Ekşi Duyuru

ileride giyerim dediğim ne varsa, yardım kuruluşlarının kıyafet konteynerlerine atıyorum.

bir süredir (ör. bir yıl) kullanmadığım her şeyi atmak*. inanılmaz bir rahatlık.

*: satmak, ihtiyaç sahiplerine vermek ya da çöpün yanına bırakmak.

Tahta sirt kasima aparati.

Tuzluk. Tuz için elimi tuz kavanozuma sokmuyorum.

ekmek kızartma makinesi,
netflix,
spotify,
kapsül ile çalışan kahve makinesi,
ev yapımı rakı stoklamak,
elektrikli battaniye,
aynı kot-kazak kombininden birkaç tane edinmek.

Büyük ekran telefon.

pics.me.me

çorap
10ar tane siyah, bej, gri çorap aldım. aynı tip, desen falan yok.
kaybolsa da eşi oluyor. çekmecede eşini aramıyorum.

buzdolabında, kahvaltılıkları tepsiye koyuyorum, tek tek çıkarmaktansa kolay oluyor.

Aynı tip kıyafetlerden hepsi uyumlu renklerde aldım. Üniforma gibi içinden çekip çekip giyiyorum, uydu uymadı derdi yok

Dyson sarjlı el süpürgesi

Oncelikle kolaylastiracagini dusunup aldigim fakat hic kullanmadigim kati meyve sikacagindan uzak durun. (Kur, meyve suyu yap, parcalara ayir, yika, kurut ve tekrar birlestir.) Bu process beni gercekten yoruyor, meyvelerden alacagim vitaminleri, vitamin haplarindan almayi %100 tercih ederim veyahutta meyveleri direkt yemeyi!


Hayatimi kolaylastiran ve severek kullandigim bir kac urunden bahsedeyim

Duduklu tencere (hizli yemek yapmak icin gercekten iyi, zamandan tasarruf!)
Rice Cooker, pilav makinesi.
Daha bir cok sey var ama hemen hemen herkesin her gun kullandigi urunler oldugu icin yazmayacagim.

öyle salak bir ülke olduk ki ben şahsen profesörlere dahi güvenmiyorum. burhan kuzu'nın prof olduğu bir ülke sonuçta. özellikle sağlık sorunlarında tek bir doktorun teşhisine güvenmem, 2-3 farklı doktora gösteririm ciddi bir sorun varsa.

Benim aklıma ne güzel ilgilenmiş işte geldi direkt.

@
prasinos, işte 2. örnekteki bey de birine güvenmediği için günde 1 milyar dökmüş.

@nrn, ilgi güzel de ama bu şekilde ilgi düşman başına.

her şey 16 sene evvel başladı, kasabalara açılan üniversiteler sayesinde cahil doktorlarımız hukuktan anlamayan avukat hakimlerimiz oldu.

Yeterli değiller çünkü.

dandik üniversiteden mezun dandik doktor çok fazla

ama dr'ler de şu yönden haklılar. mesela çocuk doğdu ve hasarlı e o zaman niye sen bana bunu söylemedin nasıl hekimsin diye bir serzenişle karşılaşacak. bu yönden hak veriyorum.

o çocuklar için sonradan kafası büyük yok kalbinde delik var denilse doktor bok kaka olur. uzun yazmayacağım siz de haklısınız gebe açısından ama bakılıp normal çıkması en iyi senaryo bu noktada.

bi tanidiga 2li testte down'li olabilir demis bi doktor. baska doktora gostermisler o herhangi bi bulgu gorunmuyor demis.

sirf iclerine suphe dustu diy3 3-4bin verip dna testi yaptiracaklar.

cok ikircikli mevzular. en guzeli bastan saglam bi doktorla yola cikip onunla devam etmek. (evet onlar da pahali oluyor ama amator ellerde daha cok yoruluyor insan hem maddi hem manevi)

Normal olmasaydı iyi bari bir milyar harcadığıma değdi mi diyecekti.

Bu ihtimalleri söylemese bu sefer de bu nasıl doktor olacaktı. Mükemmel ya, cidden. Bırakın da işimizi yapalım. Para harcamak istemiyorsanız çocuk filan yapmayın bu kadar basit.

Türkiye'de işine hakim insan sayısı çok çok az. Sadece doktorlar değil. Herkes yetersiz, iş ahlakı yok, kişisel ve mesleki gelişim yerlerde.

Ahahah! Adam 1 milyar harcadım çocuk normal çıktı diye üzülüyor lan.

@con, üzüldüğü noktanın çocuğun normal çıkması olmadığını sen de biliyorsun.

yer yön duygusu zayıf bir vatandaşım. o yüzden önce google haritalar üzerinden bir yolculuk yapıyorum. geçeceğim noktaları not alırım. yakında bilinen bir avm hastane falan varsa onu not alıyorum ki birilerine sorduğumda işimi kolaylaştırıyor.

Gideceğim yerin tarifini isterim öncelikle. Hangi yoldan gidilir nereden dönülür detaylı sorarım. Önemli yerleri not alırım. (X market, y oteli, z camisi gibi belirleyici yerler) Taksiyle gideceksem nerede ineceğim arabayla gitmiyorsam hangi vasıtalarla ulaşabilirim gibi. Açık adresi de muhakkak alırım. Bulamadığım olmadı hiç.

sormak

soruyorum. sora sora bagdat bulunur.

navigasyon beni bir kac kere yanlis yere goturdu.. teknolojiye o kadar da guvenilmez.

Eğer otobüsle gideceksem market, dükkan vs. otobüsteyken hangi tarafta kalıyor diye sorarım. Otobüs kalabalık olunca, özellikle o tarafa bakıp durağı kaçırmamak için.

Google haritalar

Adidas var o paraya diyerek fiyatıyla dağlara taşlara bırakıyorum.

@baldan kaymak, bi giyeydin ayağına böyle konuşmazdın. sen yürümüyorsun sanki ayakkabı yürüyo. 250'ye düşerse alayım diyorum.

önümüz black friday, bence gayet güzel bir indirim olur o zaman alırsın.

istanbuldaysan buna benzer nike huareche var yarı fiyatına alabilirsin.

4 adet 205 r16 lastik 1000 tl bence iki tane al dak ayaklara kayar gidersin.

Kaliteli spor ayakkabi icin 500 cok ucuk bir fiyat degil bu arada, duyuru sakinleri neden hypelanmis bu kadar anlamadim.

@for day to break

Gecen yil kasimda adidas aldim o paraya ben. Nike da vardi. Nike kat kat iyidir orasi ayri adidas da uzmedi. Puma da var aldim duruyor yanindan gecemez. Pumayla sekil yapamazsin, Adidas -Nike da oyle degil.

Puma nedir?! Reebok virali :)

@baldan kaymak şekil yapmak hiç umrumda değil. Yukarda dendiği gibi spor amaçlı. Ünlü bir doktor ilaçlara değil parayı spor ayakkabıya verin diyor ama yine bile bu kadar para verilmez. Yarıya inerse ancak alırım. Yukardaki önerileri de deneyeceğim.

Eline bulaşıp/yapışmayacak kıvamda olsun diyorlar.

oyun hamuru yumuşaklığında, ele yapışmayan.

aynı

hızlı okuma teknikleri var. bunu öğrenirsen artar. diğer türlü hızlı yürürsün anca ama koşamazsın. koşman için ayaklarını farklı kullanman gerek.

Genelde aynı. Romanlarda biraz daha hızlı oluyor akıcı bir kitapsa şayet.

Ingilizce okumaya başladığımda 6-7 ay içinde artıp şu anki hızına ulaştı.

Benim artti. Okudukca sonuna varmayi daha cabuk istememle alakali ama sanirim :)

artmadı aynı. ama sesli kitaplarda güzel bir avantaj var. sesi hızlandırabiliyorsun.

Arttı gibi ama bazen okuduğumu anlamadan geçtiğim oluyor. Kafam hep dağınık bu yüzden olabilir.

Ozellikle Ingilizce artti

artmadı

Okumam bacak kadar cocukken de hizliydi hala da hizli ama kitabi hizli okumam.
Hizim da degismedi.

arttı fakat anlama/ders çıkarma kredisi düşünce kendime göre bir ortalama yakaladım.

bunu test etmenin en iyi yolu ygs paragraf çözmek;) üni sınavı dönemi çok kitap okudum ve 40 soruyu 45 dakikada çözerken 25-30 dakikada çözmeye başladım. pratikle de ilgili mutlaka..

kitabin ne mal oldugunu anlama hizim artti diyelim.

Hic de bile. Bi dahakine kullanmazsin en azindan. Sonucta ne ingiliziz ne alman ne fransiz hata yapmak cok normal. Turkcede bile bazen yanlis kelime kullanabiliyoruz.

Ahey ahey :)

Tabi yanlış söyleyeceksin. Bunda sıkılacak bir şey yok. Barselona diyemeyip barşeluna diyor bazı cermanikler. Arsenıl diyemeyip arşenal diyorlar. Bir de bunu diyenlerle İspanyollar, İngilizler akraba diller. Çoğu millet R harfini kullanmaktan aciz. Ezilmeyin yahu epıl yerine eple diyen İsveçliler Norveçliler utansın.

sorması ayıp ne dedin? ona göre senin adına da utanayım. şimdi ayarsız utanmak istemiyorum.

Benimki telaffuz hatası deģil anlam hatasaydı. Söylemem. Korkma biz de yaparız cevaplarını görüp rahatlamak için sormuştum. Neyse. Olur insanlık hali. Bir daha o kişileri hiç görmeyeceğim.

çok yaşadım, hatta yanlışlıkla söylediğim kelime sevişmeyi çağrıştırıyordu.

burda karşı tarafın tepkisi önemli, çoğu zaman ana dilinde konuşmaya çalıştığımız yabancılar yanlışlıkla söylediğimizi farkedip profesyonelce düzeltiyolar (:

değilse de değil, kime ne yanlış biliverin.. böle şeyleri düşünürseniz çok çabuk üzülürsünüz

Çok olağan bir durum herkes yapıyor, hatta bazen anadilimizde de yapıyoruz. Türkçe'de bile dirsek yerine diz dediğim zamanlar olmuştu. Hatta bi keresinde lisede tarih dersinde bir parti ya da yönetimin gücünü kaybetmesi manasında iktidarsızlık demiştim hangi kelime yerine demiştim onu da hatırlayamadım şu an.

Hiç takmayın böyle şeyleri. Ha şöyle bir şey var, derken yanlış olduğunu fark ederseniz hemen arkasından no that's something else, I can't come up with the word gibi bişeyler diyip, hatta kendiniz şaka falan yaparsanız çok önemsiz olur.

londra'da yaşadığım zamanlarda ingiliz arkadaşıma, sincap (squirrel) nasıl hecelenir diye sormuştum.. "es.. ku.. yuu.. eee bilemiyorum" diyerek geçiştirmişti.. onlar kendi dilinde çuvalladığı zaman utanmıyorsa ben bi kelimeyi yanlış söylediğimde neden utanayım ki..

sonuçta; hatalarınızla boğuşmak yerine hemen orada doğrusunu öğrenip kendinizi geliştirmeye bakmalısınız..

isveçli birkaç kişiyle ingilizce konuşurken ananasa ananas deyince çok utanmıştım. isveççesi de ananasmış, geyiğini yapmıştık sonra, ama utanmıştım yani. halbuki pineapple olduğunu da biliyordum, dalgınlık işte :/

%90 utanmam. sadece yanlis soyledigim bir kelime uygunsuz bir kelime ise rahatsiz olurum, biraz utanirim. sonrasinda ozur dilerim. zaten onlar da anlayisla karsiliyorlar.

Daha dün oldu, saniyelik bir utanma geldi bana da ama sonra teşekkür ettim. Hatta farkettikçe beni düzeltmesini de rica ettim.
Ben kelime olarak opinion kullanmıştım advice demem uygun oluyormuş. Başta ne kastettiğimi anlamadı. Sonra bunu mu kastediyorsun diye düzeltti.
Adı üstünde hata, bilerek yapmadığın bir şey için utanmana gerek yok bence.

Neden utanıyorsunuz ki? Zerre utanmam. Anadilinde bile her şeyi bilemiyorsun ve hatalar yapıyorsun. Öğrenmiş olmak yeterli bence. Karşınızdaki insan da yanlış bir kullanım yaptınız diye sizi aşağılamaz zaten. Aşağılarsa da onun ayıbı.

Kutsal Kalp yerine Fransızca'da Kutsal Kıc demistim. Onun disinda oluyor kelime unuttugum, yanlıs kullandıgım, anadilimde konusma sansım olmuyor hic gün icinde; utanılacak bir sey olmadı ama simdiye kadar.

Beypazarı kurusu

Ünal kuruyemişin hediyelik paketleri oluyor. Veya aslı izmirli olan Tuğba kuruyemiş Ankara'da da var.

Lokum

(bkz: ali uzun )

Bu da alternatif olabilir. Subeleri maltepede eski egonun karsisindaki sokakda, cikarken sagda.

(bkz: bagdat tatlisi )

ali uzun'dan marzipan

beypazarı kurusu+1

beypazarı baklavasi

ankara simidi

ali uzun dunya capinda favori, gercek seker kullaniyorlar, glikoz yok urunlerde, biz lokumune zevkle tuketiyoruz.

Karagöz baklavadan düz baklava aldım. Bu dedikleriniz başka sefere artık. Not ettim

Isyerinde bir kiz var.
Bir seyin yok diyip gönderiyor doktor her seferinde oradan anliyoruz.

var. psikolojik bir rahatsızlığı çıksın diye uğraşıyor artık. az bişey yorulunca benim kalbim delik, biraz tansiyonu oynayınca, bende hipertansiyon ve şeker var diyen çocukluk arkadaşım var. her hafta en az 3 4 doktora gidip gerisin geri dönüyor. şimdide doktorlar ajan olabilir, benim hastalıklarımı kabul etmiyorlar demeye başladı.

Anneannem! Resmen hastane havasi solumaya bayiliyor kadin.

Kardeşim vardı. Çok aniden bişey olduğunu söylemediyse misal gözlerim görmüyor gibi doktora götürmedik ve telkin ettik gözle görülür birşey olana kadar.
En son grip olup doktora gittiğinin üzerine şeker komasına girdi, bilinci kapandığı an ciddi olduğunu ancak anlayabildim. O günden beri öksürse doktora götürüyorum.

Yani hastalığı ciddi bir belirti gösterene kadar anlayamıyoruz.

@tears of devil ne güldüm ya ahahhaa :D

Ananem böyle benim de. Doktorlar birden fazla psikolojik deyince anladık artık.

Bende de ondan geçen bir şeyler var ama savaşmaya çalışıyorum çok yorucu bir şey aslında bu durum yaşayan için. Stresim fazla olduğu zamanlarda ortaya çıkıyor ve panikle devam ediyor. Bir kişi stres+ hastalık belirtisi+ paniği birden fazla kere üst derece yaşıyorsa bu da anlamanıza yardımcı olabilir.

ben de mümkün mertebe uzak kalmaya çalışıyorum. belli bir çizgiyi aşınca işin suyu çıkıyor. kendi ailen bile olsa.

Çok kafaya takarsan yalnız kalırsın. Gamsız olacaksın. kim ne demiş ne yapmış umurunda olmayacak.

kalmak istersem kalıyorum ama dedikodudan, söylentiden çekindiğim için değil.

Yalnızlık korkunç evet henüz yeni girdim biraz açılayım. Yanımda biri çekiştirilirse hemen susmalıyım racon 1. Racon 2 bana bok attıklarında metanetli olmalıyım.

belirli bir karakterim,duruşum var bu zaten insan olmanın temel gereksinimi, bunun gerektirdiği gibi davranırım. Dedikoduya,alaya dahil olmam. Benim arkamdan konuşulur ve kulağıma gelirse karşı tarafın küçüklüğüne ve dahi bilinçsizliğine veririm. İnsanların içinde olmayı severim her şeye rağmen. Kötü şeyler de olacak elbette hayatın salt kelebekli,çiçekli olmasını bekleyemeyiz. Önemli olan buna karşı aldığımız tutum.

"o gün, bugün olmazsa yarın olur, o gün de olmazsa, gerekirse 15 20 sene sonra olur, ama olur."

abi bu nasıl oluyor ya, kafayı yer insan :) yok ben o kadar uzun husumetli kalamam.

racon 3: uzun süre kin bağlama.

İnsan içinde olmak suyun içinde olup suyu bilmemek gibi kendiliğinden olan bir şey. Yani çocukluktan bu yana bir şekilde insanlarla karşılıklı etkileşim içindeyiz. Ruh sağlığımızı korumak için özel bir çaba gerektirmemeli diye düşünüyorum. Yani ruh sağlığı olağanın dışında bir durumda bozulabilir insan içinde olmak zaten alışılmış, olağan bir şey, bir ihtiyaç. Yani dedikodu döndüğünde dahil olunmasa insanlar bundan hazzetmediğinizi fark ettiklerinde sizin yanınızda o kadar çok dedikodu yapmazlar diye düşünüyorum. Sonuçta dedikodu da karşılıklı sinerji ile gelişiyor. İnsanların sizinle ilgili konuşması da çok yıkıcı hale gelmediği sürece sizi etkilemez. Bilemedim neden ruh sağlığımızı korumak bu kadar zor olsun?

ççok sallamıyorum insanları bu sebeple he deyip geçebiliyorum

en son decaathlondan alinmisti, onlar guzeldi cunku boy boy secilebiliyordu, ozellikle uzun parmakli insanlar icin onemli bir ozellik. bir de parmak ucunda bosluk olan bir eldivenim vardi, parmak izi sensoru icin kullanisli idi, bir de tani dokunmatigin algiladigi parmak ucu olan eldivenler var, onlar da guzel ama en guzeli, kesik parmak uclu olan, o baya ise yaramisti. fakat yurtdisindan bir yerden alindigindan marka model veremiyorum, kesin buralarda da vardir.

maliye konuk evi.

orada doluymuş. fuar olduğu için her yer dolu.

tapu kadastro misafirhanesi'nde var. hiho

Eğer halk eğitim kapsaminda açılabilecek bir kurs ise, yanlış hatırlamıyorsam 15 kişi talepte bulunduğunda kursu verebilecek eğitmen bulmakla mükellefler. Eğitmen bulamama durumu mümkün ama, eğer kolay hocası bulunacak bir kurs değilse.

Öncelikle en az 15 kişi(sanırım) bulunacak, Bu 15 kişi arasinda imza toplayip ilçe milli eğitim müdürlüğüne bağlı halk eğitim merkezine gidip dilekçe verecek ya da kurs talep ettiğini belirtecek. Gerisini onlar halledip size bildirecek.

Başka kurumlarınki nasıl oluyor bilmiyorum.

Ben geçtiğimiz sene ney kursu acilmasi için başvurduğumda 15 kişi bulmaya çalışmıştım ama 10 kişiyi bile bulamamıştım. Katılmak isteyenleri halk eğitime yollayıp isim yazdirtmistim. Ekstra bi dilekçe falan vermedim. Sayı yeterli olsaydı hoca arayacaklardi ama gücümüz yetmedi.

İstediğin gibi yaz. Yeterki sonunda arz ederim yaz sorun olmaz.

Sayın yetkili.... diye başla. Şu ilin bu ilçesindeki kurs eksklikleri diye bir giriş yaptıktan sonra duygusala bağlayıp imkansızlıklardan bahsederek, resmi bir şekilde kurs açılmasını talep ettiğini belirterek sonuca bağla.
Bence...

Yaşlı derken ve hareket kabiliyeti derken neleri kastediyorsun?

www.youtube.com

oğuz altun, vuaavv dedeler muhteşem. ben de bizim yaşlıyı bu kıvama getirmek istiyorum.

benim kastettiğim yaşlı köşede oturup sürekli kendini dinleyip kendinde hastalık bulan bir yaşlı. böğrüne kulunç girenlerden.

Spor geçmişi yoksa en garantisi yürüyüş. Biz büyük anne ve dedeyi zorla da olsa en uzak bakkaldan ekmek almaya yolluyoruz mesela :D Aslında sahile gidip sahil boyu yuruyebilirler ama istemiyorlar. Gerçi anneannem çarşı pazar deyince hepimizden daha aktif hale geliyor birden bel ağrısı falan gidiyor niyeyse :D

En güzeli açık havada yürüyüş. Göğse takılan bir nabızölçerin alarmı risksiz bir seviyeye ayarlanarak daha tempolu olmaları istenebilir. (Tabi bunu yapmak için yaşlının sağlıklı olduğunu varsayıyoruz.)
60-70 arasındalarsa bizim salona yolla. Ben ilgileneyim. Vücut yapsınlar.

Atlari ruzgar kanat haric siirden nefret ederim.

Ihlamurlar çiçek açtığı zamanı okuyana kadar benim de pek aram yoktu. Teşekkürler.

Beni derinden etkileyen şiirler hariç hayır, şiirle pek aram yok. Hele Turgut Uyar gibi "Bugün hava şahaneydi, mavi huy bende", "Ah ne güzel sarı çiçek gibi maviler delisiyim, maviler de olmasa perişandık", "Maviye dalacaksın, içine çekeceksin" gibi şiirler bana komik bile geliyor. Kafiyesiz, redifsiz ya da Nazım Hikmet tarzı, klasik tarzda yazılmamış şiirler hiç ilgimi çekmiyor. Özdemir Asaf bir nebze daha iyi bence.

Şiiri çok severim. meb'e bir noktada katılmakla birlikte (İkinci yeniye ben de pek ısınabilmiş değilim) genelde ayırmam şiiri, okurum, çok beğendiklerimi not ederim. Yalın dille yazılan şiirler daha çok hoşuma gidiyor.

Misal sevdiklerimden

Simsiyah
Bembeyaz
Bomboşum
İster siyah tebeşirle çiz
İster beyaz tebeşirle
Nafile

Severim. Dinlerim, okurum, nadiren kendi çapımda yazarım. Didem Madak sayesinde başladım ve sevdim şiir okumayı. Samson ve Dalila'nın gönlümde yeri ayrıdır. Onun haricinde Yavuz Bülen Bakiler'in Sen sen sen şiirini ara sıra okurum çok hoşuma gidiyor.

Didem Madak
Edip Cansever
Furuğ Feruhzad
Ahmet Erhan

Bunlar olmazsa olmazım benim.

İk rayı gibiyiz bir tren yolunun
Neyi değiştirir yakın olması, son istasyonun?

Şöyle iki satırla iki günlük olayı anlatıyorsa bende seviyorum.
Ama İbrahim Sadri gibi
bugün soğan yedim, televizyonda çizgi film vardı biraz ona baktım
Gibi saçmalıklar, doğruları da götürüyor.

Adnan Yücel-Suskunum Sana
Metin Eloğlu-Lokman Hekimin Sev Dediği
Nazim Hikmet-Severmisim Meğer
Metin Altiok-Ben simdi biraz
Ahmed Arif- Acar kan kirmizi yediverenler

Yün polyesterden daha maliyetli akraban duygu sömürüsü yapmış olabilir. Koyundan kırptığın yünden yapılan bir ürünle plastiğin geri dönüşümünden elde edilen bir ürün haliyle farklı olur.

koyundan kirpdigin yunu direk giyinmedigin icin. yunun kullanilabilir olmasi icin belli islemlerden geciyor araya aracilar giriyor. hemmaliyet artiyor hemde her araciya kar payi kaliyor. ayrica piyasanin cogunlugu sentetik urunler oldugu icin az olan dogal urunler dolayisiyla daha pahaliya satiliyor.

Ayrıca eskisi kadar koyun yok memlekette. Türkiye’nin şu an 60-70 milyon koyunu olması lazım, hem et sorununu çözmek için hem de böyle yan ürünler için.

yoo akraban duygu sömürüsü filan yapmıyor
koyun yününün kilosu 1 TL, evet bildiğiniz 1 TL.
istemediğin kadar yün getirebilirim sana
ama sen onu yıkayacaksın, atacaksın (yün atmak nedir bir fikrin varsa tabi), çile yapacaksın, eğireceksin, renklendireceksin, hadi kumaş dokumayı geçtim, mille öreceksin ki kazak filan olacak...
çünkü sanayisi yok- çünkü neyin sanayisi var ki bizde? çünkü diğer türlü bunlar hep el emeği ve yapan yok.

hemen hemen aynı paraya çok daha değişik varyasyonları olan bambi markası var

www.trendyol.com

sıcak tutar da üstündeki kumaş su geçirir gibi geldi, hiç bir açıklama da yazmıyolar malzeme ile alakalı.

bana sorarsan bunları bildiğimiz polar kumaşından yapmışlar, içinde de elyaf var.

sen bence kalın tabanlı ve gerçek deri bir bot al.

Membran ve malzemeyi bilmiyoruz o sebeple bir yorum yapamayacağım. Bana sicak tutmaz gibi geldi bir de su geçirir mihtemelen. Tabi nerede giyeceginiz de önemli. Ben olsam decathlona bakardım.

isim gucum yok kinetix'in kendi sayfasindan baktim.
urun ozellikleri:
Cinsiyet: Kadın
Renk:
Marka: Kinetix
Model: Helin
Ürün: Suni Deri
Sezon Mevsim: Sonbahar
Sku: 000000000100281131
Açıklama:
Beden Seçenekleri: 36 38 39 40 37
fiyat ayni.

elyaf ise ici sicak tutar bence.
sezondan kastin da model oldugunu dusunuyorum. sonbahar 2018 modeli gibi. kullanma sezonu diil yani.
ayaklariniz cok usuyorsa zaten kasmir ya da yun karisimli corap giymenizi tavsiye ederim.

@65 derece, canım benim sağ ol. kilerbee kafamı karıştırdı, bambide de çoğoş botlar var. mağazayla görüşüp bambi alim diyom getirirlerse.

iyiki kafanı karıştırmışım.

kinetix'in modeli hiç hoş değildi, 40 yaşından evvel giyilmez.

rica ederim :) bu tarz modeller baya kaba duruyor evet o konuda hakli killerbee.
ama bambinin de tabini benim canimi cok acitiyor mesela. o yuzden bambi almam. taban problemi yapiyor bende! sonra gelsin tabanliklar :s

bambi ayakkabıları gerçekten dandik. decathlona bakın

Saglik sektrounu devlet tekeline alirdim.

Net olarak nasılını bilmiyorum işin. Ama commonwealth ve iskandinav ülkrlerinin sistemlerini ulusuma entegre etmeye çalışır, sağlığa olduğu kadar eğitime yatırım yapardım.

Hastane yani, turp gibi saglikli insanlarin gelmesini beklemiyorum. O yuzden rahatsiz etmiyor, hastaneye gittigimde ben de onlardan biriyim sonucta.

üretmeyen bir toplumuz.
arge ruhu yok.
arge ruhu ile üretmeyen, üretenleri desteklemeyen bir toplumda sorunlar bitmez, düzelmez.

Ben sorunuzu anlamadım. Eğer insanları kastediyorsanız sağliklı, dinç bir insanın hastanede ne işi var?
Soruya cevap hayır rahatsız etmiyor.
Ha fiziksel ve teknik şartlarin yetersizliğini kastediyorsanız ona bir şey diyemem.

Suratlara aziz yıldırım maskesi taktırırdım. Bu sayede sevecen bi gülüş olurdu yüzlerinde.

@Amaranta ursula, hasta görünümlü insanlar var demedim. hastaneler mahşer yeri gibi, devlet hastanelerinde gördüğüm insanların birçoğu da köyden gelen sefil giyimli ne yapacağını bilmez haldeki insanlar. demek kimse senin gibi rahatsız olmadığı için de senelerdir aynı vaziyetteler. ben aşırı rahatsız oluyorum ve hemen ordan uzaklaşmak istiyorum. umarım hiçbir sevdiğim o ortamda yer almaz.

@for day to break

Köyden gelen insanların birçoğu sefil görünümlü diyerek genelleme yapmak ne kadar doğru? Açıkçası ben onlara bakinca giyim kuşamlarindan ziyade hastalıklarınin verdiği o yorgunluk ve çaresizlik halini görüyorum. Ve üzüleceksem eğer yine hastaliklarindan ötürü çektikleri acıya üzülüyorum. Yani hastanın çok şık giyinmiş olması ya da üzerinde eski kıyafetlerin olmasına bakmıyorum. Evet insanız yoksul insan görünce üzülmeniz çok normal bunu anlıyorum. Keşke o halde olmasalar. Ancak hastanede gördüğünüz "köyden gelen sefil görünümlü insanlardan" uzaklaşmaya gelene kadar sorgulamak gereken çok daha önemli şeyler var. Devletin uyguladığı sosyal ve sağlık hizmetlerinin elestirilmesi gerekilirken bu tür insanlardan kaçmak hoş bir hareket değil bence. İyi akşamlar dilerim.

@Amaranta ursula, aynen ben de onlara üzülüyorum, lütfen benim yazımdaki sefil giyimli sözünü de görmek istediğin yerden görme, ikimiz de aynı şeylerden rahatsızız. size de iyi akşamlar. Allah rahatlık versin herkese.

çözümüm var ama peygamber olsam (haşa) akpli olmadığım için beni dinlemeyip söylediklerim birilerinin rantını bitireceğinden söylemeyeceğim.

dilde sıkıntı yok kullanıcılar sıkıntılı

ülkeleri "kendi dilinde okuduğunu anlama" konusunda sıralamışlardı. olduğumuz sıra kötü.

dilde sıkıntı yok +1.

Her ne kadar ilk yorum sorunuza güzel bir örnek gibi gelse de tek başına yeterli değil :) Her dilde küfür ve argo vardır.

Ben dilimizin güzel olduğunu düşünüyorum. Ismet Özel, Ahmet Erhan, Şükrü Erbaş, Cemal Süreya, Turgut Uyar... dilimiz güzel olmasaydı, olmazlardı.

Ihsan Oktay Anar, Vedat Türkali, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk... onlar da yeterli olmasaydı olmazlardı.

Dilin zenginliğini günlük hayatta aramak çok mantıklı değil zaten çıkış noktanızda mantık yok. Avrupa ülkeleri gündelik yaşamı ortalama kaç kelimeyle geçiriyor bizle aralarında dağlar kadar fark mı var da böyle bir kompleks edindiniz?

Dilin zenginliği gündelik hayat dahil her katmanda aranmalı. Hayatın ta kendisi gündelik hayat. Dili haiz olduğun kadar zihnini haizsin. Dilde ne kadar mahirsen, insanlığında o kadar mahirsin. İnsan zihninde gündelik hayat şarteli yoktur. Şarteli açınca başka kapatınca başka bir zihinsel duruma geçiş yapamazsın. Dil kaygısını, dilin zenginliği kaygısını yaşayan insan ekmek alırken de, edebiyat eseri kaleme alırken de aynı derinlikte bir dil programı yürütür. Aksi antropolojik olarak mümkün değildir.

Günlük hayatta dilin zenginliği yoktur / ihtiyaç yoktur savı akıl tembelliği ambalajıdır.

Yetersiz dil diye bir kavram yok ki. 100 kelimelik bir dilin varolduğunu düşünelim. Onu da sadece 100 kelimeye ihtiyacı olan insanlar üretmişlerdir. Daha fazlası ya da azından söz etmek mümkün değil. İhtiyaca göre her gün şekil değiştirerek ilerliyor dil.

Avrupa ülkelerinin dilleri, hep birden incelenecek diller de değiller. Bükümlüsü var, Türkçe gibi eklemeli dili var. Dil aileleri ve dillerin sınıflandırılması diye küçük bir arama yaparsanız, göreceksiniz Avrupa’daki çeşitliliği de.

İletişim niye güzel başkalarında, ne demek istendi bu yorumla, ben çok anlayamadım. Birbiriyle güzel anlaşmaktan kasıt aslında medeni olmak mı, başka bir şey mi?

Bir de, dilde yetkinlik, dili iyi seviyede kullanma konuları aslında Türkçe kullanıcıları için çok sorun oluşturmuyor. Göze batan hatalar yapmıyor mesela yeni konuşmaya başlayan çocuklar. Kuralllar genelde işlediğinden (biz farkında olmadan), istisnalar da az olduğundan, mesela geçmiş zamanı bir kez doğru çekimlediyse çocuk, devamı da doğru geliyor. Dilde yetkinlik bazı dil kullanıcıları için artı on yaşa tekabül ediyor. Tabii, sonra sosyal etkenlerle günde 50 kelime ile konuşursunuz, o ayrı.

dendigi gibi iletisim icin yetersiz dil yoktur. dil ihtiyaclara gore gelisir ve degisir. iletisim icin yeni kavramlara, ifadelere ihtiyac oldukca dil de bunlari kapsayacak sekilde gelisir. zenginlik acisindan bakarsak o da aslinda yine ihtiyaclara gore sekillenir. kar'i (kisin yagan kar) tanimlamak icin Isvecce'de 25, Izlandaca'da 46 farkli kelime mevcut. simdi bu bu dillerin daha zengin oldugunu mu gosterir? yoksa oradaki ihtiyaclara ve cevre sartlarina gore dilin evrildigini mi?

avrupa dillerinde genelde kolay gelsin, gecmis olsun, cok yasa, afiyet olsun gibi, bizim dilimizde cokca kullanilan ve bizim icin cok dogal olan terimlerin birebir karsiligi yok. bu da turkce'nin zenginligi ve bizim kulturumuzdeki kibarliktan ve aile/sosyal cevrenin oneminden gelen bir ihtiyac bence

Avrupa dilleri kadar kıytırığı az bulunur.
Danimarka'da bir köyden öbürüne git konuşulan dil değişiyor, Danca diye tek bir dil yok düşün.

Stockholm'de öğrendiğin İsveççe Malmö'de geçmiyor, anlamıyorsun Skånska falan.

Bu söylediklerim muhtemelen Baltık ülkeleri için de geçerli.

Türkçe gibi zengin dil mi var la batıda:)

Türkçe'deki duygu durumunu anlatacak yazılı sözlü o kadar çok şey var ki.

İsveç'te hala millet birbirine sinirlenince Fucking shit, fuck you falan diyor adamların küfürleri bile yetersiz, o duygu durumunu anlatmaya müsait değil.

Dilimizin estetiği de kötü değil kesinlikle. Bir Almanca, bir Danca'ya bak bir de Türkçe'ye.

Ha bu şu demek değil; herkes mükemmel Türkçe konuşuyor veya kendisini harika ifade ediyor ya da Türkiye'nin dil eğitimi iyi falan... alakası yok.

Ama uğraşana, kafa yorana bizim dil çok zengin. Fransızca'dan Farsça'ya kadar da etkileşimi var.

Ha bir de İsveççe'de 25 tane farklı kar kelimesi yok. Çeşit çeşit kar var hepsinin tipi var. Hepsinin de adı "snö". Brunsnö, gulsnö, mjuksnö, fluffigsnö vb bir de fryst var donmuş yani.

Bizde de yumuşak kar dersin, sert kar dersin, lapa kar dersin. Buz dersin, kırağı dersin. Öyle bir zenginlik yok yani.

Eğitim iyi olmadığı için ifade gücü üst düzey olan Türkçeyi iyi kullanamadığımızı düşünüyorum. Ferrarimiz var ama ehliyetimiz yok gibi.

1984'te, insanların "Düşünmesini" engellemek için yapılan en büyük atılım, dili basitleştire basitleştire bir zaman sonra insanların olumsuz bir şey düşünmesinin önüne geçmekti. Misal mutlu kelimesinin bir karşılığı olmuyordu, mutsuz yerine -mutlu çok mutlu demek yerine de mutlu+ çok çok mutlu yerine mutlu++ gibi bir kelime kullanıyorlardı, yani böyle böyle cümle kurmayı imkansız hale getiriyorlardı. Cümle kuramayınca da bunun düşüncelere yansıyacağını; bireylerin olumsuz bir şey düşünülemeyeceğini, düşünemeyince de devlet adına olumsuz bir şey yapamayacaklarını düşünüyorlardı. Bizdeki durum mesela tam tersi; her konu için birden fazla kelime var aynı konuyu pek çok şekilde anlatabiliyorsun, dilini kullanabiliyorsan metaforlar alegoriler alabildiğince derya deniz fakat Alman bi adama bakıyorsun "Sabah erken kalkıp elde çorap halının desenlerini incelerken" cümlesini tek bir kelimeyle açıklayacak bir şey buluyor, asıl yetersizlik bu bence bizim dil baya baya zengin bu anlamda.

Burda ifşalardan gördüğum kadarıyla hep 33 aşağisi. Hem yıllardan beridir bekar takılan hatunlar var burda. Burdan umudum yok.

Kursa yazılsın

cafelere gidip erkeklere kesişsin. gülümsesin
kesin birisiyle evlenir.
erkeklerin hiçbir kriteri yok inan ki

cafelere gidip erkeklere kesişsin. gülümsesin
kesin birisiyle evlenir.
erkeklerin hiçbir kriteri yok inan ki


+1

ülkemizde kadınların alıcısı her zaman var.. elini yukarı kaldırsa en kötüsünden 3 5 kisi bakar.

belediyenin vs. kurslarına gidebilir. tabi evlenmek amacıyla değil, ilgi duyduğu bir alana gitsin. orada belki birileri ile tanışır.

işi gücü yok mu oralardan yürüyen çıkar. hem artık ben seçerim yaşınıda geçmiş. önüne çıkana kapak atması lazım.

(bkz: ekşi sözlük fuck buddy aranıyor ilanları)

(bkz: ekşi sözlük sevgili aranıyor ilanları)

tinder indirsin, bio'ya evliliği istediğini mizahi bir dille yazsın.
caz vs gibi kısmen kalitesiz erkeklerin uzak durduğu konserlere gitsin yalnız erkeklerle konuşsun.
ekşi sözlük yalnız erkek dolu. burada ifşa başlığı işe yarayabilir.
couchsurfing buluşmalarına gitsin yabancı erkekle buluşur. türkler de geliyor. bak hatta bu bayağı iyi fikir çünkü yaşları geçkin insanlar oluyor buralarda. ve yalnız oluyorlar.

ben kadın olsam, tinder plus alıp konumu londra/zürih/ny/la'e getirip zengin koca bulurdum 33 yaşında olsam. 35-36'tan büyük erkekle de evlenmezdim.

Erkeklerin hiçbir kriteri olmasa o kız zaten şimdiye kadar 33 kere evlenirdi.

Eski manitasını unutsun belli ki unutamamış hala.

Evde kalmış, bu saatten sonra zor. Şaka şaka. Her kör satıcının bla bla

biriyle alti sene iliskisi olmus birinin gorucu usulunu kabul etmesi cok acayip.

yasi kucukleri sirf yasi kucuk diye mi kabul etmiyor?

Bunun için evlenip bir de çocuk yapacaksa psikiyatra görünsün.

Görücüden kurtulmak için mi illa evlenmesi gerekiyor? Doğru mu anladım?

biraz daha sosyal olabilirse illa ki birileri çıkar. kadın/erkek bağımsız olarak söylüyorum; herkesin bir alıcısı vardır.

Arkadaşlar görücülerden kurtulmak için mi evlenmek istiyor nasıl bir çıkarım. Hey Allahım sinirlenmiycem. Bir tane kadın işyerinde oģlu için yazıldı buna. Oğlan da 27 miş. Görücü dedıģim bu. Tabi ilişkisi onu ćok yıprattı kolay mı. Ayrılık sebebi üstüne üstlük ihanetti. Ama eskisi gibi değil artık gülüyor ciğerparem. Ben kendi kendime gelin güvey yapmaya çalışıyorum. Artık bu saatten sonra seçme şansı yok demişsiniz lakin mayışlı memuru tipi çekmedi diye reddetti. Bu arada kendisinin mükemmel güzel bir yüzü var. Üni.den arkadaşım herkes beğenirdi sadece ben değil. Nasip kısmet

"İlla evlenmek zorunda mı demeyin, illa evlenmek zorunda olduğunu düşünürsek ne yapabilir?" Böyle bir cümlenin üzerine illa görücü gelenlerle evlenmek zorundaymış gibi bir anlam çıkıyor! Evet Allahım "çıkarım" ın sebebini oluşturan a sinirlenmeyeceğiz! Akıl fikir, Türkçe anlam bozukluğu!


.

evden dışarı çıksın.. bir takım kurslara aktivitelere katılsın.. bu aktivitelerde kendisiyle iletişim kurmaya çalışan erkeklere burun kıvırmasın konuşsun, iletişim kurmak önemli..

"birlikte oraya gidiyoruz buraya gidiyoruz" gibi davetleri geri çevirmesin, grup aktiviteleri her zaman için güzel bir başlangıçtır.. insanlar birbirlerine alıştıkça gerçek yüzlerini göstermeye başlıyor, hatta niyetlerini de belli etmeye başlıyorlar..

toparlarsak, ilk adım evden çıkmak..

Dikkat ettiysen nokta koymuşum ve başlığa istinaden kurmuşum illa evlenmek zorunda mı demeyin cümlesini. ama sözünü ettiģin anlam bozukluğunu hala anlayamamiş olsam da buna kafa yorcam bi ara nasıl olduğunu.

Bu arada kızın gideri varda 36 yaşımda bi arkadaşıma ayarlayabilirim. Tel no yollayın. Lokasyon ankara

Çocuk boylu poslu, döşü kıllı, parası var, ekmediği yerden biçer, çalışkan, tipi de iyi. Geçenlerde nişan attı. Sığır gibi geziyo arkadaşlarıyla. İki tane ıskartadan bi per yaparız belki.

Bizim kız istanbul'da ama. Ay olur mu dersin. Bence sen oğlandan numarayı al ya da ben kıza soruyum bi.

ooo hadi hayırlı olsun. düğüne bizi de çağırın :)

Yani bu tarz olsun bitsin bir an önce, anlayisi mutsuz bir evliliğe itebilir. Bana sorarsanız acele iş yapmamak lazım elbette hayatın akışında karşısına çıkacaktır.

İstanbul’daysa olmaz ya. Gerçi bizimki beğenir belki. Belli de olmaz bu işler. Bakarsın hemen evlenirler. Sen bana boş mesaj at cevap olarak numarasını vericem arkadaşın. Mobildeyim ben atamıyorum ilk

cevap: yine internetten.

ingilizce varsa, okcupid kullansin. yabanci koca bile bulabilir.

ben bi çeyrek takarım. hadi hayırlı olsun.

Arkadaşıma mesaj yoluyla epey teklif geldi. Bu konudan kendisine hiç bahsetmeyceğim. Sırayla numaraları bir tanıdık nosu gibi vereceğim kendisine. Eğer kalleşlik yapar bu sorumdan söz ederlerse ona o zaman güzel bir dille uzah ederim. Nasibin nerden geleceği hiç belli olmaz. Tabiki pat diye evlilik olmaz gorüşüp tanışilir. Bu sorumu silmeyeceğim. Belki yalnîz hemcinslerime yardimcı olur az da olsa. Hepinizin mutlu beraberliği olsun inşAllah. Teşekkür ederim cevaplarınız için.

@darkrocq birşeyler yakalamış gibi sanki. net olmakta fayda var.

Darkrocq:D +1 piremses+1

Couchsurfing iyi fikir, paçoz diyebileceğim cinslikte bir kız yabancı koca buldu. Bir de İstanbul'da kullandığım bir tandem sitesi vardı adı aklıma gelmedi şuan bilen varsa yazarbilir belki. Dil bilmese de Türkçe öğretir, çevre edinir.

ya hu osho şarlatanın teki. bence kendini huzurlu hissettiğinde gevşemiş oluyorsun.

meditasyon olayini tamamen duzmece buluyorum.

@binder dandet bu osho ne ayak bana bildigin tip doktoru osho kitabi onerdi, insan gercekten hayret ediyor

@mula

osho denen dallama zenginlerin guru'sudur. bir nevi milyonlarca liralık servete sahip olup fakirlere şükretmeyi öğreten dallama'dır (dalai lama değil)

meditasyon rahatlama acısından iyidir, inanmana gerek yok, sana doğa üstü bir durum vaad etmiyor sadece düzenli nefes ve bazı minik hareketlerle rahatlatıyor.

Osho'nun 2 kitabını hatmettiğim gibi özetini de çıkardım. Çok faideli telkinleri bulunmakla beraber aman be bu da iyi saçmalıyor dediğin de oluyor.

meditasyon zihinsel ve fiziksel olarak bütünleşik bir egzersiz. buda zamanından belki daha eskiden beri var. önemli olan zihni rahatlatmak, nefes egzersizleri ile bedende de bir rahatlama olabilir.
önemli olan gelecek ve geçmişten soyutlanıp anı hissetmek.

gevşemek o kadar bedensel düzeyde mi gerçekleşiyor? bu işlerle çok haşır neşir bir tanıdığım sürekli zihni açık hale getirmek düşüncelerden arınmak gibi şeylerden bahsederdi...
osho için wild wild country'yi seyredin der çekilirim.

Sürekli kavga olan bir ailede büyüdüm. Tahminimce bu bana ve diğer kardeşlerimin hayatlarına da yansıdı. Büyüdükçe daha net anlaşılıyor bu.

Normal, normal.

Evet, hayır. Mutlu bir ailede büyüyünce insanın evlilikten ilişkilerden beklentisi de çok yükseliyo böyle bir dezavantajı da var

Ailede maddi manevi huzur bulamadım. Tartışma gürültüsü ruhumu kemirdi. Böyle bombok çocukluk, gençlik geçince mutlu falan da olunmuyor.

Evet, evet

Çok mutlu ya da sürekli kavgaların yaşandığı mutsuz bir aile değildik. Biraz standart bir aileydik sanırım. Şimdi de mutlu bir insan değilim ama mutsuzluğumun aile dışında birçok sebebi var.

Hayır-nötr (hayıra daha yakın olan nötr)

siddet icerikli bir ortamda buyudum, simdi de mutsuzum. antidepresan kullaniyorum. her seyi elime yuzume bulastiriyorum...

bag var tabii ki. psikologlar neden cocukluga iniyor iste bu sebepten.

Çok çok çok sorunlu bir ailede büyüdüm, hemen her gece korkuyla uyurdum 16 yaşına kadar. Şu an gayet mutluyum, ama zaten pozitif bir insanımdır genel olarak, yüzümde hep bir gülümsemeyle gezerim.

Şiddeti bol olan ortamda büyüdüm, şu an 4000-5000 km uzaklıkta yaşıyorum çok mutluyum.

aslında bazen de mutlu bir ailede büyüdüğümü ve mutlu da bir insan olduğumu düşünüyorum. çocukluğuma dair çok komik şirin anılarım da var.

hayır, dertle büyüdüm hep. geçim derdi hepimizin derdi oldu. şu an ise herkes koy verdi. ben de koy verdim ama böyle olmasına üzülmüyor değilim. hep sonraki bölüme geçince daha iyi olacağına inandırdım kendimi, lise bitti, üniversite bitti, hala düzenimi kurup mutlu olmaya çalışıyorum. bi bok olmuyor. sorsan mutlu muyuz, evet deriz muhtemelen. hayattayız, sağlıklıyız. ama ömür bitmiş ve nispeten daha iyisinin olamayacağını bilip kendini kandırmaya devam ediyor insan.

hayır-sayılır

Kavga gürültü olan bir ailede büyümedim. Şu an inanılmaz mutsuzum.

evet mutlu idik. arada nadir kavgalar olurdu ve simdi de oluyor ama bunlar normal seyler. iliskinin tuzu biberi diyorum ben.

buyuduk ve simdi de gayet mutluyuz.

Çok mutsuz bir ailede büyüdüm. şu an mutlu ve huzurluyum çok şükür. ne kadar sürer bilinmez tabii. :)

Mutlu bir ailede büyüdüm ve genel manada mutluyum.

Evet
Eh iste

mutlu bi ailede büyüdüm, mutluyum ve etrafımı da çok mutlu etmeye çalışan biriyim:))

hayır-hayır

elbet etmişlerdir ama annemle babamın kavga ettiğini hatırlamıyorum, öte yandan müthiş mutlu ve her yerinden sevgi fışkıran bir ortam da değildi; normal diyebiliriz sanırım. yine de ben çocukken mutsuz olduğum zamanları hatırlamıyorum, bu açıdan beni olumsuz etkileyen bir şey yaşamadım. ama genel olarak mutlu bir ruh halim yok, mutsuz olmamaya çalışıyorum sadece.

mutlu ailede büyüdüm diyemem. çok ciddi sorunlarımız yoktu, dışarıdan bakan biri ters giden hiçbir şey göremezdi ama anne-baba arasında çok sık tartışma yaşanırdı, babam bizimle pek ilgilenmezdi, genel olarak çok kötü olmasa da gergin ve birlikteliğin hissedilmediği ve herkesin kafasına göre takıldığı bir aile hayatım oldu diyebilirim. nitkeim ben lise sondayken annemle babam boşandı ve benim bundan 6-7 ay sonra şans eseri haberim oldu, sorduğumda da "aaa unutmuşuz lan" dediler resmen, öyle şahane bir birlikteliğimiz vardı.

şu an 24 yaşındayım ve genel olarak gayet mutluyum ama buraya gelene kadar çok depresyona girdim, çok zorlandım. benimkisi sanırım biraz "artık yetişkinsin, artık farklısın, artık her ne oluyorsa büyük ölçüde senin kontrolünde ve senin nasıl değerlendirdiğine bağlı" zihniyetini benimsemekten kaynaklı. o açıdan eskiden ne olduğuyla çok ilgilenmiyorum, mevcut hayatımı güzelleştirmeye çalıştığım için de genel olarak mutlu biri olduğumu söyleyebilirim.

ha babasıyla şakalaşabilen arkadaşlarımı, "memleket"e döndüğünde anne, baba ve kardeşleriyle birlikte bir sofraya oturup huzur bulan insanları görünce biraz şey olmuyor değilim ama o kadar sorun değil, alıştık. babam bizimle pek ilgilenmezdi ama ne anneme ne de bize bir kez olsun vurmadı. çok korktuğumuz, nefret ettiğimiz, utandığımız biri asla değildi - sadece bencildi biraz, evle arası pek yoktu. öyle düşünmeye çalışıyorum. sonuçta eşek skmenin hobi olduğu bir köyde doğabilir, şu an çok daha kötü koşullarda yaşıyor olabilirdim.

her şey değil ama çoğu şey büyük ölçüde bakış açısıyla ilgili bence. o yüzden buna odaklanmaya gayret ediyorum kendi adıma. çünkü her zaman daha iyisi ve daha kötüsü mümkün. bu yaştan sonra 13 yaşında nasıl olduğumu düşünmemin de pek manası yok zaten.

facebook'ta kitap faresi kitap kulübü diye bir grup var, her hafta bir kitap belirleyip, okuyup sonrasında da buluşup tartışıyorlar. Ben hiç katılmadım ama güzel kitaplar seçtiklerini görüyorum, okuma listeleri de yayınlıyorlar.

eksisozluk.com

goodreads

1000kitap gayet güzel bir site.
kadın olduğunuzu anlayanlar olacaktır, onları boşverin.

Açıklamanızı okudum ama şehrinizdeki kitap kulüplerini araştırabilirsiniz. Yıllar önce katılmıştım bir kitap kulübüne çok güzel bir deneyimdi. Kulüpteki hoşgeldin konuşmacısı bir kulübün en fazla 15 kişi olması gerektiğini söylemişti. Biz 10 yoktuk.

1000 kitap da tartışılmıyor sadece yorum var sözlükteki gibi.

işe git eve dön motosikletle

haftada 3 gün 1 saat pilates
haftada 2 gün 1 saat hafif tempo koşu
haftada 3 gün 20 dk orta tempo yürüyüş

Bu sıralar günde 1-2 saat tenis
1 saat park aletlerinde tüm vücut
1 saat hafif koşu + yürüyüş

5 gün ağırlık antrenmanı
1'er saatten

hafta içi: ev, iş, 3 gün spor. spora gitmediğim günlerde nerede olacağım belli olmaz.

hafta sonları da ne yapacağım belli olmaz.

her gün en az 30 dk yürüyüş,
hafta sonları günde 1-2 saat yüzme.

ama hafta sonları da yürüyüşe dönecek sonbaharın gelmesiyle.

Haftada 2 pilates
Haftada 1 daat karin calisma
Haftada 1 veya 2 gun agirlik+cardio
Her gun merdiven cikma :)
Bazen yuruyus

haftada 1 gün 1 saatlik pazara çıkma
haftada 1 gün boydan başa ev temizliği
hemen hergün 1 saat 2 saat yoga
haftada 1-2 gün yarım saat bisiklet

Basic olanı al geç, diğer özelliklri kullanabilecek misin?

M2 veya m3 al.

usb pc bağlantısı, hafızada son ölçümleri kaydedebilme, bilekten ölçme, dirsek civarından ölçme gibi özelliklerine göre fiyat şişiyor.

Ben braun'un almıştım, pc bağlantısını sadece denemek için bir kere kullandım.

Çok büyük sıkıntılara yol açabilir acilen doktora gidiniz.

Charles niye dalga geçiyorsun. Benimki hep düşük gidiyor onu sordum.

Ilerde hipertansiyon yapar kalbe zarar diyen filan var. Tecrübe eden var mı diye.

Benim de kendimi bildim bileli 8-9’a 5’tir. Diğer insanlar için normal olan 12’ye 8 olduğunda hastaneye kaldırılacak hale geliyorum. Şu ana kadar hiçbir zararını görmedim ben düşük tansiyonun. Gördüysem de bilmiyorum ya da hatırlamıyorum. Sorunun cevabını ben de merak ediyorum.

Ben de şu ana kadar bana zararı yok diye düşünüyordum aşirı halsiz bıraktığını farkedene kadar.

Sizin "normal" tansiyon ölçüleriniz bunlardır. Asıl yükseltmeye çalışmak zarar verir. Aşırı halsiz bıraktığı zamanlarda tansiyon arttırıcı şeyleri almaya gayret edin, yeterli. Haricinde yükseltmek için uğraşmayın.

Dostum ne kadar daha patoloji görmemiş de olsam bir tıp öğrencisiyim neden dalga geçeyim, hele @sefil'in yazdığı çok riskli bir yorum. Çok farklı nedenleri olabilir, ama iyi bir dahiliyeciye gitmeniz gerekir, doğuştan öyle olduğunu söylemeniz lazım. Yoksa aa tansiyonun düşmüş yorumunu yapabilirler.

@charles, Soruyu soran kişinin "önceden" bir dahiliye doktoruna gitmiş olduğunu varsayarak yazdım. Asıl tehlike kendi kendine tansiyonu yükseltmeye çalışmak. Sağlıkla ilgili yorumlarda zaten herkes doktora git diyor, soruyu soran kişi de doktora gitmesi gerektiğini biliyor, buraya duyuru açılmasının sebebi ikinci bir görüş almak veya endişeleri paylaşmak.

5 milyar çok veriyormuşsunuz gerçekten

O kaloriferde ciğerinizi yakıyorlar sanırım. 5 bin TL çok para. Biz bu sene 1760 TL veriyoruz daire başı.

@notts, siz az veriyormuşsunuz. bizim apartman kömürü henüz almadı. ithal olduğu için dolarla birlikte artıyor. o civarı bulur diyenler var. evet çok yakıyoruz kışın, mnnak bebeği olanlar var.

Ben hep elli kiralık alıyorum.

hmm dogalgaz, baharda ve yazin 20 30 lira geliyor max ocak ve banyoda kullanildigindan.

kisin en en en sogukta 3+1 ev 250 geldi bir ay, Onun disinda 150 falan. Sifir mantolu bina.

Yani 8 ay ortalama 30 desen, 4 ay ortalama 200 desen... 1040 eder.

Bu gecen seneydi, bu sene abarir tabii.

biz geçen sene 2500 yakmışız bu sene dolarla birlikte artıyor. haberiniz olsun. ayrıca doğalgaza yüzde elli zam geldi.yani @acemi, geçen sene ayda 300 veriyorsa bu seneki aylarda 450 verecek geçmiş olsun.

Yanlız doğalgaza gelen %50 zam (aslında 45 herhalde) ev kullanıcıları için değil, sanayi kullanıcıları için geçerli.

@John Bloor, her kullanıcıya ayrı zam geldiğini de senden duydum, işAllah dediğin gibidir.

bir demliğe 4-5 tatlı kaşığı koyarım. çayın rengini kullandığın çayın markası da etkiliyor. mesela bimde berk seylan çayı var. rengi süper ama tadı alışkın olmayana ağır gelebilir. çaykur filizin tadı da rengi de güzel oluyor. lipton profesyonel harman var. o da iyi.
uzun lafın kısası, çayı değiştir.

suyun çok iyi kaynaması lazım. iyice kaynadıktan sonra demliğe koyulur su, daha sonra üstüne çay tozu eklenir. biraz kaçak çay da koyulursa tamamdır.

İlk önce hangi çay olduğu önemli yıllardır biz çaykur sarı kullanıyoruz. ikinci aşama 2-3 yemek kaşığı çaya çaydanlığın deliklerinin hemen altına kadar kaynar su koyuyoruz. Damacana suyla daha lezzetli oluyor tabi. Demini alması da çok önemli en az 15 dakika kokusu çıkana kadar beklemek lazım.

Biz, 4-5 kaşık normal çay, 2 kaşık da Seylan çayından ekliyoruz demliğe. Sonra soğuk su ile hafif yıkadıktan sonra (bunu ben her zaman yapmıyorum) kaynar su ile demliyorum. Yarım saat kadar deminin almasını bekliyor, sonra da içiyoruz.

kaynamış ya da kaynamaya yakın su, üzerine çay şeklinde, marka önemli ama benim için filiz çaylar favori.

Ben daha temiz iş olduğundan ve Tiryaki olmadığımdan demlik poşet kullanıyorum, kendime demlerken koyu içmediğim için minik demliğe bir poşet çay atarım üst demliğin dibine de çok az su koyarım, suyu iyi kaynattıktan sonra çayı demlerim, güzel de olur. Misafire yaparken 5-6 poşet çay üzerine rengi daha güzel olsun diye bir tutam seylan atarım, suyla çayın tozunu alırım ve aynı şekilde dibine su koyarım, yine suyu iyi kaynatıp demlerim. Pek beğenilir.

1 yemek kaşığı, 2 yemek kaşığı 3-4 çay kaşığı olayı tamamen çay ve demlik ile doğru orantılı olan bir korelasyon içerir. aslında çay olayı çok farklı şeylere de bağlı arkadaşlar zaten belli başlı şeyleri yazmışlar.

Savulun çay uzmanı geldi.
Bi kere bi kaşık çayla olmaz o iş. Yaklaşık bi çay bardağı kadar çay otu koyuyorum ( sülale kalabalık )
Bi de çay karışımı önemli

Su kaynadıktan sonra 2 dk soğutulacak
En fazla 20 dk dem alıcak

Bir yakınımın da yükseliyor bazen şekeri, tarçın iyi geliyor. Yoğurda karıştırılıp yenebilir. Ama insülin alındıktan sonra doğru olur mu ben de bilmiyorum. Çok geçmiş olsun.

420 aşırı. İnsulin vurmuş doğru yapmış. Su da içsin. Düşene kadar Kontrol edin ara ara. 240-250 den sonra idrarda keton görülür.

420 şeker sarımsakla falan düşmez.

vurduğunuz insülinin cinsi önemli. Kısa etkilisi var uzun etkilisi var. Pat diye düşmeyebilir. 420'yi çok büyütmeye gerek yok. Anneannemin bazen şekerini alet 600ün üzerinde olduğu için ölçemiyor. Yine de kendinde oluyor.

*rahatlatıcı

ağırlık sporundan sonra koşuyorum koştuktan sonra hafif bir kaç ağırlık hareketi daha yapıyorum sonrasında duş ve eve yürüyüş.
Evde direk yatıyorum.

sauna, buhar odası, yürüyüş.

Ağırlık antrenmanı sonrası herhangi bir şekilde stretching ya da Mobility egzersizine girmem, ayrı bir günde veya aynı günün farklı bir bölümünde yaparım, bazen Foam roll gibi materyalleri de kullanırım. Ağırlık antrenmanı sonrası en güzel şey büyük bir ana öğün yemek sonrasında dinlenmek ve iyi bir uyku çekmektir bana göre.

ben satış yapınca öyle oluyorum
90 k usd lik patlattım simdi bir tane
iyiyim :D

Dun gece tuzlu kurabiye yaptım çok güzel oldu buna sevindim.
Öncesinde kendim için ve yakınlarıma hediye etmek için bez çanta boyamıştım baktıkça mutlu oluyorum.
Okuduğum dergilerdeki iki kuşe kağıdına basılmış güzel fotoğraflardan mektup zarfı yaptım. Mektup arkadaşlarım çok sevdi.
Kurutulmuş yapraklardan kitap ayraci yaptim çok tatli oldular.

Az önce yapboz bitirdim ve gururla, mutlulukla izledim. Tabii, onun üretilmişini yeniden ürettim aslında. Ancak, yapım aşaması çok büyük bir sabır testiymiş, bir daha yapacağımı sanmıyorum. Birden fazla kere yapboza yeltenmiş insanlara çok büyük saygı duyuyorum, hepiniz übermensch’siniz.

Dün de tahmin yapan bir kod ürettim, onunla oynuyorum.

yıllar önce küçüklüğümden beri kendimce programlar yazmaya çalışırdım. çalışan bir şey ortaya çıktığında aynı duyguları hissederdim, dönüp dönüp bakardım. çok büyük haz verirdi. keza onların hatalarını ayıklamak, daha da geliştirmek, yeni sürümlerini yayınlamak filan da çok büyük keyifti. hatta bi kere bi sitede yaptığım bi program haftanın en çok indirileni falan olmuştu da içim içime sığmamıştı anlatamam o hissi. özene bezene tasarlardım en ufak ayrıntısına kadar böyle baktıkça mutlu olurdum.

uzun süredir bir şey üretmemişimdir sanırım. programlamadan falan da uzaklaştım zaten, hayata dair beklentim de pek kalmadı, bir şeyden de zevk alamıyorum öyle ruh gibi geçiyor günler. şimdi bu soruyu okuyunca hatırladım o hisleri güzel de oldu.

1/10 olceginde scale model RC ucak urettim. Evet cok keyifli.

5 ayımı verip kitap üretiyorum, sayılır mı?

Az önce yeni Rav-4’ün Manifold’unu ürettik. Evet oldukça zevkli.

ben balkonda kekik, fesleğen, biberiye, adaçayı vs. yetiştiriyorum. onlar büyüdükçe bakıp mutlu oluyorum.

Her yaptigim kokteylde keyif aliyorum.ozellikle,begendiklerini dile getirdikleri zaman ^^

Kod yazdım, problem çözme hissini seviyorum.
Şarkı yapardım eskiden. 2 sene önce falan müzikle uğraşmayı bıraktım.

Benimkiler çok, işim gücüm bişeyler üretmek zati (malum anneyiz:) Denişik iki tane var onları yazayım.
Bu sene ilk kez sübye yaptım. Sübye kavun çekirdeklerinden yapılan geleneksel bi içeceğimiz. İzmir'de yapan bi aile vardı belli noktalarda satarlardı, hala yapıyorlar mı bilmiyorum. İlk denemeye göre başarılı oldu diyebilirim, kıvamı biraz daha koyu olsaymış iyiymiş ama böyle bile çok güzel oldu bence. Denemenizi tavsiye ederim, çok lezzetlidir.
ikincisi karpuz dondurması. Akşam yemeğine gelen misafirler bi karbuz getirmişler allaha emanet, ordu doyar. Bizim bitirmemize imkan yok belli çoğu atılacak. Ben de cin fikrimi çalıştırdım, 4/3'ünü püre yapıp sütle karıştırıp dondurdum. E vallahi o da çok güzel oldu, serin serin:) Yalnız o kadar çok oldu ki dondurucuda yer kalmadı, bi kısmını konu komşuya dağıtmayı düşünüyorum :)

en son kendime kalan kumaştan jile diktim.

Likör
Reçel
Tentür
Sabun
Sac kremi
Bitkisel boyama
Tohumdan çeşitli bitkiler yetistirme

geçen hafta 80 küsür model bir pinarello toplayıp sattım. yaşasın klasik bisikletler^^

Balkonda domates üretiyorum. Geçmişte hep bir şeyler ürettiğim için alışığım. Çalıştığım yerde de bir şeyler üretiyorum sürekli.

Geçen hafta 650 lira çektikleri çerçeveyi 200 liraya kendim imal ettim. şimdi duvarımda ve bundan daha kaliteli olmazdı muhtemelen.

Master tezi yazıyorum. Bittiğinde üretmiş olucam umarım

yeni bilgisayara windows ve driverlar yükledim, mükemmele yakın hale getirdim. sayılır mı?

Irish stout bira.
vişne şarabı

kelimelikte degerli bir kelime urettim en son, oyunu beraberlige tasidim.

teraryum urettim. ciceklerimden dallar kirip yeni cicekler uretiyorum.

betondan sehpa, eski kemerden saksilik, sapkadan kus yemligi falan urettim.

en son iki tane makale yazdım yolladım,

2 tane janjanlı pasta altlığı yaptım 40*50 ebatlarında

20 küsür anaokulu öğrencisine ebru yapmayı öğrettim, birlikte ebru yaptık

uzak bi yerdeki sempozyumda sanal sunum yaptım

Yani hoş bir şey değil. Destekli sütyen falan bunlar hep nitelikli dolandırıcılık.

Beni rahatsız etmiyor, delik deşik cilt görmekten iyidir.

rahatsız eder. başka özelliklere de buradan referans çıkarabiliriz hatta. kendini olduğundan farklı göstermek isteyen birisi var karşımda. diğer yandan internet ve özellikle instagram dünyası bambaşka. makyajlar ve filtreler yüzünden biz hep başkalaşmış tipleri görüyoruz. yüz yüze olay başka, zaten iki saniyede karşındaki kadının badana yaptığını anlayabiliyorsun.

Rahatsız olurum, ilgim anında kaybolur.

inanılmaz ediyor, bu yüzden makyajı sahtecilik olarak görüyorum. hepimiz sahteyiz ama ne kadar makyaj o kadar sahtecilik oluyor, en azından benden daha sahte olmasın istiyorum. makyajla dünyanın en güzel kadını da olsa o insanla birlikte olamam.

ben bu kediciğe hayrandım ta ki; tutuklandığı güne kadar. i.hizliresim.com

Kıllı ve aşırı kilolu olmadığı sürece hiçbir kadın rahatsız etmez ancak elbette kendini aşırı makyaja vuran, makyajla evrim geçiren ve instagram bağımlısı olan kadınlara güvenilmez, evlenilmez.

Duyguda sahtecilikten avrupa gönül hakları mahkemesine şikayette bulunurum.

Yani tamamen makyajsız olsun diyemeyiz, ama kara sıva üstüne önce kaba alçı sonra saten alçı en son da silikonlu boya sürer gibi makyaj yapılmasına karşıyım.

Zaten ne bulursa yüzüne sürdüğü için cildi daha çabuk yıpranacak ve daha kötü olacak, kendine de yazık.

Bu yüzden ilişkiye gerçek anlamda başlamadan önce mevsim yaz ise denize, kış ise termal otele gidip hanım arkadaşı yüzündeki kimyadan arındırın efendim :)

sabah kalkinca bu kim lan diyorsam benden gecer not alamaz.

O makyaj bitene kadar bekletiyorlar o yüzden tercihimi makyajsız olarak kullanıyorum.

Makyajdan hiç hoşlanmıyorum minimum yapılmasını tercih ederim. Çok makyaj yapanlar benim gözümde eksi puan alıyolar.

Ağır makyaj yapanlardan hoşlanamıyorum. Kimyasalların ağzıma girmesi hoşuma gitmiyor.

Öyle bir durumla da karşılaşsam bir celsede boşanırdım : )

yok kanka etmiyor. zaten önemli olan iç güzelliği.

makyajli ve makyajsiz hali arasinda cok buyuk fark varsa rahatsiz olurum.

m.haber365.com.tr

Kimisi makyaj yapinca cok degisiyor ama makyajsiz hali de guzel, oyleyse sorun yok. OBur turlu tabii rahatsiz eder ama o kadar da degil.

Makyajsız kadınları hiç beğenmiyorum

Makyajlı kadınlar şişme bebek gibi duruyor, doğal kadın candır.

Hafif dokunduran cinsten makyaj en babasıdır.

makyajlı kadınları asla beğenemiyorum makyajdan ve saç boyasından nefret ediyorum. Herşeyin doğalı en güzeli. Kadınında en doğal hali en güzeli hali. tahta göğüs olsun cildi çok düzgün olmasın önemli değil belki en falza güzel renk bir ojedir olması gereken çünkü ojenin saklayacağı bir kusur yoktur. Zaten saklanması gereken kusur olmamalı neysen o sun işte .

makyaj ya akşam alkollüyken loş barda ya da filtre de ekleyip internette/ekran karşısında işe yarıyor. onun dışında karşı karşıya olduğunda belli oluyor. resmen alçıdan maske yapmış. bir de rezil bir rimel sürüşü ile bir kilo fondöten kombosu var. hamurun üsünte göz+kirpik diye kıl ekilmiş gibi duruyor. rahatsız edici tabii o kadar makyaj.

kadınlardaki en güzel makyaj, erkeklerin çoğunun "makyajsız" sandığı o sade görüntülü olan hal. kedicik makyajı ya da düğüne giden kadın makyajı, yüzü delik deşik olmasa da yakışmıyor insanlara. bu arada destekli sutyen çok net nitelikli dolandırıcılık. bunun bir de destekli şort/pantolon/iç çamaşırı ve bacakları ince gösteren çorapları varmış. biz de şu süper kahraman kostümlerindeki gibi kas destekli gezelim o zaman. :D

şunun gibi bir şey oluyorlar sanırım:
www.aliexpress.com

bakım makyaj demek değildir. cilt kusurları eğer bir hastalık sebebi yüzünden değilse ve düzeltilmiyorsa o kadının bakımsız olduğunu düşünüyorum. kişisel bakımına dikkat eden herkes bakımlıdır.

sen cok mu mutlusun diye sor. kesin deildir. zira mutlu olan insan baskalarinin murvetini dert etmez. iste bunlar hep can sikintisi. renksiz hayatin urunu.

Sen de akıl ver ters köşe yap. Afallasinlar.

Ustalik gerektiren kafaya takmama sanatini okuyabilirsiniz. Genel olarak sklememek uzerine guzel bi kitap

En mantıklısı aceminin taktik. Ama her duruma uygulanmıyor tabi.

Yav he he tarzında aptal bir sırıtmayla dikkate alıyormuş gibi yapıyorum.

dinliyomus gibi yap ama o an orda olma, haftalik planini falan yap kafanda. ben son 5 senedir deniyorum, 100% calisiyor.

yurtdışına göçmenlik başvurusunda bulunacağım de konuyu değiştir arkadaşım hiç mi sohbet değiştirecek kontran yok?

ayrilacaksam neden evleniyorum diyorum. cevap gelmiyor.

Bana da çok diyorlar. "bende bul birisini bana evleneyim." diyorum götüm götüm kaçıyor. Bizim milletimiz böyle boş boş konuşur ama kimse elini taşın altına koymak istemez.

Azarlanamayacak konumda derken teyze, hala gibi yakın akraba mı? Ben artık çok kısa tutuyorum muhabbeti 59sn. konuşup konu uzamadan kapatıyorum. İş konusunda akıl veren oluyor, C planın olsun D planın olsun diyenler var, sanki plan yapacak ortam varmış gibi.

superfluid + 1
Dışarıdan gülerken içeriden günlük ya da haftalık planlar yapmak, hiç olmadı “Batman mi yener, Superman mi” gibi iç polemiklere girmek ya da kafadan sevilen bir şarkıyı çalmak işe yarıyor.

çok sıcak suyla mı yapıyorsun

Her gün banyo yaptığını varsayarsak, her gün iyileşip tekrar mı hasta olıyorsun? Nasıl işliyor süreç?

iyi kurulanmıyor, ıslak ıslak dolanıyor olabilirsin. özellikle saçını kurulamıyor olabilirsin. banyo sonrası klima veya cereyan çarpıyor olabilir.

Bağışıklık sistemin zayıftır, banyo sadece tetikliyordur.

Benim de aklima cok sicak su geldi.

malheiros + 1

Bir 10 yil kadar once, kisin banyo yaptigimda ne kadar sacimi kurutsam ve kendimi korusam da o gun disari cikamazdim artik. Ciktigimda direkt hasta olurdum. Su sicak olursa disarisi soguk oldugu icin, hafif soguk olsa banyoda usudugum icin hasta olurdum. Yaz icinse ortalikta klima yoksa, o kadar nasil carpar, bilmiyorum. Spor mpor bagisikligi guclendirince kronik farenjit de kalmadi.

Sorun benim kronik farenjit olmamda, dolayisiyla bagisiklik sistemimdeydi. Illa farenjit olmak zorunda degil, bagisiklik sistemini baskilayan bir sorun olabilir.

Evet bağışıklığım baskı altında zaten ama banyo yapınca rahatlamayı bağışıklığımın mutlu olmasını bekliyorum olmuyor daha da çöküyor. Bitkin bırakıyor beni. Suyun sıcaklığı bence de. Çünkü denize girince daha zindeyim.

Bakir kapların belli aralıklarla düzenli olarak kalaylanması gerekiyor bildiğim kadarıyla. Yoksa zehirlenme yapabiliyormuş.

amaranta ursula +1. bakir agir metaldir ve vucuttan atilamaz. agir metaller vucutta zamanla birikir ve ciddi saglik sorunlarina hatta olume sebep olabilir. duzenli olarak kalaylanan bakir kaptan zarar gelmez. metal catal,bicakla kullanmamaya ozen gostermek lazim cunku bunlar yuzeyi cok kolay cizebiliyor. ayrica yemekleri bakir kaplarin icinde de cok saklamamak lazim. pisirdikten sonra artan yemegi baska bir kaba almak daha iyi.

Ornegin salatalik ile zeytin

sebze, salata, daha çok et, en en en kötü durumda patates.

kahvaltıda 2 yumurta yeşillik domates salatalık az peynir ve zeytin. bunların hepsini yiyince ekmek aramıyosun. yemeklerin yanına salata ya da yoğurt yiyince gözüm ekmek gormuyor. ilk başlarda zor geliyo da sonra alışıyo insan.

Ben sadece makarnayı bırakacağım, zaten ekmeği az yerim. Menemenle çok yerim bir tek. Aslında karbonhidratlı yiyecek yerine ne konabilir sorum. Örneğin benim mercimek köftesi geliyor. Sebze yemekleri tabiki. Kısır sevmem. Bulgur pilavı severim. Nohut ve fasulye. Barbunya.

Et, yumurta, sebze, yoğurt, kuru yemiş, meyve. Aslen ekmeği kesince ne denli zengin bir yiyecek skalası olduğunu fark edeceksin.

Genelde patates ya da pilav türleri ekmeğin yerine geçiyor.
Bi süreden sonra sadece et veya sebze yeterli geliyor.

haşlanmış yumurta tok tutma master.

ben ekmek yiyorum ama az yediğim için kahvaltıda bi hindi füme içine sarılı avokado krem peynir salatalık ve haşlanmış yumurta patlatıyorum, bayağı sağlam tok tutuyo.

ha bunları bi dilim ekmeğin üzerine dizince daha güzel oluyo mu? evet.

Yumurta, domates, salatalık.

Sabahları yulaf yiyorum genelde, canım çok ekmek isterse arada bir kepekli tost. Öğlen yemeklerimi ve akiam yemeklerimi de genelde ya yanında ekmek yenmeyecek şekilde seçiyorum (sağlıklı seçimler olarak) ya da ekmeksiz yiyip yarı tok kalkıyorum.

Açıkçası kendimi sulu yemek yerken, ne bileyim çorba içerken ekmeksiz yemeye alıştırdım. Bazen ekmek yiyip yemediğimi bile fark etmiyorum.

ceviz

et yiyorum. karbonhidrati nerdeyse sifirladim. ne ekmek, ne patates, ne pilav/makarna. her gun farkli cesit et yapiyorum, yanina da yesillikten salata. en doyurucu ve en az kilo aldirici gida.

PASTA XD

Tamamen kesmek zorunda değilsin tam buğday tüket ölçülü miktarda

enginar

Yoğutlu semizotu salatası

zeytinyağlı yer elması

semizotu <3
zeytinyağlı yemeği, sarımsaklı yoğutrlusu, salatası..

Mücver ama yağda değil fırında pişecek. Tarifleri var nette çok iyi.

Deniz börülcesi limon ve zeytinyağı ile.

Semizotu'nu yoğurtla yeme dedi diyetisyen.

Firinda patates, deniz borulcesi salatasi, zeytin salatasi, firinda mantar, firinda sogan, firinda her turlu sebze...

@for day to break neden kanser mi yapıyormuş :D

@necron demirini alıyormuş.

Yogurtlu rendelenmis kereviz <3

gundemi sasirtacak kadar ilgi ceken biri degil adnan oktar. paranoyadan kafayi yediniz ha.

Bence böyle bir ihtimal yok. Tiyatroların kapatılması neden gündem olsun ki ayrıca? Hiçbir sansasyonel haber olmasa bile, tiyatroların kapatılması gündem falan olmaz bence.

Soma davası biraz ört bas edildi bence

ya o değil de tiyatrolar niye kapansın? o haberle ilgili yanlış anlama var. en fazla el değiştirir, hükümet onaylı/destekli oyunlar oynanır sadece. belki salonların sayısı falan azaltılır. zaten muhalif oyun oynanıyor muydu? devlet tiyatroları yıllardır bitik değil mi? rte icraatlarında son yıllarda beni en az etkileyen şey oldu tiyatro meselesi.

westblack +1

Gündemi kim takar!? Kimin gücü kaldı hükümete gündemle baskı yapmaya? Ayrıca Adnan Oktar'ı kim takar? Kedicikler gitti (aslen devecikler) o üzücü tabi...

eksisozluk.com

Öyleyse bile bunu yazan yayınlayan medya, basın organları, gazeteciler... dananın kuyruğu her halükarda orada kopuyor. Gündemde tutmazsalar işbirliğinin önemi kalmaz.

Meseleyi takip edenler bu adamların tepesine binmek için bir senedir hazırlık yapıldığını biliyordu. Seçimden önce zuladan kaset çıkarma ihtimallerine karşı beklendi diye tahmin ediyorum.

Yurdumun gündemi o kadar karışık ve o kadar hızlı akıyor ki özel bir çabaya gerek yok zaten.

Tiyatro kapanmadi. Ama gidilmez bu saatten sonra.

Halsizlikten öte bir tembellik oluyor havanın sıcağından ötürü.
Buzlu ve sütlü kahve içiyorum hem serinletip hem de dinç tutuyor.

Yaşarım, önce vitamin değerlerimi falan ölçtürürüm halsizliği çok yoğun hissediyorsam eksik olan bir şeyler kesin çıkıyor. İhtiyacım olan vitaminleri kullanıyorum.Düzenli kullanınca da toparlıyorum. Tabi beslenmeme de ekstra özen göstererek süreci hızlandırıyorum.

Yaşıyorum daha çözümü bulamadım.

Su ve sodaya abanıyorum.

pharmaton aldım ama pek bir faydasını göremedim. uyku saatlerini arttırmak daha işe yarar geldi bana.

Var. Onunla yaşamaya alıştım.

spor

tasty.co

Vejeteryan değilim ama vejeteryan ve vegan tarifleri özellikle seviyorum.

kesinlikle değer. yumurta seramik tavada çok daha güzel şekilde pişiyor.

Yahu farkediyor illa ki de, zaten menemen ne kadar lezzetli olabilir ki? Altı üstü menemen yani.

menemen en guzel bakir sahanda olur. bakir al sen, bos ver seramigi.

metro+ring

Yahu şişirdiler ... 40 milyon oy sayılmadı daha.. Medyayı kullanmak böyle birşey..

Ay hadi inşAllah

Sen bence yanlış anlamışsın
O kişiler CHP ye oy verdiniz de ne oldu bakın yine biz kazandık diyor

yahu ne umudu ne 40milyon oyu. AA'nın çalışanları çatır çatır tutanak giriyorlar sisteme, ysk kendisine geldikçe ekliyor sisteme. Eninde sonunda AA'nın verileri ysk ile aynı çıkacak. İyice saçmalamaya başladılar. Kaybettik işte.

goodman eh kabul ettiler o zaman yenilgiyi. her dakika takip ediyorum. algıya alıştık.

Ceren karan Beşiktaş da sandık sonucu açıklamış, ince 180 rte 80 şeklinde... ve diyor ki ince rte yi ikiye katladı:) daha ayrılmayın sandıklardan... ülen orası Beşiktaş sen orada oy koruyacağına gitsene Bağcılar a...

Yok senin için rahat olsun. Kahhar sıfatıyla filan diyorlardı. Niye kahhar desin kaybeden insan ah ediyor işte.

Komik olan o kitlenin kazanması:) kazandığını farkında değil o zaman onlar:)))

Aaah ne güzel soru da bu işte. Anlamak onların en büyük sorunu zaten.

2 saat önce burada kırklı rakamlara inmez dedim diye 3 kişi mesaj attı. Yok mallar listesine eklemiş, muhalif görünümlü trollmüşüm, umut kırıcıymışım. Sanki biz istemiyoruz ama olmuyor. Türkiye öyle bizim etrafımızdaki gibi değil, yine yüzleştik bununla.

Sabaha doğru ysk aa nın şimdi verdiği sonuçları verir. üzgünüm.

Daha bir saat önce ankara'daki arkadaşım ınstagrama okulda sayıma devam ettiklerini gösteren story yüklemisti. Okulun hemen hemen tüm sandıklarında durum böyleydi. Bunun gibi kac tane video gördüm.

Ben bu haldeyken ne çabuk galip ilan edildi, hiçbir şey anlamadım açıkçası.

Aa'nin gerçek tutanakları girdiğini nerden biliyoruz? Direkt hükümete bağlı neredeyse. Rasgele, önceden belirlenmiş sonuç girmiş bile olabilirler, buna şaşıran olur mu? Ben ysk sonuçları kesinleşene kadar umudumu kesmiyorum.

Halk tv'de şimdi Trabzon Milletvekili konuşuyor; 'ben ysk'dayım. Burda girilen sandık sayısı %80lerde ve ikinci tura kalacağı garanti. Oldu bittiye getirmeye çalışıyorlar, lütfen izin vermeyelim' diyor.

(bkz: click bait)

click bait +1

Çünkü toplumun doğru, nitelikli haber için bir talebi yok, şerefsizlerin yazdığı, içi boş, sansasyonel şeyleri okumayı seven bir kitle var ve bu sayede para kazanabiliyorlar.
Kısaca birileri sitelerini açıp linklerine tıkladığı için var olabiliyorlar.

twitter'da limon haber ve spoiler haber hesaplarını takip edebilirsiniz. sizin tıklamanıza gerek kalmadan içerikte ne olduğunu paylaşıyorlar.

Hem seçiciyim hem değilim for day to break'ciğim.

Kitaplığın önüne gelip bir elimle gözlerimi kapatıyorum (kendime hiç güvenmem) ve diğer elimle de rastgele bir kitap seçiyorum. Eğer istediğim kitap gelmediyse aynı süreç istediğim kitabı seçene kadar devam ediyor.

Biraz uzun ve yorucu bir süreç ama değiyor.

Seçiciyim ama benim okuma yelpazem epey geniş. Devamlı aynı tür kitaplar okumuyorum, çeşitlilik arıyorum.

hayır. akademide olduğum için en azından kitap okurken artık kafam dağılsın ve kitap "bilimsel" olmasın istiyorum. fantastik kurgu ve korku hoşuma gidiyor bu yüzden. stephen king'in kitaplarını seviyorum.

Hem tür seçiyorum, hem türün içinde seçiyorum, önyargılı olduğum ve asla okumadığım türler/yazarlar var, ne yayımlasa okuyacağım yayınevleri/diziler de var.

Aşırı seçici ve önyargılıyım. Zor beğenir alırım, okumaya başlayınca da bazen "keşke almasaydım" derim.

tamamen rastgeleciyim. elime geçeni okurum.

Ben de seçiciyim , hatta buna rağmen keşke almasaymışım dediklerim de çoktur. Her türden okuyabilirim; ama konusu beni cezbetmeli.Ayırt etmeden aldığım tek tür polisiye.

Roman okumam. Roman okurken kendimi gerizekali gibi hissediyorum ve feci sekilde zaman olduruyormus hissine kapiliyorum.

kitapligimdaki kitaplar: dunya/turkiye klasikleri, siir, ataturk ile ilgili kitaplar ve din kitaplari.

guncel olarak sadece politik kitaplar okurum.
onun disinda hep daha once okunmus, begenilmis kitaplari okurum. yani klasikleri..

Seçiciyim. Genelde ne okuyacağımı bilip ona göre kitap alırım. Yazarı, kitabı, yayinevini hatta çevirmeni bile araştırıp öyle alır okurum. Birilerinin tavsiyesiyle kitap aldığım/okuduğum çok çok nadirdir. Kitaba ayırdığım zaman ve zihinsel uğraş benim için çok önemli. Kötü bir kitabı okuyup bitirince harcadığım zamana çok üzülürüm.

@Amaranta ursula gibi düşünüyor ve hareket ediyorum ben de. Genelde birinden kitap tavsiyesi almam ama sevdiğim birinden kitap tavsiyesi almak veya ona tavsiye vermek de güzel olabiliyor.

Dizüstü edebiyattan(!), "Kendini Aş!", "Sen Harikasın!", "5 Adımda Yedi Cihana Lider Ol!" tarzı kişisel gelişim kitaplarından, "Yüreğim Sana Bağlandı", "Sen Sabah Libidomsun", "Gökkuşağındaki Sekizinci Rengimsin", "Aşk Olsun İkimize de" gibi vasatın altı aşk kitaplarından (hatta genel olarak aşk kitaplarından), hediye kutusu gibi cafcaflı, porno ya da aksiyon filminden kırpılmış gibi kapağı olan kitaplardan koşarak uzaklaşıyorum. Bununla birlikte tek bir kitabını dahi okumamama rağmen bir şekilde (örneğin üslubu, geri zekalılık seviyesinde hareket eden fanatik okuyucuları gibi sebeplerden) antipatik bulduğum veya okumaktan kaçındığım birkaç yazar da var Emrah Serbes, Hakan Günday, Haruki Murakami gibi.


Bunun haricinde okuyacağım kitapları genelde araştırarak okuyorum. Daha önceden okuduğum bir yazarın diğer kitaplarından birini okumak zor gelmiyor az çok üslubunu bildiğim için. Örneğin İhsan Oktay Anar kitaplarının tamamını okudum ve ileride kitap çıkarırsa doğrudan alacağım anlamına geliyor. Ama okumadığım bir yazarın kitabına denk gelmişsem önce araştırmayı tercih ediyorum.

birde sürrealist kadın tablolarının hastasıyım.

beksinski'nin resimleri favorim.

beksstore.com

disquieting muses i.pinimg.com

(bkz: robert venosa) eserleri

En gicik oldugum eriyen saatler:)
En sevdigim ise unlu degil, adi sani duyulmamis bir ressamindi, galeride gormustum. Kosan atlari cagristiran bir seydi.

www.rene-magritte.com

78.media.tumblr.com

Benim "kelebegin devami"

www.eksiduyuru.com

belki şimdilik tanınmış bi ressam değil ama yiğit can alper'in resimleri hoşuma gidiyor. Özellikle 3. ve 4. resim çok güzel

www.instagram.com
www.instagram.com
www.instagram.com
www.instagram.com
www.instagram.com

chagall - la promenade

3.bp.blogspot.com

Tecrübeli bir aşçı 2-3 saatte yemekleri pişirir, geri kalan sürede dinlenir.

40 kişi bir aşçı için çok düşük bir sayı. günümüzde aşçılar 200 kişi/günde çalışırlar. ama bazen bir yamak olur yanlarında salata için, doğrama için.

çalıştığım kurumda 4 aşçı ve 4 kalfa günde 5 bin kişilik yemek yapıyor.

vay anam serhat, o zaman ben 1 ayda almanca'yı rahatlıkla öğrenirim. muhahahaha

Askerdeyken bile yaklaşık 45 kişinin yemeğini tek aşçı yapıyordu. Hiçte zorlandığını görmedik duymadık. Memleketini çok özlediğinden Karadeniz tvdeki manzaralı görüntüleri izlerdi hep. Bu sebeple bir kaç kere çorbanın altını yakmıştı.

40 kişilik yemek üstelik 4 çeşit bir aşçı için hiç bişey.

oyuncak gibi bişey yani.

ben gemide çalışırken aşçıbaşı 20 kişiye günde 2 defa yemek yapıyordu(öğle ve akşam), yemekler en az 5 6 çeşit. bunun dışında ekmek ve meze türevi şeyler de yapıyordu

öyle sallama da değil, tam teşekküllü. ve adam günün yarısını da yatarak geçiriyodu.

ozetle: malzeme hazirlamasi kesmesi vs. biraz daha uzun. tencereler ise dev, 50 kisinin yemegi bir kerede pisiyor senin evdeki tencerelerde parca parca pismiyor. o yuzden cok buyuk bir mesele degil 40 kisilik yemek.

ilanda aşçı diyor değil mi? evde 3 kişiye yemek pişirirken telaşa kapılan ev hanımından bahsetmiyor. aşçılık profesyonel bir meslek. nasıl ki biz binlerce satırdan oluşan karmaşık formüllü maliyet tablolarını kolayca yapabiliyorsak onlar için de 40 kişilik yemek ne ki? adam bir yamakla 500 kişilik yemek çıkartıyor en az 4 çeşit.

Vay be koca tencerelere yapıyorlarmış, ben de minik minik tencerelere kişi başı yapıyorlar diye düşünmüştüm. Biz de düğüne aşçı çağırmıştık ama patatesleri patlıcanları bize soydurmuştu şerefsiz. Ona rağmen 2 gün uğraştı. Salatayı da biz yapmıştiķ. Meğersem böyle jetler de varmış.

askerde 10'ar kişiden 2 vardiya 1000 kişiye sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği çıkartıyor (salatasından tatlısına) diyerek 40 kişiye 1 kişi 1 öğün yemek yapabilir mi sorusuna çıkartamazsa aşçıyım demesin diyorum.

bahsettiğiniz aşçılar burda.
www.youtube.com

bunlar ülkeyi bile doyurur.
www.youtube.com

niye tatmin olmuyosun ya cevaplardan? Gayet ortalama bi aşçı yapar 40 kişiye yemek yani aşırı hızlı olmasına, süper aşçı olmasına gerek yok. yemekhanelerde kaç yüz kişiye yemek yapıyolar, bi kişi 40 insanı çok rahat doyurur, ikna olmamanı anlamadım yani.

Bizim okul yemekhanesinin 1 aşçısı duruma göre 2 yardımcısı vardı. Günde 2 öğün 250 kişiye yemek çıkartıyordu. Yemek kazanlarda yapılıyor. Kazan yemeği tencere yemeği gibi olmaz zaten. Azıcık yağ koyayım azıcık et koyayım diye bir şey yok. Kalıp kalıp atarlar.

gerçek bir aşçı için çok kolay bir iş bu. tüm o doğrama faslı yarım saat bile sürmez. yeter ki yanında da iyi bir yardımcı olsun.

ben dahi mutfakta çalışırken bir yandan kebap pişirip bir yandan kokoreç yaparken, bir yandan da türk kahvesi yapıyordum. arada çay da veriyordum ve bardak yıkamak gerektiğinde onu da yapıyordum.

Aşçı değilim genç bir erkek birey olarak sabah erken saatte başlayarak 40 kişiye rahat öğle yemeği hazırlarım

Çok parametre var.

Kursa gidecek mi?
Hangi ülkede öğrenecek?
Hoca Alman olacak mı?
Pratik imkanı var mı?
Ne kadar zaman ayıracak?

Ortalama 1.5 - 2 sene diyorum.

Satis isi yapmakla derdini anlatmak arasinda dev bi ucurum var ama.

Derdini anlatacak kadar: 1-1,5 yil

Satis isi yapacak kadar: ikna kabiliyeti, sohbet, toplanti, resmi metinler vs. 2 yili asar.

Almanca bölüm okumuş biri olarak söylüyorum. Minimum 2 sene. Acı ama gerçek.

amma abartmışsınız felaket tellalları. 2 senede 3 yabancı dil öğrenilir be annem bile sizden daha iyimser.

@for day to break

Niye soruyosun o zaman madem biliyorsun?
Bunu almancayi sonradan ogrenmis, 10 yildir almanca konusulan bir ulkede yasayan, almancayi da ikinci anadili seviyesinde dusunen biri olarak soyluyorum.

i.hizliresim.com

Der ve susarim. Aslinda bir de "Baska dil mi kalmadi?" demek istiyorum. "Sana mi soracagim?" deme ihtimalini dusunup demiyorum.

Kühles blondes +1

"Are you disko?" seviyesindeki bir dili tabii kısa zamanda öğrenirsiniz. Tezgahtar Almancasını birkaç ayda. Ama Kühles'in dediği ikna edecek, teknik terim gerektiren Almanca 3 yılı çok çok aşar.

4 sene ile artırıyorum.

Sadece muhabbet desen süreyi az tutardım ama satış için dil kabiliyetini geliştirmek min. 4 sene babacan.

Bence bir ayda öğrenirsin.

@for day to break, çok özlemişim seni. :(

2 senede 3 yabanci dili almanca konusulan bir ulkede profesyonel olarak SATIS isi yapacak kadar ogren istedigin isi sana ben ayarlayacagim. hic yabanci dilin olmadigindan gozunde kucultuyor olabilirsin.

soyle diyeyim, daha genc ve beyin esnekligi olan cocuklar ozel okulda 1 sene allahin her gunu 5-8 saat hazirlik sinifi egitiminde ingilizce gibi kolay bir dili 5-8 yas arasi seviyede ogreniyorlar. hafta ici her gun 5-8 saatten fazla programli testli sinavli bir caba gostermeyeceksen 1 senede falan olmaz yani senin iş. ha turist almancasini bir kac haftada cozersin ama o almancayla kimse is yaptirmaz sana.

2 yil.

Ingilizce ogrettigim ogrencilerim var.

C1 seviyesine gelebilmek icin yaklasik 8000 kelime ogrenmek gerekiyor. 8000 / (365x2) = 10 ediyor. Her gun istisnasiz 10 kelime ogrenmek gerekiyor, C1 olabilmen icin. Superzeka isen okulun isin gucun hicbir sorumlulugun yoksa otur dene, gunde 10'u bile ogrenmek zor.

Cok unlu bir sirkette ust duzey pazarlamaciliktan falan bahsedilmiyorsa, 6 ayda dile gelmeye baslarsiniz bence yogun bir calismayla.

"Dert anlatmak, dert anlamak" bayagi gorecili kavramlar, ama bence 6 ay ile b1 yapip konusmaya girersiniz.

Ne kadar konusmasi muhtesem akici olmasa da, yogun kurslarla insanlar bir yilda Almanya´da C1 dil sinavini geciyor, üniversiteye basliyor arkadaslar. Ne yaptiniz oyle 4 yil nedir?

4 yıl yine iyi zinhar olmaz diyen çıkmış. Allah'tan sözlükte çok daha ümitvari konuşan biriyle yazışıyorum. içime su serpti. sağ olun tecrübelerinizi paylaştığınız için var olun.

kuaföre gitmeye gerek yok, üstüne başına biraz özen göstermen yeterli bence. moda tanrıları smart casual akımını iş görüşmeleri için yaratmış adeta, ha canım benim.

erkek kişisi olarak. sinek kaydı traş. chino pantolon, düz renk gömlek ve blazer ceket tercih ediyorum.

daha önce iş görüşmesine giderken kuaföre giden arkadaşım hiç olmadı.
daha önceki iş görüşmesi tecrübelerimden de hiç öyle kuaför olayına girişen olmadı.

dün bir iş görüşmesini sırf kıyafetim yüzünden kaybettim. günlük etek ve örgü ceketle gitmiştim saçım başım da dağınıktı. çok da güzel bir işti, bilgisayarda kayıt tutacak gelen misafirlere hoşgeldiniz diyecektim. aslında uygundu ev hali kusura bakmayınfilan derdim ama adam beğenmedi işte

Kuaföre gitmem ama duş almış en temiz halimle giderim. Beyaz gömlek giyerim. İnce zarif bi aksesuar olur kolye, küpe. İspanyol paça giymem dar paça düz bi pantolon giyerim, desensiz. Ayakkabımı ses çıkaran topuklulardan tercih etmem. Çok az makyaj yaparım(rimel ve ruj, belki minicik allık)

pozisyona ve gorustugun kisinin yargisina gore de degisir. yazilimci arkadasim var, sac sakal birbirine karismis halde kotla gidiyor, aliyor isi. kimi arkadasim var jilet gibi takim cekip gidiyor, yine alamiyor.
kuafore gerek yok, yataktan kalkmis gibi, ev hali gibi gitme yeter. gunluk kiyafet olmaz. ben finansciyim, siyah kumas etek ve beyaz gomlek / bluzla giderim. uzerime de bir hirka veya ceket, hangisi uyarsa. sacimi duzgunce tararim, gozume kalem cekmekten baska makyaj yapmam.

kot pantolon tisort.

megalomaniac +1
fön çekilebilir muntazam kalır seni de zora sokmaz saçın.makyaj hafif yapılmalı, oje naturel renkler..giyim koyu renklerden şaşma kumaş giyilmeli mi sektöre, kuruma, pozisyona göre değişir ama hem içinde rahat olabileceğin hem de şık olabileceğin bir kombin olsun.
iş görüşmesinde formal giyinmek hep bir adım önde olmanı sağlıyor sonuçta hevesi, özeni, isteği temsil ediyor.işi aldıktan sonra smart casual bile giyinmezsin belki. kot tişört çalıştığın yere göre.

Tek parca dizin cok az ustunde biten elbise, siyah ya da lacivert. Omuzlar kapali olacak sekilde. Bu bana cok pratik geliyor. altina da 2-3 cm topuklu sade gorunumlu bir ayakkabi.

Sac bas daginik - kendine bile ozenmiyor, ise mi ozenecek.
Cok kotu olmus. Ben de hic kuafore gitmedim ama hep sacim basim duzgun olmustur.

Ev haliyle de gidilmez, yine ozensizlik. Ben olsam ben de ise almazdim. Hele misafir karsilayacak bir pozisyon icin asla almazdim. Bakimsiz bakimsiz gelecek. Sirketin/mekanin ilk intibasini yaratacak kisiden ozenli olmasini beklerim.

Ben su ana kadar cok hafif makyajla gittim, goz kalemi, rimel ve naturel tonda ruj. Ustume de kumas pantolon ve asiri formal olmayan bluz gibi seyler. En son gorusmeme de dizin hafif ustunde biten, omuzlarin kapali oldugu sade bi elbiseyle gittim. Sacim basim ozenliydi.

Dizin 2cm üstünde biten siyah veya lacivert elbise, 2-3 cm topuklu ayakkabı, elbiseye uygun ince bir kolye veya küpe. Kuaföre gitmiyorum saçlarımı nasıl rahat edeceksem öyle topluyorum, varla yok arası bir makyaj ve fresh bir koku yeterli.

En büyük tereddütüm elbisenin altına çorap giyip giymeyeceğim oluyor.

Bir erkek olarak iş görüşmesine giderken sakal traşı olmaya, ütülü gömlek ve en azından keten bir pantolon giymeye özen gösteririm. Kısacası o işe başladığımda işe nasıl gideceksem görüşmeye de öyle giderim. Kesinlikle artısı olur.

Kot tişört çalıştığım işimin iki görüşmesinin birine siyah pantolon ve rengini hatırlamadığım bluz, diğerine de siyah elbiseyle geldim. Minimum makyaj, normalden biraz daha özenli saç. Geçenlerde yine kot tişört çalışılacak bir yere görüşmeye gittim, görüşmeden sonra ofise döneceğim ve görüştüğüm işe çok da hevesli olmadığım için koyu renk tişört ve kotla, makyajsız gittim.

Fakat sizinki gibi giyimin görünüşün önemli olduğu bir iş için kuehles blondes+1

şimdiye kadar gömlek-kanvas pantolon giydim. makyaj yapmam, kuaföre gitmem. bi traş olurum tabi...

- Gidilen şirketin dress code'u önemli. Eğer mesaiye takım elbise ile gidilen bir şirkete gidiyorsanız siz de aynı şekilde giyinmelisiniz. Onun dışında mesaiye şort ile gidilyor bile olsa smart casual'dan aşağı gidilmemeli bence iş görüşmesine.
- Sakala çok önem vermiyoruz (Bizde serbest olduğu için tabi)
- Makyajı ve özellikle parfümü abartmayın sakın, kuaföre gitmeye gerek yok tabiki.
- Fazla Dekolte'den kaçının
- Çok yüksek olmayan bir topuklu ayakkabı şık olabilir, olmasa da olur.

Özenli olmakta sakınca yok bence.
En iyi takım elbisemi giyer, saçlarımı en uygun şekilde tararım.
Siyah takım elbise beyaz gömlek, tertemiz bir ayakkabı, bunlar içeri girdiğimde herkesi bana bir baktırır. ilk intiba 10 puan.

kuaför kültürüm pek yok,kendim hallediyorum. onun dışında mavi giymeye dikkat ederim. bunun mantıklı bir nedeni yok. bana temiz ve kurumsal geliyor sadece. totem gibi. ilk görüşme için hep pantolon tercih ediyorum.

şanslı donu giymek şart içe bence. hepinizin var şanslı donu di mi?

Hava sıcak da olsa ceket şart bence. Görüşmeye giderken elimde tutuyorum. Girerken giyiyorum. İçine gömlek ya da utusu yerinde bir bluz. Pantolon mantonun su casusluk siyah pantullari iyi oluyor mesela. Topuklu ayakkabı giyilemiyorsa babet( ben kitten heel tercih ediyorum. Lila rengi, krem ya da siyah ) saçlar temiz olmalı ( ben fon çektirmeyip, dalgalı bırakıyorum). Rimel ve dudak parlatıcı yetiyor. Herhangi bir aksilik karşı yedek ayakkap ve pantul alıyorum yanima. Şimdiden bol şans.

@cliquot, o her zaman oyle donup baktirmiyor. bize oyle gelenlere mesela puahah adama bak hic mi arastirmamis bizi geldigi kiyafete bak deyip guluyoruz.

Evet

hayır beden öğretmeni veya sporla ilgili bir iş yapmalıydım.

sevdiğim "iş" yok, sevdiğim bir şeyi para karşılığı yapmaya başlayınca artık sevmemeye başlıyorum. zaten işi sevmeye gerek yok, işemeyi seviyor muyuz? hayır ama zorundayız, iş de öyle. asıl önemli olan bez takıp altına işemektense düzgün bir klozet bulmaya çalışmak, hatta mümkünse ısıtmalı falan olsun.

soruya cevap da verelim: sevdiğim değil başarılı olduğum işi yapıyorum. başarılı olunca sinir stres olmuyor, o zaman sevdiğim şeyleri yapabiliyor oluyrorum.

Evet.

çevirmenim, çevirmen olmak istemezdim piyasanın şartlarından ötürü. 50 tl yi almak için bile çirkefleşmek durumunda kalıyorsunuz bazen. Siz neden çevirmen olmak isterdiniz?

Fotoğrafçı olmak isterdim, böyle National Geographic'te fln fotografçı olup boynumda fotograf makinemle dünyayı gezmek isterdim.
Mesleğimi çok isteyerek seçtim, yine olsa yine seçerim. Ama (8 yıldır) yaptığım işten bazen o kadar nefret ediyorum ki, lotodan para çıksa kendimi bir kurtarsam, bir daha hayatımın sonuna kadar boya görmek istemiyorum. Evet boyacıyım.

sevdiğim şirkette sevdiğim işi yapıyorum.

Çevirmen olmayı neden isterdim insanlar arasında, iletişimde köprü vazifesi görmek heyecanlı olurdu diye düşünüyorum.

Bruce, ben işemeyi çok severim ama dediğin gibi uygun yere.

Tam olarak sevdiğim işi yapıyorum işin zorlukları elbette var mutluyum

Evet ama iş olmasını sevmiyorum. Yani hobi olarak yapsam daha iyi olurdu. Haftada 22 gün full time değil. O zaman ayakların geri geri gitmeye başlıyor.

Hayatımdan çok memnunum, hiçbir sorunum yok ama küçüklükten beri hep psikolog olmak istemişimdir. Üniversite tercihleri sırasında ailenin ittirmesiyle yazmamıştım. Aklımda yer eden bir şey değil ama yani "ulan psikolog olmalıydım ben, kahrolsun dünya" demiyorum.

Psikolog arkadaşlara selam. Havalısınız lan.

İşimi seviyorum. Ama ah şu insanlar bu kadar leş olmasa...

İşimi severim ama asıl natgeo'da kasırga kovalayan kameraman olmak ya da turistik bir şehirde hostelde çalışmak isterdim. Eskiden de vatman olmayı çok istemiştim.