinko karbon insanlar anlamayabilir bariz bir yanlışlık yoksa.

İzmir devlet senfonide kütür kütür hatalar yapılıyor, zor partiler yedire yedire çalınıyor. Üflemeliler tiz partileri bir oktav alttan çaldığı bile oluyor.

Kimse bir şey anlamıyor :D

Big band pop orkestralarının kanal kayıtlarıyla da karşılaştım pek çok kez, mikste gitarcı kaç şarkı üst üste çalmamış, vokaller nasıl söylememiş kabak gibi belli oluyordu. Band'i yöneten şahıs da aha resmen yatmışlar diye şaşırıyordu.

Belli olmaz demiyorum da ensemble esnasında mega bi hata yoksa ve özellikle dikkat edilmiyorsa kaynar arada.

Ha iyi bişey değil bu tabi. Ama enstruman arttıkça aşırı kakışık bir ses basılsa dahi AHA HATA YAPTI FRENCH HORN demek yerine, bi sn ya bi dandiklik var deniliyor aşırı hakim değilsek esere, orkestraya vs.

Söylemek istediğim şey çalgı sayısı arttıkça dinleyici için işler karışır.

İçerden bildiriyorum direkt anlaşılır, iyi eğitimli bir kulak titreşim sayısına kadar ayırt edebilir. 443mhz'den değil 445 den çalışıyoruz diye uyarilmisligim var.

Bunu bir orkestra şefine de sormak isterim fakat fark edilebileceğini düşünüyorum

Aklıma çeşitli senaryolar geliyor, hem orkestrayı yöneten hem de çalanlar defalarca prova yapıyorlar, esere alışıklar hata payları bu yüzden çok az fakat diyelim ki 4 kemandan birinin teli koptu, şef oradan gelen sesin yeterince güçlü olmadığını hisseder, çünkü bunun defalarca provası yapıldı, sen ben eseri ilk defa dinliyorsak hissetmeyiz

ampul gibi siritiyor.

iyi orkestra şefleri, sadece çalınan yanlış partiyi değil, doğru yapılamayan nüansı bile anlar.

seyirci içinse bu zor. çok bilinen eserlerin çok bilinen melodilerinde (artık o melodi hangi enstrüman grubundaysa) bir hata olursa elbet anlar ama onun dışında tüm orkestrasyona hakim olması seyircinin zor.

orkestra şefi olmayıp, hobi olarak her gün şef partisyonu takip ederek müzik dinleyen arkadaşlarım ve hocalarım var mesela. onlara yediremezsin işte.

tabii ki o yaylı, üflemeli vs. grubun sayısının ve o sırada çalınan notaların da önemi var. misal 10 kemancı aynı anda bir sese girdi uzatıyor, biri onaltılık bir nota değerinde geç girdi diyelim, burda bu hatayı anlamamız zor.
ama başka bir nota çaldıysa, şef direk anlar. biz de dinleyiciler olarak eğer ton içinde yapılmış bir hataysa "öyle bestelendiğini düşünür", ton içinde yapılmamış bir hata gibi duyulduysa da "ulan bir gariplik vardı bu kısımda sanki" deriz.

ist. dev. opera ve balesinde hem keman sanatçısı olan, hem de ara ara eserler yöneten jeanluc'a da bu soruyu yönlendirelim, şef gözüyle cevaplasın.

High Resolution'u izlemedim ama filmi güzeldi, dizisini de çok övdüler. Fleabag'imsi sanki.

Ek olarak listelediğiniz diziler bana tam uyuyor, o yüzden Mozart in the Jungle'ı sevebileceğinizi düşünüyorum.

fleabag, bcs ve hoc seven biri olarak end of the fucking world, the good place, mr robot ve love death and robots'u öneririm.

@aguen mozart'a başlıyorum.

@curious mind, çok iyi öneriler, end of the fucking world hariç hepsini izledim. mr. robot'u çok izledim diyemem gerçi. o yüzden onu da not ediyorum. :)

Ben de henüz izlemedim ama Marvelious Mrs Maisel çok övülüyor Amazon'da.

It crowd sever black books da sever. yapımcı aynı. arada birbirlerine ufak tefek göndermeler de var.

İstanbuldayım, uzun zamandır vodafone kullanıyorum. Hiç böyle bir problemle karşılaşmıyorum.

Ekşi’de başlık vardı dün bu konuyla ilgili

10+ yıldır Vodafone müşterisiyim, hiç sorun yaşamadım.

Ben de merak ediyorum, 1 ay önce vodafone a geçtim evin belli yerlerinde çekmiyor telefonla konuşurken kapanıyor filan sinir bozucu.

Telefonların desteklediği band aralıkları var belki bölgesel ve telefondan kaynaklı böyle bişey yaşıyor olabilirsiniz. Eğer varsa hattınızı farklı bir telefona takıp aynı yerlerde gözlem yapabilirsiniz.

Parasal olarak destekte bulunmuyorum ancak kan veriyorum sürekli olarak. Kan için farklı birşey yapabileceklerini zannetmiyorum.

Kızılay’dan başka acil kan duyurularını takip edip o an ihtiyacı olan yaralı ve hasta kişilere verebilirsin yada bölgede bulunan büyük devlet hastanelerindeki kan merkezlerine verebilirsin. Gerçi bu merkezlerde Kızılay’a bağlı diye biliyorum.

Hayır. Kan verecek olursam üniversite hastanesine gider bankaya bağısta bulunurum. Ya da bir yerden haber gelir veririm. Kızılay'a kan vermiyorum. 10 tane yakınım ameliyat oldu Kızılay'ın 1 kere bile kan verdiğine şahit olmadım. Cok garip.

Bütün devlet kurumları gibi Kızılay da güvenimi kaybetti. Yine de 2 sene önce babamın lösemisi sırasında kullandığımız trombositin yarısını bile biz sağlamamışızdır o yüzden en azından kan konusunda kendilerine hala azcık saygım var. Bu ay Türkiye'ye gelişimde kan verdim o yüzden.

Veriyorum.

Üretilebilen bi şey olsa, üretin abi o kadar bütçeniz var dersin de birilerinin bunu vermesi lazım yani kızılay'a güvenilmese de.

Duyuru, acil ihtiyaç vs olaylarında da öyle ha diyince her isteyen koşa koşa gidip 5 dk içinde veremiyor sonuçta. İlaç, alkol, aşı ..k püsür bir sürü kriter var. O yüzden kriterlere uygun olduğum müsait zamanlarımda gidiyorum kan merkezine, veriyorum paşa paşa.

Hayır.

Polis zorla götüremiyor artık.

en fazla askerlik subesine birakir islemlerini yapsin diye. "askere" goturemez oyle bir mekanizma yok.

Genelde şubeye gideceğim tutanağı imzalatılıp bırakılıyor.

Ama şubeye eşlik edilen insanlar da az değil o zaman o şubeden nasıl çıkılır fikrim yok.

~delikedidilimiyedi'nin dediği gibi genelde bakaya denir de yoklama kaçağı iken tutanak imzası, bakaya ise şube eşlik evet. Benim de o tutanağa imza atmışlığım var.

Bakaya durumumda polis tutanakla bırakmaz şubeye götürür.. yoklama kaçağı ise tutanakla bırakılır. O tutanaklar birikip dehşet bir cezaya dönüşüyor. 17 yıl yoklama kaçağı olarak dolaşan biri olarak en son 47 bin küsür para cezası gelince pes ettim

sorunun cevabı hayır.

yalnız askerlik şubesi abine dava açmış olabilir. öyle bir durum var ise karakol savcılığa yönlendirebilir.

ne olursa olsun ifade vermeye gitsin. desin ki maddi durumum yok, ailemin benim çalışmama ihtiyacı var. 3-5 ay içinde işlerimi toparlayıp gideceğim.

bakayayım.

maalesef şart.
ileride diş kaybına, çürümeye ve başka sorunlara yol açabilir.

kutuya koymaya çalıştığınızda bütün kediler aynı.
kutuya koymayı bilmiyor olabilirsiniz belki.

kutunun ağzı yukarı bakacak şekilde, açık duracak, yani dik koyacaksınız.
ya biri tutsun ya da duvara falan dayayın.
(uyurken hazırlıksız yakalayabilirsiniz mesela)
bir elinizle ön kollarını omuz altından (bilek kısmından tutarsanız elinizden kurtulur), diğer elinizle de kuyruk ve arka bacakları tutup (kediyi dikey hâlde, sırtını iki göğsünüzün arasına dayarsanız daha rahat taşırsınız o şekilde), kediye kutuyu göstermeden, önce arka bacaklarını sokacaksınız.

kutunun içine bırakır bırakmaz kapağı kapatacaksınız, saniye olmadan zıplayıp kaçabilir.
gerekirse kutunun içine "atın" bir şey olmaz, yerleştirmeye çalışmayın yani.

denemediyseniz bu şekilde deneyin.
önce kafayı, ön bacakları sokmaya çalışarak başaramazsınız.

Eve gelen veterinerler var. Aşısını yaptırmanız lazım zaten. Tırnak işini evde hallederler dişleri de kontrol ederler.

@blatta, kendisi 9 kiloluk bir terörist. denemediğimiz yöntem kalmadı, herif kutuyu gördüğü zaman ya da kutuyu görmese bile en ufak bir olağandışı durum sezdiği zaman delleniyor.son sefer veterinere götürürken dairenin dışına çıkarıp orada kutusuna sokmuştum. evin dışına çıktığı zaman korkudan giriyor kutunun içine.

o zaman veteriner şart. teşekkür ederim. :/

veterinerler eve geliyor ama diş taşının temizlenmesi için operasyon yapılması lazım, yani her durumda kliniğe gidecek mecburen.

tavsiyem, kapalı devre anestezi sistemi olan bir veterinerin yapması.
yani damardan ilaçla değil, gazla uyutulması.
daha güvenli.

önceden veterinere sorup randevu alın ki, gitmişken hemen yapılsın derim.
iki kere götürmeyin bir muayeneye, bir operasyona.

@blatta, veterinere mesaj atıp kilo yüzünden narkoza uygun olup olmadığını sormuştum biraz önce. her halükarda bir tahlil gerekecek sanırım narkoz vermeden önce. kapalı devre anestezi sistemini bilmiyordum ama, onu da soracağım, teşekkür ederim.

tahlil yapılır, onun sonucu çabuk çıkar.
eğer tahlil sonucunda sorun çıkmazsa, aynı gün hemen ameliyat ettirmeye bakın derim.
tahlil için en fazla yarım saat bekler kutuda.
ameliyattan 1-2 saat sonra da alır eve getirirsiniz.
söylediğim sistemle uyutulunca çabuk uyanıyorlar zaten.

kilolu, yaşlı, aşırı stresli kediler için de daha güvenli ve sağlıklı.
aslında her hayvan için öyle tabii.
kedimi 20 yaşındayken bile dişleri için ameliyat ettirebilmiştim o şekilde.

Ilk firmada haftada 44.5 saat calisiliyor (1 saat yemek dersek). 8000 lira olabilir. 4 hafta desek aylık saatlik 44.9=45 lira olur.

Ikincisinde ayda bir kere desek haftada 45 saat + ayda bir kere 5 saat, 8000 lira dersek 43 lira olur.

Ama yan hakları koyarsak tabiki ikinci iş daha iyi oluyor.
Ama çok mu iyi? Sanmam. Cumartesi çalışan her firma bana göre kötüdür. Daha çok iyi olup cumartesi calisan yere denk gelmedim, etrafımda da duymadım.

İkinciye geçmemeniz için sebep yok bence. Yan haklar güzel, mutlu eder. Aylardır İtalyan patronla görüşemedim diyen müdür de sizi oyaliyordur.

ben olsam işin stresi, yoğunluğu nasıl, çalışacağım kişiler, yöneticiler nasıl insanlar, iş yerlerinin eve uzaklığı ne kadar vs. gibi kriterlere bakardım. çünkü iki iş arasında pek fark yok. bu yazdıklarım da o yüzden daha dikkate alınması gereken şeyler.

@rose parks, mantıklı bir noktaya değindiniz. Mevcut iş yerimde az personel var ve kişilere birden fazla iş yaptırıyorlar. Örnek: Genel müdür asistanı aynı zamanda yurt içi satış sorumlusu, firmada İK da var ama İK ile ilgili şeyleri de bu adama soruyorlar. Fabrikada birkaç aydır üretim müdürü yok, üretim planını da kalite & laboratuvar sorumlusuyla birlikte yapıyorlar. kaotik bir yere dönüştü iyice burası. ben de normalde ihracat & ithalat sorumlusu olarak girdim işe, bana burada satın alma da yaptırmaya başladılar. yoğun bir yer değil burası ama kimin ne yaptığı belli değil.

diğer firma ile salı günü ikinci görüşmeyi yapacağım, departman yöneticisiyle olacak bu görüşme. orada belli olur benden ne istedikleri ama ithalat & ihracat uzmanı arıyor orası, iş yoğunluğu yüksek olsa bile sadece kendi işimi yapacağımı tahmin ediyorum.

Edit: Sanayisi büyük ama kendi küçük bir ilçede yaşıyorum, o yüzden ulaşım sorun değil ama mevcut iş yerim daha uzak.

iyi bir teklif degil aslinda. cts'den sikildigin icin iyi geliyor sana. bu gibi durumlarda eksiler anca disaridan bir gozle anlasiliyor.
9-18 isi 8-18le degistiriyorsun
cts meselesine gelince karsi tarafta cts calisiyor. ha her hafta ha ayda bir. bir bucuk ayda bir cts de hic duymadim, herhalde degisimli geliniyor. o yuzden 1.5haftaya yayilmis sanirim. illa arada bu hafta beni idare eder misin diyen cikar.

onun disinda 1000 tl fark icin anca mevcut yerde psikolojik olarak kotu hissediyor olman lazim. normalde cok iyi fark bana gore ama yukaridaki sebeplerden bu da iyi gelmedi gozume.

mevcutta ayaklarin geri geri gitmiyorsa yeni yer gereksiz kisacasi.

@Kittie, iyi bir teklif olmadığının farkındayım. Bu arada evet 6 kişi olacak ve nöbetleşe gelecekler cumartesileri, o yüzden 1.5 ayda bir sıra geliyor. mevcut işimde ortam sahiden kaotik ve son zamanlarda işe gitmek istemez hale geldim sahiden. Daha maaş teklifinde bulunmadılar ama 9.000'i çok buldukları için 8.000 teklif ederler diye düşünüyorum. 8.500'ü zorlayacağım. Yine çok büyük bir fark değil ama sağlık sigortası, prim vs. yüzünden daha kabul edilebilir bence.

Kariyer fırsatlarından haber ver sen. 1 sene içinde şimdiki firmada bir title bir yükseliş olma ihtimali var mı? Yoksa kesinlikle değiştir. Cumartesi yarım gün çalıştıran şirket tamamen ölücüdür, bu kafadaki şirketten çok bişey beklememek lazım.

Ayrıca değişiklik iyidir.

@bruce, şu an çalıştığım firmada yükselmeyi bırak, insanlara başka işler de yüklüyorlar. Mesela ben ihracat & ithalat uzmanıyım ve tek çalışıyorum, GM'e bağlıyım aynı zamanda grubun yurt dışındaki müşteri temsilcileri ile koordineli çalışıyorum. Yükselme ihtimalim yok ama bana başka iş kitleme ihtimalleri her zaman var. Ben mesela yurt içi satın alma da yapıyorum, benim işim değildi, GM asistanının iş yükü çok fazla diye önce "ona yardım edersin" diye başladı, şimdi bana hesap soruyorlar. :))))))

O zaman yeni işin hayırlı olsun karşim, hiç uzatma.

valla bence hak olarak yeni şirket daha iyi ama bir de yeni işte yeni tecrübeler edinme açısından da güzel olur. ben 1.5 senedir aynı yerdeyim ve şimdiden tekrara düştüğümü hissediyorum.

Geçen hafta alıp iade ettim yorumlardan dolayı aynı ürünü. Bende bekliyorum yeni indirim fakat farklı ürünlere yoneldim

@spacevan yorumları genel olarak iyi görünüyordu? emiş gücü ve toz kapasitesi de roborock s5 max'a göre daha iyiydi. neyini beğenmemişler bir de sen ne bakıyorsun şu an? bir de bir de, nereden almıştın, hiç kullanmadın mı?

s5 max var memnunuz ama 2 yetiskin 70 m2 halisiz ev gibi farkimiz var.

mop pro 1. nesili daha çok tavsiye ediyorlar lidar sensörlü olduğu için. 2. nesil kamera ile navigasyon yapmaya çalışıyor o da ayrı bi dert. lidarlı modelleri tercih et derim.

Haritalama ile ilgili problemler okumuştum, bir de aldığım urun ithalat garanatili olduğu için guvenememetim.
Şimdi S5 Max 360 s9 bakiyorum

Haritayı unutuyor, sinir bozucu bir alet. Onun dışında çok bir şey beklemeyin işte kaba pisliği çekiyor o kadar.

pistondan ziyade subap yamultmuş olabilir mi?

piston kapağı diye bir şey yok. piston ve bunu krank miline bağlayan piston kolu var.

silindir kapağı var, burada da subaplar ve eksantrik mili var. buna külbütör de denir. triger kayışı/zinciri işlevini yitirdiğinde motor zamanlaması kaçtığı için piston subapa vurup zarar veriyor.

bu tarz bir şey olmuş olabilir mi?

Subap kesmistir

@chezidek, olabilir herhalde çünkü bu arkadaşın da benim gibi motordan pek anladığını sanmıyorum. peki senin dediğin gibiyse, atıyorum, subap yamulttuysa bu tamir edildikten sonra sıkıntı çıkaracak bir şey midir?

abi ideal calisma sirasinda bir parcanin diger bir parcaya vurup kirmamasi gerekir. buna sebep olan sey her neyse onu bulup problemi kaynaktan cozmek gerekir.

yani hatanin kaynagi bulunup duzgun tamir edildiyse, subap yataklari duzgun taslandiysa, sizdirmazligi kontrol edildiyse, subap ayari fabrika degerlerine gore yapildiysa herhangi bir sorun cikmamali.

yani ilk hatasinda motoru cope atmiyoruz sonucta. illaki bi yerleri bozuluyor.

benim çok yakın bir arkadaşım, 18 yaşından beri eşiyle birlikteler, çocuk konusunda çok kesin konuşuyorlardı. ekstra sorumluluk istemiyorlar sürekli gezmek vs istiyorlardı. eşi 32 yaşına gelince bir daha yapamayacağız bir oturup düşünelim demişler ve yaptılar sonra çat diye. anladığım kadarıyla genelde sebep bir daha yapamama ve geç kalma korkusu oluyor.

Bi yastan sonra "cocuk yapmaliyim" item'i yukleniyor insanlara :)

Genç yaşta daha böyle konular uzakken atıp tutmak kolay. Ben mesela "hiç çocuk yapmayacağım" demiyordum ama "bu kadar aileye ihtiyacı olan çocuk varken neden bir yenisini dünyaya getireyim ki, evlat edinirim" diye düşünüyordum hep, çok sık dillendirmesem de. Özellikle 20 yaş civarı az önce dediğim sebepten çok cesur ve yargılayıcı konuşabiliyor, iklim krizinden girip popülasyondan çıkarak ekofaşizm yapan, "çocuk yapmak sorumsuzluk ve bencilliktir" diyerek insanları yargılamayı kendine hak gören sağlam bir kitle var mesela tüm dünyada :)

20 yaşındaki bana kalsa 30'dan önce hayatta evlenmezdim mesela, 27'yi doldurmama 2 ay kala evlendim. Asla da pişman olmadım. Fakat 31 yaşına geldiğimde öğrendiğim şey, hiçbir zaman kesin yargılarla konuşulmaması gerektiği. Siz değişiyorsunuz, dünya değişiyor, hayatınız değişiyor. Fikir değiştirenden değil de fikri sabit olandan daha çok korkarım ben.

Nasıl çocuk yapmaya karar verdiğime gelirsek, birçok faktör sözkonusu. Bunlardan biri elbette @brkylmz'ın dediği "çocuk yapmalıyım" itemi, hakikaten var öyle bir şey, 30 civarı geliyor. Fakat bunun ötesinde, benim yaşam felsefeme - hiçbir işe yaramadığı artık kanıtlanmış olan - "çocuklarımıza iyi bir dünya bırakamadık" vahvahlanmasından ziyade, "dünyaya iyi çocuklar bırakmak" görüşünün daha uygun olması. Bu hayat görüşü sebebiyle akademide kalmayı seçtim mesela. Dünyaya daha iyi çocuklar bırakabilirsek, hem çevre hem de insanlık için daha hayırlı olacak. Peki bu iyi çocuklar nasıl yetişir? Önce muhakkak sevgi ve destekle, sonra çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik imkanlarla. Tüm bu imkanları çocuğumuza sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Bunun üzerine, eşim de ben de, insanlarla ve özellikle gençlerle iyi iletişim kuruyoruz, onlara yol göstermeyi, destek ve motivasyon kaynağı olmayı seviyoruz. Yani ikimizin de içinde çocuğumuza vakit ve enerji ayırmak için gerekli karakteristik özellikler mevcut. "Zaten tüm anne babalar kendi çocukları olduğunda bu motivasyonu bulurlar" diyebilirsiniz ama, bu yaşımda öğrendiğim bir diğer şey, herkesin anne baba olmaması gerektiği. Çocuklarını gerçekten sevmeyen, onlara destek olmayan, enerjilerini sadece kendilerine ayırmak isteyen o kadar çok ebeveyn var ki.

4 aylık hamileyim, bebeğimin hareketlerini son 2-3 haftadır hissedebiliyorum. O hareketleri hissetmek, ultrasonda görünce heyecanlanmak, bir sonraki ultrasona gün saymak, babasıyla birlikte geleceğimizin hayallerini kurmak o kadar güzel ki. Cevabın en başına dönecek olursak, mantıklı düşününce evlat edinmek hala en doğru çözüm gibi görünebilir, fakat böyle şeyler yalnızca mantık işi değil. Hamilelik sürecini yaşamak, kaşı gözü kime benzeyecek diye merak etmenin yanı sıra, evlat edinmenin bambaşka sorumluluk ve yükleri var. Bir çocuk yetiştirmenin sorumluluk ve yüklerine hazır olsam da, evlat edinmenin zorluklarına hazır hissetmediğim için fikir değiştirdim.

Ek olarak, çocuğumun bir birey olarak yetişmesi ve bağımsızlaşması, bizden ayrı olarak hayatını kurması beni hayal kırıklığına uğratmaz, aksine mutlu eder. Çünkü en önemli hedeflerimizden birisi bu olacak zaten çocuğumuzu yetiştirirken. Elbette bir miktar hüzün olur ama tatlı bir hüzün olur diye tahmin ediyorum.

Valla gençliğinde istemeyip, orta yaşlarda yükselenler için tek düşüncem: Ölüm korkusu... Geride kalacak bir parça bırakmak isteği olarak görüyorum ben genelde.

Hep düşünüp "geziyoruz sonra bi ara yaparız" diyenleri ayrı tutuyorum.

Hayatımın hiç bir döneminde çocukçu bir insan olmadım. Tek hayalim anne olmak vs. gibi değildim hiç. Uzak gelecekte böyle bir plan vardı ama o gelecek çok uzak gibiydi. Sağlık sorunlarım sebebiyle doktorum eğer çocuk planım var ise öne almamı istedi. Çok üzüldüm, planlayamama durumum sebebiyle. Kızımı çok seviyorum ama çocuk çok zor. Süreç zor (hamile kalma, hamilelik, doğum, lohusalık, işe dönüş, başkasının bakım vermesi vs.)

Bu arada ben kişisel notunuza katılmıyorum. Çocuğu şekillendirmek, ona bir şeyler öğretmek, vakit geçirmek çok güzel elbette. Ama ben hiç; anne olmak dünyanın en güzel duygusu, hayatım anlamlandı, ben bu hayatta en çok anne olmayı sevdim falan diyemedim.
Ama kızım çok güzel. Bal, bal bi görseniz.

ben 30 yaşıma gelmeme, biyolojik olarak alarm zillerinin çalmasının farkında olmama rağmen kesinlikle çocuk istemiyordum. çünkü çocuk bana külfet gibi görünüyordu. bana zevk veren herşeyden çocuk yüzünden uzak kalacaktım. hayatımda bir anlam, tutunacak dal ya da meşgale eksikliği yoktu. tam tersine bir sürü yapmak istediğim şey vardı ve çocukluğum ile ilk gençlik yıllarımda bana dünyayı dar eden kendi ailem artık yoktu maddi olarak özgürdüm ve yeniden doğmuş gibiydim. bir çocuk sahibi olarak bir sürü sorumluluk altına girmek en son isteyeceğim şeydi. bir gün şikayetlerimden dolayı gittiğim doktorum derhal çocuk yapmamı aksi takdirde yumurtalıklarımı kaybedecek kadar ileri derecede kist sahibi olduğumu söyleyince ya çocuğum olmazsa ve ileride çok pişman olursam motivasyonu ile çocuk yapmaya karar verdim.neyse çocuk doğduktan sonra ilk 2 yıl aşşşşşırı zorlandım. uykusuzluk çocuğun memeye bağımlılığı ve ilk başta tahmin ettiğim gibi sevdiğim herşeyden çocuğa zaman ayırmak zorunda olduğum için uzak kalmak beni psikolojik olarak çok etkiledi. bonus olarak da uykusuzluklar yüzünden migrenim öyle bir seviyeye geldi ki yarım insan oldum hala da iflah olmadım aldığım ilaçlardan 20 kg aldım sürekli bir başağrım var. çocuk doğduğundan beri içgüdüsel olarak onunla ilgili tüm sorumluluklarımı yerine getirdim ve tabi ki çok seviyordum ama 2 yaşından sonra ne olduysa bana bir şeyler oldu ve hayatımda hiç kimseyi sevmediğim kadar onu seviyorum aşk ama anlatılmaz bir aşk resmen. onunla kurduğum bağ o kadar farklı ve ileri bir seviyeye ulaştı ki bu beni korkutur hale geldi zira o da sıradan bir canlı ve ben kader ve hayatı kontrol edemeyecek kadar zayıf biriyim. çocuğun babası çocukla senin kalbiniz bile senkronize atıyor diyor . onun ihtiyaçlarını demeden anlıyorum çocuksu krizlerinde onunla birlikte duygulanıyorum (normalde aşırı rasyonel biriymdir). onun gözlerine bakınca kokusunu duyunca fazla aşktan çıldıracak gibi oluyorum bana sarılıp beni öptüğünde seni çok seviyorum anniş falan dediğinde bende devreler yanıyor ve durup durup ağlıyorum? fazla duygusallıktan tabi ve bunun mantıkla akılla izah edilebilir hiç bir yanı yok. evet hızla büyüyor ve bir gün bu bebeklik çocukluk halleri bitecek kocaman bir yetişkin olup kendi hayatı olacak ve kaçınılmaz son benim yanımdan gidecek :) belki de benim bu hüzünlerimi en çok açıklayan şey sizin de bahsettiğiniz bu hayal kırıklığı..bunu ne yazık ki hiç bir şekilde kendime açıklayamıyorum belki bu hayalkırıklığını yaşamamak için başa dönüp hiç çocuk yapmamak gerekti. mesela şimdi bir kahve alıp dizi seyretmek bir lüks çünkü her boş vaktimi ona vermem gerekiyor ve bu bazen beni sıkıyor ama gün gelecek o büyüdüğünde tüm kahveler ve diziler benim olacak bu sefer de ben onun yokluğuna alışamayacağım aslında çok adaletsiz çünkü ben kendimi tek başıma yaşamaya ve ayakta durmaya alıştırmışken birden o geldi benim tüm düzenimi bozdu sonra ona öyle bir bağlandım ki o gittiğinde tekrar sıfır noktasına döneceğim. hayat tam olarak bu demek belki de

Ben 1 gün geç katıldığım için bir gün geç terhis olmuştum.
Yıl 2014.

2 gün geç çıkar. makul bir neden yoksa vaktinde gitmeli. aksi halde devreleri teskere aldıktan sonra kaldığı her saat için küfredecek.

geç girersen geç çıkartırsın.

bedelli şeysi ise aslında 4-5 gün geç gitmek mantıklı. tabi gideceğin yeri önceden bilmek lazım.

+sı -si oluor.
+sı geç çıkacağın 5 gün free olabilirsin.

-'si geç uyum sağlarsın, bu da sana dert olabilir.

tabi bunlar benim görüşüm; gittikten sonra ayıktım.

haa birlikte de geç gelen vardı. onlar 1 hafta free takıldılar.

disiplin cezaevinde askerlik yapmıştım. izin bakayasından çok ceza yatan gördüm.

dream theater - scenes of a memory

scenes from a memory'i yukarıya eklememişim ama onu da çok seviyorum tabii ki. a matter of life and death de favori maiden albümlerimden. aslında biraz önce in the court of the crimson king'i dinledim baştan sona, o yüzden bu albüme daha yakın öneriler şu an daha makbul olurdu herhalde.

Twelve dance with the god
Safinaz
Bunarada harika albümler yukarıdakiler.
Bilmeyenler dinlesin:)

@psa, whoracle in flames albümüydü değil mi? :B o albümden sadece whoracle'ı hatırlıyorum, onu dinleyeyim, iyi dedin. :B

@kisa, onları da yazdım kenara. :B

naxatras grubunun aynı adlı 2015 albümünü de belki bir deneyebilirsiniz. konsept albüm değil ama başından sonuna götürebilir bir yapısı var bence. 10 dakikalık ilk şarkısı i am the beyonder için bile bi bakılabilir :)

bu arada belki biliyorsunuzdur zaten ama her ihtimale karşı AMOLAD Live Globen konser kaydını buraya bir bırakmak isterim, bence albümden daha başarılı, dinlemeyenler varsa bir şans verebilirler belki :)
www.youtube.com

savatage - a rock opera

ben honda'nın ve bmw'nin eğitimleriyle motosiklet kullanmayı öğrendim. zaten sizin beklediğiniz tip eğitimler öyle akşam vakti iş çıkışı yarım saatle olacak şeyler değil.

şu an sınav nasıldır bilmiyorum, ama o gittiğim eğitimlerden önce ben de bir sürücü kursundan ders almıştım. sadece ehliyet için. toplam 3-4 saat falan sürmüştü ve eğitmen sınavdan geçecek kadar göstermişti. o zamanlar mesela honda'nın eğitiminden haberim yoktu ve belki sizin gibi araştırmış olsam ben de "bu nasıl eğitim derdim". bence buna takılmayın, ehliyeti aldıktan sonra gerçek eğitim alırsınız.

@malheiros, ileri sürüş eğitimi zaten almak istiyorum ama en azından ehliyet alacak kadar bir şeyler öğrenmek istiyorum şimdi. Beni adamın kayıtsızlığı çok sinirlendirdi. Ne yapacağım belli baktığın zaman, şimdilik düz bir çizgi üzerinde gidiyorum ve bir de sekiz çiziyorum belli bir alan içinde. Ama adamın temel şeyleri göstermesi lazım bence ya.

Surucu kurslari o dedigin seyleri ogretmez zaten kendi de bilmez.
Ehliyeti alacak kadar surdurur alamazsan da kismet der.

Hoca dedigin kisiler okul oncesi ogretmeni falan olabilir.
Hatta ben ehliyet hocamla ayni anda ehliyet almistim.

@divit, o zaman ben her akşam gidip yarım saat pratik yapacağım ve kendi kendimi eğiteceğim öyle mi? meh. :/

ehliyet kursları böyledir zaten, bir kaç saat mal gibi git gel sağa dön sola dön yaparsın, sonra sınav parkurunu çalıştırmaya başlarlar. o sırada biraz eğitim verirler o kadar.

kontra yapıyorum yok şöyle yapıyorum ona dikkat etmeye çalışıyorum falan yapmamalısın bu arada, bunları aten yapıyorsun kullanırken dolayısı ile bu tür bilgiler senin kafanı karıştırmaktan başka bir işe yaramaz.

motorsiklet alıp kullanmaya başladığında ekşiteker'e üye olursun. orada zaman zaman eğitimler oluyor indirimli onlardan faydalanırsın.

motorsiklette tek bir önemli şey var, çenen nereyi gösteriyorsa oraya gidersin. insan doğası gereği bir tehlike gördüğünde bakışları o tehlikeye kitlenir. filmlerde falan katilin kovaladığı kurban bu nedenle arkasına bakar.

bir kaç defa bariyerlere yada uçurumdan aşağıya uçma tehlikesi atlattım ve her seferinde oraya bakma oraya bakma diyerek kurtardım, özellikle virajlarda virajı alamadığında bariyere doğru gidiyorsan kafanı gitmen gereken yere çevir, çene kuralını kafana iyice yaz, sürüşlerinde bir tek buna dikkat et, gerisi otomatik olarak geliyor (kontradır, vites değiştirmektir, durmak kalkmak vs.)

birde park etme, devrildiğinde kaldırma vs. gibi eğitimler var onları youtube'dan bulabilirsin. twist the wrist diye bir belgesel gibi bişi var onu da izleyebilirsin.

Ben motor eğitimini şu kemerburgaz'da olan yerden almıştım. O zamani ismi gis akademi idi.
Oradan aldığım eğitimle direk 1000rr ile başlamıştım.
Çok şükür yıllardır hiç kaza geçirmedim.

2007 civarlarında ilk motorumu aldığım zaman daha önce bir iki kere motorun selesine oturmuş olmak haricinde hiç tecrübem yoktu. yani hayatımda ilk defa motor kullandığım gün motoru aldığım gündü.

ehliyetim de olmadığı için bir arkadaştan rica etmiştim, tunalı'dan odtü'ye getirmişti bizi benim motorla.

2-3 hafta boyunca gece 12-1 gibi kampüste dolaştım, öyle kendi başıma öğrendim yani. sen de debriyaj-vites-gaz-fren falan teorik olarak öğrendikten sonra kendi kendine tecrübe etmek dışında pek yapacak bir şey kalmıyor.

Güncelleme: Direksiyon sınavını dün başarıyla geçtim arkadaşlar. Şimdi motor bakıyorum. :)

havanın çok şeye etkisi var ancak sizin direk havadan etkilenmeniz, sonbahar ve kapalı hava ile önceden yaşadığınız olumsuz bir olayı size hatırlatması ile alakalı olabilir.

Normal değil.
Mevsimsel depresyon ya da mevcut depresyonun ağırlaşması söz konusu olabilir.

Ben şen şakrak bi insanım ama 2 haftadır depresyondayım resmen.
sigara kullanmadığım halde canım deli gibi sigara istiyor ve sürekli depresif şarkılar dinliyorum. helak oldum :(

tam tersi hava kapalı olduğunda daha mutlu oluyorum. güneşli havalar bana göre değil.

Ben bu olayı geçen hafta şiddetli yaşadım şimdi azaldı

Bunda havanın erkek kararması da etkili, yazın güneş 9da batarken artık 7 de batıyor

Evde otururken saat herhalde 10 buçuk olmuştur diyorum saate baktığımda daha 8 buçuk :)

ben de her sene yazın mutsuz, sonbahar itibariyle mutlu diyemesem de içi daha huzurlu bir insan oluyorum. ama etrafımdaki çoğu insan sizin gibi.

Normalde sen sakrakim. Kapalı havalar keyifsiz yapiyor

Beni olumlu etkiliyor.

Sabah uyandığımda hava kapalıysa dışarı çıkasım, kimseyle görüşesim gelmiyor. Anında sıradan çinko karbon piller gibi oluyorum. Modum düşüyor. Bu müzik tercihlerimi de etkiliyor o yüzden zorlayarak daha hareketli şeyler dinlemeye çalışıyorum.

Kapali hava beni de cok olumsuz etkiler, nefret ederim kapali sonbahar havasindan. Benim gibi cok kisi de gordum.
Bana sorarsan kapalı hava sevmek normal degil. Depresiflik belirtisi kapali hava sevmek bence.

Valla her sene oluyorsa senin normalindir o zaman. Her sene olan olayi niye bu sene dert ettin rahip?

Neyse, bende olmuyor. Severim ben kapali havalari.

@jrr tolkien hayrani, ya ben kapalı havayı seviyorum. daha mı şiirsel geliyor nedir. seviyorum ama bana iyi gelmiyor. havanın insan psikolojisi üzerinde etkisi olduğu gerçek ama beni bu kadar değiştirmesi rahatsız ediyor. hoşuma da gitmiyor açıkçası. :/

Ben gitmedim ama gitseydim ODTÜ'nun kurslarına yazılırdım. Memnun olmayanı görmedim.

Ekran kartında ya da monitörde HDMI girişi yok mı? Sorun VGA ile ilgili çok büyük ihtimalle.

Bir de çözünürlük nedir şu an? 1920x1080 mi?

Çözünürlük 1920*1080. Ekran kartında hdmı yok iki tane dvi giriş var. Monitörde VGA ve hdmı var. :/

topraklı yada kaliteli kablo almak çözüm olabilir ben yeni kablo aldım düzeldi.

@bohoho, monitorun güç kablosunun bağlı olduğu prizle mi ilgili diyorsunuz?

hayır vga kablosu. bunların korumalı olanları var manyetik sinyallere karşı. alfais marka aldığım baya kötü gösteriyordu daha sonra slink aldım düzelmiş durumda şuan. benzer biraz kaliteli ürün alırsanız muhtemelen sorun çözülür.

vga analog bir görüntü aktarma yöntemidir, eski tüplü tvler gibi düşün sadece daha modern. bu yüzden her tür gürültüye ve kalite kaybına açıktır.

dvi ve hdmi dijitaldir kalite kaybı olmaz. dvi'dan direkt hdmi çeviren bir kablo almalısın. görüntü kaliten ciddi artar. 75hz ips bir monitöre vga bağlamak yazık.

teşekkürler yanıtlar için, evde hdmi kablom var ama dvi'a dönüştürücü aparat yoktu. akşam fiyatlarına göre bu aparattan alıp deneyeceğim. denedikten sonra güncellerim burayı da.

hocam bu sorunun kabloyla alakasi cok az. ama yine de hdmi ile baglaman daha dogru olur. ekran kartinda hdmi olmadigindan emin misin hocam? 560ti'in ciktigi zaman neredeyse tum ekran kartlarinda hdmi vardi cunku. monitor ayarlarini karistirman gerek. yani fabrika ayarlariyla monitor zaten kullanilmaz. eger monitor ayarlarini yaptigin halde ayni sorunu yasarsan guru3d'den ddu indirip nvidia driverini sil, sonra yenisini indirip kur.

@nibba, ya ben dün görememiştim ama yeterince aydınlıkta mı bakmadım anlamadım, hdmi girişi yoktu ekran kartında. şimdi klavuzu buldum internetten, orada mini hdmi girişi görünüyor. www.nvidia.com

bu akşam aparat almadan gidip tekrar kontrol edeyim ben hem elimdeki hdm'ı hem de ekran kartını.

bütün tadımı kaçırdın bu arada, ne demek kabloyla alakası çok az. :/ monitör'de ne ayar yapacağım?

mini hdmi girişi varmış ya. heheh ama ucunda bir kapak varmış o yüzden görmemişim. yarın aparatı alıp deneyeyim. burayı editlerim. :)

hocam monitorde ne ayar yapacagini ben ne bilem. :) milyon tane farkli menu var. tek tek ayarlari degistirip uygun bir setup yapacaksin. korkmana gerek yok reset atabilirsin istedigin zaman kalici olmaz yani sen istemedikce.

arkadaşlar bütün olay hdmi kablosu ve vga kablo arasındaki farktan kaynaklanıyormuş. hdmi'ı takınca ayyyyyyna gibi oldu. ben bu kadar fark olmasını beklemiyordum açıkçası.

yani sorun çözüldü. Teşekkür ederim herkese yanıtlar için. :)

Monitör almak araba almaktan daha zor. Ben tn kullanıyorum, kesinlikle ips alın. Kafanı sağa sola çevirince görüntünün değişmesi kadar salakça bir şey olamaz, yayılamıyorsun ekran karşısında. Tn alan profesyonel oyuncular gecikme süresi düşük diye tercih ediyor, geri kalanının alması için bir sebep yok bence. Ama ipste ghostingtir ölü pikseldir ışık sızmasıdır vs vs çok konu var. İşin içine girince gerçekten kafayı yedirtiyor. Sanırım(birisi yazmıştı) vatanda mağazadan alırsan orada her şeyini test edip ölü piksele ışık sızmasına mağazada bakabiliyordunuz, ama mağazadan çıktıktan sonra iade diye bir olay yok elden aldığınız için bunu da hatırlatayım. Amazondan alırsanız iade etmekte sorun olmuyor, ama iade ürünü size yollama ihtimali var düşük de olsa. ips vs va yazıp oradan görebilirsiniz üstten alttan yandan nasıl gözüktüğüne dair tablo hazırlamışlar. Amazondan alıyorsanız amazon satıcısı değilse sakın almayın bence, arkasında durmuyorlar direkt satıcıyla uğraşın diyorlar başınızı derde sokmayın verin 100 lira daha amazon satıcılı alın gerçekten uğraşılmaz başka satıcılarla. Dağınık oldu biraz kusura bakmayın monitör işi gerçekten yoruyor insanı.

aylardır monitör bakıyorum inceleme okumaktan ciğerim soldu.
anladığım kadarıyla bin lira civarında bir şeyler bakıyorsun sıfır.
1 ms olsun 144hz olsun falan da demiyorsun o halde
HP 2XN62AA -> ips
LG 24GL600F -> tn
stok yok olsa da yüksek fiyat yazıyorlar ama değelendirlebilir diğer adaylar;
ASUS VG245H
Dell P2417H

7 yıldır Dell IPS kullanıyorum, memnunum.

Teşekkür ederim yanıtlar için, hala karar veremedim ama olsun....

@bahoho viewsonic'i eğer amazon satıyor olsaydı hemen alacaktım. Şekli şemali de güzel görünüyor. :) MSI'a kayıyor gönlüm...

duyuruda sorduğum dört monitörü de almadım. bunu aldım...

www.amazon.com.tr

Bence reddit'ten ilgili taga İngilizce sorarsanız net bir cevap alırsınız?

@limonlu eksi, Süper fikirmiş, aklıma gelmemişti çok aktif kullanmadığım için sanırım.

Bu arada evabı bulamadım ama sorunu hallettim. Müşteriye net ve brüt kiloyu iletip bu şekilde gönderiyorum, bilginiz olsun dedim. Teşekkür ederim dedi, aksi olsaydı düzeltme isterdi muhtemelen. :)

Hangi incoterm ile yollayacaksiniz? Arada forwarder var mi?
Yani reddit size daha net verir cevabi ama arada forwarder varsa onlarin zaten bilmesi lazim.

Bugün yaptım yüklemeyi. CIF NY PORT yaptım. Bu arada burayı da güncellemiş olayım; Forwarderım bugün ikinci bir bilgi verdi bana. Kapı teslim yüklemelerde 19.700 kg'yi geçmek sorun oluyormuş. Ciddi bir para cezası uygulanabiliyormuş, sanırım 5.000 usd'ye kadar. Ancak CIF yüklemelerde, yani alıcı limandan kendi çekeceği zaman 22.000 kg'ye kadar alabiliyorlarmış. Bu sanırım orada işi kılıfına uydurmakla ilgili biraz.

iki yılda bir yükleme yapınca böyle oluyor. daha önce çalıştığım firmada haftada üç dört konteyner yüklüyorduk ancak halı gönderdiğimiz için tonaj 14-15 tonu geçmiyordu böyle bir problemden de haberim bile yoktu. :)

durumu tam olarak tarif eden bir herhangi bir kelimeyi hakaret amaçlı olarak kullanmaya başlarsan, o kelime hakarete dönüşür. aslında şöyle bir bakınca kendi başına hakaret içermez, ama hakaret olarak kullanıla kullanıla asıl anlamı yerine hakaret anlamı kullanılmaya başlanır.

mesela "geri zekalı" aslında hakaret değildir. yani zekası üstün olana "üstün zekalı" diyorsak, zekası geri olana da "geri zekalı" demek çok normaldir. 40-50 yıl önce zihinsel engelli diye bir kavram yoktu, bugün zihinsel engelli dediğimiz kişilere "geri zekalı" denirdi. gazeteler, televizyonlar falan böyle bahsederdi. ama ne zaman ki karşındaki adama hakaret etmek için "ulan gerizekalı görmüyo musun" demeye başladın, asıl anlamı gitti, hakarete dönüştü. gerçekten zekası geri olana da "zihinsel engelli" gibi zorlama ifadeler uyduruldu.

ya da gözleri görmeyen kişiye "kör" denir. adamların kendi kurduğu derneğin bile adı "körler derneği". ama ne zaman yolda yürürken önüne bakmayan adama "kör müsün bilader önüne baksana" denmeye başladı, kör oldu sana hakaret, gözleri görmeyene de "görme engelli" denmeye başladı.

bu da aynı işte. sadece ten rengini ifade eden "zenci" kelimesinin "sarışın" demekten hiç farkı yok aslında. ama yurt dışında hakaret anlamı taşıyan negro'yu nigger'ı "zenci" diye çeivirince ırkçıymış gibi oluyor. ve aynı gerizekalı gibi, kör gibi hakaret anlamı ağır basmaya başlıyor.

bizde bir karşılığı yok, dediğim gibi bizde zenci vatandaş olmadığı için hakaret olarak kullanmak istesen de kullanamıyorsun. fiziksel özelliğini tarif etmek için "siyahi vatandaş" diye zorlayıp kelime uydurursan, zenci de kendiliğinden hakaret olur.

"Nigger" İngilizcede hakaret, aşağılama sözü olarak kullanılıyor.
Bizde de son zamanlarda böyle bir ayrım ortaya çıktı. Zenci dediğimde oğlum tepki gösteriyor. Okulda öyle öğretilmiş. Siyahi (black) ve zenci (nigger) olarak kullanılıyor.

Nigger / siyahi demek. özellikle İngilizce konuşulan bazı ülkelerde Afrika kökenli siyahi insanlar için kullanılan aşağılayıcı bir terim. vikipedi

Tamamen kullanım amacıyla alakalı. Birine zenci dediğimde başkası hayır siyahi diyeceksin derse aslında benim kavram olarak kastettiğimin ırkçılığa yol açtığından haberim bile yoksa beni düzelten kişinin benden daha ırkçı olduğunu düşünürüm. neden çünkü ben bunu bir ırkçı kavram olarak kullanmadım hiç.

kelimeler tek başlarına kötü değildir, onlara atfedilen anlam kötüdür. türk devletlerinde tarih boyunca afrikalı bir nüfus olmadığı için siyahilere karşı ırkçı bir dil de gelişmemiştir. illa ırkçı bir kelime isteniyorsa araplara karşı kullanılan fellah ya da marsık olabilir (fellahtan emin değlim). özetle amerika'dan problem ithal etme çabasından başka bir şey değil. ama böyle giderse post truth'tan nasibini alarak hiç ırkçı olmayan bir kelimeye anti-ırkçı bir amaçla ırkçı anlam yüklenmiş olacak. siyahilere siyah denmesini tabu haline getirmek anti-ırkçı değil, aksine siyah olmayı sanki dile getirilmemesi gereken bir kusurmuş gibi görerek ırkçılığın dibini sıyırmak demek. dönemin siyaseten doğruculuk saçmalığını güzel özetleyen bir dil olayına şahit oluyoruz.

1. soruya cevap: nigger'ın türkçede bir karşılığı yoktur. her kelimenin her dilde karşılığı olması gerekmiyor.
2. soruya cevap: hayır değildir ama gidişat öyle bir kelimeye dönüşeceğini gösteriyor.

Buradaki cevaplardan da görülen karışmış biraz anlamlar.

En kibarından en kötüsüne şöyle gidiyor
African American, Black, Negro, Nigger

türkçeleri
Afrikalı Amerikalı, Siyah, Zenci, Kötü Zenci

Nigger Kürtlere keko demek gibi birşey.
Irksal hakaret, eğitimsiz, görgüsüz, sabıkalı ve siyah manalarını toptan birleştiriyor.

Bu işin böyle karışmasının sebebi tamamen Amerikan film dublajlarıdır. Nigger sözcüğüne karşılık bulamayınca zenci diye çevirdiler zamanında. Halbuki Türkçedeki zenci sözcüğünün böyle bir anlamı yok. Zenci, nigger’ın karşılığı değil. Etimolojik olarak zenc pas rengi, zenci de bu renkte olan demek. Afrikalıların ten rengi tam kara olmadığı için yüzyıllar önce bu sıfat tercih edilmiş. Nigger’la alakası yok. Onun gibi aşağılayıcı bir anlama hiç sahip olmadı. Mesela biri tutup “Bizim zenci bir abi var; Afrotürk. Dedeleri Habeşistan kökenliymiş...” gibi cümlelerde rahatça kullanabiliyoruz.

ülkemize uygun nefis bir örnek geldi aklıma.

siyah tenli bir kişiye nigger demek, ülkemizde kadınlara "karı" demek gibi.

zenci bence irkci bir ifade degildir. siyah teni olanlara zenci denir.

ben tam tersini dusunuyorum, biz tanzanyaya gitsek mesela, tum zencilerin icinde tek beyaz olsak, ve bize "hey beyaz, hey soluk benizli" denseler ben donup bakarim ve gocunmam, bize ne diyorlar acaba afrikada?

bir kelimenin irkici olup olmamasini belirleyen sey toplumun o kelimeye atfettigi anlamlar ve kelimeyi kullanan kisinin o kelimeye gizli anlamlar eklemesi ile oluyor. yani kelimenin baglami onemli bu konuda, anlami degil.

bizim toplumumzda gordugum zenci kelimesi o kisiyi asagilamak icin degil tanimlamak icin kullaniliyor. ama elbette bu noktada son soz hakki bu kelimenin muhattabi olan kisiler. bu kisiler bu kelimenin kullaniminda rahatsiz edici anlamlar goruyorsa kullanilmamalidir.

bunu su sekilde izah edebilirim. uzun yillardir yurt disinda yasiyorum, o nedenle de turkiye gundeminin ve toplumunun bir nebze disindayim. turkiyeye gittigimde benim yasadigim zamanda problem olmayan ama simdi farkli anlamlar eklenmis kelimelere rasladim. ornegin "suri" diye ilk defa duydugum bir kelime oldu. anlamini ogrendigimde "suriyeli" demek dediler. benim yasadigim zaman suriyeli demek de sorun degildi ama turkiyede multeci artisi ile birlikte suriyeli kelimesinin asagilama anlami ile birlikte kullanildigini gordum. yani suriyeli denilince o kisinin ulkesine degil daha cok onun "asagilik" olduguna atif vardi. "suri" kelimesi ise direkt o anlamda kullaniliyordu.

yani bir kelimenin kullanildigi baglam bununun irkci olup olmadigini belirliyor. ve o baglam konusunda da karar verici olan ise o kelimenin muhattabidir.

ornegin almanyada turkler icin "Kanacken,Kanaks,Kanax" kelimeleri kullaniliyor asagilama amaciyla. ama anlam itibari ile bir cesit denizci, yani zararsiz bir kelime. tabi yaygin kullanimda baglami farklilasmis, ve asagilama kelimesi. almanyada bu kelimeyi bir turke soylendiginde rahatsiz olacaktir.

zenci ırkçı söylem değil. zencinin ırkçı bir kelimeye dönüştürülmesi zorlama bir eylem.
ama çıfıt var mesela. çünkü tarihten beri yahudilerle iç içe yaşadığımız için böyle kelimeler geliştirmişiz.

diğer cevaplarda da bahsedildiği üzere kelimenin kullanım şekli hangi amaca hizmet ettiğini belirliyor. bir de siyahi insanların geçmişten günümüze tüm dünyada yaşadığı sıkıntılar ön planda olduğu için ırkçılık denildiği zaman direkt onlar akla geliyor. ülkemizdeki bazı kullanımlardan örnek vermek gerekirse:

- amk çekik gözlüsü
- çingene gibi bağırma
- hewaller ağlıyor
- mezopotamya eşeği
- en iyi türk ölü türktür
- ermeni dölü

bunların çoğu günlük hayatta kullanılmasına rağmen ırkçılık yapıyorsun diye karşılık görmüyor. biraz da ülkede ve dünyada bunu gündeme getirmek de ırkçılık olarak kabul edilip edilmemesini etkiliyor.

ben olaya başka bir açıdan giricem. ben ilkokuldan sonra anadolu lisesine başladığımda
-sene 93 falan- hazırlık sınıfında bir yıl ingilizceyi tamamı ithal yabancı kitaplardan öğrendik, (oxford uni press, cambridge vs) ve bu kitapların tamamında siyahi kişiler için kullanılan kelime negro idi, bunun eşiti türkçede zencidir diye öğrendik hocalarımızdan. Kesinlikle hakaret içeren bir kelime olarak öğretilmedi bize, chinese indian(amerikan yerlisi olan) negro diye ezberledik hep.

98-99 gibi cnbc-e kanalında altyazılı dizi izlemeye başladık, dial-up bağlantısıyla internete bağlandık ve gördük ki böyle de bir anlamı varmış hakaret anlamında kullanılırmış.

Standart işlemci fanları 50 lira civarı. Ama bilgisayarcıda biraz daha fazla olabilir. Onun takılması, macun vs. derken 100-120 lira diyorum maksimum.

Pattex ile yapistir eskisinden saglam olur ama dikkat et islemciye akitma yapistiriciyi

Olur da yarın öbür gün biri daha aratır diye yazayım;

50 TL'ye yeni fan taktırdım. Fanı kendim almadım, gittiğim tamircide vardı, aldı taktı uygun bir tane standart olanlardan.

Bu adaptör ile evin öteki ucundaki modeme bağlanmak sorun olabilir. Çekmeyebilir internet. Antenli olan modellere bakın bence. O da yine çekmeyebilir ama denemek lazım.

ihtiyacınız olan şey, şöyle bir şey:

www.amazon.com.tr

@tom ceo +1
pişman olmazsın.

powerline adapter araştırın derim

Masa üstü bilgisayar için sormuştum, onu yazmamışım ilk duyuruda. :/

eğer arka odadan wifi çekiyorsa evet iş görür senin attığın. Ben bu tür bi dark marka anteni 3m usb kablo ile kapıya doğru uzattım, kasanın arkasından kapıya doğru gidiyor yani.

Fakat taşınınca yeni evde Tplink powerline da aldım şu an kendi odamda wifi vericisi de var :D powerline ek olarak güzel çözüm eğer wifi sinyali arkaya ulaşmıyorsa. Ki kasanın çevresinde ikinci bir priz varsa ethernet de çekebilirsin ve direkt modemden çekmişsin gibi olur.(uzatma ve üçlü priz tavsiye etmiyorlar)

ya, şöyle söyleyeyim, laptop şu an gayet iyi çekiyor bulunduğum noktadan. eğer benim linkini attığım adaptör bir laptop kadar sinyal almamı sağlarsa hemen vereceğim siparişini.

Powerline adaptör al. Wifi genişletici çare olmaz.

@faith no more, fiyatlarına baktım da, mümkün değil. 100 lirayı aşmak istemiyorum. 100 lirayı aşmadan derdime çare bulamıyorsam da başka bir yol bakarım.

seninki laptop kadar olur mu bilmiyorum ama ben garanti olsun diye şöyle antenli almıştım:

www.hepsiburada.com

www.hepsiburada.com

Ben bunu kullanıyorum. Odamdaki prize taktım. Ethernet bağlantısı ile kullanıyorum. Bunu pahalı bulursunuz. Ama en azından alacağınız cihazda ethernet yuvası olursa iyi olur bence.

Ambalaj üzerinde olmasa da içerisinden çıkacak evraklarda vs yazmak zorunda. Neden dersek aldığımız bir çok yerli markalı ürünün kullanım kitapçığının sonlarında vs asıl üreticinin adı adresi filan var hep.

o zaman muhtemelen bilinmediği için hakkı verilmemişlerden gelsin, çok hakkı verilmeli bir eser olduğunu düşünmekteyim.

Naxatras - I am the Beyonder
www.youtube.com

ben buraya bir tane daha ekleyeceğim ya, diğerini dinlerken nedense hep bu da geliyor aklıma, ayrılar tür olarak ama. bunun da hakkı çok verilmemiştir bence.

Nekropsi - Efsane
www.youtube.com

hatta buyurun, bu muhtemelen hiç bilinmiyor hakkını vermeyi geçtim. ben de kel alaka bir yerde duymuştum, deneysel bir mevzusu var sanırım:

jaone - taxanetsi brothers
www.youtube.com

yine alakasız bir yere zıplayarak, bir de karşı kıyıdan bir şarkı daha gelsin, bu son:

balothizer - antifa syrtos
www.youtube.com

Momford& Sons (Baaba maal düeti)
Si Tu veux: youtu.be

Fruşante'ninki de güzelmiş cidden ben de bilmiyordum.

şu şarkının bilinmeyip dinlenmemesi beni çok şaşırtıyor. senelerdir dinliyorum, hak ettiğinin çok altında. sadece şarkıyı sevmemle alakası yok, sound, altyapı ve başka şarkılara çok benzememesiyle öne çıkması gerektiğini düşünüyorum. sadece, vokali çok güçlü değil muhtemelen o yüzden böyle kaldı.
www.youtube.com

bunun 12bin izlenme ile hakkı verilmesini bekemiyorum zaten ama madem cayır cayır şarkılar paylaşılmış şu ana kadar, bunu paylaşmazsam olmaz.
www.youtube.com

birkaç tane daha paylaşayım
www.youtube.com
www.youtube.com

ben araya bir de Ayyuka atmak istiyorum, ulu orta.

Ayyuka - Sömestr

www.youtube.com

Bu şarkının da grubun da hiç kıymeti bilinmedi cidden:/

Stille volk- forêt d'outre tombe
youtu.be

Yine misal Falkenbach- havamal
youtu.be

genelde yaşlı insanlarda oluyor kahverengi lekeler. ama onun dışında şu son zamanlarda kullandığımız dezenfektanlar neden olabilir. stres, yediğin, içtiğin bir şey karaciğere etki etmiş olabilir. bir de son zamanlarda taze ceviz soyduysan o da elde kahverengi bir leke bırakır.

@silver apple, taze ceviz soymadım hiç, dezenfektanlar ve ya stres olabilir o zaman, teşekkür ederim. :/

bence mantar. tinea nigra diye aratın isterseniz.

www.ncbi.nlm.nih.gov

ars.els-cdn.com

@latchet, haklı olabilirsin, haftaya doktora gideceğim, onun görüşünü de yazacağım buraya.

@playing star again, çok bilimsel bir yaklaşım...... aynı şeyi babaannem de söylemişti..........

Kaşınıyorsa mantar+1 diyorum.

Mantar gibi görünüyor. Geçmiş olsun

bu sabah doktora gittim, egzama dedi. açıkçası şaşırdım ve üzüldüm.

Bence çok etkilemez, solo şarkılarını kişisel hevesi olarak yaptığını, gruba dönüşünü de özüne dönüşünü devam ettirmek olarak yorumlayabiliriz bence.

Kişisel bir heves olarak görüyorum ben de. Bundan bir önce yayımladığı Amethbowl da değişik elektronik bir şarkıydı. Hiç beğenmemiştim onu. Şimdi bunu da dinledim pek sarmadı açıkçası. Elektronik müziği de sevmeyen biri değilim halbuki. Değişik cidden anlayamadım bu adamı ben de:/

frusciante'nin 2004 yılında çıkardığı 5 albümü ve the empyrean'ı dinlerseniz ne kadar kaliteli ve iyi müzik yaptığını çabucak fark edersiniz. kendisi son zamanlarda deneysel takılıyor.

rhcp son konserlerinin başında murderers çalıyordu teyipten. belki bu yeni çıkacak albümün farklı bir şey olabileceğinin belirtisi olabilir ama olmayabilir de. sonuçta furuş'un gelip yeter lan s*kerim davulunuzu gitarınızı elektronik yapıyoruz diyecek hali yok. zaten solo çalışmalarını yapmasının sebebi kendi saf müzik zevkini bir şekilde dışa vurmak istemesi.

Frusciante ilk kez deneysel takilmiyor ki. 20 yıldır adam benzer şekilde solo albümler yapıyor. Hem rhcp hem solo olarak takılıyordu gruptan ayrılmadan önce de. Sadece son zamanlarda elektronik müziğe aşırı sardı.

Frusciante acayip yaratıcı bir adam. Bence elektronik müziği bu işe karıştırmaz çünkü RHCP'nin çok kemik bir dinleyicisi var. RHCP'nin son albümleri de leş gibi. Bence frusciante elektronik müziği içine katsa çok çok iyi olur. Ama ne kiedis, ne flea, ne da fanlar buna izin vermez. Ama frusciante'nin yıllardır boş durduğunu sanmıyorum. Stadium Arcadium kalitesinde olmasa da o soundlara yakın bir şey çıkacağını tahmin ediyorum.

Kısaca

Funktan devam.

Furuşante'nin eskiden beri deneysel takıldığını biliyorum ama hani bunca yıl sonra bir kez daha gruba katılınca acaba değişen kişisel zevkini ve anlayışını daha fazla yansıtır mı diye düşünmüştüm ben.

bence de yansıtmaz. :B

merak etme 2-3 seneye ayrilir zaten rhcp'den gene :)

hocam buradan geçen sene ufak bir sipariş vermiştim, sorunsuz gelmişti. ama yıllarca piyasada güven toplayıp sonra milleti dolandıran siteler de var. meblağ düşük olduğu için ben risk alıp satın almıştım zamanında. başka yerden bulamazsanız alın bence.

Dolandırıcılık yapmak için böyle ürünleri listeleyen bir site yapıp da uğraşacaklarını sanmıyorum, iletişim bilgileri de var adres telefon vs.

Haritadan adrese bakınca baya yerleşik büyük bir firma görünüyor, ben olsam hiç korkmadan veririm siparişi.

İnternette uygun fiyattan bulduğum sifon mekanizması - mobilya kayar kapı mekanizması - çocuğa oyuncak gibi ürünleri neredeyse tek seferlik kullanacak şekilde daha önce girmediğim sitelerden aldım herhangi bir problem de olmadı. Sizin arayarak bulduğunuz bir sitenin dolandırıcı olma ihtimali düşüktür. Tabi yine dikkatli olmakta fayda var. Sanal Kart vs.

Arkadaşların da dediği gibi sitedeki bilgileri ve google yorumları üzerinden kontrol edebilirsiniz.

hem kendi soruma cevap hem de ekstra bir bilgi olarak;

uygunparca.com'da ürün stokta kalmamıştı. aramaya devam ettiğimde onlineyedekparca.com diye bir site buldum, hakkında da çok fazla yorum vardı ve kötü yorum görmedim sanırım. bu yüzden buradan sipariş ettim. araba parçasından beyaz eşya parçasına kadar da her şey var galiba. dev hizmet!

max hızları 48 falan onların. rahat edebileceğin hız 40-45 arası.
otoyolda cinayete kurban gidersin gazetelerde okuruz. motorun ilk kuralı kaçmaktır. kaçamayacağın motora binme.

Kanun değişmediyse bunlar "motorlu bisiklet" sınıfında değerlendiriliyor, yani yasal olarak otoyola zaten çıkamaman lazım.

Yukarıdaki bilgi net değil, yanlış hatırlıyor olabilirim.

Ama net olan bir şey varsa bu ülkede, özellikle büyükşehirlerde hızlı akan yollarda bu güçte bir motorl büyük tehlikeler atlatırsın.

50cc motosikletler sanırım karayolları sınıflandırmasına göre L1 olarak adlandırılıyor. dolayısıyla otoyollara çıkamıyor olmaları lazım. otoyoldan kastım paralı yollar tabii.

Çok tehlikeli. 125cc'lik minnak bir motor kullanıyorum. Uzun yolda sıkıntı çekmedim ama istanbul trafiğinde 125lik bile gerçekten riskli durumlarda kalabiliyor tecrübesizlik durumlarında. Bu arada eğitim almanızı öneririm öncelikle, madem sürekli AEA videolarına bakınıyorsunuz, eğitimin öneminin de farkında olmanız lazım. Önce eğitim - sonra hangi motorun daha güvenli olduğunu kendiniz göreceksiniz zaten.

Kazasız sürüşler dilerim.

50cc ile anca pazara gidilir o zaman. teşekkürler yanıtlar için.

otoyol en az 250cc diyolar,

hızlanma çok önemli

Barkın reisin kemiklerini sızlattın bu soruyla be rahip :.)

@alster barkın'ın söylediklerini dinliyorum, çok da mantıklı geliyor haliyle ama o kadar sabırsızım ki... :/

youtu.be
youtu.be
youtu.be

renkli ince halatlardan düğümlerle bileklikler ya da paracord denen tarz bileklikler

yeni düğüm çeşitleri öğrenmek güzel, arkadaşlara falan hediye edersin, daha iyi bir şey bulana kadar oyalar

kalınlığı 3-4 mm olanları bilek için iyi, nalbur, avcılık, balıkçı oltası, yapı market (koçtaş vs) gibi yerlerde bulunur, paraşüt ipi, paracord ip diye de aratabilirsin

Avşar maden suyu şişeleriyle güzel şeyler yapılıyor bence. YouTube'da güzel örnekleri var.

Led diyotlarla cok guzel solar paneller yapiyolar. Tavsiye ederim

3d yazıcı al

Kartlar yap arkadaşlarına gönder

Şirket hesabıysa adminin onu değiştirmesi lazım.

Ama imza vs tanımlayabilirsiniz en azından kim olduğunuz belli olur.

@ozdek,

şirket hesabı, imzam da yurt dışından hazırlanıp gönderildi ama orada adım soyadım yazıyor, zaten mail hesabım da "ad.soyad@firmaismi.com" şeklinde. bu aralar işler biraz kesat da, ben de buna takıldım yine. düzeltilebiliyorsa düzelteyim dediydim... :/

office365 ise webden giriş yapıyorsunuz. orada hesap ayarları var.
orada isim değiştirme açıksa değiştirilir. fotoğraf falan yükleme bölümü de orada.

Bizim şirket manyak mesela sadece foto eklemeye izin verdiler o da pandemiden sonra. daha öncesinde fotoyu de şirket yüklüyordu.

@ozdek, yok ya, olmadı oradan da. girdim, sağ üstte isim olarak customer service and logistics yazıyor. hesap ayarlarına girdim, resim yükleyebiliyorum ama isim değiştiremiyorum, yassssahlamışlar. ha bu arada isim değiştiremiyorum ama hesap ayarlarında hep benim adım soyadım yazıyordu, değiştirebiliyor olsam da bir anlam ifade etmeyecekti yani. resmen onulmaz dertlere gark olmuşum.

sizin şirkete de saygılarımı sunuyorum. teşekkürler yardımın için.

Maili açan düzeltir onu. IT veya İK ile görüşsen hallederler çabucak

Birincisi, kedinin sapık olduğunu sanmıyorum. O yüzden bu soruyu pas geçiyorum. İkincisi, kediler genelde özellikle yumuşak ağacı ısırırlar, ilgilerini cekiyor. Belki aroması ilgisini çekmiştir. Daha önce ağaç kemirip yaladığı olmadıysa onemli bir şey değildir.

benimki de duvar yaliyor ve yesil sogan seviyor. duvar olayti icin ferrum vermeye baslayacagiz (vet. tavsiyesi)

Pika hastalığı olabilir, yetersiz besin alıyor olabilir. Yalamasını istemiyorsanız kolonya/asidik bir sıvı dökün ve bir veterinere danışın aşırıysa.

steamde birbirinizle ekli olduğunuz sürece her yerden oynayabilirsiniz

yes. hatta dedicated server açarsınız kendi evreniniz olur, isteyen istediği zaman girip oynar, oyuna girdiğinizde kaldığınız yerden devam edersiniz.

iddia, ganyan, loto bayii geldi aklıma.

oto yıkama işi

gelecek kaygısı bizde daha somut bir realite de ondan. sistem bireylerin lehine işlemiyor.

İnsan bu yaşlarını bir daha yaşamayacak. Sürekli gelecek planlaması yaparak gençliği tedirgin ve parasız geçirmek mantıklı değil. Şahsen ben 40 sonrası emeklilik planı yapmayı düşünüyorum.

abd'de var aslında. gençlere herkesin tavsiyesi sigorta durumunu göz önünde bulundurmak ve emeklilik için birikim yapmak şeklinde oluyor. aptal amerikanların öcü gibi korktuğu sosyal devlet anlayışı sayesinde avrupalılar daha rahat. çok çok tuhaf durumlar olmadığı sürece gençliklerini, orta yaş dönemlerini iş sahibi ve nispeten iyi standartlara sahip insanlar olarak geçirebileceklerini, başlarına bir şey gelirse devletin destek çıkacağını biliyorlar. hal böyle olunca 60 yaş sonrasını düşünmek için pek sebep olmuyor; adam zaten kazandığı paradan %10'cuk arttırsa bile geleceğini de büyük oranda garantilemiş oluyor.

iyi yaşamak, iyi kazanmak önemli elbette ama emeklilik konusunda çekincenin olmaması için en başta sosyal devlet anlayışı lazım. vatandaşa müşteri ya da yolunacak kaz gözüyle bakmayan, "bana para vermiyorsan allah senin belanı versin" demeyen ama tabii buna karşılık vatandaşın da sistemi suistimal etmediği bir devlet anlayışı. bunun olduğu yerlerde insanların kafası rahat. parası var, biliyor. olacağını da biliyor. bir aksilik oldu da parası kalmadı diyelim, o zaman devletin kol kanat gereceğini biliyor. emeklilik kimse için kolay bir süreç değildir sanırım ama en azından 27 yaşında emeklilik tasarlayacak kadar ciddi bir durum oluşmuyor avrupalılarda.

avrupa dediğim de batı avrupa ama, belki yer yer orta avrupa. gerisinin de bizden çok farkı yok, siyasal islamcılar ülkeyi batırmasaydı türkiye atıyorum slovakya'dan, hırvatistan'dan falan bin kat daha cazip bir ülke olabilirdi.

net ozeti @zgrydn yapmis. gelecek kaygisi.
ustelik bizim isimiz ana babalarimizdan cok daha zor. Benim annem 42 yasinda emekli olmustu. Simdi emeklilik yasi 56. Sanki 56 yasinda biri is bulabiliyormus gibi?

birisi almanya'da da boyle falan demis. alakasi yok. Alman emeklisi, hem de cok ortalama adamlarin her yil Kemer'e gelecek ve tatil yapacak parasi var. Geliyorlar, konusuyoruz, anlatiyorlar, oradan biliyorum. Ama benim anne babamin oyle bir parasi yok.

turkiye emeklilik acisindan OECD'nin en kotusu. Bu da link: bit.ly
bos lafa degil, rakamlara bakin. Boktan bir ulkedeyiz biz.

emeklilik benim kulağıma ölüm gibi geliyor. insanlar sürekli emeklilik hayatı düşünmesi çok acayip bence. genelde esnaf serbest meslek sahibi olanlar değil de işçi memur bu hayaller peşinde gibi geliyor bana.

Almanyada benim tanidiklarim emeklilikte yuksek maas almak icin firsatlarini degerlendirmeye calisiyorlar.Isverenin matching contribution'i varsa ona uye olmak vb. Onlar icin emekli maasini yuksek tutmak onemli.Paralari Euro, dolar karsisinda deger kaybediyor son yillarda ama kimsenin umurunda degil.Is bulma dertleri yok.Her seyi zaten devlet dusunuyor onlar icin.Sosyal guvenlik haklari cok ust duzeyde

"Ben batıdaki gençlerin çalışmaya başlar başlamaz "aman hemen ev alayım" gibi bir kaygı güttüklerini düşünmüyorum." - senin karsilastiklarin oyle olmus olabilir gercekte islerligi oldugunu dusunmuyorum bu inancin. Beyaz amerikalilar kanadalilar falan 20'li yaslarinda ev sahibi olur cogunlukla. Ve birikip yapma / yatirip yapmaya baslama kulturu de Turkiye'dekinden cok daha yaygin.

bu kuzey amerika'da ata sporu. ilk profesyonel isinden itibaren insanlar para biriktirmeye basliyor. altin kural 1 milyon dolar biriktirebilmek, insan omru sanirim ortalama 85 yil ustunden hesaplaniyor zira burda 90'i gormek ozellikle kadinlarda normal. neyse, mantik soyle 65 yasinda emekli oluyorsun gelirin sifirlaniyor, sana o 1 milyon dolardan ufak ufak odeme yapiyorlar ki hayatina asagi yukari ayni kalitede devam ediyorsun. senede 50-60 bin cekiyorsun oradan, tabii bir suru kurali var. detaylara gerek yok.

bizim ise zaten omur ortalamamiz dusuk, tek dedem haric yaslilarin hicbiri 80'i goremedi. dolayisiyla 70li yaslarda oluyorsak o kadar para bitiktirmemize zaten gerek yok. bir de 65'i bulunca ertesi gun uyanacagimizin garantisi yok. malesef hayati boyunca para biriktirip, emekliligimde soyle tekne alacam boyle balik tutacam tarzi hayal kurup emekli olunca birkac sene icinde tahtali koyu boylayan cok tanidigim oldu.

ben emekliligi dusunmuyorum, para biriktirdigim falan yok (zaten biriktirmek istesem de biriktiremem gelen gidiyor) bana para 30-55 arasinda lazim ki hayatin tadini cikartabiliyim. eger yurumekte zorlaniyorsam bankada 1 milyon dolarim olsa ne olur? kafasinda takiliyorum. zaten emekli olana kadar para problemini cozemediysem demek ki kismet degilmis, ben dusuk profilli bir adamim o yuzden o sekilde geberip gidecem demektir.

Irak'ta karşıt görüşler arasında savaş yoktu. O yüzden göç de olmadı. Suriye ile benzer oldular değil.

@himmet dayi, haklısın. amerika işgal etmişti ve saddam devrilmişti bir süre sonra. iç karışıklık vardı ama suriye'deki gibi bir iç savaş yoktu. suriye'de esad devrilmedi, rejim karşıtları ve rejim destekçileri savaş halinde. halk da haliyle kaçıyor.

çok bariz aslında ama düşünemedim.

Benim bir arkadaşım vardı Bağdat'ta ev mev hiçbir şey kalmamış o da Umman'a taşınmış.

Aksine Irak göç aldı. Saddam'ın kovduğu şiiler vb. Kat kat geri geldiler.

Üşütmüşsün muhtemelen.

Besin zehirlenmesi?

Apandist de olabilir. Zehirlenme olabilir kadinsan pms olabilir. En mantiklisi doktora gitmek. Gecmis olsun

Rahatsızlığı yaşayan kişi ben değilim, bir kadın. PMS dönemi geçti. Son zamanlarda dışarıda yemedi, evde yediklerini de başkalarıyla da paylaştı.

Sanırım bir iki gün daha takip edip duruma göre doktora gitmek daha mantıklı şu an.

Çok fena salgın var.bizim bütün ev sırayla hastanelik oldu.fena ishal,karın ağrısı,kusma,mide bulantısı.mikrobik bir salgın var,toparlaması bir haftayı buluyor.

bir hesap numarası vs paylaşamaz mısınız? ben mesela tamamını mümkün değil karşılayamam, maaşım o kadar zaten, ama en azından bir miktar para gönderebilirim mesela. diğer insanlar da öyle yapsalar belki toplanır?

Merhaba, ilk dönüş yapan kisi sizsiniz.

Açıkçası umumi şekilde para toplamak yasal degil valilikten izin almak gerekiyor fakat hem meblağ büyük olmadığından hem de buna vaktim olmadigindan valilikle ugrasamadim. Birileri mesaj atabilir diye düşündüm. Yani, ibani mesajla paylaşmam daha doğru olur diye dusundum.

bana da yollar mısınız lütfen iban? teşekkürler

Arkadaşlar merhaba. Bekledigimden 200 TL fazla toplandı. 1.450 TL. Kalan kısmını da ben karsiliyorum. Ilgilenen ve yardım eden bütün arkadaşlara teşekkür ederim.

Akşam Fare'yi ziyarete gideceğim, yeni fotograf da atarım buraya.

Modlara not, artık üstte kalmasına gerek yok bu duyurunun. Sizlere de tesekkur ederim.

faizden kurtulmak için af çıkmasını beklemen gerekiyor. şu an sadece mevcut borcun ödemesini taksitlendirirler.

Tolga Aktolgalı diye biri var, şu an hangi kursta çalışıyor diye bilmiyorum ama mükemmel anlatıyor.

@yeahbutso, baktım, anadolu yakasında yer alıyor tolga aktolgalı'nın kursu. :)

erik jan zürcher - modernleşen türkiye'nin tarihi

Bernard lewis - modern Türkiye’nin doğuşu

Feroz Ahmad-Modern Türkiye'nin Oluşumu

aradığın şey tam olarak bu olmasa da ilgini çekebilir diye linki bırakayım
www.goodreads.com

erik jan zürcher - modernleşen türkiye'nin tarihi

Bu yazdıklarına göre gitmeme sebebin ne olabikir ki?

maaş daha yüksek
Çalışma yoğunluğu daha uygun
Sorumluluk alman daha iyi bir şey
Buludunğun yerde yükselme şansı yok yenisinde sorumlulukla beraber belki de var.
Eski yerde ekip pek iyi değil gibi. Huzursuz ortam.

so?

Cumartesi tatil yapmak istiyor musun istemiyor musun ona göre karar ver. Şirketlerin kalibresi benzer seviyedeyse şu durumda tek karar verme kriteri "cumartesi"

Anladığım kadarıyla comfort zone’a girilmiş burda. İşten çıkarma olacaksa bile iletişim şekilleri hiç hoş değil. Bi halt olmaz burdan. Hazır daha yüksek maaş da varken koşarak uzaklaş bence.

Cumartesi çalışmak -2

Cts calismak kadar sacma bir sey yok, cekilmez

Halo! Işten ayrıldım. Diğer yere bayramdan sonra basliyorum. Ayrildigim yerin yaptigi zam %15 ama vergi dilimi değiştiği için daha az aliyorum. Yeni yerde yıl boyu net maaşım değişmeyecek. Iyi ki ayrıldım diyorum şimdiden.

Bu arada onlarca kişiye sordum, bir kişi bile kal demedi. ;)

bence 10 km yürüyeceğine 15 dakika koş canik, daha efektif olur kilo verme açısından.

tek derdin kilo vermekse ketojenik diyet+intermittent fasting öneririm. yanında da ara sıra koşuya çıkarsan çok hızlı kilo verirsin.

Podcast açıp yürüyün. Ben en az 1 saat yürüyerek 1 ayda 8 kilo verdim. Abur cuburu ve fazla yemeyi kestim. Pilavı falan 1 kaşığa düşürdüm çoğu zaman yemedim. Ekmek 1 2 dilim maksimum. Çok acıkırsam leblebi yedim midemi bastırıyor benim. Yürüyüşten gelince yoğurt falan yedim. Spor yapmayı sevmiyorum ama hedefin olunca yürünüyor. Her gün tartılıyordum ben. Normalde yanlış ama zayıfladığını görmek motive ediyor.

vücudun ter atmaya başladığı an temponu yükselt. bu tempoda 20-25 dakika devam et sonra da yavaşlayarak vücudu soğut. tempo arttırdığında hafif tempo koşu yaparsan daha iyi olur. oldukça yüksek yağ yakımı olur.

Yüksek veya orta tempolu bir yürüyüş koşmaktan daha fazla yağ yaktırıyor. Doğru yoldasın. Kilo vermeye yürümek lazım,koşmamak lazım.

Yürüyün. Her gün yürüyün. Tempolu yürüyün. Yağmur çamur dağ tepe demeden yürüyün.

Doğru yoldasınız.

Kanka. Cuma cts pazar 1, 1.30 saat yürüdüm 2 ay. Dediklerini kestim ben de. Pilav makarna tatlı ve abur cubur. Geri kalanı da yedim. Hiç aç kalmadan yedim he hem de. 10 kilo verdim. Ben de spor sevmiyorum. Tamamen aynıyız.

verirsiniz. açıkçası ben de salonda spor yapmayı sevmediğim ve hayatım boyunca devam ettirebileceğimi düşünmediğim için yürüyüş yaparak 11 kilo verdim. benim düzenim haftanın 6 günü ortalama 6 km şeklinde. ama dediğiniz şekilde de olabilir diye düşünüyorum.

şu anda istediğim kiloda olsam bile düzenimi bozmuyorum çünkü gerçekten iyi hissettiriyor.

Al şu pisikleti de gel beraber sürek.

eksisozluk.com

Ramazanda iftar sonrası yürüyüşle 5kg verdim.
Şimdi spor yapmayı sevmeyen ben motivasyonumu artırıcı düzgün bir salona yazıldım. Diyarbakırın en iyisi diyebilirim. Pilates, yoga ve grup dersleriyle sıklaşmayı düşünüyorum. Aletlerle fitness yapmak bana göre de değil. Bir de dediğimi deneyin isterseniz

aylar sürer ama verirsin
2-3 günde bir spor ile desteklersen daha iyi olur
gym, basketbol, yüzme, futbol seç birini

Verirsin ben bir aydir yuruyorum bes kilo verdim. Tabi cerezi kek borek falan hep biraktim

bazıları olur, bazıları olmaz. bazıları da diliyle olmuş gibi görünür, ama kalben olmazlar, bunlara da münafık diyoruz asalsdllkads

Zorla güzellik olmaz.

İnsanına göre değişir , bu cümleyi bana söyleyecek insan şu an büyük ihtimalle ya hastahanede yada morgda olur. Bu kadar sertçe dikte edilecek tarzda insanın bu laftan sonra düzeleceğini sanmakta değişik bir kafa yapısı.

O hayatini "s*****" kismi gercekten en ufak hosgorusuzlukte siddet kullanmaysa, belli bir oranda yarar ama bizi totalitaryen bir topluma goturur.

(bkz: Equilibrium)

Amerika'da Antifa bunu deniyor, anasini s**iyorlar ortaligin. Herhangi bir seye faydasi yok.

kafam iyiyken misafire yatak hazırlayabiliyorum

Evde kimse yokken deep purple' ın child in time şarkısındaki aaaahhhhh'lara çok iyi eşlik etme yeteneğim var. Şimdilik insanlardan gizliyorum. Toplum henüz hazır değil buna bence.

Yapılan kötü esprilerin komik değil de o kişiler adına utanç verici olduğunu hemen anlayabiliyorum :(

kafam iyiyken fransızca konuşabiliyorum
edit: düşündüm de, belki başka diller de konuşabiliyorumdur, keşfetmem lazım..

1950ler tipik Amerikan erkek narrator sesini aynen cikarabiliyorum.

Telepatiğim.

bazen gelecekte olacak şeyleri rüyamda görebiliyorum (bazen)

var, içinden geçebiliyorum

tencerede kalan miktarı tahmin edip uygun boyutta en küçük saklama kabını seçebiliyorum.

bir kadin olarak epilasyon aleti mantigiyla, sarjli tiras makinesi almak isteyen arkadasima asagidaki oneriyi yapmistim. dikkate aldi tabii ki...

kablosu elektrige bagliyken de calissin. yoksa pil doldurmak icin beklediginiz zamanlar olur.

eğer sakal tıraşı olacaksan su,köpük,bıçak üçlüsü derim ama saç da işin içine girerse braun.fiyatlar nedir bilmiyorum.

kgatlw ve kadavar dinliyorsanız death alley de beğenebilirsiniz. öneri olarak dursun burada. :D kadavar'la turlamışlıkları vardı zaten yanılmıyorsam.

neler dinliyorum kısmını cevaplamamışım :D
bu aralar yeni, eski, pek çok birbiriyle alakasız şey dinliyorum. bazıları:

gene clark - silver raven: www.youtube.com

véhémence - par le sang versé: www.youtube.com
evet, utanmadan full albüm bıraktım buraya.

scott walker - the seventh seal: www.youtube.com

the doors - yes, the river knows: www.youtube.com

billie eilish - bury a friend: www.youtube.com

uriah heep - shadows of grief: www.youtube.com

anna von hausswolff - the mysterious vanishing of electra: www.youtube.com

bernard estardy - ala mia thra: www.youtube.com

eden ahbez - la mar: www.youtube.com

watain - waters of ain: www.youtube.com
çünkü konsere az kaldı. epey watain dinliyorum bu aralar. :D

the claypool lennon delirium - south of reality: www.youtube.com
yine full albüm, çünkü çok iyi. :D

Falkenbach- where his ravens fly

youtu.be

Demons and wizard- fidler on the green

youtu.be

Mark knopfler - good on you son

youtu.be

Guns and roses- sweet child of mine

youtu.be

@fade out, tam da böyle şeyler arıyorum aslında. teşekkür ederim.

bu arada videoyu sen mi yükledin abi, 26 izlenme ne? :F

youtu.be

Tam istediğin türe giriyor mu emin olmamakla beraber:
Dead can dance- Anastasis albümü demek istiyorum.
youtu.be

bir örnek daha bırakıyorum şuraya:

www.youtube.com

davul ağırlıklı olursa daha iyi olur sanki. o trip hissini davul daha güzel veriyor.

edit: 2 olsun: www.youtube.com

www.youtube.com
deftones önerisi gelmiş, bu grup da deftones'un vokali chino'nun diğer bir projesi. fikrimce sana en uygun şarkılarını paylaşıyorum ama diğerlerini de dinlemeni tavsiye ederim. bayadır da reflection dinlememiştim bu arada, teşekkür ederim.

verdiğiniz örneklere benzemese de, "gergin" hariç yaptığınız tanımı karşıladığı için en sevdiğimi buraya bırakacağım:
www.youtube.com

çocukluğumdan beri müzikle uğraşıyorum, koloratür sopranoyum. son 2 senedir kendi bestelerimi yapıyorum ve onları tanıtmak için uğraşıyorum.

eğer beğenirseniz belki ekleyebilirsiniz. bu bana gerçekten çok destek olur ama daha önemlisi beğenilmiş ve benimsenmiş olmanı beni mutlu eder.

TÜR: ALTERNATİF/CAZ ve ALTERNATİF/INDIE POP

Arin -(git: youtu.be)
Uzak - (git: youtu.be)

1 sene uluslarası garanti.

ek soru:

gümrükte vergi indirimi alabiliyor muyuz?

X getirtmistim bana yok denmisti garanti.

Amerika'dan gelenlerde destek verilemiyor gümrük mevzuatı gereği. Avrupa birliği bölgelerinden alınan cihazlarda 1 sene garanti var.

Eğer elinizde cihazın seri numarası varsa, telefonla servise sorabilirsiniz.

Kız arkadaşım aynen böyle düşünüyor. Kendisi iyi olamadığını iyiliğin kâr etmediğinden bu yüzden kötü olunması gerektiğini savunuyor. Dünyayı kurtaracaksa iyilik değil kötülük kurtaracak diyor. Bu zamana kadar bize iyi olmanın dünyayı güzelleştirecegi söylendi fakat şimdiki halimiz bu öğretin pek tutarlı olmadığı gösteriyor. O yüzden eğer kötü olursak bir gün her şey iyilesecektir. "Diyor

eksisozluk.com
çok güzel bir örnek var burda bakınız. KÖtülük nasıl kendini haklı çıkarır içinde bulunduğun ortamdan izleyebilirsin.

kötü yanlarım olduğunu biliyorum, zaman zaman düzeltmeye çalışıyorum. zaman zaman iplemiyorum.

evet vardi. o kadar olamaz sandim ama harbi kotu biriymis,hayatimdan cikarttim

mutsuz olup aynı zamanda içgörü sahibi olmayı gerektirir bence