Ekşi Duyuru

Dis >> Disari >> Disariya, Disaridan, Disarida, Disariyi vb

Ic >> Iceri >> Iceriye, Iceriden, Iceride, Iceriyi vb

ilginçtir aynı dilemma almancada da var. şov yapmak gibi olmasın aklıma bir söz geldi.

goethe bu konuda "Wer fremde Sprachen nicht kennt, weiß nichts von seiner eigenen." diye bir şey demiş.
yani "yabancı dil bilmeyen birinin kendi diliyle ilgili hiçbir fikri yoktur." çünkü bilinen yeni bir dil diğer dildeki eksikleri tamamlıyor gibi. insanı kendi dilini sorgulamaya itiyor.

konuya dönecek olursak almancadaki rausgehen ve ausgehen arasındaki fark gibi, biri (dışarıya) içinde bulunulan sınırları belli bir ortamı terk etmek iken diğeri (dışarı) gezmeye gitmek anlamına geliyor.

Eve gidiyorum.
Eve doğru gidiyorum.

Askerlikten örnek :
Geri çekiliyoruz.
Geriye çekiliyoruz.

Gemi yan yattı.
Gemi yana yattı.
Gemi yana doğru yattı.

Başka bir istisnası yoksa,daha çok bir tarafa yönelmeyi bildiren cümlelerde hepsi aynı manaya geliyor.

Eski Türkçede taş+garu yapısı vardır burada. Taş "dışarı", +gArU yön gösterme eki. Orhon Türkçesinde direkt taşgaru şeklinde kullanılır üstüne ek almaz. Aynı şey ileri kelimesi için de geçerlidir. İl+gerü yapısı var. İleri gittim gibi.

Morfolojik yapısı böyle. Semantik yapısı hakkında bir bilgim yok.

"90 model üstü hicbir arac bakimini zamaninda yaparsan yolda birakmiyor. Yolda birakma tabiri bile yok olmak üzere."

o kadar yanlış bir cümle ki. 2 aylık bir araba bile yolda bırakabiliyor.
yani bu cümleyi kurarken çevrenizden hiç mi duymadınız bi şey?

diğer markaların farkı daha sorunlu olması. toyotanın bakınlarını yapınca sanayiye servise gitmene gerek kalmıyor. en basit örneği vereyim. range rover gibi arabanın sürekli motoru arıza veriyor. hatta esprisi var 2 tane alman gerekir biri tamirdeyken kullanasın diye. dsg diye bi şanzıman var vag grubunda. bozulma namını 7 düvel duydu. psa grubunda birçok kronik sıkıntı çıkıyor bu da biliniyor.

ama corolla için kronik sıkıntı şanzıman arızası yolda kalma duyma olasılığınız çok düşük.

Dünyaya kalite nasıl yapılır nasıl yönetilir gösteren şirket.
Buna ek olarak teknolojide çekingenler. Bugün çıkan teknolojiyi yarın arabaya koymazlar. Koyanlarda da sorun çıktığında onlarda çıkmaz.

Çoğu firma aksine direkt enjeksiyonlu ufak turbolu motorlari çok yok. Genel olaylari hybrid ve belki de en iyi hybrid onlarda yani.

Yolda birakma tabiri tabiki yok olmadı. Biraz araştırırsaniz bulursunuz. Çok kolay bunun verisini bulmak. Ya en basiti toyotanin yeni araçları geri cagrildi yolda giderken lastikler bir anda kopup gidiyor diye =d

Corollanin da sıkıntılı yılları var ama diğer sirketlere göre motoru, teknolojisi ve otomatik direksiyonu daha sıkıntısız. Ama buna oranla arabanın eğlencesi de daha az.

Diğer markalar hep sıkıntı tabiki cikartmiyor. Ama toyota yada japonlar daha az çıkarıyor.

Araba şans işi. ben reno'ya bindim 200.000 km yapmışımdır ama yolda bırakmadı beni. hatta 9 yıl önce urfa'dan antalya gittim broadway ile toplamda 1000 km'lik yol bişey olmadı.
corolla ile yolda kalan arkadaşlarımda oldu.
ama şimdi genelde toyota'nın eskisi gibi olmadıklarını söylüyor binen arkadaşlarım
haa ben araba alacak olsam corolla alırım. dünyada en çok satan araba. motoru çok sağlam. afrikadan kuzey kutbuna herkes corolla'ya biniyor yolda bırakmasın diye.

bilmem kaç trilyonluk, 1-2 yaşında range zart diye motor arızasından yolda bırakabilir. Yine çok yaşlı olmayan, nispeten genç bir VW grubu araba zart diye şanzıman arızasından yolda bırakabilir. Herhangi bir dizel araba zart diye yağ soğutma patlatıp yolda bırakabilir.

Bakımlarını yapmak hiç bir marka için yolda kalmamazlık garantisi vermez.

Corolla'yı efsane yapan, o eski kasa atmosferik benzinli motoru olan, üzerinde çok fazla teknolojik ve elektronik zımbırtı barındırmayan kasasıdır.

Toyota zaten kaliteli ve sorunsuz araçlar üreten bir firma, yeni çıkan teknolojilere atlamıyor hemen, her modeleinde yeni icatlar teknolojiler donatıp müşterisini test için kullanmıyor.

babamda 10 yasinda auris var bende bir yildir audi var. bir yilda babamin 10 yilda karsilastigindan fazla sorunla karsilastim.

toyota gercekten gozumde baska bir yerde saglamlik acisindan. ha ic kalite konfor falan ayri ama arabaya bir sey olmuyor. bunun da aciklamasi muhendis mentalitesinde yatiyor. japon muhendisler daha uc kosullari degerlendirerek uretiyor bu arabalari. bu dunyaca kabul gormus bir sey sadece biz degiliz.

Şimdi toyota 90 sonrası araçlarını sadeve mekanik üretti. Yani mercedesin motor kayışı zincirli modeli 120 binde zincir değiştirirken, corollalar bir milyon kmde zincir değiştirdi. Corolla daha 2005lere kadar bagajını anahtar sokarak açtırıyordu. Yani motoru parçaları en baz ve en sıkıntısız şekilde üretip sattılar yani halen daha atmosferik motoru olan japon kore markaları mevcut. Almanlar yenilikçi olduğu için ve her daim satabildikleri için her türü denemeyi modellerinde yaptılar. Yani vw dsg şanzımanını yaparken risk alıyor ama japonlar her baz özelliklerde kalıyorlar. Bu satış stratejisi bir durum, japonlat güvenle satıyor, almanlar teknoloji, fransızlar dizaynla. Yani japonlar o kadar garantici ki diesel corolla üretimini 10 sene önce falan bıraktılar. Yani sıkıntısızlık elbettr mevcut ama konfor dizayndan ödün vererek piyasaya giriyorlar. He lüks arabaları var mı lexus.

Bir Citroen C3 kullanıcısı olarak Japon arabalarının neden bu kadar övüldüğünü, Fransız arabalarının neden bu kadar dövüldüğünü maalesef çok geç anladım. Bundan sonra bir daha değil Fransız, herhangi bir Avrupa'lı üreticinin kapısından geçmem. Japon alırım kafam rahat olur. En olmadı Kore alırım ama asla Alman/Fransız/İspanyol/İtalyan vs. almam.

Ben de başta sizin gibi düşünüyordum da yaşadıkça öğrendim. Siz de yaşadıkça öğrenmek istemiyorsanız Avrupa'lılardan uzak durun. Kralı gelse hikaye. Bugün neden ABD'nin Fransız arabalarını kapısından dahi içeri sokmadığını, Toyota'nın neden en fazla satan marka olduğunu araştırın.

Uzak doğu otomobilleri durability denen dayanıklılık skoru yüksek araçlar oluyor genelde.

Bir mühendis bunu çok güzel özetlemişti. Konunun kültürel bir kökeni var.
Alman mühendisliği mükemmel otomotivde de. Ama almanlar herkesin kurallara uygun hareket etmesini bekleyen bir kültürden geliyor. Haliyle makinelerin de kural kitabına uygun şekillerde kullanılacağını öngörüyorlar. Yani makinede bir sorun çıktığında, bu büyük ihtimalle kullanıcının bazı kuralları ihlal ettiğini gösterir. Haksız değiller. Kimse araçlarını fabrika verilerine göre kullanmıyor. Ama bir makine fabrika verilerine uymayan durumlarda da kullanılır zaten.

Japonlar ise kültürel olarak aksayan her şeyden kendilerini sorumlu tutmaya alışkınlar. O yüzden bir şeylerin aksamaması için her detayı düşünüyorlar. Özellikle mühendislikte makinelerin birçok ortamda çalışabilmesini planlayarak tasarımlar yapıyorlar. Bu da şu demek ürettiğim makine en iyisi değil, ama en optimum makine bu.

O yüzden toyota kamyonetlerle dağa taşa tırmanabiliyorsun ama bir alman ticari aracı aşırı yüklediğinde bile servise gitmen gerekebiliyor.

Bunu da karmaşık değil daha basit mekanik sistemler kullanarak başarıyorlar. Mesela avrupa otomobilleri daha fazla elektronik sistem barındırırken, toyotalar daha fazla mekanik sistem barındırıyor. Hatta japon üreticilerin hala atmosferik motorda ısrar etmelerinin sebebi de bu. Çünkü motor üstüne eklenen her detay, turbo gibi, bir sorun çıkarma riskini de beraberinde getiriyor. Japon mühendisliği bundan kaçınıyor. Yeni çıkan teknolojileri de çok uzun testlerden sonra adapte ediyorlar.

O yüzden piyasada 2000 model japon otomobilleri hondalar, toyotalar, mazdalar bol bol bulunabiliyor. Avrupa otomobilleri de bu yüzden daha az görülüyor. Mesela 80-90 model toroslar, broadwayler hala anadolu'nun her yerinde geziyor. Ama yeni clioları, meganeları daha az görürsün o yaşta. Çünkü o eski arabalar da tamamen mekanik.

tabii uzak doğulular için bir konu daha var. Batılılar bunlarla çok dalga geçti yıllarca.
60'larda japonlar ağır sanayi hamlelerine giriştiğinde ABD'de made in japan ürünler "dandik" damgası yiyordu. Hatta temel reis'in bile bir bölümünde temel reis bir geminin üstündeki "made in japan" yazısını eliyle ufalıyordu ne kadar dandik olduğunu göstermek için. Japonlar bu konuyu baya kafaya taktıkları için dayanıklılık konusunu bütün ürünlerinin odağı haline getirdiler. Ee ürünler böyle de ünlenince pazarlama olarak bu algıyı bozmak istemiyorlar.

Mesela koreliler de var bu. Hatta hyundai'in 10 yılda dünyanın en büyük üreticilerinden biri olmasının sebebi top gear'ın bir bölümünde hyundai ile çok ağır dalga geçmelerine bağlayanlar var. Rivayet ama CEO o bölümü görünce delirmiş ve yine alın size dayanıklı otomobil tribine girmiş. Bu arada uzak doğulular dayanıklılık konusuna hakkaten takık. Biz daha önce hyundai kullandık seneler önce. Yetkili servisteyken kore genel merkezden üst düzey yöneticileri gelmiş. İstanbul'da servisleri geziyordu adam. Bütün müşterilerle konuşuyorlar. Bu konuları çok ciddiye alıyorlar.


Bir de japon şirketleri avrupa şirketlerinden farklı. Mesela renault aslında sadece otomobil üretiyor.

Ama honda uçaktan robota her şeyi üretiyor. Toyota araba dışında gemi, dikiş makinesi, inşaat vs de üretiyor. Bu şirketler bu yüzden daha fazla teknoloji ve malzeme bilgisine sahip olabiliyor. Yani honda mesela havacılıkta kullandığı bir teknolojiyi otomobile adapte edebiliyor. Ya da toyota gemi üretiminde öğrendiği bir malzeme bilgisini otomobile adapte edebiliyor gibi gibi.... Gemi üreten bir şirketin mühendislerinin korozyona karşı daha bilgili olma ihtimali daha yüksek mesela. Ya da uçak motoru da üreten bir şirketin sıcaklık ve basınç farklarının motora etkisini gözlemleyebileceği daha fazla örnek var elinde.

2015 corolla sahibiyim, 2015 den itibaren biniyorum.

ben de arabadan anlamam. bozulmadı hiç.

benim değinmek istediğim nokta şu,

farklı markaların benzer modelde, hatta daha yeni arabalarının tuşlarındaki boyaların yıpranıp sökülmüş olması durumu dikkatimi çekiyor. corolla da öyle bir şey yok, ilk aldığın gün nasılsa bütün tuşlar hala öyle. bu basit gibi görünen, ama arabanın yıpranmış görüntüsüne inanılmaz etki eden bir durum.

imkanım olduğu an volvo almayı düşünüyorum ama avrupa arabalarının uzak doğu arabaları kadar sağlam olmadığı inancına sahibim.

corolla gerçekten çok dertsiz bir araba.

toyota demek japon demek, japon demek dürüstlük demek, saygı demek , kendi hatasını bile kabul edemeyip hayatına son verebilecek kadar gururlu ve şerefli insanların olduğu bir toplum demek.

Bence bunlar bile tek başına yeterli.

marvisin bunun için çıkarttığı özel bir ürünü var.

işe yarar mı bilmiyorum ama hissiyatı çok güzel.

Arm and Hammer

Pearl Drops Hollywood Smile

hocam başka uzmanlardan da görüş aldınız mı? protez diş ne demek bir de zaten var olan dişlerinizi çekip takma diş mi takacaklar ?

- başka uzmanlardan da görüş aldınız mı?
+ Önceden tel tedavisi görmüştüm ama ergenliğimdem.

- protez diş ne demek bir de zaten var olan dişlerinizi çekip takma diş mi takacaklar?
+ Dişleri çekmediler ama kestiler. Takma diş olacak evet.

artık kestilerse başka bir doktora gitmenin de bir anlamı var mı bilemedim bu durumda. iyi mi kötü mü sorusunun cevabı ise sanırım zamanla ortaya çıkacak. geçmiş olsun.

Kennedy'den tünele girilen ilk yerden, yani çatalın solundan girmeyip devam ediyorsun, ileride tünele bir çatal daha yapıyor. İşte orası kaynak yeri. Bir de tünel girişinde hız düşürdükleri için yoğunluk oluyor. Ama o kaynak yeri de çok bir avantaj sağlamıyor yoğun trafikte.

Tamam hocam düşündüğüm yermiş. Bir kaç defa yanlışlıkla sapağı kaçırdım ve oradan devam ettim ama normalden görseydim daha hızlı giderdim o derece trafik oluyor kaynak rotasında.

Bir kere kaynak noktası kullandım bin pişman oldum. En temizi kaynak noktasına gitmeden devam etmek…

onu şundan yapıyor. son ödeme tarihi hafta sonuna denk gelmesin diye hesabı geç kesiyor. son ödeme tarihine bakıyor yani.

edit: bazı bankalar ise (mesela yapıkredi) hesabı senin dediğin tarihte ne olursa olsun kesiyor. son ödeme tarihi hafta sonuna gelirse en yakın iş gününe öteliyor.

Benimde hesap kesim bugün Vakıfbank kullanıyorum. Taksitli avans çekmek için kesimi beklemem daha mantıklı olur?

eskidji

Dogubank'ın karşısında altan han var.

altınhan'ın düz ayak katında arka solda bir iş yeri var, sen ne istiyorsan modelini falan veriyorsun sonra yetkili servis gelip sana kurulumu yapıyor.

Piyasada fiyatları araştır, sonra bir de altınhan'dan fiyat al.

Bu modellerin aynısını profilo da üretiyor. Aynı motor, aynı fabrikadır zaten. Daha uyguna gelebilir.

Hala duruyor da eski Doğubank değil. Yine de piyasa araştırması için gidebilirsiniz ama internette daha uyguna bulursunuz muhtemelen. Hele kasım indirimlerinde kesin bulursunuz.

Aynen böyle bir problem yaşayan duyurucu vardı yanlış hatırlamıyorsam. Maalesef kura sonucuna itiraz şansı yoktu.

Hatıralayabildiğim şöyle bir detay var, ya kuraya girip risk alıyorsunuz ya da toki size başka bir projeden ev teklif ediyordu herhalde.

kardeşim doktorun ne söylediğini unuttuğu için ben de yanında giriyorum genelde. akli bir sorunu yok ama gamsız ve umursamaz biri olduğundan böyle yapıyoruz maalesef. ayrıntıları hatırlamıyor, sorması gerekenleri sormuyor vs vs... kendisi 30 yaşında, arz ederim.

Ben annemle giriyorum hep. Akıllı kadındır ama hastanede bir şey oluyor. Ne doktorun dediklerini hatırlıyor ne de doktorun sorularına düzgün cevap veriyor. Herhangi bir şeyi atlamamak adına girmem gerekiyor.

babamla giriyorum çünkü doktor ne dedi dediğimizde asla ikna edici konuşamıyor ve biz de gözden kaçan bir durum olmaması adına yanında giriyoruz. ben bireysel olarak tabii ki kimseyle girmem.

bende doktor/hastane korkusu, korku da değil de aşırı heyecanı oluyor. ne zaman hasta olsam ağlamadan muayene olamam. zavallı eski eşim benden epey iri olduğu için çok defa odadan çıkarılıp, bana "şiddet mi görüyorsunuz, korkmayın, söyleyin, öyle bir şey varsa hemen polis çağırabiliriz" söylenmiştir.

sakin kalamadığım için hiçbir zaman tek muayene olamam.

Eğer yanında olduğum kişi birine ihtiyaç duyuyorsa (moral destek, işitme/anlama problemi, fiziksel güçlük vs.) girerim ancak bana ihtiyacı yoksa girmem ki doktorla daha rahat iletişim kurabilsin.

Sorunun kaynağı renk ve sizin bakış açınızın birleşimi olduğu için ya saçınızı boyatmalısınız ya da bakış açınızı değiştirmelisiniz.

Çünkü saçınız kirli değil ve kirli de görünmüyor aslında. Size öyle geliyor. Haliyle bunun gerçek bir çözümü yok.

bahsettiğiniz kırçıllı saç olarak adlandırılan saçsa eğer bu zamanında george clooney, richard gere, behzat uygur gibi çok beğenilen erkeklerin çokça beğenilen saçlarının sahip olduğu renk şekli. sizde bir şekilde çirkin bir kırçıllı renk oluşmayı başardıysa bilemiycem ama normalde karizmatik bir olaydır. bir şey yapmanıza gerek olmayabilir yani.

lütfen grilerinize dokunmayınız.

Hayatımda hiç gitmedim. Temiz bulmuyorum. Evim dışında askerlik dışında banyo yapmadım hayatımda.

cemberlitas'ta dikilitasin karsisinda var tarihi bir hamam, liseme yakinken gitmistim. onun disinda bir de florya'da xx health club adinda bir yere gittim havuzundan, tuz odasina bayagi seyin bulundugu.

bana kalirsa ikisi de ayni hamam olarak bir fark yok, ben arkadasimla gittim isteyen icin keseleyen de vardi. tecrube olarak iki hamamdan da cikarken uzerime ceketi giydigim zaman inanilmaz bir temizlenmis modundaydim. tabii ne kadar hijyenik ya da ne kadar temizlendim bilmiyorum, 8-10 sene yurtta dus alinca onemini yitiriyor zaten hijyen. denk gelirse tekrar dusunmeden giderim.

Hijyenik olduğu söylenemez bence ama bazı hamamlar daha temiz, bazıları daha pis oluyor. Temizlik konusuna bakarak giderseniz çok rahatsız olmazsınız bence.

Kese paralı olur. Özellikle istemezseniz kimse yapmaz. Kendi başınasınız.

Bazı hamamlarda ortada havuz oluyor bazılarında olmuyor.

Nemli, buharlı bir ortam. İçerideyken biraz bassa da çıkışta çok rahatlamış oluyorum ben. Özellikle çıkınca havlulara sarılı olarak ayran, soda filan içmek çok iyi geliyor.

Maraş'ta çıkışta çiğ köfte ikram edildiğine denk gelmiştim. Bursa'da da bazı hamamların çıkışında turşu suyu satılır. Böyle hamam çıkışı ritüelleri güzel oluyor bence.

Bir de tek başına zevkli olmaz gibi, bir arkadaş grubuyla daha eğlenceli.

Son olarak bazı hamamlar suyu ısıtır, bazı yerlerde de doğal olarak sıcak olan kaplıca suyu olur. Doğal sıcak suları tercih ederim.

üsküdar'da adini unuttugum tarihi bir hamama gitmistim. bölme gibi yerlerde killi göbekli ciplak dayilar tellaklara kendini dövdürüyordu, icerisi asiri sicak ve havasizdi. bir de ortam pis gelmisti. yarim saat sonra kendimi disari atmistim.

Bir kere şu tarihi çemberlitaş mıydı tam ismi neyse oraya gitmiştik. Bizim dışımızda herkes yabancıydı. Yağlı masaj,kese vs değişik türlü ücretlendirme vardı. Kese çok sert değildi ama belki yapana göre değişiyordur. Kese deriye iyi gelen bir şey ama hamam ortamını genel olarak hijyenik bulmuyorum. Çıkışta da gazoz,kahve filan içmiştik. Deneyim olarak güzeldi ama tekrar gitmeye gerek görmedim.

Kese köpük 300 tl çoğu yerde.
Kendi kesenizi aktardan veya mağazalardan alıp gitmeniz daha hijyenik olacaktır.
Ciltte ki ölü derilerin tellak marifetiyle temizlenmesi işlemine , "kese-köpük" derler ve keyiflidir :)
keseden sonra,Göbek taşında biraz dinlendikten sonra , taze portakal suyu veya soda ikram edilir.
Bebek gibi olursunuz :)

Valla gitmedim ama merak ediyorum. Annem "git bi kendini çitelettir" deyip duruyor :)

Antakya' da askerde iken arkadaslarla gitmistim.

Kese falan olayı istemediğin sürece yok. Yani kesinlikle sağlam bir temizlenmiş olma hissi veriyor ama tek gitmem istemem cok sıkıcı gelir.

pek matah bulmuyorum.

Eskiden çok giderdim pandemiden beri hiç gitmedim. öyle aman aman bir şey yok. Bazı yer daha temiz bazısı pis gelebiliyor. Kese yapacak birileri olur muhakkak. Bazısı şov yapmaya kalkıp canını yakarsa yavaş lan dersin dikkat eder. Ben baştan uyarırdım diz kapağımdan yukarıya geçme diye mesela. Ayarsızlar oluyor haldır huldur dalıp huylandırıyorlar insanı. Git bi tecrübe et kötü bir şey değil.

bir cok hamam deneyimledim, bence temiz hamam diye bi sey yok. temizdir de, gerek yok

kesinlikle cok havasiz. ve icerdeki kitleye gore durum cok degisiyor

su israfindan baska bir sey degil

birde ben iceride konusulan seyleri gram anlamiyorum. muhtesem bir yanki var

Hamamda büyüdüm denilebilir.
Annemlerin nesil de öyle büyümüş. Hijyen konusunda bir sıkıntı olsa idi o zamanlarda çıkardı diye düşünüyorum kaldı ki onların gittiği hamamlar sıcak havuzlu.
Ama şu an gittiğimde bana da pek hijyenik gelmiyor :D
Gidilir yani iyi gelir gevşersin temizlenirsin.
Sıcak havuzlu olanlar daha bir rahlatıyor. Ayrıca kaplıca suyu ise bir çok hastalık ve rahatsızlığa faydası da olduğu da söyleniyor.

Annemlerin Amasya'lı Havza ya çok yakın oturuyorlar. Sabahtan gidip akşam dönerlermiş bizi de öyle yetiştirdiler.

Havza'da kaplıca suyu var. Atatürk de gittiğinde girmiş, fotoğrafları falan vardır.

İstanbul'a yakın tuzla taraflarında ve yalovada kaplıca ve hamamlar var. Oralardakiler denenebilir.

Ben sıcağı çok sevmiyor çok duramıyorum ama insan yine de yumuşuyor rahatlıyor ne yalan söyleyeyim.

balo sokak - irish pub

soru içinde jolly joker yazmışım da james joyce yazacaktım aslında yanlış olmuş ahah. yani oranın dışında bir yer olabilir mi diye soruyorum. bence orada bu maç gösterilmez.

abi normalde premier lig maçı gösteren bir mekanda milli maç gösterilir bence ya. Sonuçta milli maç arası, PL de tatilde. Adamlar normalde maç gösteriyorsa milli maçı göstermeyip ne yapacaklar yani? İngiliz (ya da isme uygun şekilde İrlanda) muhipleri cemiyeti değilse mekan gösterirler sdjsdj ya da en kötü arayıp sorun ama %99 gösteriliyordur

Narmanlı han - Celtic irish pub

@nundu yani orası hakikaten biraz da öyle. oraya maç izlemeye de ingilizler gidiyor genelde. başka maç isterlerse onu açarlar. bakalım artık.

(bkz: ferdi sancar)

Beni etmiyor, çok kullanırım.
Tamam biraz kaba duruyor.

bruce +1 daha

Beni de irite etmiyor. Tamamdır deyince karşılıklı olarak anlaştık anlamı verdiği için daha fazla kullanıyorum. Tamam, sanki tek taraflı bir onay veriyor.

Tamam artık birine ok diye cevap vermek gibi oldu. Daha samimi bir yanıt içim tamamdır yazıyorum. Biri bana tamam dese hafiften "acaba ters bi şey mi dedim" diye düşünürüm. Tamamdır diyince öyle bi sorun olmuyor. Hatta daha da samimi olduğum biriyse tammamdıır gibi harfleri uzatırım :D

Irite etmiyor, bi sey dusunmuyorum kullananlar hakkinda ama sevmiyorum ve kullanmiyorum.
Bana askeri bi operasyon hissi veriyor tamamdir komutanim :)

tamam biraz sert durabiliyor yazı dilinde, o yüzden tamamdır +1. sorunlu olan ve fena kulak tırmalayan kullanım: okdir

Kullanmayi sevmiyorum ama tamami sert bulduklari icin mecburen kullaniyoruz artik tamamdir yani ne diyelim..

düz tamam biraz tripli görünüyor, sıklıkla tamamdır'ı kullanıyorum ben de yanında bir başparmak onayı emojisi ile.

tamamdır demezsem konuşamayacak kadar çok kullanıyorum bunu. yerine geçecek bir şey de bulamadım. okeyto diyesim geliyor ama gitmiyor her muhabbete. bi de çok eskide kaldı sanırsam :/

tamamdır daha samimi +1
işverenim mesela şunu söyle yapalım yazıyor, tamam dersem tripli gibi geliyor skgks tamamdır diyorum her seferinde.

tamamdır denilince içim rahat ediyor niyeyse çünkü söylediğim şeyin dikkate alındığı izlenimi yaratıyor niyeyse, ben de çok kullanırım müşteriler için özellikle. "bu iş bende merak etmeyin" mesajı veriyorum ben de kendi algıma göre ve samimi geliyor.

bruce+1 tamam'in kaba hissettirmesi hakkinda.

tamamdir kullaniyorum fakat o da garip bir kelime, severek kullanmiyorum.

Sosyal medya çok yaygınlaştırdı.

kurulum esnasında sorun olduğu söylendiğine göre keşke tutanak tutup almasaydınız. siz yapın demişsiniz, onlar da yapmış. yani vurarak düzeltmek biraz garip, kabul ediyorum ama makinede sorun yoksa, çalışır teslim edildiyse çok fazla yapacak bir şey yok sanırım. zaten garantisi yok mu? kullanın, sorun çıkarsa servis gelir bakar zaten.

Kullan gitsin, kafana takma. Sorun olursa garantiden yaptirirsin. Olmadı video çekip youtube'a koy, kesin dönüş yaparlar.

Anlamsız ve gereksiz uyuklamak, görev yerini terk ve diğer arkadaşları rahatsız edecek bir şey yapılmıyorsa sorun da yoktur.
Boşta kaldığımızda başka yapılacak bir iş olarak saydıklarımız, her halükarda görevli olduğumuz iş ortamının aleyhine veya onunla çatışan bir şey olmamalıdır.

Genel anlamda suç dediğimiz ise hiç bir yerde kabul görmeyen ceza gerektiren sadece idari değil, adli boyutu olan fiillerle ilgilidir.

suç değildir. ama işveren istedikten sonra mesai saatlerinde iş yapmak yerine alakasız şeylerle meşgul oluyor diyebilir, haklı da bulunur

etik olan işinizle alakalı kendinizi geliştirecek ya da direk kendinizi geliştirecek şeylerle meşgul olmaktır

bilgisayarların kaydı tutuluyordur muhtemelen. bu sebeple telefondan bakarsanız yasal olarak bir problmle karşılaşmasınız

pratik hayatta biraz işle alakalı biraz kafana göre takılıp durumu dışarıya belli etmez, iş erken bitiyor baya boş vakit kalıyor diye sesli düşünmek şeklinde bir hata yapmazsan sorun yaşanmaz bence

hukuken, suç değil.

hukuken, belli şartlar olgunlaşır ve birleşirse, işten çıkarılma sebebi olabilir. sizin dediğiniz iş kanunu madde 25/2. mesai içerisinde başka işlerle uğraşmak o maddeye girmez, o kadar yoğun bir ağırlığı yok. girse girse iş kanunu madde 18'e girer, tazminatlı fesih.

Bir tane kadın FBI ajanı ve bir tane de FBI'a kendi isteğiyle teslim olmuş suçlu bi adam var, bu adam ceza almamak şartıyla bir dizi suçluyu kendilerine teslim edeceğinin taahhütünü veriyor ve olaylarlar gelişiyor ama bence tüm olay bu adam baba travması olan kadın ajanın babası mı değil mi onu anlamaya çalışmakla geçiyor, anca oltalayıp duruyorlar izleyelim diye, ben 3. sezondan sonra lanet gelsin deyip bıraktım.

İşte ben de birkaç bölüm izledim, adam babası mı emin olamadım.
Kocası ajan mı değil mi, o kutuyu evine birisi mi koydu yoksa gerçekten kocasının mı?
Balistik raporu baa olaylı çıkmıştı onun ucu neye dayanıyor?
Evinde kamera kurduranlar kimdi?
Kadın geçmişte ne yaşamış?
Reddington ın tam olarak amacı ney yani cidden kendi istediklerini öldürebilmek için mi iş birliği yapıyor? Ya da kızı ünlü etmek için mi?

SPOILER
kızın kocası ajandı, hatta sanırım Raymond kızı korusun diye tutuyordu kocasını, ama adam kıza aşık olup evleniyordu Raymond'ın kontrolünden çıkıyordu.

ben de 3. sezonda bıraktım devamı bende yok ama bilmemkaç sezon devam etti bu dizi, kesin sonuna kadar söylememişlerdir babası mı değil mi diye.

Shdjfjgk 9 10 sezon olmuş ya sündürüp durmuşlardır kesin evet :(

Polonezköy Tabiat Parkı olabilir. Adalar olabilir hafta içi kimseler olmuyor bomboş sadece kediler var.

sapanca, bolu

Abant gölü.

biri kelimesi daha belirsiz bir kişiyi işaret ediyor. birisi ise biri'ye göre daha belirli bir kişiyi. ama bazen anlamları birbirine çok yakın hatta aynı olabiliyor bağlama göre. kullanımı sanırım biraz ezbere oluyor, belki farkında olmadan fonetik açıdan uygun bulduğumuzu kullanıyoruzdur.

Kağıt üstünde birisi sadece insan için kullanılır. TDK tanımına da bakarsanız "herhangi bir kimse" anlamına geliyor.

Ancak pratikte biri ve birisi eş anlamlı. "ayakkabılarımdan birisinin altı delinmiş" deseniz de garipsenmez. Halbuki burada biri kullanılmalı.

Birisi uydurmasyon degil miydi?
Biri dogrusu diye biliyorum.
Tek bir dogru yoksa da birisi cok itici geliyor bana ve kullanmiyorum

müşteri hizmetlerini ara. bazı bankaların menüsünde oluyor direkt bazılarında olmuyor

Banka Finansbank. Menüde nakit avans ödemesi gibi bir seçenek yok.

Müşteri temsilcisine de bağlamıyor sistem. Çok sinir bozucu.

Ulaştım. Temsilci bilemedi. "Uzmanlara" yönlendirdi. =/

Şöyleymiş (bu bilgiyi arayıp da bulamayanlar için):
Nakit avans borcu kredi kartı borcun içinde görünüyormuş. Çektiğin tutar kadar kredi kartı ödemesi yaparak nakit avans borcundan kurtulabiliyormuşsun.

Şubeye git, daha kolay.

çaren bloke / teminatlı kredi kartı.

Whily en doğru öneri ile gelmiş, nakit karşılık göstererek, o kadar limitte bir kredi kartı alıp öncelikle onu düzenli olarak ödeyeceksiniz. Bu arada bankaya birkaç tane de fatura için otomatik ödeme talimatı verin.

5-6 aylık süreç sonrasında bir kredili mevduat hesabı açın, ondan da arada çekim yapın, düzenli ödeyin.

Bu böyle bir yıl devam etsin, sonrasında nakit krediye başvurursanız sorun olmaz. Bunları mümkünse maaş hesabınızın bulunduğu bankadan veya düzenli olarak gelirinizi aktardığınız hesabınızın bulunduğu bankadan yapın.

Her daim vadeli mevduatta veya yatırım hesabınızda da biraz para tutarsanız daha bile güzel olur.

Soruyu yanlış anlayıp cevap vermişim sildim onu.

Baştan alayım.
Evet alırım. Alışveriş sık sık yaptığım için karşıma her mevsimden şeyler çıkıyor hoşuma gidenleri alıyorum. Özellikle kış gelsin de yazlık alayım değil ama denk geldikçe alırım evet.

ben hep alırım. nasıl olsa 6 ay sonra giyeceğiz. yaza 2 katına almaktansa.

fiyatı uygun ve kalitelsiyle alıp
eskilerden bir taneyi uygun bir yere bağışlıyorum

ama özellikle bakmıyorum uygulama içinde denk gelirse

Nautivadan tisort aldim 300 papeldi cogu

yazın kışlık kolay kolay almam küresel ısınmadan dolayı kışlık kıyafetlerin çoğu etiketi üzerinden dolaplarda kalıyor atık.
yazlığı 12 ay denk gelirse alırım.

Bulsam alirim. Internetten almayi pek sevmiyorum. Yildim geri kargo yollayip iadenin yatmasini beklemekten. O yuzden mumkun degil benim icin pek.

Eylul ayinin ilk haftasi ince bir ust lazimdi mangoya gittim baktim kazaklar falan cikmisti. Magazalar cok cabuk sezon degistiriyor. Tamam ocak ayinda satmasinlar da agustos bitti mi her sey kalkmasi ya

kendi bedenime bi dönsem alacağım da... bundan mantıklı iş yok çünkü.

En büyük boy şişeli viski, votka ya da tekila.

2024 ece ajandası.

Guzel bir pipo cok şık hediye olur

Atatürk'ün giydiği kalpak tarzı bişi olabilir

Örneklerini gördüm, Key Account Manager olarak çalıştıysanız yazılabilir.

Bence önemli olan konu şu, EAE'den kiminle çalıştınız gibi bir soru geldiğinde net bir cevap verebilmeniz (tercihen bu kişinin önemli bir konumda olması) ve o kişiye sorduklarında sizi tanıyor ve iyi referans olacak olması.

açıklama kısmına şu ve şu şirketilerin standartlarının sağlanması şeklinde eklenebilir

teknosa ya da mediamarkta sorun. verebiliyorlar daha yüksek. beğenmezseniz vermezsiniz. hepsiburada gönderince fiyat da kırıyor

aynısını yaptım. ama o tarz teknosa vs'e satmadım çünkü çok düşük ücret veriyorlar. iphone 15'i satın aldım, 11'i olduğu gibi 15'e geçirdim. sahibinden'e koydum 128gb, garantisiz cihazı 18.500'e ertesin gün sattım. 1 gün bile sürmedi açıkçası.

her ay için damga vergisi ve bağkur ödersiniz. gelir beyan etmezseniz kdv ve gelir vergisi çıkmaz. bir de muhasebecinize aylık ödemeniz olur.

şimdi açarsan sene sonunda mali müşavirin defter kapatma ve yeni defter tasdik ücreti diye bahşiş gibi koparmaya çalıştıkları parayı da almaya çalışır. 1 buçuk ay kalmış, bunun için değmez bence, defter tasdik diye 1 senelik para ister.

Lava’nın döküm ürünleri başarılı. Izgara tava ve tenceresini kullanıyorum, gayet memnunum. Yalnız tava olan et pişirirken tozu dumana katıyor, o yüzden kapaklı bir ürün alırsanız daha rahat edersiniz, zaten kıyma ve sos için tencere formu daha uygun. Makinede de yıkanabiliyor tencereleri.

IKEA Sensuell Paslanmaz Çelik kızartma tavası

Laksatif etki nedir bilmiyorum.
Gün kurusu doğaldır, güneşte kurutulmuştur, üzerinde kimyasal yoktur, buna karşın taze kalma ömrü daha azdır.
Kuru kayısı ise islim denilen bir olay görmüştür. Yani hava almayan kapalı bir yerde bir veya iki gün boyunca kükürt dumanına maruz kalmıştır. Daha uzun süre dayanması için yapılır bu işlem.
Bence ishal olmanın sebebi kayısı üzerine su içmen. Bu durum hemen hemen herkesi ishal yapar. Büyük ihtimal gün kurusu yedikten sonra veya önce su içmediğin için olmamıştır.

5 hünnap
5 kuru kayısı
5 diyet hurma
Her gün tütkterek, dışkılama konusunda senden mutlusu kalmaz hocam.
Bir de bol su.

@etna yok su konusu aynı 3-4 lt su içiyorum kayısıyla da içiyorum tek değişen gün kurusu yerine kuru kayısı koymak oldu.

@abbaaaabababa deniyim hocam :)

Sigortada çok kullanılır poliçelerde görürsünüz. Sigortalıya rücu hakkı saklı kalmak kaydı ile poliçede yazılan şartlar ve teminat limiti kadar ödeme yapılır.
Şu demek: sigorta şirketi öderim ama kusur kasıt görürse sigortalıya bu ödemeyi yansıtıp parayı isterim diyor.
Trafik sigortalarında bu vardır, trafik sigortası karşı tarafa verilen yani 3. şahısların uğradığı maddi ve bedeli zararları karşılar. örneğin siz alkollü araç kullandınız ve gidip otobüs durağına çarptınız. belediye sizin trafik poliçenizden otobüs durağında oluşan hasarı sigorta şirketinizden talep eder. sigorta şirketi bana ne sürücü alkollüydü git ondan al demez. hasarı öder sonra sürücüye dönüp gel bakim ben senin yüzünden belediyeye şu kadar para ödedim. Normal şartlarda poliçeden karşılanması için alkollü olmadığının ıspatı gerekirdi, ancak siz alkollüsünüz bu yüzden ben bu ödemeyi size yansıtıyorum der ve yaptığı masrafları ister.
tam olarak uygulamada hakların saklı kalması bu şekilde, işlemi durdurmaz ancak istenirse işlem neticesinde taraflar haklarını kullanabilir.
sizin örneğinizde de anladığımı buraya yazmama gerek yok, hukukçu değilim ama temelinde saklı kalmak konusunun nerelerde ve nasıl şartlarda kullanıldığını anlatabilmişimdir umarım.

Tüm hakları saklıdır derken telif hakkı kastediliyor. Hak sahibinden izin almadan ürün/içerik her ne ise kullanamazsınız anlamında.

Fakat verdiğiniz örnek bundan farklı. Hukukçu değilim ama anladığım şu; hükümlülerin bazı hakları kısıtlanamıyor ancak kısıtlanabilen hakları var ve bunlar kanunda öngörülmüş. Fakat bu kısıtlanabilen haklarını kısıtlama kararı alırken infazın temel amaçlarını gözeterek (saklı tutarak) kısıtlama kararı almak gerekiyor. Yani infazın amacına uygun değilse durduk yere kişinin X hakkını kısıtlama demiş kanun koyucu. Bu hakkı sana veriyorum, uygulama insiyatifi de sende ama amacına uygun kullan demiş gibi.

Nestle kendi sitesine göre crohn hastalığı olanlar için. Mantıken bir sağlıklı insan trilyon tane seçenek varken bunu neden yesin?

Bazı sporcular baya kulaktan dolma gibi. Hayatımda ne duydum ne okudum ne dinledim böyle bir şey. Googleda bile yok.

Takviye gida anlaminda da acayip dandik kalori, protein orani falan.

Apartmanda görevli var mı?
Varsa işin kolay o yardımci olur, yoksa aidatları fln senin takip etmen toplanan gerekir.
Ayrıca ortada birikmiş para var mı?
Varsa çok dikkat et gelir gider dengesine yoksa zararlı çıkarsın boş yere.

Ben 5 sene yaptım bu arada ama görevli vardı.
O aidatları toplar, her ay apartman giderlerini (su, elektrik, temizlik malzemeleri vs) bana yazıp verirdi, bende muhasebe defterine eksiksiz islerdim.

görevli yok.
Notere gidip tasdkliyor muyum şimdi? Bir de banka hesabı falan mı açılacak?

Ben banka hesabı açmadım, tam yekunu alıp eksiksiz evimde özel bı çantaya koydum ama acabilirsinde.
Noter olayını bilmiyorum biz yapmadık öyle birşey.
Sadece karar defterine imzalar atıldı o kadar.

Bir banka hesabı aç. Ziraat bankası'na gidip apartman yönetim hesabı dersen yardımcı olurlar. Hesap numarasını herkese bildir. Aidatı en son ayın 5 ine kadar yatırın de, yatırsınlar ki her ay kapı kapı dolaşma.

Bir karar defteri al. Notere tastik ettir. Genel kurulun seni yönetici seçtiklerini kaydet ve herkese imzalat. Daha sonra alınan kararları yazarsın. Yapılan harcamaları gün gün kaydedeceksin. Faturaları bir dosyada topla.

Bir whatsApp grubu kur. Herkesi dahil et. Sadece yönetici yazabilir e ayarla. Duyuruların bu kanaldan yapılacağını bildir ve karar defterine bunu yaz.

Bir de denetici seçmiş olmanız lazım. 3 ayda bir Karar defterine, hesaplar tarafımdan konrtol edilmiştir yazdırıp deneticiye imzalat.

Noterden imza beyannamesi alacaksın
Vergi dairesinden vergi numarası alacaksın
Bankada hesap açtıracaksın

Banka hesabı için karar defterinde şunun gibi detaylı bir madde yazılı olması gerekiyor:

"Apartman yöneticisinin apartman adına banka hesabı açtırmaya ve açılan hesapla ilgili olarak; para çekme dahil, her türlü bankacılık (internet bankacılığı işlemleri ve bankamatik kartı işlemleri dahil) işlemini yürütmesine oy birliğiyle karar verilmiştir."."

1. Kat mülkiyeti kanununu oku,
2. İşletme projeni hazırla ve onaya sun,
3. Paraları elden toplamak istemiyorsanız bir hesap açtırıp işletme projesine ekleyin.
Toplantıda detaylı yetki verilmediyse banka hesabı açma işi sıkıntı.
4. Yetki verildiyse, avukatla görüşüp yetki verin. Aidatı ödemeyene acımayın.
5. Çalışan varsa, tamamen sizin elemanınızsa, çalışma talimatı yoksa, yapacağı işleri, çalışma saatlerini, dinlenme saatlerini vs düzenleyen bir talimat düzenleyip imzalatın.
6. Çalışanınız varsa muhasebeciniz de vardır, onunla da görüşüp danışın, fikir alın.

Belçika çikolatası denilen çikolata bana sıradan çikolatalardan pek farklı gelmedi. Dünyanın en iyi çikolatası olması mümkün değil. Bu soruya İsviçre’de cevap aramak daha mantıklı bence :)

İsviçre çikolataları fazla yumuşak geliyor bana diyip Google'a baktım. Genel kanı da aynı yöndeymiş, biri diğerinden iyi denmez, İsviçre daha kremamsı sütlü pürüzsüz, Belçika daha koyu, kompleks; hangisini tercih ediyorsanız deniyor.

bence cok ozel bir tadı yok belcika cikolatalarının. margarin gibi neredeyse. alman ve isvicre cikolataları daha guzel.

godiva var adı altın harflerle yazılmıs cikolata tarihine ama o da artik ulker uretimi sanirim. market cikolatasindan hallice bir kalitesi var. eskiden nasildi bilemedim.

Belçika'da leonidası çok övüyorlardı ama ben bir fark görmedim. Benim için şu ana kadar yediğim en iyi çikolata sprüngli,o da İsviçre markası.

Hayatımda yediğim en iyi çikolatalar her zaman artisan olanlar.
Kakaoyu özel seçip her şeyi kendi hazırlayan kişiler. O yüzden artisan çikolataci bakın.
Paketliye para vermeyin.

Pierre marcolini ya da neuhaus yemelisin. Godiva ya da leonidas değil.

Paket çikolatalarda galler yiyebilirsin çok iyidir.
Ya da brükselde butik çikolatacılara bak.

Icerik büyüktür markadan. Icinde süt tozu, bilmem ne emilg. varsa, geciniz. En iyi iddiasinda bir sey bilmiyorum, cok iyi cikolata cok var. Ortak ozellikleri, kücük üretim, iyi origin, iyi isleme. Neuhaus vs. asla degil mesela. Rittersport yiyorsaniz begenirsiniz elbette.

Belcika ozelinde, Sainte Catherine cok ovulmustu, ben de begendim. Cikolatada cok cok iyi isimler cok ya. Italya´da da var, Almanya´da da var.

Ben neahaus yedim iyiydi.

Galler markasının çikolataları nefis. Diğer tüm Belçika markalarından yedim, favorim kesinlikle bu.

öyle büyük bir hedefiniz varsa gidin oradaki butik çikolatacılardan yiyin bence. paketli çikolataların çoğu aynı gibi geliyor bana ama orada bir dükkana dalıp aldığım pralinler benim hayatımda yediğim en lezzetli çikolatalardı. bunda psikolojik bir etki de var olabilir çünkü dükkanın kokusu ve binlerce çeşit çikolata insanı büyülüyor.

isviçre'de de çikolatacılar gördüm ama belçika daha bir çikolata ülkesi gibi gelmişti bana. özellikle brugge'ün sokakları çikolata kokuyor resmen.

Fazla ucuz değil mi? "Paketten yalnızca yukarıdaki şartları sağlayan aboneler faydalanabilir." gibi ifadeler var. Benim anladığım eski kamu tarifesindekiler buna geçiyor.

Msi varken asus almak gereksiz bence. Özelliklerini detaylı incelemedim ama genel itibarıyla aynı banttalar. Apple ve msi ürünleri dışında bir şey tercih etmezdim ben olsam.

bunlar tam olarak rakip değil. Asus'un oyuncu serisi ROG'lara baksan eşdeğer bulursun ama bu Asus daha iş bilgisayarı gibi olan (ince, tahminen soğutması daha kötü) ve yine de ekran kartı barındıran bir model.

Ne yapacağına göre değişir. İş için Asus'un müthiş oled ekranlı laptopları var. Alıp hem oyun oynarım hem iş yaparım hem 3d işler yaparım vs. diyorsan MSI veya ROG'lardan biri.

otomatik artırmayı aç, onlar artırınca hayvan gibi artırıyorlar ama sen isteyince vermiyorlar genelde.

Bir de avans hesaptan para çekmek veya minik bi kredi çekip düzenli ödemek işe yarıyor sanırım. Yani ben bunları zaten kullandığım için yaptım ama sonuç olarak limiti kendileri sürekli artırıyorlar. (maaşımın 4 katını geçeli çok oldu)

Ziraat Bankasında benzeri sorun yaşayıp şubeye gittim. Gelir belgesi istediler ve sorunu çözdüler. Şimdi yine mobil bankacılıktan artırmak istiyorum, artmıyor. Sanırım yine şubeye gitmem gerekecek.

bu aralar kamu bankaları kredi kartlı limiti artırmak istemiyorlar.

garanti, denizbank v.s. bunları deneyin.

diş hekimliğinde de branş var hocam. konu nedir onu da yazarsanız, öneren de ona göre önerir. kanal tedavisi mi yapılacak, tel mi takılacak, bunları yapan hekimler farklı.

Yeni baktiginiz evin ici yeniyse veya daha temizse Tasinmak mantikli. 14-15 cok iyi bu devirde

Valla olay senin maddi durumuna ve evin şimdiki durumuna göre degisir.

Eğer maddi durumun direkt +10k kira vermekle biraz zorlanacaksa ve ev de idare edilebilecek düzeydeyse ben olsam en az 3-4 ay daha şimdiki evde kalır bir miktar kâr elde etmeye çalışırdım.

Şimdiki evin durumu o kadar iyi değilse, yeni geçeceğim ev standartlarımı arttıracak ve maddi olarak da çok zorlanmayacaksam da yeni eve geçerdim.

ev sahibi o maddeyi eklettiyse sizi seneye çıkaracaktır. kiraların düşmeyeceğini düşünürsek seneye çıkmak yerine şimdi çıkmak çok daha mantıklı. maddi olarak zorlanmayacağınızı söylediğiniz için bu dediğim geçerli tabi.

Ankaray ile Dikimevi'ne, oradan da 15 dakikalık yürümeyle ulaşılabilir.

Yenilikçi tasarımlardan çok işin içine mizah giriyor hemen.
i.hizliresim.com

Ayrıca reklamı var:
m.youtube.com

Hal böyle olsa da kartvizit işin özü gereği resmiyet ve ciddiyetten uzak olmamalı.

Babanızla konuşmadan bir şey yapmayın.

Sizin için babanız mal mülkten daha değerli. Üzülmesin, önceliğiniz aileniz olsun yani.

Uzerine haciz olabilir o yuzden de baskasi ustune yapiyordur. Illa kizlarindan kaciracak diye bir sey yok.