[]
sihirli değnek
siz de böyle bir şey olsa da her şey süper olsa diyor musunuz?
seneler önce dershanedeki hocam demişti, zannediyorsunuz ki elimizde sihirli değnek, biz bununla size dokununca çok başarılı, çok iyi olacaksınız diyordu. sonra dedi işte çalışmadan, istemeden olmaz diye.
şimdi bakıyorum kimisi bunu iş yerinde üstünden bekliyor, kimisi hocasından bekliyor, kimisi psikoloğundan bekliyor, herkes kolay bir çözüm peşinde...böyle bir ilaç alayım dünyam süper olsun, bir terfi alayım dünyam süper olsun, çok param olunca her şey süper olsun.
ben mi yanlış düşünüyorum? belki öyledir lafım yok ama herkes böyle kolay ve çabuk çözümlerin peşinde geliyor. ben de öyleyim aslında, böyle düşünmeyen, it gibi çalışıp didinen var mı, bu seviyeye nasıl erişebilirim?
danke.
seneler önce dershanedeki hocam demişti, zannediyorsunuz ki elimizde sihirli değnek, biz bununla size dokununca çok başarılı, çok iyi olacaksınız diyordu. sonra dedi işte çalışmadan, istemeden olmaz diye.
şimdi bakıyorum kimisi bunu iş yerinde üstünden bekliyor, kimisi hocasından bekliyor, kimisi psikoloğundan bekliyor, herkes kolay bir çözüm peşinde...böyle bir ilaç alayım dünyam süper olsun, bir terfi alayım dünyam süper olsun, çok param olunca her şey süper olsun.
ben mi yanlış düşünüyorum? belki öyledir lafım yok ama herkes böyle kolay ve çabuk çözümlerin peşinde geliyor. ben de öyleyim aslında, böyle düşünmeyen, it gibi çalışıp didinen var mı, bu seviyeye nasıl erişebilirim?
danke.
İt gibi çalışmalıyım düşüncesinde değil, istenilen durumun gerektirdiği koşulları sağlamak gerekiyor. Yani beklenmedik güzelliklerle karşılaşılabiliyoruz ama bunun beklentisine de girmemek gerekiyor. Olursa ne ala. Mesela benim çok istediğim hiçbir şey birdenbire olmadı. Aksine çok uğraştığım herhangi bir şeyi elde edemediğim de oldu. En güzeli beklentisiz olmak.
- hayde bre (19.01.17 16:55:00)
Yok, demiyorum öyle bir şey. Hazır gelen her türlü şeyin (para, başarı, bilgi, vb.) sindirilemediğini düşünüyorum. Sihirli değnekle elde ettiğim şey uğraşarak elde ettiğim kadar tatmin etmez.
Tabii, biraz daha kolay olsun, daha az uykusuz kalayım, biraz daha zeki olayım, az daha algılarım ve zihnim açık olsun, biraz daha şöyle, biraz daha böyle olayım isterdim ama kucağıma verilmesini istemezdim daha doğrusu.
Şu ana kadar gerçekten it gibi çalışıp didindim ve adım adım oluyor bir şeyler. Daha 10 yılın meyvelerini yeni yeni alıyorum. Sanki büyük bir düşünürden alıtılamışım gibi olacak ama Cem Yılmaz da demiş 'Başarılı insanların ortak özelliği it gibi çalışmalarıdır. Başka bişey ne duydum ne gördüm.. Gerisi traştır, süstür, dedikodudur.' diye. %100 katılmıyorum; tanıdıklarla oraya buraya gelenler de var. Açıkçası, o kolay hayatlar da dışarıdan kolay görünüyor. Kim Kardashian'ın saçma hayatı bile kolay değil. Benim uğraştığımdan daha popüler ve zevklidir belki ama uğraşılıyor bu tarz şeyler için bile, yorulunuluyor. Kendi hayatımızı ortaya koyana, kendimizi gerçekleştirene kadar uğraşmak ve didinmek gerekiyor.
İnsanın gözü sürekli ödüldeyse, sürekli 'Ne oldu, ne kazandım'a odaklanılırsa, yapılacak işe veremez insan kendini ve bunun getirisi olmaz. Odak noktası yapılacak iş olunca ödül gelebiliyor ancak. Kendime 'Gittiğin yer değil, yol güzel olsun' derim. İt gibi çalışılan şeyin sevilmesi bu yüzden önemli. Sevilen şeye delicesine kendini kaptırınca başarı geldiğinde insan fark etmiyor ve 'Ha, ne oluyor' diyor ya da başarıyı umursamıyor bile. Zaten ödülün kendisi çalışmak oluyor.
İt gibi çalışıp Nobel almayacağım, Ted konuşmacısı olmayacağım; öyle bir kapasitem yok zaten. Çevremdeki herkes benim kadar zeki, benim kadar çalışkan, benim kadar öyle, benim kadar böyle. Bir farkım yok ki, onlardan başarılı olayım. Aynı şekilde, onların da benden bir farkı yok ki, onlar benden başarılı olsun. Bir iki dahi dışında, hepimiz aynı ortalamada takılacağız zaten. Çalışmamın amacı böyle şeyler olsa çalışamam, çünkü olmayacak. Başka güzel şeyler, başka güzel başarılar olacak tabii ki.
Bir de şu var, istediğin şeyleri alınca da hayat süper olmayacak. Önündeki varlıklarla neysen, önündeki varlıklar arttığında ve onlardan hevesini alıp daha fazlasını istediğinde yine aynı kişiye dönüyorsun. Dolayısıyla, süper olmasını beklersen hayattaki çok zaman boşa gitmiş olacak. Ne zaman elde edeceğin (umarım elde edeceğin) bir başarı için 'Şöyle olsun, böyle olsun' diye hem hayalini kurmak, hem kendini yormayarak zaman kaybetmek çok da anlamlı değil.
Burada, kendi şeytanım kendim olayım. Başarı derken kariyerden de bahsetmiyorum sadece. Diyebilirsiniz ki 'Ya zaten insan başkasının cebi dolsun diye çalışıyor insanlar, patron zengin olsun diye çalışıyor', hak veriyorum, hem de delicesine. Zaten çalışmalar da günde ortalama 4-6 saatlik çalışmadan sonrasının başkası için çalışmaya girdiğini söylüyor. Aynı şekilde, günde 4-6 saat çalışmıyorsanız, siz fazladan çalışan birinin hakkını yiyorsunuz demektir (tabii para veya birtakım kazançlar elde ediyorsanız). Kendi işim başkasına çalışma işi değil, ama tamamen bu nedenle çalışmak istemeyen işçiyi anlıyorum ve hak veriyorum. Zaten sömürülüyor; neden kanından daha fazla emdirsin. İş yerinde yükselmek ve iş yerinde yükseltilmenin önemliymiş gibi görülmesi de saçma bence. İş dediğimiz şey, eğer mecbur olduğumuz için çalışıyorsak, hayatımızı idare etmek için kullandığımız bir araç. En alttan emekli olsan ne olur, en üstten emekli olsan ne olur. Özünde yapılan şey aynı. Bunun tam tersi, eğer kişi kendine faydalı olacağını düşündüğü için veya sadece hoşlandığı için, bu 4-6 saati 2-3'e katlıyorsa, yükselmek ona mutluluk verdiği için it gibi çalışıyorsa, ona da hak veriyorum. Demek ki yapmak istediği şey o ve yapabilir. Kişi yükselmeyi mutluluk olarak görebilir, hayattaki varlığı ve amacı işinde yükselmek olabilir; bunda da bir sorun yok. İsterse gözü dönsün; bununla mutlu oluyorsa ne mutlu ona! Mutlu olacak bir aracı var demektir.
Bu durumlarla çelişen şey hem başarıyı ve yükselmeyi çok önemseyip hem de bu uğurda çalışmak istememek. Ne yardan ne serden geçmek diye bir şey yok.
Para bunlardan tamamen ayrı bir durum. Bir çoğumuz hak ettiğimiz parayı alamıyoruz zaten. 25 yıl hizmet vermiş insanlar, yaşlılıklarında 1300 TL maaşlarla geçinmeye çalışıyorlar, daha ötesinde ayıp yok. Bir dünya veya ülke gençlerine iş garantisi, yaşlılarına huzurlu bir yaşantı vaat edemiyorsa, niye var. Daha adil bir para dağılımını ayrı tutuyorum, başarı istemek ile para istemek aynı şey değil. Daha az çalışıp daha çok para istemek bence gerçekten hakkımız ve gelir dağılımın adil olması gerçekten çok önemli. Ancak, 'Ben çalışmayacağım ve başarılı olmak, saygı görmek istiyorum' absürt.
Tabii, biraz daha kolay olsun, daha az uykusuz kalayım, biraz daha zeki olayım, az daha algılarım ve zihnim açık olsun, biraz daha şöyle, biraz daha böyle olayım isterdim ama kucağıma verilmesini istemezdim daha doğrusu.
Şu ana kadar gerçekten it gibi çalışıp didindim ve adım adım oluyor bir şeyler. Daha 10 yılın meyvelerini yeni yeni alıyorum. Sanki büyük bir düşünürden alıtılamışım gibi olacak ama Cem Yılmaz da demiş 'Başarılı insanların ortak özelliği it gibi çalışmalarıdır. Başka bişey ne duydum ne gördüm.. Gerisi traştır, süstür, dedikodudur.' diye. %100 katılmıyorum; tanıdıklarla oraya buraya gelenler de var. Açıkçası, o kolay hayatlar da dışarıdan kolay görünüyor. Kim Kardashian'ın saçma hayatı bile kolay değil. Benim uğraştığımdan daha popüler ve zevklidir belki ama uğraşılıyor bu tarz şeyler için bile, yorulunuluyor. Kendi hayatımızı ortaya koyana, kendimizi gerçekleştirene kadar uğraşmak ve didinmek gerekiyor.
İnsanın gözü sürekli ödüldeyse, sürekli 'Ne oldu, ne kazandım'a odaklanılırsa, yapılacak işe veremez insan kendini ve bunun getirisi olmaz. Odak noktası yapılacak iş olunca ödül gelebiliyor ancak. Kendime 'Gittiğin yer değil, yol güzel olsun' derim. İt gibi çalışılan şeyin sevilmesi bu yüzden önemli. Sevilen şeye delicesine kendini kaptırınca başarı geldiğinde insan fark etmiyor ve 'Ha, ne oluyor' diyor ya da başarıyı umursamıyor bile. Zaten ödülün kendisi çalışmak oluyor.
İt gibi çalışıp Nobel almayacağım, Ted konuşmacısı olmayacağım; öyle bir kapasitem yok zaten. Çevremdeki herkes benim kadar zeki, benim kadar çalışkan, benim kadar öyle, benim kadar böyle. Bir farkım yok ki, onlardan başarılı olayım. Aynı şekilde, onların da benden bir farkı yok ki, onlar benden başarılı olsun. Bir iki dahi dışında, hepimiz aynı ortalamada takılacağız zaten. Çalışmamın amacı böyle şeyler olsa çalışamam, çünkü olmayacak. Başka güzel şeyler, başka güzel başarılar olacak tabii ki.
Bir de şu var, istediğin şeyleri alınca da hayat süper olmayacak. Önündeki varlıklarla neysen, önündeki varlıklar arttığında ve onlardan hevesini alıp daha fazlasını istediğinde yine aynı kişiye dönüyorsun. Dolayısıyla, süper olmasını beklersen hayattaki çok zaman boşa gitmiş olacak. Ne zaman elde edeceğin (umarım elde edeceğin) bir başarı için 'Şöyle olsun, böyle olsun' diye hem hayalini kurmak, hem kendini yormayarak zaman kaybetmek çok da anlamlı değil.
Burada, kendi şeytanım kendim olayım. Başarı derken kariyerden de bahsetmiyorum sadece. Diyebilirsiniz ki 'Ya zaten insan başkasının cebi dolsun diye çalışıyor insanlar, patron zengin olsun diye çalışıyor', hak veriyorum, hem de delicesine. Zaten çalışmalar da günde ortalama 4-6 saatlik çalışmadan sonrasının başkası için çalışmaya girdiğini söylüyor. Aynı şekilde, günde 4-6 saat çalışmıyorsanız, siz fazladan çalışan birinin hakkını yiyorsunuz demektir (tabii para veya birtakım kazançlar elde ediyorsanız). Kendi işim başkasına çalışma işi değil, ama tamamen bu nedenle çalışmak istemeyen işçiyi anlıyorum ve hak veriyorum. Zaten sömürülüyor; neden kanından daha fazla emdirsin. İş yerinde yükselmek ve iş yerinde yükseltilmenin önemliymiş gibi görülmesi de saçma bence. İş dediğimiz şey, eğer mecbur olduğumuz için çalışıyorsak, hayatımızı idare etmek için kullandığımız bir araç. En alttan emekli olsan ne olur, en üstten emekli olsan ne olur. Özünde yapılan şey aynı. Bunun tam tersi, eğer kişi kendine faydalı olacağını düşündüğü için veya sadece hoşlandığı için, bu 4-6 saati 2-3'e katlıyorsa, yükselmek ona mutluluk verdiği için it gibi çalışıyorsa, ona da hak veriyorum. Demek ki yapmak istediği şey o ve yapabilir. Kişi yükselmeyi mutluluk olarak görebilir, hayattaki varlığı ve amacı işinde yükselmek olabilir; bunda da bir sorun yok. İsterse gözü dönsün; bununla mutlu oluyorsa ne mutlu ona! Mutlu olacak bir aracı var demektir.
Bu durumlarla çelişen şey hem başarıyı ve yükselmeyi çok önemseyip hem de bu uğurda çalışmak istememek. Ne yardan ne serden geçmek diye bir şey yok.
Para bunlardan tamamen ayrı bir durum. Bir çoğumuz hak ettiğimiz parayı alamıyoruz zaten. 25 yıl hizmet vermiş insanlar, yaşlılıklarında 1300 TL maaşlarla geçinmeye çalışıyorlar, daha ötesinde ayıp yok. Bir dünya veya ülke gençlerine iş garantisi, yaşlılarına huzurlu bir yaşantı vaat edemiyorsa, niye var. Daha adil bir para dağılımını ayrı tutuyorum, başarı istemek ile para istemek aynı şey değil. Daha az çalışıp daha çok para istemek bence gerçekten hakkımız ve gelir dağılımın adil olması gerçekten çok önemli. Ancak, 'Ben çalışmayacağım ve başarılı olmak, saygı görmek istiyorum' absürt.
- aychovsky (19.01.17 17:09:04)
yalnız bazı insanlar ne kadar şanslı ya, ben it gibi uğraşırım belki olur. bazısı parmağını kıpırdatmaz, kapısına gelir :( bu şans çok acaip bir şey.
benim için zaten asla kolaylıkla bir şey olmaz, kendiliğinden olmaz o yüzden it gibi çalışmışımdır çocuk yaştan beri. bir gün şans eseri (sihirli bir değnekle) bir şeyim olursa yadırgarım. benimseyemem.
herkes böyle kolay ve çabuk çözümlerin peşinde :
eh evet. hemen hemen. 3 günde 1 beden inceleyim. ama bunu yaparken de 1 gram ter atmayayım, zayıflama hapı filan olsun işte, içeyim şıppadanak vereyim, kafası. bu kafa olmasa çoğu sektör batardı.
benim için zaten asla kolaylıkla bir şey olmaz, kendiliğinden olmaz o yüzden it gibi çalışmışımdır çocuk yaştan beri. bir gün şans eseri (sihirli bir değnekle) bir şeyim olursa yadırgarım. benimseyemem.
herkes böyle kolay ve çabuk çözümlerin peşinde :
eh evet. hemen hemen. 3 günde 1 beden inceleyim. ama bunu yaparken de 1 gram ter atmayayım, zayıflama hapı filan olsun işte, içeyim şıppadanak vereyim, kafası. bu kafa olmasa çoğu sektör batardı.
- niye ama (19.01.17 17:14:23)
@aychovsky
katılıyorum ama yani kimse nobel alamayacağını düşünürse, kimse ted konuşmasıcısı olamayacaksa (ki ted bu açıdan çok tartışılıyor işte klasik savlar var, çok medyatik vs. vs.), daha doğrusu herkes böyle düşünürse nasıl çıkacak? geçen hocalarla toplantıdayız, dünyayı yeniden keşfetmeyeceğiz, üçüncü dünya ülkesindeyiz işte bir şeye ek bir şey katacağız dedi. tamam haklı ama bu nereye kadar? biraz yüksekleri hedeflemezsek, çok çalışmazsak nereye kadar gideceğiz? evet bu ülkede çalışanlar hakkını alamıyor ama bir grup insan da çalışmadan ilerleme peşinde. bir noktada kırılma olmalı yani diye düşünüyorum. birileri çok çalışıp da bir şeyleri değiştirmeli ki insanlar demeli "işte bu it gibi çalıştı, karşılığında da şu başarıyı sağladı"
ben o açıdan ödülün çalışmak olduğuna inanmıyorum, yeni bir şeyler keşfetmek, birilerinin hayatını değiştirmek isterim. bilim zaten birilerinin adım adım bir şey katmasıyla oluyor. adam ölüyor ama ondan yıllar sonra gelen biri o bilginin üstüne koyup kocaman bir atılım yapabiliyor. işte nobeldir, bilim ödülleridir vs. adam öldükten yıllar sonra verilebiliyor, fark edilebiliyor. tarih zamanında gerekli ilgiyi görememiş bilim adamlarıyla dolu.
size özelinizde bir şey söylemiyorum lütfen yanlış anlamayın, fikir teatisi gibi düşünüyorum savlarınıza göre :)
"Bu durumlarla çelişen şey hem başarıyı ve yükselmeyi çok önemseyip hem de bu uğurda çalışmak istememek. Ne yardan ne serden geçmek diye bir şey yok. " bu kısma katılıyorum :) ama kaderimiz bu ülkede sadece para kazanıp ölmek mi? kariyer = para kazanmak değil, bu düşüncede hemfikiriz sanırım. kimse bir şey değiştiremeyecek mi? insanlar hem karnım doysun, hem pastam dursun diyor. herkesin odağı belli.
katılıyorum ama yani kimse nobel alamayacağını düşünürse, kimse ted konuşmasıcısı olamayacaksa (ki ted bu açıdan çok tartışılıyor işte klasik savlar var, çok medyatik vs. vs.), daha doğrusu herkes böyle düşünürse nasıl çıkacak? geçen hocalarla toplantıdayız, dünyayı yeniden keşfetmeyeceğiz, üçüncü dünya ülkesindeyiz işte bir şeye ek bir şey katacağız dedi. tamam haklı ama bu nereye kadar? biraz yüksekleri hedeflemezsek, çok çalışmazsak nereye kadar gideceğiz? evet bu ülkede çalışanlar hakkını alamıyor ama bir grup insan da çalışmadan ilerleme peşinde. bir noktada kırılma olmalı yani diye düşünüyorum. birileri çok çalışıp da bir şeyleri değiştirmeli ki insanlar demeli "işte bu it gibi çalıştı, karşılığında da şu başarıyı sağladı"
ben o açıdan ödülün çalışmak olduğuna inanmıyorum, yeni bir şeyler keşfetmek, birilerinin hayatını değiştirmek isterim. bilim zaten birilerinin adım adım bir şey katmasıyla oluyor. adam ölüyor ama ondan yıllar sonra gelen biri o bilginin üstüne koyup kocaman bir atılım yapabiliyor. işte nobeldir, bilim ödülleridir vs. adam öldükten yıllar sonra verilebiliyor, fark edilebiliyor. tarih zamanında gerekli ilgiyi görememiş bilim adamlarıyla dolu.
size özelinizde bir şey söylemiyorum lütfen yanlış anlamayın, fikir teatisi gibi düşünüyorum savlarınıza göre :)
"Bu durumlarla çelişen şey hem başarıyı ve yükselmeyi çok önemseyip hem de bu uğurda çalışmak istememek. Ne yardan ne serden geçmek diye bir şey yok. " bu kısma katılıyorum :) ama kaderimiz bu ülkede sadece para kazanıp ölmek mi? kariyer = para kazanmak değil, bu düşüncede hemfikiriz sanırım. kimse bir şey değiştiremeyecek mi? insanlar hem karnım doysun, hem pastam dursun diyor. herkesin odağı belli.
- passion rules the game (19.01.17 17:20:14 ~ 17:23:07)
Demek istediğim de o, it gibi çalışan biri Nobel alacak. Tabii ki it gibi çalışmayan kimse Nobel almayacak ama her it gibi çalışan da Nobel almayacak. Hatta it gibi çalışanların %99'u almayacak. Yüksekleri hedefleyecek olanlar var tabii ki, ama o kişi ben değilim sadece. Kapasitesi olan tabii ki hedeflesin. Benim kendimi Nobel uğruna feda etmem aşırı saçma olur. Bu da çalışmalarım işe yaramayacak demek değil.
Bir de hedefle amacı karıştırmayalım. Vizyon gibi bir şey olur, ulaşamayacağını bilirsin ama o yöne gidersin. O ayrı bir konu. Ama 'O amaca ulaşınca her şey süper olacak' apayrı bir konu. O zaman 'Süper olmayı beklersen, çok beklersin' derim.
Aynı şekilde, insan tabii ki birilerinin hayatını değiştirmek ister ama bu yine bir kumardır. Çok uğraşıp değiştirilebilir de, bu uğraşılar da boşa gidebilir. Demek istediğim şey, eğer tek amaç buysa ve sadece bu amaca ulaşmak mutluluk verecekse, buna ulaşamadan sadece çalışacak olmak anlamsız geliyorsa, zaten o riske girilemez.
'Bilimin amacı insanların hayatını değiştirmek değil mi', hem öyle hem değil. 'Bilim insanlar içindir' mi diyorsun, 'Bilim bilim içindir' mi diyorsun, 'Bilim benim içindir' mi diyorsun, 'Bilim kalkınma içindir' mi diyorsun; bunun aşırı çok sayıda değil ama 5-10 amacı var. Bu gerçekten bitmeyen bir tartışmanın konusu ve binbir ekol binbir amaçla bilim yapıyor. Dolayısıyla 'İnsanlık için değilse, neden var' ya da 'Bilim için değilse, neden var'lık net bir durum yok. Bence, bunların hepsi birbirine evrilebilir ve birbirinden soyutlanamaz. Birinin bilim için yaptığı bir şeyi başka biri alır sanayi için kullanır, başka biri alır kendi için kullanır, başka biri alır insanlık için kullanır. Bu yüzden, 'en net hedef' olduğunu düşünmüyorum; bilimin de sanatın da biz ne yaparsak o olacağını düşünüyorum. Ayrıca bunun kelebek etkisi olduğuna inanıyorum. Birinin yarattığı katkısız gibi görülen bir şey yuvarlana yuvarlana başka birinin bir çığır açmasına neden olabilir. Olmayabilir de, ama gerçekleşme olasılığı var. Bilimi ben daha çok 'Ben bunu yaptım, işinize yarar mı' olarak görüyorum. Bununla atom bombası da yapılabilir, dünyanın açlık sorunu da çözülebilir. Bilimin amaçlarını bu açıdan birbirinden soyutlanamaz olarak görüyorum.
Daha da ötesinde, amaca yönelik yapılan bilimi kısır buluyorum. Yani, bir amaca yönelindiğinde bunun keşfetmeyi kısıtladığını ve o amaca giden yolda dalındığında diğer kısımların kaçırıldığını ve böylelikle ileride o amacın işine daha çok yarayacak bir şeyi bulmayı engellediğini düşünüyorum. Demek istediğim, 'Şu hastalığa çare bulalım' gibi şeyler değil tam olarak, bir yandan da bu araştırma da yürümeli ama teorik bilimlerde mesela insanlığa katkıda bulunma amacı yok. Tabii bu amaç da var ama ana amaç tam olarak bu değil. 'Bir teorem daha ispatlarsam, kanser ilacı bulunur, dünya daha sağlıklı olur' gibi bir durum yok. Dolayısıyla, bir amaç için bu tarz çalışmalardan kaynak kısıldığında, aslında haritanın büyük kısmından mahrum kalındığını düşünüyorum. Atıyorum, buradan çıkacak olan bir teorem uygulamalı matematikte başka bir problemi çözebilir, bu çözüm başka bir kimya probleminin çözülmesini sağlayabilir ve o da gerçekten tüm kanser araştırmacılarının bulduğundan daha iyi bir çözüm bulabilir. Ama teoremi ispatlayan kişinin ana amacı bulduğu şeyin kanseri iyileştirmesi değil, hatta bunun farkında bile değil yaparken. Dolayısıyla bu amaçların birbirine evrilebileceğine inanıyorum.
Tabii buradan da 'O zaman kaç kişi o alanda, kaç kişi bu alanda çalışacak ve bunun optimum dengesi ne olmalı ve niye çalışılmalı' sorusu geliyor, olay dallanıp budaklanıyor. Sabaha kadar tartışılır bunun üzerine. Bir milyon farklı görüş var. Demek istediğim, bilimin tek amacının insanlığa katkıda bulunmak olmadığı , hatta bazı bilimcilerin ( bazı Nobel'lilerin mesela) bu amaç umrunda bile değil ama bir şekilde insanlığa da katkı sağlanabiliyor. Amaç ne olursa olsun, ortak noktası bu insanları bilimle uğraşmaya teşvik etmesi.
Hedef tartışması da benzer uzunlukta bir tartışma. Yüksek hedef ile motive olan var, yüksek hedefi görünce demotive olan var, hedef uğruna kendini heba etmek istemeyen var. Herkesin motivasyonu farklı yerlerden geliyor. Mesela şu an en büyük tartışmalardan biri 'Gideceği yeri bilmeyen gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez' lafı. Yönetim Bilimleri'nin kutsal kitabının değiştirilemez maddesi olarak görülen bu laf, şimdilerde 'Ama ya kaybolarak yenisini keşfetmek' denerek eleştirilebilir halde ve büyük bir tartışma konusu. Bunu yine kişisel ve durumsal ele alabileceğimizi düşünüyorum. Ben işin 'Millet Hindistan'ı hedeflerken Amerika'yı buldu, kaybolmak değerlidir, milyonda bir oranında iyi bir yere götürse bile, 999.999 tane kaybın acısını katlarca çıkarabilecek, çok daha iyi bir yere getirir' kanadındayım. Tabii ki işin risk kısmı Yönetim Bilimleri'nin değerlendirmesi altında ama bu tartışma uzar gider.
Özetle, çalışmadan olsa bile olmaz :)
Bir de hedefle amacı karıştırmayalım. Vizyon gibi bir şey olur, ulaşamayacağını bilirsin ama o yöne gidersin. O ayrı bir konu. Ama 'O amaca ulaşınca her şey süper olacak' apayrı bir konu. O zaman 'Süper olmayı beklersen, çok beklersin' derim.
Aynı şekilde, insan tabii ki birilerinin hayatını değiştirmek ister ama bu yine bir kumardır. Çok uğraşıp değiştirilebilir de, bu uğraşılar da boşa gidebilir. Demek istediğim şey, eğer tek amaç buysa ve sadece bu amaca ulaşmak mutluluk verecekse, buna ulaşamadan sadece çalışacak olmak anlamsız geliyorsa, zaten o riske girilemez.
'Bilimin amacı insanların hayatını değiştirmek değil mi', hem öyle hem değil. 'Bilim insanlar içindir' mi diyorsun, 'Bilim bilim içindir' mi diyorsun, 'Bilim benim içindir' mi diyorsun, 'Bilim kalkınma içindir' mi diyorsun; bunun aşırı çok sayıda değil ama 5-10 amacı var. Bu gerçekten bitmeyen bir tartışmanın konusu ve binbir ekol binbir amaçla bilim yapıyor. Dolayısıyla 'İnsanlık için değilse, neden var' ya da 'Bilim için değilse, neden var'lık net bir durum yok. Bence, bunların hepsi birbirine evrilebilir ve birbirinden soyutlanamaz. Birinin bilim için yaptığı bir şeyi başka biri alır sanayi için kullanır, başka biri alır kendi için kullanır, başka biri alır insanlık için kullanır. Bu yüzden, 'en net hedef' olduğunu düşünmüyorum; bilimin de sanatın da biz ne yaparsak o olacağını düşünüyorum. Ayrıca bunun kelebek etkisi olduğuna inanıyorum. Birinin yarattığı katkısız gibi görülen bir şey yuvarlana yuvarlana başka birinin bir çığır açmasına neden olabilir. Olmayabilir de, ama gerçekleşme olasılığı var. Bilimi ben daha çok 'Ben bunu yaptım, işinize yarar mı' olarak görüyorum. Bununla atom bombası da yapılabilir, dünyanın açlık sorunu da çözülebilir. Bilimin amaçlarını bu açıdan birbirinden soyutlanamaz olarak görüyorum.
Daha da ötesinde, amaca yönelik yapılan bilimi kısır buluyorum. Yani, bir amaca yönelindiğinde bunun keşfetmeyi kısıtladığını ve o amaca giden yolda dalındığında diğer kısımların kaçırıldığını ve böylelikle ileride o amacın işine daha çok yarayacak bir şeyi bulmayı engellediğini düşünüyorum. Demek istediğim, 'Şu hastalığa çare bulalım' gibi şeyler değil tam olarak, bir yandan da bu araştırma da yürümeli ama teorik bilimlerde mesela insanlığa katkıda bulunma amacı yok. Tabii bu amaç da var ama ana amaç tam olarak bu değil. 'Bir teorem daha ispatlarsam, kanser ilacı bulunur, dünya daha sağlıklı olur' gibi bir durum yok. Dolayısıyla, bir amaç için bu tarz çalışmalardan kaynak kısıldığında, aslında haritanın büyük kısmından mahrum kalındığını düşünüyorum. Atıyorum, buradan çıkacak olan bir teorem uygulamalı matematikte başka bir problemi çözebilir, bu çözüm başka bir kimya probleminin çözülmesini sağlayabilir ve o da gerçekten tüm kanser araştırmacılarının bulduğundan daha iyi bir çözüm bulabilir. Ama teoremi ispatlayan kişinin ana amacı bulduğu şeyin kanseri iyileştirmesi değil, hatta bunun farkında bile değil yaparken. Dolayısıyla bu amaçların birbirine evrilebileceğine inanıyorum.
Tabii buradan da 'O zaman kaç kişi o alanda, kaç kişi bu alanda çalışacak ve bunun optimum dengesi ne olmalı ve niye çalışılmalı' sorusu geliyor, olay dallanıp budaklanıyor. Sabaha kadar tartışılır bunun üzerine. Bir milyon farklı görüş var. Demek istediğim, bilimin tek amacının insanlığa katkıda bulunmak olmadığı , hatta bazı bilimcilerin ( bazı Nobel'lilerin mesela) bu amaç umrunda bile değil ama bir şekilde insanlığa da katkı sağlanabiliyor. Amaç ne olursa olsun, ortak noktası bu insanları bilimle uğraşmaya teşvik etmesi.
Hedef tartışması da benzer uzunlukta bir tartışma. Yüksek hedef ile motive olan var, yüksek hedefi görünce demotive olan var, hedef uğruna kendini heba etmek istemeyen var. Herkesin motivasyonu farklı yerlerden geliyor. Mesela şu an en büyük tartışmalardan biri 'Gideceği yeri bilmeyen gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez' lafı. Yönetim Bilimleri'nin kutsal kitabının değiştirilemez maddesi olarak görülen bu laf, şimdilerde 'Ama ya kaybolarak yenisini keşfetmek' denerek eleştirilebilir halde ve büyük bir tartışma konusu. Bunu yine kişisel ve durumsal ele alabileceğimizi düşünüyorum. Ben işin 'Millet Hindistan'ı hedeflerken Amerika'yı buldu, kaybolmak değerlidir, milyonda bir oranında iyi bir yere götürse bile, 999.999 tane kaybın acısını katlarca çıkarabilecek, çok daha iyi bir yere getirir' kanadındayım. Tabii ki işin risk kısmı Yönetim Bilimleri'nin değerlendirmesi altında ama bu tartışma uzar gider.
Özetle, çalışmadan olsa bile olmaz :)
- aychovsky (19.01.17 17:53:49 ~ 17:58:21)
1