Ekşi Duyuru

b6 idare eder gibi

Gayet iyi izlenir bence. Localar da guzel.

Bu koltukları almanızı tavsiye etmem. Konum itibariyle sahnede olan bitenin yarısını göremezsiniz. Başka bir gösterimi için bilet alın ama bu koltukları alırsanız pişman olursunuz.

Bunu sadece koltukların konumu için değil, süreyya sahnesini bildiğim için söylüyorum.

etmez, süreyya operasının zemini önlere doğru oldukça düzleşiyor, sahneye ilk paralel koridordan sonrası ancak kurtarır, paranızı boşuna harcamayın.

benim babamı özledim diye ağlamışlığım birden fazlaca olmuştur. otur ağla birşeyin değiştiği yok. (son kısım duyurunun cevabı, anlaşılmama ihtimalini göze almayayım)

2 ayimi aldi, sornasi sonsuz huzur ve mutluluk.

turk aile yapisinda hic bir zaman.

J r r tolkien hayrani, bilmiyorum ki sacma bir vicdan yapiyorum iste. Annem de bu tur seyleri takan bir kadin olsa, icim acimaz. Kadin ben gezip, egleniyorum, iyi zaman geçiriyorum diye mutlu olan bir tip.

ben lisede gittim evden, bir kaç ayımı aldı. hala özlüyorum 9. yılım evden uzakta. ha uzak dediğim 1 saat mesafe ama beraber yaşamamak, paylaşımları azaltıyor.

aç telefon konuş, daha sık iletişim kur. insan geçsin de istemez böyle bir şeyi

annemi babamı çok severim ama yılda bir görüşüyoruz hiç özlemiyorum aramıyorumda fazla. ama onlar deliriyor gelmem için.

lise sonu teyzemin yanında okudum, 3 yıldır da istanbul'dayım. babamla ayda bir, annemle de sadece o aradığı zaman görüşürüm. gün içinde, en berbat anımda bile annem veya kardeşlerim falan aklıma gelmez.

gel gör ki onların yanındayken nasıl desem hayat dolu oluyorum. beslenmemi düzene sokuyorum, spor yapıyorum, kitap okuyup faydalı şeylerle uğraşıyorum vesaire. istanbul'a, kendi bok çukuruma ve yalnızlığıma dönünce tekrar salıveriyorum.

içimde ailemle yaşamaya dair en ufak bir istek yok. onları özlediğimi hiçbir zaman hissetmiyorum hatta telefonda kardeşim falan istemesin diye dua ediyorum çünkü konuşacak bir şeyimiz olmuyor veletle genelde. buna karşılık, böyle bir durum söz konusu işte.

Bu haftasonu 25. yasimi dolduruyorum. 7 yildir memleketimden baska sehirdeyim. Annem, babam arada gidip geliyor surekli gelemiyorlar. 1,5 yil oncesine kadar abimle yasiyordum. O da memlekete dondu. Orada is buldu. Ne zaman tek yasamaya basladim, iste o zamandan beri esek kadar da olsam hala bazi geceler oturup agliyorum. Bazen cok yalniz hissettigim oluyor. Hatta yemek yapip yemek zor geliyor. Arkadaslarim var. Hayatimda biri var. Es dost var. Ama kimse yerlerini elbette tutmuyor, tutmaz da. Annemden 7 yildir uzakta yasiyorum. Gerci bizim aramizda 4,5 saat kadar bir mesafe var ama sen bir de baska ulkedeler diyorsun. Eger sen yurtdisindaysan bunun da etkisi var boyle hissetmende. Sen buradaysan, onlar yurtdisindaysa da mesafenin ciddiyeti de etkiliyordur elbette. Ben sanirim senden daha cok goruyorum ailemi. Ama inan o da yetmiyor. Alisiyorsun. Ama lafta alisiyorsun. Alistigun sey sadece tek yasamak. Onlarin uzakta olusuna alisamiyor insan. Hala evde bir seyi yapamadigimda, tek basimayken korktugumda, yardim ihtiyacim oldugunda oturup bu yuzden agliyorum.

bunlar hep hayatta kalma icgudusu. birey olmayi ogrenirsen bu duygulari yasamazsin. bagimsiz olup kendine yetmelisin. bu aileni dislamak anlamina gelmiyor ama onlara bazi konularda guvenmeyi birak. mesela param olmazsa bana bakarlar gibi...

liseden sonra ayrıldım, 13 sene oldu. Ilk sene çok zordu, sonra alıştım, bir kaç ayda bir ben ablalarımı, kardeşimi özledim :(( diye ağlak mode oluyordum, sonra yılda bir oldu bu durum.

10 yıldır ayrı yaşıyorum. arada özlediğim için ağladığım oldu fakat giderek özlediğim zaman aralığı uzadı. çok özlediğimde uzaktalar ama hayattalar diyorum ve görüntülü konuşarak özlemimi gidermeye çalışıyorum. hala daha annemi, babamı özledim temalı şarkılar dinleyemem.

douchebag'i görüyor ve artırıyorum, lisede ayrıldım. 12. senem bu (azalltım bak). yalnızca ikinci senede "lan ben napıyorum burda ya" desem de iyi ki vazgeçmemişim. ondan sonra da öyle bir atak olmadı hiç. zaten yanlarına dönsem de hiç bir işe yaramazdım. hala yaramayabilirim. ilk başlarda çok sık görüşürdük de zaman ilerledikçe onun sıklığı da düştü.

Liseden sonra ayrıldım 1 senede falan alıştım. O 1 senede de bunalımlar yaşamadım. Aslında sevgiden yoksun da büyümedik ama... 12 sene oldu. Şimdi başka ülkedeyim. Özlemiyorum da pek nedense. Zaten ayrıldı annemle babam

aileden ayrı 8. yılım. önceden arada 8 saatlik mesafe vardı, şuan 1 saat. insan hala özlüyor. yaşını başını almış da olsan annenin seni kapıda hala küçük çocuğuymuş gibi sevgiyle ve içtenlikle karşılaması değişmiyor. sanırım insanı aileye bağlayan da bu, çünkü başka kimse hayatın boyunca seni öyle karşılamıyor.

ulan ben kaçsam diye yol arıyom ağzımın içine düşmelerinden sıkıldığımdan adamlar özlem çekiyo

29 sene oldu. annemin yanımda yattığı son gün hariç evde olduğum günlerle ilgili hiç bir şey hatırlamıyorum artık.
yatılı olarak ilk okula gittiğimin sabahı idi. o sabah erken geldi yanıma uzanıp sarıldı bana. bak onu bugün bile unutmadım.
15 gün sonra dersleri ve a sınıfındaki kızı düşünmekten ev aklıma bile gelmez olmuştu.

yalnız yatılı okuldayken evini özleyeni yakaladık mıydı, bir yüksek yüksek tepeler üstüne allı turna patlatıp hüngür hüngür ağlatırdık. hiç acımazdık. çok pismişiz bea.

Bazen çok, aşırı özlüyorum. Bazen de böyle daha rahatım diyorum. Anlayacağınız değişiyor, çok umursamamak lazım.

troid hormonlarınıza ve b12 ye baktırmakta fayda var.

benim bazen troid ilaçlarımı düzenli almadığımda saçlarım dökülüyor.

ne kadar deli? sağlıklı saçta günlük 100 tele kadar normal diye biliyorum.

icim urperiyor, etrafimdaki herkesin farkedecegi kadar cok. annem yillardir bu konudan sikayet eder mesela.

cigerdelen, donemsel olarak dokulmuyor maalesef, surekli olarak dokuluyor saclarim. zeytinyagini bir deneyeyim ama.

tiroid hormonlarinin duzensiz calistiginda sac dokulmesi yaptigini bilmiyordum ama onun baska belirtileri de olmuyor mu? yine de bir baktirayim en iyisi.

saçların kalın telli ise çok gibi geliyor olabilir. benim de fırça gibi saçım var, günde 50 tane falan dökülür.

et yememekle alakası nedir, anlayamadım?

douchebag, baya kalin telli ve gur.

mermize, direkt b12 eksikligine davetiye cikariyorum et yemeyerek.

fazla et tüketimi saç derisini bozar ve döker. evet.

ama benim çevremde gördüğüm, et yiyenlerden ziyade, vegan ve vejetaryenlerin saçları çok dökülüyor, dibi görünecek kadar.

anladım. hayır kahvaltıda bile et yiyen bir adamım, üstelik çiğe yakın bir seviyede. saçlarımda öyle aman aman bir dökülme söz konusu değil, hatta benim hüsnükuruntum. o yüzden şaşırdım.

minoxil forte kullanman sana faydalı olacaktır. dökülmeyi kesinlikle durdurur.

mermize, zaten benim sorunum et yemek degil et yememek. dolayisiyla senin saclarinin dokulmemesi benimkinin dokulmesi normal olabilecek bir durum sanirim.

Açılın ben geldim. Saç dökülmesi benden sorulur. Şimdiye kadar 10-15 kişiye kullandırdığım bi kür var. Etkisi %100. Tek bir kişiden bile işe yaramadı diye bir dönüş almadım.

Kendi hikayemle başlayayım. Bende de demir eksikliği var. 3-4 yıl tedavi gördüm, hala var. Kendimi bildim bileli vejetaryenim. 2 yıl kadar önce saçlarım bir anda topak topak dökülmeye başladı. Öncesinde hiç böyle bi sorunum yoktu. El atsan avucunda bir topak saç kalıyordu resmen, hiç abartmıyorum. Ağla ağla öldüm tabii ben. Kadın mısın erkek mi bilmiyorum (gerçi iki türlü de büyük sorun) ama her türlü işe yarayacak. Ha, bir de şunu söyleyeyim. Ben zaten 10 yaşından beri düzenli tedavi içindeyim. Vitamin, omega, demir her şeyi alıyorum. Ona rağmen saçlarım dökülüyordu. Sen ağızdan tedavi görmüyorsan belki önce ona başlamalısın. Bunun için de doktor diyeceğim tabii. Ama yine de söyleyeyim ne yaptığımı.

Her şeyi denedim önce onu söyleyeyim. Bende işe yarayan tek şey bu. Ve kaç kişiye de denettim, hepsi dökülmem bitti dedi. Haftada bir, 30 ml badem yağı-10 ml hint yağına (başka yağlar da var ama kimisi tam tersi saçımı döktü ve son olarak bunlarla kaldım, sen diğer yağları da deneyebilirsin) 2şer ampul bemiks, bepanthen ve evigen karıştır. Saç diplerine sür. Sonra bone, poşet falan ne bulursan bağla. Üzerine de şapka tak. 2 saat böyle beklet. Yağ akacak, sorun değil silersin. Sonra da mümkünse sarımsaklı bitkisel şampuanla saçlarını 3-4 kere iyice yıka, yağ aksın. Bir de bende olmadı ama ilk 4 hafta saç dökebilir diyorlar, sakın bırakma. Bir de minik minik saçlar çıkmaya başlayacak tependen, çok şeker oluyorlar:) kuaförler her seferinde soruyor bunlar ne böyle diye:)

Bunu bu şekilde bi 4-5 ay falan yaptıktan sonra, 20 ml yağ-1'er ampul şekline dönebilirsin. Hem böylece yağ fazla gelmiyor, suratına akıp durmuyor. Ama başlarda 40 ml yap derim. Hattaa, kızsan bir müjdem daha var. Sadece saç dökülmesi değil, saçları da yumuşacık yapıyor. Ve inanılmaz parlak güzel saçların oluyor. Çok bebiş bir şey bu ya herkes yapsın.

kaynatarak içmiştim böbrek taşı düşürürken. kür mür yapmadım ama. erkek adama kür yakışmaz...

Romatizmaya faydası var diye annem içiriyordu. Soğuk ve şekersiz içilecek gibi değildi. Sıcak ve şekerli fena değil.

bir bardak su limon ve zeytinyağı ile robottan geçirip ailecek içiyoruz. kaynatmaktan daha iyi bu yöntem.

Ben de aylık kullanıyorum, bi takıyorum ay sonunda çıkarıyorum. Hiçbir sorunla karşılaşmadım şu ana kadar. Hatta kullanım süresi 1 ayı geçiyor bazen. Batmaya başlarsa değiştiriyorum. Bişey olmaz endişe etme.
Kullandığım lens HD Pure Vision 2 (astigmat)

sakınsakınsakın 30u geçme, asla lensle yatma asla. lens gözünde uyuyakalırsan mmutlaka yapay gözyaşıyla nemlendirip falan çıkar gözünden.

ismail yk, iyi de sorun olmuyor ki gozumde lensin kalmasi. uyaninca hala yokmus gibi takiliyorum. kuruma vs olmuyor yani. o yuzden degisik geldi birazcik.

toplamda iki yıl kadar lens kullandım, 20 senedir de gözlerim bozuk. son lens tecrübeme kadar ben de epey esnetirdim lens kullanma koşullarını. ama sonra konjonktüvit gibi bir şey oldum, kalıcı bir batma var 3 aydır gözümde. gözlük gibisi yok. gittim hipster gözlüğü aldım. piyasacı, şekil biri oldum. tavsiye ederim.

şimdi bu üretici firmaların 1 ay/15 gün vb. şekilde süreler belirtmesinin bir nedeni var. ayda bir iki gece dediğiniz gibi uyuyakalınabilir, bu çok büyük bir problem yaratmayacaktır ancak "ay başında takıyorum ay sonunda çıkarıyorum bişey olmuyo, sen de yap BENCE" veya "abi yemişim 1 ayı, ben 4 ay takıyorum lensi, batmaya anca başlıyo valla" diyenleri dinlememenizi tavsiye ederim.

göz bu bir halta benzemez, ben gayet iyi bakarım lenslerime, ayı geçirmeden çıkarıp atmak için takvimime alarm kurarım, buna rağmen 3 aydır göz kapağımda oluşan lezyonlarla uğraştığım için gözlüğe döndüm.

dikka edin risk almayın gözleriniz değerliyse.

şu insanlardan her birinin "bişey olmaz endişe etme" kafasında insanlar olduğuna eminim(LİNKTE YER ALAN GÖRSELLER RAHATSIZ EDİCİ OLABİLİR): www.google.com.tr

1 aylık lensi 3 ay kullandığım çokça zamanlar oldu. Ben aşırı temiz kullanıyorum. Ama tabi bu aslında geçerli bir gerekçe değil. Eskidiğini sadece hissiyatından anlamak biraz zor. Yenisini taktığın vakit, eskisinin ne kadar da berbat hale gelmiş olduğunu farkedebiliyorsun :)

Lensini çıkarmadan uyumak dünyanın sonu değil ama gözler çok kuruyor ve gözlerine yazık :) Çünkü çıkarmak sadece 3-4 saniyelik bir olay. 10 seneye yakındır lens kullanıyorum; lenslerimi çıkarmadan uyuduğum geceler toplam 1 haftayı geçmez. Deniz havuz da mikropla ilgili. Ben lensleri çıkarmadan deniz gözlüğü takıyorum üste. Öyle işte :)

pandispanya, cikarmak cok kolay da takma kisminda cok yetenekli degilim henuz, tek basima cok zor takiyorum. genelde yardima ihtiyacim oluyor. yardim edecek kimse olmadiginda da uyumak durumunda kaldim da toplamda 2-3 gundur herhalde :)

Takıp sökmeye alışırsın kısa süre sonra. Benimki ilkinde 2.5 saati geçmişti, ikincide 6 saat almıştı (aralıklı), şimdi 3-5 saniye değil yine ama bir iki dakika.

Lensimi çıkarmadan yolda uyuyorum ben, en fazla iki saat. Gece hiç uyumadım. Aylık lenslerimi ne zaman taktığımı da pek iyi bilmiyorum. Çünkü bir tanesini fırlattım ilk başlarda, diğer birini kenarından yırttım. İkisi aynı zamanda değil artık. Ama bir ay 10 günde falan batmaya başlıyor. O zaman "Ya, bu rahatsız bir şey oldu" deyip değişitiriyorum. Bazen aynı hisse 3.5 haftada kavuşuyorum, o zaman değişitriyorum. Ne zaman hislenirsem artık.

Bununla ilgili bir kaç makale vardı ingilizce. Bulursam edit'leyeceğim.

Yüzün şekli, kemik yapısı en önemli etkendi.

genelde olay gözlerde bitiyor.

Bugün fotojeniksem yarın değilim mesela ben bunun neresi simetrik

Indescribable, insanlar genelde kendilerini fotojenik bulmazlar zaten, o farkli bir durum.

Bunu yakın cevrendekilere soracaksin sen, belki de fotojeniksindir.

Genelde bazı kızlarda görüyorum hep aynı açıdan resim çekiliyor, ama karşıdan bakıyorsun mesela kızın burnu bir garip, o garipliği bertaraf etmek için bir açı yakalamış o açıdan çekiliyor resimleri. İşte bunlar hep Amerika'nın oyunları.

Normalde güzel/yakışıklıysa insan, hangi açıdan çekersen çek fotoda da aynı şekilde çıkıyor.

Hakiki köy tereyağı alıyoruz.
Çok fazla kullanmadiysan ağır değil en azından margarin kadar değil.
Tabi bunlar hep damak tadı.
Neyse her tür yemekte kullanıyoruz biz tadı da bayağı güzel oluyor seviyoruz ailecek.

sevmiyodum da şu son 1 yıldır baya seviyorum annem falan yapıyo herhalde marka falan değil

Margarin yemeyin tereyağı şart değil sıvı yagla da gayet iyi oluyo pilav margarin berbat bişey çok sağlıksız

yemekte hiç ama hiç sevmiyorum. kahvaltıda balla, kızarmış ekmekle filan ise çok seviyorum.

trabzon filan gibi köy tereyağlarını seviyorum. sütaş, pınar filan onlar da güzel bence.

dia'dan mı ne almıştık bi kere de kötüydü o.
bi kere de annem köyden getirmişti. bildiğin öldürüyordu kokusu. tadı da tereyağı gibi değildi.

amma döktürdüm. sütaş filan gibi markalar ağır gelmeyecektir bence. denemediyseniz deneyin.

sevmiyorsan zorlamana gerek yok bence
zaten gerçeğini bulmak da zor sanırım
zeytinyağı iyidir iyi.

bir kere muhlama mıdır nedir ondan yemiştim, resmen tereyağının içinde yüzen kaşar. ama bir yumurta tavası dolusu tereyağından bahsediyorum. o zamandan beri ben de ne tadını ne kokusunu sevmiyorum özellikle pilavda. tiksinti geliyor bak yine ağzımın içi bi hoş oldu niye cevapladıysam sdfasdagas

Köyden geldi bana da ama cok kotuydu hakikaten, yiyemedik yani.


Margarin de ayda 1-2 pilavda kullanıyorum sirf bu sebepten. Zeytinyagli pilav hic hos olmuyor.

Bana da çok ağır geliyor, her şeye zeytinyağı kullanıyorum. Tüm yemekleri zeytinyağlı yapıyorum. Katı katı yağlar, köyden veya değil, mideme oturuyor. Kahvaltıda bile nadir kullanıyorum.

pilav ve mercimek çorbasında kullanıyorum sadece. margarin yerine kullanılıyorsa ölçünün daha az olması gerekiyor çünkü tadı margarine oranla çok yoğun. sek marka kullanıyorum. organik ya da x yöresine ait diye satılanları çok pahalı çünkü.

ve evet, margarin tüketmeyin lütfen.

bn hiç yiymezdim önceden şimdi ise sadece yumurta ile yiyebiliyorum, marketten pınar organik alıyorum tadı güzel bence.

vay anasını, 'tereyağını sevmemek' diye bir konu mu varmış? tat yok ki, ye gitsin işte.

Vakfıkebir cidden çok iyi ağızda eriyor gerçek bir yağ diyebilirim.Ayrıca yağ denilen şey nutella değil ki kaşıkla yiyesin ya da bıçağınla bir sürümlük alıp ağzına götürüp hemencecik yutasın o zaman ağzında olan tadı çok kötü olur, şahsen sevmen seveni de görmedim.

Tereyağ yardımcıdır, kızarmış ekmek üzerine beyaz peynir, sonra tereyağ sürün sevdiğiniz bir reçele banın ve öyle yiyin(çilek reçeli harika oluyor) bu tarz farklı kombinasyonlar deneyin kahvaltıda yemek için.Diğer bir yöntemse yumurta yaptınız sahanda diyelim ocaktan aldınız halen biraz sıcaklık varken üzerine tereyağ koyun hem yavaşça eriyecek ve yumurtaya karışacak hemde çok başka bir lezzet verecek.

bize köyden geliyor. kokusu yok.

Vosvos, kahvaltida sekerli seyler yemem zaten pek. Sadece pilavda kullanmak icin aldim; olcusunu de az tuttum ama gercekten cok kotu kokuyor ve agir geliyor.

tereyağı ile büyümeyen insanlara kokuyormuş gibi geliyormuş (bikaç kişiden duydum) yoksa bize kokmuyor. her yemeğe, börektir kurabiyedir baklavadır her türlü hamur işine koyuyoruz. sabah kahvaltıda ekmeğe sürüp yiyoruz. pek severiz ailecek.

@fraise ya açık bir şekilde demem gerekirse köyden gelme ürünleri ben yiyemiyorum,iğrenç geliyor bana belki en saf en temiz hali o ama alıştık bir kere işlenmiş gıdaya... Köyden geldiyse tereyağ için kullanılan süt keçi-manda sütü olabiliyor bu sütler hoş olmayan ağır bir kokuya sahip ondan size ağır gelebiliyor olabilir hangi süt olduğunu bilmek gerek.Şahsen keçi sütü bana inanılmaz kötü geliyor kusturacak kadar hemde

Varsa vakfikebir . Yoksa pinar.

Pinar ustune de visne receli suruyorum. Ama tereyagini dolaptan cikardigim gibi suruyorum erimesini bekleyince hos bi goruntu olmuyor recelle

ben tereyağı yiyorum ama sadece marketlerde satılan bilindik markalarınkini hani bildiğimiz margarin ambalajlarında olanları.

yok köy tereyağıymış yok bilmemneymiş kokusuna dahil tahammülüm yok.

köyden geliyor.
oturup sadece tereyağı yiyebilirim kaşık kaşık, öyle seviyorum.
ama markette satılanları yemem. yani yerim de keyif almam.

Tereyagsiz bir hayat dusunemiyorum, ölürum terayagi icin o derece seviyorum, antebin en sevdigim yanlarindan biri bu, bildigin hakiki tereyagi var marketlerde, onunla ilk defa yumurta yaptigimda parmaklarimi da yiyecegim diye korkmustum, o marketlerdeki paketli terayaglari, pinar falan hikaye, onlar da margarinle karisik cunku

Margarinle ilgi yapılan basit deneyi (hani o bir ağacın altına bırakmışlar margarini bir sene öylece durmuş bozulmamış çürümemiş böceklenmemiş)işte bunu okuduktan sonra doğal olan bütün yağlar kabulümdür dedim 13 senedir margarin almıyoruz bu arada zeytin yağının da hastasıyım içerim o derece :)
Olay tamamen alışmaya bağlı alıştıktan sonra uvv çok güzelmiş diyeceksin

zeytınyagına devam et. salla margarını onu bunu.

Ben yarın sabah spor öncesi kahvenin içine katıp o şekilde tüketmeyi düşünüyorum.

Ben de sevmiyordum ta ki pervinle tanışana kadar, bim'den pervin marka tereyağı alın deneyin bi :)

ben de sevmiyorum sebebi ayni, kokusu, ama yemek icerisinde falan fark etmiyorum

bu arada margarinin bozulmama olayı doğrudur çünkü margarindeki bağ yapısı ile doğal yağlardaki kimyasal bağ yapısı çok farklı, margarin doğal olmadığı için de doğada ondaki bir takım bağları sindirecek bir enzim henüz dünyaya gelmedi.
bunun insanlardaki önemi de kalp ve damar hastalığı demek.

tereyağında bu risk yok.

ancak trans yağ asitleri ve palmitik yağlarda var, palmitik yağ da pek çok ambalajlı üründe var etiketi okumanız yararlı olur. (bitkisel yağ) diye de geçiyor.

Ben kahveye bile koyuyorum. Gerçek tereyağı mı kullandığın, emin olmak lazım.

Arnold ve angelus asmissiniz siz yahu, kahveye tereyağı koymak degisik bir kombinasyon olmus ama ben hayatta icemem sanirim.

Aldigim tereyağınin dogal olduguna eminim, cok agir ve kotu kokmuyor mu yahu?

saga var, aynı daytripper gibi türkçe çeviri baskısı çıktı geçen yıl. tavsiye ederim.

Trevanian - katya'nın yazı
Kosinski - boyalı kuş

Olsun.

sandman - neil gaiman. ama onu okumak için 1 hafta karda kalman lazım.

sezgin kaymaz'dan herhangi bir kitap ama sandık odası veya bakele (öykü kitapları) tavsiyedir.

Veronika ölmek istiyor (bence seversin)

başlığı okuyunca güngezgini yazacaktım ki... ilgisi yok ama corto maltese güzeldir.

şu havada paul auster iyi gider: yanılsamalar kitabı

Bu günlerde korku, fantastik çok güzel gidiyor. Korku konusunda okumadıysanız Hodgson'ın Sınırdaki Ev'ini önerebilirim. Korku - bilim kurgu ögeleri barındıran kısa soluklu ama çok başarılı bir kitaptır.

Fantastik isterseniz Patrick Rothfuss'ın Kralkatili Günceleri güzel bir başlangıç olabilir.

Çizgi roman önerisi için ben de Saga'yı öneririm. Ayrıca masalların çizgi roman uyarlaması olan Fables da Türkçe'ye çevrildi. Hatta ikinci cildi de yakında çıkacak diye duydum.

Sandman çok güzel olur tabii, ancak serinin 5. ve 6. sayılarını bulmanız çok zor. Oldukça masraflı olabilir.

polisiye severseniz roman olarak harry q. davasının ardındaki gerçek.şiddetle öneririm ki bu havalar da iyi gider.

Kitap alıyorum, gömülüyorum

Dünyanın bi yerinde bilmediğim bi hayata girince kendi hayatımı didiklemekten vazgeçiyorum bi müddet

resim yapıyorum, güzel şeyler düşünmeye çalışıyorum. ama çok mutsuzum. içime kapanır gibi oldum, mümkün olduğu kadar kendimle kalmaya çalışıyorum.

Unutarak.

sana yardımcı olacak bir cevap olmayacağı için üzgünüm, "siz nasıl yapıyorsunuz" demiş olduğun için söyleyeceğim. uzun vadede beni hayata bağlayan tek hedefim ve arzum kitap yazmak. daha doğrusu "kitap yazabilen bir adam" olmak, öyle ölmek. ne bileyim 50 sene sonra birinin yazdıklarımı okuyup "vay aq şerefsize bak neler demiş" demesi. bunun için yaşıyorum diyebilirim. kendi dünyamda, kendi kafamda yaşıyorum ve o dünyayı dışarıya aktardığım gün zaten işim bitmiş olur.

ha şu gün bana "yoo kitap falan yazmayacaksın sen, ne kitabı manyak mısın, öyle işten eve evden işe bi herif olacaksın işte" deseler intihar ederim sanırım. yaşamaya dair isteğim yok. mutsuz sayılmam. keyif aldığım şeyler var. merak ettiğim, görmek istediğim çok şey var. en basitinden, serie b'de şampiyon kim olur mesela sezon sonu merak ediyorum. ama olmasa da olur yani, ölebilirim problem değil.

neyse ki kitap 50 yaşında da yazılabilen bir şey, kısa vadede kendime zarar vermeyeceğimden eminim. :p

bir kere mutlu olmak için çevreden gelen seslere kulak tıkamak lazım. bunu yapabilmelisin. herkesten bir ses gelir ve herkes kendi istediğini sana yaptırmaya çalışır. neticede sen mutsuz olursun, onlar mutlu olur. ben başkalarının fikirlerine önem vermemeye başladığımdan beri sinirden stresten kurtuldum. ciddi diyorum. insanlara fikirlerini sormadan sana akıl vermeye çalışmalarına izin verme mesela. fikir sorarsan da, verdikleri fikirler aklına yatmadıysa, hmm güzel fikir deneyeceğim deme. takıl kafana göre.

motivasyon için de hedef lazım.

Kitap alıyorum. Kitap başta olmak üzere alışveriş beni hep çok mutlu ediyor.

Bir ay kadar önce başladığım zumba da bana çok iyi geliyor. Haftada iki defa grupla, haricinde de evde yapıyorum, grupla olan bildiğin terapi gibi. Evdeki de mutlu ediyor beni, deşarj oluyorum.

1,5 porsiyon antrenman sonrası küveti kaynar suyla doldurup gözleri kapıyorum.

mutlu olmak umurumda değil.

kendimi mutlu etmek için bir şeyleri bunun farkında olarak, diğer bir ifadeyle mutlu olma çabası içinde yapıyorsam zaten mutlu olamam, tadını çıkaramam. Motive-rahatlama konusunda en temel aracım kendi müzik listeme tıklamak ve uzanmak oluyor genelde.

İyi uyku. Güne erken başlamak. Sabah sporu. Doğru beslenme. Bunlar genel olarak enerjini yüksek tutuyor.

fotoğraf çekiyorum, fotoğraf ekipmanı alıyorum

spor yapıyorum.

kalıcılığı günlerce sürmese de, yerleri sildiğin suya lavanta yağı katabilirsin. en azından sildiğin gün her taraf efil efil lavanta kokuyor :) başka sevdiğin bir esans da olabilir. ben bizim camları sileceğim zaman bile beze döküyorum bikaç damla yağ, tavsiye ederim onu.

Kokulamadan önce evde bütün eve buhar yayılabilecek şekilde elma sirkeli su kaynat. Ya da kalorifer peteklerinin üstüne sirke dolu küçük kaplar koy. Üç dört saat onlar dursun. Sirke iyice buharlaştıktan sonra kısa bir havalandırmanın ardından ne kokusu sıksan uzun süre kalır.

Eyup sabri tuncerin leylakli spreyini sık ve biraz havalandir. Ara sira sirkeyle evi sil ve bol havalandir

arkadaşlar sirkeyle evi silmenin mantığı nedir?

Ben hiç koymuyorum. Gayet güzel oluyor.

ben de ilk defa duydum kabartma tozunu. demek ki tarifi kafamdan uydurmusum hosuma gitmiş ve kalmış öyle :D

kabartma tozu mu konuyormus?

hani ekmeği, keki falan ortadan bölüp içine baktığınızda kabarcık kabarcıkmış gibi, sünger gibi bir görüntü vardır ya, kabartma tozu, maya falan onları yapar. bir nevi hamurun içini köpürtüp hava kabarcıkları oluşturur, bu kabarcıklar ısı ile genleşip büyür. hamur pişip sertleşince de öyle kalır. kabarma denilen olay bu.

kabartma tozu koymazsanız pofidik pofidik olmaz. et gibi, köfte gibi bir şey olur ama tadı değişmez. kabartma tozu koyarsanız daha sünger gibi olur.

3 ay kasılsa çok rahat halledilir bence, sorular da zor değilmiş zaten. kitaptan çalışmaktan ziyade bilen biri anlatırsa çok daha hızlı ilerleyebilir.

her birisi 1'er aydan 3 ayda oturur.
önce konu anlatımlı bir soru bankası alıyorsunuz.
sonra trigonometri'deki tüm formülleri başlık başlık bir kağıda yazıyorsunuz.
her başlık ile ilgili soru 5'er soru yazıp formülleri oturtuyorsunuz.
10 çeşit formül başlığı olmalıydı yanlış hatırlamıyorsam.
3 günde bir başlık halledilirse bir ayı böyle bitiririz.

türev-integral ise daha çok anlamaya yönelik ve formülleri görece daha kolay.
soru çeşidi fazla.

böyle yoğunlaşmak yerine önce trigonometriyi halletsin sağlam bir şekilde (aksi takdirde türev ve integralde de trigonometri kullanacağımız için çok zorlanır).
türev ve integrali de azar azar ama hergün çalışarak halledebilirsiniz.yeter ki son aya bırakmayın

3 ay bunlar için yeterli. internette birsürü yardımcı kaynak var çalışabilir. yös'te mantık soruları ağırlıklı ve zor diye biliyorum ben o konuları kassın bence özellikle.

Öğrensin. Sonraki hayatında da işine çok yarayacaktır. Belki pazarda markette kullanmayacak ama bir şeyi öğrenmeyi öğrenecektir. İşine yaramayacak diye öğrenmezlik etmesin.

sık sık yaparım. sebze meyve de aldım, sıkıntı yok.

Sıkıntı yok, yap alış verişini.

sebze meyve hariç herşeyi alırım.

alınır.normalden daha özenli seçiliyor sanırım gayet iyi ürünler geliyor.

Kipakapımda sebze ve meyveleri daha güzel geliyor ama sanalmarkette de öyle aman be diyeceğim bir durum olmadı ufak aksaklıklar dışında.

Bence guzel bi elbise iade etme.

fena diil ya. kot ceket veya ceket gibi giyilmiş kot gömlekle hoş olur.

Güzel elbise giyilir; geri verme bence. Aklıma da şöyle bir kombin geldi: bu elbise + infinity scarf + siyah opak çorap + bootie + şu tarz (git:beb.imdoc.fr ) siyah deri ceket

gayet hoş giy giysin

güzel bence de. kilo problemin de yok. giymelisin, gayet hoş duruyor. :) iyi günlerde giy.

ben begendim

For day to break, gobek filan yok, zaten minyon bir insanim. Giyince bir yerimden bir sey cikmiyor da ben komple oturan elbise cok az giyiyorum, o yuzden biraz degisik geldi.

Deri ceket ve kot mont fikirleri guzelmis, ikisini de ayri ayri deneyeyip bakayim en iyisi.

Dolapta dursun kurtarıcı elbise bunlar. Nişana mı gidicen? Çek altına bi stiletto ve portföy çanta, akşam gezmeye mi cıkıcan? Giy üstüne deri ceket altına chelsea bot, tamamdır. Mis. Ucuzmuş da.

elbise pek guzel degil ama mutlaka bir gununuzu kurtaracaktir :)

Bence gayet güzel elbise. Kilo problemin de yoksa, yakışır da. İade etme, dursun.

ay bu ne ya anneanne danteli gibi. çok göz yoruyor ve verdiğin paraya zerre değmez, üzgünüm. :(

edit: 349 lira diye görmüştüm asdşlkasld

Güzel elbise bence, dursun dolapta. İlla ki günü gelir.

İlk silişten sonra kuru bir bezle kuruluyor musun camı? Gazete kağıdı ile de yaparlar hatta bunu, ayna gibi olur cam.

viledanın ya da başka bir cam bezini al güderiden oluyor onlar . ıslatıp iyice sık neredeyse kuru gibi olur ama güzel temizler.
leke falan kalırsa bir sayfa gazete kağıdını elinde buruşturup üstünden geçebilirsin bu da pratik bir çözüm.

Henkel'in Clin var, camsil gibi. köpüklü bir şey. Onunla ve eski usul olan gazete kağıdı ile bizim camlar pırıl pırıl oluyor. Hiç bir bez düzgün silmiyor hep pamukçuk vb bırakıyor. Gazete tavsiye ederim.

kuruluyorum ama olmuyor ki.

Yeterince güç vermiyorsun o halde siler ya da kurularken, başka bir seçenek kalmadı:)

Malzemeler;

1 kova su
Pril
2 adet pamuklu bez

1 kova suya yarım çay bardağı prili döküyoruz, 1 bezimizi köpürte köpürte yıkıyoruz ve sıkıyoruz. Ardından camımızı siliyoruz, sonra bezi yıkıyor bir defa daha siliyoruz. Kirden arındığına emin olduğumuz vakit 2. bezimiz ile güzelce kuruluyoruz, iz kalmadığına eminsek diğer cama geçiyoruz. Bu kadar kolaycık.

Suyumuzu kirlilik derecesine göre yenilemeyi unutmuyoruz.

buhar veren aletler var onlar en iyisi, biraz maliyetli.

kol gücüyle, çek çekler olur, onlar pratik.

önce normal camsili sıkın. sonra normal gazeteyle bastıra bastıra güzelce silin. ne kir kalır ne doz. gazete görece sert bir malzeme olduğu için pisliğide yok eder. ben öyle yapıyorum.

cok sacma bir soru olabilir ama gazete kagidi da cok steril bir sey degil sanki? bize gelene kadar kac kisinin elinde dolasiyor. temizleyelim derken cami daha da kirletmis olmuyor muyuz?

neyse ben yine de gidip bir gazete alip geleyim en iyisi, damla damla iz olmasindan iyidir. cok tesekkur ederim herkese.

Simdi iki katli evin camlarini silmis biri olarak soyluyorum ki mutlaka suya sirkr koy ve nasil parladigini goruceksin.
Ben ilik suya az miktarda genel temizleyici ve sirke koyuyorum eger cam kirliyse.
Yok sadece toz varsa sadece sirke yeterli oluyor.

Kolay gelsin :)

şimdi zamanım kısıtlı, daha sonra cam silinmesini detaylı olarak yazarım. bir püf noktası söyleyip, kaçayım. güneş vurduğu zaman cam silinmez. nasıl silerseniz silin, iz kalır. cam silme saatlerinizi, güneş ışığının vurmadığı zamana denk getirin. kolay gelsin.

www.youtube.com

Berber çırakları ilk cam, ayna silmeyi öğrenir gazete kağıdı ile. Steril miteril önemli değil, cam pırıl pırıl olur.

Gazete kağıdı + camsil = Ayna gibi parlayan camlar.

Dışarıyı sileceğin için zaten sen en temiz bezle bile silsen geri o tozlar, kirli hava vs derken hijyen kalmıyor. Gazete + camsil en düzgün sonuç.

Bir de o camsiller alkollü.

en son frank'i izledim bayıldım, bir daha izliycem. 1 buçuk saat sürüyor.

burt wonderstone

izlemediysen the nighcrawler ve the drop var, sakin ama sürükleyici filmler.
yine de izlerken heyecanlanmıyorsun ama güzel.

the equalizer

pata küte, gaz filan film güzel. konusuda cok sacma degil, mülayim abi psikopata filan bagliyo, kapali ortamda yagmur yagiyo, öyle güzel film.

seyretmediysen taken var, bunun ikincisi istanbulda gecti cok tirtti, liam neeson abiye 20 milyon verip 3. cüyü de cektiler, hatta kendisiyle dalga bile gecti bu filmdeki repliklere gönderme yaparak,

www.youtube.com

trailer
www.youtube.com

aaa seyretmediysen asil

www.youtube.com

inside man cok daha güzeldir.

(bkz: gone girl) olabilir.

whiplash
nightcrawler

Raid 1 Raid 2 ya da John Wick.

hiçbirinde uykun gelmez.

the man from earth.
külttür ve eskidir. tek mekanda. beni yatagimdan firlatmisti konusunu anlamamla.
izlemissindir gerci.

gone girl +1 uykunu getirmez ama 2 küsür saatti

avrupa (ve avrupa mirasini kullanan amerika)'nin yasadigi sanatsal ve mimari sureclerin hicbiri istanbul haric turkiye topraklarinda yasanmadi.
koydeki kerpic ev mantigiyla apartmanlar dikiliyor, dikenler zevksizlik ve avamligini da "luksluk" kisvesi altinda yansitinca ortaya bu leslik cikiyor.

Dubai'ye benziyor diyecem ama oranın mimarisi bile çok daha güzel. Adamlar dünya çapında yaptıkları yarışmalar arasından seçiyorlar projelerini. Suudi Arabistan olabilir belki. Orada da, AVM ve İbadet yeri dışında başka kayda değer hiçbir şey yok. Kabe'nin dibine Abraj Al Bait dikecek kadar da zevksizler.

Türk mimarısı yok artık. Bu yapıların (özellikle apartmanlar) fason çizilen mimari projelerden ve belediyelerin 60m2 yer e bile ayrı bina izni vermesinden kaynaklanmaktadır. Güzelcene parseller tevhidlenip bir imar planı yapılsa işte bunlar hiç olmazdı.

şu hiç dışarıya çıkamadığınız balkon türü: fransız balkon
belki fransa'dan alınmıştır

konuyla biraz ilgilendiğimden kısaca özetleyeyim

türkiyede belli bir döneme kadar gözle görülür bir sivil mimari vardı. gelenekseldi ve estetikti. her şehrin zenginlerinin ve orta sınıfının oturduğu böyle evler vardı. hala her şehirde de tek tük vardır. fakirlik de çoktu tabii. derme çatma bir sürü bina ile doluydu ortalık ama bugünkü kadar doğadan ve insaniyetten yoksun değildi.

1900'lerin ortalarından sonra
-nüfus artışı
-köyden kente göç
-inşaat tekniklerindeki ilerlemeler
-rantiye
-eski binaların bakımının zorlaşması
-kimi yörelerde gayrimüslim ustaların yok olması (bu benim teorim, belki geçerliliği yoktur)

gibi sebeplerden dolayı bu kişilikli binaların yerine dikilenler çarpık çurpuk dikdörtgen gibi dümdüz ve çirkin binalar oldular. 1950 sonrası dönemde buna modern mimari diyorlardı. bugün nişantaşındaki, gümüşsuyundaki o köşeli ve beğendiğimiz apartmanlar bunların ilk ve özenilmiş örnekleriydi. eleştirildi bu binalar ama apartmanda yaşamak modaydı, lükstü ve özenilen bir şeydi. sonra onların kötü taklitleriyle doldu her yer.

sorun şu ki sivas, kütahya, ankara, izmir, kayseri... sadece istanbul değil, hiçbirinde mimari kültürümüzü yeni yapılan binalara aktaramadık. şehirlerimiz şahsiyetsiz, bir örnek ve ışıksız beton yığınlarına dönüştü. bunun asıl sebebi olarak cumhuriyet döneminde aristokratların dışarı gönderilmesi, sanattan, estetikten anlayan devlet görevlisi kalmaması falan gösterilebilir belki. halk da bilmukabele eğitimsiz ve başını sokacak yer bulma derdinde. böyleyken böyle oldu işte.

istanbul'daki güzel ve geleneksel semtleri hep kaybettik. aksaray, bağdat caddesi ve çevresi, vatan caddesi'nin bulunduğu bölge, beşiktaş ve nişantaşı bölgesindeki bürokrat konakları... bi bok kalmadı.

ben en çok ne mi beğeniyorum

roma'yı, nice'i çok beğenirim. akdeniz mimarisi böyle panjurlu, açık renk boyalı evlere bayılırım. toulouse'un mimarisi çok hoştur, kırmızı kiremit cephelidir bütün binalar. hollanda'da da 3-4 kattan yükseğe çıkmayan mütevazi ve sevimli binalar var onları çok severim. bizim yapılaşma bok gibidir. içinde oturanların profilini yansıtır.

site muhabbeti, mimari deger degil, tamamen guvenlik nedenleriyle tercih ediliyor. Avrupa genelinde bulunmamasi normaldir. Bu "Rezidans" denen cakma yapilar da Kuzey Amerika'daki Condo mantigi iste. Yalniz yapinin kalitesi bir nebze iyi olunca bizimkiler New York ile yarisan fiyatlarda satmaya calisiyor evleri.

@i ve been mistreated
-kimi yörelerde gayrimüslim ustaların yok olması (bu benim teorim, belki geçerliliği yoktur)

bu senin dediğini uzun zaman oldu nerde kimden duymuştum ama tv'de bir bilim insanıydı galiba konuşan, özellikle istanbul'da sadece inşaat için değil değil bir çok zanaatın ermeni rum nüfusun elinde olduğunu onlar gidince yapacak adam bulunamadığını falan. dediğim gibi tam hatırlamıyorum o yüzden detay eksik ya da yanlış söylemek istemem.

konuyla ilgili ise aklıma hep şu gelir, moda gibi, kurtuluş gibi, pera gibi güzel mimariye sahip evlerin bulunduğu muhitlerde dolanırken mesela 10 evin arasında bir tane dümdüz sıfır estetik bir ev görürüm. ulan derim hadi inşaat ve mimari estetik adına hiçbir şey bilmiyordun, feyz alacak hiçbir kimsen yoktu şu evin yanındaki karşısındaki, sokağın başındaki evlere de bakmadın diye.

abi bu yapılaşmayı beğenmek için çıldırmış olmak lazım. dışı havuz dibine konulan taşlarla döşeli, üstünde ahmet inşaat yazan evleri falan beğenmek için deli olmak lazım heralde.

buradan su sonuc cikiyor, ulke olarak estetik algimiz yerlerde dolasiyor. e peki mimarlar bu duruma neden bir el atmiyor?

(şu andan itibaren yazacaklarım tamamen pesimist varsayımdır)

mimarlar neden el atmıyor? çünkü para mimarlarda değil de ondan. inşaat sektörünü elinde tutan hanzoların estetik anlayışı, güzellik algısı olduğunu sanmıyorum. inşaat sektörü denince aklına ilk kim geliyor mesela? hah işte ondan dolayı. hadi büyük projeleri bi kenara bırakalım. küçük projeleri yapan müteahhitler de tek bir projeyi 20 binaya uygulamak varken her bina için mimara para yedirmekle, beklemekle, mimarın yaptıracağı işin detayıylaa uğraşmaz. ayrıca binaları yaptıranlar çoğu zaman şahıslar değil yıkılan eski bir binanın sahipleri, ortakları oluyor ve bu işi müteahhitlere havale ediyorlar. belli bir zevki yansıtacak bir bina çıkması zor oluyor yani. ortalama bir insanda mimari algısının ne derecede olduğunu şehirlere bakarak anlamak da mümkün zaten. mimarların da öyle çok bir estetik algısı yokmuş ya da varsa da fazla umurlarında değilmiş gibime geliyor. kendilerini hiç konuşurken görmüyorum. doksanlarda görürdüm. belki artık bıktılar konuşmaktan. bir de bu işin iktidar ve belediye yönü var. eğer mimari politikamız olsaydı dikilen her binanın uyması gereken estetik kurallar olurdu. iktidarlar bu konuda yasalar çıkarır, uzmanlar yetiştirir, belediyeler de bu konuyu denetlerlerdi. imarın ne büyük bir rant olduğunu bildiğimiz için az zamanda az para harcayarak çok para kazanmak ön planda olunca kimse böyle şeylerle uğraşmak istemiyor. devletin yaptığı birbirinden korkunç ve iç karartıcı okul, hükümet konağı, vergi dairesi gibi ucubeleri gördükçe zaten otoriteden umudu kesiyorsunuz. abdülhamit devrinde yapılmış vilayet binaları cumhuriyet dönemindekilere on basar. çırağan'daki kaymakamlık binası her önünden geçtiğimde bana mutluluk verir mesela ama şişli'deki gökdelenden bozma çirkin belediye binası için aynı şeyi söyleyemem.

şehrin önemli merkezleri mesela benim en iyi bildiğim bölgeler beşiktaş ve üsküdar tam anlamıyla bir beton yığınıdır. yıkılamayan binalar ya ibadethanedir, ya vakıftır ya da kaderini bekleyen viranedir. zevk ve para sahibi malikin kurtarmaya çalıştığı da tek tük köşkler apartmanlar vardır kenarda köşede. ama sarıyer tepelerinde, boğazı doğrudan gören değirmentepe bölgesinde çok ilginç sivil mimari örnekleri var. çok zenginler burada yeni inşaatlar yapıyorlar ve çok göz alıcı ilginç binalar var. bunları herkes göremiyor. eminim zekeriyaköy civarlarında da siteleşme haricinde müstakil bu türden evler vardır. bunların kimisini de sonradan görme ya da zevksiz olarak nitelendirmek mümkündür tabii ama beton yığınlarından güzel göründükleri kesindir.

özet:

estetik yapılaşma şehir merkezinden şehrin dışlarına doğru kayıyor.

Türk mimarisi deyip genellemeyeyim de, son dönem apartman mimarileri müteahhitin sıçtığı yekpare boka bakılarak feyz alınmış.
Ayrı bir parantez açarak:
(bkz: türk tipi okul mimarisi)
Burada bir örneği incelenmiş.

hocu mimarlar nasil el atsin? bu sektor nasil isliyor saniyorsun ki? mimarin yapabilecegi seyler, tamamen musterinin bilgisi, capi, ne kadar duzgun is yapmak istedigi vs ile alakali. Yani biz ressamlar ya da sairler gibi tamamen keyfi bir sey uretip bunu topluma arz ederek bir sey insa edemeyiz. Cunku bir tablonun masrafi, boya-tuval vs ile de ki 300 lira olsun, bunun ustune sadece sanatcinin emegi var, kac gun surerse artik. Ancak yapi dedigimiz seyi, birkac mimar oturup haldir huldur tasarliyor, ardindan muhendislere gidiyor o cizimler, onun koordinasyonu, insasi filan derken her seferinde milyonlarca dolarlik is cikiyor. Ustelik sen ofiste istedigin kadar iyi is uret, musteri onu oyle bir muteahhite verir ki, adam senin projeni siker atar. Kotu mimar yok mu? Tabii ki var ama sorunun kaynagi cok daha genel, kultur meselesi. Mesela AKP'nin icraatlarina filan da bakarsan (gezi parki, haydarpasa projesi, 3. havaalani vs) adam tamamen "ben bilirim, ben yaparim" havasinda. Tamamen hukuksuz, cahil isler. Hayir ben demiyorum ki politikacilar super planlama yetisine sahip olsun, hepsinin mimarliktan doktarasi olsun. Lan mimarlar odasi, adamlar yillarini vermis bu meslege, bir dinle yahu?

Bu arada begendigim mimari olarak Danimarka-Hollanda civarlari diyebilirim. Resmen kotu is cikmiyor bu ulkelerden. Zaten mimarlik konusunda su anda kuzey avrupa ulkeleri almis yuruyor.

illa metrobüs-metro yapacaksın. bence saat 12 gibi orada ol yeşilköy kalabalık oluyor.

domates yiyom, o cok erken yahu. ben hep 1-1.5 saat once orada oluyorum, rahat rahat yetisiyorum.

metrobüs+metro 40 dakika sürer, 12 gibi evden çıksanız anca işte.

iyi yolculuklar.

sen bilirsin istersen 2'de havaalanında ol ne diyim

Senin derecende olmasa da bende de var sanırım. Asıl sebebi üşengeçlik olsa gerek. Toparlanmak, düzenini değiştirmek zor oluyor. Gideceğin yerde neler yapacağına dair plan yaparsan hevesin artabilir oraya karşı.

Long live, usengeclik degil de asil sıkıntı duzenimin bozulmasi hatta rutinimin bozulmasi sanirim.

Ben bunu her hafta sonu gezmeye çıkarken yaşıyorum. Hazırlanırken filan oyunbozanlık olmasın diye ses etmiyorum ama kendi kendime çok bunalıyorum, çıkmak istemiyorum, acayip üşeniyorum. Çıktıktan sonra da eve dönmek istemiyorum-ama bu tabi yolculuk meselesi değil, dışarda mutlu olmak.
Aslında evet tatile çıkmaya da üşeniyorum. Geçenlerde eşim birkaç gün gidelim dedi, hayır dedim, o gün geldiğinde pişman olmuştum keşke gitseydik diye.

spor yap.

ciddi bir öneri.

:))) spor yap yazacaktım ki yazılmışı varmış :))

Aaa, biz bunu konuşmuştuk, "Aynından bende de var, sende de böyle mi" diye. Al benden de o kadar. Üşengeçlik değil bu, duygusal bağlanma. 5 günden fazla kaldığım yeri evden sayıyorum ve ayrılmak istemiyorum. Otel odalarına bağlanıp fotoğraflarını çekiyorum ayrılırken, üzülüyorum.

Gitmeden bir iki gece önce başlıyor bende de o sıkıntı. Ama gittiğim yere de 15 dakika sonra adapte oluyorum. Oradan eve dönüşün son gecesi efkarlanıyorum. Her gittiğim yerde "Ben buraya yerleşirim ki" diyorum, dönünce unutuyorum. (Unutamadığım bir iki yer var gerçi)

Seninle konuştuktan sonra "Ben niye böyleyim" diye araştırdım bunu azıcık. Bu duruma "place attachment" demişler, "yer bağlılığı" diye literatürde geçen bir şey. İki şeyden oluşuyor: "place dependence" dediğimiz "yer bağımlılığı" ve "place identity" denilen "yer kimliği". Yer bağımlılığı, o yerin sana sunduğu fırsatlarla ilgili. Bu bizi çok da ilgilendirmiyor; çünkü saçmasapan bir yere bile bağlanabiliyoruz. Bu sorun bir "place identity" sorunu; bu da kişinin o yere yüklediği anlama karşılık geliyor. Yer kimliğinden geçen artış da, o yer ile etkileşime geçtikçe artıyormuş. Ya da yerleri kişileştirdikçe. Kendimden örnek verirsem (bkz: bir şehre aşık olmak/@aychovsky) Nasıl kişiselleştirdiysem, şehirde çıplak ayak dolaşarak korunmasız sevişmeyi istemişim (hala da istiyorum). Bunun da kaynağının orada yaşananlar ve o şehrin kültürü olduğunu söylüyorlar. Şimdi buradan kişileştirmeye geri dönüyorum. Nasıl ki hayatımızdaki her insan birbirinden farklı ve hayatımızdan birini çıkardığımızda koyuyor; bir yeri terk etmek de biz orayı kişiselleştirdiğimiz için bir insanı terk etme ile aynı hisleri yaşatıyor. Üstüne de o yer, bize orada özleyeceğimiz ve arkada bıraktığımız insanlar ile dolduğu için o yerleri bırakırken hem kişi olarak şehri, hem de o şehirdeki kişileri terk ediyoruz ve özlüyoruz(muşuz). Haliyle ayrılığın da en zor anı ayrılacağını bildiğin için o an yaklaşırken çekilen acı.

Daha "Nasıl bunu geçiririz" kısmına gelmedim. Gelince "Şöyle şöyle yapmamız gerekiyormuş" derim. Halihazırda spor yapıyorum, çok faydası olmuyor duygusal bağımlılığa.

Ahhahahaha, spor yapiyorum zaten beyler. Dedigim gibi benimki usengeclik degil, plan rutinim bozulunca rahatsiz olma sorunu.

Aychovsky, aynen aynen tam olarak bu sorunum, benim gibi sik seyahat eden biri icin buyuk sorun teskil ediyor bu durum , bence uygun sorunu cozmek icin uygun bir seyler bulmaliyiz bir an once :)

İşin kötüsü çalışmalar "Neden" kısmını çok iyi incelemiş ama sonraki "E nasıl gider" konusunda pek bir şey yok.

daha güzel oluyor bulguru seviyorsan.

annem kabak ve biber dolmasını pirinç kalmadığı için bulgurla yapmıştı.
hiçbir fark olmuyor, söylemese anlamazdım bile belki.
hele yoğurt falan filan koyunca iyice karışıyor tatlar.
hatta daha mantıklı diye artık hep bulgurla yapmaya başladı.

ıspanak nasıl olur bilmiyorum, ama aşırı bir fark ya da yenemeyecek kadar lezzetsiz olacağını sanmam.
bence gayet yapılabilir.

yaptım ben aynı durumdan. mis gibi oldu, fark etmezsin bile.

oluyor annem yapar bazen, piştikten sonr aiçinde bulgur mu var anlamıyorsun ayrıca evet daha güzel

Yumurtalı ıspnak yemeği yap, o da güzel oluyor.

Anneannem yapardi ve nefis olurdu. Afiyet olsun !

diyetisyen önerisiydi bana. pirinç yerine bulgurla yapın, daha besleyici ve daha sağlıklı demişti.

denedim, pirincten bile daha lezzetli oldu diyebilirim. bundan sonra hep bulgurlu yapmayi dusunuyorum :)

Koşuyu HIIT formatında yaparsın. Arada Tabata roundları da yapabilirsin koşuda.

Evde de yapabileceğin bir dolu Tabata kombinasyonu var. Şınav, burpee, crunch, mountain climber, jumping jack gibi bir dolu alternatif var. Tabata 4 dakika ama tek round yapmak zorunda değilsin. Bir kaç tur döndürebilirsin.

ben de spor salonundan kurtulmaya calisiyorum; freeletics diye bir yontem varmis, aletsiz, sadece vucut agirligi kullanilarak spor yapma yontemi gibi, ona bakacagim. tecrubeli arkadaslarin freeletics hakkindaki yorumlarini da merak edyorum.

arnold, hiit iyi hos da ben oradaki tempo ayarlama kismini nasil yapacagimi bilemiyorum. kafama gore mi takilayim?

Bir 5 dk yürü. Kalça, arka bacak ya da baldırında gerginlik olmadığına emin ol. Sonra 1 dk. yardıra yardıra koş, 1 dk. yürü. Bu setlerden 7-8 tane yapmak sana yeter. Tempoyu zaten vücudun belirleyecek. Sen koşarken maksimum gücünle yüklen. Nabız takibi falan zor iş.

telefonuna nike training club uygulamasını indir. hedefine göre bir program seç ve yap. tabii öncesinde ve sonrasında ısınmayı/gevşemeyi atlama. kan ter içinde kalacaksın, çok ciddi çalıştırıyor. 2 kiloluk dambıllarını da hazır tut yanında.

Eğer önceden bir spor deneyimin yoksa birkaç hafta uzun yürüyüşler yap. Bu sana gerekli kondisyonu kazandıracaktır. Sonrasında 1 dakika yürüyüş 1 dakika depar şeklinde minimum 28 dakikalık koşulara başlayabilirsin. Bu sana oksijen tüketimi ve mitokondri uyarımı nedeniyle yağ yakıp kas hücrelerini uyarma bakımından en faydalı egzersiz olacaktır.

Evde ise Tabata protokolünü uygulayabilirsin. Bu 4 dakikalık bir uygulamadır fakat birkaç tur dönebilirsin. Ben 45 ila 60 dakika arasında yapıyorum. Arnold yapabileceğin hareketleri zaten söylemiş, bunlara ek air squat plank ve leg raises gibi hareketleri kombine edip çalışabilirsin.

Youtube'da şunun gibi videolar var: www.youtube.com Hareketleri yapış ve dinlenme sürelerini buradakilere göre ayarlayıp yapabilirsin.

bir mantık kurmaya çalışıyorsun işte, mesela ilk soruda,

ilk sayının 2 katı, iki sayının toplamı, ikinci sayının 2 katı

şeklinde bir sıralama var. yani doğru cevap D) 16, 11, 6

2. soruyu da buldum:

x  y = z formülü verilmiş. buna göre fonksiyon şöyle oluyor:

z = (x + y) - 2(y - x)

cevap ise, (5 + 11) - 2(11 - 5) = 4. Yani E seçeneği

gördüğün gibi standart bir yolu yok. kafadan mantık kurmaca oynuyorsun. verilen 3 örnekte de tutan bir mantık yakalarsan yapıştırıyorsun cevabı.

planlı olmakla alakası yok bunun; kontrol manyaklığı, esnek olamama gibi iyi anlamlar barındırmayan kelimelerle ifade ediliyor bu. yalnız değilsin.

ek: iddiasına girerim ki kontrol manyağı biriyle büyüdün.

depresyonun yansıması. asıl sorunu cözün, kim oldugunuz gercegi ile yüzlesin.

biraz manyaksın. planlı şekilde hata yapmani öneriyorum.

Koç kadınısın yapacak bir şey yok asfgaha :D Şaka bir yana, törpüleyebilirsen bu yönünü, çok güzel olur. Yoksa stres her türlü hastalığın başı. Hayat öyle çekilmiyor :)

Pandispanya, bunu ilk soyleyen kisi sen degilsin desem? :p burclara inanmaya baslayacagim yakinda, o derece :)

Azıcık da olsa yerinde olmak için neler vermezdim. Ya bi insan hiç mi kafaya takmaz planları aksadığında, hiç mi suçluluk hissetmez? Amaaaaan diyorum içimden unutuyorum. Bu da hiç iyi değil. Saçımda beyaz yok ama istedipim gibi de gitmiyo işler. Plan iyidir ya disiplin güzel bişi.

İkimiz de ateş burcuyuz lakin ben yayım.

@devilred, annem de her seyi zamaninda yapin der ama plan aksayinca benim gibi krizler gecirmiyor.

emirkulu, bu kadar planli olmak bazen insani fazla yoruyor. ozellikle uyuyamama kismi hic hos olmuyor. o yuzden biraz esnek olmak daha iyi gibi.

Goz egrisi ile astigmatin bir alakasi yok.

baska bir sey yazmadigina gore astigmat yok herhalde demek istedim. yoksa biliyorum ikisinin farkli seyler oldugunu.

uygunsa günlük lens: 1 day acuvue trueye
aylık:air optix night&day aqua
solüsyon: biotrue-solo care aqua

benim lensleri 0,25 daha düşük yazıyordu genelde doktor. lens gözlük gibi arada mesafe olmadan direkt korenea üstünde olduğundan farklı biraz. ama 0,25'de o farkı oranlarsak fark etmez herhalde, yine 0,25 kullanabilirsin. ama kullanmasan da olur. o numara rahatsız etmez kolay kolay...

ucan spagetticanavari, anladigim kadariyla 0.25ten de kucuk cunku receteye yazmadi bile.

recete lens reçetesi gözlük alman pek sağlıklı olmaz. mesela ben gözlükte sağ gözüm 2.5 miyop, sol gözüm 1.25 miyop + 1astigmat ama lenste 2.25 ve 1.75 miyop.

yani ben gidip tekrar mi recete yazdirayim bu durumda?

sağ göze 1.5 al o derecede fark etmez astigmatta yok. markeyı herkes deneme yanılmayla bulabilir lensmarketimden deneme lensi sipariş et yada lensçiye git her markaadn birer lens al kullan hangisyle rahat edersen devam et.

@kuzey li bir gözünde lens numarasının 0,50 daha büyük olmasının sebebi 99% ihtimalle yanlış ölçümdür.

@ucan spagetti astigmatlı lens kullanamıyorum sadece miyop için lens kullanınca da göremiyorum. doktorda böyle ayarladı sonunda. yanlış ölçüm yok. 7 yıldır 5 farklı hastahanede 2 farklı doktora gittim. (kaç kez gittim hatırmalmıyorum)

astigmatsız lens kullanımından yani, bilinçli yanlış... o farkı dengeleme amaçlı biraz? öyleyse fark olur. torik lens kullanıyor olsan gözlük numarandan yüksek lens numarası olmaz.

@ucan zaten ilk mesajda nedenini açıkladım ben gözlükte astigmat var diye. fraise'ye sağlıklı olmaz dememin nedeni bende astigmat yok sanırım demesi yani emin değil. belki onda da doktor bir dengeleme yaptı.

Lens korneaya yapışık, gözlük cami ise uzakta. Dolayısıyla odak uzaklıkları genelde farklı çıkar, hesaplanarak verilir.

sokak kopeklerine tavuk kemigi vermistim. sonra galahad beni uyarmisti, olume goturebilecegini soylemisti o kemiklerin. gunlerce sokaktaki kopeklerin durumu dusundum. hele bir gece hic uyuyamadim. cikip disari baktim, yattim kalktim, pencereden baktim.. of, korkunc bir azapti.

bir de konusmak isteyip konusamadigim bir zaman vardi. konusamadim, o cok dert oldu.

Ya ben bi ay once birini cok ezdim sinifta. Baya boyle yaptigi ne kadar salaklik varsa soyledim kursuden sifatina sonra da "Allahin vasifsizi bu yasa gelmissin kayda deger hicbir gelisme yok bunyede" diye de comkurdum kiza. Aglayarak cikmisti siniftan. Bence boyke bi aciklamayi hak etti de benim dersimde altmis kisinin onunde hak etmedi galiba. Neyse iste bikac aksamdir da bunu dusunuyodum.

Bilgisayar alıp, eve internet bağlatmak.
Ya sizin?

Anneme soyledigim birkac ufak yalan daha dogrusu yalan değil de dogruyu soylememe ki cogu da benimle ilgili degil zaten.

kucukken kediye yakın mesafeden ates ettim

bi arkadaşı yolcu ediyordum.
ana yoldan geçen minibüsü görür görmez fırladım durdurmak için.
arkadaş ta yola bakmadan arkamdan koşturdu.
tam o sırada ana yoldan bize doğru (yan yola) son sürat bir araç geldi.
nasıl olduysa ben kaldırıma çıkabildim arkadaş yapamadı, araç arkadaşa çarptı.
çok ciddi yaralandı. aylarca hastaneden çıkamadı.
arkadaş beni hiç suçlamadı ama arada hatırlayıp kötü oluyorum.
tamamen sürücü hatalıydı ama ben koşturmasaydım bu kaza olmayabilirdi.

Kucukken karincalari bilerek ezerdim.

Gecen sene sokaga atilmis bi ev kedisi bulup annemleri zar zor ikna edip sahiplendirene kadar 2-3 hafta baktim, kisirlastirdim vs. Sonra almak isteyen cikti, verdim, ertesi gun alerjisi oldugunu geri vermek istedigini soyledi ama annem istemedigi icin alamadim. Bi hafta zor uyudum ruyama girdi ya sokaga attilarsa diye.

Akvaryumumdaki baliklar tek tek oldu neden hala bilmiyorum, onlar da ruyama giriyo cok. Bu konularda gereksiz hassasim sanirim.

Bi de eski sevgilimden ayrilarak ona haksizlik etmisim, onu yalniz birakmisim hissi var oyle bi durum olmadigi halde. Bu da hala geceleri aklima gelir ruyalarima girer.

Geçen sene ev döşerken arkadaşın gazına gelip öğrenciyim dedim mezun olduğum okulda. Adam da meğer ordan mezunmuş öğrenciyim diye indirim yapmıştı. Sonra lafı da geri alamadım çok pis içime oturdu o yatakta da bir huzurlu yatamadım hiç. Taşımaya gelenlere yüklü bahşiş vermiştim ama nafile, her şeyi unuturum o çıkmıyo aklımdan offff

Meraklı kapıcımızı, soru yağmuruna tuttuğu nakliyecinin kafası rahat etsin biraz düşüncesiyle "abi sana arka taraftan seslendiler galiba" diyerek uzaklaştırmaya çalışmıştım. Halbuki adam belki çok yorulmuş o an dinleniyodu. Soru sorarak orada bulunma sebebini pencereden izleyebilecek birileri için meşrulaştırmaya çalışıyordu kim bilir. Geçen gün oldu bu olay, aklıma geldikçe pişmanlık duyuyorum.

ortaokul zamani alt komsumuzun cocuguna sebepsiz yere kotu davranirdim. niye yapardim hic bilmiyorum.

lisede bizim sinifta bir cocugu ezerlerdi. onu istesem koruyabilirdim.

iki tane daha olay var, ama birisi nick ardindan dahi dillendirmekte zorlanacagim bir sey, birini de oylesine bir yerde dillendirmek onun hatirasina saygisizlik olur.

bunun disinda ailem acaba secimlerim ve yasadiklarimla ilgili neler dusunuyordur diyorum ara sira. nerede hata yaptik diye dusunmelerine sebep olmus muyumdur? birisi cocuklar ne yapiyor diye sordugunda rahat cevap verebiliyorlar midir? muhtemelen pek cok kez hayal kirikligina ugratmisimdir kendilerini. onlar icin normal olmayi denemeli miydim?

e: yasliligim da muhtemelen kendi hayatimla ilgili vicdan azaplari ve pismanliklarla dolu olacak. bu yuzden yaslanmayi hic istemiyorum.

sunu da en alta tasidim.
-hayvan hassasiyeti olanlar okumasin-
7-8 yaslarimdayken bir arkadasimla apartmana kedi almistik sevmek icin. sonra kedi korkup kacmisti elimizden. apartmanin kapisindaki cam kismi bosluk sanip birkac kez kendini oraya vurmustu. ertesi gun bodrumda olusunu bulduk.

bir de yine ayni yaslarda oyun diye cicekler arasinda tasla ari ezdigimizi hatirliyorum.
-hayvan hassasiyeti olanlar okumasin-

hayatta en sevdiğim insanın çok mühim, hayatta 1 defa olacak bir şeyi için patronumdan yarım gün izin istediğimde ve patronum kendince haklı sebeplerle ve fakat durumun önemini belirttiğim halde bana haksızlık ederek bana o izni vermediğinde istifa edip de o çok sevdiğim insanın yanında olmadığım için pişmanlık duyuyorum.

iznini alamadığım o yarım günü pasif agresif bir şekilde hiç iş yapmayarak, çalışıyor görünerek geçirmiştim.

maalesef o dönem ailevi sorunlar nedeniyle paraya ihtiyacım vardı ve o yüzden istifa etme veya kovulma riskine girme lüksüm yoktu. buna rağmen pişmanlık duyuyorum o gün işten çıkıp da sevdiğimin yanında olmadığım için.

Keşke anneannemi daha sık arasaydım. Yarın ilk ölüm yıldönümü.

ben hala lisede aldattığım kız arkadaşımın vicdan azabını duyuyorum. aklıma geldikçe "umarım insanları sadece benimle değerlendirmemiştir, umarım hayatında kalıcı bi soruna sebep olmamışımdır" diye dua ederim. Kız bizi bildiğin basmıştı amk. Benim gözümün önünden gitmiyo, umarım onun gitmiştir. Ondan sonra kimseyi aldatmadım, bildiğin mallıkmış, ergenlikmiş ama sonradan dank ediyo. Derya özür dilerim.

Dile getiremiyorum ben. Dile getiremediğim iki konuda vicdan azabı duyuyorum. Yıllardır çok sık aklıma geliyor, çok huzursuz oluyorum :( Siz nasıl dile getiriyorsunuz böyle rahat? :( Yoksa dile getiremedikleriniz de var ama onlardan bahsetmiyor musunuz?

www.mevsiminbaliklari.com

yemediğim balığı tavsiye edemeyeceğimden mütevellit deniz levreği diyebilirim.

Balık tüketilmez yenilir

Öffffff yani var ya filozof felsefenin şeyini çıkarmışın reyis ya

Ben geçen çinekop aldım hiç güzel değildi, çinekop alma

yerli somon, deniz alası da olarak geçiyor.

İyi sıhhatte olsunlar..

Gelir gider onlar ara sıra.. Evlerden ırak..

benim lisedeyken vardı. kendisi beynimin içinde yaşıyordu falan baya bi değişikti. ama o zamanlar baya bi mental sorunlarım vardı kabul ediyorum uehdsıkx. sonra bi kaç sene sürdü o. daha sonra kendisini öldürmüştüm. sonra yavrusunu bırakmıştı bana. sonra da yavrusuyla bi süre zaman geçirdim sonra yavaş yavaş o da gitti. evet akıl hastasıydım uhfıds

Amator filozof, yok yahu oyle bir manyaklik degil.5 yasina kadar gecen bir donemden bahsediyoruz ki ailem de gayet bilincli insanlardir, zamanında psikologlarla vs konusmuslar bu konuyu.

sadece filmlerde oluyor sanıyordum ben

ya bu olayı filmlerde çok duyuyorum ama hiç şahit olmamıştım. sen mi hatırlıyosun yoksa annenlerden mi duydun?

belki de bizim ülkede çocuk hayali arkadaşından bahsetse 'sus ağzına çarparım' ya da 'töbe bismillah cin girmiş la bunun içine' dendiği için çocuklar söyleyemiyodur. ya da söylüyolardır ama kendi kendilerine unutunca aileler de konusunu açmıyodur.

benim olmadı sanırım. olduysa da hatırlamıyorum ki hafızam iyidir. hayal gücü de baya gelişmiş manyak bi çocuktum :D manyaklıkla alakası yok sanırım. büyüdüğün çevre ile ilgili olabilir.

ekleme: yalnız @sta gerçekse senden korkmaya başladım :D ben gerçeğim bak beni öldürme.

Geliyor bir dönem sonra gidiyor.. Yani giderse iyi.. Yoksa psikolog vs uğraş dur.. Seneler sonra neydi diye merak et.. İyi sıhhatte olsunlar..

Seksen9, ben de hatirliyorum annemler de anlatiyor. Kizin ismi bile varmis yani.

Minik donut canavari, o kadarini hatirlamiyorum valla cok kucuktum. bir daha da gormedim zaten kendisini ::p

şu an yanımda. selamı var.

benim yoktu ama şimdi düşününce olsa güzel olurdu dedim. :)

calvin&hobbes'u çok severim. gerçi onda hayali arkadaş yok ama oyuncak kaplanı hobbes'un canlı olduğunu düşünüyor calvin. tatlı tatlı konuşuyor onunla. :)

benim bildiğim genelde tek çocuklarda falan oluyor kardeşi olanlarda olmuyor. korku filmlerinde oluyor genelde ama onlar da zaten hayaletlerle konuşuyor :)
@seksen9 ya şimdi şöyle ımmfhh hdsjxkz. ya tamam işte gençtim o zamanlar geçti işte şimdi bahsettiğim zamanlar 16 sene öncesi falan :)

Benim vardı adını Zeynep koymustum.

Can sıkıntısından oluyor bence. Zeynep yoktu biliyordum. Görmüyordum yani. Ama varmış gibiişte içimden onunla konuşuyordum. Yalnızlıktan olabilir.

benim de varmış. annemler anlatır. ismi okvak.
ona da tabak falan koydururmuşum masaya, konuşurmuşum. 3-4 yaşlarındayken olan bir şey bu.
sonra kardeşim olmuş, okvak unutulmuş :)

şöyle ki;
sağdan soldan tanıdığım arkadaşlarım sanki yanımdalarmış gibi onlarla oynardım. kendim yaratmadım onları. sadece yanımda oldukları hayaliyle oynardım.

Hayali arkadaş değil de, kendi kendime muhabbet ederdim küçükken.
Yalnız bir çocuktum, ondan olduğunu düşünüyorum. Hiç manyaklık değil bence hayali arkadaş da.

Benim yoktu fakat o dediğiniz yaşlarda sık karşılaşılan bir durummus ve bir sorun değilmiş diye okumuştum bi yerlerde.

Yok, olmadı. Çok canım çekti çocukken, yapayım dedim. Ona rağmen olmadı.

yok olmadı.ben hayali arkadaşı hep amerikan filmlerinde olur sanıyordum.

yoktu,hayali arkadaşı olan çocuklara deli gözüyle bakardım
çocukluk işte

Benim hic olmadi, realist bir cocuktum.

İzlediğim çizgi filmlerdeki elemanlar etrafımdaymış gibi davrandığım olmuştu bikaç defa. O da filmin etkisinde olma gibi bişidi kusa süre sonra unuturdum

manyak oluyorlar evet.

Ama Aslı gitti diyorsun ya, belki gitmemiştir daha. Belki tam da arkanda ne yaptığını izliyordur yıllardır sabırla, sen uyurken gölgelerin arasından sızıyor, habis düşlere boğuyordur seni.

doktora git tabi ki.

ben tuz ruhu ile çamaşır suyunu karıştırdığım için aynı şeyleri yaşadım, balkona çıkıp temiz hava alınca iyi geldi ama herkesin bünyesi farklı tabi. hiç üşenmeden doktora git, sağlığın şakası olmaz.

temiz hava al mutlaka+1

yoğurt ye biraz mutlaka. hala devam ederse ki sanmıyorum doktor yolu gözükür :/

geçmiş olsun.

Böyle durumlarda ilk iş yoğurt yenirdi benim hatırladığım. Tuz ruhuyla çamaşır suyunu karıştırıp çok daha feci durumlara düşen annemi biliyorum. Israrla hastaneye gidelim dememe rağmen istemedi. O gün nefes almakta güçlük çekti ama ertesi sabah gayet iyiydi.

Senin durum bu anlattığımın yakınında geçmiyor, öyle olsa direkt hastaneye giderdin. Biraz dinlen, baktın durum hâlâ aynı hastaneye gitmeyi o zaman düşünebilirsin.
Geçmiş olsun.

doktora gitmeden hemen şimdi yoğurt yemeye başla lütfen. yoğurt efsane değil. kalkın bilgisayar başından temiz havaya çıkın + kusmayın.

yoğurt ye. bol temiz hava.

Söylediğiniz gibi yoğurt yiyip temiz hava aldim, 1-2 saat daha hafif bulantilar devam etti ama simdi iyiyim. Cok tesekkur ederim herkese.

Ben geliciim

Geliyorum.

ben de! ben de!!

ORası nerde ki?

Şurada
www.google.com!4m2!3m1!1s0x14b55fa27306d697:0xda6b6a879f17a4cc

Önceki duyuruda biri Migros'tan götürebileceğini söylüyordu. Aslında o arkadaş Migros'takileri alsa. Ben de 19:55'te Büyükşehir Durağı'nda olanları alsam, öyle götürsek olur bence.

Ben de geliyorum

i.hizliresim.com yolu anlatmaya yetiyor sanirim :) baslangic noktası migros ve koctasin arasindaki sokak.

145t'ye bin.

Evimin dibiymiş de gelemeyeceğim gibi. GElsem de 5-10 dakika belki uğrarım.

son dk. mesai çakmazlarsa gelmek isterim :)

ben de katılacağım yüksek ihtimalle :)

ben geliyorum.m

biraz daha zorlarsak taksim kadıköy zirvelerinden daha kalabalık olacak. hadi beylikdüzü! göster gücünü!!

selam arkadaşlar,
fraise'e mesaj atmıştım ama buradan da yazayım büyük ihtimalle ben de katılacağım bu mini mini zirveye

Beni de yazın:)

ben de uğrayabilirim.

evin dibiymis, gozum yerse ben de gelirim, kimseyi tanimiyom ama dislamayin beni :(

bay b, biz de zaten birbirimizi 40 yildir tanimiyoruz ki arkadaslarla ben de ilk kez tanisacagim. bazilariyla da buradan mesajlasmisligimiz var, o kadar. zirvelerin amaci tanisip eglenmek zaten. o yuzden usenme gel derim ben :)

Gepetto plus' a dışarıdan giris var semerkand'a girmenize gerek yok. Cafe ust katta. Önüne gelin, berber ve tekel bayi arasında kendi kapisi ve merdivenleri var :)

otopark var mı oralarda?

Gepetto'nun valesi var. Ayrıca tüm Semerkand Evleri'nin çevresine park edilebiliyor.

aeroflotun +1,5 u ne çok merak ettim :) 1 büyük 1 çocuk? 1 tam bir öğrenci? dsedfdhdh

Ahahahah zenc. Esi ve kucuk kizi :)

Ben birazcik gecikebilirim kaca kadar orda olmayi planliyorsunuz?

10'a kadar falan orada olabilirim ben.

Ben de 10-11 gibi kalkarim herhalde. Ertesi gün okul/is var malum :)

Efsane zirve oldu yahu! Gelmeyeni bir sonraki zirveye muhakkak bekliyoruz efem!

Evet guzel zirveydi bir çarşamba akşamını şenlendirdik düzenleyenlerin eline saglik ne iyi ettiler :)

Ben de cok iyi vakit geçirdim, devamini getiririz umarim :)

Gelmeyenler cok pisman olmali :)

Çok güzel zirve oldu gerçekten, ne iyi ettin fraise.

Pek şeker bi zirve oldu ya, devamı gelmeli :)

yatak odasında çamaşır kurutup, o havayı solumayın, zararlı. balkonlu bir odada veya penceresini açabileceğiniz bir odada kurutun. çok sık mı yerleştiriyorsunuz asılan çamaşırları? büyük parçaları özellikle daha geniş alanlara serip, kurutmaya çalışın.

balkonum yok ki, olsa oraya asacagim. ev 1+1 zaten salonun ortasinda 3 gun camasir kurutamayacagim icin mecburen yatak odasina asiyorum.

hmm, bu büyük bir sorun. çamaşır kurutucu zımbırtın nasıl?

static.tr.groupon-content.net linktekinin altinda ufak bir sira olanini dusun, oyle.

alttaki linkte değişik modeller var. bir bak istersen?

www.google.com.tr

kapıyı pencereyi aç kolay kurur. yoksa nemli nemli kokar.

suyun buharlaşma mantığından gideceksin işte. havanın buhar basıncı az olacak ki kolay buharlaşsın. çamaşırlar ısınırsa kolay buharlaşır -yani oda sıcaklığını artırabilirsin. havanın basıncı düşerse kolay buharlaşır -yani hava hareketli olacak. havanın nemi düşük olursa kolay buharlaşır -yani en nemsiz, geniş, hava değişimi olan odaya koyarsan çabuk kurur.

yatak odanda çamaşırlar bekledikçe nevresim ve kıyafetler de nemlenir. illa yatak odasına koycam diyosan hava akışı sağlamalısın. güneş ışığı da etkili kurutmada.

bence bir iki tane değişik kurutucu almalısın. balkonun ve kurutma makinen olmadığı için, yazın da kurutman sorun olacak. böylece çamaşırlarını kuruturken daha çok alanın olur. radyatöre takılan var ve gizli olan çamaşır askısı. kafana yatan modelleri seç işte. en zor kuruyanları en sıcak ve havadar yere as.

www.google.com.tr

www.sehirfirsati.com

Bence 19.30 20 arasi olabilir

Mekan da ben bi corneri bide marmara parkin girisindeki yeri biliyorum

Tarih ve zaman açısından uygunluk söz konusu olur ise katilmayi dusunebilirim . Eheh guzel olur walla , sohbet mehebbet . Gelirim ben .

Mekan : kugulu park taraflari , beylicium'un arkasindaki kafeler falan . İlk aklima gelen yerler ..

İki kişi carsamba demis , bana da uyar 8 den sonra .

Mekan konusunda pek yardimci olamam ama gun uygun olursa varım :)

Hangi gunlerin size uygun olduğunu da yazin o halde, bakalim sonuc ne cikacak :)

Zamani uygun olursa gelirim ama haftaicleri sadece Carsamba aksamlari bosum. 8e dogru isten geliyorum.

çarşamba bana da uyar. 19,30 gibi gelmiş oluyorum

Mekan konusunda da Semerkand Evleri'nin altina Gepetto Plus acildi. Cok begendim, gonullu elcisi olacagim. Orayi tavsiye edebilirim. Buyuksehir Duragi'ndan yurunebiliyor.

vay be zenc. peki öyle olsun panpa. peki peki. :)

@wideeım sen her zaman vazgeçilmez zirve ekürimsin onun içün fark ettiysen organizasyon bana ait değil ben sadece gazcıyım (:

bi zenc&widee production olmaz yani ama toto yiyosa buyur gel beylikdüzüne şenlendirelim ortalığı meheh

beylikdüzü'ne hayatımda 1 kez gittim, bi daha da gitmem dedim. :)
ufuk askerden geldiğinde sahalara dönelim. 1 zirve yapalım bahara doğru.

oo eğlence oradaki esenyurt köprsünün yakınındaki mado mekan olarak güzeldi haftaya çalışma saatim uygun olmadığından katılamayız şimdiden iyi eğlenceler

ee ne dıyonuz çarşamba yapak mı

bence yapalim. aychovsky, soyledigin yer kolay bulunabilecek bir yerse orada yapalim o zaman. zaten 3-5 kisi olacagimizdan rezervasyona da gerek yoktur diye dusundum ama bilemedim.

Hafta içi çok gerek olmaz rezervasyona, büyük bir yer zaten. Olmadı, bir saatte Beylicium'un orada falan buluşabiliriz. Oradan yürüyüşle 7-10 dakika arası bir şey.

su durumda carsamba gunu saat 20:00 gepetto plus icin anlastik diyebilir miyiz?

Gepetto plus hos bir mekan. Migros'un oradan daha yakin olur 5 dakika da olsa. Migros ile koctas' in arasindan girdiniz mi 10 dakika bile surmez, hiçbir yere sapmadan yolu takip ederseniz sokak sizi onun onune getirecek.

bana uyar!

@euphrat Ben oradan hiç gitmemiştim ama değişiklik olur bana da. Migros'un oradan gidebiliriz ama yolu ben bulmam :)

o gun ben de gelebilirim işim yok gibi

Migros un oradan yol cok kolay. O cadde direk onune çıkıyor. :)

Oo Beylikdüzü ise ben de geliyorum! Gepetto bana da uyar. Kuğulu da uyar, yeşilvadi de uyar. Küba falan demeyin ama daha merkezi olmasına rağmen acayip iğrenç bi insan profili var oranın. Gepetto ve kuğulu iyidir.

Ben de gelirim

yemeği aileyle yemek ve onların gönlünü yaptıktan sonra arkadaşlarınızın yanına geçmek gibi bir seçenek varsa güzel olur. kimse kırılmamış olur.

yemeği onlarla yiyip sonra arkadaşlarınızın yanına geçseniz.

Yemegi nerede yiyeceklerini bilmiyoruz ki. İstanbul'un obur ucunda olabilirler. Evde olsalardi dediginiz cok mantikliydi.

@pokerface +1
Ama sizden habersiz plan yapılıyorsa aile biraz birbirine yakın demek diye dusunuyorum ben. Yani sormadan hemen kabul edileceğini düşünecek kadar. Boyle olunca da bir de size yardımcı olmus epey, bence kırılmalar olacak gibi duruyor.
Yapacak pek bir sey yok sanırım. Aile ile kutlanacak. 12 olmadan ayrilabilirseniz be ala ama dışarıda olacak diyorsunuz, yeni yıla birlikte girmek amaç ve gittiğiniz mekanda yeni yıl kutlamasi olacak.

Mimimi, bu sormadan plan yapma konusunda daha once de sorun yasadik, cok hoslandigim bir durum degil acikcasi. Yakin olmaktan degil, ablanin kontrolcu olmasindan kaynaklaniyor biraz. Ne kadar yakin olunursa olunsun bence sormak gerekiyor boyle seyleri.

akşamüstü veya öğleden sonra ailenin yanına uğranır, yemek olayına girilmez, çay vs çileiblir, makul bir saatte de ayrılarak orijinal plana devam edilir.

Planlar yapiyor, 2 seferdir soyluyor ses cikarmiyoruz demissiniz, bu durumda ayip olur evet ses cikarmaniz biz yilbasinda arkadaslarimizla plan yapmak istiyoruz demeniz gerekir, biliyorsunuz ki sukut ikrardan gelir. Yetiskin insanlarsiniz rahat olun yeni yilin ilk kahvaltisini aileyle planlayin olmazsa

ses çıkarmamakla hata etmişsiniz.
en baştan söyleyecektiniz, bizim böyle bir planımız var eylülden beri konuşuyoruz arkadaşlarla, üstelik organizasyonu da bizim üstümüzde diye.

ilk kez haber vermiş olsalar söyleyin, gerekirse dışarıda kutlamaktan vazgeçerler derdim ama artık 2 kere söylemiş kız ve hiçbir şey dememişsiniz. bu saatten sonra ne deseniz satmış/ekmiş olacaksınız çünkü sizin önceden plan yaptığınıza inanmayacaklar.

evde kutlama yaparlarsa yemekten sonra arkadaşlara geçersiniz ama dışarda yer ayırtıldıktan sonra zor.

O konuda ben yorum yapmak istemedim, erkek arkadasim soylesin dedim. Aksi gibi o da sesini cikartmadi.

Pff evde oturup ikimiz kutlayalim bari, daha sorunsuz.

baştan bildirmeliydiniz evet, böyle şeyler üstünden vakit geçtikçe zorlaşıyor. :/

artık iki tarafın da gönlünü alıp iki organizasyonda da bulunmaktan başka çareniz yok. ama daha fazla beklemeyin söylemek için, bir an önce bildirin bu durumu.

@fraise, tabii hos degil. Aklıma o da gelmisti ama yorum yapmak istememiştim tanımadığımdan. Bir de ablasının nasıl bir kişiliğinin oldugu onemli. Aileyi yönlendirir mi yani tavır konusunda? Bugun bir aksamı onlara da zehir etmesin of puf gelmediler ben onlara ne Yardımlar Yaptım diye?
Ama daha ayin ortasında bile değiliz. Acilen simdiden erkek arkadaşınız ortaya çaktırmadan bir laf atabilir. En basitinden telefon konuşması yapabilir mesela yanında "Aaa oyle mi olabilir Düşünelim cok iyi olur" vs. Gibi. Yavas yavas Şiddeti artırırsınız. Bence bu ise yarar gibi. Ya da soylicek artık numara falan yapmadan. Tabii ailede oyle kontrolcü bireylere daha once Karsi bir fikir sunulmazsa zamanla Kontrolü sağladığından daha bir emin oluyor.

daha öncesinde söylememekle iyi yapmışın. yoksa onlarla geçirmek istemediğini, geçen seneden beri rahatsız olduğunu, sevgilini fişteklediğini falan düşünebilirlerdi. başka bir ihtimalin olduğunu söylemesi gereken orda sevgilindi.

yalnız hem gönülleri kırılmasın hem de istediğimi yapayım olmuyor malasef. anlayışlı, kararlarınıza saygılı biriyse zaten kırılmaz, kırılası varsa da başka bi konuda yine trip atar. hem trip neymiş arkadaş.

sadece söyleyiş biçimin önemli işte. onu da kendine göre ayarlarsın. ben olsam 'arkadaşlarla eylülden beri konuşuyoduk bugün belli oldu' derim plandan yaptıktan sonra. hatta planımı söyleyip 'gittimiz yere yakın bi yere giderseniz yemeğe katılabiliriz' derim. çok iyi günümdeysem 'yemeği sizinle eğlenmeyi arkadaşlarla yapmak istiyoruz, yakın yerler bakalım mı?' derim. daha da esneyemem. yok kırılır yok trip atar diye düşünmem. bu yüzden trip atarsa da çekemem.

yalnız ne aksi insanmışım ben. umarım böyle şeylerle karşılaşmam ilerde :/ sadece sürekli alttan almanın, kararları onlara bırakmanın bi işe yaramadığını biliyorum.

abov bi de kontrolcü ablaymış. ufaktan ufaktan belli etmek lazım emrivaki planlarından rahatsız olduğunu. yoksa sevgilin arada kalacak. gelip ona laf söyleyecekler.

Seksen9, ben de aynen senin gibi dusundugum icin bir sey soylemedim çünkü ciddi anlamda sorun olabilirdi. Bir de sormadi zaten gulerek ' ben bu sene plani yaptim, disarida olacağız' gibisinden bir seyler soyledi.

Iyi, hos biri de bu kontrol etme cabasi yuzunden ufak tefek sorun yasiyoruz maalesef.

Cumartesi gunu konuştuk, kendisi sasirtici sekilde cok anlayisli davrandı. Önceden soz verdiniz madem hic dusunmeyin biz siz de gelmiyorsaniz kesin dışarıya çıkarız, evde yalniz napacagiz dedi
Ustumden yuk kalkti valla.

geçmiş olsun. gereksiz biçimde karmaşıklaşmış, aslında basit bir durumdu. Sorunsuz çözüldüğü iyi olmuş, olaysız dağılmışsınız.

biz geçen tavuk bonfile diye geçen bir kısımdan yapmıştık. güzel de oldu. domatesli ve şehriyeliydi.

Göğüs kısmı olur tabii ki de, biraz yoğun olursa az su ekleyebilirsiniz. İçine şehriye, maydanoz ve karabiber atınca çok süper oluyor.

Gogus olur.

Ben göğüs etini başlayıp yapıyorum. Eti haşla, tencerede 2 yemek kaşığı unu zeytinyağında Kavur yavaşca soğuk su koy, karıştır, kaynamaya yakin tavuk suyunu tavuk etlerini ve 1 çay bardaği tel sehriyeyi kat, kaynsadiktan sonra bir kasede biraz yoğurt, kimin suyu ve bir yumurtanın sarisini iyice çırp ve yavaş yavaş çorbaya kat, sonrasında da karabiber ve nane ekle.

Tavuk suyu icin en iyisi butun tavuk aslinda ama az bir corba icin kalcali but da iyi oluyor. Patates, havuc, kereviz le haslayip, shrine, maydanoz, taze sogan ekleyince guzel oluyor. Limon karabiber sonrada

en besleyici ve zor olanı bütün tavuktan yapmaktır.
Bütün tavuğu parçalamak kolay değil ama lezzeti başka.
Çok zor dersen kemikli but tavsiye ederim

Tavuk suyunu tavuk suyu yapan şey, çorbaya suyunu veren sebzeler ve kemik suyudur. Dolayısıyla göğüs etini en fazla lezzet versin diye dahil edebilirsiniz ancak tek başına olmaz. En güzeli kalçalı but eti.

Güzel tavuk suyu için şöyle bir tavsiye vereyim;

Bir bütün soğanı doğramadan bütün halde kemikli but eti ile kaynatın. Temiz bir tülbentin içine birkaç büyük parça pırasa, birkaç parça havuç, bir iki parça kereviz sapı, birkaç paça maydanoz, birkaç karabiber çekirdeği yerleştirip ağzını bağlayın ve beraber kaynatın. 45 dakika haşlanan tavuğu tencereden çıkraıp küçük parçalara ayırın. soğanı, tülbenti falan çıkarıp atın.

Diyeceksiniz ki, ulen nerden bulucam ben kereviz sapı, maydanoz, pırasa bilmemne. Valla ben büyük marketlere girdiğimde bir iki maydonoz, kerevizin sapından bir dal falan kırıp cebe atıyorum.Yoksa sırf onun için kereviz mi alıcam. Pırasa olmasa da olur. Maksat tad versin.

tavuğu parçalara ayırıp, kemiklerini atıp tekrar tencereye ekledikten sonra şehriyeyi ilave edin, yaklaşık bir beş dakika sonra, bir limonu sıkıp içine yarım yumurta sarısını ilave edip biraz da tavuk suyundan ekleyerek iyice çırpın ayrı bir kapta. sonra bunu yavaş yavaş yedirerek çorbaya ekleyin.

Okuduğunuz kadar zor değil. Afiyet ossun.

Arşiv yapmayacaksanız online izleyin en kolayı o. Ancak arşiv yapacaksanız torrent.

arsiv degil ama evde internet yok birkac gun. su anda arkadasimdayim, indirip evde izleyecegim. o yuzden lazim.

sekmelere yükleyip izleyebilirsin ancak. diğer yöntemler o kadar güvenli değil. torrent basit ayrıca. torrent şimdi yüklü olsa istediğin dizinin torrent linkini bulup gönderebilirdim ama torrent olmadığı için dosyaların içi boş mu anlayamam. başka biri yardımcı olur ama.

bi de torrent kelimesini açıktan yazınca google reklamlarını mı kesiyodu öyle bi olay olmuştu 2 sene önce. arkadaşlar bi hatırlatırsa yerine safeword kullanalım :D

internet download manager + firefox kullan. en kolay ve hızlısı bu.

ufuk, dizi bolumu yuklendikten sonra mi kaydet butonu cikiyor popcorn time'da?

hayır ayarlardan izledikten sonra kaydet seçeneğini isaretlemen gerek. görsel eklerim birazdan.

ayarlar -> gelismis ayarlar:

i.imgur.com

chrome ve firefox'da bu durumla ilgili çok başarılı eklentiler var, onlar işinizi görür. Adlarını unuttum ama video downloader diye aratırsan eklentiler içinde bir sürü seçenek çıkar. O eklentiler ile beraber online dizi sitelerinden indirebilirsin.

@want2die : Bir ara sıkıntıdan mandalinaya sarmıştım. Bir oturuşta 4 kilo yedim valla.

Başlıktaki soruna cevap olarak yazıyorum. İnsanlar bence intenet olmadan önce daha az boş işle uğraşıyorlardı, zamanlarını daha verimli kullanıyorlardı. Tamam çoğu meselede zaman kazandırmış olabilir bu internet, en basitinden e-mail çok önemli bir gelişme. Benim düşüncem bu yönde.

günde 2-3 gazete alır okurdum, haftalık bütün mizah dergilerini okurdum.

tüketici gazetesi vardı araba bakmak için onu alırdık :)

ve evet zamanı daha değerli kullanıyorduk herhalde.

@aguilas negras; İnternetin olmadığı dönemlerde insanlar daha az boş işle uğraşıyorlardı diye düşünmek bence yanlış. O dönemde de insanlar saatlerce televizyon izliyordu vs. Bu düşünceye göre televizyonun olmadığı dönemlerde insanlar çok daha meşgül oldukları ortaya çıkar ki bu da saçmadır.
Klasiktir, kitap oku, el işi, puzzle, bulmaca, dergi, gezmek, dolaşmak, arkadaşlarla buluşmak gibi şeylerle vakit geçirebilirsin.

örnek:
www.raprup.com

bunun gibi kaç tane güzek örnek vardı da bulamadım şimdi.

insanlar birbirlerine zaman ayırıyolarmıs eskiden...

Acaba internet ve bilgisayar olmadan üç gün yaşayabilir miyim diye merak edip denedim. Şu yaşıma kadar bir tane kitap okumamış olan ben, üç günde iki kitap bitirdim. Demek bir ay internet ve bilgisayar olmazsa alim olup uçarım herhalde.

çalışanlar işe, okuyanlar okula giderdi. ev kadınları da o okuyan, çalışanlara kahvaltılarını ettirir, evini temizler, yemek bulaşık çamaşır allah ne verdiyse. çarşı pazar biraz komşuculuk, akabinde akşam yemeği hazırlığı. işten, okuldan gelenler evde biraz dinlenir, kimileri tv izler, kimiler kitap okur, ödev yapar. arada misafir gelir veya misafirliğe gidilir, insanlar birbirleriyle sohbet eder. o zamanlar insanlar saatlerce tv falan izlemezdi, hele tek kanallı dönemde öyle bir bağımlılık yoktu. çok da boş işlerle uğraşan yoktu işsiz değilse.

kitaplar varken başka meşgale aramıyorum mesela. günde 20-30 sayfa okumakla kalmadığım için yemek+uyku+banyo falan dışında kesintisiz okuyabiliyorum. nette de böyle arada kafa dağıtmak için birkaç saat takıldığım oluyor, ama girmedim mi hiç aramıyorum. e-posta kontrol etmek bile zoruma gidiyor. ancak yine kitap/makale sözkonusu olunca zaman zaman güzel erişim sağlayabiliyor, o avantajını es geçemem.

sinemaya gidebilirsiniz, sergilere vb. öncesinde veya sonrasında çay kahve bira neyse içersiniz. dışarıda bir yemek yiyebilirsiniz. aramadığınız ama özlediğiniz birileri varsa arayabilir veya mümkünse buluşabilirsiniz. yürüyüş yapabilirsiniz. şehrin görmediğiniz yerleri varsa oraları turlayabilirsiniz. istanbul'da birkaç yıldır yaşayıp bellibaşlı semtleri görmemiş, yerlerini bile bilmeyen arkadaşlar var da oradan aklıma geldi. bunu yapmak için istanbul'da olmak gerekmiyor tabii.

al bi 1000lik puzzle. yanına da kahve yap, güzel de müzikler aç. çerçevesini de al ama. kendin yapıştırırsın.

aynı durumdayken öyle yaptım.

internetsiz kaldığım bir dönem olmuştu, yaklaşık 8-9 ay. yeni taşınmıştım. ilk zamanlar çok zorlanmıştım da sonra alışmıştım internetsiz kalmaya. tek sorun araştırma yapamamamdı.

her sene köye gidiyorum. köyde baz istasyonu bile yok. telefonlarımız çeksin diye dağlara çıkmışlığımız var. ama köyde hiç aramıyordum interneti. uğraşacak çok şey olunca, 2 hafta boyunca telefonu bile 1-2 kere alıyordum elime.

yapmaktan hoşlandığın bir şey bulman lazım yani.

ha bir de tetris oynardik her yerde :)

Ben anca kitap okurdum. İlkokulda, lisede şimdi olsa beni sıkacak ağır kitapları okurdum. Tahammül eşiğim yüksekti. İnternet odaklanma suresini kısaltıyor, dizi izleye izleye filmler bile bayıyor insanı. Daha verimli işlerle uğraştığımıza katılıyorum. Çocugumu nete sokmicam.

o zaman her şey daha dolu doluydu. özlüyorum.

ben şundan kullanıyorum, başarılı. gerçi öyle günlerce kalmış yağ kalıntılarında denemedim.

kullanım editi: yağ kalıntıların üzerine sıkıyorsun, kendiliğinden aşağı doğru akıyor. bir bezle de üzerinden geç, mis.

www.dailyshopin.com

cif yağ çözücü ya da asperox aspirin kullanıyorum

Camseramik ocaklar jiletle temizleniyor. Kendi spatulasu var jiletli. Servisi arayın isteyin onlar getiriyor çok kolayca tamamen çıkıyor çizmeden.

bu amway in loc mu ne öyle bir ürünü vardı gerçekten bahsettiğiniz tip yağları baya iyi temizliyordu.

bıçağını zorlayan şeyleri içine atıyorsun. ya da su kaçırıp bozuyorsun. arızası nedir?

ben de öyleyim, baba evinden kendi evime geçtim ve düzeldim mal kıymeti bilmeye başladım :) uzun süre çalıştırmamak gerek bu aletleri vıızzzt vızzzt diye durdur başlat şeklinde kullan çünkü muhtemelen sen de benim gibi motorunu zorlayıp yakıyorsun. şuan bunu kullanıyorum www.homend.com.tr küçük ama çok etkili.

Motordan ses cikiyor ama bicak dönmüyor bir türlü. Hemen hemen her gun kullaniyorum ve dediginiz gibi durdurmadan calistiriyorun. O yuzden mi acaba?

evet ne yazık ki :/

ben de çok sık bozuyorum o yüzden artık migrosta falan satılan 30-40 liralık kampanyalı ürünlerden alıyorum raks, sinbo vs. gibi. hiç olmazsa içime oturmuyor sonra verdiğim para.

benim de el blenderında aynı şey oluyor. sürekli çalıştırmamak gerekiyormuş. :/ bu yeni ürünler böyle. herşeyin eskisi sağlam.

bu kadınlar aletleri nasıl bu kadar kolay bozuyorlar anlayamıyorum.

Genel herkese örnekler vereyim bir çamaşır makinası 8 kg lık ise her defasında 8 kg yıkarsanız 2 yılda kucağa alırsınız. Ard arda fazla yıkamada yapmayın.

Buzdolabının kapağını dakikarca açık bırakmayın açılınca öten dıııııt sesini kapıdaki tuşa basarak dolabı kandırıp sesi kesmeyin kendinizi kandırıyorsunuz sonra buzdolabından sesler geliyor oluyor.

Bunun gibi neyse şimdi gelelim senin soruna kullanımla alakalı genel olarak ne kadar sıklıkla kullanıyorsun ve hangi işleri yapıyorsun?
Diye yazarken cevaplardaki cevabını gördüm makinenin ömrünü hunharca harcayıp hemen bitiriyorsun en klas makinayı bile alsan bu kullanıma 2 yıl dayanır.

Basond ezildim ama iyice:(

bundan sonra daha az kullanacağım ve arada durdurarak calistiracagim o zaman :)

organik tarhana Migros ve carrefour gibi yerlerde bulunuyor.

2- annem gönderiyor fraise. ben çok yapamıyorum. yarısını sana verebilirim kırmızı tarhana.

eğer benden almak istemezsen kadıköy'de turşu satan bir sokak var. orada altınoluk zeytinyağı mı ne bir dükkan var. orada var ev yapımı tarhana.

rossman'ın tarhanası çok güzel

makarnalutfen.com organik tarhana icin.

Shea yagini sevmemistim hic ben doa kozmetigin. Yagli his oluyor illa ki.

Bim'de satilan tarhana tipatip trakya tarhanasi. Rahmetli babanemin yaptigiyla ayirdedemeyecegim kadar benziyor tat olarak.

shea butter'ı bende hiç sevmedim. iki kez kullanmışımdır maksimum. doa kozmetik bence çok fazla abartılıyor. bir iki üründe daha hayal kırıklığı yaşayınca söylemek istedim.

bir de, köyden falan tanıdıklarınız varsa, onlarla irtibata geçip organik köy tarhanası siparişi verebilirsiniz. köydeki kadınlar için de az da olsa bir cep harçlığı olur.

2.organik tarhana: marketlerden cityfarm, sade ya da orvital alabilirsin. cityfarm'ınki güzel.
3.çaykur'un yeşil çayı vardı organik. zümrüt mü ne. bulursan onu al.

4 tane konu başlığı seç, çalış. (abi tavsiyesi) *bir umuttur yaşamak* :D

uykumuz gelmedi mi gençler?

Haekhan, derslerime calisabildigim kadar calistim, onda bir sıkıntı yok da yarin erken kalkmam lazim. Abi olarak bu konuda bir tavsiye versen daha islevsel olurdu aslinda ama bir dahaki sınavlarda bu dedigini uygularim :)

www.youtube.com
sana bunu bırakıp gidiyorum fraise hatta sana ninni de söyleyeyim.
uyu benim akıllı fraise'im başucuuundaa ben varıım. kapat güzeel gözlerinii ninni de fraise'e ninnii.

başarılar sınavlarında. uyu dinlen güzelce de çok güzel geçsinler.

bak benim de geçen iki vizem vardı biri akşam 5'te, uykusuz gittim sınavlara. dün açıklandı, 45 almışım birinden. vallahi kızlar teselli etti zirvede :(

Kırmızıkasekaban, uuuu uzun zamandir kimse bana ninni soylememisti, cok guzel oldu ki bu :)

Bunun uzerine ben bir daha deneyeyim bari uyumayi.

izin günlerimin başlangıcını kutluyorum sen sorunca canım sigara çekti balkona çıkcam şimdi. vizende başarılar işi şansa bıraktıysan sıkıntı be canım kendimden biliyorum.

Vize okuyorum, sıkıldımmmmm.

su white noise+doga sesi gibi seylerden dinleyerek uyuyabilirsin.

Asla evde fil izleyemeyen ben, bu saatte hala uyuyamadigim icin film izliyordum, film bitti buraya girdim bu duyuruyu gordum. Ooo saat 03:40 olmus.

Sizlerle takılıp gece 1.30'da yatıyorum mal gibi. Ertesi sabah işim gücüm var. Bir daha olmaz, 22.30 dedin mi yatıcam ya banane.

Tüm öğrencilere vizelerinde başarılar.

freyiz.

popcorn time'a bak.

panzer, dedigin gibiymis simdi buldum ve izlemeye baslayacagim. oh be bir turlu anlayamamistim ne oldugunu. cok tesekkur ederim.

devorgilla, popcorn time'da 1. sezon komple yok :)

Filmleri falan da var bsg'nin dizi sarınca izlemek istersin eminim, ekşide battlestar galactica seyir rehberi diye bir başlık vardı, oraya bakarak neyi ne sıryla izleyeceğini öğrenebilirsin.

beyaz olursa liseli olursun. siyah iyidir.

erkeğim.

Hem de super olur o renk bir bot. Siyah giysen cok siradan olurdu. Ama eger o botu ve bu etegi giyeceksen acikcasi altina hicbir renk corap gitmeyeceginden, mat ve ten rengi yani iste bacagini gosteren corap giymelisin. Bluz hangisi bu arada? Ikisi de etek. Ona gore tekrar editlerim.

Bu arada bunun altina kesinlikle siyah corap olmaz :(

bluz yok zaten, etegin onden ve arkadan cekilmis resmi. renk onerisine uygun sekilde bir bluz ve corap bakacagim.

kahverengi bluz ve ince desenli corap , siyah ayakkabi ve canta

siyah corap ve bluz, kahverengi ayakkabi canta

beyaz sakin kullanma. bahsettigin ayakkabi ile giymek istiyorsan hardal rengi bluz ve etegin rengine yakin bir corapla giyebilirsin

bogazli bluz giyme , kollari dirsek seviyesinde bir sey olsun

bence o eteğin altına siyah çorap gider, beyaz gitmez. o renkli bot da gitmez. eğer o botu giyecekseniz de LXXVII'n dediği gibi mat veya ten rengi çorap giymelisiniz.

corap icin guzel oneriler geliyor da asil problem bluz sanirim :)

LXXVII + 123416542

siyah giyme de hiç sevmediğim ten rengine bile razıyım , siyah giyersen çok kötü olur..

eteğin altına siyah gider. siyah boğazlı dar bir üst kullanabilirsin. iri küpelerle de detay kazandırabilirsin.

eteğin altına beyaz değil ama krem rengi de gider.

linkteki bot ile uyum yok bence. elinde varsa ve bunu giyeceksen tercihini siyah çoraptan yana yapmalısın çünkü botlarda siyah detay var.

eğer boyun biraz varsa veya etek mini etek gibi olacaksa üzerine uzun botlarla da şık duracaktır.

eteği beğendim bu arada. :)

dessy, botun modeli tamamen farkli, rengini gostermek icin koydum sadece. siyah detay vs yok yani :)

Bacakların güzelse, hazır havalar da güzel, diz üstü lise çoraplardan da kombin yaratabilrsin. çorap rengi siyah. => www.google.com.tr

pardon, okumamışım. camel renk bot, söz konusu bu etekte çorap olacağı için bence zor çünkü çorap renklerinde belli seçenekler var elimizde.

siyahla giyersen şunun gibi bir renk çıkacak

www.chicwish.com

nefer, gösterdiğin linkteki eteğin renki ile bu eteğin rengi çok farklı ama.

kitty, benim etek bordo tam kirmizi degil ama boyle olmamis evet :( e o zaman bluz ve corap rengi onersen cok sahane olur bence.

bence en sağdaki gibi bir çorap bul

onetrend.net

bu arada şöyle alternatifleri baz alabilirsin;

www.google.com.tr


www.google.com.tr

www.google.com.tr

www.google.com.tr

www.google.com.tr

www.google.com.tr

bunu çok sevdim ben, üzerine ne giyeceğinize bağlı olarak değişir tabii ama, www.penti.com

pazar günlerini eskiden okul var ertesi gün diye sevmezdim :)

ben de sevmiyorum. hemen öğleden sonra oluyor, sonra da yarın iş var psikolojisine giriyor insan. en güzeli cuma gecesi ve cumartesi.

ben nefret ediyorum. evde olunca bütün gün aklıma yarın iş olduğu,akşam erken yatmak ve tıraş olmak falan geliyor. oysa ki dışarı çıkınca bunları unutuyorum, aklıma gelse de uçup gidiyor. o yüzden pazar günü tüm gün evde sürünmektense, dışardan eve gelince akşam bir iki saat sürünmek daha güzel :)
bugün çıkamadım, köpek gibi hastayım o ayrı :(

çocukluğumda sevmezdim. nedense pazarları annemin temizlik günüydü, çamaşır yıkar, asar, yemek yapar, evi siler süpürür, kendisi banyo yapar sonra beni de yıkardı. biz de onun ayağının altında fazla durmamaya çalışarak gazete, kitap okur, hikmet şimşek'le pazar konseri programını izlerdik falan. sıkıcıydı.

şimdi pek öyle bir hissim yok, genelde dışarı çıkıp bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

tam da şimdi bu ne biçim pazar diye duyuru açıcaktım. bi pazarı güzel geçireyim dedim bi ton ödev çıktı

pazarlari ben de sevmm. okurken ertesi gun okul oldugu icin sevmezzdim. hele ki pazar aksam satleri yani tam da bu saatler.

haftalik! banyomuzu yapardik, bizimkiler izlenir ve uyunurdu. peh!

simdi de pazartesi sendromu nedeniyle sevmiyorum, ama neyse ki banyo sikligini haftada birden 5-6'ya cikardik :)

-ben de bir tek ben sevmiyorum sanirdim pazarlari.

pazari seven insan mi var mk.

okul zamanı sevmezdim. şimdi haftasonlarına etkinlik koyduğumuzdan keyifli geçiyor

yav yoğun çalışanlar için gelsin bu benden: yeni bişiy keşfettim, Pazar gecesi oturup 1 ya da 2 saat, işyerindeki işini yapar ve haftanın programını oluşturursan, Pazartesi günün çiçek gibi geçiyo. Herkesin surat beş karış, sabah sabah, sendeki neşeye aptal aptal bakıyolar. İnanmazsanız, sadece bir kere olsun deneyin ve farkı görün.

genelde dışarıda kahvaltı, sonrasında bazen gezmece, alışveriş.

haftanın en sevdiğim 2. günü sonuçta, sevmem desem ayıp olur.

pazartesileri seviyorum ben, pazar iğrenç ama. çok boktan. pazartesi sabah 5 gibi falan kalkıp çalışmam gerektiği için, genelde pazar günlerini uyuyarak geçiriyorum. e spor adamıyık, bütün futbol-basket maçları pazar günü oynanıyor. akşam 8'de mis gibi derbi oluyo maç oluyo ben uyuyorum. öyle böyle değil aşırı nefret ediyorum pazardan.

Ben de nefret ederim
En çok perşembe cumayı severim. Cumartesi de ertesi pazar diye az seviyorum :)

sabahlarını seviyorum. çocukken annem sofrayı donatır, babam simit alırdı. gazete kokan sofrada öğlene kadar konuşa konuşa kahvaştı yapardık. sonra büyüdüm ben, taşındım başka kente. o zaman da sevgiliyi görme günüydü bana pazar. vapurda buluşur, kahvaltı yapardık..
ben sanırım kahvaltıyı seviyorum direk

www.youtube.com
haftaiçini daha bir severdim. şu 2 sene ha hafta içi ha hafta sonu hiçbir farkı yok artık.

Cok eskiden sevmezdim ama o zamanlar zaten maldim afedersin. Simdi seviyorum, bayiliyorum pazarlara.
Ayrica hicbir zaman pazartesi sevmedigim gun olmadi

pazar akşamına kadar cuma kafasına yakın olabiliyorum. ondan sonra pazartesi yavaş yavaş başlıyor. pazar da güzeldir candır, belki bir cuma cumartesi değildir ama iyidir iyidir :)

Guzel dizi fena degil ama 2. Sezon birakmistim ben.

zevkler ve renkler... ben begenmedim, bi sezonu zar zor bitirip sildim. kardesim hala dort gozle bekliyor.

biraz bati masallari temelin varsa zevk alabilirsin.

fantastik seviyorsan eğer kaçırma derim :) sadece zaman geçirmek için izlenecek bir dizi değil, güzel, kaliteli bir dizi ama biraz saçmalamaya başladılar diziler uzadıkça malum böyle şeyler oluyor.

mantık hatası çok ama masal zaten. çok da irdelememek gerekiyor. masalları seven bunu da sever. bazı bölümleri sıkıcı ama vakit geçirmek için hoş bi dizi. 4. sezondayım.

Güzel dizi, emma ve henry'nin seçilmiş kişi, özel çocuk bilmemne olmasıni gözümüze sokan bölümler çok bayıcı ama regina ve rumpelstiltskin hatırına onlara da katlaniyorum :)

ben seviyorum. rumple reyisin hastasıyız.

4. sezon yeni karakterlerle başladı, biraz tutuktu ama toparlanıyor.

masalları anlatıyor işte.

ben seviyorum. izleyin derim.

Parol işe yarar biraz, bir de böğürtlen reçeli varsa yiyebilirsin. Çok geçmiş olsun.

yakında bi eczane varsa strepsis limonlu pastil al bi de tantum verde boğaz spreyi al kullan

vicks var mı? ayak tabanına sür iyice.

yurt içinde olaydınız anaanemin tarifini denemenizi önerirdim, ki yine de önereyim bir şekilde yapabilirsiniz belki? bir tatlı kaşığı tereyağına 1 kaşık pekmezi kısık ateşte ısıtıyoruz, soğumadan içiyoruz azar azar.
benim boğaz ağrılarıma hep çok iyi gelmiştir, umarım deneyebilirsiniz.

adaçayı içince benim boğaz ağrım anında geçer.

aferin de parol de işe yarar. ama düzenli kullanmak lazım yani prospektüsü yoksa internetten bakıp duruma göre uygulamak.

bir de parol vs. yani paracetamol iyi gelmiyorsa ibuprofen denenebilir. içindeki madde bu. ilaç adı veremem ama "ibuprofen istiyorum" deyince çok kolay bulunan bir şey zaten.

yurtdışında (neresi bilmem tabii ama avrupa'da mesela) soğuk algınlığı ilaçlarının (antibiyotiksiz) pek çoğu reçetesiz satılıyor. derdinizi gidip eczacıya anlatırsanız uygun şekilde yönlendirecektir. bitkisel şuruplar, antiseptik gargaralar vs. vs.

bu sene hastalıktan kurtulamıyorsanız belki de depresyon gibi örtülü bir sorununuz olabilir. bu da bağışıklık sisteminizi kötü etkiliyordur. çeşitli gıda takviyeleri ya da en azından bir multivitamin kompleksi alırsanız daha rahat edebilirsiniz. (edemeyebilirsiniz de, bunların hepsi varsayım :) )

parol iyileştirmez, iyi hissettirir. aferin de aynı içerikteydi hatırladığım kadarıyla. içeriğindeki parasatemol ateş düşürüp ağrıyı kesiyor.

sarımsak bulabiliyor musun? sarımsak baş ilacı senin sorunlarının. ne yap et sarımsak bul yoksa da. çiğne güzelce ağzının içi acısın boğazın yansın bi güzel. mikrop bakteri neyim ne varsa temizler atar. kolay hastalanıyorum diyorsun ona da faydası olacak sarımsağın.

adaçayı antioksidan. gargara yaparsan yararı olur tabi ama şart değil. sarımsak alacaksın zaten.

bağışıklık için:
immuzinc benzeri doğal ilaçlardan birini alıp bağışıklık sistemini takviye eedebilirsin.
zencefil var mı, biraz zencefil tozunu (kök de olur farketmez) votka tarzı alkolde çözüp içebilirsin.
www.youtube.com

toz karabiber - tane karabiber farkı vardır sanırım. tane karabiber toz karabibere göre daha aromalı oluyor.

bir de tozları tam süzemeyebilirsin, boğazına takılabilir.

Zencefilin kökü, tazesi ve tozu fark etmez. Kökü kuru kuru pastil gibi emilir; yaşı çiğnene çiğnene yutulur, tozu bala karıştırarak macun yapılır ve yenir. Hepsi boğaz için işe yarar. Tarçının da toz ve kabul olanı var. Çaylara karıştırılacaksa toz apza, boğaza takılacağı için rahat olmuyor. Salepte de kabul tarçın tadını tam veremiyor, ona toz konuyor. Toz hali yine balla karıştırılabilir.

kağıt havlu(peçete ve mendil dağılırlar) ile süzün, bir nebze olsun az tozlu olur. bal ve limonu kaynatmayın, baharatları kaynatıp süzdükten sonra ekleyin bunları.

farkını tam olarak bilmiyorum da uygulamada hepsi aynı amaçla kullanılıyor.

bal ısıda değer kaybına uğrar. tarçınla zencefile sıcak su dök, biraz beklet ister süz iç ister öyle iç. bal da karıştırabilirsin istersen.

boğaz ağrısı için benim uyguladığım yöntem sarımsak çiğnemek. bir iki diş sarımsağı güzelce çiğne yut. çok çok iyi geliyor.

terlemek için de nane limon kaynatabilirsin.

Istah konusunu cok bilmemekle beraber aricilik isiyle ugrasan birine sordum, istah acmaz dedi. Ayrica ayri veya beraber tuketmek fark etmez ancak ari sutu dayaniksiz oldugu icin oda isisinda degil dolapta bekletmek lazim dedi.

b12 hayvansal gidalar agirlikli olmak uzere pek cok gidada bulunabiliyor. Ayrica vucutta depolandigi icin yeterli depoya sahip birisi bugun b12 alimini sifirlasa eksiklik bulgusu vermesi 3-5 sene aliyor. O yuzden bence gereksiz kullanmayin, b12 testi yaptirabilirsiniz gayet basit ve hizli bir kan testidir. Hatta bakmisken folat vs de bakarlar, guzel olur. Ozellikle gebelik planlanirken gebe kalmadan 1 ay once bunlarin (eksikse) takviyesi cok cok onemli.

balik olayina gelince. Baligi zaten yogun sekilde tuketseniz bile, bu cografyadaki baliklarin ozelligi geregi, yeterince omega 3 alamazsiniz, ustelik denizin copunu kukurtunu falan bolca yemis olursunuz. Dolayisiyla takviye edilebilir, vucuttaki lipidlerin kontrolu, hucre yenilenmesi, hafiza gibi konularda kanitlanmis etkileri var. Fiyat performans olarak ben marincap special'in uygun oldugunu dusunuyorum, ama daha yuksek omega 3 degerli (ve tabi daha pahali) urunler var solgar'in falan. O konuyu arastirip uygun olan biseyi secmeniz lazim.

Ayrica balik yagi ya da omega 3 denmis. Omega 3, balik yagi kapsullerinde bulunan uzun zincirli bir yag asitidir. Bazi balik yaglarinda omega 6 da bulunuyor, o lipidler icin omega 3 kadar super bir sey degil.

bi de bu konulari doktora sorma konusunda.. her hekim beslenme konusunu ayrintisiyla bilemeyebilir, zira fakultelerde bu konu ayrintili bir sekilde ogretilmiyor. Bu isi daha iyi diyetisyenler bilir diye tahmin ediyorum.

afiyet olsun.

Arı sütünü bala karıştırıp kullanın. arısütünün soğukta muhafaza edilmesi ve kesinlikle ışık görmemesi gerekiyor. Her gün karanlıkta yediğinizi düşünmüyorum ? En doğrusu 4% oranında organik bala karıştırıp yemenizdir. Bu arada arı sütünün gramı en en az 4 TL olabilir. Daha ucuzsa kesinlikle sahtedir. Gerçek arısütü gram fiyatı 5-7 TL civarındadır. Emin olun bu bilgiler ulaşabileceğiniz en güvenilir kaynaktan.

Biz cok güvenilir bir yerden baya pahaliya aldik zaten, orijinalliginden suphemiz yok zaten. Direkt uretimden geliyor yani. Sutu de ozel kutusunda buzdolabında sakliyoruz su an icin. Dun aldik.

köpekler yüksek frekanslı sesleri duydukları için deprem öncesinde çıldırıyor. kaplumbağaların bir tepki vereceğini sanmıyorum. uyu.

burada her gece köpekler deli gibi havlıyor ama ardından bir şey olmuyor. her zaman geçerli değil o sanırım.

Bilirler ama 30 sn öncesini falan.

17 agustostan once sahil hep yengec doluydu. Eskiden hic olmazdi, sonrasinda da hic olmadi.

Bu da boyle bir anim.

benim kedi hiç sallamıyo valla; ama 99 depreminde misafir bi kedimiz vardı, bütün gün tedirgindi, saklanıyordu bir yerlere. çok korkuyordu. depremdenmiş

Kırmızı biber
yeşil biber
havuç
kabak
tercihen kuşbaşı tavuk

sebzeleri jülyen doğrayıp soya sosunda hafif kavuruyosunuz sebzeleri öldürmeden

noodle nerden alınıyor? instant noodle yedim bu zamana kadar cahilliğimi mazur görün :)

Buyuk marketlerin cogunda var. makarna reyonlarina goz atin, bulursunuz mutlaka :)

bir yanlışı düzelteyim soya sosunda kavrulmaz soya sosu sonradan eklenir.

bir de soğan da koyabilirsin ama pek tercih etmem ben. daha iyisi sebzeler çok hafif ölünce bir ya da iki diş sarımsağı boyutlarına göre ikiye üçe böl sebzelerin içine at sebzelere tatlarını versinler sonra çıkar. baharat olarak da toz biber yeterli bana göre, tuza dikkat et soya sosu çok tuzludur. kabak konusunda ise eğer tavuk koymayacaksan kabak da koyma.

bedeni kalmamış ki 32 ve 46 beden var sadece.
güzel de değil o yüzden iyice düşürmüşler fiyatı.

aaaa niye öyle dedin ki şimdi. ben ilk baktığımda beğenmiştim :(


32-46 da kalan bedenler değil, 32 bedenle 46 beden arası var demek sanırım.

32-46 yazan kısmı 32 den 46ya kadar diye anladım ben.
yeni açılan avmlere bakman lazım ya da az kişinin oturduğu taaa kim bilir nerdeki avmlere bakman lazım.

32'den 46 bedene kadar anlamına geliyor 32-46, sadece 32 ve 46 kalmış anlamına gelmiyor. Bütün ürünlerde o şekilde aralık belirtiliyor.

Bence etek güzel. Mağazaları arayıp ürün kodundan ürünün olup olmadığını öğrenebilirsin. Ben öyle yapıyorum belirli bir ürünü aradığım durumlarda, boşuna gitmiş olmayayım diye.

Bu ürünün kodunu web sitesinde göremedima ama telefonda tarif edersen yardımcı olurlar. Başka şubelere de sormak için kodu mağazadan öğrenebilirsin.

gidin deneyin bence. hm için normal fiyatı. zaten suni deri, ne kadar olabilirdi ki fiyatı fazla olsa da? taş çatlasa 30.

geçen gün kardeşim 10 ya da 15 liraya etek bulmuş hm'den gayet de kullanışlı. gidin bulduğunuz yerde deneyin, ona göre karar verin.

ve evet 32-46 beden arası var demek.

edit: eğer imkanınız varsa ümraniye canpark'takine bakın mesela. bütün ürünler oluyor orda. taksimde bulamadığım çoğu şeyi ordan aldım.

h&m mağazasında sorduğunuz zaman hangi şubede stokta var göremiyorlar bilginiz olsun. bir ceket arıyorduk 2 mağazasına da gittik ikisine de sorduk iki mağaza çalışanı da aynı şeyi söyledi.

İçtiğin kahve çok acıdır belki. Orta sertlikte bir kahveyi dene.

ne içiyorsun kahve olarak? türk kahvesi ya da filtre kahve içiyorsan onlar çok acı. nescafe gold falan dene, daha yumuşak onların tadları. 2-3 defa içersen alışırsın.

Butun kahve cesitleri ve cekirdeklerinde ayni sey gecerli benim icin.

kahveye süt ekleme. süte kahve ekle. bir fincan soğuk ya da sıcak süt. iki-üç kaşık nescafe. hiç su koyma.
türk kahvesi için mehmetefendiden alma. istanbuldaysan eminönünde ihsan kurukahveci var oradan al.

@sutlunescafe
Nickini görünce yarıldım:)

şimdi şöyle diyeyim belki de şekerli seviyorsundur. o kafein manyağı amerikalıların bile hepsi şekersiz içmez kahvesini. bazı insanlar şekerli sever zorlamamak lazım.

ben de beceremiyorum. ki benimki öyle günde 1 bardak falan değil. bayaa bağımlıyım.
midemi bulandırdı sütlü şekersiz kahve. sade kahve daha bir başarılabilir gibi.
ben aspartam içermeyen tatlandırıcı atıyorum bi tane. bazen yarım tane.
çay zaten içmiyorum. bitki çaylarını da şekersiz içmeyi öğrendim.

nereden kahve alıyorsun? yani bu kadar kahve içip de şekersize geçememen biraz kahveyle ya da demleme şekliyle alakalı olabilir. misal kahve zincirlerinde aşırı kavrulmuş kahveler satılır genelde. bu da kahvenin normalden çok daha acı olmasına yol açıyor. en azından orta kavrulmuş çekirdek kullanırsan aradaki farkı anlayacaksındır.

Genelde starbucks'tan alıyorum ama bunun kahve çekirdeği ile ilgisi oldugunu düşünmüyorum acikcasi. Cunku turk kahvesi de olsa, nescafeler de olsa, baska markalarin baska cesit kahveleri de ols sekersiz hepsi aci geliyor bana. Orta kavrulmus cekirdek de denedim onda da sonuç değişmedi.

1 ay sekersiz ictigim de oldu, zift iciyormusum gibi geldi, kahveden tat alamadim yani.

Biraz tarcin eklesem cok abuk bir tat mi olur acaba?

Kademe kademe sert kahveye alışabilirsin. Önce sadece kremayı cikart mesela.şekerli ve kremasız kahveye tam olarak alışmayı bekle. Sonra zaman içinde şekeri azalt. En sonunda kremasız ve şekersiz kahve içmeye başlayabilirsin.

Tchibo da böyle tatlı gibi çikolata esanslı gibi ama içtiğinde hissettirmeyen yumuşak bir kahve var. Adını tam hatırlamıyorum, denemen için bir fincan dolusu kadar çektirip alabilirsin, ben kahveyi bildim bileli şekersiz içen biriyim ama bu kahve yumuşaktı.

Bilmiyorum hoşuna gider mi ama bence starbucksta latte şekersiz içilebiliyor. Sütle de yumuşatabilirsin kahveleri.

ben de hayattttaaa içemem diyenlerdendim ama gerçekten alışmak diye bir şey varmış . başlarda iğrene iğrene içiyorsun sonra bir bakmışsın alışmış ve o tadı sevmişsin.

süt kahveyi daha acı yapıyor bence, yanına bir minicik parça çikolata al çikolatadan bi minik ısırık alıp, o ağzındayken kahveyi iç, giderek daha az ısırık alıyorsun ağzında hazır tatlı bir tat varken kahveyi sade içmeye alışıyorsun.

alışırsın. ben de bir kupa çaya 5 şeker atıyordum 2ye düşürdüm şimdi. kahveyi her zaman şekersiz içtim. starbucksa gidip double espresso + extra shot alıp şekersiz içen biriyim. kahvenin keyfi o tadındaki buruklukta zaten. şeker koyduğun zaman kahve artı şekerli su gibi oluyor hiç bir şeye benzemiyor.

Yanında su iç.

Bi anda bıraktım ben. Tamamen şekersiz içiyorum 2 aydır. Ama arada bi şeker istersen (çok az olsun) özsütün kahve dünyasının falan esmer şekerlerinden çal benim gibi :))

Bi de mobildeyim editleyemedim, filtre kahvede falan soya sütü kullanabilirsin.