[]
Çalıkuşu, sabah sabah kitapla ilgili kafamı karıştıran şeyler
Kitabın zamanının ötesinde olduğunun farkındayım. Aldatılan bir kadının kocasını / nişanlısını terk etmesinin halen o kadar da kolay olmadığı bir coğrafyada, o zaman Feride'nin terk edip gitmesi; Feride'nin Anadolu'da öğretmenliği tercih etmesinin o dönemin genç kızlarında aynı idealleri tetiklemesi çok çok önemli elbette. Kitabı sosyolojik olarak eleştirmeyeceğim.
Ama anlayamadığım bir iki şey var. Neden gittiği her yerde boynuzlandığı için evden kaçan Feride'yi, dünyanın en büyük acısını taşıyan bir azize gibi algılıyorlar. Örneğin, Bursa'da Şeyh Yusuf Efendi bir piyano çalması ile kızın "küçücük kalbinde ne derin acıların, ne büyük acıların saklandığını; büyüklerin bile sahip olmadığı bir acıyla yaşamak zorunda olduğunu" anlıyor. Ya da Miralay Hayrullah Bey aynı şekilde kızın ne derece acı içinde olduğu için de acıma gösteriyor, kızı yerine koyuyor. Sanki kız aldatılmamış da çok önemli hastalıklar atlatmış, üzerine sokaktan, genelevden çıkmış, üstüne de büsbüyük şeyler yaşamış gibi algılanması neden? Üstelik çöocukluğunun görece ferah ve zengin geçmesi de cabası. Aynı dönemde, kendisinden daha zor ve acılı hayat yaşayan 1 milyon kadın bulabilirim. Kitapta neden onlara bu kadar bir şefkat gösterilmiyor? Niye herkes Feride'nin üstüne düşüyor.
Ya günlüğüne Zeyniler'den itibaren hemen hemen her gece ya da her önemli olayda "Kamran, bu sefer artık senin değilim" yazması? Biri yavşar "Bu sefer artık senin değilim, vazgeçtim", biri ölür "Bu zamana kadar bir parça senindim, artık değilim", taşınır "Bu sefer bitti". İlkokul 5'te okurken gına geldiğini ve "Öeeh, bırakacaksan bırak artık" dediğimi hatırlıyorum. Kitaptaki ideal eş ve aşk mıymıntı Kamran değildi bana kalsa, ta o yaşta bile, ideal eş Yüzbaşı İhsan'dı. Tabii, bu zamanın kafasıyla değerlendirdiğimden olabilir.
Herkesin "Yapmıştır bir eşeklik, sonuçta erkek" diyerek Kamran'la zorla birleştirme çabasını da döneme veriyorum. Sonuçta o dönemde bir kadının evinin kadını olması gerek, terk etmek-bağımsız kadın diye bir kavram henüz ortalıkta yoki dolayısıyla onun da bir evinin kadını olması normal. Hem Kamran pişman da olmuş diye kafamıza kakıttılar.
Ayrıca Feride güzel değil de çirkin olsa, bu kadar şanslı olabilir miydi? Yoksa, güzelliği onun şanssızlığı mıydı bir yandan da?
Sonuç olarak Ferhat ve Şirin, Leyla ile Mecnun, hadi hepsini geçtim "Hasan Boğuldu" dururken Çalıkuşu'nu en güzel aşk kitabı belleyen mantık nasıldır? Amacım trollemek değil, sosyolojik olarak gerçekten zamanının ötesinde bir kitap olduğunu düşünüyorum ama içindeki aşk, hayır, efsanevi falan değil. Hayır, bir arkadaşım aşkı Çalıkuşu'ndan öğrendiğini söylemişti; biraz yanlış öğrenmemiş mi?
Ama anlayamadığım bir iki şey var. Neden gittiği her yerde boynuzlandığı için evden kaçan Feride'yi, dünyanın en büyük acısını taşıyan bir azize gibi algılıyorlar. Örneğin, Bursa'da Şeyh Yusuf Efendi bir piyano çalması ile kızın "küçücük kalbinde ne derin acıların, ne büyük acıların saklandığını; büyüklerin bile sahip olmadığı bir acıyla yaşamak zorunda olduğunu" anlıyor. Ya da Miralay Hayrullah Bey aynı şekilde kızın ne derece acı içinde olduğu için de acıma gösteriyor, kızı yerine koyuyor. Sanki kız aldatılmamış da çok önemli hastalıklar atlatmış, üzerine sokaktan, genelevden çıkmış, üstüne de büsbüyük şeyler yaşamış gibi algılanması neden? Üstelik çöocukluğunun görece ferah ve zengin geçmesi de cabası. Aynı dönemde, kendisinden daha zor ve acılı hayat yaşayan 1 milyon kadın bulabilirim. Kitapta neden onlara bu kadar bir şefkat gösterilmiyor? Niye herkes Feride'nin üstüne düşüyor.
Ya günlüğüne Zeyniler'den itibaren hemen hemen her gece ya da her önemli olayda "Kamran, bu sefer artık senin değilim" yazması? Biri yavşar "Bu sefer artık senin değilim, vazgeçtim", biri ölür "Bu zamana kadar bir parça senindim, artık değilim", taşınır "Bu sefer bitti". İlkokul 5'te okurken gına geldiğini ve "Öeeh, bırakacaksan bırak artık" dediğimi hatırlıyorum. Kitaptaki ideal eş ve aşk mıymıntı Kamran değildi bana kalsa, ta o yaşta bile, ideal eş Yüzbaşı İhsan'dı. Tabii, bu zamanın kafasıyla değerlendirdiğimden olabilir.
Herkesin "Yapmıştır bir eşeklik, sonuçta erkek" diyerek Kamran'la zorla birleştirme çabasını da döneme veriyorum. Sonuçta o dönemde bir kadının evinin kadını olması gerek, terk etmek-bağımsız kadın diye bir kavram henüz ortalıkta yoki dolayısıyla onun da bir evinin kadını olması normal. Hem Kamran pişman da olmuş diye kafamıza kakıttılar.
Ayrıca Feride güzel değil de çirkin olsa, bu kadar şanslı olabilir miydi? Yoksa, güzelliği onun şanssızlığı mıydı bir yandan da?
Sonuç olarak Ferhat ve Şirin, Leyla ile Mecnun, hadi hepsini geçtim "Hasan Boğuldu" dururken Çalıkuşu'nu en güzel aşk kitabı belleyen mantık nasıldır? Amacım trollemek değil, sosyolojik olarak gerçekten zamanının ötesinde bir kitap olduğunu düşünüyorum ama içindeki aşk, hayır, efsanevi falan değil. Hayır, bir arkadaşım aşkı Çalıkuşu'ndan öğrendiğini söylemişti; biraz yanlış öğrenmemiş mi?
insanlık ne çekiyorsa aşkı film ve kitaplardan öğrenen insanlardan çekiyor. feride zamanının iyi okulunda okumuş, ayrıca fransız okulunda okumanın getirdiği avrupa'daki birey olma bilincisini kafasında oturtmuş bir kadın olduğu için gidip diyar diyar öğretmenlik yapabiliyor. okumasa onu aldatan kuzeniyle evlendirilip evde oturan kız olarak kalacaktı. zamanın ötesinde olmasının nedeni o zaman fransız okulunda okuyan kız sayısıyla alakalı bence. bir kere kadın aldatılmış. aşk bunun neresinde? gerçi ıssız adama ağlayan toplumdan nasıl bir aşk algısı bekliyoruz.
- passive aggressive (12.01.14 11:55:05 ~ 11:58:28)
Hah, ben de bunu demeye çalışıyorum bir yandan. Millet daha çaresizken, görece oldukça şanslı bir kızın hikayesini "Aman Allah'ım" nidaları ile okumak garip geliyor.
- aychovsky (12.01.14 12:01:45)
aynı mantıkla insanlar bugün de ebru gündeş'e üzülüyor. şu ülkede üzülecek o kadar çok şey varken, gidip kocası bütün ülkeyi dolandırmış zengin, ünlü ve güçlü bir kadına insan neden üzülür bu da sosyolojik değerlendirmeye açık bir olay. ebru gündeş'e üzülenler ebru gündeş'ten bin kat kötü durumda. ben bu konuyu nasıl buraya bağladım o da ayrı bir konu. ebru gündeş aslında ferideymiş.
- passive aggressive (12.01.14 12:05:40 ~ 12:05:52)
Dediğiniz gibi sosyolojik açıdan doğruları yanlışları fazla, ayrı bir makale konusu ama dediğiniz noktalar üzerinden birkaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle ikinciden başlayayım. Doğrusu aşk ifadeleri şimdiki genç kızlardan farklı değil. Önemli bir ayrılık sonrası bugünkü ergenin de aynı şeyleri aynı ruh durumuyla yazdığını görebilirsiniz. "Eh ayrıldın sus artık" tepkisi bugün de o kıza verilir. Ama bu Feride'nin saçmalığını göstermez. Tam tersine bence burada güçlü bir tahlil var genç kız ruhuna dair. Bir de o zamankilerin daha naif olduğunu da eklemek gerekiyor.
Birincisine gelirsek; yine dönemi iyi tahlil etmek lazım. O zamanlar dame de sion'dan çıkan kızların nazlı ılıcak gibi her devrin kadını olmaları değil evin süsü olmaları bekleniyordu. Yani Feride'nin o acısı paylaşılan sofralardaki durumu aslında kaçaklığına dair. Acı verici bir şeylerden kaçtığı belli, zira orada olmaması gerekiyordu. Hani iyi de bir kız, marazi aşk acısı var, iyi huylu, saf falan. Tam ideal özellikler kadın için işte teorik olarak. Ayrıca posta koyması ama bunu da öğretmenlik gibi yine kadınsı bir şekilde koyması da güzel. Kadınların evden çıkması lazım yavaş yavaş dönem itibariyle ama bunu zarfiçe yapmaları lazım, bu da bunun örneği. Karşısına çıkacak insanlar da siyah ve beyazlar malesefi ki bu da romanın eksik yönlerinden. Ya onun gibi duygulu, nazik erkekler ya da adını hatırlamadığım evinde parti yapılan mahdum ve oradaki kadın gibi uç kötü niyetliler. Bu tabii büyük bir eksiklik.
Ayrıca Kamran'a kafam girsin, romanın en kötü tarafı Kamran zaten.
edit: Eklemeden geçmek istemedim; Zeyniler köyü tasviri Türk edebiyatındaki en başarılı gotik tasvirlerdendir bence.
Öncelikle ikinciden başlayayım. Doğrusu aşk ifadeleri şimdiki genç kızlardan farklı değil. Önemli bir ayrılık sonrası bugünkü ergenin de aynı şeyleri aynı ruh durumuyla yazdığını görebilirsiniz. "Eh ayrıldın sus artık" tepkisi bugün de o kıza verilir. Ama bu Feride'nin saçmalığını göstermez. Tam tersine bence burada güçlü bir tahlil var genç kız ruhuna dair. Bir de o zamankilerin daha naif olduğunu da eklemek gerekiyor.
Birincisine gelirsek; yine dönemi iyi tahlil etmek lazım. O zamanlar dame de sion'dan çıkan kızların nazlı ılıcak gibi her devrin kadını olmaları değil evin süsü olmaları bekleniyordu. Yani Feride'nin o acısı paylaşılan sofralardaki durumu aslında kaçaklığına dair. Acı verici bir şeylerden kaçtığı belli, zira orada olmaması gerekiyordu. Hani iyi de bir kız, marazi aşk acısı var, iyi huylu, saf falan. Tam ideal özellikler kadın için işte teorik olarak. Ayrıca posta koyması ama bunu da öğretmenlik gibi yine kadınsı bir şekilde koyması da güzel. Kadınların evden çıkması lazım yavaş yavaş dönem itibariyle ama bunu zarfiçe yapmaları lazım, bu da bunun örneği. Karşısına çıkacak insanlar da siyah ve beyazlar malesefi ki bu da romanın eksik yönlerinden. Ya onun gibi duygulu, nazik erkekler ya da adını hatırlamadığım evinde parti yapılan mahdum ve oradaki kadın gibi uç kötü niyetliler. Bu tabii büyük bir eksiklik.
Ayrıca Kamran'a kafam girsin, romanın en kötü tarafı Kamran zaten.
edit: Eklemeden geçmek istemedim; Zeyniler köyü tasviri Türk edebiyatındaki en başarılı gotik tasvirlerdendir bence.
- whoosie (12.01.14 14:17:34 ~ 15:23:56)
(bence) o acıma/değer verme şeysi; İstanbullu, genç, güzel, kolej mezunu bir kızın gelip anadolunun ücra bi köşesinde öğretmenlik yapabilmesi için ya manyak (ki deli olmadığını görüyorlar) ya da çook derin bir acı filan yaşamış olması lazım yoksa neden gelsin buralara kafasını yaşadıklarından.
- niye ama (12.01.14 18:15:49)
1