[]
Sabrı olan okusun, değişik bir gün hakkında...
...aslında gönül işleri kategorisine girmiyor, hiçbir sikime de girmiyor ama yazmak istedim.
Bugün bir caminin avlusunda bir köşeye oturmuş kedi seviyordum. Apak melek yüzlü bir kadın geldi, önce kediyi sevdi. Birkaç fotoğraf aldı. Sonra camiye girdi. Ben amaçsızdım, mutsuzdum, oturuyordum öylece. Kediyi sevmeye dermanım yoktu bile. Piçiko geldi kuruldu kucağıma. Onunla avunayım bari derken zaman geçmiş... Baktım, o kadın, az önce camiye giren kadın yanımda, o da seviyor kediyi. İzin istedi birkaç fotoğrafımızı çekti. Sonra biraz çekingen, oturdu karşımdaki banka. Polonyalıymış, sanat tarihçisi miymiş neymiş... İngilizcem bok gibi olduğu için onun sorularına kısa yanıtlar verdim. Orada temizlik işlerine bakan amca -biraz yılışık biri- da oturdu. Kadına sikindirik sorular soruyor, beni emeline alet ediyor tabii. Ben zaten darallardayım. Adam böyle diyor falan diyorum, gülüyor kadın, apak yüzü var, gözleri ışıl ışıl. Neyse, ben hafif kaykılıp gitmeye yeltendim. O esnada İbrahim Paşa Camii varmış dedi, tarif edeyim bari giderayak dedim, yanında taşıdığı ajandanın haritasından gösterdim, zaten bulunduğumuz yere 50 metrelik bir yer. Ayağa kalkınca bari oraya kadar götüreyim sizi dedim, Türk kadınına zinhar etmem böyle bir teklifi. Üstelik cami avlusunda. Amacın ne lan senin!!! Birlikte yürümeye başladık, ben İngilizcemin bu kadar beter olduğunu o vakit farkettim. O ney lan... Ne desem havada sallanıyor, bir sike faydası yok. Ama o kadar iyi niyetli ve anlayışlı ki cümlelerimi toparlıyor, sen aslında şunu dedin di mi dercesine hem benim yerime hem kendi yerine konuşuyor. Ben, aman dedim. Bırakayım cami avlusuna bitsin bu çile. O da ne cami kapalı, restore varmış. Öyle üzüldü ki. Hemen yanında devasa bir cami daha var, o zaman buna girelim eğer isterseniz dedim. Ona girdik, başına şalı aldı, geçti köşeye, ben de yanındayım. Devamlı gülümsüyor, ben de gülümsüyorum. Bu bana iyi gelmeye başladı. Biraz da fotoğraf çekti, aralarda bir iki defa da beni çekti. Galiba beni çekmediğinde benim darılacağımı düşündü bu kadın diyorum içimden. Bize bakışına bak diyorum, sosyalliyorum zihnimin içinde gelişmeleri...
bu arada kadın evliymiş, polonya'da önemli bir müzenin müdür yardımcısı gibi bir şeymiş. adını da söyledi ama anlayamadım. bense kendime hakim olamayıp bok ingilizcemle canhıraş şekilde anlatmaya başladım ecdadı. harem hürrem süleyman rüstem... polonya'da şu an muhteşem süleyman oynuyormuş. fatih'e gittin mi diye sordum, hayır dedi gülümseyerek. gözlerinin içiyle âdeta bana sorar gibi "gidebilirim" de dedi. ama bi sn diyerek telefonunu çıkardı. polish dili neymiş öyle, ekrana gözüm kayıyor karman çorman yazılar... bana şundaki rakamları söyleyebilir misin diye bir kart uzattı. belçikalı birinin kartı, öyle tuhaf bir isim var ki kadın mı erkek mi anlamadım. sonra buna İngilizce bir mesaj yazdı, "buluşmamızı yarınki kahvaltıdan sonraya erteleyebilir miyiz?" hemen mesaj geldi; yüzünde resmen çiçekler açtı kadının. bu arada sadece üç günlüğüne gelmiş istanbul'a. sonradan düşündüm, lan üç günlüğüne geldiğin bir memlekette belçikalı arkadaşınla olan randevuyu iptal etmek... çok değişik geldi bana. çünkü ilk karşılaştığımız yerde ona sorduğumda derdinin sadece orada bir iki yer görüp eminönü'ne inmek olduğunu söylemişti. benim yüzümden planı değiştirdi resmen. ayrıca sular seller gibi konuşamıyorum. derdimi anlatamıyorum, tek yapabildiğim sıkıştığım yerde gözlerinin içine bakıp sorry demek ve mahcupça gülümsemek. ama o sanki yıllardır aradığı şeyi bulmuşçasına mutlu. durmadan kedileri severek, fotograf çekerek yürüdük fatih'e doğru. tam valens'in altında dur dedi. çantasını açtı bana bir elma verdi iki elması varmış. ikimizde elmaları hatır hutur yiyerek yola devam ettik. acıkmışım da amk, ne dediğim iyice anlaşılmaz oldu. bu gülüyor falan. sağa sola bakmadan yola atlamama, yaya geçidi dinlemeden gaza abanan hayvanlara diğer garabetler durumlara da şaşırmayı ihmal etmiyor.fatih'i gezdik. yüzlerce kedi fotoğrafı çekti. musalla taşının manasını bir anlatışım vardı, değmeyin gitsin. ilk kez beni düzeltmeden dinledi, gözlerini faltaşı gibi açarak ve sonunda illaki gülümseyerek.
sabahın amaçsızlığı mutsuzluğu bende başka bir şeye evrilmeye başladı, fatih'te nokta koyacağımız zoraki geziye artık ben devam etmek istiyordum sanki. kedileri sevişi, arada bir bana dönüp şak diye fotoğrafımı alışı... bari çekiyorum de hayırsız, zaten at hırsızına dönmüşüm. ama dert etmiyor hiçbir şeyi. karılar pazarındaki leş peynircileri gösteriyorum, hemen yiyelim o zaman falan diyor. ben not hijyen! diye durduruyorum. hani kandırmak istemiyordum, belli ki bana güvendi bir noktada. malta'da suriyeli göçmenlerin sikerttiği bir lokantayı gösterdim, bak nasıl ekmek yapıyorlar, bak nasıl döner. ama ortam sirkten hallice, hakkaten nolmuş lan canım malta. kadın hadi girip yiyelim diyor, ben not hijyen! sonra beş on adım attık, birden durup ve yine gülümseyerek "benim için endişelenmeyi bırakır mısın?!" dedi. allah'ım, başım döndü. ahir ömrümde ben böyle lezzetli itiraz görmedim. kedi gibi piki deyiverdim. hemen arkamızdaki nar suyu sıkan barzo gence iki bardak verir misin dedi, elemanın eller meşin gibi ama bu arada. eleman da kendi çok matahmış gibi "çok bozdu abi buralar." diye suriyelilerden şikâyet ediyor. ona da eyvallah çekip sıkılmış nar sularımızı içe içe çarşambaya doğru yola revan olduk. mutlu muydum neydim!
hedefte fethiye müzesi var, orayı göstereceğim ona. bir de yabancı arkadaşları götürmeyi en sevdiğim yer sonuçta. pata küte konuşmalarım sürüyor, o gülümsüyor. yolun bir yerinde artık amaçsız amaçsız şehirde fink atan sevgili modunda dur ya bak şurda ne var diyerek onu çukurbostan'dan geçirerek yavuz selim'e soktum. bilenler vardır muhteşem bir seyir terası var. görsün de daha çok gülsün, daha çok mutlu olsun istiyordum. artık onun mutlu olması içindi her adımım. o noktaya nasıl geldim bir türlü çözemedim o kısmı. asıl tuhafıma giden de bana hemence güvenip randevularını bile iptal edecek duruma onun gelişiydi. kedi nelere kadirmiş ya lan.
çarşamba'da spontane şekilde yarım kucak sakalı olan çalışanların bulunduğu bir lokantaya oturduk yine onun teklifiyle. başta ortada ve sonra hesabı benim ödememe izin vereceksin değil mi, dedi. ben tamam dememe rağmen, yemeğin sonunda hesaba ortak oldum. bıraksa hepsini ödeyeceğim amk. helali hoş olsun. fethiye'den sonra kariye'ye geçirdim onu, o ara yolları akşam karanlığında aşıyoruz. ben olsam tırsarım ne yalan söyleyeyim, ama o sonsuz bir güvenle yürüyor. ve arada mutlu bir gülümsemeyle taçlandırıyor anı. arkadaşlar bu arada gayet seviyeli ve aklı başında iki insanız hani, iç sesimle anlatıyorum hadiseyi. kadın ne düşünüyor, neden böyle davranıyor hiç bilmiyorum yani. benim kafamda makul tek bir gerekçe var. muhtemelen bir turla geldi, ya da çekilmez lavuklarla dolu bir arkadaş çevresi var. böyle bir anın fırsatını kolluyordu ve gerçekten de dilediği oldu. Bu yani. sonuçta boru değil, şehrin en kıymetli yapılarını, otantik ortamlarını gösteriyorum ona. bulunmaz nimet. farkında da. ben de onun kendisi için yapılana kıymet vermesini bilen biri olmasından etkileniyordum. yani bence durum budur.
kariye'den sonra, surları gösterdim. surlara tırmanan merdivenleri görünce hadi çıkalım dedi. ben peki dedim, ama yükseklik korkum var. yolun yarısında, arkasından ben korkuyorum diye bağırdım ama sesim nasıl titriyor, mırıl mırıl konuşup beni rahatlatarak elimden tuttu. o önde ben arkada tırmandık surları. yukarda bana bir gülme geldi, o da gülüyor. böyle denişik bir ambiyanstı yani, istanbul ayaklarının altında ışıl ışıl, bizans surlarının tepesindesiniz, rüzgar esiyor, ruhunuz esrimiş, böyle üzerinize bir hâl inmiş, keşke görseydiniz. birbirimize sokularak ilk özçekimimizi de o an yaptık. ben başka birşeyden daha tırsıyorum, çevre evler it kopuk, hapçı dolu. biri peşimizden tırmanıp bizi gasp etse bir bok yiyemeyiz kesinlikle. yoksa orada daha uzun kalınabilirdi. kalınsa mıydı acaba lan:(
yatsıya mihrimah'a yetiştirdim elhamdülillah bunu. girdik oturduk bir köşede, aşrın sonuna kadar da beklettim. bir biz varız zaten yabancı. bizi köşede son ana kadar uslu uslu bekler gören cemaat çıkışta yanaşıyor, allah kabul etsin falan diyor. etsin de neyi yani? ne anladınız ki siz? avluda bir telefon geldi buna gülerek heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor. ben fotoğraf çekerken yanıma sokuluyor özçekim yapsana diyor el işaretiyle, o konuşurken ben fotoğrafımızı çekiyorum. eve gelip ilk o fotoğrafa baktım, o kadar güzel çıkmış ki.
dönüşteyiz, yarın memlekete dönüyorum gayrı dedi. binlerce teşekkür vs. etti ben de özür diledim kendisinden. berbat ettim aslında gününü dedim, ikimizin yerine de sen konuşmak zorunda kaldın. bir kâğıt kalem çıkartıp telefonlar, sosyal medya ne varsa yazdırdı bana. Kendininkini de yazıp bana verdi. onu karaköy'e bırakıp geri eve döneceğim. meğer şişhane'de inecekmiş köprüyü görünce hemen ayağa fırladı. ben de butona çöktüm. şoför durmaya kalmadan boynuma sarıldı ve beni yanağımla dudağım arasında bir yerden öptü.
ben ilkin, otobüs sarsıntısından yanlışlıkla oldu sandım. bir daha bir daha, aynı yerden seri öpüyor derken otobüs meğer durmuş bu arada. şoför homurdanıyor. hatta herif on tonluk araca hafif gaz vererek bizi biraz tokuşturdu da. kadın ayrılmak istemiyor âdeta, ama hemen indirdim, sonra kaldım tabii içerde sap gibi. gözden kaybolana kadar iki eliyle otobüsün ardından el salladı.
5 saat oldu, öptüğü yerler hâlâ sızlıyor, şu an çok mutsuzum. hani anlayacağına iman etsem zeki müren şarkıları gönderecem kendisine facebooktan, o biçim.
niye böyle oldum ben ya, normal mi?
aklımda hiç böyle bir gün geçireceğim yoktu, biraz kitaplara bakıp hava alıp dönecektim eve. şimdi hani sevgiliden ayrılınca bütün kemiklerin kırılmış gibi tüm varlığın ağrır ya. aynen öyleyim, normal mi bu?
www.youtube.com
Bugün bir caminin avlusunda bir köşeye oturmuş kedi seviyordum. Apak melek yüzlü bir kadın geldi, önce kediyi sevdi. Birkaç fotoğraf aldı. Sonra camiye girdi. Ben amaçsızdım, mutsuzdum, oturuyordum öylece. Kediyi sevmeye dermanım yoktu bile. Piçiko geldi kuruldu kucağıma. Onunla avunayım bari derken zaman geçmiş... Baktım, o kadın, az önce camiye giren kadın yanımda, o da seviyor kediyi. İzin istedi birkaç fotoğrafımızı çekti. Sonra biraz çekingen, oturdu karşımdaki banka. Polonyalıymış, sanat tarihçisi miymiş neymiş... İngilizcem bok gibi olduğu için onun sorularına kısa yanıtlar verdim. Orada temizlik işlerine bakan amca -biraz yılışık biri- da oturdu. Kadına sikindirik sorular soruyor, beni emeline alet ediyor tabii. Ben zaten darallardayım. Adam böyle diyor falan diyorum, gülüyor kadın, apak yüzü var, gözleri ışıl ışıl. Neyse, ben hafif kaykılıp gitmeye yeltendim. O esnada İbrahim Paşa Camii varmış dedi, tarif edeyim bari giderayak dedim, yanında taşıdığı ajandanın haritasından gösterdim, zaten bulunduğumuz yere 50 metrelik bir yer. Ayağa kalkınca bari oraya kadar götüreyim sizi dedim, Türk kadınına zinhar etmem böyle bir teklifi. Üstelik cami avlusunda. Amacın ne lan senin!!! Birlikte yürümeye başladık, ben İngilizcemin bu kadar beter olduğunu o vakit farkettim. O ney lan... Ne desem havada sallanıyor, bir sike faydası yok. Ama o kadar iyi niyetli ve anlayışlı ki cümlelerimi toparlıyor, sen aslında şunu dedin di mi dercesine hem benim yerime hem kendi yerine konuşuyor. Ben, aman dedim. Bırakayım cami avlusuna bitsin bu çile. O da ne cami kapalı, restore varmış. Öyle üzüldü ki. Hemen yanında devasa bir cami daha var, o zaman buna girelim eğer isterseniz dedim. Ona girdik, başına şalı aldı, geçti köşeye, ben de yanındayım. Devamlı gülümsüyor, ben de gülümsüyorum. Bu bana iyi gelmeye başladı. Biraz da fotoğraf çekti, aralarda bir iki defa da beni çekti. Galiba beni çekmediğinde benim darılacağımı düşündü bu kadın diyorum içimden. Bize bakışına bak diyorum, sosyalliyorum zihnimin içinde gelişmeleri...
bu arada kadın evliymiş, polonya'da önemli bir müzenin müdür yardımcısı gibi bir şeymiş. adını da söyledi ama anlayamadım. bense kendime hakim olamayıp bok ingilizcemle canhıraş şekilde anlatmaya başladım ecdadı. harem hürrem süleyman rüstem... polonya'da şu an muhteşem süleyman oynuyormuş. fatih'e gittin mi diye sordum, hayır dedi gülümseyerek. gözlerinin içiyle âdeta bana sorar gibi "gidebilirim" de dedi. ama bi sn diyerek telefonunu çıkardı. polish dili neymiş öyle, ekrana gözüm kayıyor karman çorman yazılar... bana şundaki rakamları söyleyebilir misin diye bir kart uzattı. belçikalı birinin kartı, öyle tuhaf bir isim var ki kadın mı erkek mi anlamadım. sonra buna İngilizce bir mesaj yazdı, "buluşmamızı yarınki kahvaltıdan sonraya erteleyebilir miyiz?" hemen mesaj geldi; yüzünde resmen çiçekler açtı kadının. bu arada sadece üç günlüğüne gelmiş istanbul'a. sonradan düşündüm, lan üç günlüğüne geldiğin bir memlekette belçikalı arkadaşınla olan randevuyu iptal etmek... çok değişik geldi bana. çünkü ilk karşılaştığımız yerde ona sorduğumda derdinin sadece orada bir iki yer görüp eminönü'ne inmek olduğunu söylemişti. benim yüzümden planı değiştirdi resmen. ayrıca sular seller gibi konuşamıyorum. derdimi anlatamıyorum, tek yapabildiğim sıkıştığım yerde gözlerinin içine bakıp sorry demek ve mahcupça gülümsemek. ama o sanki yıllardır aradığı şeyi bulmuşçasına mutlu. durmadan kedileri severek, fotograf çekerek yürüdük fatih'e doğru. tam valens'in altında dur dedi. çantasını açtı bana bir elma verdi iki elması varmış. ikimizde elmaları hatır hutur yiyerek yola devam ettik. acıkmışım da amk, ne dediğim iyice anlaşılmaz oldu. bu gülüyor falan. sağa sola bakmadan yola atlamama, yaya geçidi dinlemeden gaza abanan hayvanlara diğer garabetler durumlara da şaşırmayı ihmal etmiyor.fatih'i gezdik. yüzlerce kedi fotoğrafı çekti. musalla taşının manasını bir anlatışım vardı, değmeyin gitsin. ilk kez beni düzeltmeden dinledi, gözlerini faltaşı gibi açarak ve sonunda illaki gülümseyerek.
sabahın amaçsızlığı mutsuzluğu bende başka bir şeye evrilmeye başladı, fatih'te nokta koyacağımız zoraki geziye artık ben devam etmek istiyordum sanki. kedileri sevişi, arada bir bana dönüp şak diye fotoğrafımı alışı... bari çekiyorum de hayırsız, zaten at hırsızına dönmüşüm. ama dert etmiyor hiçbir şeyi. karılar pazarındaki leş peynircileri gösteriyorum, hemen yiyelim o zaman falan diyor. ben not hijyen! diye durduruyorum. hani kandırmak istemiyordum, belli ki bana güvendi bir noktada. malta'da suriyeli göçmenlerin sikerttiği bir lokantayı gösterdim, bak nasıl ekmek yapıyorlar, bak nasıl döner. ama ortam sirkten hallice, hakkaten nolmuş lan canım malta. kadın hadi girip yiyelim diyor, ben not hijyen! sonra beş on adım attık, birden durup ve yine gülümseyerek "benim için endişelenmeyi bırakır mısın?!" dedi. allah'ım, başım döndü. ahir ömrümde ben böyle lezzetli itiraz görmedim. kedi gibi piki deyiverdim. hemen arkamızdaki nar suyu sıkan barzo gence iki bardak verir misin dedi, elemanın eller meşin gibi ama bu arada. eleman da kendi çok matahmış gibi "çok bozdu abi buralar." diye suriyelilerden şikâyet ediyor. ona da eyvallah çekip sıkılmış nar sularımızı içe içe çarşambaya doğru yola revan olduk. mutlu muydum neydim!
hedefte fethiye müzesi var, orayı göstereceğim ona. bir de yabancı arkadaşları götürmeyi en sevdiğim yer sonuçta. pata küte konuşmalarım sürüyor, o gülümsüyor. yolun bir yerinde artık amaçsız amaçsız şehirde fink atan sevgili modunda dur ya bak şurda ne var diyerek onu çukurbostan'dan geçirerek yavuz selim'e soktum. bilenler vardır muhteşem bir seyir terası var. görsün de daha çok gülsün, daha çok mutlu olsun istiyordum. artık onun mutlu olması içindi her adımım. o noktaya nasıl geldim bir türlü çözemedim o kısmı. asıl tuhafıma giden de bana hemence güvenip randevularını bile iptal edecek duruma onun gelişiydi. kedi nelere kadirmiş ya lan.
çarşamba'da spontane şekilde yarım kucak sakalı olan çalışanların bulunduğu bir lokantaya oturduk yine onun teklifiyle. başta ortada ve sonra hesabı benim ödememe izin vereceksin değil mi, dedi. ben tamam dememe rağmen, yemeğin sonunda hesaba ortak oldum. bıraksa hepsini ödeyeceğim amk. helali hoş olsun. fethiye'den sonra kariye'ye geçirdim onu, o ara yolları akşam karanlığında aşıyoruz. ben olsam tırsarım ne yalan söyleyeyim, ama o sonsuz bir güvenle yürüyor. ve arada mutlu bir gülümsemeyle taçlandırıyor anı. arkadaşlar bu arada gayet seviyeli ve aklı başında iki insanız hani, iç sesimle anlatıyorum hadiseyi. kadın ne düşünüyor, neden böyle davranıyor hiç bilmiyorum yani. benim kafamda makul tek bir gerekçe var. muhtemelen bir turla geldi, ya da çekilmez lavuklarla dolu bir arkadaş çevresi var. böyle bir anın fırsatını kolluyordu ve gerçekten de dilediği oldu. Bu yani. sonuçta boru değil, şehrin en kıymetli yapılarını, otantik ortamlarını gösteriyorum ona. bulunmaz nimet. farkında da. ben de onun kendisi için yapılana kıymet vermesini bilen biri olmasından etkileniyordum. yani bence durum budur.
kariye'den sonra, surları gösterdim. surlara tırmanan merdivenleri görünce hadi çıkalım dedi. ben peki dedim, ama yükseklik korkum var. yolun yarısında, arkasından ben korkuyorum diye bağırdım ama sesim nasıl titriyor, mırıl mırıl konuşup beni rahatlatarak elimden tuttu. o önde ben arkada tırmandık surları. yukarda bana bir gülme geldi, o da gülüyor. böyle denişik bir ambiyanstı yani, istanbul ayaklarının altında ışıl ışıl, bizans surlarının tepesindesiniz, rüzgar esiyor, ruhunuz esrimiş, böyle üzerinize bir hâl inmiş, keşke görseydiniz. birbirimize sokularak ilk özçekimimizi de o an yaptık. ben başka birşeyden daha tırsıyorum, çevre evler it kopuk, hapçı dolu. biri peşimizden tırmanıp bizi gasp etse bir bok yiyemeyiz kesinlikle. yoksa orada daha uzun kalınabilirdi. kalınsa mıydı acaba lan:(
yatsıya mihrimah'a yetiştirdim elhamdülillah bunu. girdik oturduk bir köşede, aşrın sonuna kadar da beklettim. bir biz varız zaten yabancı. bizi köşede son ana kadar uslu uslu bekler gören cemaat çıkışta yanaşıyor, allah kabul etsin falan diyor. etsin de neyi yani? ne anladınız ki siz? avluda bir telefon geldi buna gülerek heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor. ben fotoğraf çekerken yanıma sokuluyor özçekim yapsana diyor el işaretiyle, o konuşurken ben fotoğrafımızı çekiyorum. eve gelip ilk o fotoğrafa baktım, o kadar güzel çıkmış ki.
dönüşteyiz, yarın memlekete dönüyorum gayrı dedi. binlerce teşekkür vs. etti ben de özür diledim kendisinden. berbat ettim aslında gününü dedim, ikimizin yerine de sen konuşmak zorunda kaldın. bir kâğıt kalem çıkartıp telefonlar, sosyal medya ne varsa yazdırdı bana. Kendininkini de yazıp bana verdi. onu karaköy'e bırakıp geri eve döneceğim. meğer şişhane'de inecekmiş köprüyü görünce hemen ayağa fırladı. ben de butona çöktüm. şoför durmaya kalmadan boynuma sarıldı ve beni yanağımla dudağım arasında bir yerden öptü.
ben ilkin, otobüs sarsıntısından yanlışlıkla oldu sandım. bir daha bir daha, aynı yerden seri öpüyor derken otobüs meğer durmuş bu arada. şoför homurdanıyor. hatta herif on tonluk araca hafif gaz vererek bizi biraz tokuşturdu da. kadın ayrılmak istemiyor âdeta, ama hemen indirdim, sonra kaldım tabii içerde sap gibi. gözden kaybolana kadar iki eliyle otobüsün ardından el salladı.
5 saat oldu, öptüğü yerler hâlâ sızlıyor, şu an çok mutsuzum. hani anlayacağına iman etsem zeki müren şarkıları gönderecem kendisine facebooktan, o biçim.
niye böyle oldum ben ya, normal mi?
aklımda hiç böyle bir gün geçireceğim yoktu, biraz kitaplara bakıp hava alıp dönecektim eve. şimdi hani sevgiliden ayrılınca bütün kemiklerin kırılmış gibi tüm varlığın ağrır ya. aynen öyleyim, normal mi bu?
www.youtube.com
olur öyle şeyler. güzel bir anı olarak görüp geçmek gerekiyor, kadın evli.
- devilred (03.10.15 03:49:33)
Ufak bir kaçamaksın sen.tatlı bir hatıra.belki ileride gelişme olabilir tabiki ama zorlamamak gerekli gibi.zamana bırak klişesi ile noktalıyorum :)
- high hopes of the sozluk (03.10.15 05:23:42)
Okudum, gururla belirtmek istedim. :) etkilenmen normal ama güzel bir anı olarak bırak bence de. İçinde bulunduğun mutsuzluk durumundan dolayı sendeki etkisi daha fazla olmuş olabilir. Sıkma canını.
- kirik olsa yerinde duramazsin (03.10.15 05:47:50 ~ 05:50:07)
Evliymis kadın. Arkadaşların dediği gibi ufak bi kaçamak yapmış. Bence fazla zorlama. Ulasmaya, gorusmeye calisma. Öylece bırak.
- elorelia (03.10.15 08:45:01)
Hepsini okudum, güzel bir anı olmuş.
- prodeq (03.10.15 09:27:25)
Okumayın hiçbir şeyi aq. 2 paragraf görünce okumaktan üşenin.
Okudum. İlginç anı. Kadın evli ama sıkıntı var..
Okudum. İlginç anı. Kadın evli ama sıkıntı var..
- el comandante (03.10.15 10:26:18)
Dostum ben olsam kadindan ayrilmazdim.
Evliyim demis de evli kadin tek basina baska bir ulkeye gezmeye gidiyorsa kocasının da pek umrunda degildir diye dusundum bir an.
Sevismeliydin.
Evliyim demis de evli kadin tek basina baska bir ulkeye gezmeye gidiyorsa kocasının da pek umrunda degildir diye dusundum bir an.
Sevismeliydin.
- straples (03.10.15 10:58:54)
belki en basta tedbir olsun diye evliyim demistir? madem feysi var baksana kadın evli mi değil mi :)
- ambrosia (03.10.15 12:03:55)
@devilred, anı değil de rüya olsaydı keşke.
@high hopes of the sozluk, klişelere eyvallah da, ben iç sesimle sanki lakayt anlattım biraz, yoksa ikimiz de çok efendiydik. ta ki o öpüşme sekansına dek.ha hepsi yaşandı mı evet, yaşandı.
@air, teşekkür ederim.
@kirik olsa yerinde duramazsin, evet haklısın, sabah zaten enkaz gibi oturuyordum bankta. üstüne bu geldi. tam meyhanelik kıvama geldim:)
@elorelia, peşinden koşsam ne fayda, bıraktım.
@prodeq, beni dinlediğin için sağ ol, eksik olma.
@el comandante, sen de sağ ol var ol.
@straples, sevistik zaten gönülden, en güzeli, en tatlısı; seks ne ki yaa!
@ambrosia, baktım, ilişkiler hanesinde bir şey yazmıyor, parmağında yüzük de yoktu.
@high hopes of the sozluk, klişelere eyvallah da, ben iç sesimle sanki lakayt anlattım biraz, yoksa ikimiz de çok efendiydik. ta ki o öpüşme sekansına dek.ha hepsi yaşandı mı evet, yaşandı.
@air, teşekkür ederim.
@kirik olsa yerinde duramazsin, evet haklısın, sabah zaten enkaz gibi oturuyordum bankta. üstüne bu geldi. tam meyhanelik kıvama geldim:)
@elorelia, peşinden koşsam ne fayda, bıraktım.
@prodeq, beni dinlediğin için sağ ol, eksik olma.
@el comandante, sen de sağ ol var ol.
@straples, sevistik zaten gönülden, en güzeli, en tatlısı; seks ne ki yaa!
@ambrosia, baktım, ilişkiler hanesinde bir şey yazmıyor, parmağında yüzük de yoktu.
- lazarus (03.10.15 19:20:46)
sonuna kadar okudum ( fon müziği ; youtu.be )
küçük tatlı bir kaçamak olmuş, ayrıca straples'e katılıyorum, sevişmeyle taçlandırabilirdin.
küçük tatlı bir kaçamak olmuş, ayrıca straples'e katılıyorum, sevişmeyle taçlandırabilirdin.
- Absinthe75c (04.10.15 00:21:24)
@rca, bir ihtimal, evet.
@ben bilmem moderator bilir, doğu-batı türk-yabancı meselesi olarak bakmaktan çok tek dilin, anlayış dilinin konuşulduğu bir karşılaşma olarak şey ettim. şarkı linkin de beni ayrı bir tribe sokmadı değil bu arada:)
@Absinthe75c, seviştik zaten yahu, sadece seks yapmadık.
@ben bilmem moderator bilir, doğu-batı türk-yabancı meselesi olarak bakmaktan çok tek dilin, anlayış dilinin konuşulduğu bir karşılaşma olarak şey ettim. şarkı linkin de beni ayrı bir tribe sokmadı değil bu arada:)
@Absinthe75c, seviştik zaten yahu, sadece seks yapmadık.
- lazarus (04.10.15 01:27:29 ~ 01:39:46)
seninde bir gün karın olacak. aldatmak gözle bile olur. eden bulur bunu unutma
- kurcalamabozarsin (04.10.15 01:51:02)
oha ne aldatması lan ne alaka?
kadın sevmiş arkadaşım seni, bizler türk insanları olarak hemen gönlü kayı-kayıviren insanlarız ama, kadın seni insan olarak sevmiş, çok düşünme üzerine, bu bir. (not: iyi niyetli olduğunun farkındayım, ama bizim insanımızın kötü niyetli olanı da aynı meyille "bu karı bana baktı ehuehu" yapıyor, meyilin niyeti önemli burada yani. sen iyi niyetli duygusal bir türk insanı olarak biraz fazla etkilenmişsin, kötü niyetli olanı da kadına kötü bir şey yapabilirdi, onu diyorum.)
ikincisi: ayh allahım çok tatlı bir anı olmuş ya bu! çok hoşuma gitti yaa, sen anlattıkça benim için açıldı resmen ^_^ bir de şey var: avrupalının içten olanı çok tatlı içten oluyor, çok yardımcı oluyor, vs. ha, avrupalı'dan da ziyade belki "insan olanın içten olanı" desem daha iyi olurdu :D ama kadın öpse möpse de aslında sevimliliğinden ve iyi niyetinden, bir de kültürlerimiz tabi ki de farklı, o yüzden yanlış yorumlamış olman ihtimal dahilinde -diğer "kadın evli" cevabı veren arkadaşların da muhtemelen yanlış anladığı gibi- mesela benim de irlandalı bir hocam vardı, adam çok tatlıştı, bildiğin tatlış ama herkese tatlış, kadın-erkek ayırmadan. bir kız arkadaşım adamın kendisine yazdığını sanıyordu, halbuki sonradan kız arkadaşı olduğunu öğrendik, falan. cidden rahatlar yani tavır olarak. mesela bizim okuldaki erasmus/exchange öğrencileri de böyle çok rahat, bağıra bağıra konuşmalar, sokak ortasında durdurup "bizimle oyun oynar mısınız?" demeler (bkz: based on a true story) -tabi bir de tüm insanlığın "ulan zaten yabancı ülkedeyim..." rahatlığı da mevzu bahis burada- hatta geçende karaokeye gittik, bir grup ingiliz eleman vardı, adamlar kadınlar "illa siz de bize katılın.." diye çok ısrar ettiler, ne bileyim şarkılara hep beraber eşlik ettik, yan masada takılan üç sap olmamıza rağmen habire laf attılar makara yaptılar vs vs. senin yaşadığın normal de, çok üstüne düşünme, demem, bu yüzden.
kadın sevmiş arkadaşım seni, bizler türk insanları olarak hemen gönlü kayı-kayıviren insanlarız ama, kadın seni insan olarak sevmiş, çok düşünme üzerine, bu bir. (not: iyi niyetli olduğunun farkındayım, ama bizim insanımızın kötü niyetli olanı da aynı meyille "bu karı bana baktı ehuehu" yapıyor, meyilin niyeti önemli burada yani. sen iyi niyetli duygusal bir türk insanı olarak biraz fazla etkilenmişsin, kötü niyetli olanı da kadına kötü bir şey yapabilirdi, onu diyorum.)
ikincisi: ayh allahım çok tatlı bir anı olmuş ya bu! çok hoşuma gitti yaa, sen anlattıkça benim için açıldı resmen ^_^ bir de şey var: avrupalının içten olanı çok tatlı içten oluyor, çok yardımcı oluyor, vs. ha, avrupalı'dan da ziyade belki "insan olanın içten olanı" desem daha iyi olurdu :D ama kadın öpse möpse de aslında sevimliliğinden ve iyi niyetinden, bir de kültürlerimiz tabi ki de farklı, o yüzden yanlış yorumlamış olman ihtimal dahilinde -diğer "kadın evli" cevabı veren arkadaşların da muhtemelen yanlış anladığı gibi- mesela benim de irlandalı bir hocam vardı, adam çok tatlıştı, bildiğin tatlış ama herkese tatlış, kadın-erkek ayırmadan. bir kız arkadaşım adamın kendisine yazdığını sanıyordu, halbuki sonradan kız arkadaşı olduğunu öğrendik, falan. cidden rahatlar yani tavır olarak. mesela bizim okuldaki erasmus/exchange öğrencileri de böyle çok rahat, bağıra bağıra konuşmalar, sokak ortasında durdurup "bizimle oyun oynar mısınız?" demeler (bkz: based on a true story) -tabi bir de tüm insanlığın "ulan zaten yabancı ülkedeyim..." rahatlığı da mevzu bahis burada- hatta geçende karaokeye gittik, bir grup ingiliz eleman vardı, adamlar kadınlar "illa siz de bize katılın.." diye çok ısrar ettiler, ne bileyim şarkılara hep beraber eşlik ettik, yan masada takılan üç sap olmamıza rağmen habire laf attılar makara yaptılar vs vs. senin yaşadığın normal de, çok üstüne düşünme, demem, bu yüzden.
- pasp (04.10.15 02:35:42)
@kurcalamabozarsin, yok canım daha neler...
@pasp, dudağımın orta yerinden öpseydi de iyi niyetimi korurdum, kesin bilgi:)
@pasp, dudağımın orta yerinden öpseydi de iyi niyetimi korurdum, kesin bilgi:)
- lazarus (04.10.15 14:13:10)
niye senin karının da gönlü birine kayamaz mı?
- kurcalamabozarsin (05.10.15 00:35:09)
hocam yabancı kadınların samimiyeti sizi aldatmasın. onlar canciğer gördükleri arkadaşlarıyla böyledirler. dudaktan da öperler yanaktan da... bu hareket size kaçamak yaptı fikrini de vermesin. kadın polonya'da nasılsa burada daöyle olduğunu düşünmüş. iyi ki sana denk gelmiş. başkası olsa kadının bu samimiyetinden kadın bana sulanıyor deyip tecavüz vakası çıkardı... türkiye'de yaşadığın için bu hissi yaşaman, normal. çünkü bir kadından yakınlık gördük mü bana iş attı anlamını çıkarıyoruz. oySA POLONYAlılara göre bu duygun anormal.
- gotic (05.10.15 00:50:11)
@gotic, keşke iyi kadınlar hep bana denk gelse:)
- lazarus (06.10.15 00:55:00)
inşallah temiz kalplisini bulursun :)
- gotic (06.10.15 01:01:38)
resmen okurken roman okuyormuş gibiydim. sonunda da keşke böyle bitmeseydi demedim. kısa film olsaydı ağlardım. öykü olsaydı tavsiye ederdim. herkes yaşamıyor böyle şeyleri sen böyle bir adamsın yaşadın işte. hayatın güzel oldu bir anda, değiştin, iz bıraktı. böyle düşüneceksin. eğer uzasaydı bu hikaye insan girseydi içine kusura bakma bok gibi olurdu. dünya memleketinde böyle işte. ama bence bu haliyle beyaz bir kedi kadar sevimli. sevdiğiniz bütün kediler kadar umursamaz, muhtaç, sevinçsiz ama kendiliğinden güzel.
- iyiaksamlarbayan (06.10.15 01:30:11)
okudum, ne güzelmiş. ama genel olarak denildiği gibi anı olarak kalacaktır, yan, kedini üzme bunun için. gerçi bir hafta olmuş zaten yazalı, hafiflemiştir eminim:) ee sonra ne oldu ekleştiniz mi facebooktan falan? konuştunuz mu hiç?
- veritaslibertas (10.10.15 05:48:38)
@iyiaksamlarbayan, tam yerinde kesildi, evet. geriye ise bizi birleştiren yavru bir kedinin soğuk ve ıslak banklarda sürdüreceği hayatın gerçekliği kaldı.
@veritaslibertas, ben eklemedim, o eklesin dedim. ama yazışıyoruz eposta marifetiyle.
@veritaslibertas, ben eklemedim, o eklesin dedim. ama yazışıyoruz eposta marifetiyle.
- lazarus (10.10.15 17:25:03 ~ 17:31:47)
@lazarus ekle bro ekle, boşver bekleme onu sen ekle:)
- veritaslibertas (10.10.15 17:26:40)
Çok güzel kalemin var bence çok keyifle okudum.
Cevap: normal tabi la çoğunluğun aksine senin yaşadığını gösterir.
En kötü günlerimden birinde taksimde yürürken anketör bi kız 2 dakikamı istemişti ben de kibarca reddetmiştim ama suratım ne haldeyse artık konuşmak ister misin diye sormuştu, çok teşekkür edip yoluma devam ettim ama unutamam hala. En ihtiyacın olduğu anda gelince 10x değerli oluyor ilgi. Muhteşem bir anı sahibi olmuşsun. Bu anılar geçmişimizin en değerli varlıkları.
Not: Eklemek istiyorsan ekle, mesaj atmak istiyorsan at. Beklentide olma, yaşa hayatı. Rahatsız edecek bir adam değilsin zaten. Bağlantı bilgilerini de kendi verdiyse bunda sakınca yok. Yaptıklarından değil yapmadıklarından pişman olursun genelde. Hayatın ne getireceğini bilemezsin. Yalnız beklentin olmasın, anı yaşa. Tıpkı bugün gibi.
Edit: Ahahaha eski postmuş yahu :) Nerden geldi ki önüme bu? Neyse, güzel anıydı.
Cevap: normal tabi la çoğunluğun aksine senin yaşadığını gösterir.
En kötü günlerimden birinde taksimde yürürken anketör bi kız 2 dakikamı istemişti ben de kibarca reddetmiştim ama suratım ne haldeyse artık konuşmak ister misin diye sormuştu, çok teşekkür edip yoluma devam ettim ama unutamam hala. En ihtiyacın olduğu anda gelince 10x değerli oluyor ilgi. Muhteşem bir anı sahibi olmuşsun. Bu anılar geçmişimizin en değerli varlıkları.
Not: Eklemek istiyorsan ekle, mesaj atmak istiyorsan at. Beklentide olma, yaşa hayatı. Rahatsız edecek bir adam değilsin zaten. Bağlantı bilgilerini de kendi verdiyse bunda sakınca yok. Yaptıklarından değil yapmadıklarından pişman olursun genelde. Hayatın ne getireceğini bilemezsin. Yalnız beklentin olmasın, anı yaşa. Tıpkı bugün gibi.
Edit: Ahahaha eski postmuş yahu :) Nerden geldi ki önüme bu? Neyse, güzel anıydı.
- erci (08.09.17 01:01:34 ~ 02:56:54)
bu kadar allah, iman, elhamdülillah deyip evli barklı kadının dudak ile yanak arasından seni öpmesine izin vermeni anlayamadım.
hadi bunlar oldu diyelim evli barklı kadının ardından şu düşünceler dahi hoş değil. kadın da az zilli değilmiş ayrıca.
ahaha. kaç yıllık mevzuymuş. tarihe bakmadan daldım ben de.
hadi bunlar oldu diyelim evli barklı kadının ardından şu düşünceler dahi hoş değil. kadın da az zilli değilmiş ayrıca.
ahaha. kaç yıllık mevzuymuş. tarihe bakmadan daldım ben de.
- secrexv2 (08.09.17 01:07:45 ~ 01:11:58)
1