Ekşi Duyuru

da vinci şifresi nde böyle bir olay geçiyordu sanki ama uzun zaman oldu unuttum :)

@sleep may be the enemy
davinci şifresinde değil o, melekler ve şeytanlarda oluyor öyle bişey, orda bi bombanın patlamasıyla oluşan çekim şeyisi bi de suya düşmeden falan hayatta kalıyordu ama sonunda dan brown mucize diye bahsediyordu galiba...

evet yapabilirsin hatta boğaz köprüsünden atlayan bi çok mal montlarının şişmesiyle ölmeyip sakat kalıyor. ama çıplak atlarsan da ağzını açmanı öneririm=)

melekler ve şeytanlar'da yere paralel gerilmiş 1 metrekarelik bir bez, ortalama ağırlıktaki bir insanın düşüş hızını %40 azaltır diyordu. esas oğlanda bu bilgiden yola çıkarak helikopterden atlarken elleriyle bir bezi geriyordu.
bir de düşülen suyun dalgalı olması ölüm ihtimalini azaltıyormuş.

yere yan düşülürse, omuz ve bacak üstüne yani, basıç daha dengeli dağıldığından yaşama şansı artıyormuş. kaynak discovery channel.

bu ne kadar yüksekten düştüğümüze bağlı. uçaktan (kalkış veya iniş dışında) düştüysek kurtulma şansımız olmadığı gibi, yavaş düşmemiz daha acı çekmemizi sağlayacaktır ölürken.

üzerimizdeki şeyleri bir paraşüt gibi kullanmaya çalışabiliriz ancak bunun fiziksel değil de daha çok psikolojik katkı sağlayacağı açıktır.

iyi şanslar.

limit hıza ulaştığında (~180km/s) hissedeceğin şoku hesaplamayı sana bırakıyorum.

hayatta kalmak için mantıklı bulduğum düşüncelerim :

çivi gibi dalmak yerine yatay olarak da hızlanmak, düşerken de bk çuvalı gibi yere yapışmak yerine mümkün olduğunca yuvarlanacak şekilde düşmeye çalışmak. Zaten yüksekten atlayanlar yuvarlanarak çarpmanın etkisini azaltıyorlar.

mythbusters'da uçak suya düşerse kullanılmak için tasarlanmış olan botlara test mankenini, gereksiz bilgi adı buster, bağlayıp uçaktan atmışlardı. Sonuç oldukça başarılı, büyük ihtimalle hayatta kalırsın.

Bu işi montla yapabileceğine inanıyorsan bir araçla 180km/s ile giderken sunroofdan çıkmayı dene, başarabilirsen montunu açmayı dene. sorumluluk kabul etmiyorum.

ben de paraşütü açılmayan paraşütçülerin düşerken bacaklarını karınlarına çektiğini duymuştum, bu da bir yöntem galiba. böyle cenin pozisyonu gibi. ama olmayabilir dee.. :)

uçaktan düşüp ölmeyen bir hostes vardır tarih sayfalarını süsleyen.

www.milliyet.com.tr
ve
www.worstcasescenarios.com

(bkz: bir harf de sen yumusad)

muhtemelen adaptörle alakalı bir durumdur o. topraklama ile felan belki de. bi kontrol ettir, genelde orjinal adaptör kullanmayınca yaşanıyor bu tür sorunlar.

3.5 amper anma akımlı adaptör nasıl çarpmayacak anlamadım.

oha!

ayakabi/corap ne varsa cikar. betonda gezin soyle bir elektrigin bosalsin. 8-10 voltla birsey olmaz. sen hic 9v'luk pili diline degdirmedin sanirim.

hatırladığım ilk şey kuzenimin üzerime işemesi. 3 ya da 4 yaşındaydım sanırım. unuttuğum son şeyi -unuttuğum için olsa gerek- hatırlamıyorum.

hatırladığım ilk şey: ilkokul civarlarındayken kafa üstü düşüşüm ve alnımın kanaması.

unuttuğum son şey: kendi hayatımla ilgili değil de bir arkadaşın doğum gününü unutmuştum.

hatırladığım ilk şey: 4-5 yaşlarındayken farklı zamanlarda iki üç kere gördüğüm bir rüya. Aslana benzeyen bir canlı vardı rüyamda. Çok fazla detay yok.

4 yasinda konya'dan izmir'e tasinirken esyalari yukledigimiz kirmizi, "yanakli" tabir ettigim MAN marka kaymon. aha bunlardandi

www.hurriyet.com.tr

son unuttugum sey de eve gelirken sigara almak.

@mrtksn, insanların normal şartlarda ilk süt dişleri bir yaşına girmeden çıkar ya, sen nasıl hatırlayabiliyorsun bunu, merak ettim gerçekten.

hatırladığım ilk şey: bir buğday tarlasının içinde kaybolmam. köydeki evimizin tam yanında, şimdi gördükçe o zamanki korkumu hatırlar, gülerim (içten içe de ürpermeden edemem ne yalan söyleyeyim).

unuttuğum son şey: her sabah adetim olduğu üzere cüzdanımı ve paralarımı evde unuttum ama onları almak için dönüp geri çıkarken daha önce yanıma almış olduğum şemsiyemi unutmam daha bir son oluyor sanki:) (bugün olmasa da iki hafta önce bu halt yedim valla)

hatırladığım ilk şey: eski evimizin bahçesinde annemin bana şeklini filan net hatırladığım (neden aklımda kalmışsa bilmem) kaşıkla pilav yedirmesi, pilavın içindeki eriştelerin renk farkı yaratması sonucu nokta nokta aklımda kalması ve akabinde sokağa çıkıp çocuklarla yarış yapmam. (yaş 3 civarı, 4 değil)

unuttuğum son şeyse: kütüphaneye gitcektim ya sahi. =)

eğer gerçekten bunu hatırlayabiliyorsan müthiş! ama ne bileyim, annenin dediği daha mantıklı sanki. :)

bu arada benim hatırladığım ilk şey 2 yaşındayken evimizin bahçesinde fotoğrafımın çekilmesi. korkardım fotoğraf çektirmekten, sanırım o yüzden hatırlıyorum.

1-1.5'tan itibaren ne varsa hatırlıyorum. yürüteçle yürümeye çalışırken, anneme de baksın diye seslenmem dahil..
unuttuğum son şey--makinedeki yıkanmış çamaşırlar, iki günü geçti galiba, bir tur daha yıkamanın vakti geldi.

hatırladığım ilk şey: kardeşim ben ve bir arkadaşım bir parkta kum havuzunda oynuyoruz. hava soğuk, paltolar, kaşkollar filan. yaş 3-4 olmalı.

dün akşam eve çıkarken ipod'u arabada unuttum.

benimkiler 70 model bir de, düşün..

mide gurultusu diyorsan mikrofonu karnına yapıştır yeter.
denenmiştir.

turist ömer uzay yolundaki ses büyültücüsünü deneyebilirsin.

Bir kadın oğumcudan yardım alabilirsin. Serçe parmağı kadar bebeğin kalp atışını dinletebildiğine göre her bir şeyi duyurabilecektir sana. Senin ses kayıt cihazı ile yanına oturman yeterli olabilir:)

anne karnındaki bebeğin kalp sesini dinlediğimiz alet olabilir mi? (bkz: nst)de de var galiba böyle bir sistem.

stetoskop?

iç organları ile birlikte haşlamandan kaynaklı olmasın?

yok yav, temizlenmis ve dondurulmus

karidesi haşlamamak gerekli diye biliyorum.

@mea maxima: neden ki?
(bu arada verecek bir cevabım yok, ama merak ettim )

eğer daha sonradan tavada filan yapmayı düşünüyorsan önceden haşlama yani, ona gerek yok diye yazdım.

Bence tam tersi karides haşlanmalı. Etin kızartmadan önce haşlanması yumuşamasını ve tad vermesini sağlıyor. Direkt kızartırsan çiğ kalma ihtimalide var ayrıca.

karidesi haşlarken suyuna azcık sirke katınız.

(bkz: tuz)

amacınız karides tava yapmak ise karidesi haslamayınız , zaten sulu bir yapısı oldugundan tava ya koydugunuz anda zaten ılk basta kendı suyunu salacak sonra toplayacaktır .
hayvan karides deme kıvamına geldıyse zaten haslayıp yazık etmeyın lezzete ama dondurulmus urun dedıgınıze gor ebuyuk ıhtımalle cımcımden bahsedıyoruz.

ayrıyetten karidesi kopugu cıkacak kadar cok haslamak fazla gibi geldi bana genellikle kaynayan suya atılıp cok gecmeden alınır.

karides, üzerine hoh dediğiniz an pişen bişeydir hatta çiğ de yenebilir. pişirmeden önce haşlamaya gerek yoktur ama sadece haşlanarak da pişirilebilir. haşlanırken biraz fazla küçülür ama. deniz ürünleri, üzerlerindeki denizsel kalıntılar yüzünden köpürür haşlanırken.

p80

Dokunmatik ekranlar için ayrıca para harcamaya gerek yok derim. Onun yerine aynı fiyata çok iyi makinalar alabilirsin.

@alkolik imam

mesela?

Canon PowerShot SD890 IS

bir de bu var dusunduklerim arasinda, daha mi iyi sizce?

Dokunmatik ekranlı alma da ne alırsan al.

soğan varsa iki saat; havuç varsa 5-6 saat; yoksa ertesi akşama kadar

Ben, 3 gun oldu hala yiyorum, goruntusunde ve tadinda bir degisim farketmedim, olecem mi yoksa?

sirkesini bişeyini dökmeden dolaba koyduysanız bişey olmaz

zeytinyagi ve limon suyu koydum sadece

bişi olmaz

en ilginç diyemeyiz belki ama kesinlikle ilk aklıma gelen gaudi'nin eserleri. gerek la sagrada familia olsun, gerek park guell, ya da casa battlo, casa mila hepsi de ilginç ve bir o kadar da güzel mimariye sahipler.

senin söylediğin light beam'in söylediği la sagrada familia.

eheh gaudi için en ilginç diyemeyiz demiştim de, en ilgincini buldum sanırım. bunlara lazok tarz diyorlar. bir örneği için:

www.eksibition.org

@colonizer: sanırım senin bahsettiğin de la sagrada familia, yapımı bitmeyen ve bitmeyecek olan katedral diye geçiyor. bir duyuma göre gaudi planlarını ölmeden önce yakmış kimse bulamasın diye.

mimarsinan'ın selimiye camii'nin minaresini, 3 kişinin aynı anda çıksa dahi kimsenin kimseyi görmemesi şeklinde yapması bana hep ilginç gelmiştir.
ayrıca yine mimarsinanın diğer camiilerde uyguladığı sistemler (yanan kandillerin artığından mürekkep oluşması vs) yine enteresandır bence.

genel temayül la sagrada familia ki ben de katılıyorum bu görüşe. neredeyse rakipsiz. ve tabii ki mayaların basamaklı piramitleri ve de angkor wat. elhamrayı da unutmamak lazım ve ayrıca soğan kubbeleriyle st basile katedrali var. bir de burnumuzun dibinde durduğu için farketmediğimiz kapalı çarşı. uzayda diyorsak eğer tabii ki trantor. yok bu sonuncusu olmadı.

newyork taki "flatiron binası" ilginçtir. İskambil kağıdı gibi duruyor, her an yıkılacakmış gibi...


getir.net
getir.net

bana da brezilya'daki amca hep urpertici gelmistir. gulyabani gibi, o ne oyle.

(bkz: cristo redentor)

bana şu dubaide inşa edilecek olan (belki de edilmiştir) bina geliyo.
inventorspot.com

Dubai'de yapilan bircok proje bu kategoriye girebilir.
Ozellikle dunya haritasi seklindeki suni adalar.
www.theworld.ae

(bkz: guggenheim bilbao )
blogs.usyd.edu.au

frank gehry, zaha hadid gibi mimarlara bakabilirsiniz. bana sorarsanız dünyanın en ilginç binası ayasofya'dır.

gehry:
img2.travelblog.org
www.onnyturf.com
www.elciego.com

hadid:
www.floornature.com
archrecord.construction.com

benim ev var, mimarisi çok acayip. salonun ortasında garip çıkıntılar var. mutfak ve yatak odası arasında salon olmasına rağmen mutfaktan yatak odasına direk gidilebiliyor. pencere açılınca evin içinde hareket edilemiyor.

mmo dan incelemelerini rica etmiştim gelen yetkili kaçtı

stumbleupon'dan soyle bi sey denk geldi.

villageofjoy.com

türkçede ğ ile başlayan kelime yok diye biliyorum

kelime midir bilemiyorum da türkçe olmadığı kesin. türkçe'de ğ kelime başında bulunmaz.

Ben de oyle biliyorum, o yuzden sasirdim, birseyin okunusu diye yazilabilir mi yine de?

ğı?

tdk sözlükten bakarsın, kelime ise yazar orda.

yok canım neyin okunuşu olabilir ki. türkçe olmayan bir sözcüğün okunuşunu temsilen yazılmış desek, fonetik alfabe diye birşey var, veya bir sözcüğün değil başka bir sesin yazılarak temsili söz konusuysa o da yansıma sözcük olur zannediyorum. ama türkçe bir kelime olmayacağı kesin.

yumuşak ge ile başlayan kelime olmaz. Türkçede böyle bir kelime yoktur, var olduğunu savunanlar hayal görmektedir. zira "ğ" harfi arapçadaki "gayın"(ğayın) harfinin karşılığıdır. Tdk'da bile aratıp buldurursanız, o kurumun güvenilirliğini sorgulayacak bir koz elde etmiş olursunuz.

olcu aleti olmadan kilo ölçemezsiniz, çünkü metreküp bazında en azından bir ölçüm kıstasına ihtiyacınız var. yada ölçersiniz ama sadece semih cumhuriyetinde kıyaslama yapabilirsiniz yani kendinize özgü olur, nasıl sıcaklıkta kelvin celcious fahrenayt (yazamadım biliyorum) gibi değişik ölçümler var aynı onun gibi. umarım cevap olmuşumdur.

soyle bir sey mumkun, cook buyuk bir kuveti belirli bir seviyeye kadar suyla doldurun. bu seviyeyi suyla cikmayacak bir kalemle cizin, sonra ciplak bir sekilde suya girin, fakat batmayin, cunku batarsaniz belirli bir agirlik kuvet uzerinden yere gececektir.. tasirdiginiz yeni seviyeyi de isaretleyin.
simdi kuvetten cikin, giyinin. ve kuvete eski seviyeden yeni seviyeye kadar, olcekli kova ile su doldurun.. yeni seviyeye kadar doldurgunuz litre = kg olacaktir.
yani agirlik = V(batan)*d(sivi) olmali d(sivi) 1 olacagindan oturu V(batan) agirliginiz olacaktir..

cern deki deneylerin sonucunu bekleyebilirsin..gravitron arayışı içersindeler...:))

sonucta synch'in dedigine cikiyor heralde..

bence denklem çözebilmek çok önemli. şu atasözünden yola çıkacak olursak:
"bir dirhem et bin ayıp örter"
eğer ne kadar ayıbınızın örtüldüğünü hesaplayabiliyorsanız, kilonuzu da ölçü aleti olmaksızın ölçebilirsiniz.
(bkz: dünyanın en yüzeysel adamı)

sıcak su doldur ve içine bulaşık deterjanı koy, kirleri yumuşasın. sonradan yine sıcak su altında temizle.

içinde suyla bekletirken birkaç damla da çamaşır suyu koyun. özellikle cillitbang tavsiye ederim.

cok iyi yikayin yoksa zehirlenirsiniz.

Cam veya plastik olsun, surahinin alt kismi cikiyor olmali. Alt kismini ayirinca da istediginiz gibi temizlersiniz guzelce bulasik sungeri ile.

sıcak su ve deterjan koyduktan sonra yerine takıp çalıştırmak da elle çalkalamaktan iyi sonuç verir.

su

aspirin sanırım en çok şeye iyi gelen. her sene yeni bir şey fark ediyorlardı...

Aloe vera

Antibiyotik diyorsanız tetrasiklinler iyidir, fluorokinolonlar da tadından yenmez.

Uzman farmakolog olan eşim "bence son dönemde antidepresanlar" dedi. Çünkü çok fazla ve en çok şeye onlar reçete ediliyorlarmış, migrene, prematür ejakülasyona, depresyon olarak algılanan semptomların tamamına, fibromiyaljiye vb.

inflamasyona iyi gelmesi, agri kesmesinin yaninda kalp hastaligi ve barsak kanseri riskini azaltan aspirin oldukca iyi bir ilactir.

ama ote acidan bakarsan bircok hastalikta en cok kullanilan tek ilac kortizondur. vaktim olsa en az 50 tanesini sayabilirim

benim de aklıma ilk aspirin geldi.

not: antidepresanların "her şeye iyi gelmesi" olayı beni derinden yaralıyor!
not 2: seks herşeye iyi gelir. sevişen insan mutludur. bunu bilirim ben!

Dava açabilir.?? Ben olsam dava ederim zaten suçsuzsam eğer. Yalnız şöyle bir şey var: Hani "haber alma özgürlüğü" vs. Olayla alakalı her şeyi sunmak medyanın görevi. O adam da olayda şüpheli ise olayla ilgilenenler bunu bilmek zorunda.

şüpheli diye belirtilmişse dava açılamıyor. benim bildiğim, gördüğüm bu.

özellikle ağrıyan bölgeye parmak uçlarıyla masaj yapmayı deneyebilirsiniz. aşırı stresten kaynaklanan baş ağrılarında işe yarayabiliyor.

redbull veya burn tarzı şeyler belki bir ihtimal derdine derman olabilir.. hani ayakta tutmaya falan yarar ama baş ağrına iyi gelir mi çok emin değilim.. fikir işte belki işine yarar..

kafein genelde iyi gelir.

alnına patates bağla iyi geliyor. Tam bir koca karı ilacı oldu ama idare edecen.

kafayı sıkıca bağla(rambo gibi), ama ara sıra aç tekrar bağla (beyne kan gitsin)
böyle hafif sıkınca kafayı, geçiyor..

soğuk kompres iyi gelebilir.buzdolabından buz alıp bir torbaya koyun. onu bir havluya sarıp ağrıyan yere koyun geçebilir. geçmeyebilir de.

başınızın ön kısmı ağrıyorsa göz çukurunuzun burunla birleştiği kısma (viraj) baş parmağınızla hafif bastırın. Burada içinden kan akan bir damar hissedeceksiniz. Sadece baş parmağınızla kanın akışını hissedin yeter. Elinizi çekerseniz tekrar başınız ağrır. Biliyorum geçici bir çözüm:D

majezik ağrı kesici iç.
hemen kesiyo

basina masaj yap ama sadece sakaklar degil tumune: kan dolasimini hizlandirdigi icin agriyi gecirebildigi gibi bi etkisini duymustum. bende ise yariyor.

ne yaparsan yap ise yarayacagina inan (bkz: plasebo etkisi)

saçını hafif hafif çek. kan dolaşımını hızlandırır. bayağı iyi gelir. masajdan iyidir.

bu mudur bilemeyecegim ama durdugumuz vakit laktik asit kramplara yol aciyor olabilir. eh nihayetinde duruldugunda daha duzenli oksijen de aliniyor (hareket halinde daha duzensiz ve az oksijen alinir)

muhtemelen bununla alakalidir ama tam aciklamasi bu degildir.

lisede de ogrendigimiz uzere hareket halindeyken vucudumuz adrenalin uretir, adrenalin de bilindigi uzere algilarimizi acar, gozbebeklerimizi buyutur, vucudu harekete zorlar ve yorulma hissimizi engeller

ancak bu hareket sirasinda kaslarimizin urettigi laktik asit de birikmeye baslar, durdugumuzda ise adrenalinin geri cekilmesiyle elimizde bir miktar laktik asitle kalakaliriz. Laktik asit ise yorgunluk hissine yol acar, atlarin yorgunluk hissetmeden surekli kosabilmesinin sebebi de bizdeki bu emniyet subabi mekanizmasinin yer almamasidir. cok kosup catlarlar nihayetinde :)

lise bilgisiyle bu kadar, tip okuyan arkadaslar varsa detaya girebilirler :))))

yanınızda rüzgar yok edici haplar olacak. rüzgardan sonra alınca bütün maddi zararı karşılayacak haplardan. rüzgar alacak bu hapları. metaforu anlayabilmişsinizdir umaırm.

pantolonun altına bir tayt üzerine bir fanila altı giyeceksin. üste ise bir atlet iki tişörtten sonra gömlek ve kazak giyeceksin.
kumaş seçimini hafif, ince ve sık dokunmuş olandan yapacaksın. örneğin kullandığın bere örgülü gevşek olanından olmayacak.

alta yün paçalı don, üste yün falina, ayaklara bot içine de yün çorap, eller ve kafa için de askeri malzeme satan dükkanlardan çift katlı bere ve eldiven. artık rüzgarın kralı gelse bi bok olmaz ;)

antifiriz de gerekir.

ince windbreaker diye tabir edilen ceketler var hafif yagmura siddetli ruzgara karsi iyi koruyor, ben kisin dalis yaptigimda teknede donmamak icin giyiyorum, google'dan aratirsan kesin bisiler cikar.

Condom veya oral kontraseptifler :)

bence saten bişeyler giyinin kumaşın dokunuşu ve rüzgarın etkisi ile hormonlarınızın nasılda yerdeğiştirdigini algılayacaksiniz :))

sauna terlettiği için soğuk algınlığına az da olsa iyi gelebilir ama sonrasında sıcak havadab soğuk havaya geçtiğinde ambele ederek bu faydasından çok zararı da dokunur heralde.

o süreci egale edersen belki...

Grip başlangıcı varsa bikere ilaca başlamak bile gerekebilir. Çünkü o virüs çoktan bağışıklık sisteminden geçmiş demektir. bunyeyi fazla yormamak lazım. Bir de Keydrops ballı limonlu pastil kullanıyorum ben. İçeriğinde bulunan Limon Yağı sayesinde grip ve soğuk algınlığına karşı koruyucu özelliği vardır. Yüksek miktarda C Vitamini içermesi sebebi ile vücut direncini arttırıcı etkiye sahiptir.

sauna ve spalar konusunda da sıcak tabii ki iyi gelir ama iyi bir sauna ve spa olmalısını öneriyorum. birçok insanın gittiği, hava devir daiminin olmadığı sıcak hava dolu bi mekan genelde mikrop yuvasıdır söliim.

tek vuruşta halledecek kadar güç uygula yumurtalara. tabi fazla da değil. birbirine vurarak düzgün kıramıyorsan tezgah kenarı biçiminde yerlerde yap. başka da ne denir ki bu konuda. bol bol pratik yapcan:) kolay gele..

he bi de hala var mı bilmiyorum ama kemal abi'nin pastörize yumurtaları vardı, bi dene istersen uğraşma:)

yumurtayı tam avcunun içine almada biraz daha öne doğru parmaklarınla kavra. Kavradıktan sonra yumurtanın tam ortasını tezgahın köşesiyle tokuştur.(yumurtanın ortası önemli) tokuşturduktan sonra 2mm çatlak oluşması lazım. Daha sonra çatlak aşağıya bakacak şekilde diğer elini de devreye sokarak yumurtayı iki elinle kavra ve yumurtanın üst orta kısmını menteşe olarak düşünerek...
bi de sadece tek elle olanı var onu daha sonra anlatırım:D

ukeladümbelek'in dediği gibi yaparsan tavanın içine kabuk parçası düşebilir.
tek elle şöyle yapılır (sağ el):
1- yumurtayı avucuna boylaması parmaklarına paralel gelecek şekilde yerleştir. sivri tarafı sağa baksın.
2- serçe parmağın ve yüzük parmağınla yumurtayı hafifçe kavra.
3- orta parmağı kenarına, işaret parmağı ucuna, baş parmağını da orta parmağının karşısına gelecek şekilde koy.
4- yumurtayı tavanın kenarına çatlatacak şiddette vur.
5- yumurtayı tavanın ortasına getirerek orta, işaret ve baş parmağını yukarıya doğru kastır.

En güzel ve temiz yol bıçakla yapılandır. Yumurtayı yatay tutup ortasına ekmek bıçağı gibi bir bıçakla vurulacak dengeli bir darbe lak diye açacaktır.
İlk denediğinde fazla ya da az vurabilirsin ama elinin ayarını öğrenince en hızlı ve güzeli oluyor.

Ortaya vur derken karpuz gibi ikiye yar manasında değil elbette :)). Daha sonra iki elinin baş parmakları yardımıyla ortasından bölebileceğin yatay bir yarık oluşuyor yumurtada.

yumurtayı, tava kenarı vs gibi kalın olmayan biyere vurmak ve çizgi halinde kırılmasını sağlamak gerekir.

yumurtayi kiramadigin icin degil de
bunu kafana takip kendine manyak dedigin icin olabilir
deneme yanilma yöntemi ile gelistirebilirsin
yumurta kirmasini begendigin birini bul, kek yapin ( en cok yumurta keke konuluyor)
sen de bu arada arkadasini gözlemle, pratik yapacaksin artik
kolay gelsin
cok yasa emi

oyunlara briç de ekleyebilirsin, sporlara da atletizm tadında şeyler...

oyun olarak go'da da şans yok pek.

Karşılıklı icra edilen(iki kişilik) sporlar olsa gerek(ama topsuz olmalı)... Şans kısmı sadece rakibe bağlı oluyor, yani rakibin hata yapması...
Evet satranç iyi bir örnek, keza boks da öyle(ha boks spor mudur orası ayrı).

Şans konusuna bakış açısına göre oldukça değişkenlik gösterebilir.
Mesela "yazı tura oyunu" desem, tamamen şans dersiniz, ama determinist bir düzene inanıyorsanız aslında yazı mı tura mı geleceği bellidir, ve mikro ölçekte beyne indiğinizde aslında sizin yzıyı mı turayı mı seçeceğiniz de bir çeşit kimyasal prensipler vasıtası ile kaçınılmaz bir şekilde bellidir.

bu durumda ortada "şans'a dair" hiç bir şey kalmıyor.

fakat bu durumun non-lineer yapısı sebebiyle, parametrelerini ve işleyişini kesinlikle bilemediğimiz için önceden belirlenmesi imkansız bir sonucu olacağını bu yüzden buna basitçe "şans" diyebileceğimizi savunabilirsiniz, bu durumda orhan babanın dediği gibi "bence sen de haklısın" kardeşim derim. derim amma eklerim:

madem yazı tura oyununda hangi yüzü seçeceğin, ve parayı atan kişinin parayı tam olarak nasıl atacağını dikte eden bedensel yapıyı harekete geçiren beyin bize göre lineer olmayan prensiplerle çalıştığından ve sonucunu tahmin edemeyeceğimizden buna "şans" diyebiliyoruz, o zaman satranç da bu perspektiften tamamen bir şans oyunu oluverir. tarafların bir strateji yerine diğerini seçmesi tamamen böyle doğrusallıktan uzak bir proses sonucu vuku bulmaktadır çünkü. ve durumu etkileyen bir çok dış etken de vardır.

burada amacım yazı turaya "şans oyunu değil" veya satranca "abi tamamen şans oyunu ya" demek değil tabii ki. amacım "şans faktörü" denen şeyin tek başına "bilinç" kavramından ayrılamayacağını, bakış açısına göre değişebilmekle birlikte hemen her zaman birbirlerinin içindeo lduklarını vurgulamak. ben sadece bu açıların ekstrem uçlarından iki örnek dile getirdim.

Abi isin felsefesini baska soru da soracaktim:)

yüzme geliyor aklıma. kapalı havuzda olacak ama:) akıntı yok, rüzgar yok bişey yok. tamamen sporcunun performansı ile ilgili. ha adamın koluna bacağına kramp girer, gözü kararır, kalp krizi geçirir, onları çoğu spor dalında olan riskler olarak değerlendirirsen eleyebilirsin..

ben ekşiduyuru için konuşacağım, öncelikle belirteyim..
online tavsiyeler bence de köklü değişiklikler yapmaz. vücut diliyle bişeyleri aktarmak, bi insana yardımcı olmak çok daha kolay ve verimli diye düşünüyorum. şimdiye kadar ekşiduyuru'da böyle bir soru açmadım ama açılanlardan bazıları benim içimde de bir noktaya temas edebiliyor. yararının ise şu olduğunu düşünüyorum. hani aynı veya benzer bi durum başından geçmiş biri gelir, sana küçük tavsiyelerde bulunur ve bu kafanda bi şimşek çakmasına neden olur, ya da en azından izlemen gereken yol konusunda aydınlatıcı olur. sonuçta kabul edelim ki bu siteye genellikle belli bir görmüş-geçirmişlik seviyesinin üzerinde ve iki lafı bir araya getirme yetisine sahip insanlar takılıyor. bence faideli..

ben psikolojik danışmanım. online çok danışma yaptım.(ücretsiz) geribildirimler hep olumlu oldu. dnışmada ya da terapide nadiren tavsiye olur. amaç sorunu kişinin çözmesini sağlamaktır.
ekşi duyuru daha çok lidersiz grup danışması gibi:) o yüzden onun da işe yaradığını düşünüyorum.

idrarın berrak ve açık sarı olanı makbul diye biliyorum. rengi koyulaştıkça ve bulanıklaştıkça kötü, hastalık belirtisi hatta. her gün mutlaka 1-1,5 litre su içmek lazım. çok çay ve kahve tüketiliyorsa içilmesi gereken su miktarı da arttırılmalı çünkü bu içecekler diüretik yani daha çok işetiyor ve su kaybına neden oluyor. mesela 1 bardak çay ya da kahve içiliyorsa mutlaka üstüne 1 bardak da su içmek lazım. az sıvı alınca genellikle idrar da koyu renk oluyor. mümkün olduğunca susuz kalmamak ve çişi tutmayıp ilk fırsatta tuvalete gitmek sağlık açısından önemli.

İdrarın çok renkli ve/veyahut çok renksiz olması(biraz ana-baba tespiti gibi duracak ama) kişinin kendine iyi bakmadığına, çorapsız terliksiz soğuk taşa bastığına işarettir.

Yani tavsiye;

Çorap giyinin, sıcak/soğuk taşa yalınayak basmayın,
Çok gerekli görürseniz, yatmadan önce temiz bir çift çorap giyinin.

Kısacası;

Giyinin.

benimki dengesiz çıkıyor. bazen su gibi, bazen sarı.

yavrım yaşa başa taşa oturma demiş atalarımız. açık renk olması kötü değil. koyulaştıkça ya ilaç kullanıosundur ya da enfeksiyon vardır hastalık vs. idrarı çok tutarsan da koyulaşır. koyu olması sağlık açısından istenmeyen bişeydir. açık renk olması iyidir yani. ama komple renksiz diyosan o da çok iyi deildir sanırım. hem az sıvı alıp hem çok tutup da renksiz çıkmaması lazım sanki.

sanırım birini listene eklediğinde "bu kişinin benim online olduğumu görmesine izin ver" kutusunu tikliyorsun. yan itek taraflı eklediğin zaman o kişi seni eklemezse o kişinin online olup olmadığını görmene zaten izin yok.

Sürüm çakışması olabilir mi? Örneğin Windows Live Messenger ilk çıktığından MSN Messsenger ile kabul edilenler onda gözükmüyordu. Hatta MSN Web Messenger'da kabul ettiğim kişi akşam eve döndüğümde listemde yoktu ve yasaklılardaydı. En güzeli her 2 tarafın da Windows Live Messneger'ın son sürümünü kullandığına ve ekleme-kabul etme işlerini de o sürümle yaptığına emin olmak...

geçenlerde haberlerde denk gelmiştim, adamın teki 22 yıldır hiç konuşmuyormuş. çocukken babasından bisiklet istemiş, babası almayınca da herkese küsmüş.
adam evlenmiş barklanmış hala tık yok!

benim kedim miyavlamıyor hiç mesela :|

apartmandaki kedi miyavlamayı bilmiyor. bikbik sesler çıkarıyor.

kediler miyavlamıyor valla. mirk, irk, mırrrr filan gibi sesler çıkartıyorlar.

alt katta bi ufak süs köpeği var beyazlardan hani ota boka havlayan cinsten ne enteresandırki hayvan geceleri gündüzleri falan hiç havlamıyor öldümü gittimi diye merak ediyorum bazen

benim de o günkü durumum ve çevremdekilere göre bazen gün boyunca tek kelime etmediğim oluyor valla. hö hu türü tepkiler hariç.

sana yaşar kemal'in dağın öte yüzü serisini tavsiye ederim. oradaki meryemce karakterini bir oku. direk nasıl oluyormuş anlatıyor orada.

konusamamanin bircok norolojik nedeni olabilir beyinde (mutizm denir ama genel olarak). baska hastaliklara ek olarak ortaya cikabilir.
onun disinda otizm spektrumundan bazi vakalarda insanlar sessel iletisim kurmazlar, bazilari da kursa da dili pek kullaniyor denemez. ornekler var yani
psikolojik kokenli de olabilir ama tecavuze ugradim ve katiyetle konusmuyorum iste diyen gormedim simdiye kadar. daha farkli nedenlerle olabilir.

hımm yapan, yumuşak g ile istedikleri şeyi söyleyebilen insanlar mevcut. aynen havlamayan ya da miyavlamayan kedi ve köpekler gibi, bu insanlar da farklı bir iletişim tarzı geliştirmiş olabilir:
bakışlarla anlaşmak, leb demeden leblebiyi anlamak, daha gider bu böyle...

ancak işte bomba: evet! bazı insanların konuşması gerekmez. telepati diye bir şey de var:)

miyavlamayı öğrenemeden annesinden ayrılıp kedisiz bir eve kapatılınca miyavlayamıyorlar evet. garip sesler çıkarıyorlar.

ben bazen kısa süreli bulunduğum mekanlarda, yani öncesi ve sonrası olmayan/olmayacak ortamlarda kendimce dilsiz rolü yapıyorum. hem eğleniyorum hem de müthiş faydaları oluyor. rekorum 3 gün (otel ortamı). istesem daha fazlasını da yaparım tabi. konuşmak ne ki?

bir keresinde lise sonda kaldığım yurtta vardı böyle bir adam. hiç konuşmazdı. adı ahmet soyadı taş olsun diyelim. karşısına geçip şarkı söylerdik
"
dünya yerinden oynar
dünya yerinden oynar
ahmet taş konuşursa
ahmet taş konuşursa
ahmet taş taş taş
ahmet taş taş taş
"

sessizce gülerdi bu şarkıya.
bi keresinde karşısına geçip biteviye soru sormuştum. bana evet demişti.
herkes dönüp bakmıştı o gün. garip böyle bir guguk kuşu'ndaki dev kızılderili havası vardı adamda.

ben bi ara küçükken konu$muyodum yau. çekingenlikten de olabiliyor.
bir de bazen insanın aklına konu$acak hiçbir $ey gelmeyebiliyor. dolayısıyla konu$muyor.

ülkelere ait satıştaki adaları elbet alabiliyorsun, adası olmayana holivudda kız vermiyorlar mesela.
ya da yapaylarını elde etmek için dubai taraflarına gidebilirsin.

bir de şunlara bir bak: (bkz: sealand)(bkz: rose adası cumhuriyeti )

www.privateislandsonline.com
$30k dan baslayan fiyatlarla.

www.privateislandsonline.com adresinde 30.000$'a var bir tane. Heyecanlandım birden. :)

edit: comptrol de yazmış zaten. Görmedim. Evet, süper bir ada. Alınabilir bence.:P

bu tarz ütopik kendi devletini kurmaya kadar giden hareketler daha önce olmuştur.
islomania mi ne deniyor bu adaların şahane izolasyon duygusuna hasta olmaya da hatta.
neyse efendim, unutulmaması gereken iki nokta var: birincisi devletten bildiğin arazi gibi alıyorsan adayı, çok büyük ihtimalle bilmemkaç metre denizden içeri kumsal devlete ait kalacaktır illa. dolayısıyla kıyı şeridine hippiler çadır kursa "hey dostum özel mülk burası, polis mi çağırayım ha?" diyemezsin.
ikincisi, 30k gibi adaların ve genel olarak aslında tüm adaların yaşanabilir, imarlanabilir olması gerekmiyor (fiziksel yapısı itibariyle). buna ek olarak, adaların çok ciddi bir altyapı masrafı vardır. eğer bu altyapısı olan bir adaysa zaten mel gibson'un 2m lik adası civarında bir fiyat biçiliyordur zaten.
tüm bu sabit masraflara ek olarak bir de maintain etmenin sürekli costu da olacaktır, ve az uz değil. hani adayı yerli halkıyla almıyorsan falan, altyapıyla beraber bir de üstyapıya dair şeyleri sürekli tedarik etmek gerekecektir periyodik olarak (yemek, içme suyu vs.) bu da transportasyon masrafları anlamına gelir tahmin edebileceğin gibi.
yani evet ev fiyatının onda birine de ada var, ama astarı yüzünden pahalıya geliyor ki zaten bu zamana kadar o adalara talep olmayışı, ve fiyatlarının o seviyede kalması zaten bunun sonucu ve açıklayıcısıdır.

mesela adaya da gerek yok, afrikada akıl almayacak cüzi miktarlara neredeyse ufuktan ufuğa araziler de alınabilir, pratik olarak zaten karada bir ada olacaktır, ama yine aynı transportasyon, altyapı ve süregelen masraflar vs. ile cazip olmaktan çok çok uzak.

bunların dışında ülke sınırları içindeki adaları almak hemen hemen oradan bir mülk, veya arazi edinmekle aynı prosedüre tabidir.

Tamam da her gidayi derin dondurucuda saklayamazsin ki. Tadi bozulur, yenmez, cirkinlesir.

Saklanabileceklerden bahsediyorum zaten, ama genelde insanlarin yanlis yaptigi durumlar var mi mesela?

ekmegi bile derin dondurucuya attiktan sonra cozuldukten sonra mis gibi oluyor ne kadar durursa dursun. normalde bi gunde bayatlar filan.

islenmis hazir etler, dondurulmus urunler marketten getirir getirmez derin dondurcuya koyulabilir. en az 1 yil orada tutabilirsiniz. ama derin dondurcuya koymazsaniz son kullanma tarihine kadar tuketmeniz gerekir. bazi gida urunlerini derin dondurucuda saklamak icin degisik yollar var. mesela sebzeler "$oklama" islemine tabi tutulur. bu islemin ayrintilari kullanma kilavuzunda ya da internetteki yemek tarifleri sitelerinde bulunabilir. onun disinda biber, sogan gibi yemeklik malzeme, yemeklerde kullanilacak boyutta kesip birer pisirimlik olarak ayirip buzdolabi posetleri icinde derin dondurucuya koyulursa, en az 6 ay guvenle kullanilabilir. dikkat etmeniz gereken sey, bir gida urununu derin dondurucudan cikarip cozdurdukten sonra yeniden derin dondurucuya koymamaniz gerektigi. bazi sebzeler ise derin dondurucuda saklanip pisirildiginde pek guzel olmuyor. mesela bruksel lahanasi, patlican, kabak. meyveleri hic saklamadim bilemiyorum.

çözülüp tekrar dondurduysanız kullanmayın onu, aldığınız gibi buzluğa atıp hiç çıkarmadıysanız kullanabilirsiniz.

kıymanın neye göre tarihi var ki? 6 ay saklamışlığım var derin dondurucuda bana mısın dememişti. eğer aldığında dondurduysan hiç korkma ye derim.

bişey olmamıştır derin dondurucudaysa.zaten bozulmuşsa kokusu da değişmiş,koklanamaz ve yenilemez hale gelmiştir,anlarsınız yani.

Evet.

cevaplar verilmiş gerçi ama ülkemizin bazı garip insanları kurban! etini 1 sene derin dondurucuda saklıyorlar, ve gayet de kullanıyorlar..

bu maili forward etmezsen başına kötü şeyler gelir diyenleri forward etmeyip bekliceksin, başına gelen kötü şeyleri de buna yoracaksın.

Patricia Teyze olayı doğruydu meselâ. Patricia Teyze gayet varlıklı bir insan şimdi.

şaka bir yana bunların doğru olup olmadığını inceleyen iki tane site vardı. oradan bakabiliyordun. bulabilirsem yazıcam şimdi.

benim bildiğim siteyi bulamadım ama ayaküstü iki tane buldum
www.truthorfiction.com
www.snopes.com

www.snopes.com
www.museumofhoaxes.com

Ben de yardımcı olayım istedim. Birini ortak paylaşıyoruz ama, dert değil. :)

Anadolu'da düğün yapmadan evlenmenin yolu kızı kaçırmaktır. Durumu olmayan aileler bi kaçırma olayı tezgahlayıp masraftan yırtarlar, sen sağ ben selamet.

Masraflar gözünüzde büyümüş gibi görünüyor. :)
Ama neden olmasın? Hep ünlüler yapıyor diye biliyoruz böyle yıldırım nikâhıyla evlenmeyi. Olur olur. Yapabilirsiniz. ;)

ben ve sevdicegim böyle bir plan yapmaktayiz. ama gel gör ki siz ve sevdiginiz ne kadar böyle birsey yapmak istesenizde, olaya aile girince hersey degisiyor. evli olanlar bu konuda daha aydinlatici cevap vereceklerdir.

düğün dernek olaylarına çok para harcanmasını, böyle sırf aileleri memnun etmek için saçma işler yapılıp, saçma paralar harcanmasını oldum olası yadırgamışımdır. eğer kendi kafana göre birini bulduysan neden olmasın.

ben dügün yapmadan evlendim gayet de güzel oldu.arkadaslara sadece güzel bir yemek verdik kendi aramizda eglendik o kadar. herkese tavsiye ederim.
masraftan kacmak icin dügün yapmamak sacma cünkü nasil olsa evinizi hazirklarken masraflar ellerinizden öpecek onun icin ha dügünolmus ha olmamis o kargasanin arasinda masraflar acisindan pek fark yaratmaz :)

ben o sekilde evlendim. 3 ay kadar oncesinde konustuk, sonra bir ara evraklari toplayip gun aldik. yakin arkadaslarimiz o aralar evlenecegimizi biliyordu ama net gununu ve saatini soylemedik, kimse gelmesin diye. hatta carsamba evlendik ki,yasal iznim 3 gun, haftasonuyla birlestirebileyim diye :s salondan cikinca da damadin ailesiyle tanismaya gittim. cok sasirdilar ama sorun olmadi. benim annem de cok sevindi telefonda duyunca :s bu herkes icin boyle olmayabilir. ikimiz de 30'unu devirmis zaten yalniz yasayan insanlardik. ( yani aileden ayri yasayinca aliskin oluyorlar bagimsiz kararlara sanirim) bir de annem evlenmem hususunda benden umit kesmisti, o yuzden cok sevindi. dedigim gibi bizimkisi biraz alisilmadik ama guzel oldu. ne bizim kafamiz agridi ne de baskalarinin kafasini agrittik. bir de ne bileyim merasimlerden hoslanmayan tipleriz vs. sonrasinda bikbik eden olmiycaksa, tavsiye ederim 2 kisilik evlenmeyi.
edit: sen dugunu kastetmissin, ben de nikaha da kimseyi cagirmayacaksiniz sandiydim. yazdigim gibi o da mumkun, mumkunse :)

böyle bi kız bulsam hemen evlenicem :) düğün ne kadar şaşaalı olursa her iki tarafın ailesinin ve evlenen kişilerin de o evlilikten beklentisi bir hayli yüksek oluyor. kusursuz bir düğünle evlenip mutlu olan bir çift görmedim desem yeridir. şimdiki kız arkadaşım da pek düğün meraklısı değil, gerçi düğün olsun ama halaydı para takmaydı bu tür geleneksel şeyler olmasın istiyor. benim de işime geliyor öylesi zaten. olur da evlenme kararı alırsam düğün yapmadan evlenmeyi düşünüyorum ben de.

bişey sorcam..:

takılan takılar, harcanan masrafı karşılamıyor mu ?

@mvpatakan;

bizim dügünlerde takilanlar masraflari karsiliyor üstüne gelin ve damat kisilerine de bir miktar kaliyor.tabii yine de kac kisiyi cagiracaksiniz büyük mü kücük mü olacak dügün ona bagli.fazla masraf yapmadan kücük bir dügün yaparsan elbette ki takilar masraflari karsilar ama yok ben havayi fisek patlatacam limuzin ile gelecegim dügüne millet tabak kirsin her gelene 10 sise sampanya actiracagim diyorsaniz gelen takilar masraflari karsilamaz üstüne para bile verirsiniz :)

yukarıdaki soruya cevap: 1'de evet.
Sonrakilerde hayır.

Nikah dairesinde oldukça kalabalık bir izleyici güruhu önünde evlendim, düğün kokteyl olmuyor diye kavga etti aileler birbiriyle evet.

biz herkesin davet edildiği bir nikah ve sonrasında sadece yakınların davet edildiği bir yemek yaptık. yemek sınırsız içkiliydi(alkol dahil) ve sanırım 60+60=120 kişilik kontenjan ayrılmıştı. ekstraları da ben ödeyeceğimden dolayı kaç sene önce(2005) adam başı 30 ytl den 5000 ytl civarı birşey bana kaçtı. (ekstraları, müzisyenleri ve düğün pastasını falan da katın hesaba mekan lükstü ve pastaları dandikti gidip dillere destan bir pasta yaptırdık içinde krema yerine meyva doluydu falan tanıdık işiydi ucuza çıktı tabi). mekan boğaz kenarındaydı falan.
ama herkes yedi içti menü güzeldi herkes mutlu oldu. içki isteyen alkollü ya da alkolsüz sınırsızca alabildi (ki düğün dediğin öyle olmalı-hatta yemek dediğin öyle olmalı)
halay çekilmedi (kültürümüzde yok pek ama deli gibi danslar edildi)
takı merasimi olmadı çünkü nefret ederim. onum yerine masaları dolaştık bir kesemiz vardı herkes onun içine attı birşeyler. ki bence çok daha şık oldu. merasim şekline bürünen bir de yayın yapılan yerlerden kaçmak istiyorum o derece. bir ikisinden de kaçtım hatta bu ne yaa diye.
bence yapmasaydık da olurdu çünkü düğün bitip masraflar ödenmeye gelince tek başınıza kalıyorsunuz. bizde takılar makılar masrafı karşılamaya yetmediydi bile... büyük bir sülaleniz varsa en kırosundan bir düğün yapın (tang ve kuru pasta) herkes birşeyler takacaktır. küçük bir aileniz varsa benim yaptığımı bile yapmayın derim. bir yemek verin herkes cepten ödeyecek diyin. çok kısıtlı bir grup gelecektir böylece deli gibi de eğlenirsiniz. cepten de para çıkmaz hatta bedavaya bile gleir sizinki de :)

biz de düğün yapmadık. sadece nikah yaptık ve gayet güzel oldu. hatta babam, düğün yapmadığım için tebrik etti. aslında benim de hayalim yurt dışında bi konsoloslukta ayağımda şıpıdık terliklerle evlenmekti ama sevgilim tek çocuk olduğu için annesi ile babası kalpten gider diye tahmin edip vazgeçmek zorunda kaldık.

nikaha herkes davetliydi. daha sonra kendi arkadaşlarımızla ayarladığımız bir mekana gittik. yemekleri kendimiz ödemedik. sınırsız içki ve yemek fix 40 lira idi. ama herkes kendi cebinden ödedi. bu yüzden gerçekten sadece bizi seven insanlar gelmiş oldu. sabaha kadar hayvan gibi eğlendik. aradan 2 sene geçti insanlar hala anlatıyor. nikahta takılanlarla da ev eşyalarını filan ödedik. böylece masrafsız bir şekilde evliliğe başlamış olduk...

tavsiye ederim.

bilmiyorum ne kadar alakalı olacak ama okuduğum ve çok sevdiğim bir kitapta (beynine bir kez hava değmeye görsün) yazar olan beyin cerrahının dediğine göre, mesela acil bir tıbbi müdahale sırasında "ölecek miyim doktor?" tadında soruları dikkate almazken, "ölüyorum ölüyorum" diye bağıran biri genelde bu hissinde haklı çıkıyormuş. ama dediğim gibi bu acil ağır bir tıbbi müdahale sırasında oluyor.

kitabı da ayrıca tavsiye ederim.

babaannem anlatırdı; bir gün babaannemin babası rahatsızlanmış bütün çocukları panik heyecan içinde toplanmış, kız çocukları ağlıyor falan tabi, sonra adam (yani büyük dedem oluyor galiba) gülümseyerek "korkmayın iyiyim ben, hadi işlerinize dönün, ayın 18'inde gelin hepiniz" tarzı bişiler sölemiş ben tam hatırlayamadım şimdi cümleyi de kısaca ayın 18inde öleceğini ima etmiş ve hakkaten de öyle olmuş ayın 18'inde vefat etmiş. böyle anlatınca sırlar dünyası gibi oldu da hakkaten olmuş bu olay.

bu ve benzeri şeyler olabiliyor yani, ama bilimsel bir açıklaması olabileceğini zannetmiyorum.

ek: efrasiyabın hikayeleri geldi aklıma şimdi, belki buradaki gibi azraille anlaşma yapmak mümkündür kim bilir :)

ben her uçağa bindiğimde ölücem diye korkarım.hanı bazen uçak düştükten sonra yolcuların havaalannın daki kamera görüntülerini haberlerde gösterirler ya ben de havaalanın da o kameralara bakarım ''bakın ölüceğimi anladım'' misali

şöyle bişey var
www.zshare.net

Beynine hava değmeye görsün kitabı hissedebildiğini iddia eder, müthiş kitaptır, öneririm.

ıslanmazsa donmaz. daha doğrusu suyu çekmezse dokusuna.
çok yüksek gönderlerde paraşüt bezi kullanılır bayrak donmasın diye, paraşüt bezi malum suyu tutmaz.

want2die'a katılıyorum ve diyorum ki o şekilde dalganır vaziyette kalması bana göre freezing rain dışında zor.

iyi de arkadaşlar, 7/24 dalgalanan bayrak gördünüz mü hiç?

biz bayrakları yenilerken "bir bilenine" danıştık ve adamlar şuna benzer şeyler yazdılar.
paraşüt bezi alınız zira yağmurdan çamurdan etkilenmez rengi solmaz kolay kolay yırtılmaz ve ayrıca donmaz...

the day after tomorrow'da fırtına vardı, kar yağmadan önce yağmur da yağmıştı. sürekli yağışlı hava devam ettiğinden ötürü de nemin kuruması pek zor, bence filmdeki olay bu şekilde açıklanabilir.

film icabı lan

Biyolojide Tür ortak özellikler taşıyan ve kendi aralarında döllenerek üreyebilen akraba bitki ve hayvanlardır.

Irk sa türün bir alt grubu olup, aynı türe ait eşitli üyelerinden birine diğerine nazaran fenotipik bakımdan daha fazla benzer olan bireyler topluluğudur.

[wikipedia]

irkin anlamini biliyorum arkadaslar sagolun, niye boyle dendigini sorgulamak icin soruyorum ki kobuzchu kiz'in dedigi gibi sanki

gen biliminin gelişimiyle ortaya çıkan yeni bir gruplandırma bu. daha yukarıdan dünya canlıları diye bakılıyor, ardından maymun ırkı, aslan ırkı, insan ırkı diye kategorilere ayrılıyor gen bazında, bu nedenle insan ırkı deniyor diye düşünüyorum.

Bunun tek sebebi yanlış çeviri. bu terim benzer bir çok terim gibi ingilizceden dilimize geçmiş bir terim. orijinali Human Species. Bunun anlamı her ne kadar İnsan Türü olsa da zamanında tür kelimesini pek hoş bulmamış olacaklar ki İnsan ırkı diye çevirmişler. bu da zamanla dilimize oturmuş.

Ingilizce'de de "human race" kavrami var

Boya lekesini nasil cikarayim peki?

pamuk+tiner

Hâlen satılıyor mu bilemem ama, dyopak diye; ciltten boya temizleme kremi var idi. Bi araştırıp deneyin.

selülozik tiner kullanmayın eritir, sentetik tiner kullanın.

kırmızı yaban mersini?
google görsellerde aratınca blueberry ile cranberry nin aynı olmadığı görülüyor zaten. cranberry ise kırmızı yaban mersini olarak geçiyor gördüğüm kadarıyla.

kirmizi yaban mersini'ne de lingonberry diyorlar :D

berry aslında genel bir isim.bir kısım meyveler.ruslar da "ягода" diyorlar.

böğürtlen,frambuaz,kızılcık hepsi berry sınıfına giriyor hatta karpuz bile.türkçe de tam bir karşılığı yok sanırım.

ingiliz'in cranberry dedigi bir tur kizilciktir ama bizim bildigimiz kizilcigin aynisi degildir. zira o cranberry turkiye de dahil sicak akdeniz memleketlerinde yetismez.

cranberry -> Vaccinium oxycoccos -> Küçük yaban mersini

Ben de uzun sure ayni konuya takildim. Yaban mersini diye biliyordum, ama blueberry ve baska benzeri seyler ile karisiyor. Sonucta vardigim kani cranberry burada yetismedigi ve de bulunmadigi icin gunluk hayatta ise yarar bir Turkce karsiligi yok. Sen bir sey diyorsan ve karsindakilar anliyorsa ne ala; istersen kizilcik de, istersen kirmizi yaban mersini.

kızılcık cornelian cherry demek.

bizim apartman. 6 katli ve 6. katinda oturuyoruz. asansor var ama yapildigi zamandan beri biri akil edip motorunu takmamis!

serefsizim eridim o merdivenleri cikmaktan! hatta sevdicegim bize gelmeden önce ilk düsündügü sey o merdivenleri nasil cikacagi oluyor.

cok dertliyim be duyuru!

@trimpot: eğer ev senin ya da babanın değilse, ya da yönetici değilsen apartmanda (yani başın ve cebin ağrımayacaksa) belediyeye git, imar müdürlüğüne şikayet et durumu.. asansör alel acele yaptırılır, hizmete girer.. sanırsam..

4 kattan yuksek binalara asansor takilmasi mecburi diye biliyorum. ama bu 5 de olabilir. 5 katli apartmanlar var cunku burda asansorsuz.

6 ve daha fazla katlı binalarda konulması zorunlu diye biliyorum bende.

bir de;
eğer eğimden dolayı binanın girişi ortadan yapılırsa, yani girişin altında ve üstünde 3'er kat olursa asansörsüz 7 katlı bir bina pek ala yapılmış olur.

ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ İMAR YÖNETMELİĞİ

Madde 50- 1)Asansör Koyma Mecburiyeti Olan Binalar

Giriş katı dahil olmak üzere bu katın altındaki veya üzerindeki iskan edilen katların sayısı (4)’ü aşan binalarda giriş katından başlamak kaydıyla yukarıdaki veya aşağıdaki son kata kadar asansör tesisi zorunludur.

Yapı inşaat alanı (800,00) metrekareden ve kat adedi (1)'den fazla olan umumi binalarda en az bir adet asansör yapılması zorunludur.

ıspanak/semiz otu 1 haftaya kadar tutuyorum ben sonrası fena oluyor.
marul 2 hafta
kabak 2 hafta
biber 1 ayda yenmez hale geliyor
domatesi bilemiyorum, çok domates çürüttüm ama 2 - 3 hafta diyeyim
şeftali oldukca uzun dayanıyor, zamanla şaraba benzer garip bi koku salsa da.
kavun var 3 haftadır dolapta, ama normal görünüyor (tadına bakmadım)
karpz 3 hafta dayanamz. 2 hafta diyim.üzümse 1 ay-20 gün gider.
patatesi sıcakta tutma ben bikere kurtlandırmıştım o sekilde. sarmısak çürümüyor içi bosalıyor ama saglam bi 3 ay lazım
muz dayanmaz cürüyo kahverengi oluyor, limonu 3 haftada çürütebilmiştim
of :( maydanoz roka gibi seylerse 1 hafta maximum.
igrenc biriyim evet ama napiyim ya, çürütmedigim sey kalmadı evlendigimden beri. dolabın derinliklerinde tamamen sıvıya dönüşmüş salatalık bile çıkartmıştık, kadınların yüz karasıyım.

havası çekilmiş naylon poşette çok daha uzun oluyor

ya da plastik kapta koyacaksan üstüne kağıt havlu örtüp kapağını öyle kapatarak daha da uzuyor.

bi de böyle pamuklumsu ama tabi daha değişik bir maddeden yapılma torbalar var sebze meyve koymak için, satılıyor sanırım etrafta, özellikle ot, salata çeşidi şeyler için oldukça faydalı.

patates sogani ben de annem usulu disarida sakliyordum ama yalniz yasamaya basladigimdan beri bayagi bir patates sogan curuttum (bir de igrenc kokuyorlar ki sorma). artik onlari da dolapta sakliyorum. burusuyorlar 1-2 ay sonra filan ama curumuyorlar, yenebilir durumda oluyorlar hala.
bir de icinde hava olan fakat agzi bagli naylon posetlerde daha cabuk curuyor her sey (cunku iclerindeki su yogunlasiyor naylonun ic yuzeyinde). o yuzden naylonlara tirnagimla bir iki delik aciyorum genelde. gazete/kagit havluya sarmak daha iyi bir cozum ama ona usendigimden yapmiyorum. gerci havasi alinmis poset olayi da kulaga mantikli geliyor ama denemedigim icin o konuda bir sey soyleyemeyecegim.

buzdolabına da baglı
ablam 15 gün saklayabiliyor alısveris sonrası sebze meyvayı dolabında
bense 1 hafta
balkonun var ise kısın muzu, turuncgili,sogan ve patatesi dısarda saklayabilirsin ama ıslanmayacaklar ve günese maruz kalmayacaklar
yapraklar kücüldükce ömür kısalıyor dereotu, taze nane, roka, maydanoz, tere ve reyhan icin
ama ısapanak da semizotu da narindir
ve asıl önemlisi bunları aldıgın yerlerde daha önce yıkanıp yıkanmadıgı
ıslak alırsan zaten ömrü kısalıyor nerde saklarsan sakla, kuru saklayacaksın
havuc,pırasa ve kereviz gayet dayanıklılar 10 gün sakladıgımı biliyorum
annem herseyi dolapta saklıyor herseyi ve daha uzun omurlu oluyor
bıcak surmeden 3 hafta karpuz ve kavun sakladım birsey olmadı
istersen not et, buzdolabına bir liste as ve tarihlerini kontrol et
buzdolabının performansını da ögrenmis olursun

@divit b vitaminini vucut kullanmiyor mu, multivitamindeki b vitamininin fazlasini disari mi atiyor?

@want2die boyar maddeli baska ilaclar bu kadar yapmiyor?

@vincenzo su tuketimim bazen fazla, bazen normal

vitaminler vücutta depolanmazlar, fazla gelenler olduğu gibi atılırlar.

simdi multi-vitamin hapi icince ortalama bir insan ne kadarini kullanmis olur, yani haptaki toplam vitamin miktarlarinin, kullanilan miktara orani gibi bisey soruyorum...Cogu bosa mi gidiyor yani:)

Bazı ilaçlar içerdiği maddeler ve artıkları sebebiyle idrarı boyar. Mesela rifampicin idrarı turuncu/kırmızı renge boyar. Yani normal bir durum kuvvetle muhtemel.

Öncelikle doğrusu "vitaminler vücutta depolanmazlar" değil; A, D, E, K dışındaki vitaminler vücutta depolanmaz olacaktır, yanlış olmasın.
Sonra evet idrarınızdaki fazla vitamindir, zira multivitamin türü ilaçların içinde günlük ihtiyacınız olan tüm vitaminler vardır, ancak siz gün boyunca yediğiniz diğer besinlerden de vitamin alırsınız bu yüzden fazla vitaminler(ADEK harici) idrar yolu ile dışarı atılır.
"A, D, E, K vitaminlerine ne oluyor?" dersen: bunlar yağda çözünen vitaminlerdir, yağ dokusunda depolanırlar derim.

sararır, doğrudur.

valla ismini bilmiyorum (zira biz oradan geçerken sabah 6 gibi flndı ve herkes uyukluyodu) ama burdur üzerinden antalya'ya girerken fantastik ve büyüleyici bir otoyol var böyle redneck filmlerindeki gibi mekanlardan geçiyor. sağ ve sol taraf alabildiğince açıklık, yol dümdüz ve arada eğimli falan. güzeldi yani. motörhead dinleyip amerikan muscle bir arabayla son hız oradan geçmek istedim o anda. o derece :)

çok var ama bence en öne çıkan gökova. ancak hem eğimden, hem keskin virajlardan, hem de dikkat dağıtacak güzellikteki eşsiz manzaradan dolayı çok tehlikeli bir yoldur.

almanya diyebilirm (kalite bakımından) gitmedim görmedim bizzat ama bir belgeselde süper araba sahibi zenginler dünyanın dört biyanından gelip almanyadaki otobanlarda arabalarnu kullanıyodu.görüntüsü bile güzeldi.

ama amerika yolları daha bi ruhlu yani easy rider filmindeki yollar işte.

Güzel yoldan kastınız ne? Manzarası güzel yol mu, asfaltı kaymak gibi yol mu?

Almanya'daki otoyollar gayet iyi ama çoğu iki şeritli, öyle ahım şahım bir tarafı yok. İyi araba sahiplerinin buraya gelme sebebi yolların belli bölgelerinde hız sınırı olmaması.

Valla size gore mukemmeligi olusturan unsurlar neyse onu soruyorum ama yolun/asfaltin duzgun olmasi oncelikli..

Yarış pisti olarak:

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

samsun-trabzon arası... idi. (hatta sarp'a kadar gider bu.) karadeniz sahil yolu yapılmadan önce. düzgün değildi. güzeldi, muhteşemdi.

eski bursa inegöl yolu bursa da kestel tarafından çimento fabrikasına sapıyosun ilk bi kaç km sıkıcı sürekli çimento fabrikasının kamyonları var ama fabrikayı geçer geçmez süpriz... kaymak gibi asfalt daracık yol müthiş manzara keskin ama mükemmel eğim verilmiş virajlar aksu köyüne kadar etraf hep yemyeşil köyü geçtikten sonra gökyüzüde yemyeşil oluyo :)

marmaris datça yolu var yol yenilenmiş eskisine göre daha geniş ve daha tatlı virajlar var manzara da muhteşem.

Antalya ısparta yolu yine güzel eğim verilmiş tatlı virajlar ve mükemmel göl orman manzaraları ( heyelana dikkat)

şile kefken yolu ağaçlık bol virajlı düzgün asfalt .

Kapadokyanın ara yolları büyüleyici manzara ve güzel asfalt.

Sapancadan kartepeye çıkan yol kısa ama idare eder.

Daha bi sürü sıralayabilirim :)

çerkezköy - edirne
izmir - çeşme

ikisi de paralı yol, kaymak gibi.

nordschleife'ye katiliyorum. 1 turu 22 euro. ehliyetim burda geçse direk bi araba ayarlayip suresim var. mukemmel bir pist, düzlükleri virajları herşeyiylen.

onun dışında türkiye'de çine - yatağan yolu var. asfalt kaymak gibi, baya eğim var, virajlar yeterli, bi de yol manzarası olarak çok ilginç kaya oluşumları var, severim.

çeşme-izmir (hatta aydın'a kadar) otoyolu da gayet kaymak gibi hoş bi yol.

pozantı'dan mersin'e inen otoyol da güzel, alp yolları havası var toroslar sayesinde. hatta çok kaza olsa da ulukışla-pozantı yolu da bence toros manzarasıyla fena değil.

o inek sütü değil, soya sütü : ))

Hic bakmadan aldim valla:)

Peki farki ne inek sutunden, birbirlerine gore ustunlukleri ne

soya sütünü laktoz intoleransı olan kişiler ve vejetaryenler kullanır daha çok. Farkı, hayvansal değil. soyadan üretiliyor, bitkisel yani.

soya sutunu kediler icmiyor, ben de icmem.

Peki inek sutune gore bir ustunlugu var mi?

eger besin icerikleri konusunda takintilarin varsa soya sutunde antibiyotik veya hormon kalintilari bulunmasi zor gozukuyor, logusa donemindeki kadinlarin tercih etmesi dusunulebilir. kalp ve damar sagligi acisindan hayvansal yag tasimamasindan dolayi kolestrol problemleri olanlara tavsiye edilebilir. bence bu kadar ince dusunmemek lazim, sonucta sute tadini veren yagidir. likir likir icmeli. (inek sutunu tabiikide)

Taktigim yok, sadece fikir edinmek, zaten ikisini de iciyorum artik:)

estafullah zaten bende takintilisin anlaminda yazmamistim. hmm ayrica soya sutu daha acimtirak oluyor sanki.

Simdi bir saniye, ben bir sey anlamadim sorudan ve cevaplardan. Eger aldigin urun soya sutu ise sadece adina bakarak bunu anlayabilmen lazim. Ya da icindekilere bak. Ne diyor?

Genel olarak aldigin seyin markasini ve ustunde yazan baslica seyleri soyleyebilirsen iyi olur.

Normal inek sutunun disinda benzer birkac urun oldugu yazilmis ust cevaplarda. Ama normal inek sutu de Turkiye'dekinden farkli bir tada sahip.

wpi ben de tam anlamadim valla. Sutun ustunde direk soya sutu yazmiyor cunki ama su proteinler ve su vitaminler var diyor.

Daha cok yemegi isitmak icin kullandigimiz kaplarin yapildigi malzemelere gore hangisi dogru ve yanlis olur diye merak ettim. CD olayini biliyorum pek tabi:)

Porselen, seramik ve metal kotu oluyor biliyorum

Mesela akrilik, elastomer, polimer vs. gibi seyler ne olur...

bir kalip haci sakir sabun koyunuz. olaylar gelisirken cok korkmayiniz.

#sabunu cikardiktan sonra anlayacaksin;
mikro dalgayla fal bakma/kursun dokme gibi cigir acici yeni ufuklara yelken acabilirsin.

ayrica youtube da yapilmisi var oradan da bakabilirsin.

arkadaslar taktiniz yok cd yok sabun :) mantikli olarak koyabilecegimiz seylerden bahsediyorum, hangi tip malzemelerden yapilmis kaplar konur hangileri konmaz! Soruyu cok net yaptim ya nolamaz...

edit: yalniz evde de ivory marka sabun var, yutuptakinin aynisi:)

"mikradalga da erimeyecek\yamulmayacak kap" seklinde sorsaydin keske, kulagini niye obur taraftan gosteriyorsun ki?

www.fsis.usda.gov

yukaridaki web adresinde acilan sayfadan sonra alttaki yaziyi tiklarsan guzelce aciklamis:
What containers and wraps are safe to use in the microwave oven?

bastirmak icin .pdf uzantisi:
www.fsis.usda.gov

ayrinti:
www.fsis.usda.gov

Mikrodalgada kullanılabilecek kapların üstünde bununla ilgili bilgi oluyor genelde. Onun dışındaki plastikleri kullanmayın. Cam olur porselen olur. Metal asla kullanmayın.

(bkz: mikrodalga fırında yapılabilecek atraksiyonlar)

yarayı açık tutmak kapanmasını hızlandıracaktır. tabii ki mikrop kapma riski olmayan ortamlarda açık tutun. riskli zamanlarda yaraya yapışmayacak bir sargı ile sarınız. tabii bunlar dikiş gerektirmeyen yaralar için. aman haa.

işaret parmagım 10 -12 gün içinde iyileşmişti (dikişleri alınmıştı). parmağın ilk boğumunun biraz üstünde 7 dikişlik oldukça derin (kemiğe kadar) bir kesikti. bayagı düzgün kesmiştim hatta doktor kutlamıştı bu başarımdan ötürü.
(bkz: sozlukculerin en eften puften basarilari )

iyileşmeden kastına bakar... görünüş olaraksa 2 haftada filan iyileşen yara var diyelim, kesik.

ama o parmağa hissin tamamen geri gelmesi 3-4 ay bile alabiliyor

benim eli köpek ısırmıştı kötü bir noktasından. his olmadı tam parmakta kaç ay.

Bu tamamen parmağı kesilen kişinin metabolizmasına, yaşına, genel sağlık durumuna ve uygulanan tedavi yöntemine bağlı.
Aynı derinlikte bir kesiğin iyileşme süresi, yukarıdaki unsurlara bağlı olarak 24 saat ile 2 hafta arasında değişir.

ben 30 sene kadar hiç çay içmemişken ve nefret ederken bir sabah otobüste uyandım, kahvaltı servisi yapılırken çay istedim içtim. şimdi öyle deli gibi çay içmiyorum. hala sevmem çok fazla, ayda bir filan içerim.

bilinçaltından bişilerin tamamlanmasına yorarım bunu. misal ben bizim milletimizin bu çay merakına, çay törenleri, çay yapmak, servis etmek, toplamak, yıkamak, efendim çay içmeyene kötü bakmak huylarından nefret ederim. içmek istemeyenin herhangi bir özgürlüğü yoktur. falan filan.

peynir yemeye başlamasının sebebi tesadüfen güzel bir peynir yemiş olması olabilir mesela. ben patlıcandan nefret ederdim, öyle böyle değil pırasadan bile fazla yani (hesap edin artık) sonra bir gün tesadüfen burnuma bir yerlerden közlenmiş patlıcan kokusu geldi, o zaman onun tadına baktım ve patlıcana olan butün kinim yok oldu. bütün patlıcan yemeklerini iştahla yerim hatta kendim közlüyorum bazen.

taze fasülyede de aynı hiç sevmezdim bir gün evde arkadaşım yaptı (öğrencilik işte, birazda açlık var tabi) böyle içine sarımsak falan da atmıştı. o zaman zorla yemiştim ama acayip hoşuma gitti, o gün bu gündür fasülyeyi de severim. sadece yerim demiyorum, severim.

önyargı olabilir.
bir şeyi değil,onu denemeyi sevmeyi olabilir.
bir tanecik kötü deneyimin üzerine sevmediğini sanıyor olabilir,önyargıya çıkıyor bu.

natnan'ın izinden...

"nefret" ettigimiz şeylerin büyük kısmı psikolojiktir fizyolojik değil. bir an o psikolojik duvarı kırıp da deneyince insan "e bu kadar kötü değilmiş" diyor ve yapmaya başlıyor.

fizyolojik nefretlerde ise böyle bir çevrim yok.

Aniden olan birşey değil gerçi bu ama, küçükken domatesten ölesiye nefret ederdim. Bi gün babam zorla her kahvaltıda yarım domates yencek kuralı çıkardı. İlk birkaç gün zorlanarak öğürerek yedim, şimdi domatessiz yaşayamıyorum, teşekkürler baba.
Bir sabah kalkıp hiç yemediği bişeyi yemek ilginçmiş ama.

önerilen idmandan hemen sonra alınacaksa ılık duş ve bir süre sonra sıcak duş (örneğin salonda ılık, evde sıcak), yok idman bitiminden bir süre sonra duş alınacaksa sıcak duş almak.ılık duş ısınan vücudu soğutmak ve kas ağrılarını azaltmak, sıcak duş ise kasları gevşetmek için.zira soğuk duşta alınabilir, ben daha bir zararını görmedim hafif nezle hariç :D ama tavsiye edilmiyor.zira idman sonrası yorgun vücut hastalıklar için savunmasız hale geliyormuş ve soğuk su da hastalığa davetiye çıkarıyormuş(şuan yazdıktan sonra sorunun biraz daha farklı olduğunu farkettim ama silmeyeyim, biraz fikir verebilir).
kısacası idmanın hemen sonrası önce havuz gibi ılık suya, sonra sauna gibi sıcak ortama girerseniz zararının aksine yararı olacaktır kas rehabilitasyonu için.

Peki calismadan hemen sonra spa iyi gelir mi?

spa rahatlatici degil mi zaten:)

simdi calismadan sonra kaslarimiz geriliyor, sicak su kas liflerini geri acmaz mi, bu kotu etkilermis gibi geliyor ama emin olamadim iste, isin fizyolojisini de merak ediyorum

simdi asik degil misin?:)

hangi protein tozu daha iyi? Ben aminoasit yapimi arttirici kullaniyordum..

otn.oracle.com da bolca dokuman var

tahiti.oracle.com

Yemegin bir seyler sicratmasini da onluyordur. Ayrica yemegin isinmasina niye yardimci olmasin? Istersen bir kap pilavi bir kapaksiz, bir de kapali isit, bak bakalim ne oluyor.

Sadece sıçrama ve sıvılarda patlamayı engeller, ısıtmaya faydası olmaz. Çünkü mikrodalga camdan kolaylıkla geçer, ama plastiğin geçirgenliği azdır, ısınmayı az da olsa engellemesi de mümkün.

ilk soru ya diil de ikinci soruya, lucid dreaming degildir olmasi icin bunu bilincli olarak yapiyor olmaniz gerekir. yani ruyadasiniz, bunun da farkindasiniz, diyorsunuz ki, "kendi kendimi uyuyorken gorup kendimi ruyamda gormek istiyorum" vs. boyle olur..
ama ruya icinde ruya ve n sayida dongu konusunda bilemiyorum nedir

filmi var bunun; (bkz: waking life)

tek seferde uyanırsan (rüya içinde)^n rüya gördüğünü nasıl bilebilirsin ki?

Iste ben de bilmiyorum ki o yuzden soruyorum, oyle bir durum olusuyordur ama farkinda degildir, belki ruyada misin yoksa gercekte misin bilmiyorsun ayni zamanda... aciklamasini ariyorum ben de

hocam sanırım istediğin mantıklı açıklamayı hiçbir zaman alamazsın.bunu şu an şuna benzettim, şizofren olan bi insanın, durumunun farkında olamamasına, evet buna (bkz: sallamanın dayanılmaz hafifliği ) :).yani şu an hayat diye yaşadığın şeyin bilmem kaç saniyelik bir rüya olma ihtimali var mı?bence var ve bunu hiçbir zaman bilemiyceksin. :D

karabasan böyle bir şey bence. rüyandaki sana geliyor. bağıramıyorsun falan. sanıyorsun ki bağıramayan kendinsin. halbuki orada bağıramayan şey bir gerçeklik değil, rüyadaki sen. sonra uyanıyorsun ve bağırabildiğini fark ediyorsun. demek ki o arkadaş sana gelmemiş.

@boshi; karabasan (uyku felci) dediğimiz durumda, bilinç açık olduğu takdirde vücut hareket edemiyor, buna sebep olan şeyde sanırım geçici omurilik felciymiş.omurilik felcinin böle gelip-geçici olması biraz garip ama mantıklı bi açıklama.

emba.cubaminrex.cu

dunyanin en derin cukuru benim ilgimi ceker mesela.. yahu du$unsene o derinlikte yol bile yururken cekilmez, yukseklik olsa insanin ba$ini dondurur. ama bu derinlik, cukur yani; okyanusun altinda ise.. aman aman, ne muazzam bir o kadar da korkutucu bi$i.. dibine inmek icin ne kadar zaman gerekir, vay be. imkanim olsa $oyle bi adami denek olarak oraya atip dibe vurana kadar gecen surenin keyfini cikarirdim. eheh

Dünyanın en alçak ve en tuzlu gölü - Lut Gölü - 2 in 1 ve hakkaten üstünde batmadan durulabiliyor mu merak içindeyim.

dünyanın en büyük monolithi-uluru- görmek istiyorum ölmeden.

atlanabilecek en yüksek noktadan (atmosfer tabakasına yakın bir yerden) paraşütle atlamak isterdim. negzel olurdu böle nokta gibi her şey yehuuu.

En uzun gece, en uzun uyku demek. En azından tekrar uyanabileceğiniz...

dünyanın en şerefsiz hayvanı olan bal porsuğu epey ilgimi çekmişti.

chat opsiyonu açık değilse hayır(orada da online görenler'e bakar)

firewall kullanmak,sitelere dolaylı yoldan girmek(proxy/proxy server gibi) password ile giriş yapılan yerlere mümkün olduğunca girmemek,girilirse de cookie'leri akabinde silmek,antivirüs sisteminde dışarıya karşı (wireless ile yollanmaya çalışılan virüsleri algılama,fantastik oldu ama) koruma. bilgisayara uzaktan ulaşımı kapama (remote access) bilgisayardaki paylaşılan dosyaları 0'a indirme,gibi şeyler yapılabilir

bi firewall, bi antivirus, bi de spy bilmemnesi yeterli gelecektir herhalde.

bi kere ben de yapmıstım bu hatayı. eve gidince acılmamıstı kompüter.

yazdigin fantastik durumu ben de dusundum ama bunu yapan sistem var mi? digerleri zaten tamam

vista'da hdd'yi kitleyen fasilite mevcut (ultimate'de) sanırım bir de kaspersky'de benzeri über korunma yöntemleri olmalıydı (evet bilgisayarım çok güvenli programları bile unuttum,ubuntu kullanıyorum mutluyum)

bitdefender total security. kur stabil çalıştığına emin ol. rahat ol.